Dünyada Cinsiyet Eşitsizliğini Gidermek 131 Yıl Alabilir

Dünya genelinde cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik ilerlemenin mevcut hızda devam etmesi durumunda bu farkın ancak 2154’te, yani 131 yıl içinde kapanabileceği tespit edildi.

Bu süre, ekonomik eşitsizliği kapatmak için 169 yıl, siyasi yetkilendirme alanındaki eşitsizliği kapatmak için ise 162 yıl alabilir. Cinsiyet eşitliğinde en yüksek oran İzlanda’da en düşük Afganistan’da. Türkiye, yüzde 63,8 ile cinsiyet eşitliğinde 129’uncu sırada yer aldı.

Dünya çapında kadınlar iş gücüne erkeklere göre daha yüksek oranda katılım sağlamasına karşın bu yıl küresel iş gücünün yüzde 41,9’unu kadınlar oluşturdu.

İsviçre’nin Cenevre kentinde yer alan Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Cinsiyet Farkı 2023 Raporu’nu yayınladı.

146 ülkede “ekonomik katılım ve fırsat”, “eğitimsel kazanımlar”, “sağlık ve hayatta kalma” ve “siyasi yetkilendirme” olmak üzere 4 temel alanda cinsiyet eşitsizliğinin değişiminin ölçüldüğü rapora göre, dünyada cinsiyet eşitsizliğini gidermek için sağlanan ilerlemenin hızı yaşanan çeşitli krizler nedeniyle büyük ölçüde yavaşladı.

Cinsiyet eşitsizliği, geçen yıla göre sadece yüzde 0,3 kapandı. Bu yavaş ilerlemede, eğitimsel kazanımlarda cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ilişkin iyileşme ana faktör oldu.

WEF’in raporu yayımlamaya başladığı 2006’dan beri cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında sadece yüzde 4,1 iyileşme kaydedildi. Dünyada cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik ilerlemenin mevcut hızda devam etmesi durumunda bu farkın ancak 2154’te, yani 131 yıl içinde kapanabileceği tespit edildi.

Bu süre, ekonomik eşitsizliği kapatmak için 169 yıl, siyasi yetkilendirme alanındaki eşitsizliği kapatmak için ise 162 yıl alabilir. Cinsiyet eşitliğinde en yüksek oran İzlanda’da en düşük Afganistan’da

Dünyada hiçbir ülkede cinsiyet eşitliği yüzde 100 sağlanamamış olsa da İzlanda yüzde 91,2 ile bu konuda ilk sırada yer aldı ve üst üste 14 yıldır en yüksek oranın görüldüğü ülke oldu.

Bu oran; Norveç’te yüzde 87,9, Finlandiya’da yüzde 86,3, Yeni Zelanda’da yüzde 85,6 ve İsveç’te yüzde 81,5 olarak belirlendi. Almanya’da ise cinsiyet eşitliği oranı yüzde 81,5, Nikaragua’da yüzde 81,1, Namibya’da yüzde 80,2, Litvanya’da yüzde 80 ve Belçika’da yüzde 79,6 oldu.

Belçika, ilk kez cinsiyet eşitliğinin en yüksek olduğu 10 ülke arasına girdi. Türkiye, yüzde 63,8 ile cinsiyet eşitliğinde 129’uncu sırada yer aldı. Afganistan yüzde 40 ile cinsiyet eşitliğinin en düşük ölçüldüğü ülke olurken, bunu yüzde 57 ile Çad, Cezayir, İran ve Pakistan izledi.

Bölgesel bazda Avrupa, yüzde 76,3 ile cinsiyet eşitliğinin en yüksek ölçüldüğü bölge olurken, Avrupa’yı, yüzde 75 ile Kuzey Amerika, yüzde 74,3 ile Latin Amerika ve Karayipler, yüzde 69 ile de Avrasya ve Orta Asya izledi. Sahra Altı Afrika’da bu oran yüzde 68,2, Güney Asya bölgesinde yüzde 63,4 ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yüzde 62,6 oldu.

İş gücünün yüzde 41,9’unu kadınlar oluşturuyor

Dünya çapında kadınlar iş gücüne erkeklere göre daha yüksek oranda katılım sağlamasına karşın bu yıl küresel iş gücünün yüzde 41,9’unu kadınlar oluşturdu.

Kadınların kıdemli liderlik pozisyonlarındaki oranı ise yüzde 32,2 ile erkeklere göre 10 puan daha düşük. Küresel işsizlik oranları açısından da kadınlarda işsizlik oranı yüzde 4,5 ile erkeklerdeki yüzde 4,3 işsizlik oranına göre daha yüksek ölçüldü.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

2027’de 83 Milyon Kişinin Mesleği Ortadan Kalkacak

2027 yılında 69 milyon yeni iş yaratılmış olacakken 83 milyon kişilik meslek ortadan kalkacak. Bu durum, dünya genelindeki istihdamın yüzde 2 azalması anlamına geliyor.

Bankada çalışmak, sekreterlik ve kasiyerlik gibi ofis işleri, en hızlı yok olacaklar arasında gösterildi.

Her yıl İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlediği zirveyle bilinen Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum/WEF) bugün bir rapor yayımlayarak iş piyasasının geleceğine ışık tuttu.

Teknoloji ve dijitalleşmenin hem yeni iş sahaları yarattığı hem de eskilerini yok ettiği vurgulandı. Çevre dostu bir ekonomik modelin oluşturulmasını öngören yeşil dönüşüm, ekonomik büyümenin yavaşlığı, yüksek enflasyon ve tedarik kıtlığı çalışanlara sorun yaratacak faktörler arasında sayıldı.

Dijitalleşmeyle birlikte bir çalışanın becerilerinin yarısına yakınını güncellemesi gerektiğinin altı çizildi.

İşverenler arasında yapılan ankete dayanan rapora göre, gelecek 4 yıl içinde işlerin dörtte birine yakınının değişmesi bekleniyor.

2027’de 69 milyon yeni iş yaratılmış olacakken 83 milyon kişilik meslek ortadan kalkacak. Bu durum, dünya genelindeki istihdamın yüzde 2 azalması anlamına geliyor.

Bankada çalışmak, sekreterlik ve kasiyerlik gibi ofis işleri, en hızlı yok olacaklar arasında gösterildi. Yapay zekada makine öğrenimi ve sibergüvenlik uzmanlarına talebin artacağı belirtildi.

İşlerin Geleceği adını taşıyan rapor, 11 milyonu aşkın işçinin çalıştığı yaklaşık 800 şirketten alınan bilgilerle hazırlandı.

WEF Genel Müdürü Saadia Zahidi raporla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: Hükümetler ve iş yerleri eğitim, yeni beceriler kazandırma ve sosyal yardım yapılarıyla yatırım yaparak geleceğin işlerine doğru dönüşümü desteklemeli.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Ekonomistler: 2023 Yılında Küresel Resesyon Bekleniyor

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) İsviçre’nin Davos kasabasında bugün başladı. WEF tarafından düzenlenen ankete katılan özel ve kamu sektörü baş ekonomistlerinin üçte ikisi, 2023 yılında küresel resesyon beklediklerini kaydetti.

Ankete katılanların yüzde 18’i küresel resesyon olasılığını “son derece yüksek” görürken sadece üçte birlik kesim, resesyonun bu yıl olması olasılığını düşük gördüklerini söyledi.

Dünya Ekonomik Forumu Müdürü Saadia Zahidi, anket sonuçlarına eşlik eden açıklamasında, “Mevcut yüksek enflasyon, yavaş büyüme, yüksek borç ve parçalanmanın fazla olduğu bu ortam, büyümeyi rayına oturtmak ve dünyanın en savunmasız nüfuslarının yaşam standartlarını yükseltmek için gereken yatırımlara yönelik teşviki azaltıyor” dedi.

Ankete Uluslararası Para Fonu (IMF), yatırım bankaları, çok uluslu şirketler ve sigorta grupları gibi uluslararası kurumlardan kıdemli ekonomistler katıldı.

Dünya Ekonomik Forumu anketinin sonuçları, merkez bankalarının faiz oranlarını yükseltmesinin, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının sürmesinin ve dünyanın ana ekonomi motorlarının tökezlemesini etkisiyle Dünya Bankası’nın geçen hafta 2023 yılına ilişkin büyüme tahminlerini birçok ülke için resesyon seviyelerine kadar çekmesinden sonra geldi.

Anket, enflasyona ilişkin geniş çaplı bölgesel farklılıkları ortaya koydu. 2023 yılında enflasyon Çin’de yüzde 5, geçen yılki enerji fiyatları krizinin etkilerinin ekonominin farklı alanlarına yayıldığı Avrupa’daysa yüzde 57 olarak öngörülüyor.

Ekonomistlerin büyük çoğunluğu, Avrupa ve Amerika’da para politikasının daha da sıkılaştırılacağı tahmini yürütüyor.

Küresel ekonomik yavaşlama; eğitimden sağlığa, yoksullukla mücadeleden iklime birçok alanda yatırımların darbe alması riskini beraberinde getirmesine rağmen kimileri, bu yavaşlamanın enflasyonu aşağıya çekeceği ve ABD Merkez Bankası (FED) ve diğer merkez bankalarının gelecekteki faiz artışlarından kaçınacağı anlamına gelebileceği görüşünde.

Kimilerine göre varlıklı kişiler ekonomik resesyonun en ağır etkilerinden büyük olasılıkla kaçınacak, ancak orta gelir düzeyindeki gruplar resesyonun etkisini şiddetli şekilde hissedecek.

Dünya Ekonomik Forumu anketine katılan her 10 kişiden 9’u zayıf talep ve yüksek borçlanma maliyetlerinin firmaları olumsuz yönde etkileyeceğini bildirdi. Katılımcıların yüzde 60’ına göreyse girdi maliyetleri artacak.

Bu zorlukların çok uluslu şirketlerin maliyetleri azaltma yoluna girmesine bekleniyor. Bu şirketler işletme giderlerini azaltmaktan eleman çıkarmaya kadar çeşitli yollara başvurabilir.

Öte yandan 2023 yılında tedarik zincirinde yaşanabilecek aksaklıkların iş faaliyetleri üzerinde ciddi bir külfet oluşturması beklenmiyor. Ankete göre hayat pahalılığı krizi ise zirve noktasına yaklaşıyor olabilir. Katılımcıların yüzde 68’i, bu krizin 2023 yılı sonunda azalmasını bekledikleri yönünde görüş bildirdi.

Davos’ta Avrupa ve NATO’dan Ukrayna’da birlik adımı

Ukrayna’da Rusya’nın Belarus üzerinden olası yeni bir saldırı dalgasına ilişkin korkular artarken Kiev’in Batılı müttefikleri, İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen ve siyasetle iş dünyasının liderlerini biraraya getiren Dünya Ekonomik Forumu’nda Ukrayna için daha geniş kapsamlı bir birlik oluşturmayı amaçlıyor. Bu yılki Dünya Ekonomik Forumu toplantılarında Rusya’nın eksikliğiyse gözlerden kaçmıyor.

İsviçre’nin kayak merkezlerinden Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu toplantıları bir zamanlar Moskova’nın güçlü isimlerinin anlaşmalar yaptığı bir mekandı. Ancak Rusya’nın Ukrayna işgalinden bu yana gösterişli partiler, Rus siyasetçileri, şirket yöneticileri ve akademisyenleriyle yapılan yatırım toplantıları geçmişte kaldı.

Ukrayna’nın Baltık, Kuzey ve Doğu Avrupa ülkelerinden en yakın müttefikleri, Avrupa Birliği ve NATO liderleriyle bu Cuma Amerika’nın Almanya’daki Ramstein Hava Üssü’nde Ukrayna’ya gelişmiş silah sağlama konusunu ele alacak.

Öte yandan Rusya ve Belarus’un bugün ortak hava tatbikatlarına başlaması, Kiev ve Batılı ülkelerin Moskova’nın yakın müttefiki Belarus’u Ukrayna’ya düzenlenecek yeni bir kara harekatı için kullanabileceği korkularını arttırdı.

Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis, Twitter mesajında, “Litvanya’dan konuşmak için davet edildiğim Davos’a gidiyorum. Litvanta Ukrayna’nın çok iyi bir dostu, o nedenle ne söyleyeceğimi biliyorsunuz” dedi ve #ArmUkraineNow (Şimdi Ukrayna’yı silahlandırın) hashtag’ini paylaştı.

G7 ülkeleri içinde sadece Almanya Başbakanı Olaf Scholz katılımcılara hitap edecek. Almanya, gelişmiş Leopard muharebe tanklarının Ukrayna’ya tedarik edilmesi için giderek daha büyük baskı altına alınıyor.

Avrupalı bir diplomat, “Dünya Ekonomik Forumu’nda büyük güçlerin olmaması, meydanın, Rusya’nın saldırganlık sergilediği bu ortamda seslerini çıkarıp kendilerine kulak verilmesini isteyen orta büyüklükte ve küçük ülkelere kalması anlamına geliyor” dedi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun Mayıs ayındaki son büyük toplantısına damgasını vuran Ukrayna, Davos’a bu sefer de yüksek seviyeli yetkililerden oluşan bir heyet gönderdi. Bu heyetin ülkenin ilerideki yeniden yapılanma sürecinin yapı taşlarını yerine oturtmaya odaklanması bekleniyor.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, geçen yılın sonlarına doğru dünyanın en büyük yatırım fonu BlackRock’ın CEO’su Larry Fink’le yaptığı görüşmeden sonra, şirketlerin Ukrayna’nın toparlanma sürecine yatırım yapmaya hazır olduklarını ve bunun temellerinin Davos’ta atılacağını dile getirmişti.

Zelenski, Aralık ayında, “Ukrayna’nın duruşu ve beklentileri orada sunulacak” demişti.

Davos’un ana caddesinde kurulan Ukrayna Evi, Ukraynalı kuvvetlerin Rus işgalinden kurtardığı Herson kentinin yaşadığı tahribatı gösteren bir sergiye evsahipliği yapıyor.

Barış ve ekonomik entegrasyonu teşvik etmek için tasarlanan bir forum olan Dünya Ekonomik Forumu için bu amaca ulaşmak ve tarafsız kalmak, zor bir hedef olabilir. Forum kapsamında Rusya’nın izlediği yola ilişkin bir panelde Rus katılımcı bulunmaması dikkat çekiyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Krizler Zenginlere Yaradı

Birleşik Krallık merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, iki yılda dünyada yaratılan 26 trilyon dolarlık yeni zenginliğin yüzde 63’ünün dünyanın “süper zengin” yüzde 1’lik kesimine gittiğini açıkladı.

Oxfam, dünyadaki milyarderlerin servetinin her gün ortalama 2,7 milyar dolar arttığını ortaya koydu. Oxfam, bu bağlamda dünyadaki en zenginlere yönelik yeni vergiler getirilmesi çağrısında bulundu.

Oxfam, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) İsviçre’nin Davos kasabasında bugün başlayacak zirvesi öncesinde, “En Zenginlerin Hayatta Kalması” başlıklı bir politika belgesi yayınladı.

Oxfam’ın politika belgesi, dünyanın en zengin yüzde birinin 2 sene içinde dünyada yaratılan tüm yeni zenginliğin üçte ikisine sahip olduğunu gösterdi.

Buna göre, COVID-19’un pandemi ilan edildiği 2020’den 2021 yılının sonuna kadar dünyada 26 trilyon ABD doları değerinde yeni zenginlik yaratıldı. Bu zenginliğin yüzde 63’ü dünyanın en zengin yüzde birine gitti.

Oxfam verileri ayrıca dünyadaki milyarderlerin servetinin her gün ortalama 2,7 milyar dolar arttığını ortaya koydu.

Oxfam’ın politika belgesine göre, dünyanın en az kazanan yüzde 90’ına mensup bir kişinin küresel yeni servetten elde ettiği her 1 ABD dolarına karşılık her bir milyarder yaklaşık 1,7 milyon dolar servet elde etti.

“Zenginlerden daha çok vergi alın” çağrısı

Politika belgesinde dünyadaki durumla ilgili değerlendirmelerini de paylaşan Oxfam, ilk defa bir çeyrek yüzyılda hem aşırı servette hem de aşırı yoksullukta dünya çapında bir artış yaşandığı uyarısını yaptı.

Oxfam, bu bağlamda dünyadaki en zenginlere yönelik yeni vergiler getirilmesi çağrısında bulundu.

The Guardian’ın aktardığına göre, Oxfam Büyük Britanya Genel Müdürü Danny Sriskandarajah, “Mevcut ekonomik gerçeklik, temel insan hakları değerlerine bir hakaret. Aşırı yoksulluk, 25 yılda ilk defa artıyor ve bir milyara yakın kişi açlık çekiyor. Ancak, milyarderler için her gün bir bolluk” dedi:

“Çoklu krizler, milyonlarca insanı uçurumun kenarına iterken liderlerimiz problemlere çözüm bulmakta başarısız oluyor. Hükümetler, azınlığın kazanılmış hakları için hareket etmeyi bırakmalı.

“Pek çok ülkede en fakir insanların süper zenginlerden çok daha fazla vergi verdiği bir sistemi nasıl kabul edebiliriz? Hükümetlerin süper zenginlerden artık daha fazla vergi alması gerekiyor.”

Davos zirvesi öncesi iklim protestoları

Öte yandan, Davos’ta bugün başlayacak zirve öncesinde dün (15 Ocak) Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve iklim krizi protestoları vardı.

Davos’taki Postane Meydanı’nda düzenlenen protestolarda ellerinde WEF ve iklim krizine yönelik farklı dillerde eleştirel pankart ve dövizler taşıyan aktivistler, bu konuda adım atmayan hükümetleri eleştirdi.

Davos zirvesini eleştiren “Strike WEF” isimli oluşumun üyesi Gianna Catrina, Anadolu Ajansı (AA) muhabirine yaptığı açıklamada, WEF’i son iki yıldır olduğu gibi bu yıl da protesto ettiklerini anlattı:

“Biz, küresel ekonominin elitlerini protesto etmek için buradayız. Çünkü şu anda bir ekolojik kriz yaşanıyor ve bu da mevcut ekonomik sistem tarafından körükleniyor.”

Strike WEF oluşumunun bir diğer üyesi Claudio Bernard da dünkü protestoyu WEF ile ilgili sorunları ortaya koymak ve bu organizasyona neden karşı olduklarını göstermek için düzenlediklerini aktardı.

Bernard, “WEF, güçlü ve zengin insanlarca oluşturulmuş bir yapı. Geri kalan insanlar dışarıda kalıyor” dedi.

“Parçalanmış Bir Dünyada İşbirliği”

Bu yıl “Parçalanmış Bir Dünyada İşbirliği” temasıyla 53.’sü düzenlenecek WEF’te liderlere “dünyanın karşı karşıya olduğu krizleri birlikte ele alma ve koordineli eylem planı geliştirme” çağrısı yapılacak.

İsviçre’nin Davos kasabasında bugün başlayıp 20 Ocak’a kadar sürecek olan, birçok ülkenin ve uluslararası organizasyonun lideri ile iş dünyası temsilcilerinin yer alacağı forum, 130 ülkeden 50’si devlet/hükümet başkanı olmak üzere 2 bin 700’den fazla katılımcıyı bir araya getirecek.

Forum kapsamında ekonomi başta olmak üzere Rusya-Ukrayna Savaşı, COVID-19 salgını, teknoloji, enerji, iklim değişikliği, sağlık, göç ve uluslararası kriz konuları oturumlarda öne çıkacak başlıklar olacak.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

IMF’den Finansal Kriz Uyarısı: Küresel İşbirliği Şart

Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nun açılışında konuşan Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, dünya ekonomisinin bir dizi tehditle karşı karşıya olduğunu söyledi. Georgieva, Ukrayna’daki savaşın, pandemi nedeniyle darbe alan küresel ekonomiyi daha da zorladığını belirtti.

Birçok ülkenin gıda ticareti ve enerji arzı üzerinde sınırlamalara gitmeye başladığını ifade eden Georgieva, bu durumun yoksul ülkeleri daha da yoksullaştıracağı uyarısında bulundu.

Dünya ekonomisinin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana belki de en büyük sınavıyla karşı karşıya olduğunu söyleyen Georgieva, gıda kıtlığı ve iklim değişikliğinin yarattığı tehditlerle mücadele için küresel işbirliğine gidilmesinin şart olduğunu söyledi.

Hükümetlerin yoksul vatandaşlarına yönelik teşvikler vermesi gerektiğini belirten Georgieva, BBC’ye yaptığı açıklamada geçim sıkıntısı kriziyle ilgili olarak ele alınması gereken öncelikleri şöyle sıraladı:

“İki önceliğimiz var. Birincisi artan gıda ve enerji fiyatları altında ezilen toplumun en yoksul kesimlerini sübvanse etmek. İkincisi de Ukrayna’daki savaş nedeniyle en büyük zararı gören iş kollarına destek olmak.”

Dünya genelinde birçok hükümet artan geçim sıkıntısı nedeniyle zorlanan kesimlere yönelik destek paketleri açıklıyor. Ancak bunun yeterli seviyede olmadığı düşünülüyor. Bu yıl gıda fiyatları rekor seviyelere tırmanmış durumda. Petrol ve doğalgaz fiyatlarında da büyük bir sıçrama görülüyor.

Bunda pandeminin açtığı yaralar henüz sarılmadan Ukrayna savaşının patlaması en büyük etken. Zira Rusya ve Ukrayna, dünyanın en büyük tahıl ihracatçıları arasında.

Resesyon korkusu

Tahıl arzı konusunda sıkıntı yaşanması endişesi dünya genelinde birçok ülkede yıllık enflasyon seviyelerini de rekor seviyelere tırmandırdı. Enflasyon rakamları İngiltere’de yüzde 9, ABD’de yüzde 8,3 ve Eurozone bölgesinde yüzde 7,4 olarak açıklandı.

Merkez bankaları artan fiyatları kontrol altına almak için faiz oranlarını yükseltirken, kimi ekonomistler resesyon riskini dile getirmeye başladı.

IMF Başkanı Kristalina Georgieva, pandemi sürecini atlatabilmek için dışarı borçlanan hükümetlerin artan borçlanma maliyetlerinin büyük sorunlar yaratmasından endişe duyduğunu ifade etti.

Georgieva, hükümetlerin ne kadar borçlandıkları ve ne kadar harcadıkları konusunda son derece dikkatli davranmaları gerektiğini savundu.

IMF Başkanı hükümetlerin vatandaşlara yeterli desteği vermemesi durumunda Sri Lanka’daki gibi protestoların dünya genelinde birçok başka ülkede de görülebileceği uyarısında bulundu.

Sri Lanka’da artan fiyatların tetiklediği ekonomik kriz ülkede şiddetli protestolara yol açmış, iktidarın değişmesine neden olmuştu.

Şeffaf ticaret

IMF ve Dünya Bankası’nın da aralarında olduğu bir grup uluslararası kalkınma örgütü, bu hafta dünya genelinde artan gıda fiyatlarıyla mücadele etmeyi amaçlayan bir plan ortaya attı.

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, “Artan küresel gıda ve gübre fiyatlarının çok sayıda insanın açlık tehdidiyle karşı karşıya kalmasına yol açması gibi ciddi bir risk var” diye konuştu.

Kristalina Georgieva ise aslında yeterli miktarda gıda arzı olduğunu, ancak bunun eşit ve adil bir şekilde dağıtılmadığını öne sürdü:

“Ticaretin açık ve şeffaf olması gerekiyor. Ülkelerin ihtiyaçlarının üzerinde gıdayı sadece kendilerine ayırdıkları ve gıdanın bir yerden diğerine dolaşımına mani oldukları bir duruma imkan verilmemesi gerek.”

Dünyanın en büyük ikinci buğday üreticisi olan Hindistan bu yıl buğday ihracatını yasaklamıştı. Narendra Modi hükümeti, bu yasağı bir vadede gözden geçirebileceklerini ifade etmişti.

IMF Başkanı Georgieva, “Gerçekten bu yasağı yeniden değerlendirmeleri için yalvarıyorum. Tüm dünya için çok zor bir dönemden geçiyoruz” diye konuştu.

Georgieva, “Kendi vatandaşlarını beslemek zorunda olduklarını anlıyorum. 1,4 milyarlık bir nüfusları var. Ama önümüzdeki krizle baş edebilmek için küresel işbirliğine gitmek dışında bir seçeneğimiz yok” dedi.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Milyonerlerden Çağrı: Bizden Servet Vergisi Alın

Dünya çapında 100’ü aşkın milyoner ve milyarderden oluşan “Vatansever Milyonerler” grubu, zenginlere servet vergisi getirilmesini istedi. Grubun İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Forumu için toplanan siyasi liderlere yaptığı çağrıda, süper-zenginlerin dünya ekonomisinde pandemi sonrası toparlanma sürecine katkıya zorlanmadığına işaret edilerek, “Biz zenginleri derhal vergilendirin” denildi.

Yayımlanan açık mektupta, “Milyonerler olarak mevcut vergi sisteminin adil olmadığını biliyoruz. Son iki yılda dünyada son derece acılı bir süreçten geçilirken bizim servetimiz pandemi sırasında arttı. Ancak dürüst olmak gerekirse çok azımız vergiler yoluyla adil bir katkıda bulunduğunu söyleyebilir” ifadeleri yer aldı.

Mektupta zenginlerden servet vergisi alınmasının dünyadaki aşırı eşitsizliğin azaltılmasına, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin finansmanına yardımcı olacağına işaret edildi.

Hükümetlere eleştiri

Süper-zenginlerin kriz döneminde servetlerini katladıklarını gösteren veriler üzerine 130’u aşkın ülke, büyük şirketlerin vergiden kaçmalarını önleme amacıyla asgari yüzde 15’lik küresel vergi getirilmesinde anlaşmıştı.

Açıklamada, milyonerlerin, söz konusu vergi planlarının ötesinde daha da fazla katkıda bulunmaları gerektiği kaydedildi.

Avrupa ve Güney Amerika’daki bazı ülkeler dışında zenginlerin emlak, hisse senedi, sanat eserleri gibi varlıkları için vergi ödemeleri gerekmiyor. Vergi, mülkün satılması durumunda talep ediliyor.

Açık mektupta Davos’ta toplanan siyasileri eleştiren milyonerler, “Sorunun yanıtını bu özel forum içinde bulamayacaksınız. Siz sorunun parçasısınız” eleştirisinde bulunuldu.

İki yıl boyunca saniyede 15 bin dolar kazandılar

Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın bu hafta yayımladığı rapora göre iki yıllık pandemi sürecinde dünyanın en zengin 10 kişisinin serveti ikiye katlandı. Zirvedeki 10 ismin serveti saniyede 15 bin dolar artarak iki yıllık süreçte 1,5 trilyon dolara yükseldi. Oxfam, zenginlerden servet vergisi alınması durumunda yılda en az 2,5 trilyon dolarlık vergi geliri yaratılacağını hesaplıyor.

“Vatansever Milyonerler” ile aralarında Oxfam’ın da bulunduğu sivil toplum kuruluşlarının hesaplamalarına göre 5 milyon doların üstünde servet sahiplerine yüzde 2, milyarderlere yüzde 5’ten başlayan servet vergileri kesilmesi suretiyle yılda 2,52 trilyon dolarlık vergi geliri yaratılması mümkün. Kuruluşlar, bu miktarla dünya çapında 2,3 milyar insanın yoksulluktan kurtarılabileceğini ve düşük gelirli ülkelerde yaşayan insanların sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının karşılanabileceğini belirtiyor.

“Vatansever Milyonerler” grubu üyeleri arasında Disney’in varisi Abigail Disney, Alman kimya devi BASF’ın varisi Marlene Engelhorn, ABD’li (Amerika Birleşik Devletleri) girişimci Nich Hanauer gibi isimler bulunuyor. Dünyanın en zengin isimleri olan ve kamuoyunda da sıklıkla yer alan Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Tesla’nın kurucusu Elon Musk, Microsoft kurucusu Bill Gates, Facebook kurucusu Mark Zuckerberg gibi isimler ise grupta yer almıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

2022’nin En Önemli Küresel Riski ‘İklim Krizi’

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2022 Küresel Risk Raporu’na göre pandeminin yarattığı sorunların yanında en büyük riskler arasında iklim krizi, artan toplumsal bölünmeler ve eşit olmayan küresel toparlanma süreci yer alıyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF), Marsh & McLennan Şirketleri, SK Group ve Zurich Sigorta Grubu ile Oxford Martin Okulu’nun (Oxford Üniversitesi), Singapur Ulusal Üniversitesi’nin stratejik ortakları ve Wharton Risk Yönetimi ve Karar Süreçleri Merkezi’nin (Pennsylvania Üniversitesi) akademik danışmanlarıyla hazırladığı Küresel Riskler Raporu 2022* yayımlandı.

Raporda, en önemli ve uzun vadeli riskler iklim riskleri ile ilgiliyken; en önemli kısa vadeli küresel endişeler arasında toplumsal bölünmeler, geçim krizleri ve zihinsel sağlık durumlarında bozulmalar yer alıyor.

Borçla ilgili konular orta vadeli tehlikeler arasında gösterilirken uzmanlar küresel toparlanmanın dengesiz ve ülkeler arasında farklılık gösterebileceğini düşünüyor.

6 kişiden sadece 1’i iyimser

Raporda öne çıkan araştırmalardan biri hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve yatırımcılardan oluşan uzmanlarla yapılan küresel bir anket. Bunun sonuçlarına göre, her 6 kişiden yalnızca 1’i iyimser ve hatta her 10 kişiden yalnızca 1’i küresel toparlanma sürecinin hızlanacağına inanıyor.

Siber güvenliğin yerini iklim aldı

Raporda dikkat çeken diğer sorunlar arasında pandemi kaynaklı ekonomik ve sosyal sorunlar, aşı eşitsizliği ve ülkelerin farklı ekonomik toparlanma oranlarının yaratacağı sosyal çatlaklar ve jeopolitik gerginlikler öne çıkıyor.

İklim değişikliği önlemlerinin başarısız olması ve olağanüstü hava koşullarının oluşması önümüzdeki 5-10 yıl için başı çeken endişeler olarak öne çıkıyor.

Yapılan çalışmalar, pandeminin önümüzdeki 10 yıl için hangi risklerin gerçekleşmesinin daha olası olduğuna dair algıyı da değiştirmesine neden olduğunu ve aynı zamanda önceleri siber ve veri güvenliği ile ilgili endişelerin yerini iklim ve toplumsal endişelere bıraktığını gösteriyor.

10 yılda 10 risk

Dünyayı 10 yılda bekleyen 10 risk şöyle sıralanıyor:

  • İklim için eyleme geçme başarısızlığı
  • Aşırı hava koşulları
  • Biyoçeşitliliğin kaybolması
  • Sosyal uyumun aşınması
  • Yaşam için gerekli koşulları elde etmeye yönelik krizler
  • Bulaşıcı hastalıklar
  • İnsanın çevreye verdiği zarar
  • Doğal kaynak krizleri
  • Borç krizleri
  • Jeo-ekonomik zorluklar
  • Koordinasyon gerekliliği vurgusu

Bu yıl 17.’si yayımlanan rapor, tüm liderleri üç aylık raporlama döngüsünün dışında düşünmeye, riskleri yöneten ve gelecek yıllar için gündemi şekillendiren politikalar oluşturmaya teşvik ediyor.

Raporda yükselen riskler 4 alan özelinde inceliyor ve her bir riskin başarılı yönetimi için küresel koordinasyon gerekliliği vurgulanıyor. 4 alan şöyle:

  • Siber güvenlik
  • Uzay rekabeti
  • İklim geçişlerindeki istikrarsızlık
  • Göç baskıları

Rapor, Covid-19 pandemisinin ikinci yılına ilişkin çıkarımlarla sona eriyor ve ulusal düzeyde dayanıklılık hakkında yeni bilgiler sunuyor. Bu bölüm aynı zamanda, kuruluşlar için dayanıklılığın uygulanmasına yönelik pratik tavsiyeler sunmak için Dünya Ekonomik Forumu’nun risk uzmanları topluluklarından da (the Chief Risk Officers Community and Global Future Council on Frontier Risks) yararlanıyor.

Rapor değerlendirmeleri

Dünya Ekonomik Forumu Genel Müdürü Saadia Zahidi:

“Sağlık sorunları ve ekonomik istikrarsızlıklar toplumsal bölünmeleri artırıyor. Bu durum ise, toplumlar arasında ve uluslararası topluluklar arasında iş birliğinin daha eşit ve hızlı bir küresel iyileşme sağlaması için temel olacağı bir zamanda gerilim yaratıyor. Küresel liderler bir araya gelmeli ve amansız küresel zorluklarla mücadele etmek ve bir sonraki krizden önce direnç oluşturabilmek için koordineli ve çok paydaşlı bir yaklaşım benimsemeli.”

Zurich Sigorta Grubu Riskten Sorumlu Başkanı Peter Giger:

“İklim krizi, insanlığın karşı karşıya olduğu uzun vadeli en büyük tehdit olmaya devam ediyor. İklim değişikliği konusunda harekete geçilmemesi, küresel GSYH’i altıda bir oranında küçültebilir ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda alınan taahhütler, 1.5 derece hedefine ulaşmak için hâlâ yeterli değil. Hükümetlerin ve şirketlerin karşılaştıkları risklere göre hareket etmeleri, ekonomileri ve insanları koruyan yenilikçi, kararlı ve kapsayıcı bir geçişi teşvik etmeleri için çok geç değil.”

2021’in raporunda ne vardı?

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 Küresel Riskler Raporu’nda kısa vadeli (iki yıl) en büyük riskler, Covid-19 gibi “salgın hastalıklar” ve salgının ekonomik etkisiyle “geçim krizi” olmuştu. Kısa vadeli risklerin üçüncüsü ise “ekstrem hava olayları” idi.

Üç ile beş yıl arasında gerçekleşmesi beklenen ve etkisi en büyük risk olarak ise “varlık fiyatlarındaki balon” tanımlanmıştı.

Uzun dönemde etkisi yüksek temel riskler ise “kitle imha silahları”, “devletlerin çöküşü”, “biyolojik çeşitlilik kaybı”, “doğal kaynak krizleri”, “sosyal güvenlikte çöküş”, “çok taraflılığın çöküşü”, “sanayide çöküş”, “iklim değişikliğiyle mücadelede başarısızlık” ve “bilime karşı duruş” olarak sıralanmıştı.

Dünya Ekonomik Forumu hakkında

Merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde yer alan uluslararası bir vakıf.

Dünyanın en tanınmış iş insanlarını ve politikacılarını bir araya getiren, dünyanın en önemli sorunlarının tartışıldığı konferansları ile tanınıyor. Forum ayrıca her yıl Çin’de Yeni Şampiyonlar Konferansı adı verilen bir konferans ve dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel konferans serileri düzenliyor.

WEF 2008’de Dubai’de dünyanın 68 değişik sorununun ele alındığı ve dünya çapında 700 kadar uzmanı bir araya getiren Küresel Gündem Zirvesi’ni başlattı. Forum düzenlediği konferansların yanı sıra çeşitli araştırma raporları yayınlıyor ve üyelerinin çeşitli sektörlerdeki çalışmalarını destekliyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın