AYM Kararına Rağmen, Cumartesi Anneleri/İnsanları Yine Gözaltına Alındı

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Galatasaray Meydanı’ndaki eylemin yasaklanmasının hak ihlali olduğu yönündeki kararına rağmen Cumartesi Anneleri/İnsanları, bugün de gözaltına alındı.

Haber Merkezi / Gözaltına alınan 28 kayıp yakını ve insan hakları savunucusunun isimleri şöyle:

“Hanife Yıldız, İrfan Bilgin, İkbal Eren, Mikail Kırbayır, Maside Ocak, Hasan Karakoç, Eren Keskin , Gülseren Yoleri, Leman Yurtsever, Ümit Efe , Meriç Eyüboğlu, Hatice Onaran, Cüneyt Yılmaz, Cihan Kaplan, Ayşe Çelik, İsmail Yücel, Devrim Barış Yılmaz, Pelin Laçin, Sema Kılıç, Esmanur Yıldız, Nezaket Sena Çakırgöz, Yaşar Aktaş, Ali Tosun, Yakup Özdemir, Aylin Tekiner, Arat Dink, Hatice Korkmaz, Kenan Yıldız.”

Cumartesi Anneleri/İnsanları 952. Haftada da gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle basın açıklaması yapmak isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Eren Keskin ile hak savunucuları bu hafta da karanfillerle meydana yürüdü.

Önceki haftalarda olduğu gibi polisçe ablukaya alınan hak savunucuları gözaltına alındı. Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın sosyal medya hesabından “AYM kararı uygulansın. Galatasaray bizimdir” paylaşımı yapıldı.

Cumartesi Anneleri/İnsanları

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’nde bulunan Alevilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneye durdukları bir taksi şoförünü öldürerek aynı taksiyle kahvehanedeki sivillere yönelik kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirilen silahlı provokatif saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar.

15 Mart 1995’e dek kent geneline yayılan olaylar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştır.

21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra Hasan Ocak ortadan kayboldu. Annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca Hasan’ı aradı. 15 Mayıs’ta, Hasan’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu.

Ceset, Hasan gözaltına alındıktan beş gün sonra Beykoz Ormanı’nda köylüler tarafından fark edilmişti. Hasan’ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü ve ilk kez 27 Mayıs’ta 15-20 kişilik bir grup, Galatasaray önünde oturma eylemi yaptı.[1]

Nadire Mater’in de aralarında bulunduğu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasını yürüten bir grup Hasan Ocak’ın cesedinin bulunmasıyla “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray meydanında sessizce oturalım.” fikrini ortaya koydu.

Oturma eyleminde “örgüt pankartı olmayacaktı, slogan atılmayacaktı ve her hafta bir gözaltında kaybın öyküsü anlatılacaktı.” Medya oturan insanlara “Cumartesi Anneleri” adını taktı.

AYM kararı neydi?

Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Maside Ocak, 700. haftadaki (25 Ağustos 2018) polis şiddetini AYM’ye taşıdı.

Maside Ocak başvurusunda “24 yıldır süren etkinliğin barışçıl bir şekilde yapıldığını, yasaklamaya ilişkin herhangi bir tebligat yapılmadığını ve bunun yanı sıra kolluk gücünün orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, müdahale ve gözaltı sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini” dile getirdi.

Yüksek mahkeme “kötü muamele” iddiasını reddederken, Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Maside Ocak’a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Karar oy çokluğuyla çıktı. Karara karşı oy kullanan tek isim ise İçişleri Bakanı yardımcısı iken AYM üyeliğine atanan Muhterem İnce oldu.

Paylaşın

Cumartesi Anneleri/İnsanları Yine Gözaltına Alındı

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Galatasaray Meydanı’ndaki eylemin yasaklanmasının hak ihlali olduğu yönündeki kararına rağmen Cumartesi Anneleri/İnsanları, adalet arayışlarının 951. haftasında da gözaltına alındı.

Gözaltına alınan kayıp yakınları ve insan hakları savunucularının isimleri şöyle: Hanife Yıldız, İkbal Eren Yarıcı, Maside Ocak, Hanım Tosun, Mikail Kırbayır, Ali Ocak, Eren Keskin, Gülseren Yoleri, Leman Yurtsever, Cihan Kaplan, Hatice Onaran, Fırat Akdeniz, Nazım Dikbaş, İsmail Yücel, Hünkar Hüdai Yurtsever, Arda Yüksel, Meryem Bars.

Cumartesi Anneleri/İnsanları’na destek için bugünkü eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İstanbul Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Cengiz Çiçek ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık katıldı.

Bianet’ten Evrim Kepenek’in aktardığına göre, gözaltılardan sonra, kendisi de Cumartesi İnsanı olan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, basın açıklaması düzenledi.

Açıklaması polis tarafından yarıda kesilen Buldan, şöyle dedi:

“951. haftasında Cumartesi İnsanları bir kez daha zorla ve şiddetle gözaltına alındılar. Bu meydanda adalet ve hakikat arayışını sürdüren Cumartesi İnsanları’nın bu meydana girmesini engelleyen zihniyeti kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Cumartesi İnsanları hak, adalet ve hakikatın ortaya çıkması için bir mücadele sürdürdüler. Ancak son zamanlarda yaptıkları tüm açıklamalara engel konuldu. Bu insanlar akşama kadar gözaltına tutuluyor.”

Öte yandan polis, Buldan’ın açıklamasını kayıt altına almak isteyen basın mensuplarını da alandan uzaklaştırmaya çalıştı ve şiddet uyguladı.

Cumartesi Anneleri/İnsanları

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’nde bulunan Alevilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneye durdukları bir taksi şoförünü öldürerek aynı taksiyle kahvehanedeki sivillere yönelik kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirilen silahlı provokatif saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar.

15 Mart 1995’e dek kent geneline yayılan olaylar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştır.

21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra Hasan Ocak ortadan kayboldu. Annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca Hasan’ı aradı. 15 Mayıs’ta, Hasan’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu.

Ceset, Hasan gözaltına alındıktan beş gün sonra Beykoz Ormanı’nda köylüler tarafından fark edilmişti. Hasan’ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü ve ilk kez 27 Mayıs’ta 15-20 kişilik bir grup, Galatasaray önünde oturma eylemi yaptı.[1]

Nadire Mater’in de aralarında bulunduğu “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasını yürüten bir grup Hasan Ocak’ın cesedinin bulunmasıyla “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray meydanında sessizce oturalım.” fikrini ortaya koydu.

Oturma eyleminde “örgüt pankartı olmayacaktı, slogan atılmayacaktı ve her hafta bir gözaltında kaybın öyküsü anlatılacaktı.” Medya oturan insanlara “Cumartesi Anneleri” adını taktı.

AYM kararı neydi?

Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Maside Ocak, 700. haftadaki (25 Ağustos 2018) polis şiddetini AYM’ye taşıdı.

Maside Ocak başvurusunda “24 yıldır süren etkinliğin barışçıl bir şekilde yapıldığını, yasaklamaya ilişkin herhangi bir tebligat yapılmadığını ve bunun yanı sıra kolluk gücünün orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, müdahale ve gözaltı sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini” dile getirdi.

Yüksek mahkeme “kötü muamele” iddiasını reddederken, Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Maside Ocak’a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Karar oy çokluğuyla çıktı. Karara karşı oy kullanan tek isim ise İçişleri Bakanı yardımcısı iken AYM üyeliğine atanan Muhterem İnce oldu.

Paylaşın

Cumartesi Anneleri/İnsanları’na Polis Müdahalesi: 10 Gözaltı

Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın yargılandığı davanın 5. duruşması öncesi, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde yapmak istedikleri basın açıklamasına polis müdahale etti. Parti ve sendika yöneticileri ile davanın avukatlarının aralarında olduğu en az 10 kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlar arasında, Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Newroz Tosun, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, İHD İstanbul Şube yöneticisi Leman Yurtsever, SOL Parti PM Üyesi Alper Taş ile SOL Parti İstanbul İl Örgütü Yönetim Meclisi Üyeleri Sercan Sinecan ve Yalçın Köse, davanın avukatı Meriç Eyüboğlu, avukat Efkan Bolaç ve DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren de var.

Artı TV muhabiri Meral Danyıldız da polis müdahalesinde darp edildiğini, suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.

Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların bulunup faillerin yargılanması talebiyle 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlattıkları oturma eylemine 15 Ağustos 1998’de başlayıp yedi ay süren polis saldırısı sonucu 13 Mart 1999’da ara verdi. 31 Ocak 2009’da yeniden başlayan Cumartesi oturmaları 25 Ağustos 2018’deki 700. Haftada tekrar polis saldırısı ile karşılaştı.

700. haftada polis plastik mermilerle saldırdı, çok sayıda kayıp yakını gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar ifadelerinin ardından aynı gün serbest bırakıldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı, avukat Gülseren Yoleri, konuyla ilgili açıklamasında, 700. Hafta etkinliğinin “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bilgisi dahilinde Beyoğlu Kaymakamlığı imzalı bir karar ile keyfi olarak yasaklanmış olduğunu” söyledi.

700. Hafta buluşmasında gözaltına alınan Maside Ocak, “1997’de iki kuşak olarak gözaltına alınırdık, bugün üç kuşak gözaltına alındık” dedi.

21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan sonra cansız bedenine kimsesizler mezarlığında ulaşılan Hasan Ocak’ın ablası Maside Ocak, 82 yaşındaki annesi Emine Ocak’ın da gözaltına alınmak istendiğini, son anda polislerce otobüse bindirilmediğini, annesinin kalkanlarla itildiğini, kollarının morartıldığını anlatmıştı.

46 hak savunucusuna dava

Haklarında “Toplantı ve Gösteri Yasasına muhalefet” suçundan dava açılanların isimleri şöyle:

Koray Çağlayan, Koray Kesik, Leman Yurtsever, Levent Gökçek, Lezgin Özalp, Maside Ocak, Mehmet Günel, Muhammed Emin Ekinci, Ayça Çevik, Besna Koç, Cafer Balcı, Can Danyal Aktaş, Cihan Oral Gülünay, Cüneyt Yılmaz, Deniz Koç, Ercan Süslü, Ezgi Çevik, Faruk Eren, Fecri Çalboğa, Ferhat Ergen, Gamze Elvan, Hakan Koç, Hasan Akbaba, Hasan Karakoç, Jiyan Tosun, Kenan Yıldızerler, Murat Akbaş, Murat Koptaş, Onur Yanardağ, Osman Akın, Özer Oymak, Özge Elvan, Ramazan Bayram, Rüşa Sabur, Sadettin Köse, Adil Can Ocak, Ahmet Karaca, Ahmet Süleyman Benli, Ali Ocak, Ali Yiğit Karaca, Atakan Taşbilek, Ataman Doğa Kıroğlu, Saime Sebla Arcan, Sinan Arslan, Ulaş Bedri Çelik, Volkan Uyar.

O gün eyleme katılmak üzere alanda bulunan milletvekilleri ile ilgili de dokunulmazlıkları olduğu gerekçesiyle dosyalarının tefrikine karar verildi.

(Görseller: Birgün)

Paylaşın

Cumartesi Anneleri: 12 Eylül’de Kaybettiklerimiz İçin Adalet Sağlanmıyor

Cumartesi Anneleri/İnsanları, adalet arayışlarının 911. haftasında 12 Eylül 1980’de gözaltında kaybedilen ve katledilenleri andı. Haftanın açıklamasını, Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren okudu.

Eren, “12 Eylül Askeri Darbesi yüzleşilmemiş, hesaplaşılmamış, yaraları sarılmamış toplumsal travmalarımızdan biri olarak kalmaya devam etti” dedi ve ekledi:

“Kars’ta Cemil Kırbayır ve Mahmut Kaya, Bingöl’de Hüseyin Morsümbül, Ankara’da Nurettin Öztürk, Yalova’da Zeki Altunbaş, İstanbul’da Hayrettin Eren, Nurettin Yedigöl, Süleyman Cihan, Mustafa Hayrullahoğlu ve Maksut Tepeli 12 Eylül işkencehanelerinde kaybedildiler.

Süleyman Cihan’ın işkence ile öldürülen bedenine 3 ay sonra, Mustafa Hayrullahoğlu’nun işkence ile öldürülen bedenine 5 ay sonra ‘kimliği meçhul kişi’ olarak gömüldükleri kimsesizler mezarlığında ulaşıldı. Diğerlerinin mezarları ise hala gizleniyor.

“Veysel Güney’in mezarı gizleniyor”

“12 Eylül rejiminde Antep’te Veysel Güney, İzmir’de İlyas Has idam edildi. Onların bedenleri ailelerine teslim edilmedi, mezar yerleri açıklanmadı. İlyas Has’ın mezarına 28 yıl sonra ulaşılabildi. Veysel Güney’in mezarı ise hâlâ gizleniyor.

Tanıklara rağmen, belgelere rağmen, Adli Tıp raporlarına rağmen, TBMM raporuna rağmen tüm hukuki yollarını kullanmamıza rağmen 42 yıldır 12 Eylül işkencehanelerinde kaybedilen insanlarımız için adalet sağlanmıyor. 12 Eylül’ün gözaltında kayıpları inkâr eden ve kaybedenleri cezasız bırakan zihniyeti bugün de sürüyor.

“12 Eylül’ü yaşatanları affetmeyeceğiz”

12 Eylül Askeri Darbe’sinin 42.yılına girerken bir kez daha ’12 Eylül işkencehanelerinde kaybedilen insanlarımızı unutmadık! Onları kaybedenleri, kaybedenleri cezasızlıkla koruyanları, 12 Eylül zihniyetini yaşatanları affetmeyeceğiz! 12 Eylül’le yüzleşme ve hesaplaşma talebimizden vazgeçmeyeceğiz’ diyoruz.

12 Eylül rejimi anayasası, yasaları, kurumları ve zihniyetiyle bugün de devam eden eşitlik, özgürlük ve demokrasi karşıtı bir düzen yarattı. 12 Eylül’ü aşmak ancak bütün bir 12 Eylül anlayışıyla, anayasası, yasaları ve kurumlarıyla yüzleşmek, hesaplaşmakla mümkündür. Bu yüzden herkesi 12 Eylül’le yüzleşmek ve hesaplaşmak konusunda talepkâr olmaya çağırıyoruz.”

Paylaşın

“Birlik Ailesi Ve Zeki Alabalık’ın Zorla Kaybedilmesi Karanlıkta Bırakıldı”

Cumartesi Anneleri/İnsanları adalet arayışlarının 909. haftasında, Abdulbaki, Kemal, Zübeyir Birlik ve Zeki Alabalık için adalet talep etti. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara karşı Komisyon üyesi Zeynep Yıldız’ın okuduğu açıklamada, ayrıca Galatasaray’ın hak savunucularına yasaklanmasının 210. haftası olduğu hatırlatıldı.

Zeynep Yıldız bu konuyla ilgili olarak, “Dört yıl önce Galatasaray’la başlayan yasaklar bugün konserler, festivallerle devam ediyor. İktidar; valilikler ve kaymakamlıklar eliyle uyguladığı yasaklama kararlarını toplumu susturmanın, kendi ideolojilerine itaate zorlamanın aracı olarak kullanıyor.

“Bugün bir kez daha hatırlatıyoruz: Galatasaray çeyrek asırlık bir emekle yarattığımız bizim mekanımızdır. Ne kayıplarımızdan ne de Galatasaray’dan vazgeçeceğiz” dedi.

Yıldız, Abdulbaki, Kemal, Zübeyir Birlik ve Zeki Alabalık’ın dosyasını paylaştı:

“909. haftamızda bizi susturmak isteyen iktidarın cezasızlık politikasının bir örneği olan Abdulbaki, Kemal, Zübeyir Birlik ve Zeki Alabalık dosyasını kamuoyu ile paylaşıyoruz.

26 yaşındaki Kemal Birlik ve 34 yaşındaki Zeki Alabalık Kızıltepe Ceza İnfaz Kurumunda hükümlüydü. 3 yıl 9 aylık cezalarını tamamlayacakları 29 Mart 1995 tarihinde tahliye edileceklerdi.

Kemal ailesine, ‘bizi almaya kalabalık gelin’ diye mektup yazmıştı. Baba Abdulbaki Birlik ve kardeş Zübeyir Birlik tahliye günü hapishaneye gitti. Askerler onları kapıdan içeri aldı. Ama ne tahliye olanlardan ne de karşılamaya gidenlerden bir daha haber alındı.

“Kızıltepe’de askeri bir araca bindirildiler”

Görgü tanıkları onları Kızıltepe’de askeri bir araca bindirilirken gördüklerini ailelerine anlattı.

Birlik ve Alabalık Ailesi yerelden ulusala ilgili tüm makamlara başvurdu. Ancak soruşturma dosyası 2012 tarihine kadar Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının tozlu raflarında kaldı.

İHD Mardin Şubesi ve aileler, 2013 yılında tekrar savcılığa başvurdu. Kayıpların Yurtderi (Efaré) Köyündeki eski bir su kuyusunda oldukları duyumu üzerine söz konusu kuyuda kazı çalışması yapılmasını talep etti. Savcılık talimatı ile yapılan kazı çalışması sonucunda çok sayıda insan kemiğine ulaşıldı. İstanbul Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesi tarafından incelenen kemiklerin Abdulbaki, Kemal, Zübeyir Birlik ve Zeki Alabalık’a ait oldukları tespit edildi.

Aileler ve İnsan Hakları Derneği kayıplardan sorumlu oldukları gerekçesiyle dönemin Kızıltepe Jandarma Komutan Vekili Hasan Atilla Uğur ve diğer görevliler hakkında suç duyurusunda bulundu.

Kemal ve Zeki ile aynı dönemde cezaevinde bulunan tanıklar. dönemin Jandarma İlçe Komutanı Hasan Attila Uğur’un Kemal Birlik’i ölümle tehdit ettiğini, cezaevinde görevli olan bir tanık ise tahliyelerinden iki gün önce Uğur’un cezaevini arayarak Kemal ve Zeki’nin tahliye gününü sorduğunu savcılıktaki ifadelerinde anlattı. Ailesi de cezaevine gelen Atilla Uğur’un Kemal’i ‘buradan çıktığın gün benim için bayram, seninse felaketin olacak’ diye tehdit edildiğini söyledi.

“Keyfi infaz ve zorla kaybedilme”

Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma sonucunda hazırladığı iddianamede; ‘Delillerin değerlendirmesi mahkemeye ait olmak üzere soruşturma dosyası kapsamında JİTEM örgütünün 1992 ila 1996 aralarındaki faaliyetleri kapsamında toplamda yukarıda kimlik bilgileri yazılı olan 22 kişinin kaçırıldığı ve öldürüldüğü şüphelilerin bu şekildeki eylemleriyle üzerlerine atılı olan silahlı terör örgütü kurmak ve üye olmak ve tasarlayarak öldürme suçlarını işledikleri tüm dosya kapsamından anlaşıldığından’ diyerek şüphelilerin cezalandırılmasını talep etti.

İddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve Albay Hasan Atilla Uğur, dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan ve beş korucu hakkında ‘silahlı örgüt kurmak veya yönetmek, silahlı örgüte üye olmak ve tasarlayarak öldürmek’ suçlarından dava açıldı.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürütülen davada içlerinde kamu görevlilerinin de bulunduğu tanıkların açık, net ve birbiri ile tutarlı ifadelerine rağmen devletin koruması altındaki sanıklar beraat etti. Yapılan istinaf başvurusu ise reddedildi. Birliklerin ve Zeki Alabalık’ın da içinde olduğu 22 kişinin yasadışı keyfi infaz edilmesi veya zorla kaybedilmesi karanlıkta bırakıldı.

Kaç yıl geçerse geçsin; Abdulbaki, Kemal, Zübeyir Birlik ve Zeki Alabalık için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 210 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”

Paylaşın

Cumartesi Anneleri, Cemal Kavak’ın Faillerini Sordu

Cumartesi Anneleri/İnsanları adalet arayışlarının 908.  haftasında, 1996 yılında Diyarbakır’da gözaltına alınan ve cansız bedeni günler sonra Diyarbakır Devlet Hastanesi morgunda bulunan Cemal Kavak için adalet talep etti.

Haftanın açıklamasını İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri yaptı.  Yoleri, Kavak dosyasıyla ilgili şunları söyledi:

“37 yaşındaki Cemal Kavak Diyarbakır’da yaşıyordu. Diyarbakır Vergi Mahkemesi’nde memur olarak çalışan Kavak,  üyesi olduğu Yargı-Sen bünyesinde sendikal faaliyet yürütüyordu.

Cemal Kavak, 24 Nisan 1996 tarihinde arkadaşlarıyla  Hevsel’de bir kahvede buluştu. Burada sohbet eden arkadaşlar saat 23:00 sularında kahveden ayrıldı. Birlikte Dağkapı / İskanevleri hattında çalışan bir minibüse bindiler. Kuruçeşme durağında inen Cemal’den bir daha haber alınamadı.

“Cansız bedeni morgda bulundu”

Bağlar Karakolu’na ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuran aile, oğullarının bulunmasını talep etti. Kendileri de her yerde Cemal’i aramaya başladı.

26 Nisan 1996 tarihinde Diyarbakır Devlet Hastanesi morguna ‘kimliği belirsiz’ bir bedenin geldiği duyumu üzerine baba Gıyas Kavak hastaneye gitti. Söz konusu cansız bedenin oğluna ait olduğunu teşhis etti.

Cemal Kavak’ın bedeni, bir köylü tarafından, Diyarbakır Bismil karayolu kenarındaki sazlık bir hendekte bulunmuştu. Çınar Cumhuriyet Savcısı, adli tıp doktoru ve jandarma ekibiyle olay yerine gitmiş, ‘Ceset incelemesi ve otopsi’ başlıklı bir belge düzenlenmişti.

“Otopsi yapmaya gerek görülmedi”

Bu belgede; ölü muayenesi sonrası, maktulün boynunda iki boğulma izi tespit edildiği ve ölümün iple boğulma sonucunda gerçekleştiği, ölüm nedeni açık olduğu için de sistematik bir otopsi yapmaya gerek görülmediği kaydedilmişti.

Ayrıca Çınar Savcılığı, 1996/231 dosya numarasıyla bir  soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında ailenin isteği üzerine altı tanık dinlendi. Tanıklardan E.Y. ifadesinde  ‘Cemal sol görüşlü olduğu için cinayet siyasi olabilir’ uyarısında bulundu. Ancak etkin bir soruşturma yürütülmedi.

“Dosya sürüncemede bırakıldı”

Çınar Cumhuriyet Savcılığı, 23 Temmuz 1997 tarihinde,  uygulamada dosyayı sürüncemede bırakmanın diğer adı olan, ‘sürekli soruşturma’ kararı verdi. Bu durumda dosya zamanaşımına uğrayana kadar soruşturma devam edecekti.

Ancak devam eden  soruşturmada, jandarma tarafından gönderilen yeni bir delil veya unsur bulunamadığını bildiren birkaç yazı dışında hiç bir gelişme olmadı. Cemal Kavak dosyası iç hukukta zamanaşımı ile kapatılmaya terk edildi.

“AİHM ihlal kararı verdi”

Gıyas ve Cayze  Kavak, oğullarının Devletin bilgisi dahilinde “paramiliter güçler” tarafından öldürüldüğü, Devletin suçun faillerini belirlemek için etkili ve yeterli bir soruşturma yürütmediği ve şikayetleri ile ilgili olarak etkili hukuk yolu bulamadıkları iddiasıyla  4 Ağustos 1999 tarihinde AİHM’e başvurdu.

AİHM 6 Temmuz 2006 tarihli kararında, etkili ve yeterli bir soruşturma yapılmadığı için Sözleşme’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin usulden ihlal edildiği, ayrıca başvuranların Türk hukukunda mevcut hukuk yollarına etkin erişimden mahrum bırakıldıkları için Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi.

“Tazminat ödemek dışında bir şey yapılmadı”

Cemal Kavak’ın cansız bedeninin bulunduğu yerin yaşadığı yerden çok uzakta olması, bedenin bulunduğu yere hangi yönden gidilirse gidilsin çok sayıda güvenlik kontrol noktasından geçilerek gidilebilmesi, bu kontrol noktalarından ölü bir bedenle geçebilenlerin ancak taşıdıkları resmi kimlik vasıtasıyla aramaya tabi tutulmayan kişiler olabileceği dikkate alındığında, Kavak’ın başına gelenlerin, 90’larda OHAL bölgesindeki gözaltında kaybetme uygulamaları ile örtüştüğü açıktır.

Türkiye, Cemal Kavak davasında, bugüne kadar hükmedilen tazminatın ödenmesi dışında AİHM kararına uymak için  herhangi bir adım atmadı. Bu nedenle 908. haftamızda Cemal Kavak dosyasında etkin bir soruşturma ve kovuşturma faaliyeti yürütmek üzere yargı makamlarını göreve çağırıyoruz.”

(Görseller: Arşiv)

Paylaşın