Babacan’dan ‘TRT’ Tepkisi: İktidarın Propaganda Makinesi

DEVA Lideri Ali Babacan, TRT’nin yayın politikasıyla ilgili, “TRT’deki durum çok vahim. Tamamen şu an iktidarın bir propaganda makinesi haline gelmiş durumda. DEVA Partisi kuruldu kurulalı, toplam bizimle ilgili yayın süresine bir bakın, 3-5 dakikayı geçmez. Dört yılda üç beş dakikalık, toplam, geçmez. O da hep negatiften bir şey tutturmuşlardır yani” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Negatif bir şeyden bir yayın yapmışlardır. Bu adil değil, çünkü TRT, 85 milyonun vergileriyle finanse ediliyor, bir. İkincisi TRT elektrikten pay alıyor. Bugün sadece AK Parti’ye, sadece MHP’ye oy verenlerin elektrik faturasından kesilip de TRT finanse edilmiyor. Bütün siyasi partilere destek verenlerin elektrik faturasının altına TRT payı ekleniyor. Demek ki TRT’nin bütün bu milletin destekledikleri partilere adil bir görünürlük sağlaması lazım, haberleri de tarafsız vermesi lazım.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İzmir’de bir basın toplantısı düzenledi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Serap Karaosmanoğlu’nun da tanıtıldığı basın toplantısında Babacan, TRT’nin yayın politikasına, ekonomiye ve yaklaşan yerel seçimlere değindi.

Bir gazetecinin sorduğu TRT’nin yayın politikasıyla ilgili soruyu Ali Babacan şöyle yanıtladı: “TRT’deki durum çok vahim. Tamamen şu an iktidarın bir propaganda makinesi haline gelmiş durumda. DEVA Partisi kuruldu kurulalı, toplam bizimle ilgili yayın süresine bir bakın, 3-5 dakikayı geçmez. Dört yılda üç beş dakikalık, toplam, geçmez. O da hep negatiften bir şey tutturmuşlardır yani.

Negatif bir şeyden bir yayın yapmışlardır. Bu adil değil, çünkü TRT, 85 milyonun vergileriyle finanse ediliyor, bir. İkincisi TRT elektrikten pay alıyor. Bugün sadece AK Parti’ye, sadece MHP’ye oy verenlerin elektrik faturasından kesilip de TRT finanse edilmiyor. Bütün siyasi partilere destek verenlerin elektrik faturasının altına TRT payı ekleniyor. Demek ki TRT’nin bütün bu milletin destekledikleri partilere adil bir görünürlük sağlaması lazım, haberleri de tarafsız vermesi lazım.”

“TRT’den bizim beklediğimiz tarafsızlık”

Babacan, açıklamalarına şu ifadelerle devam etti: “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımız İdris Şahin bey, partimizin de sözcüsü. İstanbul teşkilatımızla gittiler, TRT’nin önüne bir siyah çelenk koydular. Ve bu siyah çelengin anlamı nedir, biz sizden tarafsız yayın istiyoruz arkadaş. Eskiden olduğu gibi, onlarca yıldır gerçekleştirildiği gibi tarafsız yayın. TRT’den bizim beklediğimiz tarafsızlık. Ama kamu kuruluşlarında ne tarafsızlık kaldı ne bağımsızlık kaldı.

Ülkeyi yönetenlerin hukukla ve süreyle sınırlandırılması gerekiyor. Oysa şu andaki hükûmet, şu andaki iktidar hukuk tanımıyor. Anayasa tanımıyor. Anayasa’ya göre Sayın Erdoğan’ın bir yemini var değil mi; meclis kürsüsüne, işte Seda Hanım’ın da, bütün milletvekillerinin de önünde çıktı kürsüye, ‘ben’ dedi ‘görevimi tarafsızca yapacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ dedi göreve başladı. Peki görevini tarafsız yaptığını söylemek mümkün mü?

Adaylarımızdan 9’u kadın. Bu da İzmir’de bir rekor sanırım. Büyükşehir adayımız, artı 8 ilçe belediye başkan adayımız kadın. Pınar Hanım burada bizimle, Karşıyaka adayımız bizim kurucularımızdan, ilk İzmir teşkilatımızın çekirdek nüvesinden. Bugün sabahtan Tire’ye uğradık, Tire adayımız kadın. Kiraz ve Ödemiş’ten izin istediler, biz çalışma yapmak istiyoruz dediler, tabii dedim hiç sorun yok, öyle genel başkanımızın yanında dolaşayım diye şey yapmayın uğraşmayın. Hemen gidin çalışmalarınıza devam edin. Dolayısıyla sahadayız, ve çok yüksek bir kadın temsiliyle şu anda sahadayız.”

Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayının yaptığı “Belediyecilik tecrübesi olan tek adayım” açıklamasına dair sorulan bir soruyu Ali Babacan şöyle yanıtladı: “Ben bu ülkenin ekonomisinin başına geçtiğimde 35 yaşındaydım. Ve daha önce devlette hiçbir çalışmam yoktu. O zamanlar biliyorsunuz, bana ne diyorlardı, Bebecan diyorlardı. ‘Bu genç adam mı yapacak bu işi?’ diyorlardı. Ama ne oldu, Türkiye ekonomisinin en parlak dönemi, çok şükür benim ekonominin başında olduğum dönem oldu. 3.500 dolarlık milli gelirimizi aldık 12.500 dolara çıkardık.”

“Kimlik siyaseti yapmıyoruz”

Babacan, açıklamalarına şu ifadelerle devam etti: “İktidar olacağımızı bilsek ırkçılıkla biz iktidar olmayız. Çünkü ırkçılık yaparak iktidar olanların bu ülkeyi zerre kadar faydası olmaz; bu ülkeyi bölerler, parçalarlar. Onun için kimlik siyaseti de yapmıyoruz. Kimlik siyaseti ne demek; ‘ben şuyum, sen de şusun, bana oy ver.’ Ya da dönüyorsunuz, ‘sen falancasın ben de falancayım, onun için bana oy ver’. Ben o kimlik siyaseti yapanlara diyorum ki, arkadaş, sen Türkiye için ne yapacaksın, onu konuş.

Siyaset tarzımızda kavga yok. Bizim siyaset tarzımızda gererek, kutuplaştırarak sen benden misin değil misin, beriki misin öteki misin diye insanları kutuplara ayırarak bir siyaset tarzı yok. Biz çok şükür Türkiye’nin her mahallesine rahatça girebilen, Türkiye’nin her kesiminin sempatiyle baktığı bir siyasi partiyiz. Ve bu özellikteki başka siyasi parti de yok.”

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a: Mazeret Üretmemeniz İçin Kaç Seçim Lazım?

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Erdoğan’ın “son seçimim” açıklamasına tepki göstererek, “Sayın Erdoğan, tek yetkili sizsiniz. İmza sizde, ferman sizin elinizde. Geçen demedi mi, buyruğumuzu ilettik demedi mi? Buyruk da kendisinde ferman da kendisinde. Elini tutan da yok” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu ülkeye hizmet etmek, ekonomiyi düzeltmek için size kaç tane seçim almanız gerekiyor? İstanbul’a, Ankara’ya, Çorum’a hizmet etmek için size kaç seçim lazım? Gazze’ye yardım etmek için size kaç seçim lazım? Mazeret üretmemeniz için kaç lazım? Söyleyin, insanlar da bilsin, biz de bilelim.”

Babacan, açıklamasını “Yıllardır dilinden düşürmediği Filistin’e, Gazze’ye yardım etmek için bile bu seçimleri de kazanması lazım. Ya geçen seçimlerde, 2023 Mayıs seçimlerinde bu vatandaş size bu yetkiyi niye verdi? Bu %52 desteği vatandaşlarımız size niye verdi? Bu sorunları çöz diye verdi. Ve bu yetkiyi beş yıllığına verdi. ‘Bu yerel seçimlerde de destek almazsam ben işimi yapamam’ diyor. Ya daha 9 ay önce millet sana desteği vermiş, 52’yi almışsın cebine koymuşsun” sözleriyle sürdürdü.

Babacan, açıklamasının devamında, “Şimdi de ne diyor? ‘Bir son seçim daha’ diyor. Üç tane örneği var daha önce, son defa deyip de sözünü unuttuğu, son defa deyip de sözünü yediği. Şimdi yine diyor, ‘Bu benim son seçimim’ diyor, ‘bir kerecik daha’ diyor, ‘bir kere daha bana destek verin’ diyor. Ordu’ya doğalgaz götürmesi için bu seçimleri de kazanması lazımmış. Sanki Ordu Belediyesi yıllardır başka bir partideymiş gibi” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Çorum Belediye Başkan Adayı Yunus Emre Özdemir’in tanıtıldığı basın toplantısında açıklamalarda bulundu. Babacan’ın açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:

“Sayın Erdoğan, tek yetkili sizsiniz. İmza sizde, ferman sizin elinizde. Geçen demedi mi, buyruğumuzu ilettik demedi mi? Buyruk da kendisinde ferman da kendisinde. Elini tutan da yok. Bu ülkeye hizmet etmek, ekonomiyi düzeltmek için size kaç tane seçim almanız gerekiyor? İstanbul’a, Ankara’ya, Çorum’a hizmet etmek için size kaç seçim lazım? Gazze’ye yardım etmek için size kaç seçim lazım? Mazeret üretmemeniz için kaç lazım? Söyleyin, insanlar da bilsin, biz de bilelim.

Yıllardır dilinden düşürmediği Filistin’e, Gazze’ye yardım etmek için bile bu seçimleri de kazanması lazım. Ya geçen seçimlerde, 2023 Mayıs seçimlerinde bu vatandaş size bu yetkiyi niye verdi? Bu %52 desteği vatandaşlarımız size niye verdi? Bu sorunları çöz diye verdi. Ve bu yetkiyi beş yıllığına verdi. ‘Bu yerel seçimlerde de destek almazsam ben işimi yapamam’ diyor. Ya daha 9 ay önce millet sana desteği vermiş, 52’yi almışsın cebine koymuşsun.

Şimdi de ne diyor? ‘Bir son seçim daha’ diyor. Üç tane örneği var daha önce, son defa deyip de sözünü unuttuğu, son defa deyip de sözünü yediği. Şimdi yine diyor, ‘Bu benim son seçimim’ diyor, ‘bir kerecik daha’ diyor, ‘bir kere daha bana destek verin’ diyor. Ordu’ya doğalgaz götürmesi için bu seçimleri de kazanması lazımmış. Sanki Ordu Belediyesi yıllardır başka bir partideymiş gibi.

“Artık kanun, Anayasa falan da dinlemiyor”

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber tek yetkili oldu. Tek imzayla, aklına gelip de yapamayacağı hiçbir şey yok. Elini tutan da yok. Artık kanun, Anayasa falan da dinlemiyor. İşine geldiğinde çiğneyip geçiyor. Ama olmadı. Yönetemedi. Hatta tam tersine Türkiye’de işler daha da kötüye gitmeye başladı. Mazeretler çoğaldıkça çoğaldı.

Bakın arkadaşlar, hizmet üretemeyen, mazeret üretiyor. Fakat bakıyoruz bir kısım muhalefete, muhalefet de farksız ya. İktidarı da muhalefeti de aynı. Muhalefet olmaktan gayet memnun olanlar var. Muhalefeti profesyonel bir iş alanı olarak görenler var. ‘Ben muhalefet olayım, az biraz da oy alayım, hazine yardımı zaten geliyor, işime gücüme bakayım’ diyen çok parti var bu ülkede.

Bu iktidar yirmi yıldır iş başındaysa, bunda sanmayın ki muhalefetin de payı yok. Şiddet kültürünü besleyen, büyüten sadece bu iktidar mı? Muhalefete bakın: Onlar da nefret saçıyor. Biri seçmenle kavga halinde. Bir diğeri neredeyse atılan yumruğu alkışlıyor. Avukatlarını, vekillerini vekaleten şiddeti savunmak için gönderdi ya. Dedik ya; yok birbirinden farkları.

Sözüm ona ülkenin yarınlarına siyaset vadediyorlarmış. Sözüm ona bu iktidarın alternatifi onlarmış. Sözüm ona ülkeye barış getireceklermiş, demokrasi getireceklermiş. Kendi ülkesinin insanına düşmanlık yapan zihniyet bu ülkeye demokrasi getiremez arkadaşlar. Kendi içinde kavga eden, bu ülkeye barış getirebilir mi?

Çorum, tüm Karadeniz bölgesindeki 18 il içerisinde, ihracatta 1. sırada olan ilimiz. ‘Anadolu Kaplanı’ diye bir tabir varsa herhalde bu tabire en çok yakışan il çorum. Ülkeye milyar dolarlık ihracat getirisi kazandırıyor. Tarım nohut, mercimek, şekerpancarı, ayçiçeği, soğan; hepsi burada. Ama iktidar bu kente gereken yatırımı yapıyor mu? Çorum’un ülkeye verdiğini, ülkeye kazandırdığını, iktidar Çorum’a verebiliyor mu? Havalimanı nerede? Yok. Hızlı tren nerede? Yok. Otoban? Yok.

İktidarı değiştirmek elbette bu seçimlerde elimizde değil; ama uyarmak elimizde. Türkiye’ye dolar kazandıran bir kent, bu kadar yatırımsız bırakılamaz. Siz hiç bir ticaret merkezinin lojistiksiz olduğunu gördünüz mü? Göremezsiniz arkadaşlar, yüz yıl önceye gidin, yine göremezsiniz. Eğer önemli bir ticaret merkeziyse mutlaka onun lojistiği sağlanmıştır. Liman yapılmıştır, yollar yapılmıştır.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Satılan Döviz 400 Milyar Doları Aştı

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Merkez Bankası sürekli olarak piyasaya müdahale ediyor. Sürekli olarak döviz satıyor. Şu anda kadar sattığı dövizin 400 milyar doların üzerinde olduğunu biz hesap ediyoruz. Hani o meşhur o 128 milyar dolar nerede hikayesi vardı ya. Bu rakam 2019 Ocak ayından beri 400 milyar doları geçti” dedi ve ekledi:

“Seçimlerden sonra eğer bugün kuru bastırıyorlarsa seçimlerden sonra ‘artık dayanamıyoruz, bastıramıyoruz’ diye kurun farklı bir noktaya gitmesi bizim için bir sürpriz olmaz. Ama o kadar karanlıkta yapılıyor ki işler. Tamamen karanlıkta, ilkesi olmayan, kuralı olmayan, şeffaf olmayan yöntemlerle devam eden bir ekonomi alanı görüyoruz şu anda.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, medya kuruluşları temsilcileri ve yazarlarıyla buluşmasında, yerel seçim sürecine ilişkin eski Anayasa Mahkemesi üyesi olan DEVA Partisi’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Başkanı Adayı Celal Mümtaz Akıncı’yla birlikte soruları yanıtladı.

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu’nun aktardığına göre; Mevcut ekonomide Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın rollerini “iyi niyetli etki etme çabaları” olarak yorumlayan Babacan, ekonomide asıl belirleyici aktörün Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu kaydetti.

Ali Babacan, dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin koşullarında, demokrasi ve hukuki zemin güçlü olmadığı için ekonomide gerçek anlamda iyileşme sağlanamayacağını savundu. Babacan, Şimşek ve Yılmaz gibi aktörlerin öncelikle Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) enflasyon oranını doğru şekilde, halkın yaşadığı gerçek enflasyon oranında açıklaması gerektiğini söyledi.

Ali Babacan, “Dakika bir, gol bir. TÜİK’in açıkladığı enflasyona kimse güvenmiyorsa iş bitti. Merkez Bankası bağımsız olmadan, TÜİK bağımsız olmadan daha SPK’sı, BDDK’sı bu tür bağımsız çalışması gereken kurumlar bağımsız çalışmadan bu ülkede ekonomi düzelmeyecek maalesef. Olmayacak. Üzülerek söylüyorum. Bu ülkenin vatandaşı olarak, içim sızlayarak bunu söylüyorum. Onun için seçimden sonraki dönem Allah hepimize kolaylık versin” diye konuştu.

Merkez Bankası’nın arka kapıdan döviz kuruna müdahale etmek üzere döviz satışlarına devam ettiğini savunan Babacan, “Şimdi Merkez Bankası sürekli olarak piyasaya müdahale ediyor. Sürekli olarak döviz satıyor. Şu anda kadar sattığı dövizin 400 milyar doların üzerinde olduğunu biz hesap ediyoruz. Hani o meşhur o 128 milyar dolar nerede hikayesi vardı ya. Bu rakam 2019 Ocak ayından beri 400 milyar doları geçti.

Seçimlerden sonra eğer bugün kuru bastırıyorlarsa seçimlerden sonra ‘artık dayanamıyoruz, bastıramıyoruz’ diye kurun farklı bir noktaya gitmesi bizim için bir sürpriz olmaz. Ama o kadar karanlıkta yapılıyor ki işler. Tamamen karanlıkta, ilkesi olmayan, kuralı olmayan, şeffaf olmayan yöntemlerle devam eden bir ekonomi alanı görüyoruz şu anda” açıklamasında bulundu.

Bunun seçimlerde nasıl etki göstereceği sorusu üzerine Babacan, vatandaşlarca artık Erdoğan’a sarı kart gösterilmesi gerektiğini söyleyerek, “Vatandaşlarımız çok ciddi bir kredi açtı son yıllarda Sayın Erdoğan’a her seçimde. Fakat krediyi açtı açtı da paranın geri dönüşü yok. Hani bankacılık tabiriyle krediyi açıyorsun ama geri dönüşü yok. Olmuyor” dedi.

“Bankalar ne yapar? Bir süre sonra ‘kusura bakma arkadaş eski borcunu ödüyorsun ben sana yeniden veremem’ der. Hani kredi açmak tabirini biraz ilerleterek bunu söylüyorum” diyen Babacan, “Dolayısıyla bu seçimler sadece bir belediye başkanlığı seçimi değil. Sadece bir yerel seçim değil. Bize göre bu seçim hükümeti bir uyarma seçimi aynı zamanda. Hükümeti uyarmak için bir fırsat” ifadesini kullandı.

DEVA Partisi Demokrat Parti’yle grup kuracak mı?

Ali Babacan, DEVA Partisi’yle Demokrat Parti arasında kurumsal anlaşma ile TBMM’deki üç Demokrat Partili isim bağlamında TBMM’de grup kurulması adımı atılacağı iddiasını reddetmedi. Babacan, Demokrat Partililer’in yanı sıra İYİ Parti’den ayrılan Salim Ensarioğlu ve Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu’nun geçişiyle birlikte mevcut 15 kişilik DEVA Partisi’nin TBMM’de grup kurması için gerekli 20 milletvekili sayısına ulaşabileceğine ilişkin iddiayı ise açıkça kabul etmedi.

Salim Ensarioğlu ise sosyal medyadan paylaştığı mesajında, bazı haber sitelerinde ve sosyal medya platformlarında DEVA Partisi’ne geçtiği yönünde haberler yapıldığını hatırlatarak, “Deva Partisinin değerli genel başkanı Sayın Ali BABACAN ve çok değerli bir çok siyasi parti genel başkanları tarafından partilerine davet edildim. Ancak Deva Partisi dahil herhangi bir siyasi partiye katıldığım haberleri doğru değil” diye yazdı.

Ensarioğlu mesajında, “Şu anda Diyarbakır’dayım ailemle ve dostlarımla istişare halindeyim. Sonrasında İstanbul’da bana destek veren seçmenlerimle, dostlarımla ve hemşerilerimle istişare ettikten sonra, muhafazakâr ve demokrat Kürt kimliğimin gerektirdiği saiklerle siyasi rotamda bir değişiklik olduğu taktirde bu kararın bizatihi tarafımca kamuoyu ile paylaşılacağını özellikle belirtmek isterim” ifadelerini kullandı.

DEVA 81 ilde nasıl aday belirledi?

Ali Babacan, yerel seçimlerde 81 ilde belediye başkanı adayları çıkardıklarını belirterek, aday belirlemede parti örgütü içinde karar alma süreci yürüttüklerini ifade etti.

CHP Lideri Özgür Özel’in aday belirlemede yapay zeka kullanıldığı açıklamasının hatırlatılması üzerine Babacan, “Biz gerçek zekayla yaptık, yapay zekayla değil. Gerçek zeka ve tabii bir de akillik ayrı şey biliyorsunuz. Zekilik ayrı, akillik ayrı bir şey. İkisini birleştirmek gerekiyor. Yapay akillik daha bulunamadı henüz. Yapay zeka var da yapay akillik yok” dedi.

DEVA Partisi olarak yapay zeka gelişimini yakından izlediklerini söyleyen Babacan, yapay zeka ile ilgili mutlaka regülasyon, yasal düzenleme gerektiğini de sözlerine ekledi.

DEVA Partisi’nin ABB adayı Akıncı ise, çok büyük bir kaynak harcanarak yapılan Ankapark’ın büyük bir israf olduğunu savundu. Ankara’nın başkente yakışan bir fuar alanına sahip olmadığını dile getiren Akıncı, Ankapark’taki büyük alanın fuar alanı olarak kazandırılması gerektiği görüşünü paylaştı.

“Bunun dışında hepimizin trafikle ilgili yavaş yavaş İstanbul’a benzer bir trafik çilesi çekmeye başladığımızın farkındayım” diyen Akıncı, “Trafik sorununun çözülmesi için alternatif yollar yapılması, bunun dışında trafik akışında kameralarla birlikte yapay zekanın birlikte kullanılması suretiyle trafikteki gereksiz beklemeler nedeniyle doğan hem zaman hem de yakıt israfının önlenmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Yenilenebilir enerjiden belediye hizmetlerinde yeterince yararlanılmadığını savunan ABB adayı, güneş ve rüzgar enerjisinin kullanılması suretiyle daha ucuz maliyetle elektrik enerjisi ihtiyacının karşılanması gerektiğini söyledi.

Paylaşın

Babacan: Faiz Konusunda Konuşmayan Kalmadı, Bir Kişi Hariç

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Bugün Merkez Bankası’nın politika faiz kararını açıklama günü. Biliyorsunuz, seçimden bu yana 8 ayda 8 kez Merkez Bankası’nın faizi artırıldı ve bu konuda herkes görüş ifade etti” dedi ve ekledi:

“Akşam, şimdi televizyon kanallarına bakın, herkes bir şeyler söylüyor. Karar şöyle olsa da böyle olsa da, herkes konuşuyor. 8 aydır faiz konusunda bu ülkede konuşmayan hiç kimse kalmadı, bir kişi hariç. Her konuda konuşan, en az okunan gazetelerin köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin küçük bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar her konuya müdahale eden o bir kişiden hâlâ ses yok.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kocaeli’de basın toplantısı düzenledi. Programda Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İsmail Ensar Baturman’ı da tanıtan Babacan, Merkez Bankası’nın faiz kararlarına, muhalefetin siyaset anlayışına, ekonomi yönetimine değindi. Babacan’ın konuşmasından başlıklar şu şekilde:

“Bugün Merkez Bankası’nın politika faiz kararını açıklama günü. Biliyorsunuz, seçimden bu yana 8 ayda 8 kez Merkez Bankası’nın faizi artırıldı ve bu konuda herkes görüş ifade etti. Akşam, şimdi televizyon kanallarına bakın, herkes bir şeyler söylüyor. Karar şöyle olsa da böyle olsa da, herkes konuşuyor. 8 aydır faiz konusunda bu ülkede konuşmayan hiç kimse kalmadı, bir kişi hariç. Her konuda konuşan, en az okunan gazetelerin köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin küçük bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar her konuya müdahale eden o bir kişiden hâlâ ses yok.

Sayın Erdoğan, Merkez Bankası kararlarının arkasındaysanız, çıkın ‘Arkasındayım’ deyin. Yok, Merkez Bankası’nın faiz artırması yanlış iş olduysa, o zaman da hemen gereğini yapın. Tek imza değil mi, yetki sizde değil mi? Sustu, susuyor. Her konuda konuşuyor, bu konuda susuyor.  Çünkü hatasını, yanlışını gayet iyi biliyor. ‘Bu milleti fakirleştirdim’ diye çıkıp açıklayamıyor. Belli ki konuşacak yüzü yok.

‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diye tutturduğu bir tekerlemesi yok muydu? ‘Nass, nass’ demiyor muydu? ‘Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselmez iner, daha da inecek’ demiyor muydu? Hayırdır Sayın Erdoğan, şimdi size soruyoruz: İktidardan mı indiniz?

Türkiye’de yakın tarihimiz o kadar açık ki. Ne zaman ki Merkez Bankası bağımsız çalıştı, enflasyon tek haneye düştü; ve uzun süre de tek hanede kaldı. Ne zaman ki Erdoğan Merkez Bankası’nı kendisine bağladı 2018’de, o gün bugündür enflasyon azdı, düşmüyor, bu kafayla düşmez de. Tablo çok net ortada.

‘Biz gidersek ülke batar’ demek dışında siyaset üretmeyenlerin, muhalefet etmeyi bir kazanç kapısı olarak görenlerin, işine geldiğinde şiddete karşı çıkan, işine geldiğinde bir yumruğu savunmak için yarışanların; kısacası ezber konuşan, ezber düşünen muhalefetin de bu ülkeye verebileceği hiçbir şey yok, bunu açık söylüyorum ben.

“Bir kimlik siyasetidir almış yürümüş”

Bir kimlik siyasetidir almış yürümüş. Şöyle bir açın bakın ne diyorlar diye; hep kimlik siyaseti. Diyor ki, ‘Ben falancıyım, filanım, onun için bana oy verin.’ Diyorlar ki, ‘Ben şucuyum bucuyum, bana oy verin.’ İyi de arkadaş, senin kim olduğunu anladık da, sen bu memleket için ne yapacaksın ya bu onu anlat hele ya. Bu ülkenin yarınları için hayalin nedir? Projelerin nedir, planların nedir onu anlat. Yok.

İnanın, bazı muhalefet partilerinin sözcülerini dinlerken, muhalefet partileri adına konuşanları dinlerken hicap duyuyorum. ‘Al birini vur ötekine’ derler ya, aynı o hesap. Henüz daha iktidar ya da iktidar ortağı falan da değiller bakın. Şimdiden başlamışlar kavgaya dövüşe. Sözüm ona, ülkenin yarınlarına siyaset vadediyorlarmış. Sözüm ona, bu iktidarın alternatifi olacaklarmış.

Türkiye’de kabaca arkadaşlar, %60-%40 gibi bir oran var ama, kabaca ülkenin yarısı ev sahibi, yarısı kiracı. Yani bu hükûmet bu ülkenin bir yarısını diğer yarısıyla kavgalı hale, ihtilaflı hale getirdi. İşte, büyükşehir adayımız avukat. Avukatlara şöyle bir sorun; en çok hangi davalar geliyor bugün size diye, kiracı ev sahibi davası. Ama bu milletin zaten kabaca yarısı ev sahibi yarısı kiracı. Milletin yarısı diğer yarısıyla kavgalı, ihtilaflı.

Üzerinden 25 sene geçse de 99 depremleriyle yaşadığımız acıdan maalesef ders çıkartılmadı. Çünkü zihniyet değişmedi arkadaşlar, zihniyet. 6 Şubat günü, depremin olduğu saatte, Adıyaman’da binlerce insan saat 04.17’de o duran saat kulesine yürürken ‘Sahipsiz Memleket!’ diye haykırmıştı; ki ben tam 6 Şubat tarihinde Adıyaman’daydım. 5’inde Kahramanmaraş 6’sında Adıyaman. Oradaki vatandaşlarımızla şöyle bir dertleştik. Tam 1 yıl sonra durumu yerinde izledik, gözledik. Evet, sahipsiz memleket.

Ülkemizin her köşesinde ‘sahipsiz memleket’ hissi yaşanıyor. Her afette, her felakette, yurdumun bir başka köşesi ‘sahipsiz’ kalıyor. Erzincan’da, altın aranıyor; madende çalışan işçilerimiz sahipsiz kalıyor. Marmara Denizi’nde bir gemi fırtınada denize açılıyor; denizcilerimiz sahipsiz kalıyor. Sokakta yürürken çatışmalar yaşanıyor, insanlar yaralanıyor; vatandaşlarımız sahipsiz kalıyor.

İdeolojik zıtlıklar, siyasi görüş ayrılıkları fark etmiyor. İfade özgürlüğünü savunuyorlar, ama sadece kendileri için. Şiddete karşı çıkıyorlar, ama sadece kendileri için. Hak-hukuk diyorlar, ama sadece kendileri için. İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki ‘matematikleri’ belli: Belediyecilik ‘eşittir’ komisyonla plaza dikilecek boş arsalar. Belediyecilik ‘eşittir’ eşe dosta dağıtılacak haksız hukuksuz ruhsatlar.

Bir, biz iyi yönetiriz diyoruz. İki, biz temiz yönetiriz diyoruz. Ve bunu da laf olsun diye söylemiyoruz. Kocaeli’yi layık olduğu gibi, demokrasiyle, adaletle ve tertemiz yöneteceğimizi apaçık belgelerle ortaya koyuyoruz. Seçim geliyor diye değil, bundan tam iki yıl önce Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planı’nı ortaya koyan biziz; DEVA Partisi’nden başka bunu yapan yok.”

Paylaşın

Babacan: Türkiye, Erdoğan’ın Kukla Tiyatrosuna Döndü

Partisinin aday tanıtım toplantısında konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Koskoca Türkiye, Erdoğan’ın kukla tiyatrosuna dönmüş durumda ya. Artık sadece bakanlar, bürokrasi değil, bu ülkenin bir kısım yargısı, bu ülkenin bağımsız çalışması gereken pek çok kurumu, artık sadece ve sadece kukla tiyatrosunun elemanları haline gelmiş durumda” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Ali Babacan, partisinin aday tanıtım toplantısında açıklamalarda bulundu. Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“‘Şuraya neden bu aday gösterilmedi’ tartışmaları var; bozuk yollardan, kaldırımlardan bahseden yok. ‘Şuradaki kişi bilmem kimin adamı, ben onu istemem’ tartışmaları var; sahipsiz sokak hayvanlarından bahseden yok. ‘O ilçeye bizim şu arkadaş atanacaktı’ var; gelmeyen otobüslerden, kalabalık toplu taşıma araçlarından bahseden yok. İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki hesaplarda halk yok, millet yok, hizmet yok.

İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki matematikleri şöyle: Onlar için belediyecilik eşittir komisyonla plaza dikilecek boş arsa. Onlar için belediyecilik eşittir eşe dosta dağıtılacak ruhsatlar. Onlar için belediyecilik eşittir partililere verilecek ihaleler, makamlara atanacak partililer, istifade edecek meclis üyeleri.

Bir devlet ne için var? Bir devletin en temel varlık sebebi ne? ‘Güvenliği sağlamak’ değil mi? Her birimizin güvenliğini sağlamak devletin asli görevi değil mi? Güvenlik içinde yaşamak bir ‘vatandaşlık hakkı’ değil mi? Ama bu iktidar, kendisine emanet edilen her hakka ihanet ediyor. İktidara güvenliğimizi emanet ettik, sokakları çatışma alanına çevirdiler.

Ana haberler haber bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Ofisleri nerede olursa olsun, nerede çalışıyor olurlarsa olsunlar, şöyle fotoğraf kameralarını pencereden dışarı çıkardıklarında, haber orada. Kamerayı sokağa çevirin, bakın biri ötekine, birilerine silah doğrultmuş. Kamerayı şöyle bir trafiğe çevirin, hemen birisi ötekiyle kapışmak üzere, bağrışıyor. Kamerayı bir dükkâna çevirin, biri ötekinden haraç kesiyor. Her tarafta bir manşet, her tarafta bir haber.

Şiddet kültürünü besleyen, büyüten sadece iktidar değil arkadaşlar. Daha iktidar olmadan iktidarın yanlışlarına düşen, daha cin olmadan adam çarpmaya çalışan pek çok siyasi parti var bu ülkede, muhalefet tarafında da. İnanın al birini vur ötekine ya. Bazen izliyorum bakıyorum, Allah korusun diyorum ya.

Şu muhalefetteki partilerin bazıları var ki, kazayla şöyle ya da böyle iktidarın bir parçası olsalar, inanın şu ankinden farkı olmaz bu ülkenin. Öyle şeyler oluyor ki izlerken, dinlerken ben hicap duyuyorum. Siyasi parti toplantılarında olan olayları duyduğumda utanıyorum. Ya henüz iktidar değilsiniz, iktidar ortağı falan da değilsiniz; neyi paylaşamıyorsunuz ya? Kavgalar, dövüşler şunlar bunlar. Sözüm ona ülkenin yarınlarına siyaset vadediyorlarmış. Sözüm ona bu iktidarın alternatifi olacaklarmış.

Ağızlarından çıkan her cümleyi tekrar eden, kukla oynatır gibi oynattıkları atanmışlarla ülkemizin parasını getirdikleri yer bu. Koskoca Türkiye, Erdoğan’ın kukla tiyatrosuna dönmüş durumda ya. Artık sadece bakanlar, bürokrasi değil, bu ülkenin bir kısım yargısı, bu ülkenin bağımsız çalışması gereken pek çok kurumu, artık sadece ve sadece kukla tiyatrosunun elemanları haline gelmiş durumda.

Siyasi iradenin en tepesindekiler tarafından kol kanat gerilen çeteler var bu ülkede. Mafya liderleriyle poz vermekten gurur duyan iktidar ortakları var bu ülkede. Esnafı tehdit eden, işletmelere çöken ve birileri tarafından korunan kollanan takım elbisesiyle dolaşan insanlar var bu ülkede. Hepsini görüyoruz, hepsini biliyoruz.

Gittiğimiz her yerde vatandaşımızla kaynaştığımız, bütünleştiğimiz için Türkiye’nin gerçek tablosunu okuyoruz. Ama Cumhurbaşkanı’nın böyle bir şeyi yok. Geliyor özel uçakla, özel helikopterle iniyor, koruma konvoylarının, duvarların arasından sahneye çıkıyor, veriyor veriştiriyor, tehdit ediyor, şantajlarını yapıyor, ondan sonra helikopterle hop uçuyor başka yere gidiyor. Yaptığı bu.

“Kendisine destek vermiyorsa, ‘tek millet’ kavramının içinde yok”

Artık Erdoğan sopayı öyle aba altından falan göstermiyor. Elinde sopayı sallaya sallaya şehir şehir dolaşıyor. Gittiği her yerde bir de nakarat var değil mi? ‘Tek millet’… Tamam, önemli bir kavramdır, ama zihin dünyasında ne var? O ‘tek millet’ dediği sadece kendisine oy verenler. Onun zihin dünyasında, kendisine destek vermiyorsa, o ‘tek millet’ kavramının içinde yok.

Erdoğan ne yaptı biliyor musunuz? Bu yeni ortaklarının diline hemen uyum sağladı, tehdide şantaja alıştı. Çünkü, ‘Bana arkadaşını söyle, ben sana kim olduğunu söyleyeyim’ derler, değil mi? O yeni yol arkadaşları var ya, bir yanında 28 Şubatçılar, bir yanında o mafya çetelerinin hamileri, onlarla dolaşa dolaşa zihin farklı bir yere kaydı gitti.

2004 yılında değerli arkadaşlar, bu parayla, yani 1 lirayla 8 adet yumurta alabiliyordunuz. Şimdi, bir yumurta alamıyorsunuz. 1 liraya, yarım litre süt, alabiliyordunuz. Şimdi en az 20 lira vermek zorunda kalıyorsunuz. 1 kilo elma, 1 liraydı. 1 paket makarna, 1 liraydı. 750 gram yoğurt, 1 liraydı. Arkadaşlar, öyle bir paraydı ki bu 1 lira, 2 tanesini yan yana getirdiğinizde bir litreden fazla benzin alabiliyordunuz.

Vatandaşlarımız için, milletimiz için hayalimiz vardı. O hedefi, o hayali gerçekleştirmek için çok çalıştık. Fert fert, birey birey zenginleştik. 2002’den 2013’e kadar milli gelirimiz tam 3,5 kat arttı arkadaşlar. 3,5 kat. Her birimiz en az üç kat zenginleştik. Ülkemizde mutlak yoksulluk diye bir şey kalmadı; sıfırladık. Tüm dünyanın cazibe merkezi olduk.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Seçimlere Kendi Adaylarımızla Giriyoruz

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, şu ana kadar hiçbir parti ile işbirliği konusunda anlaşmadıklarını, işbirliği ihtimaline kapıyı kapatmadıklarını ancak bu talebin yerelden gelmesi gerektiğini belirtti.

Ali Babacan, büyük şehirlerde ise kendi adaylarıyla seçimlere gireceklerini, “Dolayısıyla biz kendi adaylarımızla büyükşehirlerden seçime doğru hızla koşuyoruz. Bütün büyükşehirlerde kendi adaylarımızla seçime gidiyoruz” diyerek açıkladı.

Yerel seçim çalışmaları kapsamında Kocaeli’de yurttaşlarla bir araya gelen Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, ardından partisinin Kocaeli İl Başkanlığı’nı ziyaret etti.

Burada 31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin konuşan Babacan, şu ifadeleri kullandı: Seçimlere doğru gidiyoruz. Bu seçime kendi ismimizle kendi adaylarımızla giriyoruz. Hukuken yerel seçimlerde ittifak diye bir şey yok. İttifak kavramı hukuki anlamda sadece genel seçimlerde geçerlidir. Ancak farklı işbirliği modelinden söz edilebilir. Biz yerel seçimlere giderken şu ana kadar hiçbir parti ile herhangi işbirliği yapmadık.

Şu oldu; yerel illerimizden genel merkeze iş birliği önerileri geldi, fakat bu iş birliği önerileri getiren arkadaşlara dedik ki ‘İlimizde 2 veya 3 parti aranızda belli noktaya gelmişsiniz ama diğer partilerin genel merkezleri bundan haberi var mı?’ diye sorduğumuzda bu sorunun cevabını alamadık.

Dolayısıyla bu iş birliği olacaksa yerelden gelecek taleple olmalı ve genel merkezlerin ancak onayıyla olmalıdır. Dolayısıyla bu güne kadar bizim Türkiye’nin hiçbir yerinde hiçbir parti ile işbirliği anlaşmamız olmadı.

Aday listelerinin 20 Şubata teslim edilmesine kadar süre var, olurda herhangi bir ilçemizden işbirliği modeli oluşturulursa, teşkilatlarımızdan bize böyle bir teklif gelirse, ilgili diğer siyasi partilerin genel merkezlerinin de olumlu dönüşüyle değerlendirme sonucunda olabilir, biz tamamıyla kapıyı kapatmış değiliz ama bu güne kadar böyle bir şey olmadı. Dolayısıyla biz kendi adaylarımızla büyükşehirlerden seçime doğru hızla koşuyoruz. Bütün büyükşehirlerde kendi adaylarımızla seçime gidiyoruz.

Paylaşın

Babacan’dan Bahçeli’ye “Anayasa Mahkemesi” Tepkisi

DEVA Lideri Babacan,  “Mutlak açlık yeniden ülkemizin dört bir yanını sardı. Çeteler, mafyalar yeniden ülkemizin üst düzeylerinde ağırlanır oldu. Hukuk sistemimiz rüşvet çarklarına sıkışmış durumda. Her alanda ama her alanda krizler içindeyiz. Tüm bunlar ülkemizin nefes borusunu tıkarken, küçük ortağın başka planları var” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “O hala yeni yeni krizler çıkarma peşinde. Emekliler geçinmemiş, öğrenciler okulu bırakmış, aileler kira ödeyememiş onun umurunda değil. Biz, hukuk düzelmeden ekonomi düzelmez diyoruz. Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor. Şimdi, bir saniye onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya zaten yetmez. Ama bağırmayı, çağırmayı seviyor.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 31 Mart yerel seçimlerinde partisinin Bursa Büyükşehir ve 5 ilçe belediye başkan adayını açıklamak üzere basın toplantısı düzenledi. Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya, Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın, Bursa Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Zeki Kahraman ile ilçe belediye başkan adayları ve İl Başkanı Tayfun Öztürk katıldı.

DEVA Lideri Babacan, basın toplantısında özetle şu ifadeleri kullandı: “İktidarın yanlış politikalarını, eksiklerini açıkça dillendiren ve çözüm önerileri sunan bir parti var artık. Daha önce muhalefette bakın bunlar yoktu. Muhalefetin yaptığı, iktidarın siyah dediğine beyaz, beyaz dediğine siyah demekti. Sadece eleştirmekti, sadece hamasetti. Biz ilk defa Türkiye’de muhalefet kültürünü değiştiriyoruz. Ve alışılageldik muhalefet partilerinden değiliz.  Kutuplaştıran, laf dalaşlarıyla vatandaşı oyalayan partilerden de değiliz.

Bugünlerde artık gittikçe siyaset hareketleniyor, değil mi? Şöyle bir haberlere bakın, televizyon kanallarına bakın. Ve siyasi parti genel başkanlarının konuşmalarına, söylediklerine bir bakın. Sürekli polemik: ‘Ne söylesem akşam haber olurum?’ Hani sokakta kavga olunca millet şöyle bir döner bakar, etrafına toplanır ya, bu milletin dikkatini çekmenin tek yolunun kavga gürültü olduğuna inanan pek çok siyasetçi var bu ülkede. Kavga çıkarırsam bana bakarlar, arıza yaparsam milletin dikkatini çekerim diye. Bu millet kavgalardan çok çekti ya.

Umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde olanlar, inanın DEVA Partisi’nin potansiyelinin farkında değil. Artık DEVA Partisi var ya. Gerçekten Türkiye’de DEVA Partisi’nden öncesi ve DEVA Partisi’nden sonrası diye iki dönem olacak bu ülkede. Bakmayın, genç bir partiyiz. Tırnağımızla kazıya kazıya, eski siyaset yollarından birinden gitmiyoruz, kendimize yeni bir yol aça aça gidiyoruz. Türkiye’ye yeni bir yol aça aça gidiyoruz.

İlk aday tanıtım toplantımızda da söyledim, yine söylüyorum. ‘İş başa düştü’ dedim. Ne dedim? ‘Toparlanın gitmiyoruz’ dedim. ‘Buralardan, bu durumdan kurtulmak bize kaldı, bu millete kaldı’ dedim. Şimdi il il, ilçe ilçe dolaşıyorum ve tekrar söylüyorum: ‘Endişeye mahal yok arkadaşlar endişeye.’ Çünkü arkadaşlar, bir şeyin daha biz farkındayız. Çalışarak çabalayarak biz halka umut olmaya devam edersek, bugünlerin hepsi geçecek.

En son 11 Mayıs 2023’te aranızdaydım. Yani genel seçimlere, 14 Mayıs’a tam üç gün kala. Büyük bir miting yapmıştık. O gün, sizlere iktidara geldiğimizde yapacaklarımızdan bahsetmiştim. Vatandaşlarımızın özgür ve zengin olduğu bir ülkeden bahsetmiştim. Gençlerin torpille değil, formalite mülakatlarla değil, gerçekten hak ederek bir yerlere geldiği bir Türkiye’den; ucuz iş gücünün adresi olmayan bir ülkeden bahsetmiştim sizlere.

Cumhurbaşkanının para için başka ülkelerin devlet başkanlarının elini sıkmak zorunda kalmadığı, ülke ülke dolaşmak durumunda kalmadığı bir Türkiye’yi anlatmıştım. Çok çalıştık, çok çabaladık, fakat vatandaşlarımızın Türkiye genelinde ancak %48’ini ikna edebildik.

Gençlerimiz iş bulamıyor. Artık bir gencimizin bırakın ev alma, araba alma hayali bile yok bu ülkede, bu yok oldu. Ömür boyu çalışsam ben bir ev sahibi olamam diyor gençlerimiz. Hesap ediyor, maaşına bakıyor, çarpıyor bölüyor, bir de konut fiyatlarına bakıyor, imkânsız diyor.

Esnafımız borç içinde, çiftçimiz borç içinde. Tüm Türkiye genelinde kredi kartı borçları arkadaşlar yüzde %140 arttı.  Yani yüz liralık borcu varsa milletimizin şu anda 240 lira borcu var. Ve enflasyon, yanında çok daha yüksek bir borç artışı söz konusu tüm Türkiye genelinde. Hepsinin farkındayız. En önemlisiyse, ülke olarak topyekûn hayal kırıklığı içindeyiz ve bir umutsuzluk iklimi var, bunun da farkındayız.

Alper Gezeravcı, bir hayali gerçekleştirdi, ülkemizin uzaya gönderdiği ilk insan oldu. ‘Büyüyünce astronot olacağım’ diyen çocuklardan birisi hayaline ulaştı. Ne mutlu bize. Gençlerin daha fazla hayal kurmasına, çocukların ufkunun genişlemesi için bir fazla tuğla koyan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum.

Ülkemiz en iyisini, en güzelini hak ediyor. İnşallah Türkiye bir gün kendi teknolojisiyle bunu sağlayacak günlere de kavuşacak. Bilim insanlarını bu ülkede tutarak, yetişmiş insanlarını bu ülkenin çatısı altında, bu ülkenin araştırma geliştirme merkezlerinde, bu ülkenin uzay araştırma merkezlerinde bilim insanlarını yetiştirerek uzaya gidecek. O günleri de göreceğiz hep beraber ve o günler inanın çok uzak değil.

“Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor”

Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor. Şimdi, biliyoruz ki, onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya falan yetmez. Hamasetten başka bildiği bir iş de, yok bağırmaktan çağırmaktan başka yaptığı bir iş de yok. Ama arkadaşlar, Alper kardeşimiz uzayda, küçük ortak burada ülkenin yargısıyla kavgayla meşgul. Anlamıyor: Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasıyla çıkmaz. Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymakla çıkar.

Ben bana bağlı kurumlarda insanların siyasi görüşüne bakmadım. ‘Bu iktidar partisine yakındır uzaktır’ demedim. Hepsi kayıtlarda. Görevlendirdiğim bürokrasiye şöyle bir bakın. O işi kim hak ediyorsa, en iyi kim yapacaksa o göreve gelmiştir. Ve onun için başarılı olduk. Hepsi bu ülkenin evladı. Seçimlerden önce siyasi partiler vardır, yarışırlar ama seçim olduktan sonra ve hükûmet kurulduktan sonra o hükûmet 85 milyonun hükûmeti olmak zorundadır.

Biz kendi adaylarımızla, kendi logomuzla ve kendi ismimizle 31 Mart yerel seçimlerine giriyoruz. Türkiye’nin her köşesinde seçim günü vatandaşlarımız oy pusulasını ellerine aldıklarında, orada görecekler ki DEVA Partisi var, DEVA Partisi’nin adayları var; ve gönül rahatlığıyla DEVA Partisi’nin logosunu ve adaylarının isimlerinin altına evet mührünü basacaklar. Bu seçim öyle bir seçim. Ve böylece temiz ve iyi yönetime de destek verecek vatandaşlarımız.

Hanlarıyla hamamlarıyla, camileriyle türbeleriyle, şehrin üzerinde heybetiyle bekleyen Uludağ’ıyla, eski başkentimiz Bursa’nın tarihine ve tabiatına sahip çıkmak en önemli önceliğimiz olmak zorunda arkadaşlar. Bu bize tarihin yüklediği bir sorumluluk. Bursa demek tabiat ve kültür mirası demek. İşte o atalardan kalan kültür mirasını yaşamak yaşatmak sonraki nesillere güzelleştirerek devretmek bizim belediye başkanlarınızın en önemli sorumluluk alanı.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Kayyum Politikası Halkın İradesini Yok Saymaktır

Diyarbakır’da gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, “İktidarın uyguladığı kayyum politikası halkın iradesini yok saymaktır. Bu kayyum politikası halkı cezalandırmaktır. Kayyum politikası demokrasimizin orta yerine açılmış koca bir çukurdur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu önemsiz. Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu değersiz. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı ile çıktığı yolda o günkü vesayet düzenine karşı mücadele ederek halkın oylarıyla kazandı. Ama şimdi iş döndü dolaştı kendisi bir vesayet düzeni oluşturdu.”

Babacan, açıklamasının devamında, “Bu ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasetten geçer. Herkes iddiasını, çözümlerini, projelerini ortaya koyar, halk kimi seçerse belediyeyi de yerel yönetimleri de kanunlar ve kurallar çerçevesinde o yönetir. O kadar. Bunun dışındaki her uygulama demokratik açıdan da meşru değildir, vicdani açıdan da meşru değildir” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin aday tanıtım töreni ve bir dizi ziyaretler için Diyarbakır’daydı. Bir otelin toplantı salonunda düzenlenen aday tanıtım toplantısına katılan Babacan, partisinin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin adaylarını tanıttı.

Babacan, Büyükşehir Belediyesi adayının Cenap Ekinci, Eğil ilçesi adayının Zeynel Bekil, Ergani ilçesi adayının Süleyman Efe, Kayapınar ilçesi adayının Hebun Aytekin olarak belirlendiğini açıkladı. Toplantıya Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen ile Ankara Milletvekili Sadullah Ergin, belediye başkan adayları ve partililer katıldı.

Ali Babacan, toplantıda yaptığı konuşmada iktidarın kayyum politikasına, Kürtçe dili üzerindeki baskılara, iktidarın ekonomi yönetimine, Diyarbakır’ın yerel sorunlarına değindi. Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Biz Diyarbakır’da kuzuyu hatırlayan, Ankara’da kurdun yanı başında hizaya gelenlerden olmadık. Ülkemizin DEVA’sının her zaman birlikte, beraberlikte, barışta, demokraside olduğunu söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz. Demokrasinin yerelden başlayacağını söyledik. Söylemeye de devam edeceğiz. Sayın Erdoğan Diyarbakır’a geldiğinde şehirde Kürtçe afişler açılıyor, değil mi? Görüyorsunuz sağda solda. Ama Ankara’ya gidince işler hemen değişiyor. Ankara’ya ayağa bastığı anda ortaklarını hatırlıyor, başka bir zihin dünyasında gömülüyor. Ve anında burayı unutuyor.

Ben öyle Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de başka konuşup Diyarbakır’a geldiğinde lafı değiştirenlerden değilim. Bir kez de Diyarbakır’dan yüksek sesle söylüyorum. İktidarın uyguladığı kayyum politikası halkın iradesini yok saymaktır. Bu kayyum politikası halkı cezalandırmaktır. Kayyum politikası demokrasimizin orta yerine açılmış koca bir çukurdur.

“Bir vesayet düzeni oluşturdu”

Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu önemsiz. Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu değersiz. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı ile çıktığı yolda o günkü vesayet düzenine karşı mücadele ederek halkın oylarıyla kazandı. Ama şimdi iş döndü dolaştı kendisi bir vesayet düzeni oluşturdu.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasetten geçer. Herkes iddiasını, çözümlerini, projelerini ortaya koyar, halk kimi seçerse belediyeyi de yerel yönetimleri de kanunlar ve kurallar çerçevesinde o yönetir. O kadar. Bunun dışındaki her uygulama demokratik açıdan da meşru değildir, vicdani açıdan da meşru değildir.

Gerçekten iktidarda olanlar memleketin ne hale geldiğini, ülkeyi ne hale getirdiklerini bilmiyorlar. Eskiden Keçiören’de bir apartman dairesi otururken o Türkiye’nin zirve yaptığı yıllarda, bütün dünyada başımız dik dolaştığımız, itibarlı olduğumuz yıllarda, Keçiören’de bir apartman dairesinde oturuyordu. Komşuları vardı ya. Şöyle girerken çıkarken karşılayacağı, hal hatır soracağı. Apartmandan çıktığında emeklilerle karşılaşırdı. Ama ne zamanki kendisini Külliye’ye hapsetti, ne zamanki vatandaşlarla, insanlarla olan bağını koparttı, o gün bugündür Türkiye belini doğrultamıyor arkadaşlar.

Biliyorsunuz ülkemizde şu anda en çok konuşulan ikinci dil meclis çatısı altında ısrarla ama ısrarla yok sayılıyor. Bugünün Türkiye’sinde ya. Meclis tutanaklarını bir açıp baksanız ki internette hepsi var. Merak edenler girsin, şöyle baksın o günlerde, o konuşmalarda tutanaklara ne geçiyor? Yani kürsüden bir-iki kelime bir-iki cümle Kürtçe konuşuyor ya milletvekilleri, ama meclis kayıtlarına tutanaklara nasıl geçiyor? Bazen X yazıyorlar, bazen bilinmeyen bir dil yazıyorlar. Yahu siz Fransızcayı, İngilizceyi konuşulduğunda biliyorsunuz da bu ülkede en çok konuşulan ikinci dili mi konuşulduğunda anlamıyorsunuz, bilinmeyen bir dil diye yazıyorsunuz?

“Yanlış ortaklar, yanlış kılavuzlar, seni yanlış yollara sokar”

Bugünkü iktidar döndü dolaştı 90’lı yıllara götürüyor ülkeyi. Sadece ekonomik açıdan değil sadece yüksek enflasyon sadece geçim sıkıntısı hayat pahalılığı açısından değil. Ama her alanda her alanda memleketi 2002 öncesine park etmeye çalışıyorlar. Tuttular en sonunda Diyarbakır’ın meşhur bir işkencesinin adını da İzmir’de bir ilkokula verdiler ya. Ne biçim bir iş bu? Ama ne demişler? Kılavuzunu doğru seçeceksin, değil mi? Ortaklarını doğru seçeceksin. Yanlış ortaklar, yanlış kılavuzlar, seni yanlış yollara sokar.

Amedspor’a yöneltilen bu öfkeyi, fiziki şiddete varan ırkçı muameleyi görüyoruz ve reddediyoruz. Ya 90’lı yılların simgelerini, sloganlarını, katillerini pankart yapıp maçlarda gösteriyorlar insanlara ya. Böyle bir şey olur mu? Hiç utanmıyorlardı ya. O gencecik çocukları, o körpe zihinleri, maç izlemeye gelen lise öğrencilerini, üniversite öğrencilerini. Daha o yaşlarda ayrımcılıkla zehirliyor bunlar ya. Bakın arkadaşlar, bunları yapanlar var ya, bu ayrımcılığı, bu ırkçılığı yapanlar var ya, bunlar bu ülkenin en önemli beka tehlikesidir arkadaşlar.

Her yanda olduğu gibi arkadaşlar Türkiye’nin dört bir köşesinde olduğu gibi Diyarbakır’da da uyuşturucu madde kullanımı artmış durumda. Ve aslında bu işte yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Çünkü yerel yönetimler yereli en iyi bilenler. Mahalle mahalle iyi tanıyanlar. Gençleri sahipsiz bırakmayacak onları bu illetten kurtarmak için yereldeki bütün imkanları da seferber edeceğiz. Gençlerimizin sağlıklı ve sıhhatli bir yaşam sürdürmesi bir numaralı meselemiz.

İnsanlarımız evlerini güçlendirecek paraları olmadığı için hasarlı binalarda yaşamak zorunda kalıyor. Deprem tüm illerimizde ve ilçelerimizde birinci önceliğimiz olacak. Deprem eylem planımızda da belirttiğimiz gibi kentsel yenilenme projelerini daha düşük maliyetli, kolay ödenebilir bir hale getireceğiz. Ve kentsel yenilenmeyi de demokratikleştireceğiz.”

Paylaşın

Babacan’dan ‘Nas’ Hatırlatması: Aylardır Bu Konuda Hiç Konuşmuyor

Kilis’te aday tanıtım toplantısında konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Seçimlerden bu yana arkadaşlar tam 7 ay geçti, ülkenin Cumhurbaşkanı faiz konusunda bugüne kadar tek bir laf etmedi. Merkez Bankası 7 ayda 7 kez faiz artırdı, Erdoğan susuyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi /“Bir dönemler faizi ağzından düşürmeyen, dönemin merkez bankası başkanını, pırıl pırıl bürokratlarını meydanlarda yuhalatan, ben demiyorum ki ‘Nas’ var diyen Erdoğan, Merkez Bankası faizleri %8.5’tan %42.5’a çıkardı, gık demiyor. ‘Faiz o kadar da sebep değilmiş’ demiyor. Aylardır bu konularda hiç konuşmuyor.

Arkadaşlarımızla il il, ilçe ilçe dolaşırken, bir kişinin sessizliği dikkatimizi çekiyor. Her konuda konuşan, köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar müdahale eden o kişi epeydir tek bir konuda sessiz. O konudan hiç bahsetmiyor. Sabah akşam konuştuğu, ‘Benim alanım’ dediği, kendisine göre uzmanlık alanı olan konuda sessiz.”

Babacan, konuşmasının devamında, “Sonunda faizi de patlattınız, enflasyonu da patlattınız, doları kurunu da patlattınız. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla bozuştular. Kiracılar ev sahipleriyle kavgalı oldular. Döviz borç aldılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar, ekonomik kriz yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Şimdi soruyorum: Bu olanlarının hesabını kim verecek?” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kilis Belediye Başkan Adayı tanıtım toplantısında konuştu. DEVA Partisi’nin seçimlere kendi logosu, kendi ismi ve kendi adaylarıyla gireceğini tekrarlayan Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Seçimlerden bu yana arkadaşlar tam 7 ay geçti, ülkenin Cumhurbaşkanı faiz konusunda bugüne kadar tek bir laf etmedi. Merkez Bankası 7 ayda 7 kez faiz artırdı, Erdoğan susuyor. Bir dönemler faizi ağzından düşürmeyen, dönemin merkez bankası başkanını, pırıl pırıl bürokratlarını meydanlarda yuhalatan, ben demiyorum ki ‘Nas’ var diyen Erdoğan, Merkez Bankası faizleri %8.5’tan %42.5’a çıkardı, gık demiyor. ‘Faiz o kadar da sebep değilmiş’ demiyor. Aylardır bu konularda hiç konuşmuyor.

Arkadaşlarımızla il il, ilçe ilçe dolaşırken, bir kişinin sessizliği dikkatimizi çekiyor. Her konuda konuşan, köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar müdahale eden o kişi epeydir tek bir konuda sessiz. O konudan hiç bahsetmiyor. Sabah akşam konuştuğu, ‘Benim alanım’ dediği, kendisine göre uzmanlık alanı olan konuda sessiz.

Sonunda faizi de patlattınız, enflasyonu da patlattınız, doları kurunu da patlattınız. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla bozuştular. Kiracılar ev sahipleriyle kavgalı oldular. Döviz borç aldılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar, ekonomik kriz yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Şimdi soruyorum: Bu olanlarının hesabını kim verecek?

Daha geçtiğimiz günlerde, bir alışveriş merkezinde vatandaşımız intihar girişiminde bulundu. Sonrasında gazeteciler gitti, eşiyle röportaj yaptılar. İntihar girişiminde bulunan, ağır yaralanan vatandaşımızın eşi ne dedi biliyor musunuz? ‘Marketlerde tarihi geçmiş ürünleri atıyorlar, biz ancak o ürünlerle karnımızı doyuruyoruz’ dedi. ‘Devlet büyükleri fakirin halinden anlamıyor’ dedi. ‘Kâğıt toplamaya çıkıyorduk, eşimin bu halinden sonra artık ona da çıkamayız’ dedi. Vatandaşı düşürdüğünüz hal bu.

“Gazze’de tam bir vahşet yaşanıyor”

İsrail hükûmeti tarafından Gazze’de sürdürülen sistematik saldırılar, yaklaşık 100 günü buldu ve artık açık bir katliama, adeta bir soykırımına dönüştü olay.  Gazze’de tam bir vahşet yaşanıyor. Gazze’de ölenlerin sayısı 23.000’i geçti. Yirmi üç bin. Çoğu kadın, çocuk. Bu katliama, yaşanan bu soykırıma iktidarın tepkisi son derece cılız.

Birkaç ses dışında, somut adım atan yok. Dışarıdan biri şöyle bir yapılan açıklamalara baksa, ‘Allah Allah’ der; bi’ sorar: ‘Acaba’ der, ‘bunlar iktidarda değiller mi?’ ‘Acaba bunlar bir muhalefet partisi mi?’ Eski bakanları, yeni bakanları, arkadaşları, eşleri dostları toplanıyorlar; bizim milletimizin Filistin hassasiyeti, Gazze hassasiyeti çok yüksek, onları da davet edip ‘miting’ yapıyorlar.

Bugün itibariyle Gazze nüfusunun %85’i evlerinden barklarında edilmiş durumda. Gazze nüfusunun neredeyse tamamı kıtlıkla karşı karşıya. 2 milyondan fazla insan aç. Anneler çocuklarını emziremiyor. Anne babalar, zar zor buldukları az biraz gıdayı çocukları yesin diye kendileri aç yatmaya razı oluyor her gün. İnsanlar, günde 2 litreden az bir suyla hayatlarını idare etmek zorundalar.

“Ortak bir yol haritası üzerinde çalışmaya davet ediyorum”

Buradan önce Cumhurbaşkanı’na, iktidar partilerine, sonra muhalefet partilerine seslenmek istiyorum. Barışın en önemli unsuru, diyalogdur. Diyalogsuz barış olmaz. Gazze için, iktidarı muhalefeti Türkiye’deki herkes sorumluluk almaya davet ediyorum. Ortak bir yol haritası üzerinde çalışmaya davet ediyorum. Bu uğurda türlü siyasi bahanelerle birlikte hareket etmekten durdurmamalıdır.

Kilis’in sorunlarını biliyoruz, büyük bir istihdam sorunu var. Gençlerimiz iş arıyorlar, bulamıyorlar. Sadece Kilis’te değil, çevredeki çoğu ilde problem büyük. Gaziantep’e gidin Şanlıurfa’ya gidin her yerde problem büyük. Buna, kayıt dışı çalışmanın fazlalığı notunu da düşmek lazım. Gençlerimiz işsiz kalmakla sigortasız çalışmak arasında bir tercihe zorlanıyor.

Biz diğer bazı muhalefet partileri gibi, ‘Mancınığa koyalım. Bunları öbür tarafa yollayalım’, bunu diyemeyiz. Bu bize de yakışmaz, insan olan hiç kimseye yakışmaz. Vatandaşımızı yalanlarla da kandıramayız. İnsan onuruna yaraşır bir politikayla bu sorunu çözmemiz lazım ve geri dönüşün planlı programlı olması lazım. Bu millete de bunun yakıştığını gayet iyi biliyoruz. Suriye politikasında hükûmet ta ilk işin ilk başında düğmeyi yanlış yerden iliklemeye başladı

Hükûmetin bir göç politikası yok arkadaşlar. Onun için eline yüzüne bulaştırdı her şeyi; ve bu meselenin çözümü için, Suriye’de kalıcı barışın sağlanması için, Türkiye’nin aktif bir aktör olması lazım. Türkiye’nin itibarlı sözünün gücü olan bir ülkesi ülke olması lazım. Ama şu andaki hükûmetin bir göç politikası yok arkadaşlar. Bir göç politikası yok. Bu yüzden oluyor bütün bunlar.”

Paylaşın

Babacan: Biz Ne Tehdide Boyun Eğeriz Ne De Menfaatle Cezbediliriz

Partisinin 2024 yerel seçimleri için düzenlenen Aday Tanıtım Toplantısı’nda konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Bizim varlığımızdan o kadar rahatsız oluyorlar ki bildiğiniz gibi değil. 14 Mayıs, seçim akşamı. Seçim sonuçlandı, İstanbul’da Kısıklı’daki evinin önünden doğaçlama bir konuşma yaptı, değil mi? Ne dedi Sayın Erdoğan, daha ikinci üçüncü dakikada, ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Geldi Ankara’ya, konuşmasının ilk birkaç dakikasında ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi. Çünkü niye, bizim bu sağlam duruşumuz var ya, bizim bu ilkeli duruşumuz var ya, bizim bu boyun eğmememiz var ya, o kadar rahatsız ediyor ki. Çünkü biz arkadaşlar, o etrafındakilerin çoğu gibi korkuyla, tehditle sindirdiklerinden de değiliz, gayrimeşru, gayriahlaki şekilde nemalandırdıklarından da değiliz. Ve biliyor ki biz ne tehdide boyun eğeriz ne de menfaatle cezbediliriz. Gayet iyi biliyor, onun için çok rahatsız.”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 2024 yerel seçimleri için düzenlenen Aday Tanıtım Toplantıları’nın ikincisinde konuştu. Programda, ilk etapta açıklanan belediye başkan adaylarına ek olarak yeni belediye başkan adayları kamuoyuna tanıtıldı.

Nâzım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik parti mensuplarının ve davetli konukların yoğun ilgisiyle gerçekleştirildi. Aday tanıtım programına gençlere bilhassa selam göndererek başlayan Ali Babacan’ın konuşmasından başlıklar şöyle:

“Bizim varlığımızdan o kadar rahatsız oluyorlar ki bildiğiniz gibi değil. 14 Mayıs, seçim akşamı. Seçim sonuçlandı, İstanbul’da Kısıklı’daki evinin önünden doğaçlama bir konuşma yaptı, değil mi? Ne dedi Sayın Erdoğan, daha ikinci üçüncü dakikada, ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi. Geldi Ankara’ya, konuşmasının ilk birkaç dakikasında ‘Babacan’ dedi, ‘DEVA’ dedi. Çünkü niye, bizim bu sağlam duruşumuz var ya, bizim bu ilkeli duruşumuz var ya, bizim bu boyun eğmememiz var ya, o kadar rahatsız ediyor ki.

Çünkü biz arkadaşlar, o etrafındakilerin çoğu gibi korkuyla, tehditle sindirdiklerinden de değiliz, gayrimeşru, gayriahlaki şekilde nemalandırdıklarından da değiliz. Ve biliyor ki biz ne tehdide boyun eğeriz ne de menfaatle cezbediliriz. Gayet iyi biliyor, onun için çok rahatsız. Özellikle, ekran başındaki ve burada, bu salonda bulunan gençleri selamlamak istiyorum. Çocuk yaştan itibaren, sokakta, okulda baskıyla yaşamak zorunda kalan gençler; sabahın karanlığında, güneşi görmeden okula gitmek zorunda kalan gençler; günlük ihtiyaçları artık lüks haline gelen, Avrupa’daki yaşıtlarını ekranlardan izlemek zorunda kalan, hayatını ağız tadıyla yaşayamayan gençler.

Özellikle gençlere hoş geldiniz diyorum. Hep ne diyorum: ‘Bizler gençlerin yanında değil, arkasından yürüyoruz’ diyorum. Bu iktidar gençlere ne diyor, sizlere ne diyor? ‘İş var, ama bu gençler iş beğenmiyor’ diyor. Sevgili arkadaşlarım, beğenmediğiniz ne varsa haklısınız! Bugünkü hayatınız, çocukken hayal ettiğiniz hayattan farklıysa, hayallerinize benzemiyorsa; elbette beğenmeyeceksiniz.  Bugün, bu ülkede yarınlarınızı göremiyorsanız; elbette beğenmeyeceksiniz.

Bu ülkenin sizlere bir ‘gençlik’ borcu var! Evet, sizlere bir ‘gençlik’ borcumuz var. Ve bunun gayet iyi farkındayız. İstediklerinize kavuşamıyorsunuz. Hepsinin farkındayız. İşte, geçtiğimiz günlerde açıklandı: 2021 ve 2022’de ekonomik kriz ve hayat pahalılığı sebebiyle, tam 728 bin öğrenci üniversiteyi bırakmış. Türlü hayallerle hazırlanıp, binbir zorlukla sınavı geçip üniversiteye başlıyorsunuz; Ardından ekonomik kriz yüzünden okulu bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Hatta bazı aileler eğer oğlu kızı bulunduğu şehirde değil de bir başka şehirde üniversite kazandıysa ve yurt çıkmadıysa çocuklarını üniversiteye kayıt bile ettiremiyorlar. Yurt yok.

Bu barınma fiyatları ile bu gıda fiyatlarıyla ben seni oğlum kızım başka bir şehirde okutamam diyorlar. Ülkenin gençliği açlığa, yokluğa terk edilir mi ya? DEVA partisinin ülkemizdeki siyasete en önemli katkılarından birisi, sadece 18 yaş üstü değil, her yaştan insanın rahatlıkla izleyebileceği temiz, sakin ve seviyeli siyaset üslubu oldu. İsmi lazım değil, bazı genel başkanlar grup konuşması yaparken kürsüye çıktıklarında televizyon haberlerinde mutlaka bir uyarı sayfası veya işareti koyulmalı, ancak 18 yaş üstü bunu izleyebilir diye bir uyarı yapılmalıdır. 2001 yılında yola çıkarken, ‘siyasetin kaybolmuş seviyesine irtifa kazandıracağız’ diyenler, bugün siyasetin dilini ahlak ve hukuk zemininden hızla uzaklaştırıyorlar.

İbretle izliyoruz. Öfke, kin ve hırs dolu sözlerin, siyasette bir hitabet sanatı olduğunu savunanlar; kutuplaşmanın ve toplumsal ayrışmanın daha da derinleşmesine sebep oluyorlar. Dünyada rüzgâr nereden eserse essin, siyasette moda ne olursa olsun biz, kafatasçı bir zihniyetin, otoriter bir anlayışın bu ülkeye yaptıklarını, bu ülkenin insanına çektirdiklerini hiç unutmadık. Dini inancı yüzünden yuhalanan vekilleri de unutmadık; Meclis çıkışı gözaltına alınan vekilleri de unutmadık. 28 Şubat’ta, devlet eliyle adliye koridorlarında yapılan zulümleri de unutmadık; işkencehaneye çevrilen karakollardaki zulümleri de unutmadık. Kısacası: Nereden geldiğimizi, nasıl bir ülkede yaşamak isteyeceğimizi unutmayacağız.

Nereden nereye. Kimlerle iş tuttuklarını görüyoruz şu an. Sayın Erdoğan bir yanına almış Bahçeli’yi bir yanına almış Perinçek’i yarınların Türkiye’sini oralarda görüyor. O kafalarda görüyor o zihniyetlerde görüyor. Halbuki bunlar o geçmişin Türkiye’sinin karanlık temsilcileri olan isimler. Bir okula, zamanının ünlü işkencecilerinden birinin adını vermeye kadar işi götürdüler. Meclis kayıtlarında tutanaklarında sabit.  İşkenceci olduğu tescillenmiş.  Bir okula ismini veriyorlar, körpecik çocuklara rol model olarak gösteriyorlar. Şu kafaya bakın.

“28 Şubatların, baskının, ayrımcılığın ittifakını kurmadılar mı?”

İşte arkadaşlar, kolunuzu bir kere kaptırırsanız bundan kaçış yok. Seçimlere zaten böyle bir ittifakla girmediler mi? Böyle bir otoriter kafayla girmediler mi? Faili meçhullerin, 28 Şubatların, baskının, ayrımcılığın ittifakını kurmadılar mı? İşte gerisi de çorap söküğü gibi geliyor. Tek bir taviz arkasından neleri getiriyor görüyoruz. Bu büyük ve güzel ülke, Anayasa Mahkemesi’nin açık kararlarının uygulanmadığı, ihlal edildiği bir ülke haline geldi. Bu büyük ve güzel ülke, bir kişinin inadı yüzünden, insanların haksız yere hapishanelerde ömür tükettiği bir ülke haline geldi. İşte 30 Aralık geliyor. Bu büyük ve güzel ülke, Sinan Ateş’lerin hukuk cinayetlerine kurban gittiği, insanların hesap sormaktan korktuğu bir ülke haline geldi.

Aziz şehitlerimizin manevi hatıratını incitecek sorumsuz beyan ve davranışları üzülerek izliyoruz. Kutsal kitabımızda, haklarında ‘ölü’ tabirinin bile kullanılmasının uygun görülmediği şehitlerimizin ebediyete uğurlandığı törenleri, kaosa dönüştürmek, siyasi şov alanına çevirmek, istismar siyasetinden başka bir şey değildir, arkadaşlar. Yazık, gerçekten çok yazık. Bu vesileyle şunu da vurgulamak istiyorum ki; Terörün ve şiddetin karşısında milletçe tek vücut olmamız gerekiyor. Komşularımız ve müttefiklerimiz şunu anlamalı: Mesele bu ülkenin egemenliğiyse, mesele bu ülkenin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüyse; Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, milletiyle bir olur; gereken her türlü mücadeleyi verir.

Otoriter rejimler var ya, Avrupa’nın, dünyamızın dört bir yanını sarmış durumda. Bu otoriter anlayış, bu ‘ben dedim olsun, ben hukuk tanımam anayasa tanımam’ anlayışı maalesef sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil. Dünyanın pek çok bölgesinde şu anda var olan bir gerçek. Hamaset, bu kafatası milliyetçiliği günden güne ivme kazanıyor. Şöyle bir meclise bakın… Aşırılıkta, ayrımcılıkta, kutuplaştırmada yarışan yarışana… Seçimde aradığını bulamayan da gidiyor hamaset yapıyor, seçimi kazanan zaten hamaset üstüne bir siyaset üretmiş durumda. E dolayısıyla koskoca TBMM fikrin değil hamasetin üretildiği bir kurum haline geliyor. Ama arkadaşlar hiç endişeniz olmasın biz buradayız.

Her sokağa çıkışımızda, farklı siyasi görüşlerden, farklı sosyokültürel çevrelerden gelen yüzlerce yurttaşımızı dinliyoruz. Ne zaman çarşıya pazara şöyle adımımızı atsak ki Ankara’da bunu hemen hemen her hafta yapıyoruz. Sokak sokak gezerken, esnafımızın derdini dinlerken, bir şey dikkatimizi çekiyor. Bakın, bu dikkatimizi çeken şey ne? Bizim yanımıza gelen, önümüzü kesen ya da selam verdiğimiz hiç kimse ‘Siz iktidara gelirseniz, çalarsınız çırparsınız’ demiyor. Hiç kimse, bize ‘İhaleleri arkadaşlarınıza, eşinize dostunuza verirsiniz’ demiyor. Hiç kimse, ‘Benim hayat tarzıma, kılığıma kıyafetime karışırsınız’ demiyor. Biz, çok şükür, bu güveni insanlarımıza verdik ve DEVA kadroları olarak bu güveni vermeye devam ediyoruz. Fakat yeter mi? Yetmez. Daha fazlasını yapmalıyız.

Bu ülkede belediye deyince insanların kafasında ilk çağrışım yapan kelime rant. Belediye seçimlerini bir rant kapma yarışı olarak görüyorlar. Bir rant paylaşım yarışı olarak görüyorlar. Belediyecilik arkadaşlar bir rant kapma, rant paylaşma yarışı değildir. Belediyecilik hizmet yarışıdır. Ve bu hizmeti temiz bir şekilde yapmanın yarışıdır. İşte biz bu inançla bu ilkeyle yola çıktık. Ve inşallah arkadaşlar göreceğiz ki bizim başkanlarımız örnek belediyecilik nedir, tüm Türkiye’ye gösterecekler.

Ülkenin cumhurbaşkanı çıktı öyle yıl ortasında artısı falan yok dedi. Peki, aynı ülkenin aynı iktidarı demiyor mu? 2024 yılında yüzde 36 enflasyon olacak diye. Merkez Bankası’nın açıkladığı ve TÜİK’in makyajlanmış enflasyonuna göre hesap edilen hedef, rakam yüzde 36 değil mi? Bu ne demek? Şu anda ülkenin iktidarı asgari ücret alan bütün işçilerin ve sabit Türk lirası cinsinden maaşı olan herkesin 2024 yılının sonu geldiğinde yüzde 36 fakirleşeceğinin ilanı değil mi bu. Hesap basit. Maaş yıl sonuna kadar sabit. Fiyatlar yüzde 36 artacak. Ne demek? Her ay her ay her ay daha fakirleşeceksiniz. Öyle Temmuz ayı geldiğinde de ben dinlemem anlamam demek. Her Allah’ın günü satın alma gücü düşecek bu ülkede.

“Çocukların beslenme ihtiyacını karşılayamayan bir ülke haline getirdiniz Türkiye’yi”

Türkiye’de her yüz öğrenciden yaklaşık yirmisi, haftada en az bir gün ki üç gün beş gün olanlar da var, parası olmadığı için yemek yiyemiyor bu ülkede. Yani yüz öğrencimizden yirmisi haftada en az bir gün okulda aç derslere giriyor. PISA testi sonuçları da ortada. Bütün OECD ülkeler içerisinde başarı seviyesi en düşük olan ülkelerden birisi biziz. Ya siz çocukların en temel ihtiyacını, beslenme ihtiyacını artık karşılayamayan bir ülke haline getirdiniz bu Türkiye’yi. Gerçekten bu işleri hiç yapmasak, hiç bilmiyor olsak deriz ki ya ne yapalım çalışıyorlar ama bu kadar oluyor. Dış güçler var, bilmem şu var, bu var falan filan diye belki biz de kanabiliriz. Ama bu ülkenin tam 11 yıl ekonomisinin başında olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki bu ülkenin ekonomisinin içine düştüğü durumun tek bir sebebi var. O da tek bir kişi.

Türkiye böyle kötü yönetilmeyi hak etmiyor. İşte tam da bu noktada, bizlere çok büyük işler düşüyor. DEVA Partililer olarak biz sapasağlam ve dimdik şekilde tam demokrasi hedefimizden şaşmadan yürümeye devam etmek zorundayız arkadaşlar. Biz doğru yerde duruyoruz. Ancak bizim üzerimize düşen bu durduğumuz doğru yeri vatandaşlarımıza daha iyi anlatmak, daha sık anlatmak, daha çok anlatmak. Biz hukuk ve adalet hedefimizden şaşmadan yürümeye devam edeceğiz. Ne demişti büyük şairimiz Mehmet Âkif? ‘Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki hak yoludur, dönme binmeyiz, yürürüz.’ Hep beraber yürüyeceğiz inşallah, hep beraber.

Buradan hep birlikte tarihe bir not düşmek istiyorum bakın. İleride içinde bulunduğumuz bugünler anlatılırken birileri bu kaydı görsün, izlesin, duysun istiyorum. Çünkü eğer bugünlerin tarihini Sayın Erdoğan’ın kitap yazdırdığı kişilere bırakırsak gelecek nesiller ‘Türkiye o günlerde ne güzelmiş’ diyecekler. ‘Hiç kimsenin hiçbir sıkıntısı yokmuş’ diyecekler. ‘Her şey güllük gülistanlıkmış’ diyecekler. Durmadan kitap yazdırıyor ya. Şimdi ben sizden değerli arkadaşlar bir kez daha bir şahitlik istiyorum. Şahitlik yapın ki ülkenin içinde bulunulduğu bu durum tarih kayıtlarına girsin, dijital kayıtlara girsin, bugünün tarihi yazıldığında insanlar gerçekleri bilsin.

Gerçeklerden sadece şu anda bu ülkede yaşayanlar değil yarınların da haberi olsun. 2023 yılı Türkiye’sinde, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’de, insanların bir kilo peynir almakta zorlandığı bir dönem yaşıyoruz. Şahit misiniz? 2023 Türkiye’sinde, yerli ve milli kelimeleri dilinden düşünmeyen bir iktidar, böyle bir iktidar iş başındayken, her işin başında yerli milli diyen bir iktidar iş başındayken, vatandaşlarımızın yerli sebze meyveyi taneyle alabildiği bir dönem yaşıyoruz. Şahit misiniz? 2023 yılı Türkiye’sinde, Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız bir tarihte, üç tarafı denizlerle çevrili bu ülkede insanlar balık yemeye hasret kaldılar. Şahit misiniz?”

“Yardım için sıraya girenleri hatırlamamız gerekiyor”

2023, üstesinden gelmesi zor bir yıl oldu. Ben de her yurttaşımız gibi 2023 yılındaki olumsuzluklardan nasibimi aldım. Ve bugün yol arkadaşlarını, en sevdiklerini, annesini babasını kaybetmiş bir arkadaşınız, bir dostunuz, ve kardeşiniz olarak buradayım, karşınızdayım… Fakat; insanları enkaz altından o enkaz altında kalanları çıkarmak için çaba gösteren gençleri, kadınları, yaşlıları da hatırlamamız gerekiyor.

Yurdun dört bir yanından, su şişelerini, yiyecekleri, montları, battaniyeleri kolilere yerleştiren; futbolcusundan öğrencisine, oyuncusundan bekçisine, yardım için sıraya girenleri hatırlamamız gerekiyor. Deprem bölgesine akın eden sivil, polis, asker, gönüllüleri, madencilerimizi hatırlamamız gerekiyor. Gecesini gündüzlüğüne katan sağlık çalışanlarımızı, kovulma pahasına işini gücünü bırakıp insanlara erzak taşıyan motokuryeleri, kazanlarını kepçelerini alıp insanlara yemek vermek için yollara düşen aşçılarımızı hatırlamamız gerekiyor. Onları unutmadık değil mi?

Biz zor günde, nasıl toplum olarak birbirimize kenetlendiğimizi işte o 6 Şubat depremlerinde gayet iyi gösterdik.  Sınavda kalan iktidardakiler oldu. Harekete geçemeyen, kilitlenen o ilk 48 saat, ilk 72 saat hiçbir şey yapmadan, sadece olanı izlemek durumunda olan iktidar oldu. Vatandaşlarımız depremin ilk dakikalarından itibaren harekete geçtiler, beklemediler onu bunu. Ve değerli arkadaşlarım; biz, hiçbir duygu barındırmayan çehreleriyle, insanlar enkaz altındayken kameraya kin kusanlardan ibaret değiliz. Bu ülke öyle bir ülke değil, bunu hatırlatmak istiyorum.

Hükûmetin ilk on ayki icraatından memnun musunuz, değil misiniz? Bunun da bir mesajı olacak yerel seçimler. Dolayısıyla bu yerel seçimler vatandaşlarımıza hükûmeti uyarmak için, arkadaş ben sana kerhen de olsa oy vermiştim, ki elli iki puanın içinde kerhen oy veren çok insan var, ben sana oy vermiştim ama yanlış yoldasın, yanlış yapıyorsun, bu ülke fakirleşmeye devam ediyor, bu ülkede adaletsizlik hukuksuzluk çoğalıyor mesajı vermek için de çok önemli bir fırsattır. Dolayısıyla biz bütün bu yerel seçim çalışmalarımızda ne diyeceğiz, bir biz daha etkin yönetiriz iyi yönetiriz, diyeceğiz, iki temiz yönetiriz diyeceğiz; ama aynı zamanda diyeceğiz ki eğer hükûmeti, iktidarı uyarmak istiyorsanız yerel seçimler aynı zamanda hükûmete sarı kartı göstermenin çok önemli bir vesilesidir diyeceğiz.”

Paylaşın