Merkez Bankası’nın Yıl Sonu Enflasyon Ve Dolar Kuru Beklentisi Belli Oldu!

Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 32,46 olurken, döviz kuru beklentisi 23,12 lira oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 22,77 lira iken, bu anket döneminde 23,43 lira olarak gerçekleşti.

Haber Merkezi / Merkez Bankası’nın yıl sonu büyüme beklentisi bir önceki dönemde olduğu gibi bu dönemde de yüzde 4,1 olarak gerçekleşti. 2024 yılı büyüme beklentisi ise yüzde 4,3 olarak gerçekleşti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2023 yılı Ocak ayı piyasa katılımcıları anketini açıkladı.

Ocak ayı piyasa katılımcıları anketi, reel sektör ve finansal sektör temsilcileri ile profesyonellerden oluşan 41 katılımcı tarafından yanıtlanmış ve sonuçlar katılımcıların yanıtları toplulaştırılarak değerlendirildi.

Yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 32,46

Buna göre, katılımcıların cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi bu anket döneminde yüzde 32,46 oldu. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 34,92 iken, bu anket döneminde yüzde 30,44 oldu. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 20,56 ve yüzde 17,18 olarak gerçekleşti.

12 ay sonra enflasyon beklentisi

2023 yılı Ocak ayı anket döneminde, katılımcıların 12 ay sonrasına ilişkin ihtimal tahminleri değerlendirildiğinde, TÜFE’nin ortalama olarak yüzde 40,74 ihtimalle yüzde 20,00 – 29,99 aralığında, yüzde 30,72 ihtimalle yüzde 30,00 – 39,99 aralığında, yüzde 17,33 ihtimalle ise yüzde 40,00 – 40,99 aralığında artış göstereceği öngörüldü.

Aynı anket döneminde nokta tahminler esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre ise, katılımcıların yüzde 40,54’ünün beklentilerinin yüzde 20,00 – 29,99 aralığında, yüzde 29,73’ünün beklentilerinin yüzde 30,00 – 39,99 aralığında, yüzde 16,22’sinin beklentilerinin yüzde 40,00 – 49,99 aralığında olduğu gözlendi.

24 ay sonra enflasyon beklentisi

2023 yılı Ocak ayı anket döneminde, katılımcıların 24 ay sonrasına ilişkin ihtimal tahminleri değerlendirildiğinde, TÜFE’nin ortalama olarak yüzde 22,26 ihtimalle yüzde 10,00 – 14,99 aralığında, yüzde 55,50 ihtimalle yüzde 15,00 – 19,99 aralığında, yüzde 13,12 ihtimalle ise yüzde 20,00 – 24,99 aralığında artış göstereceği öngörüldü.

Aynı anket döneminde nokta tahminler esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre,24 ay sonrası TÜFE enflasyonu beklentileri değerlendirildiğinde, katılımcıların yüzde 18,75‘inin beklentilerinin yüzde 10,00 – 14,99 aralığında, yüzde 46,88‘inin beklentilerinin yüzde 15,00 – 19,99 aralığında, yüzde 21,88’inin beklentilerinin yüzde 20,00 – 24,99 aralığında olduğu gözlendi.

Dolar kuru beklentisi

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (ABD Doları/TL) beklentisi bu anket döneminde 23,12 TL oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 22,77 TL iken, bu anket döneminde 23,43 TL olarak gerçekleşti.

Faiz beklentileri

Katılımcıların BİST Repo ve Ters-Repo Pazarı’nda oluşan cari ay sonu gecelik faiz oranı beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 9,18 iken, bu anket döneminde yüzde 9,08 oldu. TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı cari ay sonu beklentisi bir önceki anket döneminde olduğu gibi bu anket döneminde de yüzde 9,00 olarak gerçekleşti.

Büyüme beklentileri

Katılımcıların GSYH 2023 yılı büyüme beklentisi bir önceki anket döneminde olduğu gibi bu anket döneminde de yüzde 4,1 olarak gerçekleşti. GSYH 2024 yılı büyüme beklentisi ise bu anket döneminde yüzde 4,3 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Yüksek Enflasyonlu Büyüme Sürdürülebilir Mi? Ekonomistler Yanıtladı

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Aralık 2021’de Meclis Grup Toplantısı’nda “Yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı büyüme stratejisiyle yolumuza devam edeceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir gün önce ise katıldığı bir televizyon programında Türkiye’nin “yeni ekonomi modeline” geçtiğini ilan etmişti.

Yeni model ile düşük maliyete dayalı üretim ve ihracat odaklı büyüme esas alınıyordu. “Nas” vurgusuyla indirilen faiz oranları ve uygulanan yeni program ile ekonomideki denge alt üst oldu.

Enflasyon son 24 yılın zirvesinde

Enflasyon günden güne yükselirken, hayat pahalılığından şikayet edenlerin sayısı arttı. Aralıksız yükselişini sürdüren enflasyon son 24 yılın zirvesini gördü.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon yıllık bazda yüzde 80,21’e ulaştı. Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre yüzde 181. İki kurum arasındaki fark 100’ü geçti.

Dış ticaret açığında rekor

Ticaret Bakanlığı verilerine göre ağustosta ihracat rekoru kırılsa da dış ticaret açığı çok yükseldi. Dış ticaret açığında rekor kırıldı. Ağustosta yüzde 162 artan dış ticaret açığı 11 milyar doları aştı.

Bu yılın ağustos ayında geçen senenin aynı ayına göre; ihracat yüzde 13,2 oranında artışla 21 milyar 341 milyon dolar olurken, ithalat ise yüzde 40,8 artışla 32 milyar 618 milyon dolar buldu.

Öte yandan Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yıla göre yüzde 7,6 büyüme kaydetti.

“Ekonomi büyüyorsa yanlış ve hataların görmezden gelineceğine inanılır”

“Kendime Yazılar” başlıklı internet sitesinde makaleler kaleme alan ekonomist Mahfi Eğilmez, “Yüksek enflasyonlu büyüme sürdürülebilir mi?” sorusuyla konuyu tartışmaya açtı.

Büyümenin enflasyonla mücadeleye tercih edilmesi yaklaşımının Türk siyasetinin uzun yıllardır ekonomide uyguladığı temel yaklaşımlardan biri olduğuna dikkati çeken Eğilmez, şu ifadelere yer verdi:

Ekonomi büyüyorsa iktidar partisinin başka alanlarda yaptığı yanlışlar ve hataların görmezden gelineceğine inanılır. Ki bu, geçmiş seçimlerdeki sonuçlarla büyük ölçüde doğrulanmıştır. Ne var ki enflasyonun bu kadar yükseldiği ve yükselmeye devam ettiği, hayat pahalılığının öne çıktığı bir ortamda, büyümenin bir kez daha yanlışları ve hataları sileceği yaklaşımı geçerli olmayabilir.

Bir yandan ekonomi büyürken diğer yandan da enflasyon aylardır aralıksız yükselişini sürdürüyor.

Peki yüksek enflasyonlu büyüme sürdürülebilir mi?

Ekonomistler, konuyu Independent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’a değerlendirdi.

“Yüksek risk primiyle büyüme sürdürülemez”

Eski Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay, Türkiye’nin şu anki risk priminin çok yüksek olduğunu hatırlattı.

Yüksek risk priminin büyümenin sürdürülebilir olmadığını gösterdiğine işaret ettiğini belirten Özatay, “Potansiyeliniz civarında yüzde 5 gibi bir büyüme olabilir ama bunun çok üzerine çıkıyorsa bu enflasyonun yükselmesi gibi sorunları beraberinde getirir” dedi.

Mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını ifade eden Özatay, konunun biraz da koşullara bağlı olduğunu vurguladı.

“Bu şekilde bir süre böyle devam eder” diyen Özata, “Ne kadar devam edeceğini kestiremeyiz ama bunun sürdürülmesi cari işlemler açığı, yüksek enflasyon, bütçe açığı gibi başka dengesizlikleri beraberinde getiriyor. Bir anlamda bunun ne kadar devam edeceği veya sürdürüleceği biraz da iç ve dış gibi koşullara bağlı” diye konuştu.

“Orta ve uzun vadede büyüme sürdürülemez”

Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da hem tarihsel hem de teorik örneklere bakıldığında kısa dönemde olabileceğini ancak uzun vadede enflasyonlu büyümenin yalnız şekilde sürdürülemeyeceğini söyledi.

Yüksek enflasyonun yatırım iştahını azalttığını ve verimliliği düşürdüğünü dile getiren Aslanoğlu, “Bir anlamda ekonomik faaliyeti azaltıyor ve eninde sonunda yüksek faize yol açıyor. Bu yüzden büyümenin sürdürülmesi pek mümkün olmuyor. Dediğim gibi kısa vadede olabilir ama orta ve uzun vadede olmaz diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Muhtemelen seçime kadar böyle devam edecek”

Ekonomist Doç. Dr. Atılım Murat da desteklerle mevcut durumun bir süre sürdürülebileceği görüşünde.

Hazirandaki ek bütçeyle beraber Orta Vadeli Program’da da bütçe açığı beklentisinin tekrar artırıldığına dikkati çeken Doç. Dr. Murat, “Görünen o ki kamu maliyesi üzerinden yani bütçe açığı yoluyla ekonomiye destek verilecek. Enflasyon yüksek kalmaya devam edecek ama görünürde rakamsal olarak büyüme oranlarının yüksek olduğunu göreceğiz” şeklinde konuştu.

Doç. Atılım Murat, şunları kaydetti: “Yüksek bütçe açığı üzerinden gelecek büyümeyle beraber enflasyon da yüksek kalmaya devam edecek. Muhtemelen seçime kadar bu böyle devam edecek. Yüksek bütçe açığı, hissedilen değil rakamsal olarak büyümenin güçlü kalması ve yüksek enflasyon ortamı seçime kadar devam edecektir. Seçimden sonra ne olur ne biter, bir politika değişikliği olur mu bilinmez ama seçime kadar süreç bu şekilde devam edecektir.”

Paylaşın

Yoksullaştıran Büyüme Ne Kadar Sürdürülebilir?

Dün açıklanan ikinci çeyrek büyüme rakamları iktidar tarafından bir başarı olarak sunuldu. Ancak detaylarına inildiğinde veriler pembe bir tablo çizmekten uzak. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre Türkiye, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 büyüdü.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Türkiye’nin, verisi açıklanan OECD ve G20 ülkeleri içerisinde yılın ikinci çeyreğinde en yüksek büyüme kaydeden ikinci ülke olduğunu söyledi. Nebati, Türkiye’nin beş çeyrektir devam eden dengeli büyümeyi bu dönemde de sürdürdüğünü vurguladı.

Peki Türkiye gerçekten dengeli mi büyüyor?

Büyüme verilerinde öne çıkan en çarpıcı veri, işgücü ödemelerinin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’dan (GSYH) aldığı payın düşmesi oldu. Geniş kitlelerin yüksek büyümenin etkisini hissetmediğini vurgulayan iktisatçılar, bunun iktidarın başarısızlığından değil bilinçli tercihinden kaynaklandığını vurguluyor. Ancak uzun yıllardır devam eden bu politika tercihi artık sürdürülebilir değil.

“Büyük bir tahribat var”

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Kadir Has Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Erinç Yeldan, “AKP resmi söylemi bunu büyük bir mucize, büyük bir başarı olarak paylaşıyor. Fakat bu rakamın ardında yatan gerçekleri biraz incelediğimiz zaman ücretli emek gelirleriyle geçinen insanlar açısından büyük bir tahribat olduğunu görüyoruz” diyor.

2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 36,8 olan işgücü ödemelerinin GSYH’deki payı, yüzde 25,4’e indi ve 2000’li yılların en düşük düzeyine geriledi. Aynı dönemde sermaye kazancının GSYH’deki payı ise yüzde 42,9’dan yüzde 54’e çıktı.

Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, “Bu kadar hazin bir düşüşün, emeğin gelirindeki, bu kadar büyük bir düşüşün göstergesi aslında Türkiye’deki sınıflar arasındaki güç dengesinin ne kadar bozuk olduğudur” ifadelerini kullanıyor.

Borsa şirketlerinin kârı uçtu

Yılın ikinci çeyreğinde 429 borsa şirketinin kârı bir yılda yüzde 293 artarak rekora ulaşmıştı. Ücretli emeğin milli gelirden elde ettiği gelir düzeyi ise enflasyondan arındırıldığında geçen yıla göre yüzde 6 buçuk daha düşük.

“Bazıları belki daha az, bazıları daha çok büyüyor ama tüm Türkiye büyüyor, gelirleri artıyor savı tamamıyla yanlış. Resmi rakamlar bize bunun tersini söylüyor” diyen Profesör Yeldan, iktisat literatüründe bunun yoksullaştıran büyüme olarak adlandırıldığını söylüyor. Yeldan, “Yoksullaştıran büyüme, AKP’nin kurguladığı ekonomi politikalarının doğrudan yansıması ve doğal bir sonucu. Zira AKP özü itibarıyla bir şirketler, yandaş şirketler, cemaatler koalisyonu. AKP sürekli olarak bir finansal rant ve spekülatif gelir yaratarak yandaş şirketlere kaynak aktarmak durumunda. Ve bu kaynağın ana merkezi de ücretli emeğin sömürüsü olacaktır” diye konuşuyor.

“Spekülatif gelirler arttı”

Dün açıklanan verilere göre finansal hizmetler sektörü yüzde 26,6 büyürken, tarım 2,9, emek yoğun bir sektör olan inşaat yüzde 11 geriledi. Sanayideki büyüme ise yüzde 7,8’de kaldı.

Yeldan, AKP’nin izlediği politikaların doğrudan doğruya finansal sermaye gelirlerini arttırıcı, ücretli emeğin ücret ve maaş gelirlerini düşürücü politikalardan oluştuğuna işaret ediyor. Ücretli emekten özellikle finans sermayesine bir kaynak aktarımı olduğuna işaret eden Yeldan, “Spekülatif gelirler alıp başını gitmiş ve büyümenin de esas kaynağını oluşturmuş durumda. Böyle bir ortamda tabi ki bölüşüm olarak ücretli emekten sermayeye ama özel olarak özellikle finans sermayesine bir kaynak aktarımı, derinleşen bir sömürü görüyoruz” ifadelerini kullanıyor.

“İktidarın bilinçli tercihi”

Akademisyen Müftüoğlu’na göre de bu AKP’nin başarısızlığı değil bilinçli bir tercihi.

“Bu veriler, Türkiye’deki sömürü ve soygun düzeninin tablosudur” diyen Müftüoğlu, “Bu siyasi iktidarın bilinçli bir tercihidir ve bu tercihin sonucu olarak da bugün zenginler çok daha zenginleşirken, yoksullar açlık sınırın altında beslenmelerini bile karşılayamaz durumdadırlar” diye devam ediyor.

Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunu ücretli çalışanların oluşturduğunu ifade eden Müftüoğlu, AKP’nin politika tercihleri sonucu ortaya çıkan tablonun sınıf mücadelesinin başarısızlığını da gösterdiği görüşünde.

Müftüoğlu, “Çalışma Bakanlığı’nın son verilerine göre bugün 4 buçuk milyon civarında sendika üyesi var. Emekçilerin şimdi gidip o sendikaların kapılarına dayanması lazım. Siz ne iş yapıyorsunuz burada bunca emekçi yoksullaşırken, birileri böylesine zenginleşirken niye bir mücadele örgütlenmiyor? Bütün emekçilerin, başta sendika üyelerinin bunun hesabını sormaları lazım” diye konuşuyor.

“Altılı Masa’nın da sınıfsal perspektifi yok”

Müftüoğlu’na göre bu tablo ancak sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açacak bir programla değişebilir. CHP’nin öncülüğünde yürüyen Altılı Masa’nın ekonomi konusunda sınıfsal tercihler bakımından AKP’den çok da farklı düşünmediğini savunan Müftüoğlu, muhalefetin sınıfsal temelli perspektife dayanan ve bu eşitsizliği ortadan kaldıracak bir program ortaya koyması gerektiğini aksi halde toplumun buna ikna olmayacağını ifade ediyor.

Gelirlerinde “muazzam” bir çöküntü yaşayan emekçilerin bir yandan işsizlik baskısı diğer yandan da yüzde 100’ün üzerinde bir enflasyon ve gecikmiş zamlarla karşı karşıya olduğunu ifade eden Erinç Yeldan ise dünyanın hiçbir ekonomisinde bu şekilde bir büyüme karşısında böyle bir gelir tahribatının yaşanmadığını dile getiriyor.

Yılın ikinci çeyreğinde, birinci çeyreğe göre sabit sermaye yatırımlarının da daraldığına dikkat çeken Yeldan, yüzde 22,5 artışla ikinci çeyrek büyüme rakamlarına 13,6 puan katkı veren hanehalkı tüketim harcamalarının ise üst gelir gruplarının Covid sonrası ertelenmiş olan çok yüksek hacimli tüketiminden kaynaklandığını vurguluyor.

“İktisadi ve sosyal açıdan devam edemez”

Yatırımların inişli çıkışlı olduğu ve büyümenin tüketime dayandığı bir ekonominin iktisadi anlamda sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Yeldan “Diğer yandan bu kadar yoğun ve şiddetli bir sömürü, yoksulluğu artıran bir büyüme, bu kadar yüksek bir enflasyon ortamının yarattığı belirsizlik ve umutsuzluk dünyasının hukuken ve sosyal olarak sürdürülmesi imkânsız” ifadelerini kullanıyor.

AKP’nin büyüme verilerinde de ortaya çıkan yoksulluk tablosunu makyajlamak için seçim öncesinde sosyal yardımlara başvurabileceğine işaret eden Yeldan, bunun Türkiye’ye kayıt dışı kaynak girişiyle sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Yeldan, “Anlıyoruz ve okuyoruz ki AKP her ne pahasına olursa olsun yurtdışından döviz kazandırıcı kayıt dışı kaynak yaratarak bu önümüzdeki altı dokuz ayı bir yama sağlamak üzerine geçirmeye çalışacaktır. Bunun bedeli de korkarım çok ağır olacaktır” diyor.

Paylaşın