Batı’nın Ukrayna’yı İşgal Eden Rusya’ya Karşı Eylemleri Zayıflıyor Mu?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden 4 ay sonra, Afrika, Orta Doğu, Güney Amerika ve Asya ülkelerinden onlarca Birleşmiş Milletler büyükelçisi haziran ayında Rusya’nın Bağımsızlık Günü’nü kutlamak için Rusya’nın New York’taki BM ofisinde verilen resepsiyona katıldı. 

Bu ülkelerin büyükelçileri, Batılı diplomatların Rusya’yı uluslararası alanda yalnız bırakmak için gösterdiği çaba karşısında zorluklar yaşıyor.

Bazı ülkeler, BM’nin 6 aydır dünyanın ana gündem maddesi olan Ukrayna’daki savaşı bitirmek için yetersiz kaldığını düşünürken Batılı diplomatlar Rusya’yı daha fazla hedef alabilecek eylemlerin sınırlı olduğunu kabul ediyor.

“Rusya’ya karşı durmak akıllıca mı?”

Reuters için değerlendirme yapan Uluslararası Kriz Grubu BM Direktörü Richard Gowan, “Savaş uzadıkça Rusya’yı cezalandırmanın anlamlı yollarını bulmak daha da zorlaştı” şeklinde konuşuyor.

Diplomatlar, BM içerisinde çekimser oyların artmasıyla Rusya’ya karşı yetersiz destek bulmaktan korkan Batılı ülkeler bazı önlemleri oylamaya dahi sunmuyor.

Alman Konrad Adenauer Vakfı’nın Cenevre Ofisi Direktörü Olaf Wientzek, “Ülkeler ‘Rusya’ya karşı duranlar arasında olmak gerçekten akıllıca mı?’ diye soruyor” değerlendirmesini yapıyor.

Rusya’nın BM Cenevre ofisi, “Batılı ülkelerin hepsi küresel bir güç olan Rusya’yı izole etmenin imkansız olduğunu çok iyi biliyor” diyor.

Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden biri olarak kendisine karşı yaptırımları veto etme gücüne sahip.

BM Genel Kurulu nisan ayında Rusya’nın İnsan Hakları Konseyi’nden çıkarılmasına yönelik oylama yaptı. Rusya bu oylama öncesinde “evet” oyu kullananların ya da çekimser kalanların bu davranışının “düşmanca” görüleceğini söyleyerek Rusya ile ilişkileri açısından sonuçları olacağı uyarısında bulundu. Yine de oylama sonucunda 93 “evet” oyuyla İnsan Hakları Konseyinden çıkarıldı.

Amerika Birleşik Devletleri’nin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield, Rusya’nın gıda krizinden Batı’nın yaptırımlarını sorumlu tuttuğu “yanlış anlatıların” karşılık bulduğunu ancak bunun Rusya’ya karşı desteği artırmadığını belirtiyor.

Kırmızı çizgi nükleer silahların kullanılması olabilir

Rus işgalinin başladığı 24 Şubat haftasında BM Genel Kurul üyelerinin dörtte üçü Rusya’yı kınama ve birliklerini çekmesini talep etme yönünde oy kullandı. İşgalin 3. haftasındaysa Rusya ezici bir çoğunlukla “korkunç” bir insani durum yaratmakla suçlandı.

Asyalı bir diplomat mart ayında yapılan eylemlerin en üst nokta olduğunu ve bundan sonra Batı kanadına desteğin azalacağına inanıyor ve ekliyor: “Kırmızı çizgi aşılmadığı sürece daha fazla eylem için istek olmayacaktır”.

Bazı diplomatlara göre bu kırmızı çizgiler kimyasal ya da nükleer bir saldırı, sivil ölümlerinin büyük boyutlara ulaşması veya Ukrayna’nın ilhakı olabilir.

Afrikalı bir diplomat, “Bizi en çok şaşırtan Batı’nın Ukrayna’ya silah sağlayarak ve çatışmayı bitirmek için  gerçek barışçıl görüşmeler yapmayarak böyle bir çatışmayı süresiz olarak devam ettirmeyi teşvik ettiği fikri” şeklinde konuşuyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İstanbul: Anadolu Hisarı

Anadolu Hisarı; İstanbul’un Beykoz İlçesi sınırları içerisinde yer alır. Karadeniz’in tek çıkışı Boğaziçi’nin Asya kısmındadır. Anadolu Hisarı, ileri bir karakol olarak Yıldırım Beyazıt tarafından 1395 yılında yaptırılmıştır.

Kalenin bulunduğu alanda yapılan araştırmalarda daha eskiye yönelik kalıntılara rastlanmamıştır. Fatih Sultan Mehmet Rumelihisarı’nı yaptırırken Anadoluhisarı’nın çevresini de bir Hisarpeçe ile çevirmiştir. Bu duvarın arkasına yerleştirilen toplar ile de Boğaz’dan geçen gemilere gerektiğinde ateş açılması sağlanmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra bu kalenin işlevi bitmiş ve bir süre suçlu Yeniçeriler için hapishane olarak kullanılmıştır. XVII.-XVIII. yüzyıllarda bir süre Boğaz’a yönelik kazak akınlarının önlenmesinde kullanılmış, daha sonra Boğaz girişindeki kale ve istihkâmların yapılması ile de önemini yitirmiştir.

XVI. yüzyılda hisar ve çevresinde görevli askerlerin ve ailelerin yerleşmesi ile burası küçük bir mahalle konumuna gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde hisarın önüne küçük bir mescit yapılmış ve burası Anadoluhisarı Mescidi Mahallesi ismi ile eski kayıtlara geçmiştir.

Anadoluhisarı Osmanlı mimarisinde kale mimarisine göre yapılmıştır. İlk yapımında kare planlı bir kule ve bunu çevreleyen duvarlardan meydana gelmiştir. O dönemde kalenin bulunduğu yer kayalık bir burun olduğundan denizin sur duvarlarına kadar geldiği sanılmaktadır. Göksu Deresi’nin getirdiği alüvyonlar daha sonra arazi konumunu değiştirmiş, kalenin duvarlarının çevresi dolmuş ve kale iç kısımda kalmıştır.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın