Emeklilerin sorunları TBMM’ye taşındı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tulay Hatimoğulları, emeklilerin durumunu önceki gün TBMM oturumunda gündeme getirdi ve iletilen sorulara bakandan yanıt istedi.

Sendika kurma hakları davalar yoluyla ellerinden alınmak istenen Tüm Emekliler Sendikasının gündeme getirdiği sorunu ve güncel süreçte de yaşanmakta olan emeklilerin sorun ve taleplerini Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a şu sorularla soruldu.

Aşağıdaki sorularımın, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü ’nün 96 ile 99. maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tüm Emekliler Sendikası’nın 13 Kasım 2020 tarihinde yayınladığı açıklamada; emekliler için uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan sendika kurma hakkının mahkemeler vasıtasıyla ellerinden alınmaya çalışıldığını, uluslararası sözleşmelere uygun iç hukukta düzenlemeler yapılması gerekirken, emeklilerin 25 yıllık sendikal geçmişinin ve kazanımlarının yok sayılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir.

2021 Bütçesinin de değerlendirildiği açıklamada; “Türkiye’de 8 milyon emekli asgari ücretin altında ücret almaktadır. Hazine katkısı ile aylık ödemeler 1500 TL’ye çekilmiş olsa da zamlar gerçek ücretlerine yapılmakta gerçek ücretleri hazine katkılı düzeye gelinceye kadar aldıkları aylık sabit kalmaktadır. Bu uygulama emeklileri açlığa mahkum etmenin başka bir yoludur. 2021 yılı için emeklilere reva görülen zam oranı 3+3 ve enflasyon farkıdır. Zam oranlarının vicdansızlığı ve komikliği bir tarafa, enflasyon oranlarının siyasi iktidarın işine geldiği gibi hesaplanıp açıklandığını bilinmektedir. Dolayısıyla 2021 bütçesi emekliler açısından sefalet ve yoksulluk demektir.” ifadeleri yer almıştır.

Bu bütçe teklifinde emeklilerin sağlık haklarını iyileştirici bir politikanın varlığından bahsetmek mümkün değildir. İçinden geçtiğimiz pandemi koşulları nedeni ile emeklilerin yüküne bir de salgının yükü eklenmiştir.

Tüm emeklilerin sağlık hizmetlerinden parasız olarak yararlanması sağlanmalıdır.

Bu bağlamda;

1-Emeklilerin sendikalarına karşı neden kapatma davaları açılmıştır?

2-Davaların geri çekilmesi için Bakanlığınız tarafından adım atılacak mıdır?

3-Uluslararası sözleşmelerin tanıdığı haklar ve emeklilerin yıllardır sürdürülen mücadele ile elde ettiği kazanımların ve sendikal örgütlenme haklarının tanınması ve anayasal güvence altına alınması için çalışmalarınız var mıdır?

4-En düşük emekli aylığının talepleri doğrultusunda brüt asgari ücret tutarına yükseltilmesi için Bakanlığınızın çalışmaları var mıdır?

5-Emeklilerin yılda 4 defa aylık tutarında ikramiye verilmesi talebi karşılanacak mıdır?

6-Emeklilerden sağlık ve tedavi katkı paylarının alınmaması sağlanacak mıdır?

7-Salgın süresince emeklilerin elektrik, su ve ısınma giderlerinin karşılanması talebi için adım atılacak mıdır?

8-Salgın koşullarında yaşlılara, kronik rahatsızlığı olanlara destek verilmesi, ihtiyaçlarının karşılıksız sağlanması için çalışmalarınız var mıdır?

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Vatandaşın derdi bini aşmış gidiyor

“Türkiye’de çok sert bir siyaset var. Herkesin birbirine hakaretin sınırlarını zorladığı bir durum. Nasıl dayanıyorsunuz?” sorusuna İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Ben çok şeyi bir arada gördüm. 40 yaşında İçişleri Bakanı oldum. O zamanlar müthiş bir nezaket vardı. Yaşlılar gençlere el verirdi. O devrin siyasetçileri kitap okur, literatür takip ederlerdi. Kurşun gibi sözler olurdu ama Türkçe’nin güzelliği onu anlatamam.” şeklinde cevap verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ünlü televizyoncu Armağan Çağlayan’ın Youtube’daki kanalında yayınlanan GörBeni programına konuk oldu. Akşener, programda Çağlayan’ın sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde;

Türkiye’de giderek büyüyen bir siyasi partinin lideri olmak zor bir şey mi?

Zor.

Bu sizin küçüklükten beri hayaliniz mi siyasetle uğraşmak? Yoksa şartlar mı sizi buraya getirdi?

Hayalimdi, ben İzmit doğumluyum, Kocaeli’ndeki bütün ilçelerde yaşayan benim yaş grubumdan, tahsil yapmaya gayret etmiş ailesi tarafından okutulmuş kız çocuklarının bir hayali vardı, idolü vardı Leyla Atakan rahmetli. Benim Kocaeli’ne belediye başkanı olmak gibi bir hayalim vardı, milletvekilliği falan değil. Leyla abla belediye başkanıyken trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

Abim MHP İl Başkanıydı 60 ihtilaline kadar. Biz çok siyasi bir aileyiz. Kadın olduğunuz zaman o yıllarda, siyaset yapmayı ailenizdeki erkekler üzerinden tanımlıyorsunuz. Abim siyasetçi, ailemde annemin dayısı İstanbul İl başkanı, çocukları ilçe başkanı, babamın tarafı rahmet İnönü ve Atatürk’ün arkadaşları böyle bir devlet ve siyaset kavramı olan bir ailenin kızıyım ben.

Abilerinizden birinin sol görüşlü olduğu söylenir?

Hayır, benim abim tek, eşim sol görüşlüdür. Eşim, CHP üyesi, üst kurul delegesi bir babanın oğlu. O devirde Mao’cu olmuş bir arkadaş… Doğu Perinçek benden hiç hoşlanmaz muhtemelen bir Mao’cu neferini ülkücü edip evlendiğim için olabilir. Ben il başkanının kız kardeşiyim. Ne kadar Marksist kitap varsa okumuştum, adamı ikna edeyim diye. Antitez geliştirmek için okumadığım kitap kalmadı ama başarılı oldum.

Okuldan mı tanışıyorsunuz?

Yok, komşuyuz biz.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz? 

Vallaha ben de bilmiyorum. Ben uzun yıllardır politika yapıyorum 27 yıl olmuş. Bir kadın olarak siyasette bu kadar aktif bulunup siyasi olarak sağ kalan tek kadınım ben. Çok fırtınalı bir siyasi hayatım oldu. O dönem içerisinde zamanı kullanmayı öğreniyorsunuz. Ben politikaya başladığımda oğlum 13 yaşındaydı. Dolayısıyla bir planlamanız oluşuyor.

Fakat şöyle bir durum oluşuyor; Hem annesiniz hem eşsiziniz, hem politikacısınız vs kendinizle ilgili zaman ayıramıyorsunuz. Şahsi bir alan oluşmuyor temel zorluğu bu. Ben iyi kitap okuyan bir insandım akademi dünyasından geliyorum. Şu anda literatür takip ediyorum ama genellikle eşim okuyup özet çıkarır, iki yıldır da oğlum özet çıkarır. Roman okumayı, literatür takip etmeyi çok severdim ama şimdi o kadar vaktim yok.

Yemek yapıyor musunuz?

Şu anda çok fazla yaptığım söylenemez, Kovid döneminde yaptım. Çok iyi yemek yaparım. İzmit Kız Enstitüsünün yemek bölümü mezunuyum. Üniversiteden mezun olduktan sonra evlenmeden evvel “yemek pişirmeyi öğren kızım deyip” 2 yıllık yemek bölümü okudum bir de.

En çok hangi yemeğiniz meşhur?

Tandır gibi kuzu eti pişiririm, domatesli pilav, düğün çorbası bir de pastırmalı böreğim vardır kendime has. Yemek yemeyi severim ama dikkat ediyorum.

Çok yoruldum ben, artık birilerine bıraksam mı bu işi dediğiniz oluyor mu?

Oluyor tabii, şöyle; benim bugünkü pozisyonumu tamamen şartlar getirdi. Bazen düşünüyorum kelebek etkisi ne kadar önemliymiş. Eğer 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken bana kocamı aldattığıma dair bir iftira atıldı. O iftira olmasaydı ve ben çok sert bir mücadele vermeseydim, böyle dost zannettiğiniz yüzüne ayna tutulup da bazı iğrençlikleri şahit olmamış olsaydım ve genç kadınların bilmediğiniz yerlerde her gün böyle tacizlere maruz kaldığını her alandan bahsediyorum şahit olmamış olsaydım bu yolculuk olmayabilirdi.

2015 son seçimim diyordum bir daha aday olmayı düşünmüyordum. O kavga buraya getirdi. 2017’de malum referandum oldu, o referandumda bireysel olarak şehir şehir gezerek, yapılmayacak bir gayretle, işin ucundan tutmadan gövdemle bir referandum karşıtlığı çalışması yaptım. Sonrası bu günü getirdi. Bunların hiçbiri planlı değildi.

Sonra MHP Genel Başkanlığı… ve orada çok büyük bir mücadele verdiniz. Demirleri tutma sahneniz… Orada “benim burada ne işim var ya” diyor musunuz?

Öyle durumlarda öyle demiyorsunuz. Ben Rumeli göçmeni bir ailenin kızıyım. Bizde kadınlar mücadele edicidir, sadece benim ailem 3 kere göç etmiş ve erkekler askerde bu göçü organize eden kadınlar olmuş. Doğal bir genetik var sanki, derleyici toplayıcı bir kültür kodu diyorum ben buna. O mücadele haline geçildikten sonrasını düşünmüyorsunuz. Ailemdeki tüm kadınlar, genci yaşlısı, okumuşu okumamışı tümü böyledir. Mücadele esnasında traktör gibiyiz. Orada hiç öyle düşünmedim. Onca insan benimle birlikte ve polisler duruyor. Bir problem çıktığı takdirde o insanların zarar görmemesi birinci öncelikti. O demiri tutmak arkadaşlarımın o teli yıkmasının önüne geçmekti. Çünkü; orayı o teli oraya gerenleri alması gerekiyordu. Haksızlık oradaydı. Bizim arkadaşlarımız o teli yıkmaya kalkışsa o doğru değildi. Kendinizden önce başkalarını düşünmeye başlıyorsunuz. Bu tamamen muhtemelen hem ailenin hem de kadın olmanın getirdiği karakter.

Babanız ne iş yapardı?

Babam İzmit Devlet Hastanesi’nin muhasebe müdürüydü. Ondan evvel Tarım Kredi Kooperatifleri’nde çalışıyordu. Ortaokul mezunuydu benim babam. Bölge müdürlüğüne kadar çıktı ve şehir şehir gezerdi. Dört kardeşiz biz, 10 yaşıma kadar olan süreci ağırlıkla annemle geçirdim ben evin en küçüğüyüm. Annem ev kadınıydı, çiftçilik yapardık biz geriye dönüp bakıyorum benden çok çalışmış.

Nerede çiftçilik yapıyordunuz?

İzmit’in Gündoğdu köyündeniz biz. İlkokulu köyde bitirdim, ortaokula bir yıl köyden gittim geldim ondan sonra benim için İzmit’e taşındı ailem.

Akademisyenlik nereden?

Sınav açılıştı, ben Kocaeli Mühendislik Fakültesi’nde hocalık yaptım. İnkılap tarihi hocalığı yaptım. En son politikaya 1993 Kasım gibiydi teklif aldım. DYP’den Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı üzerine o zaman bölüm başkanıydım. Politikaya başladım. Doktoram var ama kullanmıyorum ben. Ama en önemli özelliği ben ilkokul öğretmeniyim Bursa Öğretmen Okulu mezunuyum. O okul öyle bir eğitim vermişti ki köyden gitmişsiniz, yetiştirme yurdundan kız arkadaşlarımız vardı. Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarımız vardı, subay kızları vardı, memur kızları da vardı yetim çocukları da vardı… Mesela 3 rengin dışında üzerinizde kıyafet olmayacak gibi bir talimat gibi beynimize işlenmesi Bursa Öğretmen Okulu’ndandır. Niye? Öğrencinin dikkaktini çekmeyeceksin diye. Topuklu ayakkabı giymeyeceksin öğrencinin karşısında…Saçın uzunsa toplu olacak… Büyük küpe takmayacaksınız, etek dizin altında olacak ama bilekte de olmayacak…Bana mesleğim sorulduğu zaman ben öğretmenim diyorum.

Türkiye’de çok sert bir siyaset var. Herkesin birbirine hakaretin sınırlarını zorladığı bir durum. Nasıl dayanıyorsunuz? Dinlerken ben televizyonda çok utanıyorum.

Ben çok şeyi bir arada gördüm. 40 yaşında İçişleri Bakanı oldum. O zamanlar müthiş bir nezaket vardı. Yaşlılar gençlere el verirdi. O devrin siyasetçileri kitap okur, literatür takip ederlerdi. Kurşun gibi sözler olurdu ama Türkçe’nin güzelliği onu anlatamam. Şimdi bugünün Türkiye’sinde anadili konuşmak gibi bir problemleri var arkadaşların. Öğretmen gözüyle söylüyorum bunu bildikleri kelime sayıları oldukça düşük. Kelime bilginiz iyi değilse söversiniz. Bu resmi görünce bir gün şöyle ayıldım ben; bir gazeteci genç arkadaş dedi ki “Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’na şöyle dedi; Sayın Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi, Sayın Bahçeli de bu konuşmaya şöyle dedi, siz ne diyorsunuz?” O kadar enteresan bir anki benim için banane diyemedim, sektirdim cevabı. Ondan sonra geldik Genel Merkeze arkadaşlara oturduk. Bu insanların gerçek sorunlarını gizlemek için bu bir orta oyunu. İktidar partisi bu işi yapıyor. Sonuç itibariyle biz de buna düşüyoruz. Ben 20 Ocak 2020 tarihinden itibaren ilçe ilçe gezmeye başladım. İnsanları dinlemeye bugün gelinen noktada gittiğim her ilçede yüzde 70-80 AK Parti’ye oy vermiş insanlarımızla karşılaşıyorum ve sinir krizi geçirenler var. O gerçek gündemi kapatmak için bu hakaretlerin havada uçuştuğuna kanaat getirdim. Rahmetli Özal’ın, Demirel’in, Başbuğ Türkeş’in, Erbakan’ın… Meclis konuşmalarına denk geldim. Seçim zamanları televizyonlarda da yaptığı konuşmalar var. Gülümseyerek bitiyor program. Şimdi öyle olmuyor. Buna hakkımız yok ki. Vatandaşın zaten derdi bini aşmış gidiyor. Onun için bunun içine girmemeye çalışıyoruz.

Siz Türkiye siyaseti için şanssınız. Bir kadın liderin olduğu yerde daha kibar olmak gerekiyor. 

Siz kibarsınız. Niccolò Machiavelli görseydi Türkiye’nin bugünkü halini yerinde ters dönerdi. Bir sonuç odaklı, seçim kazanma odaklı her şey mubah diye bir anlayış var ben bunu reddediyorum. O perdeyi yıkmak üzere bir çalışmamız var. İşsiz gencin, siftahsız dükkan kapatan esnafın… Kadınlar gelip kulağıma söylüyor, “3 çocuğum var 1 televizyon var bir cep telefonu var, tablet lazım” her gittiğim yerden 22-23 bilgisayar talebi oluyor. Ama siz geçilmeyen köprüden gidilmeyen yoldan, tünellere para veriyorsunuz. Öğrenciye bilgisayar dağıtamıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Bunu gündeme getirmek siyasetçinin görevidir. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.

Oğlunuzun siyasetle ilgilenmesini ister misiniz?

Ben insanlara şunu yapın bunu yapın demem, bu soruyu hep kendi kendime sorarım ailemden de gençler var. Genel başkan olmasam kendisi bilir derim ama ben genel başkanlık görevini yürüttüğüm için. An itibariyle ilgilensin istemem, çok zor ve yoğun bir iş. Siyaset sevildiği zaman çok güzel yapılan bir iş. Odağında insan olan bir iş. İnsan seven kişilerin siyaset yapmasında büyük fayda var. Ailemdeki tüm gençler kendileri bilir. Oğlumun çok siyasetle ilgisi yok.

Buraya gelen her siyasetçi dedi ki “çocuğum benim çocuğum olduğunu saklıyor” 

Oğlum Galatasaray Lisesi mezunu, orada okurken benim çok fırtınalı bir siyasi hayatım vardı. O zaman soyadını söylemezdi. Ben Fatih derdi o kadar.

Sizin eşiniz kendisini az göstermeyi başarıyor ama..

İşine gidip geliyor, İzmit’te bir işi var. Otobüs ya da trenle İzmit’e gider gelir. Akbili var İstanbul içinde toplu taşıma kullanır ve sonuç itibariyle benim sokaktaki gözümdür. Kimse de tanımaz.

Eşinizle en uzun ne kadar görüşmediniz?

4-5 gün eşimle görüşmüyorum, Pazar günü bir yere gidiyoruz, Perşembe falan dönüyorum. Ama evlilik çok canlı kalıyor haberiniz olsun.

Paylaşın

Ayhan Bilgen: Türkiye’nin ihtiyaç ve yol haritasını birlikte geliştireceğiz

“Türkiye sorunlarını dış baskılarla değil, iç dinamik ve dengelerle çözmesi her zamankinden daha zorunlu hale geldiği bir döneme giriyoruz.” diyen Kars Eski Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, “Bunun fikri çerçevesine toplumsal zeminlerde tartışarak Türkiye’nin ihtiyaç ve yol haritasını birlikte geliştireceğiz. Bunu bir platforma ya da hareket mi yoksa bir partiye mi dönüşmesi gerektiği toplumsal karşılığı ile şekillenecektir. ” ifadelerini kullandı.

Partisi HDP’ye yönelik açıklamaları ve tenkitleriyle ‘Yeni bir parti mi kuracak’ tartışmalarının odağındaki tutuklu Kars Belediyesi Eş Başkanı Ayhan Bilgen, konuya ilişkin Sözcü yazarı Aytunç Erkin’in sorularını yanıtladı.

Bugünkü köşe yazısında, Ayhan Bilgen’in avukatı ve aynı zamanda kızı olan Hilal Bilgen’in “Hangi HDP?” yazısından sonra kendisini aradığını belirterek “Bu yazımın ardından 6 Ocak 2021’de, Bilgen’in avukatı aynı zamanda kızı Hilal Bilgen’den şu mesaj geldi: ‘Geçen gün babamı cezaevinde ziyarete gittim. Sizin yazılarınızı yakından takip ettiğini ve ‘Hangi HDP’ başlıklı yazınızı özellikle çok beğendiğinin söyledi. Bu konuyu en açıklayıcı sizin ifade ettiğinizi beraberinde teşekkür ettiğini ifade etti” dediğini aktaran Aytunç Erkin, bu mesajın ardından röportaj talebinde bulunduğu ilettiği Ayhan Bilgen’in sorularını yanıtladığını belirtti.

Erkin’in “Siz siyasi olarak kendinizi nerede tanımlıyorsunuz?” sorusuna yanıt veren Bilgen, “Hak temelli siyaseti her şeyin üzerinde gören ve ‘Anadoluculukta’ bir ortak payda inşa etmeyi önemseyen noktadayız. Alevi felsefesinin Orta Çağ Anadolusu’na taşıdığı dayanışma, barış ve kardeşlik mesajının önümüzdeki kutuplaşmayı da aşabilecek bir felsefi miras sunduğuna inanıyorum. Nurettin Topçu’nun isyan ahlâkındaki Sufi, yerli ve devrimci duruşunu sentezleyebileceğimize inanıyorum” cevabını verdi.

HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ilişkin de dikkat çeken açıklamalarda bulunan Bilgen’in “HDP’ye katıldığınıza pişman mısınız?”, “AKP’den teklif mi geldi” şeklindeki sorulara ve ‘yeni muhalefet tarzı’ çıkışına ilişkin sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

18 Ocak’ta sosyal medya hesabınızdan “Türkiye’de yeni bir fikir ve tarza ihtiyaç var. Bunun düşünsel ve toplumsal zeminini oluşturmak gerekiyor. Bunun yeni bir siyasi partiye dönüşme ihtimali, göreceği ilgi ve imkanlarla ilgilidir” dediniz. Bu tartışma yarattı. Açar mısınız? Ne demek istediniz?

Türkiye sorunlarını dış baskılarla değil, iç dinamik ve dengelerle çözmesi her zamankinden daha zorunlu hale geldiği bir döneme giriyoruz. Soğuk Savaş döneminin konjonktürel ve pragmatik özgürlük söylemi yerine Anadolu hafızasındaki dayanışmacı eşitlik anlayışı ile yeni bir paradigma geliştirmemiz gerekiyor. Bunun fikri çerçevesine toplumsal zeminlerde tartışarak Türkiye’nin ihtiyaç ve yol haritasını birlikte geliştireceğiz. Bunu bir platforma ya da hareket mi yoksa bir partiye mi dönüşmesi gerektiği toplumsal karşılığı ile şekillenecektir. Suriye’de yaşanacak muhtemel gelişmelerin Türkiye’de yaşayan Kürtleri de Türkleri de rehin almasına izin vermemeliyiz.

HDP’den açıklamanıza yanıt geldi ve “Temennimiz odur ki Bilgen’in ifade ettiği fikirler bu iktidara payanda olmasın ve iktidar tarafından kullanılmasın…” Bu cevabı nasıl buldunuz?

Ben ihtiyacı ve siyasetteki tıkanmayı aşmayı öncelikli görüyorum. Siyasetteki sorun, iktidarla muhalefet ardındaki kısır çekişmenin bedelini tüm ülkenin ödemesidir. Yeni bir muhalefet tarzı siyasette iktidar olmadan da değişimin önünü açabilir.

HDP’ye katıldığınız için pişman mısınız?

Ben bir insan hakları savunucusu olarak vicdani dayanışma sorumluluğunun gereğini yaptım. Kürtler’in sorununu Türkler’in kendilerine dert etmesi, Alevilerin taleplerini Sunnilerin empatisi ile gündemleştirilmesi hepimiz için öğretici olacağı gibi yeni bir çatının da inşasına zemin oluşturacaktır.

İddia şuydu: Sizin HDP’nin başkanlığına geçmenizi Selahattin Demirtaş engelledi. Demirtaş neden karşı çıkmış olabilir?

Sorunun muhattabı Selahattin Demirtaş olmakla birlikte Türkiye siyasetindeki lider merkezli siyasetin psikolojik etkisinin belirleyici olduğu kanaatindeyim. Liderlik konusunun Max Weber’in karizma tarifiyle değil, toplumsal siyaset penceresinden ele almayı önemsiyorum. Kişilere endeksli siyasi beklenti ve planlamaların partileri felç ettiğini, toplumu pasifize ettiğini ve kurtarıcı bekleyen bir yere ittiğini düşünüyorum.

Kobani (Ayn el Arap) olayları… Siz o gün, 6 Ekim’de HDP MYK toplantısında katıldınız mı? Toplantıda MYK tarafından “Halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” denilmişti.

Toplantı önceden planlanmadığı için Parti Meclisi toplantısı sonrasında son anda koyulan bir Merkez Yürütme Kurulu olduğu için aynı saatte başka bir programımla çakıştığından katılmadım. Halkın sokaktan çekilmesini sağlayan irade sokağa çıkmasını sağlayan iradeyi de belirler. HDP’ye yüklenen rol de abartılıdır.

Kürt siyasi hareketinin Kandil’den kopması zor mu ya da nasıl kopar?

– Önce silahlı hareketin başladığı sonra legal siyasi arayışların geliştiği ortamlarda bu tabloyu yönetmek kolay değildir. İrlanda’daki durumun tam tersi Türkiye için geçerlidir. Legal siyaset edilgen pozisyon alıp sorumluluktan kaçınmak yerine kendi işine odaklanıp toplumsal hassasiyet ve beklentilere göre yeniden yapılanmalıdır.

Recep Tayyip Erdoğan’dan ya da AKP’den kendilerine katılma teklifi geldi mi hiç?

Bana ulaşan herhangi bir teklif yoktur. Ben siyasal ilkeler ve programlar üzerinden yaklaşırım. Kim sorusundan önce nasıl sorusunun cevabına odaklanmadığımız için bugün siyaset kişisel karizma ve hesaplaşmanın arenasına dönmüştür.

Siyasal İslam’ın geldiği yeri nasıl değerlendiriyorsunuz

Teopolitik, zor zamanların kurtuluş simidi gibi görülse de insanlığın deneyimi göz ardı edilmemelidir. Kiliseyle ilgili Avrupa’da yaşanan süreç tüm insanlık için büyük kazanımlar ortaya çıkarmıştır. Hilafetin bir savunma aracı olarak Osmanlı’nın dağılma döneminde gündeme alınması işgal ve sömürgeye karşı direniş bayrağı hesabını yaptırmıştır. Bugün… Ortadoğu’da dini siyasetle araçsallaştırmak sadece çatışma ve geriye gidişe hizmet eder. Bir ahlak öğretisi olmadan din sadece din savaşlarının aracı olur.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: CHP, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey’e verdiği röportajda, “CHP, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin siyasi kadrolarının evi CHP’dir. ” ifadelerini kullandı.

CHP’nin sağa kaydığı eleştirilerinin de sorulduğu CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin “Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu “sözde” solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey’e verdiği röportajı şöyle:

Sizinle yine çok tartışmalı bir dönemin ardından buluşuyoruz. Önce kurultay, Millet İttifakı polemikleri ve tabii ki Muharrem İnce faktörü… Bir açıklama yaptınız ve iddiaları parti yönetimi olarak yanıtladınız. Muharrem İnce’yi disipline vermeyi düşünüyor musunuz?

Bu aşamada hayır.

Peki hangi aşamada?

Partiye zarar veren hiç kimseyi partide tutmak istemeyiz.

Muharrem İnce CHP’ye zarar veriyor mu, kime yarıyor bu kargaşa?

Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum.

İnce, sizi muhalefetin tek adamı olmakla itham etti. Kurultay döneminde de bu yönde eleştiriler aldınız. Doğru mu, tek adam mısınız?

Öncelikle şunu söylemek isterim, kurultay, gerçekten de çok güzel bir atmosferde gerçekleşti. Pandemi döneminin tüm koşullarına uyuldu. Hiçbir yerden, medya mensupları dahil şikâyet gelmedi. Kurallara uyarak gereği yapıldı. Söylem olarak da son derece başarılı bir kurultaydı. “Kurultayı neden şimdi yapıyorsunuz?” diye eleştiriler geldi. “Partiler kongrelerini yapabilir” diye açıklama gelince, yaptık. Çünkü sonbaharda tablonun ağırlaşabileceğini görüyorduk, ki zaman bizi haklı gösterdi. Önümüzdeki dönemde, Covid-19’la ilgili olarak çok daha kötü bir tabloyla karşı karşıya kalabilir Türkiye.

Fotoğrafın geneline baktığımızda hiçbir siyasi partide genel başkana karşı bu kadar direnç gösterilmiyor. Niye CHP’de hep bir parti içi muhalefet, bir hareket var?

Demokrasinin gereğidir bu durum, olması gerekendir. Kişisel çıkar, kişisel ikbal amacı taşımadıkça her türlü eleştiriyi, her türlü muhalefeti anlayışla karşılamak tarihsel sorumluluğumuzdur. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin siyasi kadrolarının evi CHP’dir. Ülkemizi çok partili siyasi hayata taşıyan parti, CHP’dir. Şimdi yeni bir devrime doğru yürüyoruz. Cumhuriyetimizi, kuruluşunun yüzüncü yılında demokrasiyle taçlandıracağız. Dolayısıyla demokrasiyi savunuyorsak önce parti içinde demokrat olacağız. Eğer bir yanlışlık varsa yanıtını veririz, yoksa gelen eleştirilerden ders çıkarırız. Bunu yapmazsak kuruluş felsefemize aykırı davranmış oluruz. Ana felsefemiz, ülkenin bağımsızlığı, ekonomik büyümeyi sağlamak, çok partili hayata geçmek, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak. Dolayısıyla bu eksenden sapamayız. Bu eksen, milyonların benimsediği, içselleştirdiği eksendir. Bu ekseni belirleyen Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlığı yakalamaktan, aşmaktan söz ediyor. Çağdaş uygarlığı, bilgiyle, bilimle aşarsınız. Üniversiteleriniz, insan kaynağınızla, güçlü bir ekonomiyle aşarsınız. Dünyada saygınlığı olan ülkeyi böyle inşa edersiniz. Türk Lirası’nın değer kazanmasını isterseniz bunun yolu da üretimden geçiyor. Üretimin bir ülkenin bağımsızlığı açısından ne kadar değerli olduğunu bilen de yine Mustafa Kemal ve arkadaşlarıydı. Osmanlı’nın bütün borçlarının sırtında olduğu en zor dönemlerde savunma sanayiinden tutun, şeker, kâğıt, demir çelik fabrikalarına kadar, savaş meydanlarında kazanılan zaferleri ekonomik zaferlerle taçlandırmışlardır. Bu ekonomik zaferler, Türkiye’ye dünya ölçeğinde saygınlık kazandırmıştır. Özetle ben parti içi eleştirilere, muhalefete demokrasi penceresinden bakıyorum. Dediğim gibi olması gereken budur. Pek çok partide böyle bir yaklaşım olmadığı, lidere bağlılık korkuyla ilişkili olduğu, liderin bizzat kendisi eleştiriden hoşlanmadığı için CHP’de kökleştirmeye çalıştığım eleştirel bakış açısı yadırganıyor haliyle. Ama Türkiye tüm bunları aşacaktır.

Partinizdeki muhaliflerden konu açılmışken… Selin Sayek Böke sizi eleştiren, size karşı hareket başlatan ekipte yer alıyordu. Genel sekreter seçilmesi de hayli şaşırttı. Burada hangi motivasyonla hareket ettiniz?

Özel bir motivasyana gerek yok. Selin Hanım, partili bir arkadaşımız. Avrupa Konseyi’nde ülkemizi ve partimizi başarıyla temsil ediyor. Sadece Selin Hanım’la ilgili değil, diğer pek çok arkadaşımızla geçmişte ve hatta bugün bile bazı konularda farklı düşünüyor olmamız, birlikte çalışamayacağımız anlamına gelmez. Eğer siz, az önce sıraladığım hedefleri gerçekleştirmek istiyorsanız ortaklaşmak zorundasınız. Birlikte çalışmak zorundasınız. Sizi eleştirdi diye eleştirenleri partinin dışına atarsanız, “Artık senin burada yerin yoktur” diye bir kin, öfke, önyargıyla yaklaşırsanız bunun adı zaten “siyaset” olmaz. Siyaset, kin ve öfkeyle yönetilecek bir alan değil. Tam tersine siyaset, gelen eleştirilerden ders almasını bilen bir yönetim anlayışıdır. Böyle yaparsanız başarılı olursunuz. Geçmişte bana muhalefet eden, kurultayda benim değil başka bir adayın kazanması yönünde imza veren, oy veren arkadaşlarım arasında hâlâ milletvekili olan, belediye başkanı olan, partimizin yönetim organlarında görev alan isimler var. Biz birlikteyiz. Demokrasiyi içselleştirmişseniz bunları olağan bulmalısınız.

Olağan buluyor ve hiç öfkelenmiyorsunuz, öyle mi?

Evet, öyle. Hiç öfkelenmiyorum, kimseye kin tutmuyorum. Hatta hiç öfkelenmediğim, en ağır eleştirileri yapmış arkadaşlarımla da çalışabildiğim, çalışmaktan memnuniyet duyduğum için en yakın arkadaşlarımdan zaman zaman eleştiri de alıyorum. (Gülerek)

Kurultayda PM dışında kalıp MYK’ye giremeyen Tuncay Özkan’a başdanışmanlık verdiniz. Sizin için neden vazgeçilmez bir partili Tuncay Özkan?

Hayır, az önce de söyledim, demokrasiyi içselleştirmişseniz, liyakate önem veriyorsanız, hiç kimse vazgeçilmez değildir. Tüm görevler ve görevlendirmeler için geçerlidir bu. Önce onun altını özenle çizeyim. Bugünkü koşullarda medya ve iletişim konularında en iyi görev yapacak arkadaşımız oydu. O çerçevede kendisine bir görev verdik. Yoksa kendisini partinin dışına itmek veya “seçilmedi” diye başka bir arayış içine girmek doğru değildi. Gördüm, çalışıyor. Ona yönelik ciddi eleştiriler yapılıyor ama o hiçbir TV kanalına çıkmıyor. Sadece işini yapıyor. Dolayısıyla arkadaşımız bu görevini sürdürecek.

Bu noktada, kurultay öncesi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yaptığı “Tuncay Özkan’ın girmesini istemedim” açıklamasını hatırlatmam gerekiyor. Sorun mu var?

Doğru bulmadığımı söyledim.

İşinize müdahale olarak mı gördünüz?

Hayır, doğru bulmadığımı söyledim, o kadar.

“Dostlarınız”la ilgili de konuşalım: Sıraladığınız 13 maddede ortaklaşan herkesin dostunuz olduğunu söylediniz. Nerede ortaksınız anladık, peki, CHP olarak nerede ayrışacaksınız? Sonuçta bu bir tek parti değil, bir ittifak…

Sürece en başından bakmak gerekiyor. Eğer illa bir milat olacaksa, 16 Nisan referandumu kampanyasından günümüze, çeşitli nedenlerle CHP’ye uzak olan siyasal, toplumsal ve kültürel kesimlerle bir araya geldik. Öncelikli hedefimiz, önyargılarımızdan karşılıklı olarak kurtulmaktı. Hiçbir siyasi beklenti içinde olmaksızın, birbirimizi tanıma ve hatta bir helalleşme süreciydi bu. Bu, yıkılan önyargıların sonucudur, Millet İttifakı’nın son iki seçimdeki başarısı. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya’nın kazanılması. Sonrasında ise Covid-19 sürecinde, “Alçakgönüllü Bir Uygarlığın İnşasına Çağrı” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım. O yazıda, hem Türkiye hem dünya için yepyeni bir ekonomik ve siyasal yaklaşımı ortaya koydum. Sonrasında “Buhrandan Çıkış Çağrısı” yaptık. Son olarak da kurultayımızda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizi açıkladık. Bu, sıradan bir 13 madde değildir. Türkiye’nin geleceğini tarif eden ve dostlarımızla birlikte oluşturacağımız iktidarımızda da yol haritamızı anlatan maddelerdir. Kurultayda da söyledim: Bu 13 maddenin altına imza koyan herkes, bizim dostumuzdur. İktidar çevresinden birçok tepki geldi, anlıyorum, telaşlanıyorlar. Çünkü iktidardan gideceklerini onlar da görüyor. Bakın İpek Hanım, en geç 2023’te seçim yapılacak. Dolayısıyla en geç 2023’te, biz, dostlarımız ile birlikte iktidara geleceğiz. Geçmişin kavgalarını, tartışmalarını, ayrışmalarını bir kenara bırakmak, asgari müştereklerde, belirli ilkeler çerçevesinde bir araya gelmek gerekiyor. Nedir o; güçlü bir demokratik parlamenter sistem, kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasının devlet politikası olması, hukuk sistemimizin darbe hukukundan arındırılması, çağdaş ülkelerdeki demokratik kuralların bizim ülkemiz için de geçerli olması, yargının bağımsızlığı, Meclis’in vesayetten kurtulması ve TBMM’ye ilk kurulduğu günkü onur ve şerefinin iade edilmesi… Bunlar bizim ortaklaştığımız alanlar… Bunun sağı solu yok. Demokrasi, sağcısı için de solcusu için de geçerli. Demokrasinin dışına çıkanları diktatör diye adlandırıyoruz zaten. Demokrasiyi savunuyorsak demokratik yaşam benim için de geçerli, benim gibi düşünmeyen için de geçerli olmalı. Böyle düşünüyorsak sorun yok zaten. İttifak dediğimiz, “dostlarımız” dediğimiz şey bu. Yani Türkiye’yi “ikinci yüzyıla” hazırlayacak olan, bölgesinde ve dünyada güçlü kılacak insanların, partilerin birlikteliğidir. Ben böyle bakıyorum.

Bu ittifaklarla CHP’yi sağa kaydırdığınızı düşünenler var, ne diyorsunuz?

Hayatımda duyduğum en saçma şeylerden birisidir bu. Az önce ifade ettiğim parti içi demokrasiyi işletecek, taşeron işçileri gündeminin en baş konusu yapacak, apartman görevlileri için kadınlar için gençler için işçiler için gecenizi gündüzünüze katacaksınız.. Adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüyeceksiniz.. Herkes için ve her alanda adalet için mücadele edeceksiniz, sonra da yok CHP sağa kaymış. Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu “sözde” solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur. Biz “Taşeron işçilerine kadro” diyene kadar, kimsenin aklına gelmiyordu o kardeşlerimiz. Kimse “Bu ülkede 100 binlerce taşeron işçi var, onların hakları ne olacak” diye sormuyordu bile. Acaba emekliye iki maaş ikramiye, bu sözü söyleyenlerin aklına geliyor muydu? Toplumun en yoksul kesimi olan orman köylülerini gündeme getirmek, bu sözü söyleyenlerin akıllarına geliyor muydu? Bu sözü söyleyenler acaba kendi oturdukları binalarda apartman görevlilerinin sorunlarını biliyorlar mıydı? Toplumun en duyarlı, bugüne kadar sahip çıkılmamış her kesimine sahip çıktık. Bana söyler misiniz, bunun neresi sağcılık? Rakı masalarında Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirmeyi asla kabul etmem ve doğru bulmam. Oturup, CHP’yi samimi olarak eleştirenleri dikkatle okurum. Çünkü onlardan öğreneceğim şeyler vardır. Ama oturup kendisine post tahsis edilmedi diye veryansın edeni samimi bulmam. Bunlardan dost da olmaz, partiye, ülkeye yarar da gelmez.

Örneğin Ayasofya açılışında çok tepki göstermemekle eleştirildiniz. Orada hedef alınan Atatürk’e sahip çıkmadığınız dahi söylendi. Sahiden de çok yüksek sesli bir tepki vermediniz..

İpek Hanım, neden tepki göstermediğimi anlatayım, ama önce şunu da ben sorayım: Ayasofya için tepki vermediğimiz için bizi eleştirenler kim, kim Allah aşkına? Ciddiye alınamayacak kadar ülke gerçekliğinden kopmuş, küçük bir grup. Atatürk’e sahip çıkmamakla ilgili bir durum değildir bu. Her bir CHP’li Atatürk’e azim ve kararlılıkla sahip çıkar. Her bir CHP’linin yolunu aydınlatan da Atatürk’ün düşünceleridir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ayasofya konusu ise bir oyundu, Ayasofya gibi kutsal bir mekânın siyasete alet edilmesiydi. Aslında Erdoğan, Ayasofya’yı ikbali için yani siyasetteki düşüşünü durdurmak için açıyordu. Biz bu oyuna gelmedik.

Geçmişte böyle bir refleks mi vardı?

Evet, vardı. Onlar bir şey söylediğinde ne tepki vereceğimizi gayet iyi biliyorlardı. Politikalarını bunun üzerine inşa ediyorlardı, biz bu oyunu bozduk. Yapıyorlar, bakıyorlar ki bekledikleri tepki gelmiyor. O zaman kendi kitlelerine anlatamıyorlar. Bu CHP, eski CHP değil. “Bu CHP var ya bu CHP, her şeye itiraz eder” diyemiyorlar. Tam tersine, şöyle bir sürece evrildik. Ülkenin sorunları var, bu sorunların nasıl çözüleceğini madde madde açıkladık. Ekonomik krizin ilk başlangıcında, Ağustos 2018’de, 13 maddeyle krizden nasıl çıkarız diye basın toplantısı yaptık. Şu anda bir buhran dönemi yaşıyoruz, bu buhranı nasıl aşacağımızın yol haritasını da çıkardık, Buhrandan Çıkış Çağrısı yaptık. Dolayısıyla biz sürekli eleştiren değil, Türkiye’nin sorunlarını nasıl çözebileceğimizi geniş kitlelere anlatan bir partiyiz şu anda. Ve ben bundan gurur duyuyorum.

Mesela Ayasofya meselesi: Diyanet İşleri Başkanı kılıç çekti, Atatürk’ü hedef aldı. O noktada ittifak ortaklarıyla nasıl bir çalışma içine girdiniz? Bir telefon trafiği mi başladı, “Bu konuda tepkimizi şu şekilde vereceğiz” diye bir yol mu belirlediniz?

Mustafa Kemal Atatürk hepimizin, vicdanı olan herkesin ortak değeridir. Mustafa Kemal Atatürk, Milli Kurtuluş Savaşı’nı verirken kendisiyle aynı şeyleri düşünmeyen arkadaşlarıyla birlikte mücadele etti. Ayrışmalar sonradan başladı. Mustafa Kemal de onları dikkatle dinledi, izledi. Biz, Diyanet İşleri ve Genelkurmay Başkanlığı’nı siyaset dışında tutarız. Hep öyle olmuştur, geleneksel bir tavırdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Mustafa Kemal Atatürk’ü dışlayıp hedef alması asla kabul edilemez. Bunu grup toplantısında da açıkladım. Bugünler aynı zamanda, Mustafa Kemal Atatürk’ün değerinin daha da iyi anlaşıldığı, onun öngörülerine daha da saygı duyulduğu günlerdir. Örnek vereyim, Z kuşağı diyoruz değil mi? Aslında hangi harfle adlandırılıyor olursa olsun, gençlerimiz Mustafa Kemal’in yıllar önce tanımını yaptığı, olmasını istediği gençlerdir. Ne diyordu? “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür.” Günümüzün gençleri tam da bu tarife uyan bir kuşaktır. Onlar her alanda özgürlük istiyor, kısıtlanmak istemiyor. O yüzden de Saray iktidarının baskıcı, kısıtlayıcı, engelleyici politikalarına teslim olmuyorlar. Zaten bizim görevimiz de onlara bu özgürlük alanlarını sağlamaktır.

CHP’de Atatürk düşmanları var mı?

Hayır efendim, yok. Olamaz!

PM’yi, DEVA Partisi lideri Ali Babacan ile uyumlu çalışmaya göre belirlediğiniz de iddialar arasında. Babacan ve Davutoğlu’yla Millet İttifakı’nın genişlemesi söz konusu mu?

Ciddiye alınacak iddialar değil bunlar. Hatta bence iddia bile değil. İddianın da bir ciddiyeti, bir ağırlığı olur, o da yok. Millet İttifakı genişler mi? Onu zaman gösterir, bugünden bir şey söyleyemem. İki parti de şu anda kuruluş aşamasında. Siz nasıl gazeteci olarak dikkatle izliyorsanız, biz de siyasetçi olarak dikkatle izliyoruz. Bu konuda bir söz söylemek, her şeyden önce o iki siyasi partiye nezaketsizlik olur. Nihayetinde, uzun yıllar ülke yönetiminde bulunmuş kadrolar tarafından kurulmuş iki ayrı siyasi parti. Süreç içinde siyasi kimliklerinin inşa sürecini tamamlayacaklar.

Bir önyargınız olmadığını anlıyorum…

Bizim kimseye karşı bir önyargımız yok, olmamalı da zaten… İlkeler üzerinden bakmalıyız, geleceğe. Geçmişteki kavgalar, tartışmalar, ayrılıklar üzerinden değil. Geçmişte olduğumuzdan farklı bir noktaya gelmişsek ve o nokta parlamenter demokrasi, şeffaflık, denetim, liyakat, yargı bağımsızlığı, herkes için ve her alanda adalet, hakkaniyet, kayırmacılığın ve israfın sona ermesi, herkese iş ve aş, tek bir çocuğun dahi yatağa aç girmeyeceği bir sosyal devlet anlayışı, kayıt dışı istihdamın sona ermesiyse kimseye önyargıyla bakamayız. Geçmişin hataları, yanlışları ile insanlar yargılanmamalı. Bizim AK Parti’ye karşı da bir önyargımız yok. Kendi kuruluş ilkelerine, parti programlarına baksalar, aslında bugün yaptıklarının tam tersinin kuruluş programlarında olduğunu görecekler. Tamamen saptılar. Bugün aslında AK Parti diye bir parti yok. Sadece bir kişi var, Erdoğan var. Birisi çıkıp Erdoğan’a “Efendim şurada bir yanlışınız var” diyebiliyor mu, diyemez. Erdoğan, bugün TBMM toplantısı eksi beş derecede yapılacak dese, kimse itiraz etmez, hepsi ellerini kaldırır. Orası bir parti değil, Erdoğan Kulübü. Erdoğan gider parti biter.

Kemal Bey, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile her hafta bir araya geliyor, uzun telefon konuşmaları yapıyormuşsunuz, gönlünüzdeki cumhurbaşkanı adayı da Abdullah Gül’müş, doğru mu?

Sayın Abdullah Gül, cumhurbaşkanıyken belli aralıklarla Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet eder, bizim gözümüzden Türkiye’yi ve Türkiye’nin sorunlarını dinlemek isterdi. Ben de aktarırdım, gizli kapaklı değildi zaten. Bir devlette olması gereken geleneği sürdürmek istiyordu. Neden? Çünkü cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır, tarafsızlık için de yemin etmiştir. Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığı gün genel merkezimize geldi, vedalaştık, kendisini uğurladık. Herhangi bir kavgamız yok, yeri geldiğinde kendisini de eleştirdik, onu da söyleyeyim. Ayrıldıktan sonra en son kız kardeşimin vefatı dolayısıyla Sayın Gül aradı, başsağlığı dileklerini iletti. Kendisine teşekkür ettim. En son görüşme o zaman. “Her hafta görüşme” ve benzer iddiaları ortaya atanlar birilerinin kontrolü altında olan, ruhen de rahatsız şahsiyetler.

Peki, aklınızdan cumhurbaşkanı adayı olarak hiç Abdullah Gül geçti mi?

Şöyle ifade edeyim: Bize gelen böyle bir şey yok. Nereden çıktı ben de bilmiyorum. Abdullah Gül, isterse cumhurbaşkanı adayı olabilir tabii. Kalkıp, “Olamazsın” diyemeyiz ki…

Tabii olabilir de sizin partinizden olur mu?

Bu konuda bize gelen hiçbir şey yok. Olmayan bir konuda bir düşünce beyan etmemizin mantığı yok. Soru şu: Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?

Gül korkusundan çok mesele şu mu: Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığında doğru karar vermediğinizi düşünenler var ve tartışma bunun tekrarlanması üzerinden yürütülüyor…

Bugün Ekmeleddin Bey cumhurbaşkanı olsaydı Ortadoğu’da bu felaket olmazdı İpek Hanım. Ekmeleddin Bey, Türkiye’nin yetiştirdiği ender bilim insanlarından biridir. Başka ülkelerin, adına uluslararası yarışma düzenlediği, ödül verdiği bilim insanımızdır ama yeteri kadar anlatamadık. Önyargılarımız vardı, vesaire. Dünya görüşüne katılırsınız, katılmazsınız ama Ekmeleddin Bey’in saygınlığı konusunda bugün de bir endişem yoktur.

Abdullah Gül’den korktuklarını mı düşünüyorsunuz?

Ee, bu kadar gündeme getiriyorlarsa korkuyorlar demektir.

Sizin gönlünüzde cumhurbaşkanı olmak yok mu?

Bizim bir ittifakımız var, adına “Millet İttifakı” diyoruz. Bir ittifak yaptıysanız kararları ittifakın liderleriyle beraber alırsınız. “Ben yaptım, oldu” derseniz onun adı ittifak olmaz. Bu akılcı, önyargısız bir yanıttır. Bu yanıtın temelinde kişisel hiçbir beklenti ve çıkar ilişkisi yatmaz. Bu yanıtın temelinde Türkiye’nin aydınlığa kavuşması ideali yatar. Altını çizerek şunu söylemek istiyorum: Yeri geldiğinde herkes özveride bulunmak zorundadır! Çünkü Türkiye’den daha değerli hiçbir şey yoktur.

Siz de dostlarınız da yeri geldiğinde özveride bulunmak zorundasınız, öyle mi?

Elbette. Siz Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu tablodan çıkarmak ve Türkiye’yi kısa sürede bölgenin en güçlü, dünyanın saygın ülkelerinden biri haline getirmek istiyorsunuz. Bunu kiminle, dostlarınızla yapacaksınız. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo bir partiyi aşan tablodur. Bu tablo içinde tüm değerlendirmelerimizi yapmamız gerekiyor. Bu kadar hapiste gazeteci varsa, mahkeme kararları açıkça uygulanmıyorsa, bu da saraydan kaynaklanıyorsa Türkiye’de hepimizin oturup düşünmesi lazım.

Bahçeli’nin, Erdoğan’ın ittifak ortağınız Meral Akşener’e yönelik “eve dön” çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gidici olduklarını gördükleri için bunu yapıyorlar. Meral Hanım da arkadaşları da bunu görüyor zaten.

Erken seçim bekliyor musunuz?

Türkiye 2023’e kadar bu buhranı zor taşır, ama erken seçime gidemezler. Çünkü erken seçime gittikleri taktirde ortaya çıkacak tablonun farkındalar. Erdoğan ailesi iktidardan gitmenin maliyetini çok iyi biliyor.

CHP Genel Başkanı olarak sizin bugün bir erken seçim talebiniz var mı?

Yerel seçimlerden sonra genel seçimler yarın yapılacakmış gibi tüm hazırlıklarımızı yapıyoruz. Yarın karar alsınlar, biz hazırız.

Diyelim bugün seçim oldu ve kazandınız, ilk icraat parlamenter sisteme dönüş, peki, sonra?

Siyasi ahlak yasasını çıkaracağız. Siyaseti kirlilikten arındırmamız lazım. 83 milyon kişinin rüşvet aldığını bildiği bir kişinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil etmek üzere büyükelçi olarak atanması tarihimiz için yüz karasıdır. Seçimler olduğunda göreceksiniz, Türkiye’yi ayağı kaldıracak projeler açıklayacağız. Bu projelerin nasıl finanse edileceği, ne kadar sürede yapılacağı, ne kadar istihdam yaratacağı uluslararası saygın kuruluşların onayını alarak açıklayacağız. Aynı zamanda “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” ile de yol haritamızı açıklamış olduk. Orada sıraladığımız 13 maddenin gereği neyse, vakit kaybetmeden hayata geçireceğiz.

Erdoğan kulübü diyorsunuz, orada işler nasıl gidiyor sizce?

Çok fena. Erdoğan Kulübü de değil Erdoğan Ailesi Kulübü…

Son konuşmalarınızda hep “Damadı görevden al” diyorsunuz.

Türkiye için istiyorum bunu. Bakın bunu dünyada hiçbir muhalefet partisi yapmaz, yapmamıştır da zaten… Biz, iktidara krizden çıkışın yolunu da gösterdik. Çünkü biz ülkemizi seviyoruz. Sosyete damadın görevden alınması gerektiğini de yine aynı gerekçeyle söyledim. Düne kadar “Türk Lirası karşısında dolar değer kazandıkça bunu dış güçler yapıyor” diyorlardı. Bugün tam tersini söylüyorlar. Dolar değer kazansın, Türk Lirası değer kaybetsin, bu bizim işimize gelir diye düşünüyorlar. Halka yalan söylüyorlar. Devleti yöneten bir aile millete yalan söylüyorsa o koltukta oturamaz. Başta vicdan sahibi AK Partililerin oturup düşünmesi lazım. Ya düne kadar siz dış güçler operasyon yapıyor diyordunuz, bugün memnunuz diyorsunuz. O zaman sizi dış güçler mi yönetiyor? Neden halka yalan söylüyorsunuz?

AKP seçmeninde bir değişiklik görülüyor mu?

Mutfakta yangın var. Yurttaş, izlenen kötü siyasetin bedelini öder hale geldi. AKP’den beslenen dar bir çevre hariç AKP seçmeni de bu halde. AKP’den beslenenler memnun, dolar arttıkça onların gelirleri de artıyor. Erdoğan’ın serveti de artıyor. 83 milyon bir avuç insana çalışıyor. AKP’li bunu görüyor, mutfağında, tenceresinde görüyor. Erdoğan’a “Damadı görevden al” diyorum ama bir şey daha söyleyeyim. Erdoğan ailesi memleketi seviyorsa yurtdışındaki servetini Türkiye’ye getirsin. Milyarlarca paraları var.

Bundan nasıl bu kadar eminsiniz?

Şunun için eminim: Trump, “Senin servetini, mal varlığını inceleyeceğiz, aklını başına al” dediğinde Erdoğan hiç sesini çıkarmadı. Erdoğan ailesinin Türkiye’ye vergi açısından da ihanet ettiğini çok iyi biliyoruz. Man Adası’ndaki olay buydu. Vergi cennetlerinden gelecek paranın vergilendirilmesini sağlayacak kararname 2006 yılından bu yana çıkarılmıyor (Kurumlar Vergisi Kanunu madde 30/7). Çünkü Erdoğan Ailesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vergi ödemek istemiyor.

“Türkiye’de yaşayıp gelecek güvencesi olmayan bir kişi bırakmayacağız” diyorsunuz. Nasıl olacak bu?

Aile destekleri sigortasıyla yapacağız. Türkiye, bu sigorta dalını öngören 102 sayılı İLO sözleşmesini 1971 yılında parlamentodan geçirmiş. Orada, dokuz sigorta dalından bahseder. Sekizinci sigorta dalı, işsizlik sigortası rahmetli Ecevit döneminde kabul edilerek hayata geçirildi. Uygulanmayan tek sigorta dalı aile destekleri sigortasıdır. Uygulandığı taktirde hiçbir bireyin gelecek endişesi olmayacak. Herkes sosyal devletin koruması altında olacak. 1971-2020 neden aile destekleri sigortası yasası çıkarılmıyor? 18 yıldır tek başına iktidarlar, neden bunu çıkarmıyorlar? Yoksullara yardım yapıyorlar. Aslında yoksullara yardım yapmıyorlar, yoksulluğu yönetiyorlar. Yoksullara verdikleri küçük yardımlarla yoksulları kendilerine bağımlı hale getirip, iktidarlarını sağlamlaştırıyorlar. Sosyal devlette vatandaş, yoksulluğunun giderilmesini ister siyasi otoriteden. Anayasa, “Sosyal güvenlik herkesin hakkıdır” diyor, bitti. Bunlar yardımları hak olmaktan çıkarıp, lütuf haline getiriyorlar. Vatandaşa bunu anlatmamız gerekiyor. Sosyal devlet sana iş bulmalı, geçineceğin geliri sana sağlamak zorunluluğu var. Sosyal devlet budur zaten.

ABD başkan adayı Biden’ın aylar önce verdiği “Erdoğan’ı yenmeleri için muhalifleri desteklemeliyiz” demeci birden gündeme geliverdi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir defa şunu açıkça söyleyeyim: Joe Biden haddini aşmıştır. Türkiye’de muhalefete destek verecek yegâne kaynak, millettir. Bizi başka siyasilerle, Türkiye’yi de başka ülkelerle karıştırmamasını öneririm. Çünkü biz “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu bir ülkeyiz. Siyaseti de okyanus ötesinin çıkarları için değil, milletimizin çıkarları için yaparız. Joe Biden, Erdoğan’ın değirmenine su taşımaktan vazgeçsin.

Paylaşın

Hyundai Genesis G70 2018

Haber Merkezi / G90 ve G80 modellerinden oluşan yelpazesini orta boyutlu sedanı G70’i piyasaya sürerek genişleten Koreli otomobil üreticisi Hyundai, G70’i dört ve altı motor seçenekleriyle sunuyor. Lüks sedan, paket ve motor kombinasyonuna göre isteğe göre arkadan veya dört tekerlekten çekişli olarak alınabilecek.

G70, böylece Mercedes-Benz C-Serisi, BMW 3-Serisi ve Audi A4’ün yer aldığı spor sedan segmentinde mücadele etmek amacıyla çıkarıldı. 4,683 mm uzunluğa ve 2,834 mm aks mesafesine sahip olan G70, aks mesafesi konusunda Alman üçlüden sadece C-Serisi’nin gerisinde kalırken uzunluk anlamında yalnızca BMW 3 Serisi’ni geçiyor.

G70 oldukça geniş bir motor yelpazesine sahip. Benzin kanadında 2.0 litrelik I4 (252 bg, 352 Nm) ve 3.3 litrelik V6 (370 bg, 510 Nm) sunan marka, Kia Stinger’da görülen 2.2 litrelik turbo dizel (202 bg, 440 Nm) ünite ile de satın alınabiliyor.

G70 ailesinin en hızlısı olan Sport 100 km/s hıza 4.7 saniyede ulaşabiliyor. Genesis, G70 Sport modelinde kalkış kontrolü, dinamik tork yönlendirme ve limitli kaymalı diferansiyel gibi özellikler olduğunu belirtti.

Değişken oranlı yönlendirme sistemi ve ayarlanabilir süspansiyon da sunan sport paketinin tüm G70 modellerinde sunulmaktadır.

Görünüme gelirsek, Genesis G70’in çok orijinal göründüğünü söyleyemeyeceğiz. Ön bölüm Mazda modellerini andırırken arka kısım bir önceki nesil Hyundai Accent’e benzerlik gösteriyor.

Yine de bu durum aracın iyi görünüme sahip olmadığı anlamına gelmiyor – G70 kesinlikle bakması keyifli bir spor sedan. Sahibi olan Hyundai’in izlerini taşıyan kabinde ise Genesis, kullanışlılık odaklı hareket etmiş.

Merkezi konsolun tepesinde yer alan 8″ boyutlu bilgi eğlence sistemi ekranı Apple CarPlay ve Android Auto uyumluluğuna sahip. Genesis, G70’in “Kakao’nun yapay zeka programı ‘Kakao I’i kullanarak Kore’deki sunucu bazlı ilk ses tanıma teknolojisini sunduğunun” altını çizdi.

Paylaşın

Sistem9 Yeşilyurt 3 – 1 Beşiktaş

Haber Merkezi / Beşiktaş, Misli.com Sultanlar Ligi’nin 29. haftasında 25-16, 18-25, 25-14 ve 25-16’lık set sonuçlarıyla Sistem9 Yeşilyurt’a 3-1 mağlup oldu.

Misli.com Sultanlar Ligi’nin 29. haftasında Sistem9 Yeşilyurt, Beşiktaş’ı ağırladı. Sistem9 Yeşilyurt sahadan 25-16, 18-25, 25-14 ve 25-16’lık set sonuçlarıyla sahadan galip ayrıldı.

Ligde iki galibiyeti bulunan Beşiktaş, son olarak karşılaştığı Beylikdüzü Voleybol İhtisas’ı mağlup etmişti.

Salon: Burhan Felek Vestel

Hakemler: Caner Çıldır, Uğur Ateş

Sistem9 Yeşilyurt: Cross, Buket Gülübay, Zeynep Sude Demirel, Carutasu, Scuka, Derya Cebecioğlu (İrem Nilşat Kaya, Ece Hocaoğlu Şanlı, Bihter Dumanoğlu)

Beşiktaş: Deniz Hakyemez, Sude Pehlivan, Ezgi Dilik, Rida Erlalelitepe, Seray Altay, Bengisu Aygün (Elif Teksoy, Erce Kasapoğlu, Adlin Kaymaz)

Setler: 25-16, 18-25, 25-14, 25-16

Süre: 96 dakika (27, 22, 24, 23)

Fotoğraf: bjk.com.tr

Paylaşın

Fenerbahçe’de Göztepe hazırlıkları sürüyor

Haber Merkezi / Süper Lig’in 26. haftasında Şükrü Saracoğlu’nda Göztepe’yi ağırlayacak olan Fenerbahçe, bu maçın hazırlıklarını Can Bartu Tesisleri’nde yaptığı antrenmanla sürdürdü.

Fenerbahçe, Süper Lig’in 26. haftasında 21 Şubat Pazar günü Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi’nde Göztepe ile oynayacağı maçın hazırlıklarını Can Bartu Tesisleri’nde yaptığı antrenmanla sürdürdü.

Teknik Direktör Erol Bulut yönetiminde gerçekleştirilen idman, saat 15.00’da ısınma ve çabukluk çalışmalarıyla başladı. Pas çalışmalarının ardından çift kale maç yapan Fenerbahçe antrenmanı; taktiksel ve bireysel çalışmalarla tamamladı.

Luiz Gustavo, Filip Novak ve İrfan Can Kahveci, bireysel çalışmalarla antrenmanı tamamladı. Fenerbahçe, hazırlıklarını 20 Şubat Cumartesi günü yapacağı antrenmanla tamamlayacak.

Fotoğraflar: fenerbahce.org

Paylaşın

Fenerbahçe Öznur Kablo’dan farklı galibiyet

Haber Merkezi / Herbalife Nutrition KBSL 21. hafta maçında Samsun Canik Belediye’ye konuk olan Fenerbahçe Öznur Kablo Kadın Basketbol Takımı, müsabakayı 47 sayı farkla 105-58 kazandı. Fenerbahçe Öznur Kablo Kadın Basketbol Takımı, ligdeki galibiyet serisini 21’e yükseltti.

Karşılaşmaya Sabally ve Tuğçe’nin kaydettiği 4-0’lık seriyle giren Fenerbahçe, ev sahibi ekibin üçlüğünün ardından svaunmada vites arttırdı ve Zandalasini ile Iagupova’nın hızlı hücumlarıyla skoru 3-10 yaparak rakibine mola aldırdı. Mola sonrası hücum ve savunma organizasyonlarını kusursuz uygulayan Fenerbahçe Öznur Kablo ilk periyodu 10-33 önde tamamladı.

İlk periyottaki agresif oyununu ikinci periyoda da taşıyan Fenerbahçe Öznur Kablo, savunmada boyalı alanı rakibine göstermedi ve dış atışlara zorladı. Hızlı hücumlarla sayılar bulan Fenerbahçe, üç sayı çizgisinin gerisinden de etkili oldu ve soyunma odasına 33-59 önde gitti.

Karşılıklı sayılarla başlayan ikinci yarıda hücumda Iagupova’nın önderliğinde sayılar üreten Fenerbahçe, savunmada ise takım olarak hatasız oynadı ve farkın 40 sayıya kadar yükseldiği üçüncü periyodu 47-83 önde tamamladı. Mücadelenin kalan bölümünde farkı açan Fenerbahçe Öznur Kablo, maçı 47 sayı farkla 105-58 kazandı ve ligde 21’de 21 yaptı.

Çeyrek Skorları:

1.Çeyrek: 10-33
2.Çeyrek: 23-26
3.Çeyrek: 14-24
4.Çeyrek: 11-22

Fotoğraflar: fenerbahce.org

Paylaşın

Kılıçdaroğlu ve Destici’den ortak basın açıklaması

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Basın açıklamasına “Sayın Destici ve arkadaşları bir ziyaret gerçekleştirdiler, son derece mutluyuz, bunu önce ifade etmek isterim.” ifadeleriyle başlayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Siyasi partilerin Türkiye’nin sorunları konusunda bir araya gelmeleri, oturmaları, konuşmaları, çözüm üretmeleri, demokrasimiz açısından son derece değerlidir” dedi.

“Bizim bugünkü ziyaretimizin ana sebebi yeni anayasa konusu. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin artık yeni bir anayasa yapması gerektiği noktasında bir çağrıda bulundu.” ifadeleriyle basın açıklamasına başlayan BBP Lideri Destici ise, “Biz daha önce de ifade ettik, bu çağrıyı olumlu ve samimi bulduğumuzu ifade ettik.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BBP Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

“Sarayın memurları benim muhattabım değil. Dolayısıyla ona cevap vermeyi doğru bulmuyorum.

Şehitlerimiz hepimizin şehidi, bölücü terör örgütünü hep beraber kınamalıyız. Kullandığımız dil devletin diline uygundur, sarayın diline uygun değildir. Açarsanız Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesini aynı şeyi der, ‘bölücü terör örgütü’ der. Aynı şeyi biz de kullanıyoruz.

Biz terör örgütünün reklamını yapmak zorunda değiliz, Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden yanayız. Sayın Erdoğan’ın beni eleştirmesini onun açısından anlayışla karşılıyorum çünkü verilemeyecek hesabı var.

Ben soru sordum, kimseye hakaret etmedim. Ben sadece soru sordum. Ben sokaktaki vatandaşın sormasını istediği 5 soruyu sordum. Ben demiyorum; Erdoğan diyor, ‘başarısız olduk’ diyor.

Biz de sorumlusu kim diye sorduk? Meksika’ya gidip başka Türkiye’de başka konuşamazsınız. Orada siyasiler sorumluysa Türkiye’de de siyasiler sorumludur.

“13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar”

Şimdi ben kalkıp da ordumuzu, Genelkurmay’ı, Silahlı Kuvvetler’i mi eleştireceğim? Onlar siyasetin emrindedir. Siyaset talimat vermiş onlar da gereğini yapmışlardır. En tepedeki kim? Erdoğan, sorumlusu da odur. 13 vatandaşımıza ‘esir’ diyor.

Siz ne zamandan beri bir terör örgütünü meşru muhattap olarak görüyorsunuz? Bunun üzerinde kim durdu? Erdoğan, ‘rehin’ lafını kullanmıyor, ‘esir’ lafını kullanıyor. Ben desem kim bilir ne olurdu? Akli bali olan herkes bilir ki; burada bir başarısızlık vardır. Bunu dillendiren de Sayın Erdoğan’dır.

Başarısızlığın faturasının talimatı verene kesilmesi gerekir. 13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar.

Ben millet adına soru sordum, niye bu sorulardan bu kadar alındılar onu da anlamıyorum. Hala cevabını almış değilim 5 sorunun cevabını Erdoğan’dan yine bekliyorum. Hakarete gerek yok. 5 sorunun cevabını bana değil millete verecek zaten.

Bu soruların yanıtını bulamadığım için 5 sorunun cevabını hâlâ bekliyorum. İster Erdoğan verir ister onun yetkilendirdiği biri verir.

Soruyorum ya siz İstanbul seçimlerinde gittiniz bölücü terör örgütünün ele başından mektup aldınız ‘bize destek ver’ diye. Kardeşim İstanbul seçimleri için destek istiyorsun da 13 kişiyi serbest bırakın diye bir çağrı mektubu, bir açıklama istemiyorsun?

Trump telefon etti papazı hemen bıraktın. Papazı verirken, ‘ben sana papazı hemen veriyorum sen de şu 13 tane arkadaşımızı bize iadesini sağla diyemez miydin? Ben bunu sorunca kızıyor.

Ne yaparsa yapsınlar inandığım yoldan, 13 şehidimizin hakkını hukukunu hayatımın son anına kadar savunacağım. Kendi ülkesi için hayatını veren insanların sorumluluğunu birilerinin üstlenmesi gerekiyor.

“Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi”

BB Partisi Lideri Destici ise şunları ifade etti:

Bu sürecin başlayabilmesi için siyasi ortamın yumuşaması lazım. Meclis’teki bütün partilerin katılımıyla ortak bir siyasi partiler yasası hazırlanarak bu gerçekleştirilebilir.

Biz geçtiğimiz hafta İYİ Parti ve daha sonra Demokrat Parti’yi ziyaret ettik. Görüşlerimizi orada da belirttik. Biz CHP’nin sürece katkısını çok önemsiyoruz.

Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi. Bu meselede en önemli sorumluluğumuz bir siyasetçi olarak bir ve beraber hareket etmektir. Asıl hedef alınması gereken evlatlarımızı kahpece öldüren terör örgütüdür.

Kınanması gereken PKK’dır. Bu üzüntülü hadisede bile gördük ki PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP bunu kınamaktan geri durdu. Bazen ağzımızdan sehven bazı ifadeler çıkabilir bunun peşine düşüldüğü zaman bizim aleyhimize de kullanılabilir.

Fotoğraflar: chp.org.tr

 

Paylaşın

Beşiktaş’ta Denizlispor maçı hazırlıkları başladı

Haber Merkezi / Süper Lig’in 27. haftasında Yukatel Denizlispor ile karşılaşacak olan Beşiktaş, maçın hazırlıklarına, üç günlük iznin ardından bu sabah BJK Nevzat Demir Tesisleri’nde yaptığı çalışmayla başladı.

Beşiktaş, Süper Lig’in 27. haftasında 26 Şubat Cumaa günü Vodafone Park’ta Yukatel Denizlispor ile oynayacağı maçın hazırlıklarına, üç günlük iznin ardından bu sabah BJK Nevzat Demir Tesisleri’nde yaptığı çalışmayla başladı. Basına kapalı yapılan idman, 1.5 saate yakın sürdü.

Teknik Direktör Sergen Yalçın yönetiminde yapılan antrenman, kondisyon ve taktik çalışmasıydı. İdman, sahada yapılan ısınma koşuları, istasyon koşuları ve stretching çalışması ile başladı. Pas ve dar alanda oyun kontrol pas çalışmaları yapıldı. Antrenman, yarım sahada oynanan çift kale maçın ardından yapılan şut çalışması ile sona erdi.

Sol dizinde ağrı hisseden ve yapılan MR görüntülemesinde ödem tespit edilen Cenk Tosun tedaviye alınırken, tedavilerine devam edilen Francisco Montero ile Rachid Ghezzal idmanda yer almadı. Sağ uyluk arka adalesindeki yaralanma sonrası sahaya dönüş çalışmaları süren Rıdvan Yılmaz takımdan ayrı çalıştı.

Fotoğraflar: bjk.com.tr

Paylaşın