Ahmet Faruk Ünsal: Kürt Meselesi, Ontolojik Bir Problem

“Çözüm Süreci” döneminde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Ahmet Faruk Ünsal, “Kürt meselesi, sadece siyasal iktidarın meselesi değil. Türkiye’nin genetik kodlarıyla alakalı, ta kuruluşundan bu yana getirmiş olduğu ontolojik bir problem. O yüzden bir iktidarın ya da bir siyasi partinin problemi değil, bir devlet problemidir en nihayetinde” dedi.

Ünsal, “Ama Türkiye’de halihazırda hüküm sürmekte olan siyasal irade, daha rasyonel düşünebilecek bir siyasal moment altına alınırsa -ki bu moment muhtemelen aydınlar, sivil toplum kuruluşları, toplumun dinamik aktörlerinin siyasal iktidarı zorlamasıyla inşa edilebilir- o zaman bir barış süreci mümkün olabilir” ifadelerini kullandı.

Akil İnsanlar Heyeti’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi grubunda görev alan siyasetçi ve insan hakları savunucusu Ahmet Faruk Ünsal ile süreçte yaşananları, yeni bir “çözüm” sürecinin ihtimalini ve nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini Bianet‘e açıkladı.

Dünyanın “hakikaten ve acilen barışa ihtiyaç duyduğunu” belirten Ünsal, bozulan çözüm sürecine dair “Bu barış ihtiyacını karşılayacak siyasi irade oluşur mu, çok net bir şekilde görebildiğimi söyleyemem. Akil İnsanlar Heyeti bağlamında Kürt sorununa yönelik Türkiye merkezli çözüm süreci ya da barış süreci dediğimiz süreç, çok önemli bir girişimdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Kürt siyasal hareketini muhatap öznesi olarak kabul ettiği bir süreç yürütüldü” diye konuştu.

“Sorunlar aşılabilirdi”

Sürecin akamete uğraması meselesinin üzerinde biraz durmak gerektiğini kaydeden Ünsal, “Karşılıklı, her iki taraftan da hatalar yapıldı. Hem devlet tarafından hem de onun muhatapları tarafından yapılması gerekip de yapılmayan, eksik bırakılan ya da samimiyet, güven, itimat noktasında birtakım eksiklikler nedeniyle olması gereken ilerlemeler maalesef olamadı. Ama süreç, düzgün bir sisteme bağlanmış olsaydı, başka coğrafyaların örnekliğinden daha iyi yararlanılabilseydi bu sorunlar aşılabilirdi” dedi.

“Fakat eğer düzgün mekanizmalar kurulabilmiş olsaydı, bütün bu dış gelişmelerin olumsuz etkilerinin üzerinden gelmek mümkün olabilirdi” diyen Ünsal, Akil İnsanlar Heyeti’nin barış ihtiyacının bütün Türkiye’de iki ay boyunca çok yüksek volümde gündemleşmesini ve barışa dönük talebin yaygınlaştırılmasını sağladığını söyledi.

“Bu süreçte yaşanan en önemli eksiklik tarafların verdikleri sözleri yerine getirip getirmediğini denetleyecek bir gözlem heyetinin inşa edilememiş olmasıydı. Bir gözlem heyeti inşa edilebilmiş olsaydı, her iki tarafın birbirlerine verdikleri sözleri ne kadarını tutup, ne kadarını tutmadıklarını denetleyebilir veya bir güven bunalımı oluştuğunda bunu aşacak arabulucu iradenin ortaya çıkmasını mümkün kılabilirdi.”

“Arabulucu irade” ile neyi kastettiğine dair açıklama yapan Ünsal şunları ifade etti: “Etnik temelli problemlerde kimi zaman uluslararası ölçekte gözlem heyetleri devreye giriyor. İrlanda’da ABD bunu yapmıştı. Kolombiya’da arabulucular oldu. Şu anda Filipinler-Moro’da Türkiye’nin de bir parçası olduğu bir gözlem heyeti, Moro İslami Kurtuluş Cephesi’yle Filipinler hükümeti arasındaki barış sürecinde bir anlamda kolaylaştırıcılık, arabuluculuk yapıyor; gözlem faaliyeti yürütüyor.”

Ünsal, “Türkiye kendi ulusal kapasitesiyle her iki tarafın saygı duyabileceği saygın, akil, sözü dinlenen, adil insan havuzundan beş-altı kişilik bir heyet çıkartabilseydi, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hem de muhatabı PKK’nin güven bunalımlarında devreye girebilir ya da ev ödevlerini yapıp yapmadığını bir şekilde gözleyip ara buluculuk yürütebilirdi. Bir daha böyle bir teşebbüs olursa, mutlak surette yapılması gereken şey, bir gözlem ve denetim heyetinin mümkünse uluslararası değil, Türkiye’nin kendi ulusal potansiyeli kullanılarak oluşturulmasıdır” dedi.

“Süreç başarılı olsaydı…”

Ünsal’a göre süreç devam edip de başarılı olsaydı, bugün Türkiye’de oluşacak siyasi, ekonomik ve toplumsal tabloya dair şunları söyledi:

“Bence birincisi Suriye meselesi bugün olduğu gibi bir kriz halinden çıkardı. Rojava coğrafyası, Türkiye’yle ilişkilerini çok daha dostane, barışçı ve işbirliği temelli bir hal alabilirdi. Bunun hem Suriye’nin yeni anayasasının yazılması sürecine, hem Suriye’nin yeni anayasası örnekliğinde Orta Doğu’ya önemli bir model olabileceği kanaatindeyim. Barış süreci sadece Türkiye’ye ve ona komşu olan Suriye ve Irak’a değil, İran da dâhil olmak üzere Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Mısır gibi Ortadoğu ülkelerine, bir arada yaşamanın mümkün ve ekonomik modelini sunabilirdi.”

“Türkiye’de askeri operasyonlar ve asayiş ihtiyaçları nedeniyle harcanan kaynakların önemli bir kısmı, insani gelişmeye harcanırdı. Hastaneler, yollar, okullar, diğer imar faaliyetleri, iş alanları gibi konulara yatırım artardı. Bir de Türkiye, yani bir barış ülkesi olarak hem komşularına hem dünyaya çok daha itibarlı, kendi ürünlerini satan, oradan yatırımcıların çok rahat gelebileceği bir ülkeye dönüşürdü. Esasında şunu söylemek isterim; Türkiye’nin elbette ekonomik potansiyeli, yetişmiş insan gücü, teknolojik altyapısı son derece önemli. Şüphesiz ki bunlar bir ekonomik değer ifade ediyor ama Türkiye’nin en büyük ihraç ürünü barış olmalı idi. Barışı ihraç edebiliyor olsaydık, mevcut ekonomik potansiyelin üreteceği zenginlik normal koşullarda üretilen zenginlikten katbekat daha fazla olurdu.”

Akil İnsanlar Heyeti’nin süreçte aldığı role değinen Ünsal, “Birincisi, muhataplığın yani Kürt sorununda devlet açısından bir muhataplığın toplum nezdinde kabul edilebilir olduğu mesajını yaygınlaştırdı. Bunu bütün Türkiye sathında yaptı. İkincisi barışın önemi, savaşın maliyeti ve barışın getireceği potansiyel iyilik ve avantajlar konusunda toplum, ciddi anlamda bir düşünce fırtınasına muhatap oldu. Bunlar değerliydi tabii. O yüzden sürecin toplum nezdinde kabul edilebilir olmasını sağlayan sadece iktidar partisi değil, heyetin çabalarıydı da. Sadece iktidar partisinin yürüttüğü bir iş ve işlem, siyasal muhatapları nezdinde doğal olarak muhalefet motivasyonuyla karşılık buluyor” dedi.

“Muhalefet partileri işin içerisine daha fazla çekilebilirdi ama…”

“Hâlbuki Kürt meselesi, sadece siyasal iktidarın meselesi değil. Türkiye’nin genetik kodlarıyla alakalı, ta kuruluşundan bu yana getirmiş olduğu ontolojik bir problem. O yüzden bir iktidarın ya da bir siyasi partinin problemi değil, bir devlet problemidir en nihayetinde. Muhalefet partileri işin içerisine daha fazla çekilebilirdi ama onlar da anladığım kadarıyla konuya biraz politik motivasyonla, bir muhalefet motivasyonuyla yaklaştı. Ama Meclis’in kalıcı bir komisyon inşa etmesi mümkün olabilirdi, tabii muhalefet buna ne kadar razı olurdu bilemiyorum.”

“Barışın inşası” konusunda üzerine tekrar bir görev düşerse, tabii ki “severek” yerine getireceğini söyleyen Ünsal, “Bundan sonra böyle bir süreç olursa, barışı bütün topluma çok iyi anlatmak lazım. İlave olarak da mutlaka bir arabulucu heyet ya da gözlem faaliyeti yürütecek saygın insanlardan oluşan bir heyetle süreci güçlendirmek, desteklemek, yönetilebilir hale getirmek ve sonuçlandırmak gerek” diye konuştu.

Ünsal sözlerini şöyle sonlandırdı: “Ama Türkiye’de halihazırda hüküm sürmekte olan siyasal irade, daha rasyonel düşünebilecek bir siyasal moment altına alınırsa -ki bu moment muhtemelen aydınlar, sivil toplum kuruluşları, toplumun dinamik aktörlerinin siyasal iktidarı zorlamasıyla inşa edilebilir- o zaman bir barış süreci mümkün olabilir. O zaman Türkiye uluslararası konjonktürün Suriye’de kendisine sağladığı ‘avantajları’, Suriye topraklarında asker bulundurma ve bu askeri varlığın zorlamasıyla Türkiye’deki sığınmacıları Kuzey Suriye’ye yerleştirerek Kürtlerle arasında bir Arap tamponu yerleştirme bakımından söylüyorum, o avantajları göz ardı edip kalıcı bir barışa doğru yönelebilir. O yüzden bizlere, sizlere, basına, baskı gruplarına siyasal iktidar üzerinde barış amaçlı bir moment oluşturma ödevi duruyor diyebilirim.”

Paylaşın

AK Partili Ensarioğlu’ndan “Çözüm Süreci” Açıklaması: Öcalan Daha Samimiydi

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Çözüm Süreci’nde en büyük hatalarının PKK’yi muhatap almaları olduğu belirterek, olası yeni bir sürecin bittiği yerden başlamasının mümkün olmadığını söyledi.

Önceki süreçte PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı samimi bulduğunu söyleyen Galip Ensarioğlu, “Süreci Kandil yönetimi ve Selahattin Demirtaş bitirdi” ifadesini kullandı.

Temeli 2009’da Oslo görüşmelerinde atılan, ancak AK Parti’nin 2002’den sonra ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettiği 7 Haziran ve seçimlerin yenilendiği 1 Kasım 2015 arasında sona eren Kürt sorunu konusundaki ‘çözüm süreci’, halen tartışılmaya devam ediyor.

Bu dönemde yürütülen koalisyon görüşmeleri sırasında MHP’yle yakınlaşan AK Parti, akabinde ‘milliyetçi / militarist politikalar’ benimsemiş ve süreç, iktidar kanadınca günümüzde de kullanılmaya devam edilen “Uzattığımız eli ısırdılar. Bu sefer terörü kaynağında bitirme stratejisini devreye alarak, onların anlayacağı dilden konuştuk” gibi suçlamalarla bitirilmişti.

Geçtiğimiz 14 Mayıs’ta AK Parti’den Diyarbakır Milletvekili seçilerek beş yıllık aradan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) dönen Galip Ensarioğlu, konuyla ilgili olarak Gazete Duvar’dan Can Bursalı’nın sorularını yanıtladı.

En büyük hatalarının PKK’yi muhatap almaları olduğundan bahseden Ensarioğlu’na göre, olası yeni bir sürecin bittiği yerden başlaması mümkün değil. Önceki süreçte PKK lideri Abdullah Öcalan’ı samimi bulduğunu söyleyen Ensarioğlu, “Süreci Kandil yönetimi ve Selahattin Demirtaş bitirdi” ifadesini kullandı.

Bursalı’nın yönelttiği sorular ve Ensarioğlu’nun bunlara verdiği yanıtların bir kısmı şöyle:

Selahattin Demirtaş’ın bazı söylemleri PKK ve HDP’yle ayrışıyordu…

Buna katılmıyorum. Demirtaş geçmişte Kandil ile doğru orantılı ilerliyordu. Abdullah Öcalan’la değil.

Öcalan ile Kandil arasında bir fark var olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Var elbette. Bu fark Çözüm Süreci’nde çok bariz bir şekilde ortaya çıktı. Öcalan daha samimiydi.

Çözüm Süreci’ni bitiren kimdi, Kandil’deki örgüt yöneticileri miydi?

Kandil’in ve Selahattin Demirtaş’ın sürecin bitmesinde günahı var. Kandil’e isteyerek veya istemeyerek boyun eğdi. Öcalan’ı ve Çözüm Süreci’ni boşa çıkarmada irade ortaya koyamadı.

7 Haziran seçimlerinden önce “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı sürecin bitmesine mi neden oldu?

“Seni başkan yaptırmayacağız” lafının arkasında sadece Kandil yoktu. Bu laf Batı’nın da lafıydı.

Abdullah Öcalan bu sözü desteklemiyor muydu?

Desteklemiyordu. Ama sonuçta millet iradesi hakim oldu.

Samimiyetine inandığınızı söylediğiniz Abdullah Öcalan’ın olası bir süreçte, yeniden muhatap yapılmalı mı?

Demokratikleşecekseniz Kürt sorununu çözecekseniz hiç kimseyi muhatap almak zorunda değilsiniz. Başarabiliyorsanız, dünyadaki demokratik, evrensel normlar çerçevesinde eşit yurttaşlık temelinde Türkiye’de demokrasiyi tesis edebiliyorsanız sizin muhataba ihtiyacınız yok. Ama hani şiddetin muhatabı örgüttür. Örgüt ile -diyalog kurulur mu kurulmaz mı onu devletin ihtiyacı belirler.

Yeni dönemde reformist bir AK Parti mi göreceğiz?

İnşallah. Yeni anayasa en önemli şeydir. 1921 anayasası, demokratik ve sivil bir anayasaydı. O da zaten kısa sürdü. Türkiye’ye yakışır, kalıcı bir anayasa yapmamız gerekiyor.

Paylaşın

AK Parti, Seçim Öncesi Yeni Bir Çözüm Süreci Mi Başlatmak İstiyor?

AK Parti’nin HDP ziyaretinin Türkiye’nin mevcut siyasi iklimine bakıldığında ‘doğal bir ziyaret olmadığı’ görüşünde olan Öğretim Üyesi Dr. Vahap Coşkun, ‘Ülkede bir anayasa yapılıyor, normal siyasi iklimde hükümetin diğer partileri ziyaret etmesi gayet doğal” dedi ve ekledi:

“Fakat Türkiye’nin son dört, beş yılına bakıldığında ve de AK Parti’nin izlediği siyasete bakıldığında normal olarak düşünülemez. Çünkü AK Parti, sadece HDP’yi değil, onunla ilişki içinde olanı terörize etti. HDP’ye selam vermek bile günah haline gelmişti. Bu nedenle muhalefet de HDP ile normal bir ilişki kuramadı. Kaçak göçek, mahçup bir ilişki kurdu. Tüm bunlar varken, AK Parti’nin gidip HDP ile görüşmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) başörtüsü teklifi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Anayasa teklifi’ çağrısı siyasetin tartışılan gündemi.

Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AK Parti heyeti, başörtüsü konusunda hazırlanacak anayasa değişikliği için MHP, CHP, HDP ve İYİ Parti gruplarını ziyaret etmişti.

AK Parti’nin, bu ziyareti kendi içinde de eleştirilere neden olurken gözler Milliyetçi Hareket Partisi’nin tutumuna çevrilmişti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında ittifakı AK Parti’nin HDP ziyareti ile ilgili yapılan eleştirilere yanıt vererek “AK Parti’nin HDP ziyareti son derece doğal. Biz, görüşüldüğüne değil makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz’” dedi.

Peki AK Parti’nin HDP ziyareti, Bahçeli’nin bu ziyarete desteği ve de ‘demokratik çözüm’ açıklaması ne anlama geliyor ?

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Vahap Coşkun, AK Parti’nin ziyaretinin Türkiye’nin mevcut siyasi iklimine bakıldığında ‘doğal bir ziyaret olmadığı’ görüşünde.

”Ülkede bir anayasa yapılıyor, normal siyasi iklimde hükümetin diğer partileri ziyaret etmesi gayet doğal. Fakat Türkiye’nin son dört, beş yılına bakıldığında ve de AK Parti’nin izlediği siyasete bakıldığında normal olarak düşünülemez. Çünkü AK Parti, sadece HDP’yi değil, onunla ilişki içinde olanı terörize etti. HDP’ye selam vermek bile günah haline gelmişti. Bu nedenle muhalefet de HDP ile normal bir ilişki kuramadı. Kaçak göçek, mahçup bir ilişki kurdu. Tüm bunlar varken, AK Parti’nin gidip HDP ile görüşmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.”

Muhalefet partilerini ‘AK Parti’nin çizdiği sınırlar dahilinde siyaset izlemekle’ eleştiren Coşkun, muhalefetin bu şekilde kurucu bir siyaset inşa edemeyeceğini düşünüyor.

AK Parti’nin tavrında görülen değişimi Kürt seçmenin seçimlerde oynayacağı belirleyici rolüne bağlayan Vahap Coşkun, HDP’ye yönelik yumuşamanın emarelerinin bir süredir olduğunu dile getiriyor:

”HDP seçmenini etkileyemezse bile en azından AK Parti ile arasına mesafe koymuş olan muhafazakar Kürt seçmen üzerinde bir etki yaratmak için bu tür adımlar attığını düşünüyorum. Bu genel siyasi bir hesap ama HDP ile iktidarın kurduğu ilişki Türkiye’de siyasetin normalleşmesi açısından da daha doğal olacaktır. Şimdi en azından muhalafet HDP ile açıktan görüşebilir herhalde, görüşmek bir terör meselesi olmayacaktır. AK Parti görüştü, MHP bunu doğru bulmuştur diyebilir.”

Dr. Vahap Coşkun, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin açıklamalarını ise ”MHP için önemli olan iktidarını korumak ve sürdürmektir” olarak değerlendiriyor.

Bahçeli’nin ‘demokratik çözüm’ ifadeleri için ‘alışık olmadığımız bir söylem’ diyen Coşkun, bu sözlerden büyük bir anlam çıkarmak için erken olduğu görüşünde.

Coşkun, Kürt sorununun siyasetin gündemine en nihayetinde geleceğini fakat halihazırda atılan adımları “yeni bir sürecin başlangıcı” şeklinde yorumlamanın zor olduğunu ifade ediyor.

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı, emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ise daha önceki gibi olmasa da yeni bir çözüm sürecinin kapıda olduğunu söylüyor.

Son dönemde gerçekleşen ziyaretin ve de Bahçeli’nin açıklamalarının altında yatan nedeni Cumhur İttifakı’nın oy ihtiyacına bağlayan İsmail Hakkı Pekin, bu kez meseleye MHP’nin de dahil olmasının süreci başarılı kılabileceği görüşünde:

”AK Parti’nin HDP ziyareti, Bahçeli’nin açıklamalarına bakıldığında sanki bir ‘yumuşama’ya gelindiğini gösteriyor. Yeni bir çözüm süreci olarak görüyorum. Bu sürece bu kez MHP’nin dahil olması süreci başarılı kılabilir. HDP ya da Kürt vatandaşlarımızın oylarının seçimi etkileyeceğinin farkındalar ve bu nedenle Kürt seçmeninin oylarının bir kısmının Cumhur İttifakı’na dönmesi gerekiyor. O zaman Kürt vatandaşlarımız ve HDP ile ilgili konularda yeniden bir karar sürecinde olduklarını görüyorum. Bu yumuşama yeni bir demokratik çözümü başlatabilir. Bu süreçte İmralı devrede olur. Geçmişte olduğu gibi değil de daha farklı bir denklemde yürütülür bu süreç. Cumhur İttifakı’nın da Millet İttifakı’nın da Kürt vatandaşlarının oylarına ihtiyacı var. AKP de bu işi gördü ve karşı tarafa kaptırmak istemiyor.”

İsmail Hakkı Pekin, yeni çözüm süreci nereden başlar sorusuna ise ”Öcalan ile görüşmeler devam ediyordur. Büyük ihtimalle yakın zamanda Öcalan’ın bazı mesajları ile karşılaşabiliriz” yanıtını veriyor.

”Kandil devre dışı bıraktırılabilir, daha yumuşak bir geçiş olabilir. Öcalan’a adada bir ev mi yoksa dışarıda bir ev hapsi mi sorusu gündeme gelebilir.” diyen Pekin, “Bu, Öcalan’ı Mandela seviyesine de getirebilir. Ziyaretler, görüşmeler gerçekleşir çünkü. Eğer bunu yapmazlarsa Demirtaş’ı da engelleyemezler. Onun da etkisini kırmaya çalışıyorlar. Ve Öcalan’ın devreye girmesi gerekiyor. Kandil de operasyonlardan dolayı sıkışmış durumda. Özcesi bu işin demokratik yollarla çözülmesi hakların verilmesi, Öcalan’ın ev hapsine çıkarılmasıyla olacak. Yavaş yavaş o tarafa gidiyoruz. Bu dünya için de önemli, böylece bazı yerlerde YPG’nin ABD tarafından devlet kurmasının da önüne geçilebilir.” diyor.

”HDP üzerindeki uzun süreden beri süren sert söylemine baktığımızda ise bu görüşme olağan değil”

Son dönemde siyasetin dilinde görülen değişimi euronews Türkçe’ye değerlendiren gazeteci-yazar Dr. Ecevit Kılıç’a göre ise AK Parti’nin HDP’yle görüşmesi şaşırtıcı değil.

Ecevit Kılıç_,”Bir taraftan mevcut anayasal sistemi korumakla görevli olan Anayasa Mahkemesi, HDP’ye kapatma davasını görürken diğer taraftan, deyim yerindeyse, kapatma davasının arkasında duran, davayı destekleyen iktidar, aynı partiyle anayasa değişikliği için görüşüyor.” diyor._

“Bu büyük büyük bir paradoks.” diyen Kılıç, “Ama diğer taraftan daha demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa hazırlığından bahsediliyor. Tartışma noktası başörtüsü de olsa anayasal düzeyde hak ve özgürlüklerden bahsedildiğinde Kürtleri bir tarafa bırakmak pek mümkün değil. Bu nedenle AK Parti’nin HDP’yle görüşmesi şaşırtıcı gelmiyor.” ifadelerini kullanıyor.

HDP’nin devre dışı bırakıldığında demokratik ve özgürlükçü anayasa söyleminin kadük kalacağını belirten Kılıç_, HDP’ye yönelik tutum değişikliğini “sıra dışı” olarak yorumluyor._

Kürt sorunu üzerine akademik çalışmalar yürüten Kılıç, güvenlik konseptinin hala devrede olduğunu ve iktidarın yeni bir çözüm süreci niyetinde olmadığını dile getiriyor:

“Seçimlere yönelik siyaset stratejisinin bir parçası sanki bu adımlar. Seçim gününe kadar bu yumuşama adımları sürebilir. Çünkü güvenlik konsepti topyekun devrede. Hem içeride hem de dışarıda. Bu güvenlik konseptinde yumuşama yok.”

Ecevit Kılıç, Kürt siyasal hareketinden gelebilecek “silah bırakma” ve “kalıcı çözüm” çağrısının bazı şeyleri de kolaylaştırabileceğini sözlerine ekliyor:

”Bu çağrıyı da sadece Öcalan yapabilir. O zaman Bahçeli de daha fazlasını yapabilir veya MHP de devletin bekası söylemi üzerinden bu rolü üstlenebilir. Ve doğal olarak MHP’nin içinde olacağı bir yeni süreç eski arayışlara göre daha başarılı olur. Kalıcı olma şansı bile var.”

Paylaşın