“Şeytan” Kuyrukluyıldız Dünya’ya Doğru İlerliyor!

Büyük bir volkanik patlamanın ardından iki boynuzu varmış gibi görünen şehir büyüklüğünde bir kuyrukluyıldız Dünya’ya doğru ilerliyor. 2 Haziran 2024’te Dünya’ya en yakın konumunda olacak olan kuyrukluyıldızı gece gökyüzünde görmek mümkün olacak.

21 Nisan 2024’te Güneş’e en yakın noktasına ulaşacak olan bu kuyrukluyıldızın, Güneş etrafında dönüşü tam 71 yıl sürüyor. Bu süre zarfında kuyrukluyıldız, Güneş Sistemi’nin en uzak noktalarından geçiyor.

Bilim insanları ani bir patlamanın ardından “boynuzları çıkan” volkanik bir kuyrukluyıldızın Dünya’ya doğru ilerlediğini söylüyor. 12P/Pons-Brooks (12P) diye adlandırılan nesnenin son 70 yılda ilk kez patlamaya şahit olduğu ifade ediliyor.

Bu tür kuyrukluyıldızlara kriyovolkanik nesneler de deniyor. Kriyovolkanlar aynı zamanda soğuk yanardağlar diye biliniyor. Bu yapısı, 12P’nin küçük bir yıldız gibi parlamasına ve uzaya süper soğuk “magma” kütleleri yağdırmasına neden oluyor.

Gökbilimcilere göre bu sıradışı nesne bir şehir büyüklüğünde ve 2024’te Dünya’ya en yakın konumuna ulaşacak.

Kuyrukluyıldızın boynuzları

Diğer tüm kuyrukluyıldızlar gibi bu buzlu nesne de buz, toz ve gaz karışımıyla dolu katı bir çekirdekten oluşuyor. Aynı zamanda kuyrukluyıldızın iç kısmından dışarı sızan ve “koma adı verilen bir gaz bulutuyla çevrili.

Ancak diğer kuyrukluyıldızların aksine, 12P’nin çekirdeğinde çok fazla gaz ve buz birikiyor. Bunun sonucunda gök cismi şiddetli biçimde patlayabiliyor.

Bunun sonucunda çekirdeğin kabuğundaki büyük çatlaklardan dışarı kriyomagma diye bilinen soğuk malzemeler çıkıyor. Bu süreç, 12P’nin dışındaki boynuz benzeri yapıların oluşmasını sağladı.

Spaceweather’ın bildirdiğine göre, gökbilimciler 20 Temmuz’da, kuyrukluyıldızda ani bir patlama tespit etti. Nesne bu patlamanın ardından olağan halinden yaklaşık 100 kat daha parlak görünmeye başladı.

Parlaklık artışının ardında, kuyrukluyıldızın içinden salınan gaz ve buz kristalleriyle komanın aniden şişmesi ve böylece nesnenin Dünya’ya daha fazla Güneş ışığı yansıtması yatıyor.

Astronom Richard Miles’a göre, 26 Temmuz itibarıyla kuyrukluyıldızın koması yaklaşık 230 bin kilometre genişliğe ulaştı. Ancak ilginç bir şekilde, genişlemiş komanın şeklinin düzensiz olması, kuyrukluyıldızı sanki boynuzları varmış gibi gösteriyor.

Miles, komanın olağandışı şeklinin, muhtemelen çekirdeğin şeklindeki bir düzensizlikten kaynaklandığını söylüyor. Buna göre genişleyen koma, zamanla Güneş ışığını yansıtamayacak kadar dağılacak ve sonunda yok olacak.

12P’nin Güneş etrafında dönüşü tam 71 yıl sürüyor. Bu süre zarfında nesne, Güneş Sistemi’nin en uzak noktalarından geçiyor. Kuyrukluyıldız 21 Nisan 2024’te Güneş’e en yakın noktasına ulaşacak.

2 Haziran 2024’te ise Dünya’ya en yakın konumuna gelecek. Bu noktada nesneyi gece gökyüzünde görmek mümkün olacak.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Gizemli Kaynak, 35 Yıldır Dünya’ya Radyo Sinyalleri Gönderiyor

Bilim insanları, uzayda bilinmeyen bir kaynağın 35 yıldır düzenli olarak 20 dakikalık enerji patlamaları gönderdiğini ve bunların parlaklıklarının önemli ölçüde değiştiğini söylüyor.

Bilim insanları eski kayıtları inceleyerek sinyallerin en azından 1988’den beri Dünya’da tespit edildiğini ancak bu verileri toplayanlar tarafından fark edilmediğini buldu. Kaynak tespit edildikten sonra araştırmacılar radyo arşivlerini kontrol etti ve kaynağın en az 35 yıldır tekrar ettiğini saptadı.

Bulgular bilimsel dergi Nature’da yayımlanan “30 yıldır aktif olan uzun periyotlu bir radyo geçici dalgası” başlıklı yeni bir makalede bildirildi.

Bilim insanları, bilinmeyen bir kaynağın en azından 1988’den beri Dünya’ya doğru radyo patlaması dalgaları gönderdiğini söylüyor. Araştırmacılar bu radyo dalgalarını Dünya’ya hangi cismin gönderdiğini bilmiyor. Öyle ki dalgaların doğası, onu açıklamaya çalışan hiçbir modelle uyuşmuyor.

Araştırmacılar, kaynağın 35 yıldır düzenli olarak 20 dakikalık enerji patlamaları gönderdiğini ve bunların parlaklıklarının önemli ölçüde değiştiğini söylüyor.

Emisyonlar, pulsarlardan çıkan ya da hızlı radyo dalgaları patlamalarını andıran patlamalara benziyor. Söz konusu patlamalar milisaniyeler alabiliyor veya birkaç saniye sürebiliyor. Ancak yeni keşfedilen kaynak 21 dakikalık bir periyotta titreşen radyo sinyalleri gönderiyor ki bu daha önce öngörülen açıklamalarla imkansız olduğu düşünülen bir şeydi.

Pulsarlar, kendi etraflarında hızla dönen ve bunu yaparken radyo dalgaları yayan nötron yıldızları. Bunlardan birinin yolu Dünya’yla kesiştiğinde, emisyonlar çok kısa ve parlak biçimde seçilebiliyor. Tıpkı dönen bir deniz fenerinin ışığının yoluna çıkmak gibi.

Bilim insanları bu sürecin ancak pulsarın manyetik alanının güçlü olması ve yeterince hızlı dönmesi halinde işleyebileceğine`inanıyor. Aksi takdirde Dünya’dan pulsarı görmek için yeterli enerji olmaz. Bu durum, kaynakların tespit edilebilmesi için yeterince hızlı ve güçlü dönmesi gerektiğini öne süren “pulsar ölüm çizgisi” teorisinin geliştirilmesine yol açtı.

Ancak yeni keşfedilen GPMJ1839-10 adlı nesne bu ölüm çizgisinin çok ötesinde. Eğer bu bir pulsar ise o zaman bilim insanlarının imkansız olduğunu düşündüğü şekillerde çalışıyor gibi görünüyor.

Bu cisim yüksek derecede manyetize olmuş bir beyaz cüce (magnetar), yani inanılmaz derecede güçlü manyetik alanlara sahip ekstra bir nötron yıldızı türü de olabilir. Ancak araştırmacılar, bunların, bu tür emisyonlar yayma eğiliminde olmadıklarına inanıyor.

Bilim insanları eski kayıtları inceleyerek sinyallerin en azından 1988’den beri Dünya’da tespit edildiğini ancak bu verileri toplayanlar tarafından fark edilmediğini buldu. Kaynak tespit edildikten sonra araştırmacılar radyo arşivlerini kontrol etti ve kaynağın en az 35 yıldır tekrar ettiğini saptadı.

Çalışmaya dahil olmayan, McGill Üniversitesi’nden fizik profesörü Victoria M. Kaspi, gelecekte bu şekilde daha fazla keşif yapılabileceğini söyledi. Kaspi, araştırmaya eşlik eden bir makalede, “Bu verilerde başka nelerin gizlendiğini ve birçok astronomik zaman ölçeğindeki gözlemlerin neleri ortaya çıkaracağını sadece zaman gösterecek” diye yazdı.

Bu, yeni keşfedilen kaynağın nasıl bu denli sıra dışı olduğuna dair bazı açıklamaları da içerebilir. Araştırmacılar, verilerde benzer bir başka nesne koleksiyonu olup olmadığını inceleyerek, yeni keşfedilen emisyonların arkasındaki mekanizmaları anlayabilir.

Bulgular bilimsel dergi Nature’da yayımlanan “30 yıldır aktif olan uzun periyotlu bir radyo geçici dalgası” başlıklı yeni bir makalede bildirildi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İklim Değişikliği: Okyanuslar Renk Değiştiriyor

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın Modis-Aqua uydusu, dünya okyanuslarının yarısından fazlasında maviden ağırlıklı olarak yeşil tonlara kademeli bir geçiş olduğunu tespit etti.

Renk değiştiren alan Dünya’daki karaların tamamından daha büyük.

Okyanusun rengindeki değişiklik, ekosistemlerinin durumundaki bir değişikliği yansıtabilir. Koyu mavi daha az yaşam olduğunu gösterirken, daha yeşil tonlar fitoplanktonların daha fazla faaliyet gösterdiğine işaret ediyor.

Okyanusta değişen renkleri daha derinlemesine incelemek için Pace adlı bir NASA görevinin Ocak 2024’te fırlatılması planlanıyor. Bu görev plankton, aerosol, bulutlar ve okyanus ekosistemini izleyecek.

Okyanus rengindeki garip değişimler bilim insanlarının araştırmalarını hızlandırdı.

Uydu verileri, son 20 yılda okyanusların yüzde 56’sında maviden yeşile doğru renk değişimleri yaşandığını gösteriyor. Değişiklikler özellikle ekvatora yakın tropikal bölgelerde belirgin.

Araştırmacılar okyanuslarımızdaki bu ince yeşillenmenin, iklim değişikliğinin su altındaki yaşam üzerindeki etkisine işaret ettiğini söylüyor.

Okyanus neden yeşile dönüyor?

NASA’nın Modis-Aqua uydusu, dünya okyanuslarının yarısından fazlasında maviden ağırlıklı olarak yeşil tonlara kademeli bir geçiş olduğunu tespit etti.  Renk değiştiren alan Dünya’daki karaların tamamından daha büyük.

İngiltere’nin Southampton kentindeki Ulusal Oşinografi Merkezi’nden BB Cael ve meslektaşları NASA’dan gelen verileri analiz etti ve yeşil renklenmenin iklim değişikliği nedeniyle değişen ekosistemlerin bir işareti olduğuna inanıyor.

Bu değişimlerin ne olduğu ve kesin nedeni henüz doğrulanmadı, ancak BB Cael bunun büyük olasılıkla, çoğu besin zincirinin temelinde yer alan canlılarla, yani fitoplanktonlarla bağlantılı olduğunu söylüyor.

Bu organizmalar aynı zamanda soluduğumuz oksijenin büyük bir kısmının üretilmesinde ve atmosferimizin dengelenmesinde hayati bir rol oynamaktadır.

Çalışmada, “İklim değişikliğinin etkileri yüzey deniz mikrobiyal ekosisteminde şimdiden hissedilmeye başlandı” deniyor.

Çalışmanın yazarlarına göre okyanusun rengindeki değişiklik, ekosistemlerinin durumundaki bir değişikliği yansıtabilir.

Koyu mavi daha az yaşam olduğunu gösterirken, daha yeşil tonlar fitoplanktonların daha fazla faaliyet gösterdiğine işaret ediyor. Bu da suyun yüzey katmanlarında neler olup bittiğinin bir resmini çiziyor.

Ancak okyanusun rengi, yüzeydeki klorofil seviyelerinin büyük oranda farklılaşmasıyla yıldan yıla değişebilir.

Bu da maviden yeşile geçişin iklim değişikliğinden etkilenip etkilenmediğini ayırt etmeyi zorlaştırıyor.

Bilim insanları, herhangi bir eğilim tespit etmeden önce okyanusun rengini izlemenin 40 yıl kadar sürebileceğini düşünüyor.

Farklı uydular renk değişimlerini de farklı şekillerde ölçüyor. Bu da her birinden elde edilen verilerin çoğu zaman birleştirilemeyeceği anlamına geliyor.

Okyanusta değişen renkleri daha derinlemesine incelemek için Pace adlı bir NASA görevinin Ocak 2024’te fırlatılması planlanıyor. Bu görev plankton, aerosol, bulutlar ve okyanus ekosistemini izleyecek.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Gıda Fiyatları 34 Aydır Yükseliyor

Ağustos 2020 – Haziran 2023 arasını kapsayan son 34 ayda gıda fiyatları dünyada yüzde 28 artarken Türkiye’de yüzde 266 artı. 2004 başından bu yana Türkiye’de yıllık gıda enflasyonu oranına baktığımızda Kasım 2021’e kadar yüzde 30’u aşmadığı görülüyor.

Dünya genelinde gıda fiyatları son 15 ayda sadece Nisan 2023’te yükselirken diğer tüm aylarda düşüş gösterdi. Türkiye’de ise gıda fiyatları Eylül 2020’den bu yana artmaya devam ediyor.

Türkiye’de resmi yıllık enflasyon mart ayında yüzde 38, gıda fiyatlarındaki yıllık artış ise yüzde 54 oldu. Dünyada gıda fiyatları aynı dönemde yüzde 21 düşerken Avrupa Birliği genelinde yüzde 15 artış gösterdi. Türkiye’de ise gıda fiyatları 34 aydan bu yana aralıksız artıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıkladığı Küresel Gıda Fiyat Endeksi son 15 ayda bir kez yükseldi.

Gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ülkeler hangisi? Dünyada ve Avrupa’da gıda enflasyonu ne kadar artıyor?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı yıllık tüketici enflasyonu (TÜFE) Haziran 2023’te ayında yüzde 38 oldu. On iki aylık ortalamalara göre ise enflasyon yüzde 60 gerçekleşti.

TÜİK’e göre gıda fiyatları son bir yılda yüzde 54 artış gösterdi. FAO’nun Küresel Gıda Fiyat Endeksi ise aynı dönemde yüzde 21 düştü. AB’de ise yıllık gıda enflasyonu mayıs ayı itibarıyla yüzde 15.

Türkiye’de 34 aydır aralıksız yükseliyor

Küresel gıda fiyatları son 15 ayda sadece Nisan 2023’te yükselirken diğer tüm aylarda düşüş gösterdi. Gıda fiyatları Türkiye’de Eylül 2020’den bu yana 34 aydan bu yana artmaya devam ediyor.

FAO ve TÜİK’in açıkladığı gıda fiyat endeksleri arasındaki fark Türkiye’nin “yeni ekonomik modele” geçtiği Kasım 2022’den itibaren giderek büyüyen bir makasa dönüştü.

Fiyat değişimini görmenin en sade yollarından birisi endeks yöntemi. TÜİK, FAO ve AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın açıkladığı gıda fiyat endekslerini Ağustos 2020’de 100’e eşitledik. Bu ne demek? Dünya, Türkiye ve AB’de gıda fiyatları bu tarihte birbirine eşit. Ardından her ay enflasyona oranına göre endeks değeri değişiyor. Türkiye ve küresel fiyat farkı çoğu zaman yakın seyrediyor. AB’de ise çok az değişim söz konusu.

Küresel gıda fiyatları Kasım 2021’e kadar çoğu zaman açık şekilde Türkiye’nin üzerinde seyrediyor. Endeks başladıktan bir sene sonra Ağustos 2021’de bir sene önce 100 lira olan gıda fiyatı dünyada 133 birime; Türkiye’de ise 130 birime yükselmiş. AB’de ise 102 birim.

Yeni ekonomik model sonrası fark derinleşti

Kasım 2021’de küresel gıda fiyat endeksi 141; Türkiye’de ise 138. Türkiye’nin Kur Korumalı Mevduatı (KKM) ilan ettiği Aralık 2021’de ise radikal bir değişim başlıyor. Dünyada gıda fiyatları 140’a düşerken Türkiye’de 161 oluyor.

Haziran 2023’te üç endekse baktığımızda ise sonuç şöyle: Yaklaşık üç sene önce üç bölgede de gıda fiyatları 100 iken dünyada 128 birime, Türkiye’de 366 birime; AB’de ise 130 birime yükselmiş. AB verisi mayıs ayını yansıtıyor.

Bu ne demek? Ağustos 2020-Haziran 2023 arasını kapsayan son 34 ayda gıda fiyatları dünyada yüzde 28 artarken Türkiye’de yüzde 266; AB’de ise yüzde 30 yükseldi.

Türkiye’de yıllık gıda enflasyonu nasıl değişti?

2004 başından bu yana Türkiye’de yıllık gıda enflasyonu oranına baktığımızda Kasım 2021’e kadar yüzde 30’u aşmadığı görülüyor. Aralık 2021’de yüzde 45 olan yıllık gıda enflasyonu Kasım 2022’de ise yüzde 100’ü aşarak yüzde 102 olmuştu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

En Sıcak Haziran Ayı Yaşandı; Buz Seviyesinde Rekor Düşüş

2023 Haziran ayının önceki rekor olan Haziran 2019’u büyük farkla aşarak en sıcak haziran ayı olduğu açıklandı. Öte yandan, Antarktika deniz buzu, ortalamanın yüzde 17 gerisiyle en düşük seviyesine ulaştı.

En yüksek sıcaklıklar Kuzeybatı Avrupa’da ölçülürken, bilim insanları bu rekor sıcaklıkların iklim krizinin parmak izlerini taşıdığı konusunda uyarıda bulundu.

Avrupa Birliği’nin (AB) Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin uydu izleme sistemi, geçen ayın dünya genelinde yaşanan en sıcak haziran olduğunu duyurdu.

CNN International’da yer alan habere göre, Copernicus’tan yapılan yazılı açıklamada 2023 Haziran ayının önceki rekor olan Haziran 2019’unu büyük farkla aşarak en sıcak haziran olduğu belirtildi. Yani en sıcak dokuz haziran ayının hepsi son dokuz yılda yaşandı.

Kuruma göre bu durum, insan kaynaklı iklim krizinin, gezegendeki sıcaklıkları daha önce görülmemiş seviyelere çıkardığının kanıtı.

En yüksek sıcaklıklar ise özellikle Kuzeybatı Avrupa’da ölçüldü.

Copernicus ayrıca, Kuzey Atlantik’teki olağanüstü sıcaklık ve Pasifik’te güçlenen El Niño’nun etkisiyle okyanus yüzey sıcaklıklarının haziran ayında kayıtlara geçen en yüksek sıcaklık olduğunu tespit etti.

Bilim insanları bu rekor sıcaklıkların iklim krizinin parmak izlerini taşıdığı konusunda uyarıda bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Teksas ve güney kesiminin bazı bölgeleri haziran ayının sonlarında üç haneli Fahrenheit sıcaklıkları ve aşırı nemle birlikte endişe verici bir sıcak hava dalgası yaşadı. Orta Amerika’ya kadar uzanan sıcak hava dalgası, mart ayından bu yana Meksika’da en az 112 kişinin ölümüne neden oldu.

Buz seviyesinde rekor düşüş

Climate Central adlı araştırma grubuna göre ise yazın en sıcak günleri olarak kabul edilebilecek aşırı sıcak günler, ABD’nin 195 bölgesinde 1970 yılına kıyasla daha sık görülüyor. Bu yerlerin yaklaşık yüzde 71’i artık her yıl en az yedi ek aşırı sıcak günle karşı karşıya.

Öte yandan, Antarktika deniz buzu, ortalamanın yüzde 17 gerisiyle en düşük seviyesine ulaştı. Copernicus’a göre, Antarktika çevresindeki günlük deniz buzu miktarı yılın bu dönemi için “eşi benzeri görülmemiş düşük” seviyelerde kaldı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

3 Temmuz En Sıcak Gün Oldu: İnsanlığın Ve Ekosistemin Ölüm Fermanı

3 Temmuz 2023, meteoroloji verilerinin kayıt altına alındığı günden bu yana dünya üzerinde yaşanan en sıcak gün oldu. İklim araştırmacısı Friederike Otto, “Bu kutlanması gereken yeni bir aşama değil. İnsanlığın ve ekosistemin ölüm fermanı” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Levent Kurnaz ise , “3 Temmuz Pazartesi günü küresel ortalama sıcaklık 17,01℃ olarak ölçüldü, bu şimdiye kadar yaşadığımız en sıcak gündü. Tekrar edeyim: DÜN TARİHTE İNSANIN YAŞADIĞI EN SICAK GÜNDÜ” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre 3 Temmuz 2023, meteoroloji verilerinin kayıt altına alındığı günden bu yana dünya üzerinde yaşanan en sıcak gün oldu.

Amerika Çevre Tahmini Ulusal Merkezi’nin (NCEP) yaptığı açıklamada, 3 Temmuz’da yerküredeki ortalama ısının 17,01 santigrat derece olduğu ve bunun da, 2016 yılının Ağustos ayında kayedilen 16,92 santigrat dereceden sonra yeni bir sıcaklık rekoru anlamına geldiği bildirildi.

Açıklanan bu verileri değerlendiren, Imperial College London’a bağlı Grantham Enstitüsü’nden iklim araştırmacısı Friederike Otto, “Bu kutlanması gereken yeni bir aşama değil. İnsanlığın ve ekosistemin ölüm fermanı” ifadelerini kullandı.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İklimBU) Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, sosyal medyada yaptığı paylaşımda 3 Temmuz 2023’te kaydedilen 17,01°C‘nin günlük bir ölçüm olsa da insanlık tarihinde kaydedilmiş en yüksek ortalama sıcaklık olması nedeniyle önem taşıdığını vurguladı.

Kurnaz, “3 Temmuz Pazartesi günü küresel ortalama sıcaklık 17,01℃ olarak ölçüldü, bu şimdiye kadar yaşadığımız en sıcak gündü. Tekrar edeyim: DÜN TARİHTE İNSANIN YAŞADIĞI EN SICAK GÜNDÜ” ifadelerini kulllandı.

Dünyanın pek çok bölgesinde aşırı sıcaklar

Geçtiğimiz haftalarda ABD’nin güney eyaletleri, uzun süre aşırı sıcaklara maruz kalmış, Çin’de de hava sıcaklığının 35 derecenin üstünde seyrettiği uzun bir dönem yaşanmıştı.

Kuzey Afrika’da ısı yer yer 50 dereceye yaklaşırken, dünyanın en soğuk bölgesi olan Antartika’da, Ukrayna’ya ait Vernadski araştırma istasyonunda sıcaklık 8,7 derece olarak ölçülmüştü. Bu da Haziran ayı için söz konusu bölgede yine rekor bir seviye olarak kayıtlara geçti.

Bilim insanlarına göre küresel sıcaklığın bu denli artmasının bir sebebi iklim değişikliği; diğeri ise başlangıç safhasında olan yeni bir El Nino fenomeni.

El Nino hava olayı, basit bir anlatımla, Pasifik Okyanusu’ndaki sıcak suların doğuya kayarak küresel sıcaklıkların yükselmesi ile kendini gösteriyor. Okyanus yüzeyindeki suların ısısındaki büyük salınımlar ve bunların neden olduğu atmosferik olaylar, İspanyolca “oğlan çocuğu” anlamına gelen El Nino terimi ile adlandırılıyor.

ABD’li bilim insanlarına göre, geçen Haziran ayında ilk emareleri görülen yeni El Nino dalgası, özellikle 2024 yılında büyük kuraklıklara neden olabilir. Özellikle 1997/1998 yıllarında etkili olan El Nino, dünya üzerinde daha önce görülmemiş sıcaklık artışlarına sebep olmuştu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Gıda Enflasyonu: Türkiye, Dünyada 10. Sırada

Türkiye, gıda enflasyonunda dünya genelinde 10. sırada yer aldı. İlk 10’u oluşturan diğer ülkeler Venezuela, Lübnan, Zimbabve, Arjantin, İran, Surinam, Mısır, Lao ve Sierra Leone oldu.

Türkiye’de tarımsal girdi enflasyonu nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 0,63, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 9,74, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 40,20 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 97,43 artmıştı.

Aynı dönemde tarım üretici enflasyonu bir önceki aya göre yüzde 2,14 artış, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 20,24 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 50,79 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 120,64 olmuştu.

Dünya Bankası’nın en son 20 Haziran tarihinde güncellenen “Gıda Güvenliği” raporuna göre en yüksek gıda enflasyonu yıllık bazda yüzde 471 artış ile Venezuela’da gerçekleşti.

Mayıs ayında en yüksek ikinci gıda enflasyonu yüzde 350 ile Lübnan’da görülürken, Zimbabve yüzde 117 ile üçüncü sırada yer aldı.

T24’ün aktardığına göre TÜİK verilerine göre mayıs ayında gıda fiyatlarının bir önceki yıla göre yüzde 52 arttığı Türkiye ise kendine 10. sırada yer buldu. İlk 10’u oluşturan diğer ülkeler Arjantin, İran, Surinam, Mısır, Lao ve Sierra Leone oldu.

Endeksler yükseldi

Rapora göre son 2 haftada; tarım ve tahıl endeksi yüzde 4, buğday endeksi yüzde 7, mısır endeksi yüzde 3, pirinç endeksi ise yüzde 2 yükseldi.

Yıllık bazda bakıldığında ise mısır endeksi yüzde 20, buğday endeksi yüzde 3 geriledi. Ancak, son 1 yılda pirinç endeksi yüzde 10 yükseldi.

Dünya Bankası’na göre 5 Haziran itibarıyla 20 ülke 27 gıda ürününün ihracatı yasaklayan kararlar alırken, 10 ülke ise 14 ürünün ihracatını kısıtlayan kararları uygulamaya koydu.

Paylaşın

Dünyada Genelinde 675 Milyon İnsan Hala Elektrikten Yoksun

Büyük çoğunluğu Sahra altı Afrika’da olmak üzere dünyada 675 milyon insanın hala elektriksiz yaşadığı açıklandı. Biriken borçlar ve yüksek enerji fiyatları, elektriğe ulaşımı engelliyor.

Mevcut tahminlere göre, yeni önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında 1,9 milyar insan temiz pişirme yöntemlerine, 660 milyon insan ise elektriğe erişemeyecek.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3,2 milyon insan, elektriksizlikten kaynaklanan kötü koşulların yarattığı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.

Aralarında Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası’nın da bulunduğu çeşitli kuruluşlar tarafından yayınlanan bir raporda, büyük çoğunluğu Sahra altı Afrika’da olmak üzere dünyada 675 milyon insanın elektriksiz yaşadığı belirtildi.

Bu rapora göre dünya, 2015 yılında Birleşmiş Milletler üyesi devletler tarafından kabul edilen ve 2030 yılına kadar herkes için temiz ve uygun fiyatlı enerji sağlanmasını öngören sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşamayacak.

Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Guangzi Chen Salı günü yaptığı açıklamada, dünyanın “elektriği güvence altına alma konusunda küresel bir yavaşlama” ile karşı karşıya olduğunu söyledi.

Elektriksiz yaşayan insan sayısı son on yılda neredeyse yarı yarıya azalmış olsa da, 2021 yılında 675 milyon insan hala elektriksiz olacak ve bunların yaklaşık yüzde 80’i elektrik yoksunluğunun 2010’dan beri benzer şekilde devam ettiği Sahra altı Afrika’da yaşıyor olacak.

“Güvenli ve uygun fiyatlı erişim sağlamak için yapılması gereken çok iş var”

Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol yaptığı ortak açıklamada, “Temiz enerjiye geçiş birçok kişinin düşündüğünden daha hızlı ilerlese de bundan mahrum olan milyarlarca insana modern enerji hizmetlerine sürdürülebilir, güvenli ve uygun fiyatlı erişim sağlamak için yapılması gereken çok iş var” dedi.

Elektrik sektöründe yenilenebilir enerjilerin kullanım oranının artırılması gibi bazı noktalarda ilerleme kaydedildi ancak bu Birleşmiş Milletler’in hedeflerine ulaşmak için yeterli değil.

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) verilerine dayanan rapor, düşük ve orta gelirli ülkelerde temiz enerjiye yönelik uluslararası kamu finansman akışının Kovid-19 salgını öncesinden bu yana azaldığını gösteriyor.

Rapora göre, biriken borçlar ve yüksek enerji fiyatları, elektriğe ulaşma hedefini engelliyor.

Negatif rakamlar

Mevcut tahminlere göre, yeni önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında 1,9 milyar insan temiz pişirme yöntemlerine, 660 milyon insan ise elektriğe erişemeyecek.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3,2 milyon insan, elektriksizlikten kaynaklanan kötü koşulların yarattığı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları Bir İlki Başardı: Uzayda Toplanan Güneş Enerjisi Dünya’ya Işınlandı

Bilim insanları, güneş enerjisini uzaydan Dünya’ya başarılı bir şekilde ilettiklerini açıkladılar. Bu yöntem ile enerjiyi elde edebilmek için herhangi bir altyapıya ihtiyaç duyulmayacak.

Güneş enerjisini uzaydan kablosuz olarak iletme çalışmalarının, yenilenebilir enerji ve özellikle de Güneş enerjisinin yaygın kullanımını için devrim yaratan sonuçları olabilir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden bilim insanları, uzayda yakalanan Güneş enerjisini ilk kez Dünya’ya ışınlamayı başardı.

Bu atılım, ocak ayında yörüngeye fırlatılan MAPLE adlı cihaz sayesinde mümkün oldu. MAPLE, Güneş enerjisini toplayıp yansıtmaya yarayan bir prototip.

Söz konusu cihaz, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nün uzaydan kablosuz enerji aktarımının yollarını aramak için başlattığı Uzay Güneş Enerjisi Projesi kapsamında fırlatılmıştı.

Son deneyde MAPLE’ın verici dizisi, mikrodalgalar aracılığıyla uzayda toplanmış Güneş enerjisini enstitünün kampüsündeki Gordon ve Betty Moore Mühendislik Laboratuvarı’nın çatısına yerleştirilen bir alıcıya ışınladı.

Uzay Güneş Enerjisi Projesi’nin eş direktörü Ali Hajimiri, “Şimdiye kadar yaptığımız deneyler sayesinde, MAPLE’ın uzaydaki alıcılara başarılı bir şekilde enerji iletebildiğini onaylamıştık. Bu kez de diziyi, enerjisini Dünya’ya yöneltecek şekilde programladık” ifadelerini kullandı.

Bilim insanı, Elbette onu Dünya’da test etmiştik ama artık uzay yolculuğuna dayanabileceğini ve orada çalışabileceğini biliyoruz” diye de ekledi.

Araştırmalar bu yöntem sayesinde “tıpkı internetin bilgiye erişimi demokratikleştirdiği gibi” enerjiye erişimi de farklı kesimler arasında yaygınlaştırmayı amaçlıyor.

Hajimiri’nin aktardığına göre bu yöntemle enerjiyi elde edebilmek için herhangi bir enerji iletim altyapısına da ihtiyaç duyulmayacak: Bu, uzak bölgelere ve savaş veya doğal afet nedeniyle harap olmuş bölgelere enerji gönderebileceğimiz anlamına geliyor.

Güneş enerjisini uzaydan kablosuz olarak iletme çalışmalarının, yenilenebilir enerji ve özellikle de Güneş enerjisinin yaygın kullanımını için devrim yaratan sonuçları olabilir.

Örneğin Japonya uzaydan iletilen Güneş enerjisini 2030’ların ortalarında kullanmaya başlamayı planlıyor. Ülke 2025’te kamusal kurumlar ve özel şirketlerin ortaklığıyla bu teknolojinin pilot uygulamasını başlatmayı hedefliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Çin, Tüm Dünyadan Daha Fazla Çelik Üretiyor

Gelişmişliğin bir göstergesi olan, ekonomik ve endüstriyel açıdan önemli kabul edilen çelik, dünya genelinde, köprü, bina ve diğer altyapı inşasında kullanılan önemli bir bileşendir.

Haber Merkezi / Çelik, aynı zamanda araç imalatı, gemi yapımı, makine imalatı, gübre imalatı gibi çeşitli sektörlerde de kullanılmaktadır.

Dünyanın en büyük çelik üreticisinin hangi ülke olduğunu biliyor musunuz? 

İlginç bir şekilde, dünyanın en büyük çelik üreticisi olan ülke, tek başına o kadar çok çelik üretiyor ki, tüm dünya bu kadarını üretemiyor.

World of Statistics, sosyal medya platformu Twitter’da maksimum çelik üretilen ülkelerin bir listesini yayınladı.

Bu liste Çin, Hindistan, Japonya, Amerika, Rusya, Güney Kore, Almanya, Türkiye, Brezilya ve İran gibi ülkeleri içeriyor.

Yayınlanan listeye göre Çin, çelik üretiminde ilk sırada yer alıyor. Çin, dünyadaki toplam çelik üretiminin yüzde 53,9’unu oluşturuyor.

Hindistan, listede ikinci sırada yer alıyor. Hindistan, çelik üretiminin yüzde 6,6’sı oluşturuyor.

ABD dördüncü sırada

Japonya yüzde 4,8 çelik üretimiyle üçüncü sırada yer alırken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yüzde 4.3 çelik üretimiyle listede dördüncü sırada kendisine yer buluyor.

Rusya, dünyanın toplam çelik üretiminin yüzde 3,8’inin yapıldığı beşinci sırada yer alıyor.

Çelik nedir ve özellikleri?

Çeliğin en önemli özellikleri; şekillendirilebilirlik ve dayanıklılık, iyi bir akma ve çekme dayanımına sahip olması ve iyi bir ısıl iletkenliğinin olmasıdır.

Bu önemli özellikler kadar, paslanmaz çeliğin yüksek korozyon dayanımı, en önemli karakteristik özelliğidir.

Çelik Nasıl Yapılır?

En basit haliyle çelik, karbon ve demirin çok yüksek sıcaklıklarda (2600 ° F’nin üzerinde) karıştırılmasıyla yapılır. Birincil çelik üretimi , “pik demir” adı verilen bir üründen çelik oluşturur.

Pik demir, çelik için doğru olandan daha fazla karbon içeren cevherden elde edilen eritilmiş demirdir.

Çelik nasıl bir metaldir?

Çelik, demir elementi ile genellikle yüzde 0,02 ila yüzde 2,1 oranlarında değişen karbon miktarının bileşiminden meydana gelen bir alaşımdır. Çelik alaşımındaki karbon miktarları çeliğin sınıflandırılmasında etkin rol oynar.

Paylaşın