Üç İşçi Konfederasyonu: İnsan Onuruna Yaraşır Yaşam Talep Ediyoruz

Emek sınıfının temel sorunlarına çözüm önerileri sunmak üzere bir araya gelen DİSK, Türk-İş ve Hak-İş, yayınladıkları ortak bildiride, insan onuruna yaraşır bir yaşam talep ettiklerini vurguladılar.

Haber Merkezi / Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Hak-İş) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), emek sınıfının temel sorunlarına çözüm önerileri sunmak üzere bir araya geldi. Türk-İş’teki toplantıya DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan katıldı. Toplantının ardından ortak bir bildiri yayınlandı.

Ortak bildiri öncesi ilk konuşmayı Türk-İş Genel Başkanı Atalay yaptı. “Şu an bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu kriz ne 94 krizine, ne 2001 krizine, ne de 2008 krizine benzemiyor” diyen Atalay, şunları söyledi: “Yaşanan ekonomik kriz öncekilere benzemiyor, asgari ücretle 1 ay değil 1 hafta geçinme şansınız yok, dayanma gücümüz kalmadı. TÜİK’in açıkladığı rakamları kamuoyu gerçekçi bulmuyor ve rakamlar piyasayla örtüşmüyor. Ülkemizde yüzde 20’lik kesim refah içinde yaşıyor, bedelini yüzde 80 ödüyor.

Geçmişte kamuda ücretler yüksekti, normal bir ücret alıyordu. Şimdi kamu en düşük duruma düştü. Ama maalesef özel sektördeki patronlar, kazandıkları para ve kârları ortada. Ona rağmen 10 yıllık 20 yıllık bir işçiye 10-15-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi köle sanıyorlar. İşçiyi maraba zannediyor. Bizim üzerimizden ekonominin düzelmesinin şansı yok. Bizim üzerimizden ellerini çeksinler.”

Hakİ-ş Genel Başkanı Mahmut Arslan ise iş güvencesine ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellere vurgu yaptı. Arslan özetle şu açıklamayı yaptı: “Biz rekabet ediyoruz ama temel sorunlarda bir araya gelme mecburiyetimiz var. Belli konularda birleşmiş olmamız çok kıymetli.

Makro ekonomi göstergelerine bakarsak olumlu bir seyir var. Üretim çarkları devam ediyor. Özel sektörde pek çok şirket üç vardiya çalışıyor. İşsizlik azalıyor. Peki emek hareketinin tablosu ne? Büyümeye rağmen emekçilerin milli gelirden aldığı pay azalıyor.

Maalesef en kolay iş, işten çıkarmalar. Muhalefet partilerindeki belediyelerden işten çıkarmalara son vermelerini istiyoruz. Refahın adil dağılımını gerçekleştirmek için yapılacak ilk iş sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılmasıdır.”

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, tüm emek güçlerini ortak mücadeleye çağırdı. Enflasyonda hiçbir sorumlulukları olmadığı halde ekonomik krizin tüm yükünün emekçilerin sırtına yüklendiğini ifade etti ve şunları söyledi:

“Hepimizin yarattığı değer bu ülkede yaşayan 85 milyon rahatça yaşamasına yeter. Yeter ki kaynaklar adil dağıtılsın, gelir ve vergi dağılımı adaletli olsun. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakkı olmaz. İşçi sınıfı başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin seçimden seçime değil hayatın her alanında söz hakkına sahip olduğu bir ülkede bu sorunu çözebiliriz.

Emekten yana bütün siyasi partileri omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz ve insan onuruna yakışan bir zam istiyoruz. Ortak açıklama metninde, asgari ücretten vergiye çalışmaya hayatına dair 10 başlık altında topladığımız konular yer alıyor. Yaşadığımız bu tablo tesadüfen ortaya çıkmış değil. Ülkeyi yöneten siyasi iktidarın siyasal ve sınıfsal tercihlerinin bir sonucudur.

Gerçek bir demokrasiyle bu sorunların üstesinden gelinebilir. Emeğine ekmeğine sahip çıkan herkesin, bütün sendikaları, emeğin yanında olan bütün siyasi partileri memlekete sahip çıkmak için herkesi yan yana omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz.”

Üç İşçi Konfederasyonu tarafından yayınlanan ortak bildiri de ise şu ifadeler yer aldı:

Vergide Adalet İstiyoruz: Ücretlerin vergilendirilmesinde mevcut tarife ve artan oranlar çalışanları mağdur etmektedir. Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi 2024 yılı için 110 bin TL olarak belirlenmiştir. 2002 yılında brüt asgari ücret 222-TL ve gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı 3.800-TL iken; gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıydı. Bu oran 2010 yılında 12 katına, günümüzde ise 5,5 katına kadar gerilemiştir. Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi dilimine girmekte, yılda bir buçuk aylık ücretini vergi olarak ödemektedir.

Vergi dilimleri başlangıcının düşük ve sonrasında tarife aralığının dar olması nedeniyle, bu durum işçinin eline geçen net tutarın ve satın alma gücünün azalmasına, refahının düşmesine neden olmaktadır. Bu sistem adil değildir. Hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha da zorladığı bu şartlarda sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Vergi sistemi, gelir adaleti dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli, aile yükümlülükleri esas alınarak farklılaştırılmalıdır.

Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının, geçmiş yıllarda olduğu gibi, yıllık asgari ücret brüt tutarı toplamının (fazla mesai, yol, yemek, yakacak yardımları gibi ek menfaatler de dikkate alınarak) bir miktar üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilim esas alınarak çalışan lehine güncellenmesi gerekmektedir. Asgari ücret istisnası vergiden değil, matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır. Mevcut uygulamada asgari ücret vergi dışı bırakılmasına rağmen ücretliler aleyhine sonuca yol açmıştır.

Vergi matrahı -eskiden olduğu gibi- ücretli çalışanların lehine farklılaşmalı asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran da yüzde 10 olmalıdır.

İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergiler hem de harcamalar yoluyla dolaylı vergi ödemeleri nedeniyle çifte vergilendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda, çalışanlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Bu kapsamda, ailesiyle birlikte yaşamını sürdürmesi için yaptığı temel ve zorunlu harcamaları (eğitim, sağlık, kira, ulaşım vb.) ödenen gelir vergisinden istisna tutulmalıdır. Harcamalarında ağırlıklı yer kaplayan doğalgaz, elektrik, su, ulaşım ve iletişim hizmetleri tüketiminden alınan KDV yüzde 1’e düşürülmelidir. Temel tüketim mallarından alınan KDV sıfırlanmalıdır.

Öte yandan, işverenin sosyal güvenlik primi düşürülmüş ve buradan doğan milyarlarca liralık gelir kaybı Hazine tarafından karşılanmaktadır. Ancak işçilerin sosyal güvenlik priminde bir indirim yapılmamıştır. Sosyal devletin koruyucu vasfı öncelikle düşük gelirli olan ücretli çalışanlar için olmalıdır.  İşverenlere sağlanan sosyal güvenlik prim desteğinin benzeri bir destek işçilere de verilmeli ve işçilerin sosyal güvenlik haklarında bir kayıp yaratmayacak şekilde işçi SGK prim payının 5 puanı bütçeden karşılanmalıdır. Böylece işçilerin milli gelirden hak ettikleri payı almaları sağlanmalıdır.

Enflasyonla Mücadele Ücretleri Düşük Tutarak Sağlanamaz: TÜİK, Haziran ayı enflasyon oranını yüzde 1,64, altı aylık enflasyonu da yüzde 24,7 olarak açıklamıştır. İşçi, memur ve emekli maaşları bu zam oranları dikkate alınarak artırılmaktadır. Ancak bu kesimlerden önemli bir bölümü bu açıklanan oranları dahi alamamaktadır.

Kaldı ki; açıklanan enflasyon ile yaşanan enflasyon arasında büyük bir fark vardır. İşçinin elde ettiği gelirle zorunlu temel ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığı bu dönemde, emekçilerin başta gıda olmak üzere temel harcama kalemlerindeki artış oranları ile TÜİK enflasyon oranı arasında ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır.

Açıklanan enflasyon rakamlarına göre söz konusu zam oranları henüz ücretlere ve maaşlara yansımamışken elektrik fiyatına yüzde 38 zam yapılmıştır. Elektrik fiyatına yapılan zammı akaryakıt zammı takip etmiştir. Akaryakıt fiyatlarında yaşanan artışın akabinde hammadde ve nakliye maliyetlerinde yaşanacak artışa bağlı olarak birçok temel tüketim maddesi fiyatlarının da artması beklenmektedir.

Dar ve sabit gelirli henüz zamlı maaşını alamadan, yaşamını sürdürmek için yapması zorunlu olan tüm harcama kalemlerine zam gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, dar ve sabit gelirlinin alacağı zam daha cebine girmeden satın alma gücünü yitirmiş olmaktadır.

Bu nedenle, ücretleri enflasyonunun temel nedeni olarak gören yaklaşım terk edilmeli, bilimin ışığında enflasyonla mücadele edilerek fiyat artışlarının önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Çalışan kesimin yoksullaşması pahasına bir ekonomi politikası sürdürülmemelidir.

Asgari Ücret Acilen Artırılmalıdır: Ülkemizde kayıtlı çalışanların yarısına yakını asgari ücret seviyesinde gelir elde etmektedir. Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün ücret seviyelerine yapılacak zam oranlarını da etkilediğinden bütün işçileri doğrudan ilgilendirmektedir. İstisnai olması gereken asgari ücret artık ortalama ücret haline gelmiştir. Enflasyonu yükselteceği iddia edilerek asgari ücrete zam yapılmamasını işçilerin kabul etmesi mümkün değildir.

Ülkedeki yüksek enflasyonun sebebi dar ve sabit gelirli işçiler değildir. Yüksek enflasyonun sebebi, hızla artan döviz kuru, dışa bağımlı üretim gibi nedenler başta olmak üzere sermayenin bitmek bilmeyen kâr hırsıdır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin enflasyonu düşürmek için fedakârlık etmesi beklenmemelidir. İşçiler enflasyonun nedeni değil, mağdurudur. Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete Temmuz ayından geçerli olmak üzere zam yapılması gerekmektedir.

Kamuda Ücret Dengesizliği Sona Erdirilmelidir: Nitelikli ve kıdemli işçiler asgari ücretin çok az üzerinde ücret alır hale gelmiştir. Özellikle kamuda ücret farklılığı had safhadadır. Bu kapsamda oluşan ücret dengesizliği sona erdirilmelidir.

En Düşük Emekli Aylığı Asgari Ücret Tutarında Olmalıdır: Ülkemizde hem emekli olabilmek hem de emekli olarak insanca bir yaşam sürmek giderek zorlaşmaktadır. Milyonlarca emekli ve hak sahibi asgari ücretin çok altında aylık ve gelir elde etmektedir.

Geçmiş yıllarda sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişikliklerle yaşlılık aylığının hesaplanmasına ilişkin hükümler yeniden düzenlenmiştir. Yaşlılık aylığı bağlama oranları düşürülmüş ve güncelleme katsayısı azaltılmıştır. En düşük emekli aylığının hazine desteği ile 10 bin lira olması bu durumun vahametini göstermektedir.

En düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesinde olması gerekmektedir. Emekli aylıkları arasındaki dengesizliğin giderilmesi için intibak düzenlemesi yapılmalı, aylık bağlama oranları eski düzeyine çekilmeli, emekli aylıkları hesaplanırken ve arıtılırken büyümenin tümü hesaba katılmalıdır.

Sendikal Örgütlenmenin Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır: Sendikal hakların kullanımının önündeki engeller varlığını sürdürmektedir. Mevzuatımızda yer alan düzenlemelere rağmen sendika üyeliğinden dolayı işçilerin kitlesel olarak işten çıkarılmasının önüne geçilememektedir. Toplu iş sözleşmesi sürecinin etkin işlememesi, yetki davaların uzun sürmesi, işverenlerinin yetki itirazlarının yetki tespitinde bekletici sebep sayılması nedeniyle işçilerin toplu iş sözleşmesine kavuşmaları gecikmekte; hatta bazı durumlarda mümkün olmamaktadır.  Grev hakkı özgürce kullanılamamaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun bir çalışma mevzuatına ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu konuda sosyal tarafların beklentilerini karşılayacak bir düzenleme hayati önemdedir.

Ülkemiz çalışma hayatının en önemli sorunlarının başında sendikalaşma oranlarının düşük seviyelerde olması gelmektedir. Sendikal örgütlenmenin önünde yasal ve idari engellemeler bulunmaktadır. Son yayımlanan istatistiklere göre yaklaşık 17 milyon sigortalı işçinin sadece yüzde 15’i sendikalıdır. Ayrıca toplu sözleşmeden yararlanma oranı da giderek düşmekte ve kayıtlı işçilerin yalnızca yüzde 10’u toplu iş sözleşmesinden yararlanmaktadır. Özel sektörde bu oran yüzde 5’lere kadar gerilemektedir. Emekçilerin haklarının güçlendirilmesi için sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz. Kayıtdışı istihdamla mücadele etmenin en etkin yolu sendikal örgütlenmenin artırılmasıdır.

Çalışanların sendikal haklarını işten atılma ve mobbing endişesinden uzak bir şekilde özgürce kullanabilecekleri hukuki düzenlemelerin yapılması zorunludur. Güçlü bir iş güvencesi sistemi ülkemizde sendikalaşma oranını artıracak ve sendikal hakların kullanılmasını kolaylaştıracaktır. Neticesi tazminata bağlı olan iş güvencesi yerine, iş ilişkisini ayakta tutmayı önceleyen mutlak bir iş güvencesi talebimizi yineliyoruz. Sendikal nedenler ve farklı gerekçelerle işten çıkarmalar ve baskılar son bulmalıdır.

696 Sayılı KHK kapsamı dışında bırakılan Kamu Taşeron İşçileri Daimi Kadroya Geçirilsin: 696 sayılı KHK’nın kapsam dışında tuttuğu işçiler ile 696 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinin ardından taşeron firmalarda istihdam edilmeye başlamış olan işçilerin de sürekli işçi kadrosuna geçirilmesi ve bu yolla kamuda taşeron uygulamasına tamamıyla son verilmesi, yerel yönetimlerde işçilerin de hiçbir ayrım olmadan kamu işçisi statüsüne geçirilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilmesini talep ediyoruz.

Tasarruf Tedbirleri Gerekçesiyle Çalışanların Hakları Aşındırılmasın: Kamu kaynaklarının israf edilmemesi,  hukuksuz, usulsüz ve kamu yararına olmayan harcamaların sona erdirilmesi doğru olsa da tasarruf adı altında işçinin emeğinin karşılığı olarak hak ettiği ücreti ve sosyal hakları yönünden bir sınırlandırmaya gidilmesi kabul edilemez.

İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları: İnsan onuruna yakışır iş için, çalışma ortam ve koşullarını iyileştiren, ölümlü iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltan ve süreç içinde ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım esas alınmalıdır. Bunun için kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir sistem gerekmektedir.

Çalışma Hayatında Ayrımcılık Son Bulmalıdır: ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ülkemiz tarafından da onaylanmalı ve etkin bir biçimde uygulanmalıdır. İşçi sınıfının önündeki bu engellere ve işçilerin yaşadığı bu sorunlara karşı üç işçi konfederasyonu olarak bizlerin ortak tutum alması ve geçmişte olduğu gibi birlikte hareket etmesi hem bir sorumluluk hem de üyelerimize karşı bir görevdir.

Paylaşın

Erdoğan Duyurdu: Kamu İşçilerine Yüzde 45 Zam

Beştepe’de yapılan imza töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamu işçilerine refah payı dahil yüzde 45 zam yapıldığını açıkladı. Zamla birlikte en düşük kamu işçisinin ücreti 15 bin liraya yükseltildi.

Haber Merkezi / Zam oranı, karayolları, demiryolları, il özel idareleri, şeker fabrikaları, elektrik üretim santralleri, kömür işletmeleri, üniversiteler ve hastanelerin de aralarında olduğu kamu kurum ve kuruluşlarındaki 700 bin işçiyi ilgilendiriyor.

Beştepe’de yapılan imza töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Gerçekten arkadaşlarımızın yapmış oldukları görüşmeler üzerinde vicdanımı, değerlerimi bunları bir kenara koymadan, ülkemin de menfaatlerini bir kenara koymadan şöyle hesabi olmanın ötesinde hasbi bir değerlendirme yapalım istedim. Hasbi değerlendirmenin neticesinde bana gelen bilgileri aşmaya gayret ettim.

Bugüne hazırlığımızı yaptık. Bugün Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeveleri Anlaşma Protokolü İmza Töreni’yle milletimizin huzurundayız. Bu protokolle yaklaşık 700 bin kardeşimizin 2023-2024 döneminde alacağı ücretin çerçevesini belirliyoruz. Protokol kamu idareleri ve bağlı döner sermayeli kuruluşlar.

İmzalanacak protokolle kamu işçilerimizin taban ücretleri, ücret zamları, sosyal yardımları, maktu ödemeleri belirlenmektedir. Epeyce ayrıntısı bulunan çerçeve neticesiyle refah payı dahil yüzde 45 zam yapıyoruz. En düşük kamu işçisi ücretini de 15 bin liraya çıkarıyoruz. İş primi ödemesi bulunmayan işçilere yüzde 4-6 arasında prim ödemesi uygulamasını da getiriyoruz.

Ayrıca gazi, terör mağduru ve şehit mağduru işçilerimizin çıplak ücretlerine yüzde 10’luk ilave yapıyoruz. Fazla çalışma ücretlerinde yüzde 70’lik artışa gidiyoruz. Gece çalışanların ücretlerini yüzde 8 zamlı ödenmesini öngörüyoruz. Giyim ve yemek yardımlarının rakamlarını güncelleyerek ücret zammı oranında artırıyoruz. Ek ödeme, tediye dışı ikramiye gibi başlıklarda da artışlar yapıyoruz. Toplu sözleşmenin işçilerimize, kurumlarımıza hayırlı olmasını özellikle diliyorum.”

Ne olmuştu?

Cuma günü Türk-İş ve Hak-İş ile yapılan son toplantıda mutabakata varılamamıştı. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay toplantıdan sonra, kamuoyunun görüşmelerden bir rakam beklediğini; ancak bir rakam verme durumunun olmadığını söylemişti.

Atalay, görüşmelere 20 Ocak’ta başladıklarını ve işçilerin bu görüşmelerin istedikleri şekilde bitirilmesini istediklerini hatırlatarak, “Uygun bir rakam verirlerse ne ala. Vermezlerse ‘Biz bu meseleyi seçimden evvel bitireceğiz’ diye bir ayet yok. Bir an evvel 3 milyonluk bir ailenin talebini yerine getirsinler.

Salı son olur, salıdan sonra zaten görüşmenin bir anlamı kalmaz. Salı günü inşallah önümüze taban ve tavan ücretle ilgili bir rakam getirirler. İdari maddelerde takıldığımız bir iki konu var, onları da çözüp sözleşme yapılır. Biz burada afaki bir rakam istemiyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Hükümetin Kamu İşçisi İçin Yeni Zam Teklifi Belli Oldu

Hükümetin kamu işçisi için yeni zam teklifini değerlendiren TÜRK-İŞ Genel Başkanı Atalay, “Sayın Bakan işveren sendikasının verdiği 11 bin 500 lirayı yeterli bulmadığını, 12 bin liraya çektiğini ifade etti. Önceki yüzde 30’luk artışı da yine yeterli bulmayıp yüzde 40’a yükselttiğini bildirdi.” dedi ve ekledi:

“Bu, önemli ve güzel bir gelişme ama bu aşamada karar verme durumunda değiliz. Şu anda geldiğimiz noktada yeni teklif 12 bin lira taban ücret ve ilk altı ay için yüzde 40 zam düzeyinde. Bayrama yetişmez, imkanı yok ama bayram bitiminde bir neticeye varırız.”

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Genel Başkanı Ergün Atalay, hükümetin kamu işçisi için yeni teklifinin 12 bin lira taban ücret ve ilk altı ay için yüzde 40 zam olduğunu açıkladı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 2023 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü kapsamında işçi sendikası konfederasyonları TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ heyetlerini kabul etti.

Basına kapalı yaklaşık 1 saat süren görüşmelerin ardından, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Atalay ve HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan görüşmeye ilişkin açıklamalarda bulundu.

Atalay müzkere sürecinin devam ettiğini belirtti ve şunları söyledi:

“Sayın Bakan’ın daveti üzerine buraya geldik. Sayın Bakan işveren sendikasının verdiği 11 bin 500 lirayı yeterli bulmadığını, 12 bin liraya çektiğini ifade etti. Önceki yüzde 30’luk artışı da yine yeterli bulmayıp yüzde 40’a yükselttiğini bildirdi. Bu, önemli ve güzel bir gelişme ama bu aşamada karar verme durumunda değiliz.

“Şu anda geldiğimiz noktada yeni teklif 12 bin lira taban ücret ve ilk altı ay için yüzde 40 zam düzeyinde. Bayrama yetişmez, imkanı yok ama bayram bitiminde bir neticeye varırız.”

Atalay beklentilerinin daha yüksek olduğunu şu sözlerle ifade etti:

“Taban ücretin 11 bin 500 liradan 12 bin liraya yükseltilmesi iyi ama bunun daha yukarıya çekilmesi lazım. Yüzdelik artışın 30’dan 40’a çıkartılması güzel ama bizim için yeterli değil. Toplumun alım gücüyle ilgili sıkıntısı devam ediyor. Bizim görevimiz, temsil ettiğimiz insanların alım gücünü artırmak. Gayretimiz bu yönde. Bugün gelen teklifi küçümsemiyorum ama yüzde 40’ı bir geçelim istiyoruz.”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Metal İşçileri İle MESS Arasında Anlaşma Sağlandı

Türk-İş’e bağlı Türk Metal, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ve Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş sendikaları ile işveren sendikası Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasındaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde gece 02.30 itibariyle anlaşma sağlandı ve imzalar atıldı.

Bianet’te yer alan habere göre; 130 bin işçiyi ilgilendiren, iki yıl geçerli olacak özel sektörün en büyük toplu sözleşmesiyle işçi maaşlarına ilk 6 ay için yüzde 27,44 zam yapıldı.

Anlaşmanın ayrıntıları

İmzaların atılmasının ardından 3 sendikanın yaptığı ortak açıklamada sözleşmenin detaylarına ilişkin şu bilgiler verildi:

“Toplu Sözleşme müzakerelerimiz 12 Ocak 2022 Çarşamba sabaha karşı 02.30’da başarıyla sonuçlanmıştır. MESS ücret ortalamasına yıllık yüzde 65,67 oranında zam alınmıştır. Bunun açılımı şöyledir:

Birinci 6 ayda herkesin saat ücretine yüzde 10, bunun üzerine 3 lira 70 kuruş seyyanen zam alınmıştır. Bunun karşılığı yüzde 27,44’tür.

İkinci 6 ayda herkesin saat ücretine yüzde 30 oranında zam yapılacaktır. Bu oran enflasyon korumalıdır.

Sözleşmenin üçüncü ve dördüncü 6 aylarında ise enflasyon oranında artış yapılacaktır.

Sosyal haklara; birinci yıl yüzde 35 artış, ikinci yıl ise enflasyon oranında zam alınmıştır. Kurban Bayramı yardımı birinci yıl için bütün gruplara yüzde 75 oranında arttırılmıştır. İlki bu ocak ayında olmak üzere herkese net 400 TL’lik erzak çeki, 2023 Ocak ayında yine net 400 TL’lik erzak çeki verilecektir.”

Grev kararı alınmıştı

Eylül ayında başlayan görüşmelerde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle Türk Metal Sendikası grev kararı almış, taraflar, 10 Ocak Pazartesi günü yeniden görüşmelere başlamıştı.

Paylaşın

DİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’ten Ortak ‘Asgari Ücret’ Açıklaması

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Hak-İş) asgari ücrete ilişkin talep ve beklentilerin sıralandığı ortak bir açıklama yaptı.

Haber Merkezi / “Günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre işçinin ve ailesinin insanca yaşamasını mümkün kılacak ve insanlık onuruyla bağdaşacak asgari ücret belirlenmelidir” ifadelerinin yer aldığı açıklama şöyle;

“Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Anayasası’nın girişinde, “işçinin ve ailesinin yalnızca geçimini temin eden ücret, insanca yaşamaya yeterli bir ücret değildir. Hâlbuki işçinin insanca yaşaması için yeterli ücrete sahip olması gerekir” ifadesine yer verilmiştir.

Üç İşçi Konfederasyonu “insan onuruna yaraşır bir asgari ücret” belirlenmesi taleplerini bir araya gelerek ortaklaştırmıştır. Özellikle sendikasız işçilerin önemli bir bölümünün temel sorunu olan asgari ücretin, belirlediğimiz ve savunduğumuz ilkeler doğrultusunda karara bağlanması büyük önem taşımaktadır.

Ücretli çalışanların yarıya yakını asgari ücret ve civarında bir gelir elde etmektedir. Sosyal güvenlik primine esas ortalama kazanç da asgari ücretin biraz üzerindedir. Asgari ücret belirleme çalışmaları sadece ücretli kesimi değil toplumun tümünü yakından ve doğrudan ilgilendirmektedir. Sadece asgari ücret alanlar değil; asgari geçim indirimi, işsizlik ödeneği, kısa çalışma ödeneği, engelli ve yaşlılık aylığı ile bakım yardımı, genel sağlık sigortası, bireysel emeklilik, sosyal güvenlik borçlanması, sosyal güvenlik alt ve üst primlerinin belirlenmesi gibi çok geniş bir alanı kapsamaktadır.

Ekonomide özellikle son dönemde döviz kurlarında yaşanan olağanüstü dalgalanma ve başta gıda ve kira olmak üzere temel mal ve hizmet fiyatlarında görülen artışlar, emeğinden başka hiçbir geliri olmayan ücretli çalışanların satın alma gücünü geriletmiştir.

Bu nedenle, 2022 yılında geçerli olacak asgari ücretin, ekonomide yaşanan gelişmeler de dikkate alınarak, insana yakışır bir yaşam düzeyini sağlayacak şekilde tespit edilmesi gereği ortak düşüncemizdir.

Asgari ücret, emeğe gösterilen saygının bir ölçüsüdür. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, gelir dağılımında adaleti ve iyileştirmeyi temel alan, refahın geniş kitlelere yayılmasını amaçlayan bir yaklaşımla tespit edilmesi toplumsal huzur ve iş barışının sağlanması için gereklidir.

Üç İşçi Konfederasyonu “aileleri ile birlikte insan onuruna yaraşır bir asgari ücret” belirlenmesi taleplerini yineleyerek bir kez daha bir araya gelmiştir.

Anayasamız devlete “çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alma” görevi vermektedir. Ayrıca, asgari ücretin tespitinde “çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur” denilmektedir.

‘Düşük belirlenmesi kabul edilemez’

Asgari ücret bir pazarlık ücreti değildir. İşçinin ailesiyle birlikte insanca yaşamasını sağlayacak gelirdir. Asgari ücretin belirlenmesi müzakerelerinde göz önünde tutulması gereken öncelikli husus, çalışanların karşı karşıya bulundukları geçim koşullarıdır. Çalışanlar, yaşanılan ekonomik sıkıntıların nedeni değil mağdurudur ve “ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum” gerekçesiyle asgari ücretin düşük belirlenmesi kabul edilemez.

Ülkemizdeki asgari ücret düzeyi AB üyesi tüm ülkelerin gerisine düşmüştür. Küresel pazarlar ile rekabet edebilmek adına emek kesiminin talepleri görmezden gelinmemelidir. Türkiye’nin rekabet şartlarını düşük ücret politikasıyla sağlamak doğrultusunda bir anlayışı olmamalıdır.

Bugün ücretliler üzerinde dayanılmaz boyutlarda vergi yükleri bulunmaktadır. Türkiye’de gelir vergisi mükelleflerinin büyük çoğunluğu ücret geliri elde edenlerdir. Kaldı ki, hem doğrudan gelir ve kazanç üzerinden hem dolaylı olarak mal ve hizmet alımında yapılan zorunlu ihtiyaç harcamalarından dolayı günlük yaşantısının her aşamasında vergiye maruz kalınmaktadır.

Ücretli çalışanların net ücreti, vergi dilimlerindeki artışlar nedeniyle ilerleyen aylarda düşmektedir. Asgari ücret alan işçiler bile yılın son dört ayında eksik ücret almak durumunda kalmaktadır. Asgari ücrette gelir vergisi nedeniyle meydana gelen gerilemenin telafi edilmesi uygulaması, sadece asgari ücretle çalışan bekâr işçiler için geçerlidir. Evli, üç çocuklu ve eşi çalışmayan bir işçi yılbaşında elde ettiği ücret düzeyini yılsonunda alamamaktadır. Bu işçinin yılın toplamı itibariyle kaybı devam etmektedir. Mevcut bu uygulamayla aile korunmamaktadır.

Ücretli çalışanlar için vergi matrahı farklılaştırılmalıdır. 2002 yılında gelir vergisi tarifesi brüt asgari ücretin 17,1 katı iken, günümüzde 6,7 katına gerilemiştir. Tüm ücret gelirlerinde, asgari ücrete denk gelen kısmına kadar olan tutarın vergi dışı bırakılması yönünde sosyal taraflar arasında görüş birliği oluşmasına rağmen -şimdiye kadar- herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.

İşverenin sosyal güvenlik primi düşürülmüş ve buradan doğan milyarlarca liralık gelir kaybı Hazine tarafından karşılanmaktadır. Ancak işçilerin sosyal güvenlik priminde bir indirim yapılmamıştır. Sosyal devletin koruyucu vasfı öncelikle düşük gelirli olan ücretli çalışanlar için olmalıdır.

‘Asgari ücret, açıklanan net ücretin altına düşmemeli’

Bu çerçevede; işçi temsilcileri, “insan onuruna yakışır” bir düzeyde asgari ücret belirlenebilmesi için, Komisyon çalışmaları sırasında temel alınması gereken ilkeleri aşağıdaki biçimiyle savunmaktadır:

Asgari ücretin saptanmasında Anayasa’da yer alan “geçim şartları” yaklaşımına öncelikle uyulmalıdır. Günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre işçinin ve ailesinin insanca yaşamasını mümkün kılacak ve insanlık onuruyla bağdaşacak asgari ücret belirlenmelidir.

Asgari ücret net olarak açıklanmalıdır. Bu ücretten yapılacak vergi, sosyal güvenlik vb. kesintiler net tutarın üzerine ilave edilmeli ve yıl boyunca asgari ücret açıklanan bu net ücretin altına düşmemelidir. Asgari Geçim İndirimi (AGİ) işçinin medeni durumuna göre ayrıca ilave edilmelidir.

Tüm ücretlerin asgari ücrete tekabül eden kısmı vergiden muaf olmalıdır. Gelir vergisi tarifesi en az yeniden değerleme oranında artırılmalıdır. Ayrıca ücretliler için damga vergisi uygulaması kaldırılmalıdır. Asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran da yüzde 10 olmalıdır.

Asgari ücret, herhangi bir ayırım yapılmadan yine ulusal düzeyde tek olarak ve yıllık belirlenmelidir. İşçilerin arasında nitelik, kıdem, işin mahiyeti gibi ekonomik amaçlı değerlendirmelerin tümünden bağımsız olarak ele alınmalıdır.

Asgari ücret, ekonomik ölçülerin ötesinde sosyal bir ücret olarak kabul edilmeli ve bu özelliği temel alınarak belirlenmelidir.

Devlet çalışanlar arasında ayrım yapmamalı, kamuda geçerli en düşük aylık tutarını asgari ücret belirlenirken de dikkate almalıdır.

Asgari ücret ile bağlantılı olarak ve günümüz ekonomik koşullarını da dikkate alarak;

İşverenlere sağlanan sosyal güvenlik prim desteğinin benzeri bir destek işçilere de verilmeli ve işçilerin sosyal güvenlik haklarında bir kayıp yaratmayacak şekilde işçi SGK prim payı 5 puan düşürülerek bütçeden karşılanmalıdır.

“Sosyal Devlet” ilkesi gereği memurlara çalışmayan eş için ödenen “aile yardımı” işçiler için de uygulamaya konulmalıdır.

Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı ve asgari ücret teşviki sadece sendikal örgütlenmenin olduğu işyerleri için uygulanmalıdır.”

Paylaşın