Dünya Dillerindeki Küfürlerin Bir Ortak Noktası Daha Bulundu

Küfür veya sövgü, hoş olmayan, kırıcı, incitici ve görgüsüz, mahalle ağzının kullandığı sözlerdir. Bir küfür ifadesinin içinde ne var? Muhtemelen dünyanın en iğrenç kelimeleri, genellikle kaba ya da tabu bir kavramı ifade eder.

Ancak dünya dillerindeki küfürlerin başka bir ortak noktası daha bulunuyor. Tamamında belki ninnilerde duyulması daha muhtemel olan daha melodik ünsüz seslerin eksik olması.

Londra Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir çalışmaya göre, küfür sözcüklerinde Çince, İngilizce ve İspanyolca dahil birçok dilde l, r, w ve y ünsüz sesleri yer almıyor.

Ekip, farklı lehçelerdeki küfürlerde “fonetik kalıplar” bulmak için yola çıkmış.

“Küfür, din ya da müzik gibi kültürler arasında her yerde bulunan bir olgudur” diyen araştırmanın eş yazarlarından psikoloji profesörü Ryan McKay, yaptığı açıklamada, “Çalışmamız, kelimelere güçlerini veren şeyin sadece anlamsal içerikleri olmadığını, bu kelimelerdeki seslerin de bir rol oynayabileceğini gösteriyor.” şeklinde konuştu.

Küfürdeki ‘ses sembolizmini’ anlamak

McKay, Batı Avustralya’da büyürken “oldukça renkli bir dile” maruz kaldığını söylüyor. İngilizcedeki küfür kelimelerinin, sesi oluşturduktan sonra ağzın tamamen kapandığı “p, t ve k” gibi plosive (ünsüz) sesleri içerdiğini fark etmiş.

McKay, plosive seslerin “özellikle vurgulu bir duygu ifadesine olanak tanıyıp tanımadığını” merak ettiğini dile getiriyor.

Kelimelerin anlamlarına uygun seslere sahip olduğu ‘ses sembolizmi’ konusunda uzman olan psikolog Shiri Lev-Ari’nin bilgisine başvurmuş.

“Glass” (cam) ya da “glisten” (parıldama) gibi sesleri parlak ve pürüzsüz bir şeyi çağrıştıran ve tanımları da buna uyan sözcükleri düşünün.

McKay, ikilinin diller arasında “plosive” seslere dair kanıtlar ya da “küfür için evrensel bir fonetik şablon” bulmayı beklediklerini, seslerin farklı dillerdeki küfürlerin evrimini belirlediğini aktarıyor.

Ancak ulaştıkları sonuç; birçok dilde küfür sözcüklerinde “l, r, w ve y” seslerinin eksik olması.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Hakarete Uğramanın Beyinde ‘Tokat Etkisi Yarattığı’ Keşfedildi

Yapılan yeni bir araştırma, hakarete uğramanın yarattığı şokun güzel gözler karşısında duyulan mutluluktan neden daha etkili olduğunu açıklığa kavuşturdu. Buna göre hakaret içerikli sözlere maruz kalmak beyinde daha fazla aktiviteye neden oluyor.

Hollandalı dil araştırmacısı Marijn Struiksma ve meslektaşlarının yürüttüğü çalışmada beynin hakaretlere, iltifatlara veya nötr sözlere nasıl tepki verdiğine odaklanıldı.

İlk olarak, araştırmaya kaydolan 79 kadın gönüllünün kafa derisine elektrotlar yerleştirildi. Sonra katılımcılar, hayali bir erkek tarafından hakaretlere maruz bırakıldı.

Hakaret içerikli sözlerin katılımcıların zihinleri üzerindeki etkisi, beyindeki elektriksel aktivitenin ölçülmesiyle değerlendirildi.

Benzer şekilde, katılımcıların iltifatlar karşısındaki beyin aktivitesi de elektrotlar aracılığıyla ölçüldü.

Bilimsel dergi Frontiers in Communication’da yayımlanan bulgular, hakaretlerin beyin aktivitesinde iltifatlardan daha büyük bir hareketlilik yarattığını ortaya koydu.

Hakaret karşısında beyin aktiviteleri son derece hızlı ortaya çıktığından, araştırmacılar ağır sözlerin beyinde “tokat etkisi yarattığını” ifade etti.

Dahası hakaretin kime yöneltildiği de dinleyicilerin beyninin ön kısmında meydana gelen bu aktivitede değişikliğe neden olmadı.

Ayrıca saldırgan ifadeler, ne sıklıkla duyulduklarına bakılmaksızın, deney boyunca beynin dikkatini çekmeye devam etti.

Araştırma ekibi, beynin iltifatlara da en azından elektriksel düzeyde istikrarlı bir tepki verdiğini tespit etti.

Deneyde olumlu ifadeler, daha küçük beyin dalgalarını aktifleştirdi. Ancak araştırmacıların beklediğinin aksine bunlar zamanla azalmadı ve bir çeşit doygunluğa ulaştı.

Bulgular, beynin olumsuz olaylara, olumlu deneyimlerden daha fazla odaklanmasının en önemli nedenlerinden birini gözler önüne seriyor.

Öte yandan araştırma ekibi, deneyin çok küçük bir kitle üzerinde yapıldığını ve katılımcıların tamamının kadınlardan oluştuğunu vurguladı. Bu da elde edilen sonuçların ileri araştırmalarla desteklenmesi gerektiği anlamına geliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın