HDP’li Sancar’dan ‘Birlikte Yürüme’ Çağrısı

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Gel Başkanı Sancar, “birlikte yürüme” çağrısında bulunarak, “Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra açılan bütün davalar, derhal durdurulmalıdır. Bu davalardan tutuklu olan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Biz bu kararların yerine getirilmesi için hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olur. Adaleti burada da gerçekleştirmek için başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, adaletin zerresini bırakmayan iktidarı durduralım ve değiştirelim. Ortak mücadeleden başka yol yok” dedi.

Haber Merkezi/ Sancar, partisinden bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle ilgili olarak “İktidarın bu zihniyeti ile birlikte yürümeyi marifet sanan ve sayan ‘muhalefet’ güçleri de var. Dilerim ve umarım, muhalefet 2016’dan gerekli dersleri çıkarmış olsun, 2016’daki operasyonun yol açtığı tahribatların farkında olsun” dedi.

Sancar, HDP’nin kapatılması gerektiğini savunan ve “yargının en doğru kararı vereceğini” söyleyen İyi Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın sözlerine göndermede bulunarak, “HDP’ye gelince, hukukun işlediğini, meseleyi adalete bırakmak gerektiğini söyleyenlere uyarıda bulunuyorum. ‘Yargı her alanda iktidarın sopasıdır’ diyen bir parti, kendini muhalefette sayan bir parti, iş HDP’ye gelince adil yargıdan ve yargı sonucunu beklemekten söz ediyor. Bu nasıl yaman çelişki?” diye sordu.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aralarında 5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 40 HDP’li milletvekilinin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına hükmettiğini hatırlattı ve “Hadi, bize inanmıyorsunuz diyelim, ideolojik hesaplarınız var, iktidarla başka ilişki hesaplarınız var mı yok mu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. İktidarla aynı zihniyeti paylaşanların bu ülkeye demokrasi ve barış vaadi konusunda söyleyecek sözleri olmadığını belirteyim” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, haftalık Meclis grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar, özetle şunları söyledi:

“İktidar eleştirisi: Bir kara kış yaşıyoruz. Sadece iklim anlamında değil aynı zamanda iktidarın kara kışıdır. Çetin kış koşulları devam ediyor. Özellikle merkezi yönetimin, zamanında tedbir almaması nedeniyle hazırlıksız yakalanan insanlarımız ülkenin dört bir köşesinde dondurucu soğuklar karşısında yaşam mücadelesi sürdürmektedir.

Bu iktidar bu ülkeyi donduruyor, insanlarımızı soğuğa mahkûm ediyor. Sürekli bunu söylüyoruz.

Yani sadece siyasi anlamda ülkeyi dondurmak ve üşütmekle kalmıyorlar; bu soğuk kış koşullarında insanların ısınabilecekleri imkanları ellerinden aldıkları için zemheriyi evlerin içine, yoksulların ve emekçilerin dizinin dibine kadar soktular. Çocuklar üşürken, soğukla baş etmek için türlü yollar arayan insanlarımız iktidarın politikalarının nelere yol açtığını görmüştür.

İki haftadır tüm dünyada olduğu gibi burada da gerçekten ağır zor kış koşulları yaşanıyor. Meteoroloji’nin günler öncesinden uyarı yapmasına rağmen hiçbir tedbir alınmadı. Hatta tam tersine pişkince sorumluluktan kaçmak için bir çaba içine girdiler, yerel yönetimleri hedef aldılar. Gündemi oraya kaydırmaya çalıştılar.

Her zamanki gibi kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi sunmaya çalıştılar. Yerel yönetimlerin de tedbirler konusunda mutlaka eksikleri vardır, onların da altını çizmemiz gerekiyor. Kimde olursa olsun yerel yönetimlerin halka karşı sorumluluklarını daha özenli ve dikkatli yerine getirmesi gerekiyor ama asıl sorumluluğun merkezi yönetimde olduğunu da hiçbir şekilde göz ardı edemeyiz.

Bu karar üzerine yapılması gereken nedir? Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra başlayan ve yürütülen bütün davalar derhal durdurulmalıdır. Bu davalar nedeniyle tutuklu olan bütün arkadaşlarımız, siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.

Biz bu kararların gereğini yerine getirilmesi için hukuk mücadelesi de elbette sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük bir toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olacaktır. Adaleti burada da gerçekleştirmek için hep birlikte yürümekten başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, her alanda bu toplumu çürüten ve adaletin zerresini bırakmayan iktidarı bu yolda durduralım ve değiştirelim.

Bunu birlikte yapmaktan başka bir yol yok, ortak mücadeleden başka bir yol yok. Hep birlikte geleceğin aydınlık bir düzen olarak, demokratik bir sistem, eşit ortak yaşam, eşit yurttaşlık temelinde kurulması için ortak mücadeleyi daha da büyütelim. Bu yol bizi bekliyor. Halklarımız ve gelecek kuşaklar bizlere bakıyor. Ya onlara karşı yüzümüz kızaracak, utanacağız hepimiz ya da alnı ak başı dik bir şekilde “biz o zamanda birlikte yürüdük, birlikte değiştirebildik” diyebileceğiz.

‘Kürtçe söyleyen sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz’

Bu tekçi iktidar bir yandan Kürtçe seçmeli ders için çağrılar yapan milletvekillerine sahip, öte yandan Taksim İstiklal Caddesinde Kürtçe müzik yapan grupları engelliyor. Nasıl bir utançtır bu, nasıl bir riyakarlıktır bu! Sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıklama yapıyor, açıklamayı da dayanışma büyüdüğü için, ortak mücadele büyüdüğü için yapmak zorunda kalıyor.

Açıklama baştan sonar çarpıtma ve yalan üzerine kurulu tabii çünkü görüntüler ortada, tanıklıklar ortada. Kürtçeye yönelik baskılar bu iktidarın tekçi, ayrımcı, baskıcı anlayışının bir ürünüdür. Sokak müzisyenleri ve her alanda anadilini konuşmak isteyen herkes, bu zihniyete karşı sesini yükseltirse durdurabiliriz, mutlaka değiştireceğiz de.

O sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz, sözü sözümüz, sazı sazımızdır. Her alanda Kürtçe ve diğer anadillere yönelik baskılara karşı ortak mücadele bizim sorumluluğumuzdur.

HDP bu konuda her türlü mücadeleyi yürütüyor, yürütmeye de devam edecektir. Kürtçe seçmeli ders meselesi de gündemde. Evet eksikleri var, bizim taleplerimiz var.

Biz istiyoruz ki anadilinde eğitim hakkı yasal güvenceye alınsın ama seçmeli ders bir imkandır ve iktidarın keyfiyle getirilmiş bir düzenleme değildir. Mücadelelerin bir kazanımıdır. O nedenle mutlaka buradan Kürt halkına ve ailelere sesleniyorum. 7 Şubat’a kadar uzatıldı seçmeli ders süresi, çocuklarınıza Kürtçeyi seçmeli ders olarak okuyacak tercihi mutlaka yapın.

‘Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim’

Çağrım sadece ana dilleriyle eğitim göremeyen halklara değildir. Anadilleri resmi dil ile örtüşen yani Türkçe olan halkımıza da sesleniyorum. Çocuklarınıza bu dillerden birini ama en çok da Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçtirin. Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim.

Kürtçe sadece Kürtlerin öğreneceği bir dil olmaktan çıksın. Bu ülkedeki bütün insanların dili olsun, ortak dilleri artıralım. Kürtçeyi sadece Kürtler değil anadili Kürtçe olmayanlar da seçsin. Bu konuda yıllar önce üniversite öğrencilerinin yürüttüğü bir mücadele ve bir kampanya vardı. Büyük baskılarla karşılaşmışlardı.

O zaman da söylemiş ve yazmıştım. Esas mesele Kürtçenin tanınmasıdır. Ama çözümün esas yolu Kürtlerin değil anadili Kürtçe olmayanların da bu talebi yükseltmesi ve Kürtçe öğrenmesidir. İlla şairlere başvurmak gerekirse derdimizi anlatmak için, o gün de başvurduğum dizeleri sizinle paylaşım.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Üç dil” diye bir şiiri var. Uzun güzel bir şiir ama sadece seçtiğim bölümleri paylaşacağım sizlerle. Biz burada 3 dil derken bu ülkede konuşulan dilleri kast ediyoruz. Tamam, yabancı dilleri, Almancayı, İngilizceyi ve İtalyancayı öğrenin iyidir. Ama bu şiiri ülkede konuşulan diller için aktarıyorum.

“En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Canımın içi demesini

Kırmızı gülün alı var demesini

Nereden ince ise oradan kopsun demesini

Atın ölümü arpadan olsun demesini

Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini

İnsanın insanı sömürmesi

Rezilliğin dik alası demesini

Ne demesi be

Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin”

Gelin hep birlikte bu dilleri öğrenelim. Birkaç dize de Murathan Mungan’dan aktaralım.

Evet sorgulamak kendimizi, öğrenmek ikizin anadilini ikinci belleğimiz. Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkileri”.

‘Arapça, Kürtçe ve Türkçe bildiğim için kendimi şanslı sayıyorum’

İşte o nedenle Kürt halkına ve ailelere 7 Şubat’a kadar çocuklarına Kürtçeyi ne kadar eksik olursa olsun seçmeli ders olarak seçmelerini öneriyorum. Ama bu sadece bununla sınırlı kalmasın. Anadili Kürtçe olmayanlar da bunu yapsınlar. Görün gerçek kardeşliğin yolu nasıl açılıyor.

Birbirimizin dilini anlayarak yürürsek bu ayrımcılığı ortadan kaldırmanın en insani ve etkili yolunu bulmuş olacağız. Ben kendimi şanslı hissediyorum, anadilim Arapça ama sokak dilim Kürtçe. Bu iki dilde büyüdüm. Türkçeyi de okulda öğrendim.

Çok şükür bu 3 dili barındırıyor olmaktan, hepsinin birbiriyle nasıl kuvvetli bir ilişki kurduğunu anlamaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Bu şansı kullanmak hepimizin elindedir. Bu ülkeye barışı, eşit ortak yaşamla getireceğiz. Nefret diliyle değil, dillerin kardeşliğiyle getireceğiz. Dil kopararak değil, dilleri zenginleştirerek getireceğiz. Yolumuz açık olsun, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.”

Paylaşın

AİHM’den Demirtaş Ve HDP’li Vekiller Hakkında ‘Hak İhlali’ Kararı

AİHM aralarında Selahattin Demirtaş’ın da olduğu 40 HDP’li vekilin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme daha önce de benzer bir karar almıştı.

Haber Merkezi / Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) seçilen 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmasına dair ihlal kararı verdi.

AİHM, ayrıca her vekil için 5 bin 500 euro tazminat ödenmesine karar verdi. Güncel kurlar göz önüne alındığında Türkiye, HDP’li vekillerin haklarını gasp ettiği için 3 milyon 232 bin TL (214 bin euro) ödeme yapacak.

Konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Selahattin Demirtaş’ın avukatı Ramazan Demir şu ifadeleri kullandı;

“AİHM, HDP’li 40 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili ihlal kararını açıkladı. Muhalefetin de koşa koşa ortak olduğu ve Kürt siyasi hareketine karşı anayasa da açıkça çiğnenerek işlenen suçlarda son perde de bu şekilde kapanmış oldu.

AİHM’in Büyük Daire kararı ile birlikte değerlendirildiğinde gözaltına dahi alınamaması gereken Selahattin Demirtaş ve arkadaşları 5 yıldır cezaevinde. Biten yargılamaların yeniden açılması, devam edenlerin düşürülmesi, tutuklu milletvekillerinin de derhal tahliye edilmesi gerekir.”

Avukat Mahsuni Karaman da sosyal medya hesabından “AİHM, bugün açıkladığı Encü/Türkiye kararı ile HDP’li 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016 tarihinde dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmaları nedeniyle ifade hürriyetlerinin ihlal edildiğine karar verdi” açıklamasında bulundu.

Türkiye AİHM kararlarına neden uymak zorunda?

AİHM kararlarının bağlayıcılığı var. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir tarafı. Taraf olmak için de Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini kabul ediyor, idarenin kararlarına uymayı taaddüt ediyor.

Ayrıca Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasına göre de bu kararların bağlayıcılığı var. Bu fıkra temel hak ve özgürlükler söz konusunda, uluslararası sözleşmelerin daha öncelikli kabul edileceğini söylüyor.

AİHS’nin ‘kararların bağlayıcılığını ve infazı’ başlıklı 46’ıncı maddesine göre 22 Aralık’ta Büyük Daire’den çıkan bu karar, saat 17.00’da AİHM’nin internet sitesinde yayınlanmasıyla birlikte bütün kurumlar için, herkes için kesin ve bağlayıcı bir hale geldi.

Dolayısıyla Türkiye’nin “bunu uygulamıyorum” demek gibi bir şansı yok. Karar Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olması sebebiyle bağlayıcı ve mutlak suretle uygulamak zorunda. Tartışmaya açık bir konu değil.

Paylaşın

HDP’li Beştaş: Yasak Sistemi Saraydan Başlıyor

İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapmaları engellenen sokak müzisyenlerini gündemine alan HDP’li Beştaş, “Taksim’de Kürtçe müzik yapan bir grubun şarkı söylemesi engellendi. Bir kolluk gücü, bir polis memuru diyor ki buraların hepsi benden sorulur. Ben sorumluyum diyor. Bu gücü nereden alıyor, Saray’dakinden alıyor. Yasak sistemi saraydan başlıyor” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yerine Bekir Bozdağ’ın atanmasıyla ilgili konuşan Danış Beştaş “Bürokratlar değişiyor. Bunların hepsi gece yarısı ve karanlıkta oluyor. Aslında bu iktidarın karanlığa boğduğu sistemin bir sonucudur” dedi.

Bekir Bozdağ’ın 2017’de görevi Abdülhamit Gül’e devrettiğini hatırlatan Danış Beştaş, “Burada görevden alınan Adalet Bakanı değil adalettir. Adalet iş başında değildir. Adalet yürümüyor. Adaletsizliğin sürdürülmesi için bakanlıklar değiştiriliyor” diye konuştu. Beştaş, sonrasında ise şöyle devam etti:

“Bu değişiklik aslında tek cümle ile kaynayan kazanın AKP iktidarının ve MHP ile kurdukları ittifakta kaynayan kazanın bir sonucudur. İç dengelerden kaynaklıdır, günlerdir tartışılıyor o buna yakın bu buna yakın. Ama bizim ilgili olduğumuz bölüm şudur, adalet tesis edilecek mi edilmeyecek mi? Bu nedenle diyoruz bu adaletsizliğin devam ettirilmesi için yapılan bir görev değişikliğidir.”

“Mesele adaleti tesis etmek değildir. Dikkat edin Adalet Bakanı gece yarısı affını istedi. İstifa ya da görevden alma da af olarak değerlendiriliyor. AİHM kararlarını uygulamaması tartışılmıyor. Başka ne tartışılmıyor, her gün öldürülen kadınlar, şiddet gören kadınlar tartışılmıyor. Hasta mahpusların cenazeleri cezaevlerinden çıkmaya devam ediyor bu da tartışılmıyor. Adil yargılama artık sadece dilimizde kalan bir kavram, bu da tartışılmıyor. Tutuklu gazeteciler, siyasetçiler tartışılmıyor. Bütün bunlar orta yerde dururken adaletsizlik sistemine bakan dayanmıyor. Bu nedenle biz bu adaletsizliğin kesinlikle daha fazla hüküm sürmemesi için mücadelemize devam edeceğiz.”

“Temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayınlanan, “milli ve manevi değerlerin yıpratılmasının önüme geçilmeyi amaçlayan genelgeyle ilgili olaraksa Danış Beştaş, bunu sansür genelgesi olarak nitelendirdi. “Garip bir genelge. Ucube, hukuksuz, anayasaya aykırı bir genelge” diyen Danış Beştaş, sözlerine şöyle devam etti:

“Erdoğan kendisini Anayasa’nın üstünde görüyor. Kendisini Anayasa’ya bağlı hissetmiyor. Şu anda bir darbe anayasasına göre bile temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz. Yeni sistemde de çıkaramaz. Temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanının kararname yetkisi yoktur.

Anayasa’nın 28. maddesi emredici niteliktedir. Basının hür olduğunu kayıt altına alır. Peki genelgede ne diyor; milli manevi değerlere aykırı yayın yapanların sansürlendiği ve benzeri yaptırımların uygulanacağı ifade ediliyor. Canlı yayında dil koparan, canlı yayında küçücük bir çocuğa nefret siyaseti ürettiren çocuk istismarını alkışlayanların milli ve manevi değerlere aykırı yayınları durdurma gibi bir genelge yayınlaması da oldukça manidar.

AKP’nin sözünü ettiği milli ve manevi değerler nedir biliyor musunuz? AKP’den yana olanların söyledikleri, AKP’nin muhalif olanların eleştirenlerin söyledikleri. İktidar partisini ve ortağını eleştirenler hiçbir şey söylemese de bu sansür genelgesiyle, genelgesi genel ve soyut, oldukça muğlak, bunun içeriğine bir cümle yazarak sansürlenebilecek. Bu yönüyle milli ve manevi değer dedikleri aslında AKP’yi savunmaktır, başka bir izahı yok.

“Türkiye’de artık temel bir gıda krizi vardır”

Ekonomik krize ilişkin de konuşan Danış Beştaş, “Türkiye’de artık temel bir gıda krizi vardır. Bunun adını koyalım. Tüketimi arttırarak ekonomiyi ayakta tutma çabası da iflas etmiş durumdadır” dedi.

Danış Beştaş Meclis’in bir an önce devreye girmesi gerektiğini belirtti ve bu konuda atılması gereken adımları şöyle sıraladı: “Temel gıda ürünlerinde vergi sıfırlanmalıdır. ÖTV kaldırılmalıdır. Elektrik faturalarındaki vergi yükü hemen kaldırılmalıdır. Elektrik üretim ve dağıtım süreçleri kamulaştırılmak zorundadır. Doğalgaz faturalarındaki vergi yükü kaldırılmalı, hanelerin doğalgaz yükü en az  yüzde 50 oranında düşürülmelidir. Sanayi tesisleri için zamlar geri alınmalıdır.

“Yoksa zarar çok daha büyüyecektir. Kimse bunu nasıl yaparız demesin. Aman hazinede para yok demesin. Bunun yolunu da söylüyoruz. Altına imza atmaya da hazırız. Meclis’e gelmesi için biz de ilgili teklifleri veriyoruz. Bütçeden faiz giderleri ve vergi istinalarnı kaldırırsak 500 milyar TL civarında bir kaynak oluşuyor. Bu kaynağı da faiz lobilerine ve yandaşlara değil halklarımıza verirsek bu sorun çözülmüş olur.”

Yasak sistemi saraydan başlıyor

Danış Beştaş son olarak İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapmaları engellenen sokak müzisyenlerini gündemine aldı. Danış Beştaş konuyla ilgili şunları söyledi: “Taksim’de Kürtçe müzik yapan bir grubun şarkı söylemesi engellendi. Bir kolluk gücü, bir polis memuru diyor ki buraların hepsi benden sorulur. Ben sorumluyum diyor. Bu gücü nereden alıyor, Saray’dakinden alıyor. Yasak sistemi saraydan başlıyor. İstemedikleri her şeyi yasaklamakla bu ülkede kendilerince yönetimi devam ettirebileceklerini sanıyorlar.

“Bu Kürt düşmanlığının, Kürt diline, müziğine yansıyan düşmanlığın bir sonucudur. Kadınlara yönelik şiddeti önlemeyen polis Kürtçe şarkı söyledi diye grubu engelliyor, yasaklıyor. Kürtçe müzik çalınan düğünleri basıyor. Bu kadim dillerin hiçbirini yasaklayamazsınız. Kürt dilini de yasaklayamazsınız.”

Danış Beştaş sözlerini müzik yapması engellenenlerin okuduğu şarkı sözleriyle bitirdi: “Zimanê me hebûna me ye. Zimanê me pêşeroja me ye. Em ê her tim zimanê dayikê biparêzin. (Dilimiz varlığımızdır. Dilimiz geleceğimizdir. Anadilini her zaman koruyacağız.)

Paylaşın

HDP’li Sancar: Bu Rejimi Tarihin Çöplüğüne Gömecek Gücümüz Var

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kobani Davası duruşması öncesi yaptığı açıklamada, “Bu rejimi tarihin çöplüğüne gömecek gücümüz vardır. Yeter ki bu gücü ortak mücadelenin kaynağı haline getirelim” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 108 sanıklı Kobani davasının dokuzuncu duruşması öncesinde Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü önünde açıklama yaptı. Sancar, Kobani davasının sadece Türkiye değil dünya tarihine de hukuksuzluk ve adaletsizlik örneği olarak geçtiğini söyledi.

Evrensel normlara uygun bir yargılama yapılmadığını belirten Sancar, “Bırakın evrensel normlara uygunluğu, Türkiye’de asgari hukuk kurallarına uygunluk bile söz konusu değildir” dedi. Mahkeme heyetinin tutumunun ve iktidar ile ortaklarının mahkemeye yönelik açıklamalarının bu davanın amacını net bir şekilde ortaya koyduğunu dile getiren Sancar, “Bu dava, HDP’ye karşı bir siyasi tasfiye ve intikam davasıdır” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar konuşmasının devamında ise şunları söyledi;

“Bu dava, HDP’ye karşı bir siyasi tasfiye ve intikam davasıdır. Hedef sadece HDP değildir; hedef adalet arayışı, demokrasi mücadelesi ve barış özlemidir. Bu dava adalete, demokrasiye, barışa karşı yürütülen çok yönlü programların laboratuvarı gibidir. Adaletsizliklerin burayla sınırlı kalmayacağını, herhangi bir alanda karşılaşılan hukuksuzlukların sadece o alanla sınırlı kalmayacağını bizler söylüyoruz, dünya tarihi söylüyor. Türkiye’deki tecrübeler gösteriyor. O nedenle bir yerde bir adaletsizlik yaşanıyorsa, o adaletsizliğin ülkenin diğer alanlarına ve diğer meselelerine de yayılacağını aşikar.

Adalet herkes için varsa ancak anlam taşır, ancak gerçekleşebilir. Sadece kendisi için adalet isteyenlerin adaletsizlik sisteminin yaygınlaşmasında doğrudan ya da dolaylı bir paylarının olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu duruşmada gördüğümüz keyfilikler ülke yönetiminin niteliklerini de ortaya koyuyor. Her gün yeni bir olayla karşılaşıyoruz. Cumhurbaşkanı, bir çocuğu mitinge çıkarıp muhalefet liderlerine hain dedirtebiliyor. Bu iktidarın zavallılığını, çaresizliğini ortaya koyuyor.

Burada bugün olan aynı zamanda Kürt halkının Kobani direnişine yönelik sergilediği dayanışmanın yargılanmasıdır. Kürtçeye, Kürtlere, Kürt kültürüne ve halkına karşı baskılar yaygınlaşıyor. Daha dün İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapan sokak sanatçılarına polisin pervasızca müdahalesinin görüntülerini gördük. Buna benzer örnekler başka alanlarda da karşımıza çıkıyor. Amacımız bu ülkede adaleti herkes için eşit şekilde tesis etmektir.

“Kobanî davasını, kapatma davasını boşa çıkaracağız”

Adaletin mahkeme salonlarında aranamayacağı bir rejim yaratılmıştır. Adaletin gerçekleşmesini mahkeme salonlarına sınırlayarak izlemek, bununla yetinmek bu sistemin pervasızlaşmasını teşvik etmektedir. Mahkeme salonlarında yargılanan arkadaşlarımız, bu davayı ve arkasındaki zihniyeti etkili bir biçimde yargılamaktadır. Avukat arkadaşlarımız hukukun ve adaletin gereklerinin yerine gelmesi için var güçleriyle çalışmaktadır ama adaleti sağlayacağımız yer sadece burası değildir.

Adalet mücadelesi HDP’nin varoluş sebeplerinden biridir. Adalet olmadan barış ve demokrasi olmaz. Bu nedenler Kobani Kumpas Davasında adalet arayışını hem burada mahkeme önünde hem içeride ama en çok halkın içinde yürüteceğiz. Çünkü biliyoruz ki hakikat, adalet, barış ve demokrasi birbirine kopmaz bağlarla bağlıdır. Kim adaletsizlikle karşılaşırsa HDP orada olacaktır.

Bu sisteme karşı gerçek alternatifi ortaya koyacak şey de demokrasi güçlerinin bir araya gelmesidir. Barış ve demokrasi üzerine kurulacak bir gelecek için güçlü bir birlikteliğe ihtiyaç vardır. Kobani Kumpas Davasını boşa çıkaracağız, kapatma davasını boşa çıkaracağız. Bu rejimi dayandığı adaletsizliklerle birlikte tarihin çöplüğüne gömecek gücümüz var. Yeter ki bu gücü etkili ortak mücadelenin bir kaynağı haline getirelim. Herkesin bu konuda üzerine düşen görevi eksiksiz yerine getirmesi gibi bir sorumluluğu var.

Paylaşın

HDP’den ‘İttifak’ Mesajı: Türkiye İki Seçeneğe Mahkum Değil

HDP Parti Meclisi sonuç bildirgesinde, “Türkiye halkları, iktidarı elde etmeye odaklanmış, milliyetçilik ve hamasette benzeşen iki seçeneğe mahkum değildir. Bugün, Türkiye halklarının tarihsel sorunları olan Kürt sorunu, demokratikleşme ve ekonomik adalet sorunlarına karşı farklı reçeteleri olmayan iki seçenekle karşı karşıyayız. HDP, bu iki seçeneğe karşı mücadele birliğini büyüterek üçüncü yolu güçlendirmeye ve Türkiye halklarına gerçek bir seçenek sunmaya yönelik çalışmalarını büyüterek sürdürmektedir.” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Konuya ilişkin bildirgenin devamında “Mücadele birliğini sağlayarak üçüncü yolun genişletilmesinde ittifak çalışmaları tarihi önemdedir. Ezilenlerin bir araya gelmesi, genişlemesi ve güçlenmesi, Türkiye halkları ve gelecek kuşaklar için en önemli hamle olacaktır.” ifadeleri kullanıldı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) dün (29 Ocak) gerçekleşen Parti Meclisi (PM) toplantısı sonuç bildirgesini açıkladı. Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında yapılan toplantının sonuç bildirgesinde ekonomik krizden Kürt sorunun çözümüne, HDP kapatma davasından cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine kadar birçok başlık ele alındı. Bildirgeden öne çıkan kısımlar şöyle:

Ekonomik krizin bedeli

AKP-MHP ittifakı demokrasi, adalet ve barış karşıtlığı üzerinden kurduğu siyasi denklemlerini sürdüremeyecek hale gelmiştir. Bir yandan toplumdan rıza üretememekte, diğer yandan ekonomik yaşamın devamını sağlayamamaktadır.

Türkiye tarihinde daha önce görülmediği kadar yoksullaşma yaşanmaktadır. Saray ahalisi ve yandaşları hariç bu ülkedeki her bir yurttaş yoksulluk ve açlık riski ile karşı karşıyadır. İşsizlik ve enflasyon çift hanelerde kronik hale gelmiştir. Faiz-döviz kıskacına sıkıştırılan Türkiye halkları her gün biraz daha borçlandırılmakta, mülksüzleştirilmekte ve yoksullaştırılmaktadır. Ekonomik kriz sokağa faturalardaki korkunç artışlar, icralar, iflaslar, borç krizleri ve intiharlar şeklinde yansımaktadır.

İktidar bloku, ekonomik ve toplumsal krizlere çözüm bulmak yerine imtiyaz ve suç ekonomisi yaratmaktadır. Devlet ve bürokrasi bizatihi çete ve mafya düzeni haline getirilmekte, her türlü hukuksuzluk desteklenmekte ve teşvik edilmektedir. Siyasal, toplumsal ve ekonomik krizlere eklenen, çete ve mafya düzeni Türkiye tarihinde görülmemiş bir rejim krizini ortaya çıkarmıştır.

İç ve dış politikada değer üretmekten uzak, siyasi pragmatizm ve çıkarı esas alan; halkları ve barışı tercih etmek yerine çatışmayı ve ihtilafı tercih eden bir iktidar bloku gerçekliği ile karşı karşıyayız.  Bu sebeple, içerideki çoklu krizler ile küresel siyasetteki fay hatları AKP-MHP ittifakının rejim krizini derinleştirmektedir.

Kürt sorununda inkarcılık

İktidar bloku, krizler silsilesi içerisinde koltuklarını korumak için halktan uzaklaşıp, devletli reflekslere daha fazla sarılmaktadır. Kürt Sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlükle ilgili yapısal sorunlarına karşı devletli dile, karanlık senaryolara, komplo teorilerine, geçmişte kalmış siyasi aktörlere sarılmaktan geri durmamaktadır.

Kürt Sorununda ağırlaştırılmış tecrit ile barışın sözü kesilmek, savaş ve çatışma politikaları ile bir arada yaşama umudu söndürülmek istenmektedir. İnkârı, siyasetsizliği ve baskıyı esas alan 90 yıllık Cumhuriyet politikaları, farklı isimler altında sürdürülmektedir.

Kürt Sorununda çözümsüzlük politikalarına tüm muhalif kesimlerin baskı altına alınması eşlik etmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye halkları ve demokrat-devrimci güçler tarafından iyi bilinen çözümsüzlük politikalarından başka bir şey değildir. Çözümsüzlük politikaları, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bu ülkenin halklarına tek bir fayda sağlamayacaktır.

Bu tarihsel hakikate rağmen AKP-MHP ittifakı siyasal sorunları derinleştiren ölüm politikalarında ısrar etmektedir. Hemen her ay bir genç zırhlı araçlarla katledilmektedir. Bu katliamlar asla teknik, tesadüfi, kazara meydana gelmemekte, her biri politik bağlamlara sahip katliamlardır. Nitekim zırhlı araçlarla yapılan katliamların cezasızlık politikaları ile karşılanması söz konusu katliamların politik olduğunu açıkça göstermektedir.

Hasta tutsaklara ölüm dayatılıyor

AKP- MHP ittifakının ölüm ve cezasızlık politikalarının benzeri, hasta tutsaklar ve cezaevlerine yönelik yaklaşımda açıkça görülmektedir. Türkiye ve dünya kamuoyunun tüm çabalarına ve çağrılarına rağmen hasta tutsaklara zindanda ölümü dayatan AKP-MHP ittifakı, ölüm politikalarında gelebileceği sınırı göstermektedir. Zindanlara ölüm dağıtan iktidar, politik tercihini yaşatma değil, öldürme üzerinden belirlemiştir.

Herkes bilmelidir ki, cezaevlerindeki hukuksuzluklar ve hasta tutsaklara yönelik ölüm politikalarının dayatılması, insanlığa karşı işlenen suçtur ve tüm iktidar mensupları ve bürokrasisi bu suçun ortağıdır. Kuşkusuz ki bize düşen tarih ve bağımsız yargı önünde bu suçun hesabını sormaktır.

HDP haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulan hasta ve siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması konusunda taleplerini güçlü bir şekilde sürdürmektedir.

Kadınların kazanımlarına saldırı

AKP-MHP ittifakı ideolojik ve politik nedenlerle kadın kazanımlarına yönelik tarihin en kapsamlı saldırılarını gerçekleştirmektedir. Kadın hareketinin kazanımlarına göz diken iktidar İstanbul Sözleşmesi’nden sonra, nafaka hakkına saldırmaya hazırlanıyor. Kadınları, kamusal alandan uzaklaştırıp eve hapsetmeyi ve erkek tahakkümünü derinleştirmeyi esas alan bu ittifak büyük kadın direnişiyle karşılaşmaya devam edecektir. Kazanılmış haklarımızı koruma ve yeni kazanımlarla taçlandırma çizgisinde ısrarla mücadelemizi sürdüreceğiz.

AKP-MHP ittifakı, 2022 yılı ile birlikte siyasi kadınları hedef gösterme, tutuklama ve komploların merkezine koyarak baskısını arttıracağının işaretini vermiştir. Bizler de kadınlar olarak erkek egemen otoriter rejime karşı sokağı esas alan direnişimizi büyütecek ve 8 Mart’a bu ruhla hazırlanacak, mücadelemizi tüm yıla yayacağız. Kadınlarla dayanışma ve istişareyle dönemin ruhuna uygun olarak ittifak politikalarının daha çok güçlenmesi için maksimum düzeyde çaba harcayacağız.

İttifak çalışmaları

Halkların Demokratik Partisi olarak kurulduğumuz günden beri Türkiye siyasetinde halklar lehine oyun bozan ve oyun kuran gücümüzle belirleyici konumumuzu sürdürüyoruz. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’nun her köşesinde, dünyanın her yerinde HDP’li olmanın farkını görüyor ve yaşıyoruz.

Bu itibarla, seçim sandıkları dahil siyasetin tüm alanlarında belirleyici olmaya, HDP’siz yapılan hesapları bozmaya devam ediyoruz. İlkeler ve değerler partisi olarak, iktidar hesabı yapan tüm kesimlere demokratik, adil, özgürlükçü siyaseti her daim hatırlatıyor; iktidarcı anlayışların başarısız olacağını sokaktan sandığa kadar gösteriyoruz

Türkiye halkları, iktidarı elde etmeye odaklanmış; milliyetçilik ve hamasette benzeşen iki seçeneğe mahkûm değildir. Bugün, Türkiye halklarının tarihsel sorunları olan Kürt Sorunu, demokratikleşme ve ekonomik adalet sorunlarına karşı farklı reçeteleri olmayan iki seçenekle karşı karşıyayız.

Kürt sorununu konuşmak

Kürt Sorunu ve İmralı’daki mutlak tecride karşı ciddiyetsiz tavırlara, politikasızlığa ve Kürt Sorunu gibi tarihsel bir sorunu oya ve sandığa endeksleyen pragmatist çıkışların ve milliyetçi hamasetle Kürt Sorununa yaklaşım siyasetsizlik örneğidir.

Kürt Sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin tarihsel sorunlarına dair konuşmak siyasi çıkarı aşan ciddiyet gerektirir. Bu ciddiyeti taşımayan her söz ve hamle, başarısızlığa mahkumdur. Nitekim Sayın Öcalan ve Kürt Sorunu üzerinden yapılan tartışmalar, her iki blokun da demokratik çözümden uzaklıkta birbiriyle yarıştıklarını göstermektedir.

Bizler, geldiğimiz noktada Kürt Sorununun gerektirdiği ciddiyetin farkında olan tek siyasi seçeneğiz. Bu kapsamda, Kürt Sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin derhal kaldırılması gerekmektedir.

Sayın Öcalan tecrit altında tutuluyorken AKP Genel Başkanı’nın siyasi çıkar, oya ve sandığa endeksli ucuz hesaplar ile meseleye yaklaşması kabul edilemez. Sayın Öcalan yerine konuşmak kimseye fayda sağlamayacaktır. Tecrit kaldırılmalı ve Öcalan’ın kendisi konuşmalıdır. Vakit kaybetmeksizin İmralı’daki mutlak tecridin kaldırılması ve Kürt Sorununun çözümü için Sayın Öcalan’ın kendi fikirlerini kamuoyu ile paylaşmasının önünün açılması gerekmektedir.

Kürt Sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususlarında Sayın Öcalan gerçekliğinin iyi anlaşılması gerekiyor. Basit siyasi hesaplara veya milliyetçi hamasetlere başvurmanın sorunu derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacağını bir kez daha belirtiyoruz.

Toplum pahalılığa mahkûm edildi

Ekonomik kriz, Saray etrafında toplanmış imtiyazlı azınlık hariç tüm toplumsal kesimleri vuruyor. Fahiş zamlar ve vergi artışları, yoksulların, işçilerin, gençlerin, kadınların sırtına yükleniyor. Yandaşlara uygulanan vergi istisnaları ve zamlardan koruyan destekler, Türkiye halkının yüzde 99’una uygulanmamaktadır. Her birimiz için markete ve pazara çıkmak hayal haline geliyor, faturaları ödemek imkansızlaşıyor.

HDP Sağlıklı bir toplum için özellikle yoksul halkımızın gıdaya ucuz erişimi için ülke tarım ve hayvancılık politikalarında ithalata dayalı sisteme karşıdır, çiftçilerin ve üreticilerin yanındadır. Ülkeyi yangın yerine çeviren AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürebilmenin planlarını demokratik siyaseti boğmak üzerine yapıyor. Bu koşullarda bir tek kurtuluş yolu var. O da her alandan yükselen itirazların demokratik bir zeminde ortaklaşması. Toplum bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa, yoksulluğa mahkûm değil. Dönem dayanışma içinde mücadele etme dönemidir.

Kapatma davası

Ekonomik yaşamı krizlere sürükleyen AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürebilmenin planlarını demokratik siyaseti boğmak üzerine yapmaktadır. Kapatma ve kumpaslarla demokratik siyaseti ve muhalif düşünceyi yasaklamayı hedeflemektedir. Oysa bizler, gençler, kadınlar, işçiler ve tüm ezilenler, kapatma ve kumpaslara karşı demokrasi ve barış talep edenler olarak her geçen gün sesimizi daha fazla yükseltiyoruz.

Umudumuz ve sesimizle, kapatma ve kumpas davalarına karşı Türkiye halkları ile beraber savunma hattını öreceğiz. Demokratik siyaseti ve halk iradesini hep birlikte savunacağız. Bilinmelidir ki, 2022 yılında AKP-MHP ittifakı son gücüyle kurumlarımıza, değerlerimize, aşımıza, işimize saldırmaya devam edecektir. Fakat tarihte olduğu gibi bir kez daha topluma savaş açan bir iktidarın kaybettiğine tanık olacağız. Krize, kapatmaya, kumpasa karşı hep birlikte mücadele ederek AKP-MHP ittifakından kurtulacağız.

8 Mart ve Newroz

Önümüz 8 Mart Kadınlar Günü, önümüz 21 Mart Newroz Bayramı. 2022 yılını 8 Mart ve 21 Mart’ın gücüyle bir zafer yılı haline getirmek için şimdiden çalışmalara başlayacağız. Kimsenin şüphesi olmasın ki, 8 Mart ve 21 Mart, zulmünün sınırlarına gelen AKP-MHP ittifakına karşı kadınlar öncülüğünde direnişin görkemini gösteren halkların cevabı olacaktır.

8 Mart’ta kadınların direnci, 21 Mart’ta halkların umut dolu ruhu ile 2022 yılında başaracak ve Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa etmenin mücadelesini vereceğiz. Bu topraklara huzur, halklara barış ve adalet gelene kadar mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz, asla vazgeçmeyeceğiz. Bu düzeni değiştirecek, demokratik bir cumhuriyeti inşa edeceğiz.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Seçimlerde Dengeleri Değiştireceğiz

HDP PM toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Bir seçim sürecine girdik sayılır. Zamanında dahi yapılsa bir yıla yakın bir süre var önümüzde. Seçime HDP olarak çok güçlü hazırlanıyoruz, dengeleri değiştirme gücümüzü bir kez daha göstereceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) yaygınlaşan pandemi ve olumsuz hava koşulları nedeniyle online olarak Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında toplandı. Buldan ve Sancar, gündemin öne çıkan başlıkları hakkında değerlendirmelerde bulundu.

“2022 yılının ilk Parti Meclisi toplantısını gerçekleştiriyoruz. 2021 yıkımlarla dolu bir yıl oldu. 2022 dönüşüm ve umut yılı olmalı, bunu gerçekleştirecek olan da mücadelemizdir. Demokrasi ittifakını yarattığımızda ve mücadeleyi yükselttiğimizde bu mümkün olacak” ifadeleriyle konuşmasına başlayan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Kış şartları dolayısıyla büyük sıkıntılar yaşandı, yaşanıyor. Her olayda ve sorunda olduğu gibi felaketler karşısında da iktidar, sorumluluğundan kurtulmak için çeşitli yalanlara sığınıyor. 2021 yılında aynı zamanda büyük orman yangınları ve sel felaketleri yaşamıştık. Doğanın tahribatı ve talanı bu iktidarın temel politikalarından biridir. Rant uğruna bir avuç sermayeye kaynak sağlamak amacıyla yürüttüğü politikalar sadece insanların hayatını değil doğayı da çok büyük yıkımlara yol açarak tahrip ediyor. Bütün bunlar bu iktidarın temel anlayışlarının sonucudur.

“Bu düzen büyük yıkımlara yol açıyor”

Bu iktidar 3 temel sütun üstüne oturmuştur. Bunlar savaş politikaları, rant politikaları, yandaşlara ve Saray’a kaynak yaratma politikalarıdır. Bütçe görüşmelerinde de söylediğimiz gibi bu ekonomik düzen savaşa, Saray’a, yandaşa ve israfa dayanmaktadır. İnsan hayatını hiçe sayan, yoksulların daha da ezilmesine yol açan, bir avuç zenginin daha fazla semirmesini sağlayan bu düzen büyük yıkımlara yol açıyor.

Bu düzeni değiştirmek için gerçek alternatiflere ihtiyacımız var. Bunun ne olduğunu bizler her toplantı ve açıklamamızda dile getiriyoruz. Görüş ve önerilerimizi Türkiye kamuoyuyla bütünüyle paylaştığımız deklarasyonumuzu 27 Eylül’de açıklamıştık. Bu deklarasyon barış ve demokrasiye giden yolun bir çerçevesi olarak anlaşılmalıdır. Bizler bu amaçla müzakere ve diyalog zemininin başlamasını hedeflemiştik. Yani deklarasyonumuz barışa, demokrasiye ve adalete giden yolda hangi çerçeveyi esas almamız gerektiğini belirten güçlü bir öneridir. Bunun sahiplenildiğini ve ciddiyetle ele anıldığını görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz.

“Üçüncü Yolu pratikleştirmek ve halka mal etmek için çalışıyoruz”

Ama bunun hayata geçmesi için HDP’nin çalışmalar yürütmesi yetmiyor tek başına, daha fazlasına ihtiyaç var. 2022 yılı bu daha fazlayı gerçekleştireceğimiz bir yıldır. Daha fazla derken kastettiğimiz şudur; toplumun tümüne, bütün ezilenlere gerçekten umut veren bir siyasal çizgiye ihtiyaç var. Bu siyasal çizgiyi yaratmak için Üçüncü Yolun daha da pekiştirilmesi gerekiyor. Bunun içini doldurmak ve halka mal etmek gerekiyor. Bu yolun temel hedefi güçlü demokrasi, kalıcı barış, eşit ortak yaşam ve herkes için adalettir. Bunu sağlamak için de en geniş çerçevede demokrasi ittifakı kurmamız gerektiğini söylüyoruz.

Demokrasi ittifakının ne anlama geldiğini her fırsatta açıklıyoruz. Bazı yanlış yorumlar ve eksik değerlendirmeler yapılıyor ama bunlar asıl vurgumuzun gölgelenmesine neden olmamalıdır. Biz demokrasi ittifakını ortak mücadele temelinde oluşturmak istiyoruz. Yani Türkiye’de bütün ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, baskı altında tutulanların, sömürülenlerin, adaletsizlik yaşayanların buluşacağı geniş bir mücadele hattını oluşturmak istiyoruz.

“Seçimlerin önemini göz ardı etmiyoruz: Halkların ortak iradesini Meclis’e taşımak istiyoruz”

Bu ittifak arayışımız seçimlerden ibaret, sadece seçimlere odaklanmış bir hedef değildir. Demokrasi ittifakı bunun ötesine işaret ediyor. Şüphesiz seçimler, zamanında olsun ya da erken olsun, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olacaktır. HDP olarak bizlerin, seçimlerin önemini göz ardı etmemiz zaten söz konusu olamaz. Ancak demokrasi ittifakını sadece seçimlere oturtmak da sorunlara çözüm bulmak ya da çözüm yollarını açmak için yeterli değildir. Hatta çoğu zaman seçimlerle sınırlanmış, seçimlere dönük çalışmalara hapsolmuş programların sorunlara çözüm olmak yerine bizi yanlışlara sürükleyebileceğini hatırlatmalıyız.

Demokrasi ittifakı ve en geniş birlikteliği sağlamak temel amacımızdır. Bunun seçimlere dönük bir çalışmayı da içerdiğini tekrar hatırlatayım. Ama demokrasi ittifakının seçimlerle bağlantısını esas olarak Meclis seçimlerine göre değerlendirmekte fayda var. Biz bütün ezilenleri, dışlananları Meclis’te temsil ettirecek bir çalışmayı da demokrasi ittifakının bir parçası olarak görüyoruz. Halkların ortak iradesini Meclis’e taşımak, demokrasi ittifakının bir parçasıdır ama demokrasi ittifakı bundan ibaret değildir.

Demokrasi ittifakını, hayata geçirmek için çalışmalar yapıyoruz. Sol sosyalist yapılarla toplantı gerçekleştirdik, samimi ve verimli bir toplantıydı. Birkaç noktada mutabakat sağlanmasını olumlu karşılıyoruz. Bunların başında birlikte yürüme konusundaki görüşmeleri sürdürme kararı geliyor. Bunun yanında genişleme perspektifi geliyor. Bütün sol ve sosyalist çerçeveleri kapsayacak genişliğe ulaşması da mutabakata varılan konulardan biriydi.

“İttifak arayışımız bütün dışlananları ve ezilenleri kapsıyor”

Bu konudaki çalışmaları dostluk ve yoldaşlık hukuku çerçevesinde sürdürme kararımız var. Bütün paydaşların da bu konuda ortaklaşması umut vericidir. Demokrasi ittifakını, sadece sol ve sosyalist kesimlerle sınırlı tutmadığımızı belirtmemiz gerekiyor. Bütün ezilen kesimleri kapsamak temel amacımızdır. Burada da olumlu mesajlar ve işaretler gelmesi umudumuzu büyütüyor. Bizim gerçek bir alternatife ihtiyacımız var. Bu iktidar savaş politikalarını, sömürüyü, rantı ve talanı temel bir özellik olarak hayatın her alanında yansıtıyor. Buna karşı gerçek alternatif, ancak yeni başlangıç ile olabilir. Bu da geçmişten kopuş iradesini içermek zorundadır. Eski dönemin zihniyetinden kopma iradesini içermek zorundadır. Eğer eskiyi tekrar eden bir anlayış karşımıza çıkarsa bilin ki bunun Türkiye halklarının beklentilerine cevap oluşturması mümkün değildir. Bu nedenle HDP olarak bizler halklara güçlü bir gelecek umudu yaratmak için çalışmalarımızı aksatmadan bütün baskılara rağmen sürdürmeye kararlıyız.

“Kapatma davasında intikam saiki vardır”

2021 yılında çeşitli alanlarda baskılarla karşılaştığımızı anlatmama gerek yok. Kapatma davası 2021 yılında açıldı, 2021 yılının 17 Mart’ında iddianame AYM’ye gönderildi. 18 Mart’ta ise MHP kongresi toplandı. O zaman da söylemiştik. Kapatma davası siyasi amaçlı bir davadır. Siyasi tasfiyeye yöneliktir, intikam amaçlıdır. Bu kampanyanın öncülüğünü yapan iktidarın küçük ortağının kongresinden bir gün önce açılmış olması güçlü bir mesajdır. Anayasa Mahkemesi iddianameyi geri çevirdi, savcılık iddianameyi yeniden hazırladı. Ne tesadüftür ki 7 Haziran’da bu iddianameyi yeniden sundu. Bu da intikam saikiyle sunulduğunu gösteriyor. Aynı şey Kobanî Kumpas Davasında da geçerlidir. Bu davanın da dayanağı yoktur. Kapatma davası gibi baştan aşağı çöp iddialara dayanmaktadır.

“Mücadeleyi büyütmekte bir an tereddüt yaşamadık”

Bunun yanında HDP’ye yönelik operasyonlar ve baskılar hız kesmeden devam etti. Ama HDP olarak mücadelemizi her alanda geliştirmek konusunda bir an tereddüt yaşamadık, halklarla birlikteydik. Türkiye’nin her yerindeydik; halklarla, emekçilerle, ezilenlerle buluşma çalışmalarımızı yürüttük. Kadın Meclisimizin bu konuda özellikle çok kapsamlı çalışmalar yaptığını belirtmem gerekiyor. Emek Komisyonumuz, İş ve Aş Buluşmaları çerçevesinde sömürüye ve talana karşı mücadeleyi sahada sürdürdü. Ekoloji Komisyonumuz bütün ekoloji çevreleriyle bir araya gelme hedefini her zaman canlı tutarak çalışmalarını yürüttü, doğanın talanına ve çevrenin ranta kurban edilmesine karşı etkili mücadele yürüttü.

En önemli mücadele alanımız savaşa karşı çıkmak ve savaş politikalarını bitirmektir. Bunun için önümüze büyük barış hedefini koyuyoruz. Türkiye’nin büyük barış ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Büyük barış, hiç kuşkusuz öncelikle Kürt sorununda demokratik çözümden geçiyor. Demokratik çözüm olmadan Türkiye’de büyük barışı sağlamak mümkün değil. Ama biz büyük barışı sadece Kürt sorununda savaşı sona erdirmekten ibaret görmüyoruz. Türkiye halklarına dayatılan çeşitli kutuplaştırma ve düşmanlaştırma anlayışını ortadan kaldıracak bir eşit yaşam hedefi olarak bakıyoruz. Büyük barış, eşit ortak yaşam demektir. Eşit ortak yaşam da ancak demokrasi ve adalet üzerinden kurulur. Bu nedenle iktidarın her alandaki kutuplaştırma, düşmanlaştırma politikalarına karşı mücadelemizi en geniş çevrelerle sürdürme kararlılığından vazgeçmeden yolumuza devam ettik.

“Adaletsizliğe karşı sessiz kalmak adaletsizliği büyütüyor”

“Büyük demokrasi ittifakı çağrıları yapıyorsunuz ama kimsenin buna kulak astığı yok” gibi eleştiriler alıyorduk. Oysa son aylarda yaşadığımız bazı olaylar ne kadar öngörülü olduğumuzu gösteriyor. Türkiye’de çıkış, gerçek bir demokratik ortak mücadeleden geçmektedir. Adaletsizliğe karşı sessiz kalmak, adaletsizlik bir kesime karşı yapıldığında görmezden gelmek adaletsizliği engellemiyor; aksine bütün ülkeye egemen olmasını sağlıyor. Son dönemde adaletsizliğe uğrayan kesimlerin daha fazla ses çıkarması da ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.

“Zulme maruz kalanlarla birlikte yürüme kararlığımız var”

Adalet ya herkes için vardır ya hiç kimse için yoktur. Gerçek adalet herkes için istendiğinde sağlanabilir. Gerçek adalet herkes için savunulduğunda işlevli olabilir. Sadece bizlere yönelik haksızlıklara karşı değil zulme maruz kalan herkesle birlikte yürüme kararlılığımızı ortaya koyuyoruz. Deniz Poyraz Davasında söylediğimiz gibi adaleti sağlamak için en geniş dayanışmaya ihtiyaç vardır. Adalet mahkeme salonlarında sağlanamayacaktır. Adalet, yargının iktidarın aracı haline geldiği bir ülkede ancak halkla birlikte meydanlarda ve mümkün olan her yerde dayanışmayla sağlanabilir; ayrımsız birlikte yürümekle sağlanabilir. Deniz Poyraz katliamının son davasında bu dayanışmaya tanıklık etmek memnuniyet vericidir. Çeşitli kesimlerin mücadeleyi ortaklaştırması konusundaki çabalarımızın sonuç verdiğini göstermesi bakımından umut vericidir.

“Örgütlü kötülüğe karşı örgütlü iyilik mücadelesi mutlaka yaratılmalıdır”

Karşımızda adaletsizliği kalıcı bir sistem haline getirmek için her yolu denemeye hazır kötücül bir yönetim var, örgütlü bir kötülük iktidarı var. Buna karşı örgütlü iyilik yaratılmalıdır. Sistematik kötülüğe karşı sistematik iyilik mücadelesini gerçekleştirmeliyiz. Bu ülke, bu kötülük sistemine mahkum değildir. Bunu değiştirecek olan şey de HDP’de cisimleşen ortak mücadele azmi ve halkların ortak iradesidir. Kürt halkının bugüne kadar ortaya koyduğu pratik bütün ezilenlere ilham olacak kadar güçlüdür. Hiçbir tutum Kürt halkına onurlu adalet mücadelesinde geri adım attıramadı. Bu konuda en ufak bir etki yaratmadı. Bu iradeyi, kararlılığı bütün ezilenlerle buluşturmak HDP’nin varlık gerekçesidir. HDP bunu gerçekleştirmek için her alanda mücadelesini sürdürüyor. Gerçek alternatifi yaratmak için önemli mesafeler kat ettik. Biz yasakları farklı yollarla devam ettirme anlayışını, bu iktidara alternatif olarak görmüyoruz.

“Söz konusu Kürtler ve HDP olduğunda iktidarın zihniyetini paylaşanlar ülkeye demokrasi vaat edemez”

Bu iktidarın zihniyetini ve politikalarını Kürtler ve HDP söz konusu olduğunda paylaşan anlayışlar, ülkeye demokrasi ve barış vaat edemez. Bizim esas almamız gereken şey halkların ortak gücüdür. Gerçek alternatifi ancak bunlar üzerine kurabiliriz. Bu nedenle deklarasyonlarımızda çeşitli önerilerde bulunduk. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin önerilerimizi de içeriyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin de yeni sistemde özgün bir yeri vardır, özgün bir seçim metodu vardır. O nedenle çağrılarımızı sürdürüyoruz.

“HDP’yi yok sayarak sonuç alınamaz”

Eğer muhalefet gerçekten bir dönüşüm istiyorsa, bu iktidarın yerine başka bir anlayışı getirmek istiyorsa bunun yolu HDP’yle ve HDP’nin kuracağı demokrasi ittifakıyla açık şeffaf müzakere ve diyalogdan geçiyor. Eğer HDP’yi yok sayar, bu kadar büyük bir gücü ve bu gücün Türkiye’de belirleyici olduğunu görmezden gelirlerse korkarız ki Türkiye’de yaşanacaklar hepimiz için hiç de olumlu olmayacaktır. Eğer bütün muhalefet partileri bu konudaki çağrılarımızı görmezden gelirse, HDP’de temsil edilen büyük demokratik dönüşüme sahip sosyolojik potansiyeli göz ardı ederse, HDP’de temsil edilen ortak mücadele iradesini yok sayarsa yeni bir başlangıcın mümkün olmayacağını, eski sistemin bazı makyajlarla devamından başka bir sonuç olmayacağını görmek gerekiyor.

“Biz bu tuzakları görüyoruz”

Türkiye halkları buna mahkum değildir. Türkiye ezilenleri ve mağdurları gerçek adaleti ve güçlü barışı arzuluyor. Bunu sağlamak için HDP ve dayandığı güçlü halk tabanı mutlaka kurucu rol oynamalıdır. Bunu yapmak için üzerimize düşen her görevi yapmaya hazırız. Burada ortaya çıkacak çeşitli tuzakları ve engelleri görüyoruz. İktidar HDP içine de oynayacaktır. HDP’de kafa bulanıklığı yaratmak için hamleler de yapacaktır. HDP’yle demokrasi güçleri arasına ayrılıklar sokmak için çeşitli tezgahlar da kurgulayacaktır. Ama bunların hiçbirinin başarılı olma şansı yoktur. HDP’nin içinde kafa karışıklığı, tabanında fikir bulanıklığı yaratma kurnazlığına yönelik son hamle İmralı ile Edirne’yi aynı cümle içine alarak Cumhurbaşkanının yaptığı değerlendirmelerdir.

“Yapılması gereken İmralı’nın kapılarını açmaktır”

Cumhurbaşkanının bu konudaki açıklamasının anlamının farkındayız. Yapılan çeşitli yorumların hepsinin de gerçeklik payı vardır. Kafa karışıklığı yaratma hedefi vardır. HDP’yi demokrasi güçlerinden ayrıştırma gibi bir niyeti vardır, HDP içinde çelişkiler yaratma gibi bir saik vardır. Bu planının tutmayacağını defalarca söyledik. Yapılması gereken basittir; İmralı’nın kapılarını açmaktır. İmralı’nın kapıları açılırsa avukatlar veya heyetlerle görüşmesi sağlanırsa, görüşlerini kendisinden duymak bütün Türkiye halklarının hakkı olarak yerine gelecektir. Bu kamuoyunun hakkıdır. Mutlak tecrit hukuksuzdur, siyaseten kabul edilemezdir, üstelik etik de değildir.

“Açın İmralı’nın kapılarını Öcalan fikirlerini kendisi söylesin”

Cumhurbaşkanı, Öcalan’a atfettiği sözler üzerinden manevralar yapmaktadır. Sesini çıkarma şansı olmayan bir siyasi aktörün sözlerini propaganda aracı haline getirmek hukuki değildir, kabul edilemezdir. Daha önce de söyledik; açın İmralı’nın kapılarını Öcalan’ın fikirleri neyse kamuoyu doğrudan duysun. Bunun dışında yapılan her türlü spekülasyon boştur, anlamsızdır. Bunun üzerinden HDP içinde karışıklık yaratma çabaları temelsizdir ve amacına da ulaşamayacaktır.

Bizler gerçek barışı istiyoruz. Savaşın yarattığı yaraların sarılmasını istiyoruz. Geçmişe bakarak geleceğe bir yol kuruyoruz. Geçmişten ders çıkararak geleceğin, adalet ve barış üzerinden yaratılmasını istiyoruz. Bu konuda herkesin üzerine düşen rolü oynamasını sağlayacak şartların yaratılmasını talep ediyoruz.

“Kürt sorunu ve barış meselesi seçim hesaplarına alet edilemez”

Kürt sorununda demokratik çözüm ve barışı seçim için malzeme olarak kullanmak, bu derin soruna ve bu sorunla beraber yaşanan acılara saygısızlıktır. Kürt sorunu ve barış meselesi hiçbir şekilde seçim malzemesi yapılamaz. Seçim malzemesi yapılmasına bizler izin vermeyeceğiz. Kürt sorununda demokratik çözüm için bütün toplum kesimleriyle müzakeremizi sürdüreceğiz. En geniş katılımla, şeffaf ve güvenceli bir sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. İster seçim öncesi ister seçim sonrası olsun Kürt sorununda barış ve çözüm yolunun başka bir yerde aranmaması gerektiğini ısrarla söylüyoruz. Meclis’i temel adres olarak göstermeye devam ediyoruz.

“Zırhlı araçlarla işlenen cinayetler Kürde dayatılan zulmün örnekleridir”

Savaş politikalarının yarattığı yıkımlar devam ediyor. Bunların son örneği, zırhlı araçların şehir içinde dolaşmasının yol açtığı cinayetlerdir. Bunlara kaza diyemeyiz. Son 14 yılda 41 insan zırhlı araçların çarpması sonucu hayatını kaybetti. Son 4 yılda en az 14 kişi sadece zırhlı araçlar dolayısıyla hayatını kaybetti. Bu belki de savaş politikalarının üzerinde durulmayan ama en çarpıcı sembollerinden birisidir. Kürt şehirlerinde zırhlı araçlar caddelerde, sokaklarda kontrolsüz şekilde dolaşmaktadır. Güç gösterisi olarak bu faaliyetlerini yürütmektedir. En son Abdulgafar Dayan isimli genç hayatını kaybetmiştir. Bunlar savaş politikalarıdır. Bu Kürtlere dayatılan zulmün örnekleridir. Biz bu politikaları toptan reddediyoruz. Kürt sorununda demokratik çözümün her yönüyle sağlanmasını talep ediyoruz.

“Sezen Aksu şahsında barış umudu ve demokrasi hedef alındı”

İktidarın çeşitli fay hatlarını kaşıma amacıyla yaptığı hamlelere yenileri eklendi. Sezen Aksu üzerinden bunu yapmayı denediler. Bu hamlede hedef alınan Sezan Aksu şahsında dik duruş, barış umudu ve demokrasi inancıdır. Sezen Aksu yıllardır bunları tavizsiz bir şekilde savunmaktadır. Bu saldırıyı püskürtmekte en önemli araç da dayanışmanın en geniş şekilde sağlanması oldu. Gördük ki çok geniş dayanışmayla, bu tür manevraları iktidarın sürdürme politikaları boşa çıkarıyor. Bunlar bize ilham kaynağıdır. Tuttuğumuz yolun doğru olduğu inancını pekiştirmektedir.

“Kendi eksiklerimizi de toplumun her kesimiyle tartışmaya açığız”

Kendimiz de yaptıklarımızla elbette yüzleşeceğiz. Eksiklerimiz varsa bunları düzelteceğiz. Eleştirilere açığız, özeleştiri vereceğiz. Bütün kesimlerle diyaloga açığız. “Yaptığımız her şey doğrudur” gibi bir yaklaşımın demokrasi anlayışımızla bağdaşmadığını biliyoruz. HDP kendi eksiklerini ve hatalarını da toplumun en geniş kesimleriyle tartışmaya açıktır. Diyalog birbirimizin eksiklerini göstermenin en etkili yoludur. Sadece bizler için değil toplumun tamamı için bu geçerlidir. Gerçek yüzleşme samimi bir diyalogdan ve sürekli bir müzakereden geçer. Demokrasi güçlerine çağrımızı yineliyoruz. Sol sosyalist örgütlerden yöre derneklerine, kadın hareketinden gençlik hareketine mücadele ortaklığını eşdeğerlik ve diyalog içinde yürüme temelinde birliktelik diyoruz. 2022 yılı bizlerin sorumluluğunun daha da büyüdüğü bir yıl olacaktır. Bizler de bu görevleri yerine getirmeye hazırız, kararlıyız. Değerli bir düşünürün de dediği “Ezilenler ancak ezildiklerinin ve kendi güçlerinin farkına vardıklarında özgürleşme sürecine girer ve kendilerine inanmaya başlar” sözüne inanıyoruz.

İçeride rehin tutulan bütün arkadaşlarımızı, sürgüne mahkum edilen bütün yoldaşlarımızı özgür günlerde bir araya getirecek bir mücadele mutlaka başarıya ulaşacaktır. Halkların yürüttüğü mücadele mutlaka başarıya ulaşacaktır. Türkiye halklarına ve bölgeye barış, adalet ve mücadele getirecek bir yıl diliyoruz.”

Buldan: Kadınlara, HDP’ye ve demokrasi güçlerine saldırıyor, saldırmaya devam edecektir

“Parti Meclisimizin 2022 yılı ilk toplantısını gerçekleştiriyoruz. Biz Kadın Meclisi toplantısını dün yaptık, onun da sonuçları önemli. Tabii 2021 yılı oldukça zahmetli ve zor geçti her anlamıyla. Savaş konseptinin ve düşmanlık hukukunun devrede olması açısından. Sadece Kürtlere değil Türkiye toplumunun tamamına yapılan saldırılar 2022’de de devam ediyor.” cümleleriyle açıklamalarına başlayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı;

“AKP hükümetinin savaşla ayakta kaldığını, kendisini güçlü hissettiği tek dayanağın savaş politikaları olduğunu biliyoruz. Rojava’ya ve Kürtlerin olduğu her alana saldırılarını sürdürüyor. Dışarıda istediğini elde edemediği için içeride saldırmaya devam ediyor. Kadınlara, HDP’ye ve demokrasi güçlerine saldırıyor, saldırmaya devam edecektir. Muhalefete dönük saldırılar olacağı kanaatini taşıyorum.

İktidarın 2021 yılında en fazla üzerinde durduğu ve Kürtlere ve HDP’ye saldırdığı birkaç nokta var. Kapatma Davası, Kobanî Kumpas Davası ve Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesi davası. Her üçü de Kürtlere ve kadınlara, AKP ve MHP’nin hem düşman hukuku hem de kadın düşmanlığı üzerinden çok acımasızca saldırdığı alanlar.

“İktidar talimatlarla yargı sürecini hızlandırabilir”

Önümüzdeki günlerde kapatma davasının seyrinin ne olacağını söylemek için erken. Dava kendi rutinde devam ediyor gibi görünüyor ama bu AKP’nin bir talimatla süreci hızlandırmayacağı anlamına gelmiyor. Her an her şeye hazırlıklı olmak gerekir. Bu duyarlılıkla kapatma ve Kobanî davalarında yaşananları izlemekte fayda var. Hukuk Komisyonumuz ve hukukçuların katkısıyla savunmalar yapılıyor ama önümüzdeki dönemde bunlara hazırlıklı olmakta fayda var. Deniz Poyraz’ın katledilmesinin sadece Deniz Poyraz değil aynı zamanda kadınlara, HDP’ye ve Kürtlere de bir mesaj olduğunu biliyoruz. Deniz Poyraz’ın duruşmasına bir gün kala, Roboski Katliamının yıl dönümünde Bahçelievler İlçemize yapılan saldırıyla ve diğer düşmanca saldırılarla bu mesaj iletilmeye devam ediyor.

Cezaevlerindeki sorunlar ağırlaşıyor, cezaevleri artık düşman hukukunun çıplak bir şekilde görüldüğü merkezler haline geldi. 7 insanımızın hayatını kaybetmesi cezaevlerindeki sağlıksız, hukuksuz koşulların nasıl devam ettiğini bizlere gösteriyor. Hasta tutsakların tahliye edilmiyor olması, Kürtlere ve HDP’ye dönük düşmanlığın göstergesidir. Garibe Gezer’in ölümüyle cezaevlerindeki durum gündem oldu ama hasta tutsakların durumu aciliyetini koruyor. Yine Aysel Tuğluk ve hasta tutsakların yaşadıkları bu durumun aciliyetini gösteriyor. Kadınların Aysel ile ilgili başlatmış olduğu kampanya oldukça önemlidir, değerlidir. Sonuç almaya odaklı bu tür girişimlerin devam etmesini önemsiyoruz.

“İmralı’ya ilişkin açıklamalar konusunda herkes hassas davranmalıdır”

Erdoğan’ın İmralı-Edirne açıklamaları konusunda, herkesi hassas davranmaya çağırıyoruz. Sayın Öcalan’ın görüşlerini merak ediyorsanız açın İmralı’nın kapılarını kendi fikrini kendisi söylesin. Bu konuda Mithat Hoca geniş bir değerlendirme yaptı ama bu hassasiyeti vurgulamak isterim.

İttifaklar meselesi bu dönemde önemli. Muhalefet partileriyle ve farklı kesimlerle önemli görüşmeler ve ziyaretler gerçekleştirdik. CHP, Saadet Partisi, Deva ve Gelecek Partilerini ziyaret ettik. Bu ziyaretlerin ve görüşmelerin devamını önemsiyoruz, bu konuda girişimlerimiz sürüyor. Sol, sosyalist partilerle yapılan görüşmeler de önemliydi. Elbette bütün bunlar seçimleri aşan, mücadele ortaklığını hedefleyen arayışlardır. Bütün bu görüşmelere kadın cephesindeki güçlü buluşmaları da ekleyeceğiz.

“HDP olarak seçimlerde dengeleri değiştireceğiz”

Biz halk hareketiyiz; halkın içindeyiz, halkla birlikteyiz. Çalışmalarımızı hiç kimse ve hiçbir güç sekteye uğratamayacak, halkla bağımızı koparamayacaktır. Son dönem kongrelerimizin çok coşkulu ve güçlü geçmesi Türkiye toplumunun partimize gösterdiği teveccühtür, ilgidir. İstanbul kongremiz büyük moralle gerçekleşmişti. Diğer kongrelerimiz de aynı moralle ve güçle geçti. Önümüzdeki günlerde Dersim, Adıyaman ve diğer illerde de kongrelerimizi gerçekleştireceğiz. Mart ayı geliyor. 8 Mart ve Newroz’u çok güçlü gerçekleştirmek için şimdiden çalışmalarımıza başladık. 8 Mart’ta kadınların birlikte hareket etmesini, Newroz’da da Türkiye halklarının bu saldırılara karşı birlikte duruşunu sağlamak herkese moral verecektir. Bir seçim sürecine girdik sayılır. Zamanında dahi yapılsa bir yıla yakın bir süre var önümüzde. Seçime HDP olarak çok güçlü hazırlanıyoruz, dengeleri değiştirme gücümüzü bir kez daha göstereceğiz.”

Paylaşın

HDP’den İktidara Öcalan Çağrısı: Açın Kapıları Görüşelim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde İmralı’daki Abdullah Öcalan’ın görüşleri olduğunu söylediği sözleri aktarmasına HDP’den yanıt geldi. Parti yönetimi, bu görüş ve eleştirileri birinci ağızdan duymak istediklerini söyleyerek “O halde açın kapıları; Öcalan’la görüşelim, varsa eleştirilerini bize kendisi söylesin” dedi.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre; Erdoğan, son bir ay içinde yaptığı açıklamalarda “Öcalan’ın Edirne cezaevindeki HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’tan rahatsız olduğu ve aralarında ayrılık olduğu” yönünde değerlendirmelerde bulunmuştu.

Demirtaş, bunun üzerine Yeni Yaşam Gazetesi’ne verdiği demeçte “Erdoğan’ın sözleriyle ilgili asıl soru şudur: Yıllardır tecritte tuttuğunuz Sayın Öcalan’ın ne dediğini nereden biliyorsunuz? O halde tecridi kaldırın, Öcalan avukatları ve ailesiyle düzenli olarak görüşsün, ne söyleyeceğini hep birlikte öğrenelim” demişti.

Oluç: Açın kapıları, görüşmek istiyoruz

Şimdiye kadar genel olarak suskun kalan HDP yönetimi de tavrını açıkladı. HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, dün küçük bir grup gazeteciyle görüşmesinde, Öcalan’dan bir süredir haber alınamadığını, ailesi ve avukatlarının da görüşemediğini belirterek, iktidara şöyle seslendi:

“Çok ağır bir tecrit sürmekte. Yanında kalan diğer hükümlülerle de bir görüşme yok. Yani bizim elimizde bir bilgi yok aslında. Erdoğan Öcalan’ı kastederek, ‘kendisine sormalı’ dedi. Biz de tam bunu söylüyoruz; yani tecridi kaldırın, açın kapıları ya bir avukat ya da bizim de içinde olacağımız siyasi bir heyet görüşebilsin. Görüşü, eleştirisi her ne ise biz bunları birinci ağızdan duyalım.”

Oluç, Öcalan’ın görüş ve varsa eleştirilerini halkın da duymak isteyeceğini belirterek “Aksi takdirde İmralı’daki durum, seçim için araçsallaştırılmış oluyor, kendisinden duymadığımız sürece güvenmediğimiz bir durum. Buna halk da güvenmez. Kürt sorununu ve Öcalan’ın durumunu seçim malzemesi haline getirmek kabul edilebilir bir durum değil” dedi.

“HDP, kendi kararını kendisi verir”

İktidarın İmralı’ya gitmelerine izin vermesi ve Öcalan’ın da HDP’ye şimdiki siyasi duruşundan farklı bir politika izlemelerini telkin etmesi durumunda ne yapacaklarının sorulması üzerine ise Oluç, şu yanıtı verdi:

“HDP, kendi kararlarını kendisi veren bir partidir. 31 Mart ve 23 Haziran’da da bunu göstermiştir. Dolayısıyla elbette ki HDP bütün öneri ve eleştirileri duyar, tartışır ve değerlendirir ve sonuçta kendisine göre bir karara varır. O yüzden kendimize güvendiğimiz için diyoruz: ‘açın kapıları’ diye.”

Oluç, parti olarak kendilerine güvenmeseler bu rahatlıkla konuşamayacaklarını ifade ederek görüş ve önerileri her zaman için “birinci ağızdan” duymanın en sağlıklı yöntem olduğunu belirtti.

“HDP’yi bölmek, hayali ihracat planıdır”

Saruhan Oluç, iktidarın “kapatarak HDP seçmenini çaresiz bırakmak ve Öcalan çıkışları ile partiyi Kürt, sol ve muhafazakar olarak üçe parçalamak” türü stratejiler yürüttüğüne yönelik yorumları da değerlendirdi.

İmralı-Edirne tartışmasının da bu stratejinin bir parçası olduğunu söyleyen Oluç, “Fakat HDP yönetimi de, seçmeni de bu gibi konularda oldukça duyarlı ve bilinçlidir. Bu tür planların, hedeflerin farkındadır ve öyle ikiye, üçe, dörde bölünme meselesi gülüp geçeceğimiz bir meseledir” yorumu yaptı.

Oluç, HDP içinde çeşitli eleştirilerin olmasının doğal olduğunu ve demokratik bir ortamda bunların tartışılabileceğini belirterek “Hele hele HDP’yi demokratik siyasetten tasfiye etmek için AYM eliyle kapatmak, ondan sonra seçmenlerini üçe, dörde bölmek; bu gerçekten hayali ihracat gibi bir plandır” diye konuştu.

HDP seçmeninin bu tür bir durumda çok daha büyük bir kenetlenme, daha kararlı bir duruş içinde olacağını ifade eden Oluç,” iktidarın eğer böyle planları varsa bunları tekrar gözden geçirmesinde fayda olduğu” değerlendirmesini yaptı.

“Seçmenimizi seçeneksiz bırakmayız”

Oluç, HDP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması durumunda parti olarak nasıl bir B planı izleyecekleri sorusunu da yanıtladı. “B, C ve D planlarımızı yaptık. HDP kapatılırsa seçmenimizi asla seçeneksiz bırakmayacağız” diyen Oluç, bu planların ne olacağının günü geldiğinde konuşulacağını kaydetti.

Oluç, iktidarın 452 partiliyi siyasi yasaklı hale getirmeyi isteyerek HDP’yi demokratik siyasetten tasfiye etmek istediğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer iktidar bunların hepsini yapıp, bize büyük kaybettirmek istiyorsa, ki şu anda görünen o, o zaman biz de iktidara büyük kaybettireceğiz. Seçmenlerimiz, sadece Kürt halkı değil demokrasi güçleri de siyasi iktidardan bu ağır tasfiye operasyonun siyasi hesabını mutlaka soracaktır. Hangi kayıp daha büyük olur, onu hep beraber görürüz.”

Paylaşın

HDP’li Feleknas Uca: Türkiye, AİHM Kararlarını Hiçe Sayıyor

HDP’li Feleknas Uca, “Türkiye’deki hiçbir hükümet döneminde, bu kayıplarla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmediği için devletin doğrudan sorumlu olduğu bu davalar, Türkiye mahkemelerinde zaman aşımına uğramaktadır. Türkiye, kayıp dosyalarından onlarca kez AİHM’de mahkûm olmasına rağmen, AİHM kararları da hiçe sayılmaktadır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili Feleknas Uca, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmesinden Korunması Uluslararası Sözleşme raporuna ilişkin, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) bugünkü oturumunda konuştu. Uca’nın konuşmasının tamamı şöyle:

“Sayın başkan, değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum; Mr. Andrê Gattolin’e bu raporu hazırladığı için teşekkür ederim,

Bilindiği gibi; zorla kaybedilen kişiler sorunu sadece onlarca yıl öncenin değil günümüzün de en önemli sorunlarından ve insan hakları ihlallerindendir. Savaşlar nedeniyle göç yollarına düşen insanlar, özellikle kadınlar ve çocuklar, Avrupa ülkeleri dahil olmak üzere birçok ülkede insan ticareti ağlarında kaybolmaktadırlar.

Zorla kaybedilmelere, sadece savaş esnasında değil devletlerin sorumluluğu altında, yani gözaltı durumlarında da rastlanmaktadır. İç savaşlar da zorla kaybedilmeler için önemli etkenlerdir.

Örneğin İspanya iç savaşından doksanlı yıllara kadar yüzlerce çocuk kaçırılmış ve bu kayıplara yönelik herhangi bir yasa olmadığından, etkili bir soruşturma ve dava süreci yürütülmemektedir. Bu suçların soruşturulmaması İspanya hükümetini doğrudan bundan sorumlu tutar.

Ne yazık ki; Avrupa Konseyi üyesi birçok ülkede zorla kaybedilme soruşturmaları etkin yürütülmemekte ve kayıp yakınları devlet baskısıyla karşılaşmaktadır. Devletler, inkâr ve yok saymayı çözüm olarak görmektedir. Çözüm bu olarak görüldüğü taktirde, yeni hak ihlallerinin kapıları açılmaktadır.

Diğer bir konu ise gözaltında kaybedilen insanlar, Türkiye’de doksanlı yıllarda binlerce insan devlet sorumluluğunda, gözaltında kaybedilmiştir.

Ancak, Türkiye’deki hiçbir hükümet döneminde, bu kayıplarla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmediği için devletin doğrudan sorumlu olduğu bu davalar, Türkiye mahkemelerinde zaman aşımına uğramaktadır. Türkiye, kayıp dosyalarından onlarca kez AİHM’de mahkûm olmasına rağmen, AİHM kararları da hiçe sayılmaktadır.

“Kayıplar devletin sorumluluğunda”

Öyle ki; kayıp yakınlarının oluşturduğu “Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri” gibi örgütlenmeler devletin baskısına maruz kalmaktadır.

Ne yazık ki gözaltında kayıp vakaları 90’lı yıllarla sınırlı kalmamıştır. Halen kendini sivil polis olarak tanıtan kişiler, insanları yasadışı bir şekilde alıkoyup, ıssız yerlere, kayıtsız gözaltı noktalarına götürüp tehdit etmektedirler. Türkiye, uluslararası sözleşmelere uymak yerine, bu hak ihlaline sebebiyet veren uygulamada ısrar etmektedir. Bu da yaşanan tüm kayıp vakalarında devletin doğrudan sorumlu olduğunu göstermektedir.

Buradan sözleşmeyi imzalamayan tüm üyeleri, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmesini (CED) imzalamaya ve bunu etkin bir şekilde uygulamaya davet ediyorum.

Ayrıca Konsey’in bu tür suçlara yönelik etkili bir yaptırımlar uygulamasını tavsiye ederim. Kadınların ve çocukların acılarına son vermek, haklarını korumak hepimizin ortak sorumluluğu ve görevidir.”

Paylaşın

Siyasette ‘Diyarbakır’ Tartışması: İYİ Parti’den Sert Eleştiri

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü siyasette yeni bir tartışma başlattı. Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) “Olumlu, ancak yetersiz” ifadeleriyle değerlendirdiği açıklamaya İYİ Parti’den sert eleştiri geldi.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı ziyaretinde dile getirdiği “Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” ifadeleri siyasetin yeni tartışma konusu oldu. HDP’li Meral Danış Beştaş, açıklamayı olumlu bulduğunu ancak yetersiz karşıladığını ifade etti. İYİ Parti’li Yavuz Ağıralioğlu ise Kılıçdaroğlu’nu “Bin 212 evladımızı şehit verdik” sözleriyle eleştirdi.

Ağıralioğlu: Her problemin çözüm mercii Ankara’dır

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu, “Diyarbakır fantezilerinden başlayan ifadelerden bin 212 evladımızı şehit verdik. Demokrasinin yolu TBMM’den geçer” dedi. Kılıçdaroğlu’nun ifadelerini “Erdoğan’dan aşina olduğumuz ifadeler” sözleriyle değerlendiren Ağıralioğlu, “Buna mukabil başlayan çözüm süreci, müteakip ödediğimiz büyük bedeller bizim için ders olmalı.  Her problemin çözüm mercii Ankara’dır” diye konuştu.

“Memlekete demokrasi gelecekse, 81 vilayetimize hukuk gelecekse, kalkınmış müreffeh bir ülke olacaksak, bunun yolu sadece ve sadece TBMM’den geçer” ifadesini kullanan Ağıralioğlu, şöyle devam etti: “Memleketin çözüm mercii Meclis’tir. İradesi, kanunu, kuralı kayıt altında, demokrasisi taçlanmış, güçlü bir müreffeh bir ülke istiyorsak, bunu 84 milyonu bir araya getirecek bir hukukla yapacağız. Bunu merkezi mercii Ankara’dır, başkenttir, TBMM’dir. Bunun dışında her yelteniş daha önce defalarca denenmiş bedeli çok ağır ödenmiş işlerdir.”

Beştaş: Kürt halkı sözünün gereğini yerine getirilmesini bekler

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, açıklamayı olumsuz değerlendirmediğini ancak yetersiz bulduğunu söyledi. Beştaş, şunları söyledi:

“Mesut Yılmaz’ın da AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer diye bir sözü vardı. Çiller döneminden beri Kürt meselesinin çözümüne dair farklı metaforlarla bu tip açıklamaları çok duyduk. Artık bu sözlerin uygulanması zamanı. Kürt halkı bu şekilde mesajlarla bu sorunun çözülemeyeceğini çözülemediğini on yıllardır deneyimliyor.”

Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’dan kastının Kürt meselesinin çözümünün olduğuna dikkat çeken Beştaş, “Yani Kürt halkı, Kılıçdaroğlu’ndan bu sözünün gereğini yerine getirilmesini bekler. Bu sözde kalan iyi niyet beyanı olmamalı” dedi.

Açıklamayı yadsımadığını ancak yetersiz bulduğunu ifade eden Beştaş, “Evet doğrudur demokrasinin yolu Diyarbakır’dan Türkiye’nin tamamının demokratikleşmesinin yolu Kürt meselesinin çözümünden geçiyor. Bunu Kılıçdaroğlu’na atfen söylemiyorum ama Kürtler, sadece seçim zamanlarında oy olarak görülmekten, ‘bizim kardeşimiz’ söylemlerinden illallah etmiş durumdalar. Bu konuda eşit, özgür ve yurttaş olarak herkes gibi bu ülkenin yurttaşı olarak ortak vatanda yaşamak istiyorlar. Biz tam da bunun mücadelesini veriyoruz” ifadesini kullandı.

Beştaş, “Kılıçdaroğlu’ndan, sözünün gereğini yerine getirmesi için beklentiniz tam olarak nedir?” sorusu üzerine şu yanıtı verdi: “Önümüzde Semra Güzel fezlekesi var. CHP, fezlekeye ‘evet diyeceğiz’ diyor. Bu, Diyarbakır’da çok büyük kırılma yapıyor. İktidar olmadan da atılacak adımlar vardır. Daha dün Millet İttifakı’nın ortağının genel sekreteri ‘HDP kapatılmalıdır’ dedi. İYİ Parti, MHP’den koptu doğru. Ama MHP’nin başka şekliyle karşı karşıyayız. CHP’nin bu konuda kendi ortağına söz söylemesi gerekir.”

Üstün: Demokrasi eksikliği bir çok alanda

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün ise, Türkiye’de bir demokrasi eksikliği yaşandığını belirterek, “Ama bu demokrasi eksikliği bir çok alanda kendini gösteriyor. Seküler kesim de, muhafazakar kesim de, Alevi kesim de sorun yaşıyor. Yıllardan beri can yakıcı bir sorun olan Kürt meselesi de bir demokrasi eksikliğinin tezahürü olarak ortaya çıkıyor” dedi. Üstün, “Elbette ki bu söylem, bir açıdan bakıldığında doğru ama sadece demokrasi eksikliğinin tamamını tarif etmiyor. Zaten muhtemelen kastı, tamamını tarif etmek olmamış olabilir” ifadesini kullandı.

Hedeflerinin tüm kesimlerin maruz kaldığı demokratik hak taleplerinin yerine getirilmesi olması gerektiğini dile getiren Üstün, şöyle devam etti: “Amacımız, bu demokrasi açığını kapatmak olmalıdır. Meseleye biraz bu açıdan bakıyorum. Son zamanlarda zaten Sayın Kılıçdaroğlu, helalleşmek gibi sözlerle de aslında herkesin herkesle helalleşeceği bir ortamdan durumdan bahsediyor. Tek bir yere atıfta bulunduğunu tahmin etmiyorum. Demokrasinin demokratik hakların Kürt meselesi üzerinden açığını dile getirmek istemiş olabilir. Demokrasi açığı sadece bir yerde yok. Maalesef her alanda bu açık son yıllarda derinleşerek artmıştır.”

Kaya: Kürtleri memnun edecek, Türkleri rahatsız etmeyecek çözüm

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya da, bölge halkının yaşadığı sorunlara temel hak ve hürriyetler çerçevesinde bakılması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu: “Özellikle toplumsal birlik ve kardeşlikle alakalı, terörün sona erdirilmesiyle alakalı, Kürt meselesine demokratik çözümle alakalı değişik dönemlerde bazı çalışmalar yapıldı. Belli konularda sonuç alındı, belli konularda sonuç alınamayıp tekrar eski politikalara dönüldü. Her iktidara talip her siyasi parti ve lider mutlaka bu konunun demokrasi çerçevesinde çözülmesinin önemli olduğuna inanır.”

“Geçmişte de zaman zaman bazı siyasilerin Kürt meselesi ile ilgili samimi mesajları olduğunu” ifade eden Kaya, “Dilerim ve umut ederim ki bu kez, bu manada bir fırsat oluşacaksa Türkiye’de bu meselenin artık Kürtleri memnun edecek, Türkleri de rahatsız etmeyecek ortak bir uzlaşıyla ortadan kalkacağı bir sürece hep beraber girmiş oluruz” dedi.

Yeneroğlu: Kılıçdaroğlu’nun cümlesi çok önemli

“Kürt meselesi, Türkiye’nin neredeyse kuruluşundan beri en can yakıcı sorunlarından birisidir” diyen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu da, “Demokrasimizi geliştirecek pek çok düzenleme de maalesef Kürt meselesi nedeniyle çözümsüzlüğe hapsedilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugün sarf ettiği cümle de bu açıdan çok önemlidir diye düşünüyorum” ifadesini kullandı.

Yeneroğlu, “Diyarbakır sadece Diyarbakır değil; Kürt meselesi de sadece Kürtlerin meselesi değildir. Bu coğrafyada yaşayan herkesin, hepimizin sorunudur” dedi. Demokratik devletin tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğu devlet olduğunun altını çizen Yeneroğlu, şunları söyledi: “Dolayısıyla gerçek anlamda demokratikleşme ancak eşit vatandaşlık ilkesinin uygulanmasıyla sağlanacaktır. Etnik ayrımcılığın olmadığı, her fikrin hukuk devleti güvencesinde ifade edilebildiği bir ülkede demokratikleşmemizi ilerletmemiz mümkün olacak. Buna yürekten inanıyorum.”

Paylaşın

HDP’li Güzel Hakkında Hazırlanan Yeni Fezleke TBMM’ye Gönderildi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Semra Güzel hakkında ‘terör örgütü üyeliği’ ve ‘terörün finansmanı’ suçundan hazırlanan fezleke TBMM’ye gönderildi. Güzel, medyada yayınlanan fotoğraflarla kendisine karşı yargısız infaz yapıldığını belirten bir açıklama yapmıştı.

Haber Merkezi / 2017’de Adıyaman’da öldürülen bir PKK’lı ile fotoğrafı çıkan HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel hakkında, “teröre finansman” sağladığı gerekçesiyle yeni bir fezleke TBMM’ye ulaştı. Güzel hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan önceki fezlekede de “terör örgütü üyeliği” suçlaması yöneltilmişti.

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle geçtiğimiz hafta hazırlık komisyonu kurulmasına karar verilmişti. Geçen hafta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından fezleke hazırlanan ve dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM’ye gönderdiği 28 milletvekili arasında Semra Güzel de yer alıyordu.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın