SIPRI: Silah Satışı Rekor Büyüklüğe Ulaştı

SIPRI’nin raporuna göre, dünya çapında en büyük 100 silah üreticisinin toplam gelirleri bir yılda yüzde 5,9 artışla 679 milyar dolara ulaştı. Bu, SIPRI tarafından şimdiye kadar kaydedilen en yüksek değer oldu.

Listenin önemli kısmını yine Amerikan şirketleri oluşturdu. İlk 100’deki 39 şirket ABD merkezli iken bunların toplam gelirleri 334 milyar dolar ile kalan 61 şirketin toplam kazancına neredeyse eşit oldu.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), 2024 yılı “En büyük 100 silah üreticisi ve askeri hizmet şirketi” başlıklı raporunu yayınladı.

Rapora göre, geçen yıl Türkiye’den beş şirket dünya çapında en fazla silah satışı yapan ilk 100 firma arasında yer aldı.

Daha önce Türkiye’den dört firmanın yer aldığı listeye ilk kez Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) de girdi. Listedeki Türk şirketlerinin dördünün gelirleri artarken, yalnızca Baykar’ın satışlarında düşüş görüldü.

SIPRI’nin raporuna göre, en çok satış yapan ilk 100 silah üreticisi arasındaki beş Türk firmasının toplam gelirleri 10 milyar doları aşarak 10,1 milyar dolar seviyesinde oldu. Bu tutar 2023’e kıyasla yüzde 11 artışa karşılık geliyor.

Türkiye’den en fazla silah satışını Aselsan gerçekleştirdi. 100 şirket arasında bir yılda 52’nci sıradan 47’nciliğe yükselen Aselsan’ın gelirleri geçen yıl yüzde 24 artarak 3,5 milyar dolara ulaştı. SIPRI raporunda gelir artışının ihracattaki büyümeden kaynaklandığı belirtiliyor.

TUSAŞ gelirlerini yüzde 11 artırarak 10 basamak birden yükseldi ve 65’inci sırada yer aldı.

Listede yedi basamak düşüşle dünyanın en büyük 73’üncü silah satıcısı olan Baykar, geçen yıl ilk 100’de gelirleri azalan tek Türk şirketi oldu. Yönetiminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın bulunduğu insansız hava aracı (İHA) üreticisi Baykar’ın gelirlerinin yüzde 95’i ihracat kaynaklı olurken şirketin kasasına giren para yüzde 12 azalarak 2 milyar doların altına geriledi.

Raporda, Rusya’nın savaşı başlatması sonrasında Ukrayna’nın Baykar üretimi TB-2 model İHA’lara yönelik olağanüstü talebinin yarattığı hızlı büyümenin ardından geçen yıl satışların azaldığı kaydedildi.

Roketsan yüzde 13’lük gelir büyümesiyle 87’nci sırada yer alırken, MKE gelirlerini yüzde 17 arttırarak ilk kez 93’üncü basamaktan SIPRI 100 listesine girdi.

Türk şirketlerinin satış hacmi ilk 100’deki toplam gelirlerin yüzde 1,5’ini oluşturdu. Kıyas için; ABD’li şirketler gelirlerin yüzde 49’unun, Çin yüzde 13’ünün, İsrail yüzde 2,4’ünün ve Almanya yüzde 2,2’sinin sahibi oldu.

Rapora göre, dünya çapında en büyük 100 silah üreticisinin toplam gelirleri bir yılda yüzde 5,9 artışla 679 milyar dolara ulaştı. Bu, SIPRI tarafından şimdiye kadar kaydedilen en yüksek değer oldu.

Listenin önemli kısmını yine Amerikan şirketleri oluşturdu. İlk 100’deki 39 şirket ABD merkezli iken bunların toplam gelirleri 334 milyar dolar ile kalan 61 şirketin toplam kazancına neredeyse eşit oldu.

Türkiye’nin de F-16 savaş uçağı almak üzere görüşme yürüttüğü ABD’li Lockheed Martin, listenin bir numarasındaki yerini korudu. Şirketin geçen yılki gelirleri yüzde 3,2 artışla 64,7 milyar dolara yükseldi.

Söz konusu artışta, daha önce ertelenen F-35 teslimatlarının gerçekleşmesi etkili oldu. Üretim sorunları yaşayan şirket, her biri ortalama 238 gün gecikmeyle geçen yıl 110 adet F-35 teslimatı yaptı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

İTO Duyurdu: İstanbul’un Enflasyonu Yüzde 38,28

İTO’nun açıkladığı verilere göre; İstanbul’da perakende fiyatları, kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 1.19, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 38,28 yükseldi. 

Haber Merkezi / İstanbul Ticaret Odası (İTO), 2025Kasım Ücretliler Geçinme İndeksi ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksi verilerini açıkladı. 2023 baz yılına göre hazırlanan verilere göre, İstanbul’da perakende fiyatlar bir önceki aya göre yüzde 1,19 oranında artış gösterdi. Ocak-Kasım döneminde birikimli artış oranı yüzde 36,01 olurken, 2024 yılının aynı ayına göre yıllık fiyat artışı yüzde 38,28 olarak belirlendi.

Kasım ayında harcama grupları bazında en yüksek fiyat artışı yüzde 2,59 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda izlendi. Bunu yüzde 2,30 ile konut, yüzde 1,69 ile sağlık, yüzde 1,68 ile ev eşyası, yüzde 1,66 ile çeşitli mal ve hizmetler, yüzde 1,41 ile eğlence ve kültür, yüzde 1,37 ile lokanta ve oteller ve yüzde 1,28 ile gıda ve alkolsüz içecekler izledi. Eğitim harcamaları grubunda yüzde 0,02 oranında sınırlı artış kaydedilirken, ulaştırma grubunda yüzde 0,03 ve giyim-ayakkabı grubunda yüzde 1,55 oranında azalış yaşandı. Haberleşme grubunda ise herhangi bir fiyat değişimi görülmedi.

Yıllık bazda bakıldığında en yüksek artış yüzde 62,58 ile eğitim grubunda gerçekleşti. Bu grubu yüzde 57,50 ile konut, yüzde 38,28 ile genel endeks, yüzde 37,88 ile çeşitli mal ve hizmetler, yüzde 36,95 ile lokanta ve oteller ve yüzde 35,56 ile gıda ve alkolsüz içecekler takip etti. Diğer bazı gruplarda yıllık artış oranları şu şekilde oldu: sağlık yüzde 34,86, ev eşyası yüzde 30,85, ulaştırma yüzde 31,01, alkollü içecekler ve tütün yüzde 29,98, haberleşme yüzde 28,02, giyim ve ayakkabı yüzde 27,38, eğlence ve kültür yüzde 23,82.

Paylaşın

Süper Lig: Fenerbahçe’nin Galibiyet Serisi Sona Erdi

Süper Lig’in 14. hafta karşılaşmasında Fenerbahçe ile Galatasaray, Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Yasin Kol’un yönettiği karşılaşma 1 – 1 eşitlikle sona erdi.

Haber Merkezi / Galatasaray’ın golünü 27. dakikada Leroy Sane, Fenerbahçe’nin golünü ise 90+5. dakikada Jhon Duran kaydetti.

Bu sonuçla birlikte Galatasaray’ın puanı 33, Fenerbahçe’nin ise 32 oldu.

Galatasaray, Süper Lig’in 15. haftasında Samsunspor, Fenerbahçe ise Başakşehir ile karşılaşacak.

27. dakikada Barış’ın pasında orta alanda topla buluşan Sane, rakip savunma oyuncularını çalımlayarak ceza sahasına hareketlendi. Alman oyuncunun, ceza yayının önünden yaptığı vuruşta Oosterwolde’ye çarparak yön değiştiren top ağlarla buluştu. 0-1

90+5. dakikada sol kanatta topla buluşan Levent Mercan’ın ceza sahası içine gönderdiği ortada Jhon Duran, meşin yuvarlağı kafayla kaleci Uğurcan’ın solundan filelere yolladı. 1-1

Stat: Şükrü Saraçoğlu

Hakemler: Yasin Kol, Abdullah Bora Özkara, Bahtiyar Birinci

Fenerbahçe: Ederson, Nelson Semedo, Milan Skriniar, Jayden Oosterwolde, Archie Brown (Levent Mercan dk. 89), Edson Alvarez, Dorgeles Nene (Oğuz Aydın dk. 79), Marco Asensio, İsmail Yüksek (Fred dk. 79), Kerem Aktürkoğlu (Anderson Talisca dk. 63), Youssef En-Nesyri (Jhon Duran dk. 63)

Galatasaray: Uğurcan Çakır, Davinson Sanchez, Mario Lemina, Abdülkerim Bardakcı, Kazımcan Karataş (Yunus Akgün dk. 90+3), Lucas Torreira (Berkan Kutlu dk. 90+7), Gabriel Sara, Leroy Sane, İlkay Gündoğan (Arda Ünyay dk. 77), Barış Alper Yılmaz, Victor Osimhen (Mauro Icardi dk. 89)

Goller: Jhon Duran (dk. 90+5) (Fenerbahçe), Leroy Sane (dk. 27) (Galatasaray)

Paylaşın

AYM’den Ötanazi İçin “Acısız Ölüm” Savunması

Anayasa Mahkemesi (AYM), belli şartlarda sahipsiz sokak köpeklerinin öldürülmesinin keyfi olmadığını belirterek, ötanazinin “ağrısız – acısız ölüm” olduğuna işaret etti.

Anayasa Mahkemesi (AYM), sokak köpeklerinin barınaklarda toplatılması ve “tehlikeli” görülenlerin ötanazi yoluyla öldürülmesine izin veren Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’daki değişikliklerin iptali istemiyle açılan davada verdiği ret kararının gerekçesini açıkladı.

AYM’nin bu yasal düzenlemeye ilişkin 7 Mayıs 2025’te verdiği kararının gerekçesi, yedi ay sonra bugünkü Resmî Gazete’de yayımlandı.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın aktardığına göre; Kararda, belli şartlarda sahipsiz sokak köpeklerinin öldürülmesinin keyfi olmadığı belirtilirken, ötanazinin “ağrısız-acısız ölüm” olduğuna işaret edildi. Karara muhalefet eden üyeler ise kanunla ötanazinin istisnai bir uygulama olmaktan çıkararak sıradan bir idari araca dönüştürüldüğüne dikkat çekti, “toplu hayvan öldürmeleri hayvan yaşamına saygıyı ihlal etmektedir” dedi.

İnsan sağlığına yönelik olarak hayvanlardan kaynaklanan risklere karşı koruyucu tedbirlerin alınmasının, bireylerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkından da kaynaklanan bir zorunluluk olduğu savunuldu. Kararda, sahipsiz köpeklerin tamamen kontrolsüz kalmasının ve popülasyonlarındaki artışın korkuya neden olduğu ve fiziksel saldırı riski barındırdığı belirtildi. Bunun “Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı yönünden zarar doğurabileceği açıktır” denildi.

Dolayısıyla Anayasa’nın 56. maddesi kapsamında dengeli ve sağlıklı bir çevrenin temini için diğer tüm unsurlarda olduğu gibi hayvanların da nitelik ve popülasyon itibarıyla insan sağlığını tehdit etmeyecek ölçüde belli bir dengede tutulması gerektiği belirtilen kararda, şu değerlendirmeye yer verildi:

“Bu bağlamda devletin insan sağlığını dikkate alarak havyan popülasyonunun belli bir seviyede tutulmasını sağlayacak ya da sayısının artırmasını önleyecek tedbirler alması gerekebilir. Aksi durum hayvan popülasyonunda kontrolsüz bir artışa neden olmak suretiyle Anayasa’nın 56. maddesi uyarınca devletin bireylere sağlamakla yükümlü olduğu sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama imkânını ortadan kaldırabilecektir.”

Gerekçede, sahipsiz sokak hayvanlarının bakımevinde toplatılması maddesi ele alındı. Sahipsiz evcil hayvanların insanların sağlığı ve vücut bütünlüğü açısından oluşturabileceği risklerin ortadan kaldırılması amacıyla öngörüldüğü anlaşılan kuralların yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının bir gereği olduğu gibi bireylerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkından kaynaklanan ihtiyacı da karşılamaya yönelik olduğu ifade edildi.

Özellikle köpeklerin sahiplenilmeden bakılması modelinin ortadan kaldırılmasının bunların insanın yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelik olarak yol açabileceği tehlikelerin bertaraf edilmesine katkı sunacağı savunulan kararda, “Bu hayvanların insan sağlığına yönelik olarak sebep olduğu tehlikenin önlenmesi bakımından ne tür bir kontrol modelinin benimseneceği hususunda kanun koyucunun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır” denildi. Kararda, “Sonuç olarak sahipsiz hayvanların sahiplendirilinceye kadar bakımevlerine alınması ve burada barındırılması yönteminin benimsenmesinin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkından kaynaklanan pozitif yükümlülükle çelişen bir yönü bulunmadığı değerlendirilmiştir” ifadeleri yer aldı.

Kanunun en tartışmalı maddesi, sokak köpeklerine ötanazi işlemi uygulanmasıydı. Anayasa Mahkemesi, bu maddenin iptali talebini oy çokluğuyla reddetti.

Kararda, bakımevine alınan köpeklerden; insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlara ötanazi işlemi uygulanmasının neden Anayasaya aykırı olmadığı anlatıldı.

Kanun koyucunun insanın sağlığı ve vücut bütünlüğüne tehdit oluşturan durumları bertaraf etmek için başvuracağı araçların kapsamını tespit etmede geniş bir takdir yetkisi bulunduğu belirtilen kararda, “Kanun koyucunun bu husustaki tercihinin değerlendirilmesi anayasallık denetimi dışındadır” denildi. Kararda, bu yetki şöyle anlatıldı:

“Dolayısıyla kanun koyucunun, yaşam hakkı ve kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirmesi hakkının öngördüğü koruyucu tedbirler alma yükümlülüğü kapsamında diğer yöntemlerin yetersiz olacağının anlaşıldığı durumlarda belli şartlar altında öldürme yöntemine de cevaz veren düzenlemeler yapması mümkündür.”

Öte yandan tedbirin uygulanması sürecinde sahipsiz köpeklere fiziksel ve manevi olarak en az seviyede acı verecek yönteme başvurulmasını sağlayacak güvencelerin bulunup bulunmadığını “değerlendiren” Anayasa Mahkemesi, gerekçesinde şöyle devam etti:

“Kuralda sahipsiz köpeklerin öldürülme usulü olarak öngörülen ötanazi Yunanca “eu” (iyi) ve “thanatos” (ölüm) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmekte olup yalnızca yaşamın sonlandırılmasına karar verme hakkı değil ağrısız-acısız ölüm anlamında da kullanılmaktadır. Kuralda ötanazi tedbirinin istisnai olarak belirli koşulların bulunması hâlinde uygulanması öngörülmektedir.”

5996 sayılı Kanun’a göre ötanazi işleminin veteriner hekim tarafından veya onun gözetiminde yapılması gerektiği kaydedilen kararda, “Dolayısıyla anılan Kanun’da ötanazi tedbirine ilişkin olarak ilgili otoritelere tanınan yetkinin kullanımında hayvanlara/köpeklere insanca davranılmasını sağlayan, onlara acı ve eziyet verilmesini önleyen güvencelerin oluşturulduğu gözetildiğinde öldürme tedbirinin uygulanmasında idareye mutlak bir keyfilik tanındığı söylenemez” ifadesi kullanıldı.

Kararda, bu sokak köpeklerine ötenazi/öldürme tedbirinin uygulanmasına imkân tanınmasının devletin kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirmesi hakkı ile sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkından kaynaklanan yükümlülüğüne aykırı bir yön bulunmadığı savunuldu.

Kararda, sokak köpeklerini toplamak için kaynak ayırmayan, hayvan bakımevi kurmayan ve sokak hayvanlarını toplayamayan belediye başkanı ve belediye yetkililerine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilmesi de Anayasa’ya uygun bulundu. Kararda bu durumun suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olmadığı belirtildi.

Ötanazi maddesine AYM Başkan Vekilleri Hasan Tahsin Gökcan ve Basri Bağcı ile üyeler Engin Yıldırım, Yusuf Şevki Hakyemez, Yıldız Seferinoğlu ve Kenan Yaşar muhalefet etti.

Hasan Tahsin Gökcan, hayvanların topluca öldürülmesi tedbirinin acısız ölüm (ötenazi) adı altında ifade edilmesinin, verilen yetkinin anlam ve kapsamını ortadan kaldırmadığını belirterek, “Sonuç olarak incelenen kuralla somut bir sağlık tehlikesi şartı olmaksızın idareye verilen yetki kapsamında gerçekleştirilebilecek münferit veya toplu hayvan öldürmeleri hayvan yaşamına saygıyı, insanın çevreyle kurduğu felsefi ilişkiyi, insanlarla evcil hayvanlar arasındaki sevgi bağını, dolayısıyla bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı boyutuyla sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını ihlal etmektedir” değerlendirmesini yaptı.

Üye Engin Yıldırım, yasanın hayvanların yaşamı üzerinde orantısız bir sonuca yol açması ve kısırlaştırma ile aşılama gibi daha hafif ve etkili tedbirler varken en ağır müdahale olan yönteme başvurması nedeniyle demokratik toplum düzeni ölçütünü karşılamadığını yazdı.

Yasada, uyutma uygulamasına tabi tutulacak hayvanlara ilişkin ölçütlerin, özellikle “insan ve hayvan sağlığı için tehlike teşkil etme” ve “olumsuz davranışlar” şeklinde ifade edilmesini eleştiren Yıldırım, bu kavramların tanımı ve kapsamının açık ve net olmadığını kaydetti.

“Olumsuz davranışlar’ gibi muğlak bir terimin içeriğinin belirlenmemiş olması, uygulamada subjektif ve keyfi değerlendirmelere yol açma riskini artırmaktadır” diyen Yıldırım, söz konusu ölçütlerin “somut ve objektif kriterlere” dayandırılması gerektiğini vurguladı. “Devletin görevi, hayvanları kamu düzeni veya belirsiz sağlık gerekçeleriyle ortadan kaldırmak değil, onlara yaşam alanı sunmak ve bu yaşamı korumaktır” diyen Yıldırım, “Etik ve bilimsel ölçütlerle ve zorunlu hallerle sınırlandırılmamış bir ötanazi uygulaması anayasal güvenceleri aşındırır” ifadelerini kullandı.

Karara muhalefet eden AYM üyesi Kenan Yaşar, yasada “gerekli idari tedbirler” ifadesinin son derece belirsiz olduğunu, idareye geniş takdir yetkisi tanıdığını belirterek; “bu durum, keyfiliğe yol açabilecek uygulamaların önünü açmaktadır” dedi. “Ötanazi” kavramının da düzenlemeye dâhil edilmesiyle, daha önce sınırlı olan “öldürme” fiilinin kapsamını genişlettiğini belirten Yaşar, “ötanaziyi istisnai bir uygulama olmaktan çıkararak sıradan bir idari araca dönüştürmüştür” ifadesini kullandı. Yaşar, şunları kaydetti:

“Bu düzenlemelerle birlikte, ötanazi uygulamasının sınırları genişletilmiş, öldürme fiili olağanlaştırılmış ve bu işlemler idarenin takdir yetkisi dâhilinde gerçekleştirilebilir hale getirilmiştir. Bu da yaşam hakkına ilişkin anayasal korumayı zayıflatan bir sonuç doğurmaktadır.”

Ne olmuştu?

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen 7527 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifi, 30 Temmuz 2024 tarihinde kabul edilerek yasalaştı. Kanun, 2 Ağustos 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasa, sokaktaki tüm köpeklerin belediyeler tarafından toplatılmasını, sahiplendirilinceye kadar barınaklarda bakılmasını kapsıyordu. Bu kapsamda yerel yönetimlere bakımevi kurmaları ve mevcut şartları iyileştirmeleri için 31 Aralık 2028’e kadar süre tanınıyordu. Hayvanseverlerin özellikle karşı çıktığı madde ise bazı köpeklerin uyutularak öldürülmesine izin verilmesiydi.

Yasa, bakımevine alınan köpeklerden; insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanların ötanazi işlemiyle öldürülmesine izin veriyordu.

CHP, yasanın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde dava açmıştı. Yüksek Mahkeme, 7 Mayıs 2025 tarihinde yasanın iptali talebini oyçokluğuyla reddetmişti.

Paylaşın

Türkiye’de Yetişkin Nüfusun Yüzde 34,4’ü Obez

Türkiye’deki yetişkin nüfusun yüzde 34,4’ü obezite sınıfında yer alıyor. Bu durum, Türkiye’de yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarında köklü değişiklik ihtiyacını ortaya koyuyor.

Dünya genelinde halk sağlığını tehdit eden obezite sorunu, Türkiye’de kritik bir eşiğe ulaştı.

WorldObesity tarafından yayımlanan verilere göre, Türkiye’deki yetişkin nüfusun yüzde 34,4’ü obezite sınıfında yer alıyor. Bu oran, Türkiye’yi ABD, Şili ve Meksika gibi obezite yaygınlığının en yüksek olduğu ülkelerle aynı risk grubuna konumlandırıyor ve ülkenin bir halk sağlığı kriziyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Türkiye, yüzde 342,7 ile listenin başında yer alan ABD’nin ve yüzde 39,7 ile Şili’nin hemen ardından, yüzde 336,9’luk Meksika ile birlikte yüksek obezite oranlarına sahip ülkeler arasında bulunuyor. Bu yüksek prevalans, kalp hastalıkları, diyabet ve çeşitli kronik sağlık sorunlarının görülme sıklığını ciddi ölçüde artırıyor.

Özellikle İtalya (yüzde 317,8) ve Fransa (yüzde 310,0) gibi Akdeniz coğrafyasındaki komşulara kıyasla Türkiye’nin obezite oranları arasındaki uçurum dikkat çekerken, Japonya (yüzde 35,6) ve Güney Kore (yüzde 37,2) gibi sağlıklı yaşam tarzı modelleriyle öne çıkan ülkelerle aradaki fark, Türkiye’de yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarında köklü değişiklik ihtiyacını ortaya koyuyor.

Halk sağlığı uzmanları, bu alarm veren tabloya karşı tek çözümün, obeziteyle mücadelede sağlıklı beslenme alışkanlıklarının yaygınlaştırılması ve düzenli fiziksel aktivitenin teşvik edilmesi olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin bu yüksek oranlarla mücadele edebilmesi için, bireysel farkındalığın artırılması ve obeziteyi önleyici kamu politikalarının güçlendirilmesi kritik önem taşıyor.

Paylaşın

Dini Ortamlarda “Zorlayıcı Kontrol” Nasıl Çalışır?

Dini ortamlarda zorlayıcı kontrol, çoğu zaman görünmez, ince ve manevi çerçeveler içine yerleştirilmiş bir baskı biçimidir. Fiziksel şiddete başvurulmadan da kişinin düşünce, davranış ve kimliği üzerinde derin bir hâkimiyet kurulabilir.

Haber Merkezi / Bu nedenle dini yapılarda güç ilişkilerinin, otorite dengesinin ve topluluk dinamiklerinin dikkatle incelenmesi önemlidir. Bireylerin özgür iradesinin korunması, hem toplumsal hem de bireysel açıdan hayati bir gerekliliktir.

Dini yapılar tarih boyunca hem bireylere anlam ve topluluk hissi veren hem de toplumsal düzeni şekillendiren kurumlar olmuştur. Bununla birlikte, bazı kapalı veya otoriter dini gruplarda, manevi söylemlerin kontrol ve baskı mekanizması olarak kullanıldığı görülmektedir.

Bu durum fiziki zorlamayı gerektirmeden, kişinin özgür iradesi üzerinde kademeli fakat güçlü bir hâkimiyet kurulmasına yol açar. Zorlayıcı kontrol, bu bağlamda yalnızca bireysel değil, kültürel ve kurumsal dinamiklerin iç içe geçtiği bir süreçtir.

Zorlayıcı kontrol, Evan Stark tarafından “özgürlüğü sistematik biçimde aşındıran, görünmez ve sürekli bir istismar formu” olarak tanımlanır.

Dini ortamlarda bu mekanizmalar, kutsallık, itaat ve günah kavramlarıyla birleşerek daha güçlü hâle gelir. Çünkü dini otorite, dünyevi otoritenin ötesinde, ilahi bir meşruiyete dayanır. Bu, emirlerin sorgulanmasını zorlaştırır ve kontrol süreçlerini görünmez kılabilir.

Dini gruplarda kontrolün ilk aşaması, kutsal referansların liderlik ve grup kararlarını meşrulaştırmak için kullanılmasıdır. “Tanrısal görev”, “kutsal itaat”, “ruhsal olgunlaşma” gibi söylemler:

Emirleri sorgulamayı günahla ilişkilendirir,
Uyumu manevi bir zorunluluk haline getirir,
Liderin sözünü ilahi bir rehberlik gibi sunar.

Bu süreçte birey, yalnız lidere değil, daha yüksek ve dokunulmaz bir otoriteye itaat ettiğini düşünerek kendini denetleme eğilimindedir.

Dini topluluklar genellikle güçlü bir aidiyet duygusu sağlar. Ancak bazı yapılar bu aidiyeti kontrol aracı olarak kullanır. Grup içinde:

“Biz” ve “onlar” ayrımı keskinleştirilir,
Dış dünya “tehdit” veya “günah kaynağı” olarak tanımlanır,
Grup, bireyin “gerçek ailesi” veya “tek doğru yol” olarak sunulur.

Bu kimlik çerçevesi, bireyin eleştirel düşünme becerisini zayıflatmakla kalmaz, gruptan ayrılmayı kimlik kaybı veya manevi çöküş gibi hissettirdiği için bağımlılığı artırır.

Zorlayıcı kontrolün en etkili mekanizmalarından biri suçluluk ve utanç duygularıdır. Dini ortamlarda bu duygular:

Küçük hataların günahla ilişkilendirilmesi,
Bireyin manevi yetersizlikle suçlanması,
Sürekli öz-eleştiri ve pişmanlık ortamının teşvik edilmesi
üzerinden içselleştirilir.

Böylece kişi dış baskı olmaksızın kendi kendini denetleyen bir özneye dönüşür. Manevi tehditler—cehennem, ilahi cezalandırma, topluluktan dışlanma—bu kontrolü daha da yoğunlaştırır.

Çoğu otoriter dini yapıda bilgi akışı sıkı şekilde kontrol edilir. Dış kaynaklara yönelik güvensizlik telkin edilir, eleştirel içeriklerin zararlı veya “şeytani” olduğu iddia edilir. Ayrıca bireyin sosyal ilişkileri sınırlandırılır:

Grup dışı dostluklar caydırılır,
Aile bağlarının zayıflatılması teşvik edilebilir,
Sosyal çevre giderek daralır.

Bu durum, kişinin alternatif düşünce kaynaklarından ve destek sistemlerinden kopmasına neden olur. İzolasyon, zorlayıcı kontrolün en görünmez fakat etkili araçlarındandır.

Bazı dini topluluklarda bireyin ekonomik kaynakları üzerinde denetim kurulabilir. Düzenli bağışlar, grup faaliyetlerine katılım, “hizmet” adı altında yoğun emek harcama beklentileri:

Bireyin maddi bağımsızlığını zayıflatır,
Zaman yönetimini tamamen grubun ihtiyaçlarına göre şekillendirir,
Eleştirel düşünme için gerekli zihinsel alanı daraltır.
Bu süreç, kişiyi gruba hem duygusal hem ekonomik olarak bağımlı hale getirir.

Zorlayıcı kontrol mekanizmasının en belirgin noktası karizmatik ya da kutsallaştırılmış lider figürüdür. Lider, ilahi bir seçilmişlik, özel bir bilgi veya ruhani güç iddiasıyla sorgulanamaz hale getirilir. Liderin kararlarına karşı çıkmak, sadece örgütsel bir sorun değil, ruhsal bir sapma olarak etiketlenebilir. Bu nedenle otoriteyi sınırlayacak iç denetim mekanizmaları genellikle yoktur.

Her dini topluluk kontrolcü değildir. Sağlıklı dini yapılar:

Sorgulamayı teşvik eder,
Bireysel özerkliği destekler,
Maneviyatı korku veya baskıyla değil, anlam arayışıyla ilişkilendirir.
Zorlayıcı kontrol ise tam tersine:
İtaati eleştirel düşünmenin yerine koyar,
Kutsallığı hesap vermeme aracı olarak kullanır,
Bireyin özgürlüğünü sistematik biçimde aşındırır.

Dini ortamlarda zorlayıcı kontrol, çoğu zaman görünmez, ince ve manevi çerçeveler içine yerleştirilmiş bir baskı biçimidir. Fiziksel şiddete başvurulmadan da kişinin düşünce, davranış ve kimliği üzerinde derin bir hâkimiyet kurulabilir.

Bu nedenle dini yapılarda güç ilişkilerinin, otorite dengesinin ve topluluk dinamiklerinin dikkatle incelenmesi önemlidir. Bireylerin özgür iradesinin korunması, hem toplumsal hem de bireysel açıdan hayati bir gerekliliktir.

Paylaşın

Süper Lig: Beşiktaş, Moral Buldu

Süper Lig’in 14. hafta maçında Fatih Karagümrük ile Beşiktaş, Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Karşılaşmadan 2 – 0 galip ayrılan Beşiktaş, moral buldu.

Haber Merkezi / Hakem Halil Umut Mele’in yönettiği karşılaşmada Beşiktaş’ın gollerini 41. dakikada Jota Silva ve 71. dakikada El Bilal Toure kaydetti.

Bu sonucun ardından Beşiktaş puanını 24’e yükseltirken, Fatih Karagümrük ise 8 puanda kaldı.

Beşiktaş Süper Lig’in 15. haftasında evinde Gaziantep FK’yi konuk ederken Fatih Karagümrük, Gençlerbirliği deplasmanına gidecek.

41. dakikada sol taraftan pasla kullanılan kornerin ardından Cerny, topu ceza sahası içindeki Jota Silva’yla buluşturdu. Silva, sol çaprazdan yaptığı vuruşta topu yakın köşeden ağlara gönderdi. 0-1

71. dakikada sağ taraftan Cengiz Ünder’in yerden çevirdiği topu kontrol eden El Bilal Toure, penaltı noktası solunda yaptığı vuruşta meşin yuvarlağı ağlara gönderdi. 0-2

Stat: Atatürk Olimpiyat

Hakemler: Halil Umut Meler, Mustafa Savranlar, Hüseyin Aylak

Fatih Karagümrük: Ivo Grbic, Ricardo Esgaio, Atakan Çankaya, Enzo Roco, Jure Balkovec, Marius Doh (Tarık Buğra Kalpaklı dk. 87), Claudio Kranevitter (Daniel Johnson dk. 70), Joao Camacho (Andre Gray dk. 46), Tiago Çukur, Serginho, David Fofana (Barış Kalaycı dk. 87)

Beşiktaş: Ersin Destanoğlu, Gökhan Sazdağı, Gabriel Paulista (Tiago Djalo dk. 60), Emirhan Topçu, David Jurasek, Wilfred Ndidi, Orkun Kökçü, Cengiz Ünder (Demir Ege Tıknaz dk. 86), Vaclav Cerny (Tammy Abraham dk. 70), Jota Silva (Milot Rashica dk. 87), El Bilal Toure

Goller: Jota Silva (dk. 41), El Bilal Toure (dk. 71) (Beşiktaş)

Paylaşın

Süper Lig: Trabzonspor, Haftayı Üç Puanla Kapattı

Süper Lig’in 14. hafta karşılaşmasında Trabzonspor ile Konyaspor, Trabzon Şehir Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Trabzonspor, karşılaşmadan 3 – 1 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Trabzonspor’a galibiyeti getiren golleri, 43 ve 50. dakikada Paul Onuachu, 56. dakikada Ernest Muçi, Konyaspor’un tek golü 17. dakikada Okay Yokuşlu (K. K.) kaydetti.

Bu sonuçla birlikte Trabzonspor, 31 puana yükselirken, Konyaspor ise 15 puanda kaldı.

Stat: Trabzon

Hakemler: Alper Akarsu, Süleyman Özay, Bilal Gölen

Trabzonspor: Onana, Pina, Okay Yokuşlu, Batagov, Mustafa Eskihellaç (Dk. 85 Baniya), Oulai, Bouchouari (Dk. 72 Sikan), Zubkov (Dk. 90 Cihan Çanak), Muçi (Dk. 85 Ozan Tufan), Olaigbe (Dk. 72 Arif Boşluk), Onuachu

Konyaspor: Bahadır Güngördü, Andzouana, Uğurcan Yazğılı, Utku Eriş (Dk. 58 Yasir Subaşı), Guilherme, Jin Ho, Bjorlo (Dk. 87 İsmail Esat Buğa), Melih İbrahimoğlu (Dk. 81 Kaan Akyazı), Muleka, Bardhi (Dk. 58 Pedrinho), Umut Nayir (Dk. 81 Melih Bostan)

Goller: Dk. 17 Okay Yokuşlu (K. K.) (Konyaspor), Dk. 43 (Penaltıdan) ve Dk. 50 Onuachu, Dk. 55 Muçi (Trabzonspor)

Paylaşın

Özgür Özel, Yeniden CHP’nin Genel Başkanı

Özgür Özel, geçerli bin 333 oyun tamamını alarak bir kez daha CHP’nin genel başkan seçildi. Böylelikle Özel, son iki yılda dördüncü kez CHP lideri seçilmiş oldu.

Özel, 4 Kasım 2023 tarihinde yapılan 38. Olağan Kurultay’da partinin sekizinci genel başkanı seçilerek göreve başlamıştı. Daha sonra, partiye kayyum atanması ihtimalini önlemek hedefiyle düzenlenen iki olağanüstü kurultayda da delegeler yine Özel’i seçmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 39. Genel Kurultay’ı  “Şimdi İktidar Zamanı” temasıyla Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirdi.

Kurultayda, rahatsızlığı nedeniyle katılamayan eski genel başkanlardan Hikmet Çetin’in mesajı okundu. Gözlerin çevrildiği eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu davetli olduğu kurultaya katılmadı ve herhangi bir mesaj da göndermedi.

Kurultayda ilk olarak, CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun yapay zeka ile hazırlanmış kurultay mesajı videosu izletildi.

İmamoğlu, iktidarın baskı politikalarına vurgu yaptığı açıklamasında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal duruma ilişkin mesajlar verdi. Türkiye’nin Meclis’le değil Saray’la yönetildiğini belirten İmamoğlu, ülkenin bir reform hamlesine ihtiyaç duyduğunu kaydetti. İmamoğlu, bunu ancak CHP’nin gerçekleştirebileceğini söyledi.

Özel genel başkanlık seçimi öncesinde yaptığı konuşmada son iki yılın her gününü mücadele ile geçirdiklerini belirterek, iki yılda 62 ilde 208 kez meydanlara indiklerini anlattı.

“Ankara’da oturmadık. Bize istikamet çizenlere de teslim olmadık” diyen Özel, bu süreçte CHP’nin üye sayısını 1,2 milyondan 2 milyona çıkardıklarını da aktardı.

Özgür Özel konuşmasında, eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı kendisinin ve partinin duruşunu da net ifadelerle vurguladı.

Kurultaya davet edildiği halde katılmayan Kılıçdaroğlu’nun, genel başkan seçiminin yapılacağı gün Sabah gazetesine demeç vermesi pek çok partilinin tepkisini çekti.

Şimdiye kadar “vefa” duygusundan uzaklaşmayacağını ve eski genel başkanlar hakkında kötü konuşmayacağını belirten Özel, kurultaydaki konuşmasında ise şunları kaydetti:

“Biz müesses nizamın çarkına çomak soktuk arkadaşlar. Müesses nizamla mücadeleden dönüş yoktur. Müesses nizamla işbirlikçi olanlara, kara düzenin sesi olanlara, örgütlerin vermediği görevleri başka kapıda arayanlara yer yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi arınacaksa işte bu anlayıştan arınacaktır. Bizi yüzde 25’e hapsetmek isteyenlerden, sokaklardan ve meydanlardan koparmak isteyenlerden arınacaktır.”

Kılıçdaroğlu 22 Kasım’da sosyal medya hesabından paylaştığı videoda, partili belediyelere yönelik yolsuzluk iddialarını da hatırlatarak, “CHP’nin arınması” gerektiğini söylemişti.

Özel’in Kılıçdaroğlu’na yönelik çıkışının ardından eski Genel Başkan’ın disipline sevk edilip edilmeyeceği tartışması başlarken, kurultay salonunda bulunan bir parti yetkilisi buna gerek olmadığını çünkü “Kılıçdaroğlu’nun kendi kendisini bitirdiğini” savundu.

Özel konuşmasının sonunda, parti olarak zor zamanlardan geçtiklerini ancak bundan sonra da bedel ödemeye devam edecekleri mesajını verdi:

“Elbette zor zamanlardan geçiyoruz, geçeceğiz. En ağır bedelleri ödedik, ödüyoruz, ödeyeceğiz. Ben sizlere ilk seçime kadar güzel günler vadetmiyorum. Ben size iktidara gül bahçesinden geçerek gitmeyi vadetmiyorum. Ben size acıya katlanmayı ama teslim olmamayı vadediyorum. Ben size mücadele vadediyorum… Ve tüm mücadelenin sonunda size iktidar vadediyorum.”

PM ve YDK seçilecek

Kurultayın yarınki bölümünde ise Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin Kurulu üyeliği seçimi gerçekleştirilecek.

Cuma günü yapılan tüzük değişikliği doğrultusunda 60’dan 80’e çıkarılan PM üyeliği seçimi çarşaf liste ile yapılacak.

Üye sayısının 80’e çıkarılmasının temel gerekçesi olarak, tüzükle Cumhurbaşkanı Aday Ofisi’yle entegre edilen “gölge kabine” üyelerinin PM içine alınmak istenmesi gösteriliyor.

Bazı gölge kabine üyelerinin de MYK dışında kalacakları için Özel’e bu taleplerini ilettiği belirtiliyor.

Paylaşın

Bülbülü Öldürmek: Masumiyetin Yok Oluşu

Harper Lee’nin “Bülbülü Öldürmek” romanı, sadece bir dönemin toplumsal gerçekliğini yansıtan bir eser değil, insanlığın evrensel sorunlarına dokunan bir başyapıttır.

Haber Merkezi / Irkçılık, adalet, empati ve masumiyet gibi kavramları derin bir duyarlılıkla işleyen roman, hem edebi açıdan hem de ahlaki açıdan güçlü bir etkiye sahiptir.

Harper Lee’nin 1960 yılında yayımlanan “Bülbülü Öldürmek” adlı romanı, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en etkili yapıtları arasında kabul edilir.

Roman, Amerikan Güneyi’nde 1930’lu yıllarda yaşanan ırkçılık, adalet, masumiyet ve toplumsal önyargılar gibi temaları derinlikli bir bakış açısıyla ele alır. Eser, küçük bir kız çocuğu olan Scout Finch’in gözünden anlatıldığından, yetişkin dünyasının karmaşıklığı çocuk naifliği ve sadeliğiyle çarpıcı biçimde ortaya konmuştur. Bu incelemede romanın temaları, karakterleri, anlatım teknikleri ve toplumsal etkileri değerlendirilecektir.

Eser, Alabama eyaletinin küçük bir kasabası olan Maycomb’da geçer. Büyük Buhran’ın yarattığı ekonomik sıkıntıların yanı sıra Güney toplumunun derinlere kök salmış ırkçı yapısı, romanın atmosferini belirler.

Hikâye, avukat Atticus Finch’in, beyaz bir kadına tecavüz etmekle haksız yere suçlanan siyahi Tom Robinson’ı savunmasıyla şekillenir. Kasabanın ön yargıları, Atticus’un hukuk ve adalet uğruna verdiği çabayı daha da dramatik hale getirir. Scout ve ağabeyi Jem, babalarının bu davadaki duruşu sayesinde hem adalet kavramını hem de insanlar arasındaki eşitlik anlayışını sorgulamaya başlar.

Romanın Ana Temaları:

Irkçılık ve Adaletsizlik: Romanın merkezinde, ırkçılığın derinlemesine analiz edildiği Tom Robinson davası yer alır. Tom, hiçbir somut kanıt olmamasına rağmen yalnızca siyahi olduğu için suçlu ilan edilir. Bu süreç, adalet sisteminin yapısal sorunlarını gözler önüne serer. Harper Lee, hukuki süreci bir çocuğun gözünden anlatarak, adaletsizliğin ne kadar açık ve basit bir kötülük olduğunu sezdirir.

Masumiyet ve Büyüme: “Bülbülü öldürmek” metaforu, masumiyetin yok edilmesini simgeler. Atticus’un çocuklarına söylediği “Bülbülü öldürmek günahtır” sözü, başkalarına zarar vermeyen, iyilikten başka bir şey üretmeyen masumların korunması gerektiği fikrini vurgular. Scout ve Jem’in dünyayı tanırken yaşadıkları hayal kırıklıkları, romanın bir “coming-of-age” (büyüme) hikâyesi niteliği taşımasını sağlar.

Empati ve İnsani Anlayış: Atticus’un en çok vurguladığı değerlerden biri empatidir. Scout’a “Bir insanı anlamanın tek yolu onun ayakkabılarının içine girip dünyaya oradan bakmaktır” demesi, romanın ahlaki çekirdeğini oluşturur. Bu bakış açısı, hem toplumdaki önyargıları kırmayı hem de bireyin kendisini geliştirmesini mümkün kılar.

Cesaret ve Ahlaki Duruş: Cesaret, romanda fiziksel bir güç olmaktan ziyade doğru olanı savunma iradesiyle tanımlanır. Atticus’un toplum baskısına rağmen Tom Robinson’ı savunması, gerçek bir moral cesaret örneğidir. Aynı şekilde Boo Radley’in çocukları kurtarması, görünmez kahramanlığın sembolü hâline gelir.

Romanın Başlıca Karakterleri:

Scout Finch: Romanın anlatıcısı olan Scout, meraklı, dürüst ve sorgulayıcı bir çocuktur. Onun bakış açısı, toplumun karmaşık yapısını sade ve çarpıcı bir şekilde yansıtır. Scout’un önyargıları kırma süreci, roman boyunca temel anlatı çizgisini oluşturur.

Atticus Finch: Dürüstlüğü, adalete bağlılığı ve yüksek ahlaki değerleriyle romanın en idealist karakteridir. Atticus, toplumun kabul görmek için değil, doğru olanı yapmak için çabalayan bir figürdür. Adaletsizliğe başkaldırışı, onu Amerikan edebiyatında örnek bir baba ve ahlaki simge hâline getirmiştir.

Jem Finch: Scout’un ağabeyi Jem, roman boyunca çocuksu iyimserliğinden sıyrılarak adalet sisteminin karanlık yüzünü görür. Bu dönüşüm, romanın büyüme temasını güçlendirir.

Boo Radley: Kasabanın gizemli ve yanlış anlaşılan figürü Boo Radley, önyargıların insanlar üzerinde nasıl yıkıcı etkiler yaratabileceğini gösterir. En sonunda yaptığı iyilik, toplumsal yargıların gerçeklikten ne kadar uzak olabileceğini kanıtlar.

Tom Robinson: Toplumsal adaletsizliğin sembolü olan Tom, sistematik ırkçılığın kurbanıdır. Masumiyeti ve trajik kaderi romanın en etkileyici öğelerindendir.

Romanın Toplumsal ve Kültürel Etkisi

Bülbülü Öldürmek, yayımlandığı dönemde Amerikan toplumundaki ırkçılık tartışmalarını tetikleyen önemli eserlerden biri olmuştur. 1961’de Pulitzer Ödülü kazanması, romanın edebi değerinin yanı sıra toplumsal önemini de tescillemiştir.

Günümüzde de okullarda okutulan, sinemaya uyarlanmış ve birçok akademik incelemeye konu olmuş bir eserdir. Atticus Finch karakteri, Amerikan kültüründe ahlaki bütünlüğün simgelerinden biri hâline gelmiştir.

Paylaşın