Isparta’nın Tarihi ‘Kaleleri’

Isparta yakın çevresi ile birlikte Pisidia yöresinin önemli yerleşim merkezlerinden birisidir. Yöredeki yerleşmenin tarihi paleolitik (Eskitaş) dönemine kadar dayanmaktadır.

Pisidia bölgesi M.Ö. 2000’lerde Luvi ve Arzava topluluklarının yerleşim alanı idi. Hititler de zamanında bölgeyi ele geçirmek istemişler, ancak yüzyıllar boyu uğraşmalarına karşılık Arzava ülkesi üzerinde kesin bir egemenlik kuramamışlardır.

M.Ö. 1200’lerde Balkanlardan gelen “Ege Göç Kavimleri” Arzava ülkesi konfederasyonunun siyasi varlığına son vermişler, Anadolu’nun siyasi yapısını bütünüyle değiştirmişlerdir. Bu tarihten itibaren M.Ö. 8. yüzyıla kadar Firigler, M.Ö. 690’da Lidyalılar, M.Ö. 546’da Persler yöreye hükmetmişlerdir.

M.Ö. 334’de Büyük İskender’le Hellenistik döneme giren Isparta’da bu döneme ait bir yerleşim merkezi olarak Minassos (Minasın) dikkat çekmektedir. M.Ö. 323’de Büyük İskender’in ölümü üzerine Isparta sırası ile Bergama Krallığı’nın, Seleukos’ların, M.Ö. 190- M.S. 395 Roma İmparatorluğunun, M.S. 395-1204 Bizans İmparatorluğunun egemenliği altına girmiştir.

8. yüzyılda kısa bir süre Abbasi yönetimine giren kentin adı Arap kaynaklarında Sabart olarak geçmektedir. Kent 1204 yılında Selçuklular tarafından feth edilmiş ve Isparta’da Türk-İslam dönemi başlamıştır. 1300 yılında Hamitoğulları egemenliğine giren kent, 1390 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Isparta 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte vilayet olmuştur.

Tarihi süreç içerisinde birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Isparta, bu uygarlıklardan kalan birçok tarihi esere de ev sahipliği yapmaktadır. Bu eserlerden öne çıkanlar arasında kaleler önemli yer tutmaktadır. Isparta’ya yolu düşen gezginlerin mutlaka bu kaleleri görmelerini tavsiye ederiz.

Eğirdir Kalesi: Eğirdir Kalesi, Eğirdir Gölüne uzanan yarımada üzerinde bulunur. Kuzey-güney doğrultusunda yarımada boyunca uzanan sur duvarları üzerinde konutlar vardır.

İç ve dış kaleden oluşan Eğirdir Kalesinin inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bugünkü kalıntılar Bizans döneminden kalmadır. Çeşitli zamanlarda onarılan kale surları bir sıra tuğla ve taş olarak inşa edilmiştir. Dış kaplama, iç moloz dolgudur. Timur’un Eğirdir’i istilası sırasında hasar görmüş, Hamidoğulları ve Osmanlı dönemlerinde tamir görmüştür.

Uluborlu Kalesi: Kapıdağı eteğinde etrafı kayalıklarla çevrili olan kale MÖ IV. yüzyılda şehrin kuruluş döneminde inşa edilmiş olmalıdır. Zaman içinde tahrip olan kale Bizans Döneminde Roma Dönemi malzemeleri de kullanılarak yeniden inşa edilmiştir.

Kale Selçuklu ve Hamitoğulları Beyliği zamanında tamir edilmiştir. Kuzey güney doğrultusunda uzanan kale bedenleri üzerinde üç burç bulunur. Kale kapısı büyük ve dışa taşkındır.

Sığırlık I Kalesi: Sütçüler ilçesi, Asar mahallesinde bulunan kale tepenin kuzey yamacına kurulmuştur. Sur duvarları sağlam ve köşelerde birer kule vardır. Erken Bizans Döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Sığırlık II Kalesi: Sığırlık ve Çandır köyü arasında yolun kuzeyinde bir tepe üzerindedir. İyi korunmuş kalenin doğu duvarlarında üç yuvarlak pencere vardır. Erken Bizans Döneminde yapılmış olmalıdır.

Zengibar Kalesi: Şarkikaraağaç İlçesi, Muratbağı (Zengibar) Köyünün doğusundaki dağ üzerinde yeralır. Dağın zirvesine doğru uzanan sur duvarlarının sadece temelleri kalmıştır.

Ördekçi Kalesi: Şarkikaraağaç İlçesi, Ördekçi köyü Sivri Dağın üzerindeki yaylada tahrip olmuş durumda bir kale kalıntısı mevcuttur.

Anabura Kalesi: Şarkikaraağaç İlçesi Salur Köyü Enevre mevkiinde, Kızılkale Dağı üzerindeki kale Roma döneminde kurulmuş olmalıdır. Kale tamamiyle tahrip olmuştur.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın

Fenerbahçe, Sezon Hazırlıklarını Sürdürüyor

Süper Lig’de şampiyonluğu hedefleyen Fenerbahçe, yeni sezon hazırlıklarını Fenerbahçe Topuk Yaylası Tesisleri’nde akşam saatlerinde yaptığı günün ikinci antrenmanıyla sürdürdü.

Fenerbahçe’nin hazırlıklarını takip etmek için tesislerde bulunan Sportif Direktör Damien Comolli futbolcularla yakından ilgilenirken Teknik Direktör Ersun Yanal ile de kısa süreli sohbet etti.

Teknik Direktör Ersun Yanal yönetiminde saat 18.30’da başlayan antrenmanın ilk 30 dakikalık bölümü basın mensuplarına açık gerçekleştirildi.

Koşu, ısınma, koordinasyon ve denge çalışmalarıyla başlayan antrenmanda 2 gruba ayrılan futbolcularımı, 5’e 2 top kapma ve pas çalışması yaptı. İdman, 2 takım halinde 4’erli gruplar şeklinde dar alanda yapılan çift kale maçlarla tamamlandı. U19 Takımı da çalışmasını koordineli olarak gerçekleştirdi.

 

Paylaşın

Demirkan Demir’den Türkiye Rekoru!

Demirkan Demir, Rusya’nın Kazan şehrinde düzenlenen Avrupa Gençler Yüzme Şampiyonası’nda erkekler 100 metre kurbağalama yarı finalinde yaptığı 1:01.46’lık dereceyle serisinde 1., genelde ise 4. olarak finale çıkarken 17-18 yaş yeni Türkiye rekorunun da sahibi oldu.

Fenerbahçe’nin yüzme şubesi sporcularından Demirkan Demir, Aleyna Özkan, Gizem Güvenç ile milli sporcu Mert Ali Satır’dan oluşan 4x100m Mix Bayrak Takımı, 3:52.35’lik derecesiyle Avrupa 3’üncüsü oldu.

Bronz madalyanın sahibi olan Milliler, Türkiye yüzme tarihinde bir ilki başardı ve Avrupa Gençler Şampiyonası’nda takım olarak bayrakta tarih yazdı. Baturalp Ünlü, erkekler 200 metre serbest yarı finalinde 1:50.30’luk derecesiyle serisinde 5., geneldeyse 9. olarak adını finale yazdırdı.

Şampiyonada mücadele eden Aleyna Özkan, kadınlar 100 metre kelebek finalinde 1:00.44 yüzerek Avrupa 5’incisi olurken; Gizem Güvenç kadınlar 200 metre serbest finalinde 2:02.19’la 8’inci, Mert Kılavuz da erkekler 800 metre serbestte ise 8:08.97 ile serisinde 4., geneldeyse 10.oldu.

Paylaşın

İlmek İlmek Emek İsteyen ‘Hakkari Kilimleri’

İlmek ilmek emek isteyen ‘Hakkari Kilimleri’, yöresel dokuma aletleri ve geleneksel boyalarla elde edilen iplerle dokunurlar. Hakkari yöresinde dokunan kilimler; gül, yayla, kuş, çiçek, hayvan, aşiret isimleri il anılmaktadır.

Hakkâri ve yöresinde yapılan  kilimler ve özellikleri şöyledir;

Canbezar Kilimi: Motiflerin meydana getirdiği ahenk ve simetriden dolayı stilize ve üstün beceri gerektiren bir dokuma örneğidir. Yörenin geleneksel motiflerinin bellibaşlılarındandır. Bizar lmak, candan bezmek anlamına geldiğini, dokumasının zorluğundan  dolayı dokuyanı canından bezdirdiğini ifade etmek amacıyla bu ismin verildiği sanılmaktadır.

Yöresel malzeme, renk ve desenlerden çift kanat (iki şak) olarak dokunan eski örnekler 3 ile 5 m² arasında değişen boyutlara sahip olup,taban ya da duvarda bazen de yatak örtüsü (battaniye) olarak kullanılmaktadır. Günümüzde bu boyutlar küçülmüş motifler de ise büyük değişiklikler yapılmıştır. Kilimlerin tamamının çözgüve atkılarında el eğirmesi yün kullanılmıştır. Şimdiye kadar incelediğimiz Hakkâri kilimlerinin çözgü ve motif atkılarında pamuğun yer almadığı, yünün haricinde motiflerin bazılarında sim kullanıldığı dikkat çekmektedir.

Canbezar kilimleri diğer çeşitlerde olduğu gibi ilikli kilim dokuma tekniğiyle dokunmakta iliklerin kapatılması için ise dokuyucular arasında zincir çekme olarak adlandırılan sarma konturlar kullanılmaktadır.  Yöresel olmasından ve halk arasında kontur sözcüğünün bilinmemesinden dolayı bundan sonraki örneklerde “zincir çekme” sözcüğü kullanılacaktır.

Kilimlerde zincir çekmek sadece ilikleri kapatmak için değil aynı zamanda motifleri belirgin hale getirmek, kilimlerin esnekliğinin azaltılmasını sağlamak ve kilimlere plastik görünüm vermek amacıyla da kullanılmaktadır. Çoğunluğu yere serilen ve yatak örtüsü olarak kullanılan bu kilimlerde yörede kışın uzun sürmesinden dolayı kirlenmeye karşı koyu renklerin tercih edildiği görülmekte, ana renkler olarak kırmızı, siyah, lacivert kahverengi, beyaz yer alırken, yeşil, sarı, pembe  mavi, bordo, turuncu gibi diğer renkler de kullanılmaktadır. Ayrıca siyah, kahverengi ve beyaz renkler natürel olarak da değerlendirilmektedir.

Kilim zemininde yer alan 4–5 ya da 6 adet dikey yönde yerleştirilmiş bereket ya da nazarlık motifleri ana kompozisyonu oluşturmaktadır. Yamuk dörtgen ya da altıgen şeklindeki bu motiflerin kenarlarından uzatılan çengel ya da yöresel ağızla nehrek (nerik) motifleri beyaz renklerden oluşmaktadır. Bu kompozisyondan dolayı ilk bakıldığında birbirinin aynı gibi görünen kilimlerin ana motiflerinin içinde ve kenar boşluklarında çok çeşitli motiflerin yer aldığını dolayısıyla kilimlerin değişik denemelerinin olduğunu görmekteyiz.

Dikey olarak çift sıra halinde yerleştirilen bu motifler bazı kilimlerde birbirinden ayrılmış gibi görünürken bazılarında ise birbirlerine daha yakın dokunmalarından dolayı bitişik hissi vererek diagonal bir görünüm arz etmektedir. Nehrekli bereket motiflerinin içerisinde Sarya Gülü (eli belinde) akrep, yıldız, çengel, testere ağzı, kurt izi motifleri ya da ana motifin tekrarı sayılabilecek çengelli motifler yer almaktadır.

Ana motiflerin arasında kanatların birleştirildiği   alanda bazen bir sınırlandırma getirilmeden zemine akrep, kurtağzı, kuş izi, kelebek, yıldız, keçi izi gibi motifler yerleştirilmiş bu motifler bordürle ana motifler arasında kalan boşluklarda da tekrarlanmıştır. Kilimlerin zemini tarak motifleriyle bordürden ayrılmaktadır. Bazı örneklerde kısa ve uzun   kenarlarda yer alan motifler aynı iken bazılarında kısa kenar bordürü ile uzun kenar bordürlerinde değişik motifler kullanılmıştır. Ekseriye tek kuşak olan bordürlerde tarak, Koçbaşı, Çift Başlı yılan, Balık Kılçığı, motifleri bulunmaktadır.

Çılgül Kilimi: Çılgül kelime olarak yani kırk gül manasına gelmektedir. Koçboynuzu motifinden dizayn edilerek sekiz ayaklı örümcek şekline dönüştürülmüş ve testere ağzı motifi ile çevrelenmiş motif kompozisyonundan Çözgü ve atkı iplikleri yün malzemeden oluşan örnek, yörenin diğer örneklerinde olduğu gibi ilikli kilim tekniği ile dokunmuş ilikler zincir çekilerek kapatılmıştır. Genellikle çift kanat halinde dokunan bu gruba giren kilimler taban kilimi duvar kilimi ve yatak örtüsü olarak kullanılmaktadır.

Boyutları 3 ile 5,5 m² arasında değişmekte olup, son yıllarda ticari nedenlerden dolayı farklı amaçlarla kullanılan daha küçük ebatları da bulunmaktadır. Kahverenginin zemine hâkim olduğu örnekler bu yönüyle diğer Hakkâri yöresi kilimlerinden farklı olarak görülmektedir. Zeminde ana renk olarak kahverengi ve lacivert, ara renk olarak da beyaz, turuncu, mavi ve kırmızı renkler kullanılmıştır.

Kilim, dikey bir kompozisyona sahiptir. Zeminde ana kompozisyonu dikey olarak yerleştirilen uçları birbirine bitişik yedi sıra halindeki altıgenler ile bunların arasında oluşan dikdörtgenlerden oluşmaktadır. Altıgenlerden tam ortadaki sıra diğerlerinden daha küçük tutulmuştur. Kahverengi zemine sahip olan altıgenlerin içleri dış hatları farklı renklerle belirlenen ve merkezlerine deve izi motifleri işlenen akrep motifleriyle bezenmiştir. Lacivert zeminli dikdörtgenler ise kurtağzı motifleriyle dolgulanmıştır.

Uzun kenarları zeminden tarak ağzı motifiyle ayrılan beyaz renkli bordürün içi farklı renklerle   işlenen göz motifleriyle dolgulanmış, dokuma kısa kenarlardaki ince bir sudan sonra saçaklarla sonlandırılmıştır.

Ertuşi Kilimi: Ertuşiler Hakkâri ve çevresinde yaşayan aşiretlerin genel adıdır. Birçok aşiret tarafından dokunduğu için bu adla anıldığı tahmin edilmektedir. Ayrıca kilimin kompozisyonunda yer alan kaynak kişilerce Şehvani olarak adlandırılan motiflerden dolayı özellikle eski örneklerine Şehvani de denilmektedir.

Bu kilimlerde tamamen yün malzeme kullanılmıştır. Gerek çözgü ve gerekse atkı iplikleri önceleri evlerde el eğirmesi yün malzemeden elde edilirken, günümüzde daha çok fabrika iplikleri tercih edilmektedir. Kullanım amacı ve dokuma tekniği diğer Hakkâri kilimleriyle benzerdir.

Ağırlıklı olarak yer yaygısı ve yatak örtüsü olarak kullanılan örnekler,ilikli kilim tekniğinde dokunmuş, bazılarının ilikleri zincir çek  yöntemiyle kapatılmıştır. Kullanılan ana renkler kırmızı, lacivert, mavi ve beyazdır. Dolgu motiflerinde kullanılan ara renkler ise sarı, kahverengi, turuncu, yeşil ve pembe renkleridir.

Ertuşi kilim örneklerinin ana kompozisyonu sahiptir. Bu düzenlemede zemine dikey olarak yerleştirilen üç sıra halindeki altıgenlerden oluşmaktadır.

Hakkâri yöresinde “Şehvani” olarak da adlandırılan bu altıgen sıraları bazı örneklerde  üç, bazı örneklerde de dört adetten oluşmaktadır. Etrafları ince bir bordürle çevrelenen altıgenlerin içleri farklı renklere sahip dolgu motifleriyle bezenmiştir.

Örneklerin çoğunda altıgenlerin içleri birbirinin tekrarı şeklinde merkezde yıldız motifi olmak üzere akrep, kurtağzı ve zikzak motifleriyle dolgulanmıştır. Bunun yanısıra ortadaki dikey altıgen sırasının farklı olarak içinin dört eşit bölüme ayrılarak her bölüme bir Sarya Gülü motifinin işlendiği örnekler de vardır. Altıgenlerin kenarlarında kalan boşluklara   da yine Kurtağzı, Deve İzi ve Zikzak motifleri işlenmiştir.

Örneklerin tamamı tek bordüre sahiptir. Bordürlerin kısa kenarları düz bir şeritle zeminden ayrılırken, uzun kenarları tarak ağzı motifiyle ayrılmaktadır. Kısa ve uzun kenar ebatları farklı olan bordürler bazı örneklerde kısa ve uzun kenarlara aynı motifler, bazılarında ise farklı motifler yerleştirilmiştir.

Yıldız, tarak, deve izi, kurtağzı ve beştaş gibi bu motifler genellikle farklı renklere sahiptirler. Benzer kompozisyona sahip kilimler Orta Anadolu yörelerinde (Malatya, Sivas, Kayseri, Kırşehir) aynalı kilim olarak adlandırılmaktadır.

Gevdan Kilimi: Gevdan, Ertuşi aşiretinin bir koluna verilen isimdir. Bu kilim örneklerinin Gevdan Aşireti tarafından daha fazla dokunduğu için bu ismi aldığı tahmin edilmektedir. Çift kanatlı olarak dokunan ve daha çok yer  yaygısı ya da yatak örtüsü olarak kullanılan bu kilim örneklerinin tamamında yün malzeme kullanılmıştır.

Büyük ebatlı eski örneklerde el eğirmesi yün iplik kullanılırken, günümüzde dokunan örneklerde ise fabrika ipliği tercih edilmektedir. Kilim ilikli kilim tekniğinde dokunmuştur. İlikler kilimlerin daha çabuk yıpranmasına neden olduğu için bazı örneklerin ilikleri zincir çekme yöntemiyle kapatılmıştır.

Ağırlıklı olarak kırmızı, lacivert, beyaz gibi temel renklerin yanı sıra, sarı, turuncu, kahverengi, gibi ara renkler yaygındır. Ayrıca yünün doğal rengi de kullanılmıştır.Kilimlerde ana kompozisyon dikey bir düzenleme gösterir. Bu kompozisyon, zemine dikey olarak yerleştirilen altıgenler ile altıgenlerin aralarında oluşan dikdörtgenlerden oluşmaktadır.

Altıgenlerin içleri farklı renklere sahip akrep, bülbülyuvası ve yıldız gibi motiflerle süslenirken, daha küçük tutulan dikdörtgenlerin içleri ise sadece yıldız motifleriyle bezenmiştir. Akrep motiflerinin merkezlerine gelin topuğu ya da Deve İzi motifleri işlenmiştir. Sadece uzun kenarlarda yer verilen bordür içten Testere Ağzı, dıştan ise Tarak Ağzı şeklinde sınırlandırılmıştır. İçi de Koçboynuzu motifleriyle dolgulanmıştır.

Gülgever Kilimi: Yayla, ahenkli kubbe, çadır gibi anlamlara gelen Gever sözcüğü, aynı zamanda Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinin eski adıdır. Gever sözcüğünün başına diğer kilimlerin pek çoğunda olduğu gibi gül kelimesi getirilerek “gülgever” adı verilmiştir. Kilimlerde gülgever yayla gülü anlamına gelmektedir. Kendine has bir ismi olan bu kilimlerin birçok değişik kompozisyonlu örnekleri bulunmaktadır.

Bu gruba giren örnekler, yoğun olarak Ertuşi’lerin bir kolu olan Kaşuri (Kaşuran) aşireti tarafından dokunduğu için bazı örneklere Kaşuri ya da Kaşuran kilimi de denilmektedir. Geleneksel dokuma aletleri ile yöresel malzeme ve renklerden oluşan kilimler çift kanat olarak dokunmuşlardır. 3-5,5 m² arasında değişen boyutlara sahip olan kilimler yerde, duvarda ya da yatak örtüsü olarak kullanılmaktadır.

İlikli kilim tekniği ile dokunan örneklerde ilikler, zincir çekmek suretiyle kapatılmış, bazıları ise zincirsiz olarak bırakılmıştır. Kilimlerin tamamında çözgü ve atkı ipliklerinde yün malzeme kullanılmıştır. Sadece bazı örneklerin motiflerinde sim malzemeye yer verilmiştir.

Yün malzemenin tercih edilmesinde, yörede hayvancılığın yaygın olması önemli etkendir. Kilimlerin eski örnekleri daha çok yer yaygısı ve yatak örtüsü turistik ve ticari amaçlarla günümüzde boyutları da küçülen kilimler bu amaçların dışında yolluk, sehpa ve masa örtüsü gibi birçok değişik amaçla da kullanılmaktadır.

Gülgever kilimlerinde yörenin soğuk iklim şartları ve yaşam tarzından dolayı ağırlıklı olarak kırmızı, kahverengi, lacivert, mavi gibi koyu renkler tercih edilmiştir. Bunların yanı sıra yeşil, turuncu, pembe v.b ara renkler de daha çok dolgu motiflerinde kullanılmıştır. Ayrıca malzemenin doğal rengi de örneklerde görülmektedir.

Bu gruba giren kilimler kendi içinde birçok değişik kompozisyon göstermelerine rağmen, genel olarak zemine dikey olarak yerleştirilen iki kuşak halindeki dikdörtgenler ile bu dikdörtgenlerin arasında kalan boşluklara işlenen motiflerden oluşan bir kompozisyon düzenlemesi gösterirler. Bunların dışında, iki dikey dikdörtgen sırasının arasına, yine dikey dikdörtgenlerin eklendiği örnekler, zeminin ince bordürlerle yatay kuşaklara ayrılarak içlerine basık altıgenlerin işlendiği örnekler de bulunmaktadır.

Bu kilimlerin bazılarında dikey eksende gelişen kuşakların arasında birer dikdörtgen ya da altıgen eklenmiştir. Dikey ya da yatay olarak zemine yerleştirilen dikdörtgen ve basık altıgenlerin içleri bazı örneklerde dört eşit bölüme ayrılarak bu bölümlere gülsarya (eli belinde) motifleri işlenmiş, bazı örneklerde ise iç içe ince şeritlerin  çerçevelediği ve merkezlerinde akrep, kurt izi gibi motifler yer almıştır.

Hem dikey hem de yatay eksende gelişen kilim örneklerinde aralarda kalan boşluklara yer kalmayacak şekilde dolgu motifi yerleştirilmiştir. Gülsarya koçbaşı, kurtağzı, tarak, beştaş, yıldız, deve izi, keçi izi, küpe v.b. bu motifler genellikle farklı renklere sahiptirler. Ancak dikdörtgen ve altıgenlerin dış konturları beyaz ile belirlenmiş, renk ve boyut olarak birbirlerinin tekrarı şeklindedirler.

Gülgever kilim örnekleri zeminden tarak motifiyle ayrılan tek bordüre sahiptirler. Bazı örneklerde kısa ve uzun kenar bordürleri aynı ebat ve motiflere sahip, bazıları ise farklı ebat ve motiflere sahiptir. Bordürlerde zeminde ana kompozisyondan farklıdır ve kırmızı, beyaz, lacivert renkler tercih edilmiştir. Bordür motifleri de zemindeki motiflerden farklıdır. Ana zeminde kullanılan motiflere bordürde fazla yer verilmemiştir.

Bordürlerde en çok kullanılan motifler koçboynuzu, beş taş motifleridir. Gerek örneklerin zemininde, gerekse bordürlerinde kullanılan gülsarya, yıldız, akrep, koçbaşı, tarak, kurtağzı gibi motifler Anadolu’nunbirçok yöresinde aynı isim ve anlamlarla anılmaktadır. Hatta aynı şekilde işlenmektedir. Bu benzerlik aslında Anadolu’daki yöreler arasındaki kültür birliği ve bütünlüğü gösteren önemli kanıtlardan biridir.       

Gülhezar Kilimi: Gülhezar kelime olarak bin gül anlamına gelmektedir. Kilimin zemininde yer alan ve gül şeklinde adlandırılan motiflerin çok sayıda olmasından dolayı bu ismi  aldığı sanılmaktadır.

Örnekleri, 3,5 ile 5 m² arasında değişen ebatlara sahip olan ve çift kanatlı olarak dokunan örneklerine karşılık, günümüzde daha küçük ölçülerde ve tek kanat halinde dokunan örnekleri daha yaygındır. Ağırlıklı olarak yer yaygısı, yatak örtüsü ve yolluk amaçlı kullanılırlar.

Gülhezar kilim örnekleri, gerek ilikli kilim tekniği ile dokunmaları ve gerekse bazı kilimlerin iliklerinin zincir çekilerek kapatılması yönüyle diğer Hakkâri kilimleriyle aynı özellikleri gösterirler. Bu benzerlik iklim şartları ve yaşam tarzından dolayı tercih edilen koyu renklerde de görülmektedir.

Kullanılan temel renkler kırmızı, lacivert ve beyaz, daha çok dolgu motiflerinde tercih edilen ara renkler ise sarı, kahverengi, mavi, turuncu, pembe renkleridir. Gülhezar kilimlerinde ana kompozisyon dikey eksende gelişen bir özelliğe sahiptir. Örneklerde zemin genellikle sayıları 3 ile 6 arasında değişen dikey kuşaklarla dolgulanmıştır.

Dikey üç kuşağa sahip olan örneklerde, hem kuşaklar, hem de kuşakları ayıran bordürler daha geniş tutulmuştur. Beş ve altı kuşaklı kilimlerin kuşakları daha dar tutulmuş ve birbirlerinden tarak ağzı motifleriyle ayrılmışlardır.

Kuşaklara, bazı örneklerde dikdörtgenler içinde farklı renklere sahip eli belinde motifleriyle dolgulanırken bazı örneklerde ise altıgenler içinde gül, yıldız, akrep gibi motiflerle dolgulanmıştır. Kuşakları ayıran bordürlerin geniş tutulduğu örneklerde bu bölmeler kenar bordürlerinin tekrarı şeklindedir.

Diğer örneklerde ise tarak ağzı şeklinde ince şeritler halinde düzenlenmiştir. Ara boşluklar yine farklı renklerdeki kurtağzı, kurt izi, koçbaşı, deve izi ve yıldız motifleri ile bezenmiştir. Bu guruba giren kilimlerin tamamında tek bordür uygulaması görülmektedir. Bu uygulama diğer Hakkâri kilimlerinde de bulunmaktadır.

Örneklerin hepsinde uzun kenar bordürleri daha geniş tutulmuştur. Zeminden farklı renklere sahip olan bordürlerin kısa ve uzun kenarlarına bazen aynı motif bazen de farklı motifler işlenmiştir.Genellikle ayrı renklerde görülen eli belinde (Saryagülü), koçbaşı, yıldız ve deve izi motifleri diğer Hakkâri kilimlerinde de yaygın olarak görülürler.

Gülsarya Kilimi: Sarya yörede çok kullanılan bir bayan ismidir. Gülsarya’nın “Gül-ü Sarya” tamlamasından Sarya’nın Gülü ya da Sarya Gülü anlamına geldiği düşünülmektedir. İlk defa Sarya adında bir bayanını dokuduğu sanılan bu kilimlerin de Gülsarya adıyla bilinmektedir. Onlarca değişik kompozisyonlu Gülsarya kilim örneği bulunmaktadır.

Halk arasında eli belinde motifine sarya gülü yada gülsarya denilmesinden dolayı bu motifin görüldüğü hemen her kilime Gülsar ya da Gülsarya adı verilmektedir. Çift kanat (iki şak) olarak dokunan eski örnekler 3,5 ile 5,5 m² arasında ölçülere sahip olup, tabanda, duvarda kullanıldığı gibi divan ya dayatak örtüsü (battaniye) olarak kullanılmaktadır.

Günümüzde turistik ve ticari sebeplerden dolayı 120 x 200 cm. boyutlarında dokunmaktadır. Kilimlerin tamamının çözgü ve atkılarında yün kullanılmıştır. Eski kilimlerde elde eğirilmiş ipler kullanılırken, yeni kilimlerde fabrika iplerinin tercih edildiği görülmektedir.Şimdiye kadar incelediğimiz Hakkâri kilimlerinin atkı ve çözgülerinde pamuğun yer almadığı yünün haricinde motiflerin bazılarında sim kullanıldığı dikkat çekmektedir.

Gülsarya kilimleri diğer çeşitlerde olduğu gibi ilikli kilim tekniğiyle dokunmakta iliklerin kapatılması için ise dokuyucular arasında zincir çekme olarak adlandırılan sarma konturlar kullanılmaktadır. Çoğunluğu yere serilen ve yatak örtüsü olarak kullanılan bu kilimlerde yörede kışın uzun sürmesinden dolayı kirlenmeye karşı koyu renklerin tercih edildiği görülmekte, ana renkler olarak kırmızı, siyah, kahverengi, lacivert, beyaz yer alırken, yeşil, sarı, pembe, mavi, bordo, turuncu gibi ara renkler kullanılmaktadır.

Ayrıca siyah, kahverengi ve beyaz renkler naturel olarak kullanılmaktadır. Bu kilimlere ilk bakıldığı an zeminde yer alan ve özellikle zemindeki diğer benzer motiflerden daha açık renkte dokunmuş olan Sarya gülü (eli belinde) motiflerinin dikey eksende yerleştirilmiş motiflerden dolayı dikey eksende gelişen  kompozisyonlu bir kilim olduğu düşünülmektedir. Gülsarya kilimlerinde motiflerin diagonal olarak kilim zeminine yerleştirildiği dikkat çekmektedir.

Kilim zeminlerini farklı renklerden dokunmuş kuşaklardan oluşan diagonal olarak yerleştirilmiş sarya gülü motifleri ve bunların içine yerleştirilmiş, kurt izi, bukağı, yıldız, koçbaşı motifleri ara motifler olarak yer almaktadır.Bazı gülsarya kilimlerinde ortada kalan elibelinde motiflerinin etrafını zeminden bordüre doğru küçülerek giden kuşaklar dolanmakta ve içlerinde kurtağzı motifleri bulunmaktadır.

Yine değişik bir örnekte ise eli belinde motifleri bordürlerden önce yarım baklava şeklinde tekrarlanarak ortadaki çengelli baklava şekilli motifleri çepeçevre sarmaktadır. Zeminde eli belinde motiflerinin dışında nehrek (çengel), yıldız, örümcek motifleri bulunmaktadır.

Diğer Hakkâri kilimlerinde olduğu gibi Gülsarya kilimlerinde zemini tarak ya da zik zak motiflerinin sınırladığı tek bir bordür bulunmaktadır. Bordürlerde ağırlıklı olarak beyaz zemin üzerine işlenmiş stilize koçbaşı, beş taş ya da stilize gül motifleri bulunmaktadır.Bordür motiflerine zeminde pek rastlanmaz, özellikle ayrı bir biçimde dokunurlar.

Bordürde kullanılan beştaş ve gül motiflerine başka yörelerde pek rastlanılmaz.Bordür motifleri genellikle uzun ve kısa kenarların tamamında görülmekle birlikte bazen kısa kenar motifleri uzun kenarlarda yer alan motiflerden ayrı da düşülebilmektedir

Zeminde ve bordürde kullanılan motiflerin isimleri diğer yörelere göre değişik isim almakla beraber anlam yükleri olarak çok fazla değişiklik görülmemektedir. Koçbaşı, eli belinde, yıldız, bukağı çengel ve akrep diğer yörelerde hangi maksatla dokunmuşsa bu yörede de aynı anlamları taşımaktadır. Bu da Anadolu’nun kültür birlik ve bütünlüğü  açısından büyük önem taşımaktadır.

Halitbeyi Kilimi: Halitbey Hakkâri’de ileri gelen bir aşiret reisidir. Gelinin hem babası nın hem de kocasının mensup olduğu aşirete ait kilimlerde kullanılan motiflerin bir arada işlenmesi ile dokunmuş yeni bir kilim anlamına gelen hikâyeye dayanmaktadır.

Tek veya çift kanat halindedokunan ve 3 ile 5 m² arasındadeğişen ölçülere sahip kilim örnekleri yer yaygısı veya yatak örtüsü olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda diğer Hakkâri kilimlerinde olduğu gibi farklı kullanım amaçları için dokunan örnekleri de bulunmaktadır.

Çözgü ve atkı iplikleri yün malzemeden oluşan kilimlerde günümüzde fabrika ipi tercih edilmektedir. İlikli kilim dokunuş tekniği veiliklerin zincir çekilerek kapatılması yönüyle Hakkâri’de dokunan diğer kilimlerle benzerlik gösterir. Bu benzerlik kullanım amacı ve koyu renklerin tercih edilmesinde de görülür. Seçilen renkler kırmızı, lacivert ve beyazdır.

Halitbeyi kiliminde kompozisyon yatay bir düzenleme gösterir. Ana zemin birbirinden eşit yataykuşaklara ayrılmıştır ve içlerine yan yana dizilen altıgenler yerleştirilmiştir. Farklı zemin renklerine sahip olan eşit altıgenlerin içlerine akrep, nehrek motifleri, aralarda  oluşan kare boşluklara ise yıldız motifleri işlenmiştir.

Zemini etrafı tarak ağzı şeklinde düzenlenen bir bordür çevrelemektedir. Kısa ve uzun kenarlar bordürlerinin içi beş taş motifleriyle bezenmiştir. Motifler aynı renkte olup, atlamalı olarak tekrar edilmiştir. Dokuma kısa kenarlardaki saçaklarla sonlandırılmıştır.

Herki Kilimi: Hakkâri yöresinde gül ve çiçekle isimlendirilen kilimlerin yanında aşiret isimleri ile tanınan kilimlere de rastlanmaktadır. Bunlardan biri de herki kilimleridir. Hakkâri yöresinde yaşayan bir aşiretin ismi olan herki, daha çok bu aşiret tarafından dokunan kilimlere adını vermiştir.

Taban kilimi, yolluk, duvar çakısı, yatak örtüsü, seccade, deve çulu, tuzluk, beşik, parzunv.s. gibi çeşitli amaçlarla kullanılan herki kilimleri tamamen yün malzemeden dokunmuştur. Daha büyük ebatlı olarak dokunan 3,5-5m² eski örnekler genellikle ev ihtiyacı için çözgü ve motif atkı iplikleri el eğirmesi yün iplikle dokunmuştur.

Son yıllarda ise ticari nedenlerden dolayı daha küçük ebatlı ve fabrika ipliği ile yapılan örnekler ağırlıktadır. Tek veya çift kanatlı olarak dokunurlar. Herki kilim örnekleri teknik açıdan diğer Hakkâri kilimleri ile benzerdir. Örnekler ilikli kilim tekniğinde dokunmuş, kilimlerin çoğunda ilikler zincir çekilerek kapatılmıştır.

Ayrıcı bir kısmı ilikli kilim, bir kısmı sumak, bir kısmı düğümlü halı tekniğiyle dokunan kilimler de bulunmaktadır.Eski örneklerinde yöredeki bitkilerden elde edilen doğal boyaların renklendirdiği herki kilimlerinde daha çok koyu renkler tercih edilmiştir.

Bu koyu renkler genellikle kırmızı,lacivert, koyu mavi, siyahtır ve beyazdır. Ancak nadir de olsa kahverengi vardır. Yeşil, sarı, pembe, turuncu, gri ve bu renklerin tonları ise daha ziyade dolgu  motiflerinde ara renk olarak görülmektedir.

Genel olarak  bakıldığında bu kilimlerde diğer Hakkâri kilimlerine göre kompozisyonlarından dolayı  daha renkli dokundukları söylenebilir.Herki kilim örneklerinin farklı desenlere sahip birçok çeşidi  bulunmaktadır. Kilimlerin genelinde yatay eksende gelişen bir kompozisyon düzenlemesi görülmektedir.

Yatay düzenlemeye sahip olan kilimlerde zemin genellikle ince bordürlerle birçok yatay kuşağa ayrılmıştır. Bu kuşaklar bazı örneklerde birbirine eşit, bazılarında ise farklı ebatlardadır. Yatay kuşaklar bazı kilimlerde 3 ile sınırlandırılırken, bazılarında ise bu sayı 25’e kadar çıkabilmektedir.

Zemindeki yatay kuşaklarda yer alan motifler genellikle altıgen veya dikdörtgen çerçeve içine alınmışlardır. Kuşaklarda yer alan motifler ya atlamalı  olarak birbirinin tekrarı şeklinde işlenmiştir.

Kilimlerde en çok kullanılan ana motifler akrep, gül, bereket, şimkubik, örümcek ejderha, yıldız, şahmari, yılan tarağı, koçbaşı, pıtrak, tarak, Sarya Gülü ana motifleri ile çengel, muska, göz, nazar, eli belinde, yıldız, koçboynuzu, deve izi, çiçek (gül), suyolu, zikzak, küpe, hayat ağacı gibi dolgu motiflerinden oluşmaktadır.

Motifler genellikle farklı renk  işlenerek kilimlere hareketlilik getirilmiştir.Merkezi kompozisyona sahip  kilimlerin zeminleri farklı olarak merkezi tek motifle dolgulanmıştır. Bu motiflerin içlerine ve yan boşluklarına zeminden farklı renklerdeki ev motifleri ile az da olsa yıldız  motifleri yerleştirilmiştir.

Yatay kompozisyonlu kilimlerde tek bordür, merkezi kompozisyonlu kilimlerde ise üç bordür uygulaması görülmektedir. Bunların dışında çift kanat halinde dokunan örneklerde kanatlar arasında da bordür görülmektedir. Üç bordürlü uygulama diğer.

Hakkâri yöresine ait kilimlerde fazla görülmeyen bir uygulamadır. Bütün örneklerde bordürler zeminden farklı renklere sahiptir. Bordürlerin zemininde en çok tercih edilen renk ise beyazdır. Bordürlerin kısa ve uzun kenarlarının ebatları aynı ya da farklı olabildiği gibi, bunların motifleri de aynı veya farklı olabilmektedir.

Bordürlerde çoğunlukla Sarya gülü (eli belinde), yıldız, şımkubik, gül, koçboynuzu, koçbaşı, göz (nazar), çengel, testere ağzı, deve izi, ev motifleri tercih edilmektedir. Gerekemindeki gerekse bordürlerdeki motiflerin farklı renklerle işlenmesi bu gruba giren kilimlerin daha canlı görünmesini sağlamaktadır. Herki kilimi.

Hevçeker Kilimi: Hevçeker, nadide kendine özgü anlamına gelmektedir. Kilimde ana kompozisyonu örümcek ya da ejderhaolarak isimlendirilen motif oluşturmaktadır. Çift kanat halinde dokunan kilimin eski örneklerinde hem çözgü ve hem de atkı ipliklerinde el eğirmesi yün malzeme kullanılırken, günümüzde dokunan örneklerde fabrika yün ipliği kullanılmaktadır.

Genellikle yer yaygısı olarak değerlendirilen kilimler, ilikli kilim tekniğinde dokunmuştur. İlikler zincir çekilerek kapatılmıştır. Bu gruba giren kilimlere koyu renkler hâkimdir. Zemin ve ana motiflerde kırmızı, mavi ve beyaz renkler dolgu motiflerinde ise yeşil, turuncu, sarı renkler görülür.

Ana kompozisyon yatay bir düzenleme göstermektedir. Zemin birbirlerine eşit birçok yatay kuşağa ayrılarak, kuşakların içine aynı motif atlamalı olarak farklı renklerle işlenmiştir. Ana motif, altıgenler içine alınan örümcek ya da ejderha olarak adlandırılan motiflerden oluşmaktadır.

Yatay kuşaklara sıralı bir şekilde işlenen bu motiflerin aralarına dikdörtgenler içinde daha küçük ebatta yıldız, ejderha işlenmiş, ara boşluklarda boş yer kalmayacak şekilde deve izi, tarak, göz gibi daha küçük dolgu motifleriyle değerlendirilmiştir. Tek bordürle çevrelenen kilim zeminle aynı renge sahiptir.

Zeminden testere ağzı motifiyle ayrılan uzun kenar bordürü daha geniş tutulmuştur. Uzun kenar bordürlerine farklı renklerde işlenen tarak motifleri, kısa kenar bordürlerine ise aynı renklere sahip koçbaşı motifleri yerleştirilmiştir. Uzun kenarlarda zemin ile bordür arası dikey bir sıra halinde deve izi motifleri ile dolgulanmıştır.

Kesneker Kilimi: Farsça Kes-na-kar, kimse yapamaz, kimse yapamadı anlamına gelen Kesneker, nazik, ince ve zor yapılabilen desenleriyle kilime isim olmuştur. Eskiden çift kanatlı ve 5 m² civarında dokunan kesneker kilimlerinin günümüzde küçük ebatlı ve tek kanat halindeki örnekleri daha yaygındır.

Bu daha çok eski örneklerin ev ihtiyacı için yer yaygısı veya yatak örtüsü olarak günümüz örneklerinin ise ticari amaçlarla dokunmasından kaynaklanmaktadır. Kesneker kilim örneklerinin eski olanlarında kullanılan el eğirmesi yün ipliğin yerini, son yıllarda fabrika üretimi yün iplik almıştır. Özellikle atölyelerde fabrika ipi tercih edilmesine rağmen hala köylerde el eğirmesi yün iplik kullananlar da bulunmaktadır.

Bu gruba giren kilimler ilikli kilim tekniğinde dokunmuş, ilikler zincir çekme yöntemiyle kapatılmıştır. Kırmızı, beyaz ve lacivert renklerin hakim olduğu bu kilimlerde fazla dolgu motifi bulunmadığı için ara renkler de pek kullanılmamıştır.

Yatay bir kompozisyon düzeni gösteren kesneker kilimlerinde zemin, genellikle yedi eşit yataykuşağa ayrılmaktadır. Bu kuşaklara yedi taht  anlamına gelen “Heft Teht” denilmesinden dolayı, kilim adı “Heft Teht” olarak da bilinmektedir. Birbirlerinden balık kılçığı motifinin işlendiği ince bir bordürle ayrılan kuşakların her birine yan yana dizilen üçer aynı renge sahip bereket motifi yerleştirilmiştir.

Bereket motiflerinin araları muska motifleriyle bezenmiştir.Kilimi çevreleyen beyaz zeminli tek bordürün eşit olan kısa ve uzun kenarlarına  iki sıra halinde göz motifleri işlenmiştir. Dokumalar kısa kenarlardaki saçaklarla sonlanmaktadırlar.

Lüleper Kilimi: Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi civarında sulak ve bataklık yerlerde sarı, beyaz, kırmızı renklerde açan nilüferleri andıran bir tür çiçeğe yörede lüleper denilmektedir. Bu grupta incelenen kilim örnekleri, zeminlerinde ana motif olarak yer alan bu motiflere lüleper denilmesinden dolayı bu ismi aldığı söylenmekle birlikte bu motiflere muhabbet kuşları ya da çifte kuşlar adı da verilmektedir. Ayrıca kilimde yer alan lüleper motifleri yöresel ağızda kuyruğu kıvrık kuş anlamına da gelmektedir.

Lüleper kilimlerinin eski örnekleri genellikle 3 ile 5,5 m² arasında değişen ebatlara sahip olup, çift kanat halinde dokunmuştur. Günümüzde ekonomik, turistik ya da ticari nedenlerden dolayı daha küçük boyutlarda dokunan bu kilim örnekleri ağırlıklı olarak yer yaygısı veya yatak örtüsü olarak kullanılmaktadır. İncelenen lüleper kilim örneklerinin hepsinde çözgü ve atkı iplikleri yün malzemeden elde edilmiştir.

Bu örneklerin eski olanlarında elde eğrilmiş iplik kullanılmış, günümüzde dokunanlar da ise daha çok fabrika ipliği tercih edilmektedir. Dokuma tekniği açısından diğer Hakkâri kilimlerine benzeyen Lüleper kilimleri ilikli kilim tekniğinde dokunmuştur. Bazı örneklerin ilikleri zincir çekme tekniği ile kapatılırken, bazılarında ise ilikler boş bırakılmıştır.

Yöredeki diğer kilimlerle benzer amaçlarla kullanılan bu kilimlerde daha çok koyu renkler seçilmiştir. Bu seçimde bölgenin soğuk iklimi, coğrafi konumu ve halkın yarı konar göçerlik yaşam tarzı etkili olmuştur. Lüleper kilimlerinde görülen ana renkler kırmızı, lacivert, beyaz ve sarı, ara renkler ise pembe, yeşil, mavi, turuncu ve kahverengidir. Bunların yanı sıra yün malzemenin doğal rengi de kullanılmıştır.

Lüleper kilim örneklerinde ana kompozisyon genellikle zeminin dikey eksende beş eşit kuşağa ayrılarak bu kuşakların içine Lüleper (muhabbet kuşları) motiflerinin yerleştirilmesinden oluşmaktadır. Bu kuşakların sayısı bazı örneklerde dört de olabilmektedir.

Bütün örneklerde birbirlerinde tarak ağzı motifleriyle ayrılan kuşakların gerek zemin renkleri ve gerekse motifleri  farklı renklerle işlenerek koyu renklerden dolayı oluşan görünüm giderilmeye çalışılmıştır. Dikey kuşaklara lüleper motiflerinin yanında  yine ana motif olarak bunların arasına koçbaşı,  yıldız, akrep motifleri aralarda kalan boşluklara  ise nehrek (çengel), deve izi, yıldız, deve ayağı, kurtağzı motifleri işlenmiştir.

Bu grupta incelenen kilim örneklerinin tamamında tek bordüre yer verilmiştir. Zeminden tarak ağzı motifleriyle ayrılan bordürle bu yönüyle diğer Hakkâri kilimleriyle benzerlik gösterirler. Bazı örneklerde kısa kenarlarda bordür olmasına rağmen, uzun kenarlarda bordüre yer verilmemiştir. Zeminden farklı renklerle işlenen bordürlerin kısa ve uzun kenarları bazı örneklerde eşit, bazı örneklerde ise farklı ebatlardadır.

Bordürlere işlenen motifler genellikle hem kısa ve hem de uzun kenarlarda aynıdır. Bununla birlikte kısa ve uzun kenar motifleri farklı olan örnekler de vardır. Zemin motiflerinden farklı olan bu motifler eli belinde, koçbaşı motiflerinden oluşmaktadır. Dokumalar kısa kenarlardaki saçaklarla sonlandırılmıştır. Gerek zemin ve gerekse bordürde yer alan eli belinde, yıldız, çengel, akrep, kurtağzı gibi motifler Anadolu’nun birçok yöresinde aynı isim ve anlamla kullanılmaktadır.

Şamari Kilimi: Arındırılmış saf anlamına gelmektedir. Birçok değişik kompozisyonlu Şamari Kilimi bulunmaktadır. Bu kilimler genellikle Hakkâri’nin Çığlıca Köyünde dokunmaktadır. Eski örnekleri daha çok  çift kanat halinde dokunan ve 3,5 ile 5,5 m² arasında ölçülere sahip bu kilim, taban kilimi, duvar kilimi, yolluk ya da yatak örtüsü olarak kullanılmaktadır.

Şamari kilim örneklerini ntamamının çözgü ve motif atkılarında yün malzeme kullanılmıştır. Eski örneklerde el eğirmesi ip kullanılırken, yenilerinde fabrika iplerinin tercih edildiği görülmektedir. Bu kilimlerde pamuk ipliğine rastlanılmamıştır. Şamari kilimleri, diğer Hakkâri kilimlerinde olduğu gibi ilikli kilim tekniği ile dokunmuş, ilikler zincir çekme yöntemiyle kapatılmıştır.

Genellikle yer yaygısı, yatak örtüsü veya yolluk olarak kullanılan bu kilimlerde yörede kışın uzun sürmesinden dolayı kirlenmeye karşı koyu renkler tercih edilmiştir. Ana renkler olarak kırmızı, lacivert, mavi ve beyaz tercih edilmiş,  ara renk olarak da yeşil, pembe, sarı gibi renklere yer verilmiştir.

Bu kilimlerde, kompozisyon zemine yatay olarak yerleştirilen ve şımkubik (gelin topuğu) yıldız motiflerinden oluşan ince bir bordürle birbirlerinden ayrılan birkaç kuşak halinde bir düzenleme göstermektedir. Bu yatay kuşakların sayısı 3 ile 5 arasında değişmektedir. Ancak son zeminlerde zemine dikey olarak yerleştirilen şamari motifli kilim örnekleri de dokunmaktadır.

Kilimlerin zemini, yatay veya dikey kuşaklar halinde yerleştirilen şamari motifleri ile bu kuşakları birbirlerinden ayıran şımkubik motifleri ve yanlardaki boşluklara dolgulanan kurtağzı, yaba, tarak, bukağı gibi ara motiflerle bezenmiştir. Şamari motiflerinin merkezine ise akrep motifleri işlenmiştir. Bazı örneklerde ise motifin merkezi eşit karelere bölünmüş ve karelere birer motif yerleştirilmiştir.

Kuşakların içine yerleştirilen şamari motifleri genellikle aynı renkte olup, motifin etrafını çevreleyen ve daha çok testere ağzı şeklinde işlenen ince kuşaklar ise farklı renklerde dokunmuştur. Kuşakları ayıran bordürlerin içine şimkubik, yıldız koçbaşı motifleri işlenmiştir. Bazı kilimlerde bu kuşakları ayıran bordür sayısının 2 veya 3 olduğu görülmektedir. Diğer Hakkâri kilimlerinde olduğu gibi şamari kilim örneklerinde de zemini tarak veya zikzak motiflerinin sınırladığı tek bir bordür çevrelemektedir.

Bordürlerde ağırlıklı olarak kırmızı ya da beyaz zemin üzerine işlenmiş stilize koçbaşı, beş taş, ya da stilize gül motifleri dokunmuştur. Bordür motifleri genellikle zemin motiflerinden farklıdır. Bordür motifleri genellikle uzun ve kısa kenarların tamamında birbirlerinin devamı ya da tekrarı şeklinde görülürler. Sadece renklerde farklılıklar görülür. Ancak bazı örneklerde farklı bir düzenleme de olabilmektedir.

Zemin ve bordürde kullanılan motiflerin diğer yörelere göre değişik isimler almakla beraber, anlam yükleri açısından çok fazla değişiklik bulunmamaktadır. Şamari kilimlerinde yöreye has motiflerin dışında koçbaşı, yıldız, bukağı, çengel gibi motifler Anadolu’nun diğer yörelerinde hangi amaçla dokunmuşsa, bu yörede de aynı anlam ve amaçla dokunmuştur.

Bordür motifleri genellikle uzun ve kısa kenarların tamamında birbirlerinin devamı ya da tekrarı şeklinde görülürler. Sadece renklerde farklılıklar görülür. Ancak bazı örneklerde farklı bir düzenleme de olabilmektedir. Zemin ve bordürde kullanılan motiflerin diğer yörelere göre değişik isimler almakla beraber, anlam yükleri açısından çok fazla değişiklik bulunmamaktadır. Şamari kilimlerinde yöreye has motiflerin dışında koçbaşı, yıldız, bukağı, çengel gibi motifler Anadolu’nun diğer yörelerinde hangi amaçla dokunmuşsa, bu yörede de aynı anlam ve amaçla dokunmuştur.

Şehvani Kilimi: Hakkâri yöresinde çok dokunan bir kilim türüdür. Bu kilimin bazı örnekleri Hakkâri’nin Tiyar Vadisi’nde yoğun olarak dokundukları için “tiyari” ismiyle de anılmaktadır. Kilimde, yan yan enine taraklar halinde dizilen yatay bantlardaki altıgenlere yörede “şalal bülbül” (bülbül yuvası) denilmektedir. Bu nedenle bu örnekler halk arasında “şalal bülbül” olarak da anılmaktadır.

Eski örnekleri genellikle çift kanat halinde dokunan bu  kilimlerin ebatları 3 ile 5 m² arasında değişmektedir. Taban, kilimi, yolluk, yatak veya divan örtüsü olarak kullanılan kilimler, günümüzde turistik ve ticari nedenlerden dolayı daha küçük ebatlarda dokunmaktadır. İncelenen örneklerin tamamında hem çözgü, hem de motif atkısında yün kullanılmıştır.

Eski kilimlerde çözgü ve motif atkı ipliklerinde elde eğrilmiş yün iplik kullanılırken, günümüzde dokunan kilimlerde fabrika ipleri tercih edilmektedir. Pamuk ipliğin hiç kullanılmadığı Şehvani kilim örneklerinin  bazılarının motiflerinde sim kullanıldığı tespit edilmiştir. Şehvani kilimleri, yöreye ait diğer kilim örneklerinde olduğu gibi ilikli kilim tekniğinde dokunmuştur.

İlikler zincir çekme adı verilen sarma konturlarla kapatılmıştır. Daha çok yer yaygısı ve yatak örtüsü olarak kullanılan örneklerde, iklim şartları ve göçebelikten dolayı koyu renkler tercih edilmiştir. Ana renk olarak kırmızı, lacivert, mavi, beyaz renkler, ara renk olarak da, sarı, turuncu ve yeşil renkler kullanılmıştır.

Şehvani kilimlerinde ana kompozisyon, zeminin ince bordürlerle yatay kuşaklara ayrılarak, kuşakların içine yan yana dizilen ve dış hatları tarak ağzı şeklinde düzenlenen altıgenlerden oluşmaktadır. Yörede “şalalbülbül” olarak adlandırılan bu altıgenlerden bazılarının kuşaklara işlenen altıgenlerin içleri akrep, ya da koçboynuzu motifleriyle bezenmiştir. Kuşakları birbirinden ayıran ince bordürlerin sayısı bazı örneklerde bir, bazı örneklerde ise iki veya üç olabilmektedir.

Bütün örneklerde ince bordürlere aynı motifler bazen aynı renklerle, bazen de farklı renklerle atlamalı olarak tekrar edilmiştir. Zeminde en çok kullanılan motifler lapik, yıldız, koçboynuzu, akrep ve çengel (nehrek-nerik) dir.

Şehvani kilim örneklerinde, olduğu gibi zeminden tarak ağzı veya zikzak motifleriyle ayrılan tek bir bordür bulunmaktadır. Genellikle bordür rengi ile zemin rengi farklıdır. Bordürler daha çok kırmızı, beyaz ve lacivert zemin üzerine işlenen şimkubik, zikzak, tarak, koçboynuzu, keçi izi motifleri ile dolgulanmıştır. Bordür motifleri, zemin motiflerinden farklıdır.

Örneklerin tamamında kısa kenar bordürleri ile uzun kenar bordürleri farklı ebatlara sahiptir. Kısa ve uzun kenar bordürlerinde aynı motiflerin görüldüğü örnekler olduğu gibi, farklı motiflere sahip örnekler de vardır. Dokuma kısa kenarlardaki saçaklarla sonlanır.

Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi, Hakkâri yöresinde de örneklerin zemin ve bordürlerinde yer alan motifler isim olarak değişiklikler göstermesine rağmen, anlam yükleri, diğer yörelerle benzerdir. Hatta yıldız, koçboynuzu, akrep, çengel gibi birçok motif Anadolu’nun diğer yöreleri ile aynı isim ve anlamları taşırlar. Bu da Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan coğrafyada bir kültür birliğinin varlığını ortaya koymaktadır.

Şimkubik Kilimi: Şimkubik yöresel ağızda gelin topuğu  nlamına gelmektedir. Bu gruba giren kilimler, zeminlerinde ana motif olarak yer alan “Şıimkubik” olarak adlandırılan bu motiften dolayı aynı adla anılmaktadır.

Çift kanat halinde dokunan şımkubik kilimlerinin ebatları 3 ile 5 m² arasında değişmektedir. Ancak son zamanlarda diğer Hakkâri kilim örnekleriyle birlikte bunların da çeşitli sebeplerden dolayı boyutları küçülmüştür.

Atkı ve çözgü ipliklerinde yün malzeme kullanılan örneklerde, özellikle atölyelerde yapılan dokumalarda daha kısa zamanda üretebilmek için el eğirmesi yün ipi yerine kalın fabrika ipliği tercih edilmektedir. Hakkâri kilimlerinin genel dokuma tekniği olan ilikli kilim tekniği bu kilimlerde de görülmektedir.

Yine benzer şekilde ilikler zincir çekme yöntemiyle  kapatılmaktadır. Farklı isimlerle adlandırılsalar da bu  gruptakilerle birlikte bütün Hakkâri  kilimlerinde kullanım amacı ve iklim şartlarından dolayı tercih edilen koyu renkler benzerdir.

Şimkubik kilimlerinde de kırmızı,lacivert, mavi gibi temel renklerin yanında, pembe, turuncu, yeşil,kahverengi gibi ara renkler kullanılmıştır.  Bu gruba giren kilim örnekleri Halitbeyi kiliminde olduğu gibi yatay eksende gelişen kompozisyon düzenlemesi gösterirler.

Ana şema zeminin yatay kuşaklara ayrılarak içlerine gül ve şımkubik motiflerinin yerleştirilmesinden oluşmaktadır. Ancak bütün yatay kuşakların şımkubik motifleriyle ya da şımkubik ve akrep veya yıldız motifleriyle dolgulandığı örnekler de vardır.

Kuşaklar bazı örneklerde içleri yıldız motifleriyle süslenen ince şeritlerle, bazı örneklerde ise şımkubik motifleriyle birbirlerinden ayrılırlar. Kuşakların zemin renkleri aynı, ya da farklı olan kilimler bulunmaktadır.

Ana motiflerin aralarında kalan boşluklar kurt izi, deve ayağı, yıldız gibi motiflerle bezenmiştir. Şimkubik kilimlerinde tek bordür yaygın olmakla birlikte, sadece kısa kenarlarda bordüre yer verilen örnekler ile 3 bordürlü örnekler de bulunmaktadır.

Buradaki kilimde üç bordüre yer verilmesi Hakkâri yöresinde fazla görülmeyen bir uygulamadır.Zeminden farklı renklere sahip bordürler zeminden ve birbirlerinden tarak ağzı motifleriyle ayrılırlar. Bordürlerin içlerine sandık, çengel, koçbaşı, yıldız  ve şımkubik motifleri işlenmiştir.

Paylaşın

Hakkari: Piruzbeyoğlu Konağı

Piruzbeyoğlu Konağı; Hakkari’nin Çukurca  İlçesi, Kale Mahallesi’nde Dervişoğlu Konağı’nın doğu bitişiğinde yer almaktadır. Kule tipli olarak, çok katlı şekilde inşa edilmiştir Günümüzde zemin katı yıkıntılarla dolmuş, içerisinde ağaçlar çıkmıştır.

Birinci ve ikinci katların güney ve batı duvarları ile kısmen doğu duvarı sağlam kalmış, kuzey duvarına bitişik, kuzey batı köşeye dıştan bir ahır yapılmıştır. Konağın kare bir planı vardır Dıştan 7.80 m x 7.80 m, içten ise, 6.20 m x 6.20 m ’lik ölçülere sahiptir. Zemin kat üzerinde bir ve ikinci katların durumu belirlenebilmektedir. Bütün katlar aynı büyüklükte karşımıza çıkmaktadır.

Birinci kata batı duvarının kuzey köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapı günümüzde içten yarıya kadar dıştan tamamıyla kapanmış durumdadır. Kalan izlerden, içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmektedir.

Aynı duvarın geriye kalan kısmında ortaya doğru bir ocak nişi ile bunun iki yanında birer dolap nişi açılmıştır. Birinci katın güney cephesinde dört pencere ile bir ocak nişi yer almaktadır. Pencerelerden batıdan ikisi içten dikdörtgen girinti içerisinde, üzeri ahşap hatılıdır.

Dıştan ise, dikdörtgen açıklık şeklindedirler. Üçüncü pencere içten dışa sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Dıştan yine dikdörtgen açıklık şeklindedir. Bunun hemen doğusuna üçgen biçiminde son bulan yarım daire bir ocak yerleştirilmiştir. Doğu köşede bunların üst hizasında kalan bir diğer pencere, içten ve dıştan dikdörtgen şeklindedir. Bu pencerelerin üstlerine birer dolap nişi daha açılmıştır.

Aynı katın doğu duvarının ortaya yakın bir yerinde bulunan dolap nişi dışında herhangi bir açıklık yoktur. Kuzey duvarı da sağır tutulmuştur. İki duvarın kuzeydoğu köşesi yıkık durumdadır.

İkinci kata da batı cephenin kuzeyinden bir kapı ile girilmektedir. Kapı içten sivri kemerli, dıştan dikdörtgen açıklıklı olup, dıştan kapatılmıştır. Güney cephesine aynı şekilde üç pencere, bunların üzerinde birer dolap nişi ile ortaya yakın bir yerde ocak nişi açılmıştır.

Pencereler üstten ahşap hatılı dikdörtgen girinti oluşturmaktadır. Ocak aşağıdan yukarıya doğru daralan üçgen bir görünüme sahiptir. Üçü pencerelerin üzerinde, biri ocağın sol üst tarafında olmak üzere dikdörtgen şekilli dört dolap nişi aynı hizada sıralanmaktadır. Bunlar da üstten ahşap hatılıdır.

Yapıda duvarlar harçla tutturulmuş moloz taş örgülüdür. Duvar kalınlıkları 0.80 m’dir. Dış cephelerde taş sıraları daha düzenli dizilmiştir Özellikle Güney cephe, iki kata ait aynı hizada sıralanan pencerelerle hareketlendirilmiştir.

Örtü ve tabanda, yıkılmış olan ahşap hatıllar kullanılmıştır. Aynı hatıllar, pencere ve dolap nişlerinin üzerinde de görülmektedir. Kule tipli bir özellik taşıyan konak, Çukurca’nın önemli sivil mimari örneklerinden birini teşkil etmektedir

Hakkari’nin Kısa Tarihi

Hakkari ismi aslında doğuda Elbak, kuzeyde Westan-Miks, güneyde Amediye ve batıda da Hezil Çayı’yla sınırlı olan bölgenin adıdır. Colemerg de bölge merkezinin adıdır. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla farklı bir çehreye sahip olan Hakkari – Colemerg bu zengin yapısıyla bölgenin en eski illerindendir. Bu köklü ve kadim kent aynı zamanda tarihin evrelerinden günümüze kadar birçok ulus ve halk topluluklarının ilk yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca kendi iradesini hiçe sayan güçlere karşı dimdik ayakta kalarak mücadele eden, Makendonyalı İskender gibi dünyaya hükmeden otoritelere geçit vermeyen Colemerg, aynı zamanda bir insanlık mücadelesinin yürütüldüğü merkezlerden biri olmuştur. 1960´lı yıllarda yapılan araştırmalarda M.Ö 100.000´li yıllardan M.Ö. 7000´li yıllara kadar devam eden insan yaşamına dair kalıntılara rastlanmıştır.

M.Ö. 7000´li yıllardan itibaren de neolitik yaşamın başladığı ve kesintisiz olmasa da geçmiş dönemlere dair birçok kalıntı hala varlığını sürdürmektedir. Tarihi mirasıyla beraber kültürel miras yönüyle de çok derin ve detaylı bir geçmişe sahiptir. Kendine özgü bir giyim-kuşam ve sözlü edebiyata sahip olan Hakkari yazılı kürtçe edebiyatına önemli isimler de kazandırmıştır. Klasik Kürtçe edebiyatının temel direkleri olan Eli Heriri, Ehmede Xani, Melaye Bateyi ve Pertew Bege Hekari gibi önemli şahsiyetleri bağrından çıkardığı gibi Modern Kürtçe Edebiyatı´na da yeni isimlerle güç vermeye devam etmektedir. Colemerg doğası ve yüksek dağlarıyla Türkiye coğrafyasının en ünlü yerlerinden bir tanesidir.

Hakkari, Türkiye coğrafyasının illerinden olup bugünkü sınırları itibariyle kuzeyde Van, güneyde Musul, doğuda Urmiye, batıda Şırnak ile komşudur. Tarihi geçmişi en eski olan illerden biridir. Hakkari yöresi tarihin ilk dönemlerinden bu yana birçok medeniyete ve millete yerleşim yeri olmuştur. Bölgede prehistorik dönemlerde bazı yerleşmeler olduğu il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerinden anlaşılmaktadır. Kaya resimleri M.Ö. 7000´li yıllara aittir. Bu resimlerin önemli bir kısmı 2600m yükseklikteki Geverok vadisinde yer almaktadır.

Bunların çoğu yöredeki bir tür dağ keçisini belirtmektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ile hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bir başka kaya resimleri kümesi de Şiye Hendeveda tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Kayalar üzerindeki çok sayıdaki resim kompozisyonu yöre halkının yerleşik hayata geçtiğini, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla uğraştığını ortaya koymaktadır. İÖ.7000´den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır.

Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal, Hakkari isminin Akar – Akariden geldiğini söylemiştir. Araştırmacı Yazar İhsan Colemergi ise Hakkari isminin Her – Kariyan Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. Hakkari’yi de içine lan Kürtlerin yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk yazılı bilgiler M.Ö. 13 yüzyıldan başlayarak Asur yazıtlarından elde edilmiştir.

Hakkari yöresinde günümüze kadar pek çok krallık hüküm sürdüğü görülmektedir. Hakkâri ilinin asıl ismi Colemerg’tir. Ermeniler buna İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memluklar ise Colemerg adını vermişlerdir. Yörede Urartular, Medler, Akadlar, Asurlular, Persler, Makedonyalı İskender, İskender´in komutanlarından Selevkos´un yönetimindeki Selökidler, Sasaniler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Safeviler belirli aralıklarla hüküm sürmüşlerdir.

Cumhuriyet tarihinde ilk başlarda il kategorisine bile alınmayan Hakkari, 1926´da il olur. Sonra 1932´de lağvedilir ve Van iline bağlanır. 1936´da bu karar değiştirilir ve Hakkari yine il olur. Başta Hakkari merkez olmak üzere hem şu anda Hakkari’ye bağlı olan ilçeler hem de Hakkari’ye bağlı olmayan ilçelerin Cumhuriyetin ilanı sonrasında isimleri değiştirilmiştir.

Paylaşın

Hakkari: Kelat Sarayı

Kelat Sarayı; Hakkari’nin Şemdinli İlçesi sınırları içerisindedir. Şemdinli’den geçen çayın kenarına kurulmuştur. Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı yapının sadece güney giriş cephesi kısmen ayakta kalmıştır. Geriye kalan kısımlar tamamen yıkılmış, bir taş yığını haline gelmiştir.

Planı ve rölövesinin yapılabilmesi için büyük bir temizlik çalışmasına ihtiyaç vardır. Tahmini olarak 30.00 m x 25.00 m ebatlarında bir alana oturmaktadır. Yapının üç katlı olduğu eski resimlerden anlaşılmaktadır. Tamamı düz- gün kesme taş işçiliği göstermektedir.

Güney cephedeki mevcut kalıntılardan ayakta kalan kısmın 14.50 m olduğu görülmüş- tür. Kapının bulunduğu orta kısım içe doğru girinti teşkil etmekte, ortada sivri kemer açıklıklı ve kademeli kapı ile iki yanında pencereler yapıyı anıtsal bir hüviyete büründürmektedir. İçerisinin ortada bir hol ve bunun iki yanındaki odalardan meydana geldiği görülebilmektedir.

Kapı ve pencereler kenarlardan kademeli silmelerle profillendirilmiştir. Yapıya ait düzgün kes- me taşlar etrafa dağılmış ve yer yer yakınındaki ahır yapılarında kullanılmıştır. Yıkılmış olmasına rağmen yörenin önemli sivil mimarlık örneklerindendir. Tescilli bir yapıdır.

Hakkari’nin Kısa Tarihi

Hakkari ismi aslında doğuda Elbak, kuzeyde Westan-Miks, güneyde Amediye ve batıda da Hezil Çayı’yla sınırlı olan bölgenin adıdır. Colemerg de bölge merkezinin adıdır. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla farklı bir çehreye sahip olan Hakkari – Colemerg bu zengin yapısıyla bölgenin en eski illerindendir. Bu köklü ve kadim kent aynı zamanda tarihin evrelerinden günümüze kadar birçok ulus ve halk topluluklarının ilk yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca kendi iradesini hiçe sayan güçlere karşı dimdik ayakta kalarak mücadele eden, Makendonyalı İskender gibi dünyaya hükmeden otoritelere geçit vermeyen Colemerg, aynı zamanda bir insanlık mücadelesinin yürütüldüğü merkezlerden biri olmuştur. 1960´lı yıllarda yapılan araştırmalarda M.Ö 100.000´li yıllardan M.Ö. 7000´li yıllara kadar devam eden insan yaşamına dair kalıntılara rastlanmıştır.

M.Ö. 7000´li yıllardan itibaren de neolitik yaşamın başladığı ve kesintisiz olmasa da geçmiş dönemlere dair birçok kalıntı hala varlığını sürdürmektedir. Tarihi mirasıyla beraber kültürel miras yönüyle de çok derin ve detaylı bir geçmişe sahiptir. Kendine özgü bir giyim-kuşam ve sözlü edebiyata sahip olan Hakkari yazılı kürtçe edebiyatına önemli isimler de kazandırmıştır. Klasik Kürtçe edebiyatının temel direkleri olan Eli Heriri, Ehmede Xani, Melaye Bateyi ve Pertew Bege Hekari gibi önemli şahsiyetleri bağrından çıkardığı gibi Modern Kürtçe Edebiyatı´na da yeni isimlerle güç vermeye devam etmektedir. Colemerg doğası ve yüksek dağlarıyla Türkiye coğrafyasının en ünlü yerlerinden bir tanesidir.

Hakkari, Türkiye coğrafyasının illerinden olup bugünkü sınırları itibariyle kuzeyde Van, güneyde Musul, doğuda Urmiye, batıda Şırnak ile komşudur. Tarihi geçmişi en eski olan illerden biridir. Hakkari yöresi tarihin ilk dönemlerinden bu yana birçok medeniyete ve millete yerleşim yeri olmuştur. Bölgede prehistorik dönemlerde bazı yerleşmeler olduğu il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerinden anlaşılmaktadır. Kaya resimleri M.Ö. 7000´li yıllara aittir. Bu resimlerin önemli bir kısmı 2600m yükseklikteki Geverok vadisinde yer almaktadır.

Bunların çoğu yöredeki bir tür dağ keçisini belirtmektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ile hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bir başka kaya resimleri kümesi de Şiye Hendeveda tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Kayalar üzerindeki çok sayıdaki resim kompozisyonu yöre halkının yerleşik hayata geçtiğini, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla uğraştığını ortaya koymaktadır. İÖ.7000´den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır.

Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal, Hakkari isminin Akar – Akariden geldiğini söylemiştir. Araştırmacı Yazar İhsan Colemergi ise Hakkari isminin Her – Kariyan Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. Hakkari’yi de içine lan Kürtlerin yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk yazılı bilgiler M.Ö. 13 yüzyıldan başlayarak Asur yazıtlarından elde edilmiştir.

Hakkari yöresinde günümüze kadar pek çok krallık hüküm sürdüğü görülmektedir. Hakkâri ilinin asıl ismi Colemerg’tir. Ermeniler buna İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memluklar ise Colemerg adını vermişlerdir. Yörede Urartular, Medler, Akadlar, Asurlular, Persler, Makedonyalı İskender, İskender´in komutanlarından Selevkos´un yönetimindeki Selökidler, Sasaniler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Safeviler belirli aralıklarla hüküm sürmüşlerdir.

Cumhuriyet tarihinde ilk başlarda il kategorisine bile alınmayan Hakkari, 1926´da il olur. Sonra 1932´de lağvedilir ve Van iline bağlanır. 1936´da bu karar değiştirilir ve Hakkari yine il olur. Başta Hakkari merkez olmak üzere hem şu anda Hakkari’ye bağlı olan ilçeler hem de Hakkari’ye bağlı olmayan ilçelerin Cumhuriyetin ilanı sonrasında isimleri değiştirilmiştir.

Paylaşın

Hakkari: Dervişoğlu Konağı

Dervişoğlu Konağı; Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde Kale Mahallesi’ndeki taş evlerin arasında kalmaktadır. Yaklaşık ortaya yakın bir yerde bulunmaktadır. Doğusundaki Piruzbeyoğlu konağına bitişik olarak yapılmıştır. 

Yapı kule tipli olarak çok katlı şekilde inşa edilmiştir. Günümüzde örtü ile ara katların bölüntüleri yıkılmış durumdadır. Konağın doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planı, dıştan 8.5m x 6.5m ölçülerinde bir alana oturmaktadır. Zemin kat üzerinde üç kat daha bulunmaktadır. Zemin kata batı cephenin kuzeyine kaydırılmış bir kapı ile girilmektedir.

Kapı dıştan düz atkı taşlı, içten yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. Kapı dıştan 0.90 m içten 1.20 m genişliğinde açıklığa sahiptir. Aynı duvarın ortaya yakın bir yerine açılmış bir mazgal pencere bulunmaktadır. Bunun dışında diğer duvarlarda herhangi bir açıklık yoktur.

Birinci kat, zeminin üzerinde aynı ölçülere sahip tek mekândan ibarettir. Kuzey cephenin doğu köşesine yakın bir yerden kapı ile girilmektedir. Kapı içten yuvarlak kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Bunun içerisindeki açıklık dıştan düz atkı taşlıdır. İçten 1.10 m, dıştan 0.80 m genişliğe sahiptir.

Bu katın doğu duvarı sağır olup, diğer duvarlarda kapı, pencere, ocak ve dolap nişleri yer almaktadır. Kuzey duvarında kapıdan başka, duvarın yüzeylerine dolap nişleri yerleştirilmiştir. Dikdörtgen biçiminde üç dolap nişi, yaklaşık aynı seviyede ve duvarın ortasına yakın bir kesiminde yer al- maktadır. Ortadaki diğerlerine göre daha büyük tutulmuştur.

Batı duvarının ortasına bir ocak nişi yerleştirilmiş, üç tane de mazgal pencere açılmıştır. Ocak- 0.60 m genişlik ve 0 50 m derinlik- te, yarım daire kavisli, dar ve uzun üçgen bir görünüme sahiptir. İki yandan dizilmiş üstte  birleşen taş sıraları ile belirginleştirilmiştir. Mazgal pencerelerden ikisi ocağın sağ ve solunda, üçüncüsü üst kesimde katın bitiş hizasına kadar devam etmektedir.

Güney duvarına ikisi normal. ikisi de mazgal açıklıklı dört pencere açılmıştır. Biri batı köşede, biri de ortada dıştan içe daralan iki mazgal pencere yer almaktadır. Pencereler ise dıştan düz dikdörtgen açıklıklı, içten sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır.

Katın bitiminde kuzey ve güney duvarlarda eşit aralıklı ahşap hatıl yerleri bulunmaktadır. Ayrıca bunların arasına bir mazgal pencere daha açılmıştır. Duvarları çamurla sıvanıp, badanalanmıştır.

İkinci kat, yine aynı ölçülerde, duvarlarının büyük bir kısmı sağlamdır. Taban ve tavanı çökmüştür. Tavandan iki ahşap hatıl kalmıştır Buraya kuzey cephenin doğu tarafına kaydırılmış, içten sivri kemerli bir girinti teşkil eden ve dıştan dikdörtgen düz atkılı bir kapı ile girilmektedir.

Aynı duvara içten yerleştirilmiş dört dolap nişi bulunmaktadır. Dikdörtgen biçimdeki nişlerden ikisi altta, biri bunların üst ortasında ve diğeri kapının sol üst yanında yer almaktadır.

Batı duvarında, güneye kaydırılmış olan normal açıklıklı, kuzeyde kalanı mazgal şeklinde iki pencere bulunmaktadır. Normal pencere, içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmektedir.

Bunun ortasında dikdörtgen açıklık yer almaktadır. Diğer mazgal pencere ise, içten dikdörtgen girinti oluşturmaktadır. Aynı duvara bir de kare biçimde dolap nişi yerleştirilmiştir.

Güney duvarın doğu tarafı yıkılmıştır. Bu duvar yüzeyine bir ocak nişi ile biri normal, ikisi mazgal şeklinde üç pencere açılmıştır. Ocak batı tarafa kaydırılmış, dışa taşıntısı olayan üstten yuvarlak kemerli şekilde sonlanan dikine dikdörtgen görünüşlüdür.

Duvarın daha batısında köşede kalan bir mazgal pencere açıklığı yer almaktadır. Ocağın doğusundaki normal pencere içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmekte; bunun ortasındaki açıklık ise dikdörtgen biçimdedir. Diğer mazgal pencere duvarın yıkılan kısmında bulunmaktadır.

Üçüncü katın taban seviyesinden itibaren duvarları yıkılmıştır. Ancak batı ve kuzey duvarında bazı kısımları kalmıştır. Kalan duvarlardan kuzey duvarın ortasında bir ocak nişi bulunmaktadır. Bunun doğusunda kapı ile batısında bir dolap nişinin olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır.

Duvarları harçla tutturulmuş, düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür. Dış cephelerde taşlar daha düzgün tutulmuştur. Tavan ve tabanlarda ahşap hatıllar kullanılmıştır. Dıştan pencere açıklıkları cepheleri hareketlendirmektedir. İçten normal ve mazgal pencereler ile dolap ve ocak nişleri dikkat çekmektedir.

Yapının tarihlendirilmesine ilişkin kitabe veya herhangi bir belge mevcut değildir. Halktan dinlediğimiz bazı görüşlere göre. 17 yy. sonlarından veya 18 yy başlarından kalmış olabilir.

Hakkari’nin Kısa Tarihi

Hakkari ismi aslında doğuda Elbak, kuzeyde Westan-Miks, güneyde Amediye ve batıda da Hezil Çayı’yla sınırlı olan bölgenin adıdır. Colemerg de bölge merkezinin adıdır. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla farklı bir çehreye sahip olan Hakkari – Colemerg bu zengin yapısıyla bölgenin en eski illerindendir. Bu köklü ve kadim kent aynı zamanda tarihin evrelerinden günümüze kadar birçok ulus ve halk topluluklarının ilk yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca kendi iradesini hiçe sayan güçlere karşı dimdik ayakta kalarak mücadele eden, Makendonyalı İskender gibi dünyaya hükmeden otoritelere geçit vermeyen Colemerg, aynı zamanda bir insanlık mücadelesinin yürütüldüğü merkezlerden biri olmuştur. 1960´lı yıllarda yapılan araştırmalarda M.Ö 100.000´li yıllardan M.Ö. 7000´li yıllara kadar devam eden insan yaşamına dair kalıntılara rastlanmıştır.

M.Ö. 7000´li yıllardan itibaren de neolitik yaşamın başladığı ve kesintisiz olmasa da geçmiş dönemlere dair birçok kalıntı hala varlığını sürdürmektedir. Tarihi mirasıyla beraber kültürel miras yönüyle de çok derin ve detaylı bir geçmişe sahiptir. Kendine özgü bir giyim-kuşam ve sözlü edebiyata sahip olan Hakkari yazılı kürtçe edebiyatına önemli isimler de kazandırmıştır. Klasik Kürtçe edebiyatının temel direkleri olan Eli Heriri, Ehmede Xani, Melaye Bateyi ve Pertew Bege Hekari gibi önemli şahsiyetleri bağrından çıkardığı gibi Modern Kürtçe Edebiyatı´na da yeni isimlerle güç vermeye devam etmektedir. Colemerg doğası ve yüksek dağlarıyla Türkiye coğrafyasının en ünlü yerlerinden bir tanesidir.

Hakkari, Türkiye coğrafyasının illerinden olup bugünkü sınırları itibariyle kuzeyde Van, güneyde Musul, doğuda Urmiye, batıda Şırnak ile komşudur. Tarihi geçmişi en eski olan illerden biridir. Hakkari yöresi tarihin ilk dönemlerinden bu yana birçok medeniyete ve millete yerleşim yeri olmuştur. Bölgede prehistorik dönemlerde bazı yerleşmeler olduğu il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerinden anlaşılmaktadır. Kaya resimleri M.Ö. 7000´li yıllara aittir. Bu resimlerin önemli bir kısmı 2600m yükseklikteki Geverok vadisinde yer almaktadır.

Bunların çoğu yöredeki bir tür dağ keçisini belirtmektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ile hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bir başka kaya resimleri kümesi de Şiye Hendeveda tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Kayalar üzerindeki çok sayıdaki resim kompozisyonu yöre halkının yerleşik hayata geçtiğini, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla uğraştığını ortaya koymaktadır. İÖ.7000´den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır.

Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal, Hakkari isminin Akar – Akariden geldiğini söylemiştir. Araştırmacı Yazar İhsan Colemergi ise Hakkari isminin Her – Kariyan Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. Hakkari’yi de içine lan Kürtlerin yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk yazılı bilgiler M.Ö. 13 yüzyıldan başlayarak Asur yazıtlarından elde edilmiştir.

Hakkari yöresinde günümüze kadar pek çok krallık hüküm sürdüğü görülmektedir. Hakkâri ilinin asıl ismi Colemerg’tir. Ermeniler buna İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memluklar ise Colemerg adını vermişlerdir. Yörede Urartular, Medler, Akadlar, Asurlular, Persler, Makedonyalı İskender, İskender´in komutanlarından Selevkos´un yönetimindeki Selökidler, Sasaniler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Safeviler belirli aralıklarla hüküm sürmüşlerdir.

Cumhuriyet tarihinde ilk başlarda il kategorisine bile alınmayan Hakkari, 1926´da il olur. Sonra 1932´de lağvedilir ve Van iline bağlanır. 1936´da bu karar değiştirilir ve Hakkari yine il olur. Başta Hakkari merkez olmak üzere hem şu anda Hakkari’ye bağlı olan ilçeler hem de Hakkari’ye bağlı olmayan ilçelerin Cumhuriyetin ilanı sonrasında isimleri değiştirilmiştir.

Paylaşın

Hakkari: Mehmet Turan Evi

Mehmet Turan Evi; Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nin Kalenin Kale Mahallesi’nde, batı uçta yer almaktadır. Basamaklı dar bir yoldan eve ulaşılmaktadır. Günümüzde evde oturan bulunmamaktadır.

Kayalık yamaca uydurulmuş, doğu batı doğrultusunda, iki katlı olarak düzenlenmiştir. Kuzeyden ana kayaya yaslanmaktadır. Doğu cephe, 10.30 m uzunluğunda olup, kuzey tarafından sivri kemerli bir açıklıkla iç avluya girilmektedir.

Burası iki kademeli kayalık bir zeminden ibarettir. 15.30 m uzunluğunda ve yaklaşık 3.80 m genişliğinde, doğu ve batıdan duvarlarla sınırlandırılmıştır. Kuzeyi kayalık, güneyinde odalar sıralanmaktadır. Üzeri odalarla aynı seviyede ahşap hatılı düz toprak dam örtülüdür. Burada kayaya oyulmuş bir dibek dikkat çekmektedir.

Doğu cephedeki açıklık, dıştan ve içten iki kademeli sivri kemerli şeklindedir. Dış ve iç, 1.80 m genişliğinde arası 1.40 m ’dır. Düzgün kesme taşlarla yapılmıştır.

Altta üç bodrum ve üzerindeki üç oda- dan müteşekkildir. Odalara iç avludan düz atkı taşlı kapılarla girilmektedir. Doğudaki birinci oda, 4.70 m x 4.50 m ölçülerinde kareye yakın bir plan göstermektedir. Girişten sonra. 1.30 m ’lik bir ön bölüm yer almaktadır.

Burası ince dalların yatay sepet örgüsü şeklinde örülüp sıvanmasıyla oluşturulmuş, perde duvarla ayrılmıştır. Bu kısmın doğusunda 3 basamaklı bodruma inen merdivenler mevcuttur.

İkinci bir kapıyla asıl oda güneyindeki 1.30 m açıklıklı pencere ile aydınlatılmaktadır. Doğu duvarına yarım daire bir ocak nişi ile bunun iki yanında birer dolap nişi açılmıştır. Ayrıca güney duvarının batı köşesinde bir diğer dolap nişi yer almaktadır.

Ortadaki ikinci odaya da bir ön bölüntüden geçilmektedir. Aynı örgüyle bölünmüş, doğusunda bodruma inen merdivenler, kuzey duvarının batı tarafında iki dolap nişi yer al- maktadır. Ön bölümle birlikte 4.70 m x 3.50 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır.

Doğu duvarının ortasında yarım daire bir ocak ve iki yanında dolap nişleri yer almaktadır. Güney duvarının ortasında, 1.90 m genişliğinde büyükçe bir açıklık mevcuttur. Batı duvarının güney köşesine 0.80 m genişliğinde ve 0.50 m derinliğinde bir abdestlik açılmıştır. Ayrıca batı duvarına iki, güney duvarına da bir dolap nişi yerleştirilmiştir.

Batıdaki üçüncü odaya kapıdan itibaren boylamasına bir ön bölüntüden geçilmektedir. Bunun güney tarafı bölünerek banyoya dönüştürülmüştür. Yine aynı şekilde perde duvarla oluşturulmuştur.

Güneyden 6.00 m uzunluğunda, kuzeyden daralarak 5.50 m’ye düşen oda, 3.50 m derinliğinde tutulmuştur. Bu odanın dış cephesi diğerlerinden 1.70 m içeriye çekilmiştir. Odanın güney duvarına mazgal şeklinde iki pencere açılmıştır. Kuzey duvarının doğu tarafında büyükçe bir dolap nişi mevcuttur.

Bodrum kattaki odalardan doğudaki 4.60 m x 4.50 m ölçülerinde kare planlıdır. Üstten yedi basamaklı taş merdivenle inilmektedir. Kuzeyden duvar kayaya yaslanmıştır. Güney duvarına üç mazgal pencere açılmıştır. Ortadaki bodrum katına girilememiştir.

Batıdaki ise, dikdörtgene yakın planlı ve güneyden 5.90 m, kuzeyden 5.40 m genişliğinde, boylamasına 3.50 m ölçülerindendir. Güney duvarının ortasına bir ocak nişi iki yanında birer mazgal pencere, batı duvarına ise iki mazgal pencere açılmıştır.

Gerek bodrumun ve gerekse üst katın örtüleri düz ahşap hatılı ve toprak dam şeklindedir. Yapının güney duvarında düzgün kesme taş, diğer kısımlarında moloz taş kullanılmıştır. Herhangi bir süsleyici unsur bulunmamaktadır Tarihi ile ilgili bir bilgi mevcut olmayıp, ancak 18-19. yüzyıllardan kalma olabileceği tahmin edilmektedir.

Hakkari’nin Kısa Tarihi

Hakkari ismi aslında doğuda Elbak, kuzeyde Westan-Miks, güneyde Amediye ve batıda da Hezil Çayı’yla sınırlı olan bölgenin adıdır. Colemerg de bölge merkezinin adıdır. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla farklı bir çehreye sahip olan Hakkari – Colemerg bu zengin yapısıyla bölgenin en eski illerindendir. Bu köklü ve kadim kent aynı zamanda tarihin evrelerinden günümüze kadar birçok ulus ve halk topluluklarının ilk yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca kendi iradesini hiçe sayan güçlere karşı dimdik ayakta kalarak mücadele eden, Makendonyalı İskender gibi dünyaya hükmeden otoritelere geçit vermeyen Colemerg, aynı zamanda bir insanlık mücadelesinin yürütüldüğü merkezlerden biri olmuştur. 1960´lı yıllarda yapılan araştırmalarda M.Ö 100.000´li yıllardan M.Ö. 7000´li yıllara kadar devam eden insan yaşamına dair kalıntılara rastlanmıştır.

M.Ö. 7000´li yıllardan itibaren de neolitik yaşamın başladığı ve kesintisiz olmasa da geçmiş dönemlere dair birçok kalıntı hala varlığını sürdürmektedir. Tarihi mirasıyla beraber kültürel miras yönüyle de çok derin ve detaylı bir geçmişe sahiptir. Kendine özgü bir giyim-kuşam ve sözlü edebiyata sahip olan Hakkari yazılı kürtçe edebiyatına önemli isimler de kazandırmıştır. Klasik Kürtçe edebiyatının temel direkleri olan Eli Heriri, Ehmede Xani, Melaye Bateyi ve Pertew Bege Hekari gibi önemli şahsiyetleri bağrından çıkardığı gibi Modern Kürtçe Edebiyatı´na da yeni isimlerle güç vermeye devam etmektedir. Colemerg doğası ve yüksek dağlarıyla Türkiye coğrafyasının en ünlü yerlerinden bir tanesidir.

Hakkari, Türkiye coğrafyasının illerinden olup bugünkü sınırları itibariyle kuzeyde Van, güneyde Musul, doğuda Urmiye, batıda Şırnak ile komşudur. Tarihi geçmişi en eski olan illerden biridir. Hakkari yöresi tarihin ilk dönemlerinden bu yana birçok medeniyete ve millete yerleşim yeri olmuştur. Bölgede prehistorik dönemlerde bazı yerleşmeler olduğu il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerinden anlaşılmaktadır. Kaya resimleri M.Ö. 7000´li yıllara aittir. Bu resimlerin önemli bir kısmı 2600m yükseklikteki Geverok vadisinde yer almaktadır.

Bunların çoğu yöredeki bir tür dağ keçisini belirtmektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ile hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bir başka kaya resimleri kümesi de Şiye Hendeveda tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Kayalar üzerindeki çok sayıdaki resim kompozisyonu yöre halkının yerleşik hayata geçtiğini, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla uğraştığını ortaya koymaktadır. İÖ.7000´den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır.

Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal, Hakkari isminin Akar – Akariden geldiğini söylemiştir. Araştırmacı Yazar İhsan Colemergi ise Hakkari isminin Her – Kariyan Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. Hakkari’yi de içine lan Kürtlerin yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk yazılı bilgiler M.Ö. 13 yüzyıldan başlayarak Asur yazıtlarından elde edilmiştir.

Hakkari yöresinde günümüze kadar pek çok krallık hüküm sürdüğü görülmektedir. Hakkâri ilinin asıl ismi Colemerg’tir. Ermeniler buna İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memluklar ise Colemerg adını vermişlerdir. Yörede Urartular, Medler, Akadlar, Asurlular, Persler, Makedonyalı İskender, İskender´in komutanlarından Selevkos´un yönetimindeki Selökidler, Sasaniler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Safeviler belirli aralıklarla hüküm sürmüşlerdir.

Cumhuriyet tarihinde ilk başlarda il kategorisine bile alınmayan Hakkari, 1926´da il olur. Sonra 1932´de lağvedilir ve Van iline bağlanır. 1936´da bu karar değiştirilir ve Hakkari yine il olur. Başta Hakkari merkez olmak üzere hem şu anda Hakkari’ye bağlı olan ilçeler hem de Hakkari’ye bağlı olmayan ilçelerin Cumhuriyetin ilanı sonrasında isimleri değiştirilmiştir.

Paylaşın

Hakkari: Nehri Taş Köprüsü

Bağlar (Nehri) Taş Köprü; Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nden geçen çay üzerinde yer almaktadır. İlçe merkezine 13 km uzaklıktadır. Köprünün Şeyh Seyyid Muhammed Sıddık tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Buna göre 20. yy başlarında inşa edilmiştir.

Yüksek dağlar arasında derin bir vadide kuzey- güney doğrultusunda uzanan köprü, tek gözlü yolunun eğimli olduğu köprüler grubuna girmektedir. Güney ve kuzey taraftan tempan duvarları ve yol bağlantısı yıkılmıştır.

Günümüzdeki durumuna göre ölçüleri, üstten yolu 17.90 m uzunluğunda, 3.10 m genişliğinde, ortadan suya olan yüksekliği 11.00 m’dir. Köprünün tamamında taş malzeme kullanılmıştır. Kemer ve korkuluklarda kesme taş, duvarlarda düzgün kaba yontu taşlar görülmektedir. Bağlantı duvarları yıkılmış olan köprüye güney taraftan dal ve tahtalarla yapılmış eğreti bir yoldan geçilmektedir.

Eski köprünün hemen batısına betonarme yeni bir köprü yapılmıştır. Tescilli olan köprünün bağlantı yolları bulunmamaktadır. Kemeri sağlam olarak duran güzel ve canlı bir görüntü yansıtan köprünün yöre için önemli bir eser olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Konumu itibariyle biraz uç noktada kalması göz ardı edilmesine neden olmuştur. Köprü 2002 yılında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiştir.

Hakkari’nin Kısa Tarihi

Hakkari ismi aslında doğuda Elbak, kuzeyde Westan-Miks, güneyde Amediye ve batıda da Hezil Çayı’yla sınırlı olan bölgenin adıdır. Colemerg de bölge merkezinin adıdır. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla farklı bir çehreye sahip olan Hakkari – Colemerg bu zengin yapısıyla bölgenin en eski illerindendir. Bu köklü ve kadim kent aynı zamanda tarihin evrelerinden günümüze kadar birçok ulus ve halk topluluklarının ilk yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca kendi iradesini hiçe sayan güçlere karşı dimdik ayakta kalarak mücadele eden, Makendonyalı İskender gibi dünyaya hükmeden otoritelere geçit vermeyen Colemerg, aynı zamanda bir insanlık mücadelesinin yürütüldüğü merkezlerden biri olmuştur. 1960´lı yıllarda yapılan araştırmalarda M.Ö 100.000´li yıllardan M.Ö. 7000´li yıllara kadar devam eden insan yaşamına dair kalıntılara rastlanmıştır.

M.Ö. 7000´li yıllardan itibaren de neolitik yaşamın başladığı ve kesintisiz olmasa da geçmiş dönemlere dair birçok kalıntı hala varlığını sürdürmektedir. Tarihi mirasıyla beraber kültürel miras yönüyle de çok derin ve detaylı bir geçmişe sahiptir. Kendine özgü bir giyim-kuşam ve sözlü edebiyata sahip olan Hakkari yazılı kürtçe edebiyatına önemli isimler de kazandırmıştır. Klasik Kürtçe edebiyatının temel direkleri olan Eli Heriri, Ehmede Xani, Melaye Bateyi ve Pertew Bege Hekari gibi önemli şahsiyetleri bağrından çıkardığı gibi Modern Kürtçe Edebiyatı´na da yeni isimlerle güç vermeye devam etmektedir. Colemerg doğası ve yüksek dağlarıyla Türkiye coğrafyasının en ünlü yerlerinden bir tanesidir.

Hakkari, Türkiye coğrafyasının illerinden olup bugünkü sınırları itibariyle kuzeyde Van, güneyde Musul, doğuda Urmiye, batıda Şırnak ile komşudur. Tarihi geçmişi en eski olan illerden biridir. Hakkari yöresi tarihin ilk dönemlerinden bu yana birçok medeniyete ve millete yerleşim yeri olmuştur. Bölgede prehistorik dönemlerde bazı yerleşmeler olduğu il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerinden anlaşılmaktadır. Kaya resimleri M.Ö. 7000´li yıllara aittir. Bu resimlerin önemli bir kısmı 2600m yükseklikteki Geverok vadisinde yer almaktadır.

Bunların çoğu yöredeki bir tür dağ keçisini belirtmektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ile hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bir başka kaya resimleri kümesi de Şiye Hendeveda tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Kayalar üzerindeki çok sayıdaki resim kompozisyonu yöre halkının yerleşik hayata geçtiğini, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla uğraştığını ortaya koymaktadır. İÖ.7000´den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır.

Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal, Hakkari isminin Akar – Akariden geldiğini söylemiştir. Araştırmacı Yazar İhsan Colemergi ise Hakkari isminin Her – Kariyan Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. Hakkari’yi de içine lan Kürtlerin yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk yazılı bilgiler M.Ö. 13 yüzyıldan başlayarak Asur yazıtlarından elde edilmiştir.

Hakkari yöresinde günümüze kadar pek çok krallık hüküm sürdüğü görülmektedir. Hakkâri ilinin asıl ismi Colemerg’tir. Ermeniler buna İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memluklar ise Colemerg adını vermişlerdir. Yörede Urartular, Medler, Akadlar, Asurlular, Persler, Makedonyalı İskender, İskender´in komutanlarından Selevkos´un yönetimindeki Selökidler, Sasaniler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Safeviler belirli aralıklarla hüküm sürmüşlerdir.

Cumhuriyet tarihinde ilk başlarda il kategorisine bile alınmayan Hakkari, 1926´da il olur. Sonra 1932´de lağvedilir ve Van iline bağlanır. 1936´da bu karar değiştirilir ve Hakkari yine il olur. Başta Hakkari merkez olmak üzere hem şu anda Hakkari’ye bağlı olan ilçeler hem de Hakkari’ye bağlı olmayan ilçelerin Cumhuriyetin ilanı sonrasında isimleri değiştirilmiştir.

Paylaşın

Hakkari: Sidan Vadisi Su Kemeri

Sidan Vadisi Su Kemeri; Hakkari’nin Çukurca İlçesi merkez Bey Mahallesi’nde Sidan Vadisi’nde yer almaktadır.Çukurca merkezden su kemerine, stabilize araç yolu, geriye kalanı patika yürüme yoluyla 45 dakikada ulaşılmaktadır.

Haskel kayalıklarının alt kesiminde vadinin içinde meskûn bir alan dışında yapılmıştır. Sidan deresinin kuzey tarafındaki sırtta kayalıklara yaslanmış olarak inşa edilmiştir. Bey Mahallesi’ndeki dereden alınan suyu Narlı’daki bahçelere aktaran yaklaşık 5 km’lik bir kanalın üzerinde bulunmaktadır. Kanal yer yer izlenebilmekte, fakat günümüzde büyük ölçüde kaybolmuş vaziyettedir.

Su kemeri, kuzey sırtta dik bir şekilde yükselen kayalıklara yaslanmış vaziyette doğu-batı istikametinde uzanmaktadır. Dört kemer açıklığı ile bunun doğu ve batısında devam eden duvarlardan ibarettir. Su kemeri ve duvarlar, topoğrafik ve kayalıklara göre şekillenmiş bir yapıdır.

Duvarlarla birlikte 68 m uzunluğunda, 10 m yüksekliğinde olup, asıl su kemerlerinin bulunduğu kısım ise 22.68 m uzunluğunda tutulmuştur. Yanlarda duvarlara, ortada 1.60 m genişliğinde üç adet ayağa yaslanan kemerler düzgün olmayan sivri kemerli açıklıklar şeklindedir.

Ayaklar altla 2.00 m ’lik kaide oluşturan bir duvar üzerinde yükselmektedir. Kemer açıklıkları 3.40 m, yükseklikleri ise değişmektedir. Üstte 1.00 m’ye yaklaşan duvar üzerin- den kanal geçmektedir.

Su kemeri ve duvarlarda kaba yontu ve moloz taş kullanılmıştır. Taşlar, kireç harcıyla tutturu- larak düzgün sıvalı olarak örülmüştür. Hakkâri bölgesinde karşımıza çıkan bu su kemeri su yapısı olarak ilginç ve tek örnektir.

Sulama amaçlı olarak yapılmış kanalın üzerinde yer almaktadır. Bey Mahallesi Çukurca’ya en yakın Nasturi yerleşmelerinden biridir. Burada büyük bir kilise tespit edilmiştir. Bey Mahallesi’nde Nasturilerin oturması ve günümüzde halkında bu yapının Hristiyanlardan kalma olduğunu belirtmeleri, bu yapının Hristiyan- Nasturiler tarafından yaptırıldığını ortaya koymaktadır.

Ancak Ortaçağda inşa edilmiş olan bu yapının üzerinde tarihlendirmeye ışık tutacak kitabe veya süsleme bulunmamaktadır. Bu nedenle kesin tarihi belli değildir. Günümüzde büyük ölçüde sağlam kalmış yapının kemer ve duvarlarında yer yer yıkılmalar mevcuttur.

Hakkari’nin Kısa Tarihi

Hakkari ismi aslında doğuda Elbak, kuzeyde Westan-Miks, güneyde Amediye ve batıda da Hezil Çayı’yla sınırlı olan bölgenin adıdır. Colemerg de bölge merkezinin adıdır. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla farklı bir çehreye sahip olan Hakkari – Colemerg bu zengin yapısıyla bölgenin en eski illerindendir. Bu köklü ve kadim kent aynı zamanda tarihin evrelerinden günümüze kadar birçok ulus ve halk topluluklarının ilk yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca kendi iradesini hiçe sayan güçlere karşı dimdik ayakta kalarak mücadele eden, Makendonyalı İskender gibi dünyaya hükmeden otoritelere geçit vermeyen Colemerg, aynı zamanda bir insanlık mücadelesinin yürütüldüğü merkezlerden biri olmuştur. 1960´lı yıllarda yapılan araştırmalarda M.Ö 100.000´li yıllardan M.Ö. 7000´li yıllara kadar devam eden insan yaşamına dair kalıntılara rastlanmıştır.

M.Ö. 7000´li yıllardan itibaren de neolitik yaşamın başladığı ve kesintisiz olmasa da geçmiş dönemlere dair birçok kalıntı hala varlığını sürdürmektedir. Tarihi mirasıyla beraber kültürel miras yönüyle de çok derin ve detaylı bir geçmişe sahiptir. Kendine özgü bir giyim-kuşam ve sözlü edebiyata sahip olan Hakkari yazılı kürtçe edebiyatına önemli isimler de kazandırmıştır. Klasik Kürtçe edebiyatının temel direkleri olan Eli Heriri, Ehmede Xani, Melaye Bateyi ve Pertew Bege Hekari gibi önemli şahsiyetleri bağrından çıkardığı gibi Modern Kürtçe Edebiyatı´na da yeni isimlerle güç vermeye devam etmektedir. Colemerg doğası ve yüksek dağlarıyla Türkiye coğrafyasının en ünlü yerlerinden bir tanesidir.

Hakkari, Türkiye coğrafyasının illerinden olup bugünkü sınırları itibariyle kuzeyde Van, güneyde Musul, doğuda Urmiye, batıda Şırnak ile komşudur. Tarihi geçmişi en eski olan illerden biridir. Hakkari yöresi tarihin ilk dönemlerinden bu yana birçok medeniyete ve millete yerleşim yeri olmuştur. Bölgede prehistorik dönemlerde bazı yerleşmeler olduğu il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerinden anlaşılmaktadır. Kaya resimleri M.Ö. 7000´li yıllara aittir. Bu resimlerin önemli bir kısmı 2600m yükseklikteki Geverok vadisinde yer almaktadır.

Bunların çoğu yöredeki bir tür dağ keçisini belirtmektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ile hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bir başka kaya resimleri kümesi de Şiye Hendeveda tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Kayalar üzerindeki çok sayıdaki resim kompozisyonu yöre halkının yerleşik hayata geçtiğini, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla uğraştığını ortaya koymaktadır. İÖ.7000´den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır.

Ünlü Arap tarihçisi İbni Havsal, Hakkari isminin Akar – Akariden geldiğini söylemiştir. Araştırmacı Yazar İhsan Colemergi ise Hakkari isminin Her – Kariyan Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. Hakkari’yi de içine lan Kürtlerin yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ait ilk yazılı bilgiler M.Ö. 13 yüzyıldan başlayarak Asur yazıtlarından elde edilmiştir.

Hakkari yöresinde günümüze kadar pek çok krallık hüküm sürdüğü görülmektedir. Hakkâri ilinin asıl ismi Colemerg’tir. Ermeniler buna İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memluklar ise Colemerg adını vermişlerdir. Yörede Urartular, Medler, Akadlar, Asurlular, Persler, Makedonyalı İskender, İskender´in komutanlarından Selevkos´un yönetimindeki Selökidler, Sasaniler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar, Safeviler belirli aralıklarla hüküm sürmüşlerdir.

Cumhuriyet tarihinde ilk başlarda il kategorisine bile alınmayan Hakkari, 1926´da il olur. Sonra 1932´de lağvedilir ve Van iline bağlanır. 1936´da bu karar değiştirilir ve Hakkari yine il olur. Başta Hakkari merkez olmak üzere hem şu anda Hakkari’ye bağlı olan ilçeler hem de Hakkari’ye bağlı olmayan ilçelerin Cumhuriyetin ilanı sonrasında isimleri değiştirilmiştir.

Paylaşın