2023 Yılında Afetler, Dünya Genelinde 25,4 Milyon Kişiyi Evinden Etti

2023 yılında afetler nedeniyle 148 ülkede 26,4 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Türkiye, 4 milyon 53 bin kişiyle Çin’in ardından ikinci sırada yer aldı.

Dünyada afetler, silahlı çatışmalar ve şiddet nedeniyle evinden olan, yaşadığı yeri terk ederek ülkesi içinde başka bir yere taşınmak zorunda kalan insanların sayısı 75 milyon 900 bin kişiyle yeni bir rekora ulaştı. 2023 Aralık ayı itibarıyla evinden olanların sayısı 4 milyon 800 bin kişi arttı.

Cenevre merkezli Ülke İçi Yerinden Edilme İzleme Merkezinin (IDMC) açıkladığı raporda yer alan rakamlara göre, 2023 yılında afetler nedeniyle 148 ülkede 26,4 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Türkiye, 4 milyon 53 bin kişiyle Çin’in ardından ikinci sırada yer aldı.

Bu durumda, 2023 Şubat ayında ağır yıkıma yol açan Kahramanmaraş depremleri rol oynadı. Depremden etkilenen Suriye ile birleştirince Kahramanmaraş depremleri toplam 4 milyon 700 bin kişiyi evsiz bıraktı. IDMC raporunda bu rakamın, 2008’den bu yana bir deprem nedeniyle kaydedilen en yüksek rakam olduğuna işaret edildi.

Çatışmalar ve şiddet olayları da başta Sudan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Gazze Şeridi olmak üzere toplam 20,5 milyon kişiyi evinden etti. Çatışmalar ve şiddet nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısı 2022’ye göre yüzde 9 oranında arttı.

Raporda Türkiye’ye ayrılan bölümde 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,5 büyüklüğündeki depremlerin yol açtığı yıkıma yer verildi. Depremden sonra kiralardaki artışa işaret edilen raporda evinden olanların önce çadırlara ve aşamalı olarak konteyner kentlere yerleştiği, konteyner kentlerin en az 3 yıl daha kullanımda kalmasının beklendiği aktarıldı.

Yeniden imar çalışmalarının tam hız devam ettiğine işaret edilen raporda, 31 Aralık 2023 itibarıyla yaklaşık 822 bin kişinin ülke içi göçmen konumunda olduğu belirtildi.

Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünya, İnsan Haklarında 1948 Öncesine Mi Dönüyor?

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti. 

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) “Dünyada İnsan Haklarının Durumu”na ilişkin 2023/24 raporunu bugün yayınladı. Af Örgütü’nün, “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporu, insan haklarının 155 ülkedeki gelişimini analiz ediyor.

Geride kalan yıl için, dünya çapında silahlı çatışmalarda sivillerin artan savunmasızlığı, toplumsal cinsiyet eşitliğindeki gerilemeler, insan hakları aktivistlerine yönelik saldırılar ve yapay zeka kullanımından kaynaklanan riskler konu edilirken, Türkiye’deki insan hakları sorunları da özel bir bölümde ele alınıyor.

Türkiye’ye beş sayfa ayıran örgüt; insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmaların, yargılamaların ve mahkumiyet kararlarının devam etmesini eleştiriyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; İfade özgürlüğü başlığı altında, 6 Şubat depremlerinin hemen ardından yetkililerin Twitter ve TikTok’a erişimi kısıtladığı belirtilerek hükümetin deprem müdahalesini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler dahil en az 257 kişinin gözaltına alındığına dikkat çekildi.

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ya da “kamu görevlisini hedef gösterme” suçlarından gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklandığına işaret edilen raporda, pop şarkıcısı Gülşen’in de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşılama” suçundan 10 ay hapis cezası aldığı ve “konutu terk etmeme” şartıyla tahliye edildiği hatırlatıldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı da dahil 15 gazetecinin “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı davanın da devam ettiğine dikkat çekilen raporda gazetecilerin 13 ay tutuklu yargılandığı ifade edildi.

Raporda “Kanun Hükmü” adlı belgeselin festival seçkisinden çıkarılması üzerine başlayan tartışmaların ardından 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi de ifade özgürlüğü başlığı altına ele alındı.

Raporda barışçıl toplanma özgürlüğünün de hukuka aykırı olarak kısıtlandığına dikkat çekildi. Bu başlık altında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, yaklaşık 5 buçuk yıllık yasağın ardından 11 Kasım’da ilk kez müdahale olmadan Galatasaray Meydanı’nda toplanıp açıklama yapabildiğine dikkat çekilerek ancak Nisan ve Kasım ayları arasında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın protestolarını dağıtmak ve katılımcıları gözaltına almak için kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanmaya devam ettiği ifade edildi.

Raporda Onur Yürüyüşleri’ne yönelik “hukuka aykırı kısıtlamaların sürdüğü” ifade edildi. Genel yasaklara rağmen ülke genelinde en az altı il ve dört ilçede çok sayıda Onur Yürüyüşü gerçekleştirildiği, Onur Yürüyüşleri döneminde izleyiciler, çocuklar, avukatlar, gazeteciler, üniversite öğrencileri, insan hakları savunucuları ve yabancı uyruklular dahil en az 224 kişinin keyfi olarak gözaltına alındığı belirtildi.

Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda bir kömür madeni sahasını genişletmek için binlerce ağacın kesilmesini protesto eden ekoloji aktivistlerine karşı da hukuka aykırı güç kullanıldığı ve en az 50 aktivistin gözaltına alındığı hatırlatıldı.

Örgütlenme özgürlüğünün ihlaline ilişkin ise “Türkiye’nin hükümetler arası Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin tavsiyelerini sivil toplum örgütlerinin taciz edilmesini kolaylaştırmanın kılıfı olarak kullanmaya devam ederken bir yandan da FATF’nin ‘gri liste’sinde olmaya devam etti” değerlendirmesi yapılan raporda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmasına ilişkin açılan dava hatırlatıldı.

Ayrıca Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması ve partinin eski ve mevcut 451 üyesine beş yıl süreyle siyasi yasak getirilmesi istemiyle dava açıldığına, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesinin ise “TTB’nin kuruluş amaçlarına aykırı faaliyette bulundukları” gerekçesiyle görevden alındığına dikkat çekildi.

Raporun insan hakları savunucularına baskıların değerlendirildiği bölümünde ise Türkiye’nin Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle ihlal prosedürüyle karşı karşıya olmasına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamaya devam ettiği hatırlatıldı.

Şebnem Korur Fincancı’nın 2022’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde kimyasal silah kullanımı iddiaları hakkında bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulunduğu için Ocak ayında “terör örgütü propagandası yapma” suçundan 32 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve 76 gün tutuklu kaldığı belirtilen raporda, ayrıca Eylül ayında Yargıtay’ın Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis ve Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hakkındaki 18’er yıl hapis cezalarını onadığı vurgulandı.

Can Atalay’ın Mayıs ayındaki parlamento seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iki kez, Atalay’ın devam eden tutukluluğunun haklarının ihlali olduğuna hükmetmesine rağmen Yargıtay’ın AYM’nin bağlayıcı kararlarını uygulamayı reddettiği belirtildi.

Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı. Rapora göre mültecilere ve göçmenlere yönelik ayrımcı ve yaftalayıcı söylemler Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler öncesinde arttı.

“Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi döneme, önde gelen adayların ırkçı ve mülteci karşıtı söylemlerinin damga vurduğu” ifade edilen raporda, 6 Şubat depremlerinden sonra da hem siviller hem de kamu görevlilerinin ırkçı saldırılarla Suriyeli mültecileri fiziksel şiddete ve/veya nefret söylemiyle sözlü tacize maruz bıraktığı, Suriyeli mültecilerin, depremden kurtulan Türkiye vatandaşlarına yer açmak için konteyner kamplardan çıkarıldığı belirtildi.

Öte yandan raporda Mayıs seçimleri öncesinde LGBTİ+’ların da artan ayrımcı ve yaftalayıcı söylemlerle karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi. Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği “LGBT denilen olay aile kurumuna sokulmuş bir zehirdir. Bu zehri hele hele halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke olarak kabullenmemiz mümkün değil” ifadeleri de yer aldı.

Raporda ayrıca Şubat depremlerinin ve çadır kentlerdeki koşullar engelli kişileri orantısız bir şekilde etkilediği, depremlerin ardından birçok LGBTİ+’nın da güvenlik endişeleri nedeniyle barınma, tıbbi bakım ve diğer yardımlara erişimden kaçındığı, diğer yandan kamu görevlilerine yönelik cezasızlık politikalarının devam ettiği vurgulandı.

Yüksek gıda enflasyonu nedeniyle yoksullaşmanın arttığı ve ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ihlal edildiğine işaret edilen raporda, Türkiye’nin kömüre bağımlı enerji politikalarının devam etmesi nedeniyle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı özelinde de sorunlara dikkat çekildi.

Dünya 1948 öncesine mi dönüyor?

Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti.

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının geniş yer bulduğu raporda, çatışmalara müdahalede ırksal ayrımcılığın ortaya çıktığı belirtilerek “Ayrımcı çifte standartlar yalnızca ABD ve pek çok Avrupa devletinin İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşanan çatışmalar hakkındaki söylem ve politikalarında değil, sonuçları bakımından da belirginleşiyor. Birçok hükümet, Filistinlilerle dayanışma protestolarına hukuksuz kısıtlamalar getirdi. Avusturya, Fransa, Almanya, Macaristan, Polonya ve İsviçre hükümetleri 2023’te kamu düzeni veya ulusal güvenliğe yönelik muğlak riskleri öne sürerek ve bazı durumlarda ırkçı kalıp yargılara başvurarak bu protestoları önden yasakladı” denildi.

Öte yandan Callamard, kuzeyden güneye, doğudan batıya otoriter politikaların, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini silip süpürdüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vurarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını aşındırdığına dikkat çekerek, Afganistan’da kadın veya kız çocuk olmanın fiilen suç haline getirildiğini, ABD’de 15 eyaletin kürtajı tamamen veya son derece istisnai durumlar dışında yasakladığını hatırlattı.

Raporda, 2023’ün bir “eşitsizlik yılı” olduğu vurgulanarak, Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Hindistan’a kadar birbirinden farklı birçok ülkede, ekonomik ve sosyal hakları savunanların en fazla hedef alınan aktivistler arasında olduğu, iklim aktivistlerinin “terörist” olarak yaftalandığı, Ortadoğu’da hükümetlerin ekonomi yönetimini eleştirenlerin, Asya-Pasifik’te sendikalar, Batı Afrika’da yolsuzlukla mücadele edenlerin susturulduğu ve keyfi olarak tutuklandığı belirtildi.

Raporda ayrıca üretken yapay zeka teknolojilerinin teknoloji kaynaklı suistimalleri artırdığına, hakların yaygın olarak aşındırılmasına kapı açtığına da dikkat çekildi: “Devletler, son derece müdahaleci casus yazılımları ve yüz tanıma teknolojilerini acilen yasaklamalıdır. Yapay zeka teknolojilerinin yol açtığı riskleri ve zararları ortadan kaldırmak için güçlü yasalar ve yönetmelikler çıkarmalıdırlar. Büyük teknoloji şirketlerini, özellikle bu şirketlerin gözetim temelli iş modelinin zararlarına son vermek yoluyla dizginlemelidirler.”

Paylaşın

Endişelendiren Keşif: Dünyanın Dönüş Hızı Değişiyor

Yeni yapılan bir araştırma, gezegenimizin kutuplarındaki buzların erimesinin Dünya’nın dönüşünü değiştirebileceğini ortaya koydu. Dünya’nın dönüşü değiştiğinde uzmanlar tarafından ayarlanıyor.

Son 30 yılda küresel saate birkaç saniye eklendi ve bir sonraki saniye eklenmesi 2026’da planlanacak.

Bilim insanları uzun süredir küresel ısınmanın etkilerinden endişe duyuyorlar; araştırmalar, yüzyılın sonuna kadar tüm dünyanın yarısının iklimi değiştireceğini öne sürüyor.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Nature dergisinde yayınlanan yeni araştırma , gezegenimizin kutuplarındaki buzların erimesinin Dünya’nın dönüşünü değiştirebileceğini ortaya çıkardı. Bu, 2026’da dünya saatine, Koordineli Evrensel Zaman’a (UTC) eklenecek olan “artık saniye”de bir gecikmeye neden olabilir. ‘Artık saniye’ 2029’a kadar ertelenebilir.

Eriyen buzullar Dünya’nın yörüngesini, dünyanın zaman işleyişini etkileyecek kadar önemli ölçüde etkileyebilir. UTC, yıldızlara göre tutarlı kalması için, Dünya’nın dönüşü değiştiğinde uzmanlar tarafından ayarlanıyor. Son 30 yılda küresel saate birkaç saniye eklendi ve bir sonraki saniye eklenmesi 2026’da planlanacak. Ancak, eriyen buzulların etkisi nedeniyle gecikmesi gerekebilir.

California San Diego Üniversitesi’nden Duncan Agnew makalede şunları açıkladı: “Gelecekteki Dünya yönelimini tahmin etmek için çekirdek ve diğer ilgili fenomenlere yönelik eğilimlerin tahmin edilmesi, şu anda tanımlandığı şekliyle UTC’nin 2029 yılına kadar negatif bir süreksizlik gerektireceğini gösteriyor.”

Paylaşın

ABD, Yarım Asır Sonra Odysseus Uzay Aracıyla Ay’da

ABD’li özel bir şirket tarafından uzaya gönderilen Odysseus keşif aracı, Ay’ın güney kutbunda yer alan Malapert A isimli kraterin yakınına indi. Odysseus, 1972’deki Apollo 17 misyonundan beri Ay’a inen ilk Amerikan uzay aracı oldu.

Finansmanı ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA) tarafından sağlanan bu yolculuk, özel sektörden bir şirketin Ay’a gerçekleştirdiği ilk “yumuşak iniş” olarak tarihe geçti.

Odysseus, NASA’nın Ay’a yeniden astronot göndermeye yönelik planının bir parçası olarak gerçekleştirilen misyon kapsamında uzay havasının Ay yüzeyiyle etkileşimi ve radyo astronomi hakkında veri toplayacak. NASA’nın Artemis adlı Ay programı kapsamında gerçekleştirilen bu yolculukta Odysseus, ABD’nin gelecekte indirmeyi planladığı astronotlar için Ay ortamının diğer özelliklerini de inceleyecek.

Çin’den önce yeniden Ay’a insan indirmeyi amaçlayan ABD, ilk astronotlu Artemis misyonunu 2026 yılı sonlarında gerçekleştirmeyi planlıyor. Şu ana dek ABD dışında sadece Sovyetler Birliği, Çin, Hindistan ve son olarak da geçen ay Japonya Ay’a uzay aracı indirmeyi başardı. Ay’a insan indiren tek ülke ise ABD.

ABD’li Intuitive Machines şirketi tarafından üretilip uçurulan uzay aracı Odysseus, adlı uzay aracı Ay’ın yüzeyine başarılı şekilde iniş yaptı. Uzay aracı özel bir şirket tarafından aya gönderilen ilk araç olma özelliğini taşırken ABD’nin de 50 yıl sonra Ay’a yeniden dönüş yapmasını sağladı.

Intuitive Machines isimli şirketin geliştirdiği Odysseus isimli uzay aracı 6 ayaklı bir robot olmaz özelliği taşıyor. Söz konusu araç 6 farklı bilimsel deneme için ekipmanlar taşıyor. Uzay aracı ayın güney kutbunda Malapert A isimli kraterin yakınına indi.

Uzay aracının Ay yüzeyine iniş yapmasından sonra uzunca bir süre sinyal alınmakta zorluk çekildi. İniş, yapılması beklenenden yaklaşık 15 dakika sonra uzay aracından alınan zayıf bir sinyalle doğrulandı. Yetkililer, aracın durumuna ilişkin bilgilerin değerlendirilmeye devam edeceğini ve detaylı bilgilerin daha sonra paylaşılacağı belirtildi.

Uzay aracı, ABD Uzay Araştırmaları Dairesi NASA’nın Ay’ın yüzeyiyle uzay havası etkileşimleri, radyo astronomi ve gelecekteki iniş araçları ve NASA’nın on yıl içinde planlanan astronotlu seyahati için Ay ortamının diğer yönleri hakkında veri toplamaya odaklanacak.

Mürettebatsız uzay aracı, NASA’nın Florida’daki Cape Canaveral, Kennedy Uzay Merkezi’nden bir SpaceX Falcon 9 roketiyle fırlatıldıktan altı gün sonra, Çarşamba günü yörüngeye ulaştığından bu yana Ay’ın yüzeyinden yaklaşık 57 mil (92 km) yukarıda daireler çiziyor.

Şirket son olarak Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Odysseus’un Dünya’dan yaklaşık 384.000 km uzaklıktaki Ay’ın yörüngesinde dönmeye devam ederken “mükemmel durumda” olduğunu, uçuş verilerini ve Ay görüntülerini Intuitive Machines’in Houston’daki görev kontrol merkezine ilettiğini duyurmuştu.

Söz konusu görev IM-1 olarak isimlendiriliyor. Bu göre 1972 yılında Apollo 17 ekibinin Ay yüzeyine inişinden bu yana ABD’nin ilk Ay görevi olarak da tarihe geçiyor.

ABD dışında son dönemde, Çin, Hindistan ve Japonya gibi ülkeler de Ay yüzeyine uzay araçları göndermişlerdi. Intuitive Machines şirketi dışında ABD’de farklı özel şirketlerin de NASA’yla işbirliği içerisinde Ay’a uzay aracı yollamak için çalışmalar yaptığı biliniyor.

Intuitive Machines isimli şirket, 2013 yılında NASA’nın Houston’daki Johnson Uzay Merkezi’nin eski Direktör Yardımcısı Stephen Altemus tarafından kurulmuş bir firma.

Geçtiğimiz ay da yine bir başka özel şirket Astrobotic Technology, aya uzay aracı göndermiş ancak görev başarısız olmuştu. Söz konusu şirketin Peregrine 1 adlı uzay aracı Ay’a inmeyi başaramayınca dünyaya geri dönmüş ve atmosfere girdikten sonra yandığı açıklanmıştı. Aracın ay yörüngesindeyken yakıt sızıntısı sorunu yaşadığı duyurulmuştu.

Paylaşın

97 Işık Yılı Uzaklıkta ‘Küçük Bir Dünya’ Keşfedildi

Bilim insanları, güneş sisteminin dışında nispeten küçük bir gezegenin atmosferinin su buharı açısından zengin olduğunu keşfetti. Durun, hemen bu gezegene tatil planı yapmayın.

Çünkü, keşfedilen gezegenin yüzeyi kurşunu eritecek kadar sıcak, bu da bildiğimiz şekliyle yaşama elverişli olmayan bir dünya olduğu anlamına geliyor.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler, Dünya’dan 97 ışık yılı uzaklıktaki ötegezegende su molekülleri buldu. Şimdiye kadar gözlemlenen en küçük ötegezegen olan ve ‘GJ 9827d’ olarak adlandırılan ötegezegenin atmosferinde bu buharı tespit edildi.

NASA’nın açıklamasında, çapı Dünya’nın yaklaşık iki katı olan ötegezegendeki keşfin, ‘potansiyel bir gösterge görevi gördüğü’ belirtildi.

Ancak araştırma ekibi, Hubble’ın hidrojen bakımından zengin bir atmosfer içindeki su buharı izlerini mi yakaladığını yoksa ev sahibi yıldızın GJ 9827d’nin orijinal hidrojen ve helyum atmosferini buharlaştırması nedeniyle gezegenin su bakımından zengin bir atmosfere mi sahip olduğunu söyleyemiyor.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Montreal Üniversitesi Trottier Dış Gezegenler Araştırma Enstitüsü’nden Prof. Björn Benneke, “Bu, su açısından zengin atmosfere sahip bu gezegenlerin diğer yıldızların etrafında var olabileceğini atmosferik bir tespit yoluyla doğrudan gösterebileceğimiz ilk sefer olacak” dedi.

Çalışmanın yazarlarından Laura Kreidberg ise, “Bu kadar küçük bir gezegende su bulunması bir dönüm noktasıdır” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Dünya Genelinde Her Beş Yetişkinden Biri Tütün Kullanıyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2000 yılında her üç yetişkinden birinin sigara içtiğini ya da diğer tütün ürünlerini tükettiğini, 2022 yılında ise bu sayının azaldığını, dünya genelinde yaklaşık her beş yetişkinden birinin tütün ürünleri kullandığını belirtti.

DSÖ Sağlık Teşviki ve Geliştirilmesi Departmanı Direktörü Ruediger Krech, “Tütün endüstrisinin sayısız hayat pahasına kâr peşinde koşmak için ne kadar ileriye gidebileceğini hayretle izliyorum. Hükümetlerin tütünle mücadeleyi kazandığını düşündüğü anda, tütün endüstrisi sağlık politikalarını manipüle etme fırsatını kollar” ifadelerini kullandı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2000-2030 Tütün Kullanımındaki Eğilimlere İlişkin Küresel Raporu’nu yayınladı. DW Türkçe‘nin aktardığı raporda, küresel, bölgesel ve ülkeler düzeyinde tahminlere yer verildi.

DSÖ’nün, 2000 ile 2030 yılları arasında tütün kullanım eğilimlerini inceleyen ve tahminleri içeren yeni raporu, 150 ülkenin tütün kullanımını başarılı bir şekilde azalttığını ortaya koydu. DSÖ, 2000 yılında her üç yetişkinden birinin sigara içtiğini ya da diğer tütün ürünlerini tükettiğini, 2022 yılında ise bu sayının azaldığını, dünya genelinde yaklaşık her beş yetişkinden birinin tütün ürünleri kullandığını belirtti.

Rapora göre, Türkiye’de 2022 yılında 15 yaşından büyükler arasında sigara içenlerin sayısı 20 milyon civarında iken, bu sayı Almanya’da 13 milyon oldu.

DSÖ, çoğu ülkede sigara içme oranları düşmesine rağmen, tütüne bağlı ölümlerin gelecek yıllarda da yüksek seyretmesinin beklendiği uyarısında bulundu. İstatistiklere göre halen tütün kullanımının, pasif içiciliğe maruz kalan 1,3 milyon sigara içmeyen kişi de dâhil olmak üzere, her yıl 8 milyondan fazla kişinin ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor.

Söz konusu raporda, tütünle mücadele için sıkı önlemler uygulayan ülkelerin, kullanım oranınında düşüş kaydetmesinin ardından, tütünden kaynaklanan ölümlerin sayısının azalması için 30 yıl beklemesi gerekebileceği ifade edildi.

DSÖ, sigara içenlerin sayısı azalmış olsa da, 2010-2025 yılları arasında dünya genelindeki tütün kullanımında yüzde 30’luk bir düşüş hedefinin gerçekleştirilemeyeceğini belirtti. Aralarında 2010 yılından bu yana tütün kullanımını yüzde 35 oranında azaltmış olan Brezilya’nın da bulunduğu 56 ülkenin bu hedefi tutturması bekleniyor.

2010’dan bu yana tütün kullanımının altı ülkede arttığı görüldü. Bu ülkeler; Kongo Cumhuriyeti, Mısır, Endonezya, Ürdün, Moldova ve Umman. Rapora göre genel olarak dünya 2025 yılına kadar olan 15 yıllık dönemde tütün kullanımını dörtte bir oranında azaltma yolunda ilerliyor.

Tütün endüstrisine yönelik uyarılar

DSÖ Sağlık Teşviki ve Geliştirilmesi Departmanı Direktörü Ruediger Krech, “Tütün endüstrisinin sayısız hayat pahasına kâr peşinde koşmak için ne kadar ileriye gidebileceğini hayretle izliyorum. Hükümetlerin tütünle mücadeleyi kazandığını düşündüğü anda, tütün endüstrisi sağlık politikalarını manipüle etme fırsatını kollar” ifadelerini kullandı.

DSÖ, tüm ülkeleri tütünle mücadele politikalarını sürdürmeye ve güçlendirmeye ve “tütün endüstrisi müdahalesi” ile mücadele etmeye çağırdı. Özellikle dumansız ürünler olarak adlandırılan yeni ürünler başta olmak üzere, gençler arasında tütün kullanımına ilişkin daha iyi veri toplanmasına odaklanılması gerektiği belirtildi.

Paylaşın

Milyarderlerin Serveti Hızla Artıyor!

Londra merkezli yardım kuruluşu Oxfam’ın yayınladığı veriler, dünyanın en zengin beş kişisine ait servetin, 2020 yılından bu yana her saat 14 milyon dolar arttığını ve toplam servetlerinin 405 milyar dolardan, 869 milyar dolara yükseldiğini ortaya koyuyor. 

Haber Merkezi / Bütün dolar milyarderlerinin toplam serveti ise küresel enflasyon oranından üç kat daha hızlı büyümüş durumda. Diğer tarafta ise raporda, dünya genelinde en yoksul kesimi oluşturan 4,77 milyar insanın, bir başka deyişle dünya nüfusunun yüzde 60’ının servet kaybının, 2020’den bu yana 20 milyar dolara ulaştığı vurgulanıyor.

791 milyon işçinin maaşlarının enflasyon oranında artmadığı ve her bir işçinin son iki yılda ortalama bir maaş kaybı olduğu da raporun aktardığı çarpıcı verilerden biri.

Dünya genelinde son yıllarda yaşanan kriz ve savaşlar yoksullarla zenginler arasındaki makasın daha da açılmasına neden oldu. Londra merkezli yardım kuruluşu Oxfam’ın, Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun açılışından önce yayınladığı rapora göre, dünyanın, hepsi de erkek olan en zengin beş insanı, 2020 yılından bu yana servetlerini ikiye katlamış durumda.

Rapor, aynı dönemde, yaklaşık 5 milyar kişiye denk gelen dünya nüfusunun yüzde 60’lık yoksul kesiminin daha da fakirleştiğini ortaya koyuyor.

Pazartesi günü açıklanan Oxfam raporunda yayınlanan veriler farklı kaynaklardan toplanan bilgilerle destekleniyor. Örneğin dünyanın en zengin milyarderleri ile ilgili rakamlar için Forbes dergisi ile Bank Credit Suisse’in tahminlerinden yararlanılmış.

Yayınladığı raporda geleceğe dair değerlendirmelerde de bulunan Oxfam, güncel ekonomik büyümeyi baz alarak, önümüzdeki 10 yıl içinde, dünya tarihinde ilk kez bir dolar trilyonerinin ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Cümlenin devamında ise küresel yoksulluğun 230 yıl sonra bile tamamen aşılamayacağı tahmininde bulunuluyor.

Oxfam raporunun önsözünü yazan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Senatosu’nun üyesi ve eski ABD başkan adayı Bernie Sanders, “Milyarderler zenginleşiyor, işçi sınıfı mücadele etmek zorunda, yoksullar ise çaresizlik içinde yaşıyor. Küresel ekonominin hüzünlü durumu bu” ifadelerini kullandı.

Sanders ayrıca, tarihte hiçbir zaman gelir ve servet arasında bu denli büyük bir eşitsizlik yaşanmadığını, ayrıca aç gözlülük, kibir ve sorumsuzluğun da böylesi bir örneğinin hiç görülmediğini dile getirdi.

Oxfam’ın yayınladığı veriler, dünyanın en zengin beş kişisine ait servetin, 2020 yılından bu yana her saat 14 milyon dolar arttığını ve toplam servetlerinin 405 milyar dolardan, 869 milyar dolara yükseldiğini ortaya koyuyor. Bütün dolar milyarderlerinin toplam serveti ise küresel enflasyon oranından üç kat daha hızlı büyümüş durumda.

Diğer tarafta ise raporda, dünya genelinde en yoksul kesimi oluşturan 4,77 milyar insanın, bir başka deyişle dünya nüfusunun yüzde 60’ının servet kaybının, 2020’den bu yana 20 milyar dolara ulaştığı vurgulanıyor. 791 milyon işçinin maaşlarının enflasyon oranında artmadığı ve her bir işçinin son iki yılda ortalama bir maaş kaybı olduğu da raporun aktardığı çarpıcı verilerden biri.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; Oxfam Almanya’nın Yönetim Kurulu Başkanı Serap Altınışık, yaşanan bu ekonomik adaletsizlik sebebiyle toplumun giderek artan bir baskı ile karşı karşıya olduğunu dile getirerek, “Bir yanda milyarlarca insan pandeminin artçı dalgaları, enflasyon ve savaşa katlanmak zorunda kalırken, diğer yanda milyarderlerin servetlerinde patlama yaşanıyor” diyor.

Bu eşitsizliğin, cinsiyete özgü ve ırkçı ayrımcılığı, daha da mağdur olan kadınlar ve beyaz olmayan insanlar gibi marjinalize edilen gruplara karşı körüklediğini belirten Altınışık, “Demokrasinin altı oyuluyor ve bu durum iklim krizinin bir felakete doğru gitmesinde büyük rol oynuyor” ifadelerini kullanıyor.

Oxfam’a göre gelir dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması için küresel çapta varlık vergisi uygulamasına geçilmeli. Buradan elde edilecek kaynağın, iklim koruma, eğitimin yaygınlaştırılması, sağlık hizmetleri ve sosyal güvence alanlarında kullanılabileceğini belirtti.

Paylaşın

‘Kilonova’nın Dünya’daki Yaşamı Sona Erdirmesinin Üç Yolu

Bilim insanları, iki nötron yıldızının Dünya’ya yeterince yakın bir noktada çarpışması durumunda ne olacağını araştırdı. Bilim insanları, ‘Kilonova’ adı verilen bu durumun Dünya’daki yaşamı kolaylıkla yok edebileceğini keşfettiler.

Haber Merkezi / Peki ‘yeterince uzak’ tam olarak ne kadar uzaktır? Illinois Üniversitesi’nden ve arXiv’de yakın zamanda yayınlanan araştırmanın baş yazarı Haile Perkins, “Dünya’dan yaklaşık 36 ışıkyılı uzaklıkta bir nötron yıldızı birleşmesi meydana gelirse, ortaya çıkan radyasyonun bir yok oluş olayına neden olabileceğini bulduk” dedi.

Bilim insanları araştırmada, 2017 yılında Lazer Girişimölçer Yerçekimi Dalgası Gözlemevi (LIGO) tarafından yakalanan, 130 milyon ışıkyılı uzaklıktaki iki nötron yıldızının birleşmesini analiz etti.

İki nötron yıldızı çarpıştığında, muazzam miktarda elektromanyetik radyasyon yayan ve neredeyse süpernova kadar şiddetli olaylara neden olan gerçek ‘ışık patlamalarına’ neden olur. Bu ‘yıldız cesetlerinden’ ikisi karşılaşıp birleştiğinde, yalnızca gama ışınları ve büyük miktarda kozmik ışın (ışık hızına yakın hızlarda hareket eden yüklü parçacıklar) üretmekle kalmazlar, aynı zamanda Evrenin bilinen tek ortamlarını da yaratırlar. 

Nötron yıldızı birleşmeleri, milyarlarca ışıkyılı uzaklıktan bile ayırt edilebilen yerçekimsel dalgaları ileterek uzayın kendisini ‘rezonansa’ dönüştürür.

Haile Perkins ve araştırma ekibi, çalışmalarında, 130 milyon ışıkyılı uzaklıktaki iki nötron yıldızının birleşmesinden kaynaklanan ve 2017 yılında Lazer Girişimölçer Yerçekimi Dalgası Gözlemevi (LIGO) tarafından yakalanan GW 170817 yerçekimsel dalga sinyalini ve aynı birleşmeyle ilişkili gama ışını patlaması GRB 170817A’yı analiz etti.

Gama ışınları

İki nötron yıldızının birleşmesi sonucunda oluşan en büyük tehdit gama ışınlarıdır. Gama ışınları, iyonizasyon adı verilen bir işlemle elektronları atomlardan ayırmaya yetecek kadar enerji taşırlar. Gama ışınları, Dünya’yı koruyan ozon tabakasını kolayca tahrip edebilir ve gezegenin Güneş’ten ölümcül dozlarda ultraviyole radyasyon almasına neden olabilir.

Perkins ve çalışma arkadaşları, nötron yıldızı birleşmelerinden kaynaklanan gama ışınlarının, yaklaşık 297 ışıkyılı uzaklıkta doğrudan yollarının üzerinde duran her canlı ortamı yok edeceğini belirledi.

X-ışınları

Nötron yıldızı birleşmesinde gama ışınlarından sonra en büyük tehdit X-ışınlarıdır. X-ışınları, ozon tabakasını iyonize etme kapasitesine sahiptirler. Bu da X-ışınlarını Dünya’daki yaşam için öldürücü kılıyor. Ancak iki nötron yıldızı birleşmesinde oluşan X-ışınlarının Dünya’yı etkilemesi için tam olarak 16,3 ışıkyılı uzaklıkta olması gerekir.

Kozmik ışınlar

Araştırmaya göre, iki nötron yıldızının çarpışmasının en tehlikeli etkisi, kozmik ışınlardır. Böyle bir olay sonrasında oluşan kozmik ışınlar Dünya’ya ulaşırsa ozon tabakasını tamamen yok edecek ve Dünya’yı bin yıl boyunca Güneş’in ultraviyole ışınlarına maruz bırakacaktır. 36 ışıkyılı uzaklıkta olsa.

Araştırmanın baş yazarı Perkins, “Belirli güvenlik mesafesi ve hangisinin en tehlikeli bileşen olduğu biraz belirsiz” diyor ve ekliyor:  Etkilerin çoğu, olayın mesafesi, patlamanın enerjisi, fırlatılan malzemenin kütlesi gibi özelliklere bağlıdır. Seçtiğimiz parametrelerin birleşimiyle kozmik ışınlar en tehditkar ışınlar olacak gibi görünüyor.

Paylaşın

Dünyada Gıda Fiyatları Gerilerken, Türkiye’de Yüksek Artış Devam Etti

Gıda fiyatları dünya genelinde gerilerken, Türkiye’de ise yüksek artış ivmesi devam etti. Dünya gıda fiyatları ekim ayında yüzde 11 gerilerken, Türkiye’de ise aynı ayda gıda fiyatlarındaki artış yüzde 72 oldu.

Dünya gıda fiyatları ekim ayında şeker, tahıl, bitkisel yağlar ve et fiyatlarındaki düşüşlerin etkisiyle Mart 2021’den bu yana en düşük seviyeyi geriledi.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen fiyatlara göre küresel olarak gıda fiyatları Ekim ayında yüzde 11 geriledi. Böylelikle küresel olarak gıda fiyatlarında yıllık düşüş serisi 12. aya yükseldi.

Dünya gıda fiyatları Ekim ayında şeker, tahıl, bitkisel yağlar ve et fiyatlarındaki düşüşlerin etkisiyle Mart 2021’den bu yana en düşük seviyeyi geriledi.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen, tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları endeksi Eylül ayındaki 121,3 seviyesinden Ekim ayında 120,6 seviyesine düştü.

Dünyada gıda fiyatları gerilerken, Türkiye’de yüksek artış ivmesine devam etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Ekim’de gıda fiyatlarında yıllık artış yüzde 72 oldu. Aylık bazda da artış yüzde 3,20 olarak kaydedildi.

ENAG ve TÜİK’den enflasyon açıklaması

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), verilerine göre, aylık enflasyon yüzde 5,09; yıllık enflasyon ise yüzde126,18 olarak hesaplandı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 3,43, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 55,00, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,36 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 54,26 oldu.

TÜİK’in detaylı açıklamasına göre, son 12 ayda en yüksek fiyat artışı yüzde 94,12 ile lokanta ve otellerde oldu. En düşük artışın ise yüzde 25,98 ile konut fiyatlarında kaydedildiği bildirildi.

Enflasyon hesaplaması yapılan 143 temel başlıktan 15’inin fiyatlarında düşüş gerçekleşirken, altı temel başlığın endeksinde değişim olmadığı, 122 temel başlığın endeksinde ise artış görüldüğü bildirildi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan da dünkü açıklamasında, yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 58’den Orta Vadeli Program ile uyumlu şekilde yüzde 65’e çıkarıldığını duyurdu.

Erkan, 2024 yıl sonu enflasyon tahmininin de yüzde 33’ten yüzde 36’ya yükseltildiğini belirtti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, katıldığı bir etkinlikte yaptığı açıklamada, “Bir yıl içinde enflasyonu ciddi oranda kontrol altına alıp düşüreceğiz, cari açığı kapatacağız” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Çöken İki Yıldız Çarpışması, Dünya’da Kitlesel Yok Oluşa Yol Açabilir

Yeni bir çalışma, Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında yaşanabilecek bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını sıyırabileceğini ve gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna neden olabileceğini ileri sürdü.

Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında meydana gelebilecek çok nadir bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını kaldırarak gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna yol açabileceği yeni bir araştırmada öne sürüldü.

Bu zamana kadar gökbilimciler, kilonova diye bilinen bu tür nötron yıldızı çarpışma olaylarından sadece birkaçını gözlemleyebildi. Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Henüz hakem denetiminden geçmeyen ve ArXiv ön baskı sunucusunda yayımlanan araştırma, bu yıldız çarpışma olaylarının yakınındaki başka dünyalarda yaşamın devam etme ihtimalini belirlemeye katkı sunabilir.

Bilim insanlarına göre, bu tür yıldız çarpışmalarından kaynaklanan en büyük tehdit, gama ışınları ve ürettikleri X ışını artçı ışımasının da aralarında yer aldığı radyasyon patlaması. Araştırmacılar çalışmada şöyle yazdı: Bu kaynaklardan gelen iyonlaştırıcı radyasyon, çok yakın olduğunda Dünya benzeri gezegenlerdeki yaşam için tehlike yaratabilir.

Bilim insanları, tespit edilen ilk nötron yıldızı çarpışmasından (GW170817 adlı yıldız olayı) bildiklerimizin analizine dayanarak bu olayların Dünya’yı etkileme olasılıklarını inceledi. Araştırmacılar böyle bir patlamanın yaklaşık 297 ışık yılı (97 parsek) gibi dar bir aralığında yer alan bütün canlıların güçlü gama radyasyonuyla yanabileceğini söylüyor.

Bilim insanları, eğer Dünya böyle bir bölgede olsaydı radyasyonun Dünya’nın stratosferik ozonunu kaldırabileceğini ve bunun düzelmesinin de birkaç yıl alabileceğini belirtiyor.

Araştırmacılar kilonovanın artçı ışımasından kaynaklanan X ışınları, gama ışını salımlarına kıyasla daha uzun süre dayanma eğiliminde olduğundan daha ölümcül olabileceğini söylerken, bunların yaşamı yok edici etkilerinin yaklaşık 16 ışık yılı içinde gerçekleşeceğini de ekliyor.

Bilim insanları, “Temel kilonova parametreleri için artçı ışımadan kaynaklanan X ışını salımının ~5 pc’ye kadar ölümcül olabileceğini ve eksen dışı gama ışını salımının ~4 pc’ye kadar bir aralığı tehdit edebileceğini görüyoruz” diye belirtiyor: En büyük tehdit, patlamadan yıllar sonra, kilonova patlamasıyla hızlanan ve ~11 pc’ye kadarki mesafelerde ölümcül olabilen kozmik ışınlardan geliyor.

Öte yandan çalışmada, bulguların “kayda değer belirsizlikler” taşıdığı belirtilerek “görüş açısı, fırlatılan kütle ve patlamanın enerjisine” bağlı olduğuna dair uyarıda bulunuluyor. Ayrıca araştırmacılar, kilonova olaylarının nadirliği nedeniyle bu tür yıldız çarpışmalarının “Dünya’daki yaşama önemli tehditler yaratmadığını” söylüyor.

Araştırmacılar şöyle belirtiyor: İkili nötron yıldızı birleşmelerinin nadirliğinin küçük bir öldürücülük aralığıyla birleşmesi, muhtemelen Dünya’daki yaşam için önemli bir tehdit yaratmadığı anlamına geliyor… Güneş’in bulunduğu yerdeki ölümcül birleşmelerin ortalama tekrarlanma süresinin Evren’in yaşından çok daha büyük olduğunu bulduk.

Bilim insanları, “Öte yandan hiçbir zaman kitlesel yok oluşa yol açmasa bile, yakınlardaki bir kilonova olayı Dünya’dan görülebilir. Muhtemelen birleşmeden kısa süre sonra teknolojide bozulma yaratacak ve gökyüzünde bir aydan fazla parlak kalacaktır” diyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın