Babacan: Şimşek’in Görevi “Erdoğan Harcasın” Diye Para Bulmak

Mehmet Şimşek için “en yakın arkadaşım” ifadesini kullanan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Şimşek’in görevi ‘Sayın Erdoğan harcasın’ diye sağdan soldan para bulmak olduğunu söyledi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündeme ilişkin T24’ten Murat Sabuncu‘ya açıklamalarda bulundu. Babacan’ın ekonomiye ilişkin yaptığı açıklamalardan öne çıkan bölümler şöyle:

“Freni olmayan bir sistemden bahsediyoruz”

Babacan, “Mehmet Şimşek Türkiye’yi nereye kadar götürebilir ve taşıyabilir?” sorusuna şu şekilde cevap verdi: “Mehmet Şimşek’in öyle Türkiye’yi taşıma, Türkiye’yi bir noktaya getirme öyle ne yetkisi var ne sorumluluğu var. Yani şu anda sadece yaptığı, “Sayın Erdoğan harcasın” diye sağdan soldan para bulmak. Yaptığı o. Faizi yükseltip döviz bulmak, daha yüksek vergilerle para toplamak. Harcama üzerinde bir kontrolü var mı? Yok. Eskisi gibi değil. Eskiden ödeneği maliye serbest bırakırdı nakdi de hazine serbest bırakırdı. Harcama ondan sonra gerçekleşirdi. Tüm bu yetki şu anda Külliye’de. Bakanların herhangi bir harcamayı yapma dur deme yetkisi yok.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görevi borç para bulmak ve Külliye’nin eline teslim etmek. Ya da vergi toplayıp Külliye’nin eline teslim etmek. Freni olmayan bir sistemden bahsediyoruz. Onun için bütçe açığı artıyor, onun için fren tutmuyor. Ve bu yapılan vergi artışları da piyasanın gerçekleriyle uyumlu artışlar değil. Biz vergi oranlarını düşürdük ve daha fazla vergi topladık. Katma Değer Vergisi’ni hatırlarsanız radikal bir kararla ihtiyaç piramidindeki gıda için giyim için, eğitim için, sağlık için yüzde 8’e indirdik radikal bir kararla. Maliye bürokrasisi o zaman epey bir itiraz etti. Ben bastırdım. Bu sektörlerin hepsi küçük küçük firmalardan oluşan sektörler.

Zaten denetleyemiyorsunuz. Denetlenemeyen ve küçük küçük firmalardan oluşan sektörde zaten kayıt dışı var. Hiçbir şey olmaz dedim. Ve yaptık, indirdik. Vergi tahsilatı düşmedi tam tersine arttı. Bakanlıklar icra birimidir dendi. Külliyede politika kurulları oluşturuldu. Kurulların hepsinin başkanı da cumhurbaşkanı. Çünkü ne diyor? Her şey benim diyor. Bakanlıklar sadece uygulayacak bunu diyor. Politika kurullarının hangisine kaç defa başkanlık yapmış? Kaç defa oturmuş eğitim çalışmış şimdiye kadar? Yok. O kadar sahipsiz ve o kadar başıboşluk var ki gerçekten çok üzücü.

“Türkiye’deki riskleri nasıl görüyorsunuz?” sorusuna Babacan şu ifadelerle cevap verdi: Öncelikle enflasyon, açıklanan enflasyon gerçek enflasyon mu diye oralardan başlamak gerekiyor. Belki bilirsiniz belki bilmezsiniz ama biz bir noktadan itibaren Erdem Başçı döneminde Merkez Bankası’nda da enflasyon ölçmeye başladık. TÜİK ayda bir ölçüyordu Merkez Bankası ayda üç defa ölçüyordu. Açıklamıyordu ama TÜİK’in rakamlarıyla karşılaştırılıyordu. Çünkü erken uyarı sistemi kurmuştu kendi içerisinde. Daha TÜİK’ten veri gelmeden tedbir almak gerektiği zaman en azından bilelim hazırlanalım diye. Ve rakamlar üç aşağı beş yukarı tutuyordu. Fark olduğu zaman da otururlar konuşurlardı.

Mesela tahmin çalışması yaptırırdım ben Hazine’ye, Merkez Bankası’na, Planlamaya. Aşağı yukarı rakamlar tutuyorsa sorun yok ama rakamlar tutmuyorsa hemen komisyon kurulur, bir bakın niye tutmuyor diye. İki üç gün sonra gelirlerdi tamam tutturduk çünkü işte şu kurum şunu şöyle yapmış fala. Ben bunu bildiğim için geçen bizim milletvekilimiz Burak Dalgın Bey’e Plan Bütçe Komisyonu’nda Merkez Bankası’na bunu sorun dedim. Merkez Bankası olarak siz hâlâ enflasyonu ölçüyor musunuz? Ölçüyorsanız TÜİK’in açıkladıkları rakamlarla tutuyor mu?

Bunu sordu. Ne cevap verdi başkan dedim. Bu son başkan ama. Benim görevde olduğum sürece rakamlar birbirine yakın dedi. Plan Bütçe Komisyonu’nda Merkez Bankası başkanının verdiği cevap. Benim görevde olduğum dönemde rakamlar birbirine yakın. Şimdi bu şunu da gösteriyor. Demek ki TÜİK’te de “En azından artık doğruyu söyleyelim bari” gibi bir tavrı var, ya da aldığı bir talimat diyelim. TÜİK’in kendi çabası olacağına inanmıyorum. Çünkü geçen başkanı ilk defa gördün. Yani konuştuğu anda dökülüyor. Nereden başkan olmuş ne yapmış acayip bir şey.

Enflasyon 45 olsa ne olur 75 olsa ne olur cümlesi? Bu ne lakayıt tavırdır. Sen bir sefer enflasyonu doğru ölçmekle sorumlusun. Onu konuş. Kafa karışık. Dehşet. Şimdi onun için hangi enflasyondan bahsediyoruz? Şu enflasyonu doğru ölçme konusunda bir irade koymaları lazım. Başka türlü güven olmaz. Yani TÜİK’e dış denetim demiştik. Lütfü Bey’i hatırlıyorsanız kısa bakanlık döneminde bunu açıkladı. Kurdu. On gün sonra kurulu dağıttılar, Lütfü Bey de gitti zaten.

Çünkü bunu kendilerine karşı yapılmış bir operasyon olarak gördüler. Vay sen bizim enflasyon açığımızı mı ortaya çıkaracaksın haddine mi? Aileden birileri var ya sen kimsin? Şimdi bu onun için hangi enflasyon? Velev ki doğru enflasyon. Kuru sabit tutarak ve döviz kurunda tabii geçişkenlik var döviz kurundan enflasyona. O geçişkenlik payını en azından belli noktada tutup kur yoluyla enflasyonu düşürme gibi bir şey olabilir şu anda izledikleri yol.

Bunu açıklamıyorlar hiçbir zaman. Şu anda kur rejimi nedir kimse bilmiyor. 32’de mi tutmaya çalışıyorsunuz yoksa böyle 33, 34, 35 diye yol mu var? Bunu yapabilmek için ne kadarlık döviz alıyorsunuz? Arada bir satıyor musunuz? Tamamı karanlık, tamamı. Onun için bu enflasyondan bahsediyorsak ve yöntem de sadece bu ise o zaman hem ihracatta hem de turizmde Türkiye gittikçe sıkışır. Döviz kurundaki artışı tutuyorsun da enflasyonu tutamıyorsun işte. Yıl sonu düşse düşse 40’a düşecek diyorsun.

“Yeterli bir başlangıç değil mi ne anlama geliyor bu?” sorusu sonrası Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu: Bu ne demek? Turizmin ve ihracatın içerdeki maliyeti artacak. Ama kuru satış fiyatına yansıtamayacak. Nereye kadar devam eder? Satış fiyata yansısa ihracatı vuracak. Kaldı ki işte ihracat geçen seneki artış yüzde 0,5- 1 bile değil. Bu yılın ilk altı ayındaki artış da yüzde 2 civarında. Hani 500 milyar dolar ihracat hedefi ne oldu? Kuru yükselteyim ihracat da artsın. Ben ona da inanmıyorum ama bir doğal akışta gitmeli her şey. Doğal akışına set koyuyorsun engelliyorsun. Ondan sonra da diyorsun ki ihracat şöyle olsun böyle olsun.

Olmuyor. Bir de enflasyonla mücadelede mikro politikalar gerekiyor, sektör bazlı çalışmalar gerekiyor. Mesela tarım çok önemli, gıda çok önemli. St. Petersburg’un kapanışına Putin geldi, 3 saat 45 dakika. Bir saat konuştu. İki saat 45 dakika soru cevap. Arada bir şey söyledi. Üzüldüm. Dedi ki et üretimimiz arttı bu yılki tüketimimizde de kişi başı 80 kilo. Bu ne demek? Her Rus vatandaşı ortalama günde 220 gram et tüketiyor demek. Her Rus vatandaşı Allah’ın her günü kundaktaki bebekler dahil günde 220 gram et tüketiyor. Savaşta bir ülke. Enflasyon yüzde 3,8. Ne dedi Putin? Ben dedi, “Merkez Bankası başkanıma talimat vermem, yoksa Türkiye gibi oluruz” dedi.

Mikro politikalarla ilgili hiçbir şey yapılmıyor. Mesela biz zamanında karkas et fiyatı 12 liradan 13 liraya çıktı diye olağanüstü ekonomi koordinasyon kurulunu topladık. Bütün bakanlar ne oldu dedi nasıl artar bir lira. Bir lira demek yüzde 8,3 12’den 13’e çıkması yüzde 8,3. Zaten enflasyon tek hanelerde dolaşıyor. Bir tek etten gelecek enflasyon bütün her şeyi bozar. Ne oldu? Yemde mi sorun var, arzda mı sorun var, kanal mı işlemiyor? Ya da rekabeti engelleyen bir durum mu var ne oldu? Bir şey mi var? Şu anda bunlara falan bakan yok. Yani hiç ilgilenen yok.

Gübre fiyatı neymiş, çiftçi ne yapıyormuş falan. Sahipsiz diyorum ya sahipsiz. Şimdi Külliye’de politika kurulları olduğu halde bakanı görevlendiriyor, politika kurullarında bir şey yapmıyor. Çünkü kendi yapması lazım Cumhurbaşkanının kendi. Tutarsa tutuyor tutmazsa bakana sen git diyor öbürünü koyuyor. Türkiye’de hayvan popülasyonu azalıyor. En temel gıda maddelerini ithal eder hale geldik. Koskoca coğrafyada koskoca topraklarda. Temel gıdalarda ithalatçı haline geldik. Şimdi bu da tabii enflasyonu etkiliyor.

“A’dan Z’ye bütün tarım ürünlerine zam demek”

Şimdi tuttular bu vergi yasasında gübreye, yeme KDV getiriyorlar. Gübreye KDV demek, A’dan Z’ye bütün tarım ürünlerine zam demek. Yeme KDV demek, A’dan Z’ye bütün hayvan ve ürünlerine zam demek. Tam tersine daha fazla senin oraya destek vermen lazım. Yeme ve gübreye destek ver, destek verince maliyeti aşağıya çek ki desteği katma değer zincirinin ne kadar altlarında verirsen o kadar destek ucuza mal olur. Bitmiş ürüne verilen destek pahalıdır. Ama maliyet kalemlerine daha katma değer oluşmadan çok daha düşük destekte maliyeti düşürürsün ve fiyatları aşağı çekersin ya da enflasyonu düşürebilirsin.

Gıda temel bir iş. Gıdada enflasyonu düşürdüğün anda bu Hazine faizine yansır. 1 trilyon 254 milyar faiz ödeneği var. Tarım desteği 91 milyar. Tarıma 90 milyar değil de ver 200 milyar- 300 milyar. Zaten bu enflasyonu aşağıya çekecek. Dönecek dolaşacak devletin faiz harcamasını da düşürecek aşağıya. İşte bunlar çok önemli. Şimdi mesela vergi, eklediğin vergi fiyatı doğrudan artan bir vergiyse çok dikkat etmek gerekiyor. Bir de insan çok önemli. Bir örnek vereyim Mehmet Yörükoğlu. Şikago Üniversitesi’ndeydi. Ondan sonra geldi burada Sabancı’da hocalık yaptı, oradan Merkez Bankası’na aldık. Büyük katkısı oldu.

Ali Babacan, “Önümüzdeki süreçte ekonomi alanında nasıl riskler görüyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: Herhalde en önemli risk Erdoğan’ın bir gün vazgeçtim demesi. Bunun önünde de hiçbir engel yok. Yani vazgeçtim demesi ne demek? Faizi zamansız bir şekilde indir demesi ya da bu kadar vatandaşın canını yaktı bu bakanı değiştiriyorum demesi. Yani en önemli risk herhalde Erdoğan’ın bir anda bir U dönüşü daha yapması ekonomide. Piyasanın da bana göre fiyatladığı en büyük risk bu. Çünkü hiç konuşmuyor faizle ilgili.

“Ben nas var dedim Merkez Bankası’na baskı yaptım, kaç tane Merkez Bankası başkanı değiştirdim, enflasyon daha çok düşükken faizin bir iki puanlık faiz artışıyla bu yoluna sokulabilecekken ben tam tersine faiz indirttim bu da enflasyonu patlattı, hata yaptım, kabul ediyorum. Onun için de şu anda yüzde 50 faiz uygun bir faizdir böyle olmalıdır.” Erdoğan bunu demediği sürece güven oluşmaz. Her an acaba dönecek mi korkusu var. Onun için para kısa vadeli geliyor.

Onun için bir yandan Merkez Bankası’nın brüt rezervi 150 milyar doları geçti ama kısa vadeli borcu da ülkenin 235 milyar doları buldu. Kısa vadeli ne demek? Bir yıl içerisinde vadesi dolacak borç demek. Yani mevcut rezerv 7- 8 ay gidecek. Dolayısıyla bu riskin orada duruyor olması, gelen kaynağın kısa vadeli olması, her an geri çıkma riski. En ufak bir güvensizlikte geri çıkma riski. Bu geri çıktığı anda Merkez Bankası’nın bunu nasıl yöneteceği, bununla ilgili Merkez Bankası’nın açıklanmış bir planı yok. Bir kur rejimi yok. Yaptığı alımlarda satımlarda şeffaflık yok. Tamamı arka kapı operasyonuyla yapılıyor. Makro taraftaki riskler bunlar.

Ama mikroda özellikle bu politikanın uygulanması sonucunda artan maliyetler ve arttırılamayan fiyatlarla beraber ihracat ve turizmin gittikçe daha fazla, daha fazla, daha fazla sıkışması sektörlere baktığımızda. Bir de sosyal hayata baktığımızda da insanların fakirleşmeye devam etmesi. Gittikçe derinleşen fakirlik, yoksulluk, bu sadece böyle temel gıda yoksulluğu falan değil. Her kademeden insanın göreli yoksullaşması.

Yani her gelir grubundan insanların yoksullaşması. Sadece kırsalda şehirlerin çeperinde değil şehirlerin tam da merkezinde orta sınıfın yoksullaşması, orta direğin çökmesi. Yani şu andaki gidişat tamamen o yöne doğru. Yani yüksek faizle bu milletin bu ülkenin kaynakları toplanıyor. Ya yabancıya veriliyor ya zaten parası olana veriliyor. Dolayısıyla zengin daha zengin ama yoksul daha yoksul oluyor. Bu toplumsal psikolojide iyi bir şey değil gerginlik artıyor, insanlar öfkeli.”

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Babacan, İktidara “Vergi Paketleri” Üzerinden Yüklendi

İktidara vergi paketleri üzerinden yüklenen DEVA Lideri Ali Babacan, “KDV oranını temel bütün ihtiyaç ihtiyaçlarda, gıda, giyim, sağlık, eğitim, yüzde 18’den 8’e düşürdük. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı” dedi ve ekledi:

“Vergi sistemi ekonomik faaliyeti boğacak noktaya geldiği anda, o kâğıt üzerinde hesap ettiğiniz hiçbir vergiyi toplayamazsınız. Vergi mi arıyorsunuz? Öyle küçük esnafla, berberle bakkalla, kasapla, manavla uğraşmanıza gerek yok. Siz büyüklere gidin büyüklere… İmar rantlarıyla ilgili bir vergi var mı pakette? Siz tam gaz israfa devam edin, bedelini yurt dışı görüp gelecek çalışanlar, gençler ödesin, öyle mi? Siz milyarlık vergi afları getirin, uzlaşma yoluyla Maliye’nin alacağını sıfırlayın, bedelini tüm sabit gelirliler ödesin, öyle mi?”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Ankara İkinci Olağan Kongresi’nde konuştu. Babacan, Erdoğan’ın faiz inadını “bahis” olarak nitelendirerek, bu bahsin kaybedenin Erdoğan olduğunu ancak bedelini 85 milyonun ödediğini söyledi.

Babacan, Özel Harekât Daire Başkanı ve polislerinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin elini öpmesini eleştirdi. Devletin polislerinin bir siyasi parti Genel Başkanı’nın elini öpmek için sıraya girmesinin kabul edilemez olduğunu dile getiren Babacan, bu tablonun ülkenin geldiği acı durumu özetlediğini kaydetti.

İktidara seslenen Babacan, “Siz birilerini bir yerlere atamak için, insanları böyle sıralara dizdiniz. Fakat emeklilerimiz geçinemiyor, ekmek sıralarında bekliyor. Siz el öpenleri evladınız belleyip sizden olmayanı mülakatlarda elediniz. Fakat çalışanlarımız aç; ucuz et sıralarında bekliyor. Siz, yargı ve emniyette ‘bizden’ ve ‘bizden değil’ kliklerini oluşturdunuz. Fakat gençlerimiz yarınlarından umutsuz, vize sıralarında bekliyor. Millete reva mı bu? Yaptıklarınız yüzünden ülkemiz, insanların birbirine güvenmediği, sokakları güvensiz, katillerin serbest kaldığı bir ülke oldu.

Yargıdaki ve emniyetteki el öpme sıralarının sonucu bu. Fakat hep söyledik, söyleyeceğiz:Bu ülkenin yarınlarını, hiç kimsenin karşısında eğilmeyen, bu ülkenin çalışkan gençleri kuracak.Bu ülkenin yarınlarını, el öpmek için sıralarda bekleyenler değil, Elif gibi dik duranlar kuracak. Bu ülkenin yarınlarını, işini dosdoğru yapan, haktan, hukuktan, adaletten sapmayan, hakimler, savcılar, polisler, askerler kuracak. Karşısındaki memurlara el öptürenler değil, ‘Sen Türkiye Cumhuriyeti devletinin memurusun, askerisin, polisisin… Eğilme, dik dur!’ diyenler kuracak” değerlendirmesinde bulundu.

Yönetim kademelerindeki siyasi klikleşme ve örgütlenmeleri de eleştiren Babacan, “Bildikleri tek şey var: Bizden mi onlardan mı? Bizim mahalleden mi karşı mahalleden mi? Biz bundan bir siyasi çıkar sağlar mıyız sağlamaz mıyız? İktidarın da muhalefetin de yaklaşımı bunun üzerine kurulu.Her tarafta bir ayrı klik, her tarafta bir başka örgütlenme, bir başka çeteleşme” diye konuştu.

“Tek sorumlu Erdoğan”

Mevcut sistemde tek yetkinin Erdoğan’da olduğunu aktaran Babacan, şunları söyledi: “Çok istediniz, tek yetkili oldunuz. Ülkede olan her şeyden tek başınıza sorumlusunuz. Her önlemi alabilecek tek imza sizin elinizde. ‘Nas var’ diye diye, hem enflasyonu hem faizi patlattınız. Kur Korumalı Mevduat diyerek ülkenin hazinesine büyük zararlar verdiniz. Kur Korumalı Mevduat için Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırdınız, milyonlarca sabit gelirliyi enflasyon yoluyla fakirleştirdiniz.

Ekonomi politikanız yüzünden insanlar maaşlarını, üç kuruş birikimlerini bahislerde kaybediyorlar. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, aileleriyle, akrabalarıyla kavgalık oldular. Dolar borçlandılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar sizin ekonomi politikanız yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Vatandaşı düşürdüğünüz hâl bu işte.Soruyorum: Kim verecek bunların hesabını? Sayın Erdoğan siz, vatandaşın eve götürdüğü ekmek üzerine bir bahse girdiniz. İnsanların birikimleriyle kumar oynadınız ve kaybettiniz.”

Erdoğan’a çağrıda bulunan Babacan, “Şimdi ortadan kaybolmak yok. Çıkın, ‘Hata yaptım’ deyin.‘Merkez Bankası’na verdiğim yanlış talimatlar sebebiyle ülkede enflasyon patladı’ deyin. Bakanlarınız bile ‘Rasyonel, yani akılcı politikalara döndük’ diyor. Ama siz susuyorsunuz. Faizden hiç bahsetmiyorsunuz. Konuşmadığınız konuları bilmiyormuş gibi yaparak sorumluluktan kurtulamazsınız. Yanlışlarınızla yüzleşmezseniz, insanlar size güvenmez. Bu vebalin altında kalmayın, çıkın insanlardan helallik isteyin” diye konuştu.

Babacan, iktidarın kurduğu ekonomik düzenin toplumun bir kesimini zenginleştirirken diğer kesimini yoksullaştırdığını ifade etti. Kalkınmanın taş ve betondan ibaret olmadığını belirten Babacan, “Sanayi yatırımı, teknoloji yatırımı, üretim, ihracat bu iktidarın öncelikleri arasında yer almıyor. Peki, ne uğruna? Haksız rant uğruna, birilerini zengin etmek uğruna. Bu kadar inşaat yapılıyor, bu kadar ev yapılıyor ama tarihin en büyük konut krizini yaşıyoruz. Kiralar beş kat, altı kat arttı. Hele İstanbul’da bazı yerlerde on kat arttı. Ev sahipleriyle kiracılar mahkemelik oldu.Satın almaya kalksanız, ev fiyatları aldı başını gitti.”

“Gençlerin, çalışanların ev alma hayalleri yerle bir oldu. Bu kadar yapılaşma oldu da vatandaşın hayrına mı oldu? Şehirlerin siluetleri bozuldu, tarihi dokulara halel getirildi. Kültürel alanlar, yapılar bir bir yok oldu. Şehirlerin nefes alma alanları bir bir yok oldu; taş oldu, beton oldu. Tek kalem oynatmayla birileri zengin olsun, birileri ceplerini doldursun diye binalar yapıldı, fakat şehirler insanların kira ödeyemediği, ev alamadığı şehirler haline geldi.”

İktidara vergi paketleri üzerinden yüklenen Babacan, şu ifadeleri kullandı: “KDV oranını temel bütün ihtiyaç ihtiyaçlarda, gıda, giyim, sağlık, eğitim, yüzde 18’den 8’e düşürdük. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Tahsilatımız düştü mü?

Düşmedi, arttı. Bakın arkadaşlar, vergi sistemi ekonomik faaliyeti boğacak noktaya geldiği anda, o kâğıt üzerinde hesap ettiğiniz hiçbir vergiyi toplayamazsınız. Vergi mi arıyorsunuz? Öyle küçük esnafla, berberle bakkalla, kasapla, manavla uğraşmanıza gerek yok. Siz büyüklere gidin büyüklere… İmar rantlarıyla ilgili bir vergi var mı pakette? Siz tam gaz israfa devam edin, bedelini yurt dışı görüp gelecek çalışanlar, gençler ödesin, öyle mi? Siz milyarlık vergi afları getirin, uzlaşma yoluyla Maliye’nin alacağını sıfırlayın, bedelini tüm sabit gelirliler ödesin, öyle mi?”

İktidara ülkenin geldiği son durumu verilerle de hatırlatan Babacan, “Gelir dağılımı bozuldu, toplumsal yapı örselendi. Toplumu saran şiddeti sakın bu anlattıklarımdan bağımsız düşünmeyin arkadaşlar. Ülkenin yarısı, diğer yarısıyla kavgalı. Ülkenin yarısı, diğer yarısıyla mahkemelik durumda. Son beş yılda vatandaşlarımızın sadece %5’inin geliri reel olarak artmış. %95’in geliri ya düşmüş, ya sabit kalmış.  2023’te ihracat geçen seneye göre sadece %0,5 artmış. Bu yılın ilk 6 ayında ihracat, geçen seneye göre sadece %2 artmış. Rakamlar ortada” dedi.

“Ülkemizde ekonomi kötü, vatandaşlarımız çok derin bir geçim sıkıntısı çekiyor. Oralı olan yok, umursayan yok. Deprem tehlikesi her geçen gün büyüyor. Uzmanlar uyarıyor, her gün tekrarlıyor. Dinleyen yok, kulak veren yok. Yol ortasında yürürken iki yurttaşımız elektrik akımına kapılıp hayatını kaybediyor. Özür dileyen yok, çıkıp istifa eden yok.”

Paylaşın

Özel Ve Babacan Görüştü: Gündemde Üç Konu Vardı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve beraberindeki heyet ile, CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi.

CHP Lideri Özgür Özel’e, Genel Başkan Yardımcıları; Yalçın Karatepe, Gülşah Deniz Atalar, Gökan Zeybek, Meryem Gül Çiftci, Burhanettin Bulut ve Gökçe Gökçen eşlik etti.

Görüşme sonrası Özgür Özel ve Ali Babacan, basın mensuplarına açıklamalarda bulundular. CHP Lideri Özel, açıklamalarında şu ifadeleri kullandı:

“Bugün daha önceki dönemlerde ekonomi yönetiminde ve dışişleri bakanlığında görevler üstlenmiş, hepimizin çok geçmişte de iyi ilişkiler içinde olduğu Ali Babacan’ı DEVA Partisi’nin genel başkanı olarak genel merkezimizde ağırladık. Aslında 5 kasımdaki kurultaydan sonra hemen telefonlaşmıştık ve böyle bir ziyarete kendilerinin niyeti vardı ama her iki partinin aday belirleme sürecindeki yoğunlukları ardından yerel seçim gündemi ve sonrasında yaşadığımız yoğun gündemde bu ziyaret bugün gerçekleşebildi.

Sayın genel başkanın birazdan kendisinin mutlaka ifade edeceği hepimizin içinde bulunduğu çok önemli 3 gündem maddesi konusunda nezaket ziyaretine ilave olarak değerlendirmeleri ve bizim konuya nasıl yaklaştığımıza ilişkin ifadeleri oldu. Son derece verimli son derece her iki partinin bundan önce sürdürdükleri iyi ilişkileri bir kez daha teyit eden, bundan sonrası için de ülkenin yararına olabilecek yoğun bir iş birliği yapabileceğimizi gösteren verimli bir toplantı oldu.”

Özel’in ardından açıklamalarda bulunan Babacan ise şunları söyledi: “Geçim sorunu, enflasyon, ekonomik sıkıntıların geniş kesimlere gittikçe yayılması ve sosyal ayağı olmayan bir ekonomik modelin Türkiye’de son bir yıldır uygulanmaya çalışılması. İkinci önemli gündem maddemiz, sığınmacı sorunu ve bu bağlamda Suriye idi. Bu sorunun çözümü ile bağlantılı sayın genel başkanın Esad ile görüşme planı gerçekten kıymetli. Ana muhalefet partisinin de Suriye ile bir normalleşme iradesi ortaya koymadı bölgemizin huzuru açısından değerli. Suriye sorununun çözümünün Türkiye’deki sığınmacı sorununun çözümü için de önemli bir perspektif olduğunu teyit ettik.

Üçüncü önemli gündem maddesi de Meclis Başkanı Kurtulmuş’un başlattığı yeni anayasa arayışı. Dün Meclis Başkanı ile bir toplantı gerçekleştirdik. Bugüne kadar yaptığımız çalışmaları kendilerine emanet ettik. Tamam anayasa çalışalım ama öncelikle anayasayı bir üst hukuk normu olarak kabul eden ve anayasayı bağlayıcı bir hukuk normu olarak kabul eden bir yönetim anlayışının Türkiye’de olmasının bu çalışmaların yarınlarıyla alakalı önemli olacağını kendisine ifade ettik. Bu çalışma ile ilgili alakalı önümüzdeki süreçte de DEVA Partisi ile CHP arasında bir temas trafiğinin, bir diyalogunun olacağını kıymetli olacağını beraberce değerlendirdik.”

Soru – Yanıt

Babacan, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları ve emekli aylığına yapılan zamla ilgili gazetecilerin sorusuna şöyle yanıt verdi: “TÜİK’e mutlaka bir dış denetim mekanizması kurulmalı. Bu sağlanmadan açıklanan enflasyon rakamlarına güven olmaz, böyle olursa da Merkez Bankası’nın kendisini izah etmesi de zor olur. Hangi enflasyonu düşürecek? TÜİK’in açıkladığı rakamı düşüreceklerse çok uğraşmaya gerek yok talimat verirler, TÜİK düşürür iş biter! Son 5-6 yıldır çok büyük haksızlık var. Sabit gelirli Türk Lirası cinsinden para kazanan herkes mağdur olmuş durumda. Bırak gerçeğini TÜİK enflasyonu karşısında da büyük bir mağduriyet var. Asgari ücrete 1 Temmuz’da zam verilmedi. TÜİK bile bu kadar enflasyon açıklamışken 1 Temmuz’da asgari ücrete zammın pas geçilmesi kul hakkıdır!”

Özel de, emekli aylığının asgari ücret düzeyinden aşağı olmaması gerektiğini söyledi. CHP lideri, “En düşük Emekli maaşının 12.500’e çıkarılması sadece geçinemeyen emeklilerle dalga geçmektir. Bugün asgari ücret düzeyine çıkarılmayan her rakam emeklinin cebinden bir şeyleri almaktır. Emeklilerle birlikte en sert tepkiyi verip mücadeleye devam edeceğimizi iade etmek isterim” diye konuştu.

Özel, Erdoğan’ın İzmir’deki elektrik akımından iki kişinin ölmesiyle ilgili söylediği “Vebali olanlar özür dilemeli” ifadelerine yanıt verdi; “Gerçekten hayretle okuyorum. Ben İzmir’deki elim olay yaşandığı anda üç telefon açtım; ilki büyükşehir belediye başkanımıza. Dedim ki soruşturmada savcılıkla tam iş birliği yapın. Belediyenin sorumluluğunda olan bir mazgal var ve kusur bizdeyse ortaya çıkacak. Kusurun sahipleri hesap verecek biz de tekrarlanmaması için hangi tedbir alınacaksa bunun arkasında duracağız’ demişim.

Soruşturmanın sonunda kimin vebali olduğu ortaya çıkacak ve hesap verecek. Suç bizdeyse çıkar üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz. Peki suç elektrik dağıtım şirketindeyse ki, sayın Erdoğan çıkıp özür dileyecek mi? 2010-13 arası  bütün elektrik dağıtımını ben mi özelleştirdim, Erdoğan mı? Türkiye’yi 21 bölgeye bölüp bütün elektrik dağıtım işini verirken elektrik mühendisleri odası ve CHP ‘elektrikte özelleştirme cinayettir’ diyor muydu, demiyor muydu? Suç bizdeyse özür dileyeceğim ama suç elektrik şirketindeyse Sayın Erdoğan dileyecek mi?” dedi.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a “Esad” Sorusu: Ne Görüşeceksin?

Erdoğan’ın Beşşar Esad’a görüşme daveti yapmasını değerlendiren Babacan, “Görüşülecek de ne görüşecek? Türkiye Cumhuriyeti’nin önceliği sınır güvenliği, sığınmacı sorumluluğu ve ülke savunmasıdır. Diyalog kanalları açık tutulmalı, bölge ülkeleri de sürece katılmalıdır” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KararTV’ye gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. TÜİK yönetimi derhal değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Babacan, şu şekilde konuştu:

“Bu yönetimle TÜİK güven sağlayamaz. Aynı zamanda TÜİK mutlaka şeffaf bir kurum olmalıdır. Daha düne kadar açıklanan rakamları TÜİK birdenbire karar alıyor. Ben artık açıklamıyorum diyor. Böyle bir keyfilik olmaz, kabul edilemez. Şeffaflıkla ancak güven sağlanır. Güven olmayınca da ekonomi olmaz. Güven olmayınca ekonomi de başarılı sağlanmaz. Çünkü doğru hesaptan kaçmaz. Eğer doğruysan hesap vermekten şeffaftan kaçmamalısın.

Yine bir başka önemli konu, TÜİK’in mutlaka bir dış denetim sürecine tabi olmasıdır. Güven sağlamak istiyorsanız, TÜİK’e herkes güvensin istiyorsanız, bu dış denetim süreci de mutlaka çalıştırılmalıdır. Aksi halde olanları görüyoruz.”

Şeffaflık sorunun TÜİK ile bitmediğini söyleyen Babacan, “Merkez Bankası’nın rezervi arttı diyorlar değil mi? Peki bu rezerv artışı için Merkez Bankası ne zaman, ne kadarlık döviz aldı bunu açıklıyorlar mı? Doğru hesaptan kaçmaz. Döviz alıyorsan, döviz satıyorsan bunu daha önceki yıllarca nasıl yapıldıysa yine şeffaf yap, açık yap.” dedi.

“Şeffaflık olmadan güven olmaz. Güven olmadan da ekonomi düzelmez”

Babacan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Merkez Bankası’nın döviz rezervinin altını söyleyenler niçin hala dövizi arka kapıdan alıyor? Arka kapıdan yoğun döviz sattılar. Şimdi arka kapıdan döviz alıyorlar. Niye arka kapıdan alıyorsunuz? Sakladığınız bir şey mi var? Bu milletin parasını bu milletten niye gizliyorsunuz? Şeffaflık, şeffaflık, şeffaflık. Şeffaflık olmadan güven olmaz. Güven olmadan da asla ekonomi düzelmez.”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “İmkanı olmayan yurt dışına gidemez” sözlerini de eleştiren Babacan, “Yurt dışına çıkıp çıkmamayı bir lüks tüketim olarak gören zihniyet, Türkiye’nin sorularından sıhhatli yaklaşmıyor demektir. Onun için milletimizin hakkıdır. Vergiyi doğru yerden doğru zamanda almak lazımdır.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a görüşme daveti yapmasını da değerlendiren Babacan, “Görüşülecek de ne görüşecek? Türkiye Cumhuriyeti’nin önceliği sınır güvenliği, sığınmacı sorumluluğu ve ülke savunmasıdır. Diyalog kanalları açık tutulmalı, bölge ülkeleri de sürece katılmalıdır.” dedi.

Paylaşın

Babacan: Yeni Vergilerle Fakir Daha Fakir, Zengin Daha Zengin Olacak

DEVA Lideri Ali Babacan, “Yeni vergilerle de belli ki millet zenginleşmeyecek. Belli ki fakir daha fakir, zengin daha zengin olacak. Hükûmete soruyorum: Belli ki millet zenginleşmiyor. Ama diyorsunuz ki ekonomi büyüyor. O zaman siz kimi zenginleştiriyorsunuz? Şu %5’i bir bilsek ya…” dedi ve ekledi:

“Bu vatandaşın boğazından geçen lokmaları küçülterek mi başaracağınızı zannediyorsunuz? Emeklinin açlık sınırının altında bir maaşla hayat sürdürmesine sebep olarak mı başardığınızı zannediyorsunuz? Asgari ücretlinin, aylık 17 bin lirayla geçim mücadelesi vermesine sebep olarak mı başaracağınızı zannediyorsunuz? Bunun adı başarı mı? Ama bilmiyorlar, umursamıyorlar. Milleti fakirleştirmek pahasına bazı göstergeleri iyileştirmekle övünüyorlar.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 2. Olağan Kocaeli İl Kongresi’nde konuştu. Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

Ekonomik kriz: Öğrencilerimizi burslarıyla geçinebilecek bir refah seviyesine ulaştırmıştık. Şimdi hepsi hayal oldu. Gençlerin tabiriyle ‘yalan’ oldu. Yeni vergilerle de belli ki millet zenginleşmeyecek. Belli ki fakir daha fakir, zengin daha zengin olacak. Hükûmete soruyorum: Belli ki millet zenginleşmiyor. Ama diyorsunuz ki ekonomi büyüyor. O zaman siz kimi zenginleştiriyorsunuz? Şu %5’i bir bilsek ya…

Bu vatandaşın boğazından geçen lokmaları küçülterek mi başaracağınızı zannediyorsunuz? Emeklinin açlık sınırının altında bir maaşla hayat sürdürmesine sebep olarak mı başardığınızı zannediyorsunuz? Asgari ücretlinin, aylık 17 bin lirayla geçim mücadelesi vermesine sebep olarak mı başaracağınızı zannediyorsunuz? Bunun adı başarı mı? Ama bilmiyorlar, umursamıyorlar. Milleti fakirleştirmek pahasına bazı göstergeleri iyileştirmekle övünüyorlar.

Seçimlerden bu yana on üç ay geçti. Bu süre içerisinde yükü hafifleyen var mı? Her gün zam haberi. Her gün vergi artışı haberi. Aradan geçen bir yıldan uzun bu sürede ben daha iyi geçinebiliyorum, ekonomik açıdan daha rahatım diyebilen var mı? Yok arkadaşlar yok.

‘Ekonomi şu kadar büyüyor’ diyorlar, ‘Başardık’ diyorlar, değil mi? Madem ekonomi büyüyor diyorsunuz, bunun nimetini sadece %5 görmesin. Herkes görsün.  Milletin %95’inin geliri son beş yıldır ya düşmüş ya sabit kalmış bu ülkede. Vatandaşın ekmeğini küçülterek krizden çıkılmaz. Yoksulun ahını alarak ekonomi düzeltilmez.”

Sayın Erdoğan’ın ‘Benim alanım ekonomi’, ‘Ben ekonomistim’ diye diye beş yılda tamamen rasyonalite dışı, akıl dışı bir uygulamayla patlattığı enflasyonun bedelini milletimiz şu anda yüksek faizle ve yüksek vergiyle ödüyor. Yazık günah bu millete yahu. Dünyadaki en yüksek ikinci faizi bizim Merkez Bankası uyguluyor şu anda. Sen enflasyonu kendi elinle patlat, sonra millete bedelini ödet.

Başbakanlık ofisinin önüne yazar kasa fırlatacak kadar vatandaşımızı isyan ettiren 2001 krizinden bu ülkeyi çıkarmış bir ekibin başında olduğum için ben bunu söylüyorum. Tüm dünyayı etkileyen 2008-2009 krizinin ülkemizi teğet geçmesini sağlayan kadroyu yöneten bir arkadaşınız olarak söylüyorum bunu. Hiç bu işleri yapmasak bizi de aldatacaklar, kandıracaklar. Gayet böyle masum cümlelerle gerçeği bambaşka sunuyorlar bu millete.

Ticarette de değerli arkadaşlar, vergi politikalarında bir kavram vardır. Nedir bu? Sürümden kazanmak. Sürümden kazanmak. Ben Çıkrıkçılar Yokuşu’nda esnaflık yapmış bir arkadaşınızım. Ticarette sürümden kazanmak nedir? Fiyatını makul tutacaksın. Kâr oranının düşük olacak ama çok satarak kazanacaksın. Yani bazı genişleteceksin. Ciroyu arttıracaksın. Ve kâr haddin düşük olsa da yine kazanacaksın. İşte biz yıllarca devlette Çıkrıkçılar Yokuşu’nun sürümden kazanmak kavramını uyguladık. Ekonomiyi büyüttük ekonomiyi.

KDV oranını yüzde 18’den 8’e indirdik, KDV tahsilatımız çoğaldı. Niye? Çünkü sürümden kazandık vergide. Bilmiyorlar, bilmiyorlar. Zannediyorlar ki vergi oranını yükselteyim, daha fazla vergi toplayayım. Ekonomiyi vergiyle boğarsanız mümkün değil. Yapamazsınız. Kurumlar Vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Hiçbir şey olmadı. Tahsilatımız arttı. Şimdi bunlar tekrar 25’e çıkarttılar bakın. Üstelik yatırım çevreleri açısından gittikçe vergi oranını düşüren bir ülke mi caziptir, yoksa vergi oranlarını artıra artıra giden bir ülke mi caziptir? Ya sen o yüzde 20’den 25’e Kurumlar Vergisi’ni artırıyorsun ama onu artırmasan, düşük tutsan bu ülkede yatırım artacak.

Neymiş, enflasyonla mücadeleymiş. Ali Babacan döneminde enflasyon tek haneye düştü, yıllarca da tek hanede kaldı. Ama hiçbir zaman ne emekli maaşı, ne de asgari ücret enflasyonun altında kalmadı. Peki biz nasıl başardık bunu? Nasıl başardık? İnanın bilmiyorlar ya, dibimizde çalışanlar bile anlamamış, ben onu görüyorum şu anda.

Siyasette normalleşme: Yumuşama dedikleri, ülkenin Cumhurbaşkanının muhalefet partisi genel başkanıyla kahve içmesinden ibaret kaldı. Oturdular, konuştular, dağıldılar; normalleşme dedikleri bu. Maalesef ülkemizdeki siyasetin hali bu. Bir tarafta iktidar partisi, öbür tarafta ana muhalefet partisi. Ana muhalefet partisinin de geçmişinde işine geldiğinde bu ülkeyi nasıl gerdiğini hatırlıyoruz.

Ülkemizi yöneten, hükûmetin tepesindeki isim muhalefet lideriyle selamlaşmayı ‘yumuşama’ sanıyor. Muhalefet genel başkanıyla oturup memleket meselelerini konuşmasının adı da ‘normalleşme’ oluyor.  Peki sonuç? Koca bir hiç.  Sayın Erdoğan son grup konuşmasıyla 90 gün bile sürmeyen bu süreci de bitirmeye niyetli olduğunu açıkça ortaya koydu. ‘Bu kadar’ dedi, ancak üç ay yapabildi.

Bir ülkenin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, ‘Ben bu ülkenin evladı değil miyim’ diyor ve göz yaşı döküyor. Ama bugünlere dair de çok şey anlatıyor… Sayın Erdoğan, şunu bilin. Sizin yıllar önce geceleri düşünüp göz yaşlarınızı tutamadığınız duyguyu, bu ülkede şu anda milyonlar yaşıyor. Milyonlarca insan ucuz ekmek kuyruğunda beklerken soruyor; ‘Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?’ diyor.

KYK bursuyla geçinmeye çalışan, başka ülkelerde yaşayan yaşıtları istedikleri cep telefonunu alırken vergisiz cep telefonu vaadiyle kandırılıp, sonra 9 bin 500 TL sınırlama ile karşılaşan gençler, bu ülkenin vatandaşı değil mi? Soruyorum: Artık kendi vatandaşlarımızın gidemediği tatil beldelerinde, müstemleke ülkelerde olduğu gibi, yurt dışından gelen turistlere hizmet eden fakat kendileri denize giremeyen çalışanlarımız, bu ülkenin vatandaşı değil mi

Kürsülerden bağırarak millî iradeye parmak sallayanların mı yanındasınız, yoksa demokrasinin mi yanındasınız? Sayın Erdoğan size de sesleniyorum; faili meçhullerin, 90’ların karanlık cinayetlerinin mi yanındasınız; yoksa gözlerinize bakarak ‘Babamın katillerini bulun Tayyip Dede’ diyen Sinan Ateş’in evlatlarının mı yanındasınız? Gelin, partinize gönül verenlerin yüzünü yere düşürmeyin.” 

Bu milletin aklını, ferasetini asla hafife almayın.  İnsanlar her şeyi izliyor, gayet iyi biliyor. Ve günü geldiği zaman da söyleyeceğini sandık başında söylüyor. Samimi olun. Geldiğiniz yeri, geçtiğiniz yolları, yaşadığınız zorlukları unutmayın. Ve bir karar verin: 28 Şubatçıların izinden mi gideceksiniz, yoksa milletle beraber mi olacaksınız?

Sinan Ateş cinayeti: İktidarın ve küçük ortağının parti mensuplarına, milletvekillerine, bakanlara, kıymeti kendinden menkul danışmanlara seslenmek istiyorum: Yarın başlayacak davada, sadece Sinan Ateş cinayetinin zanlıları yargılanmayacak arkadaşlar. Yarın başlayacak davada, henüz farkında olmasanız da sizin vicdanınız, sizin insanlığınız da yargılanacak.

Bir kent diyor ki, İstanbul diyor ki; ‘Önlem alın’ diyor. ‘Binalar kendi başlarına çöküyor, bir şeyler yapın’ diyor. ‘Deprem olursa, çok canlar gidecek, çok insanın canı yanacak’ diyor. İstanbul’u dinleyen yok, kulak veren yok. Ben hemen hemen her konuşmamda söyledim. Bugün de tekrar ediyorum. Ülkemizin bir numaralı sorunu şu anda deprem sorunudur.

Depreme karşı iktidar-muhalefet demeden çözüm üretmek zorundayız. Kamu-sivil toplum el ele verip formül bulmak zorundayız. Rant duyunca koşanlar, kamu arazilerini görünce dosya dosya projelerle gelenler; bir de onlara da seslenmek istiyorum. İstanbul’un büyük bir kentsel yenilenmeye, depreme karşı bir seferberliğe ihtiyacı var. Şu rant gözlüklerinizi bir kenara koyun ve İstanbul için hemen şimdi çalışmaya başlayın.”

Paylaşın

Babacan’dan “Siyasette Normalleşme” Sürecine Destek

Siyaset gündemini değerlendiren DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Siyasette yumuşama bizim desteklediğimiz bir iklimdir. Ancak yıllarca öfkeden ve nefretten beslenip, birden bire dönüp de normalleşemeden bahsedilmesinin halka izah edilmesi gerekiyor. Yıllarca neden milleti gerdiniz?” dedi ve ekledi:

“Normalleşme diyorsanız demek ki anormallik yaptınız, yıllarca gerginlik üzerinden siyaset yaptınız her iki tarafında önce bir çıkıp anlatması lazım, niye geriyorlardı, niye yumuşadılar, şimdi niye konuşuyorlar? Yıllardır ülkeyi germiş olmanın da bir izahı olmalıdır. Millete çıkıp da ‘özür dileriz, biz bu güzel ülkeyi, güzel milletimizi kutuplaştırdık, her gün nefret pompaladık, belki işimize o gün öyle geliyordu, bugün böyle geliyor’ diye anlatılması lazım. Milletten bir özür borçları var.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Halk TV’de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında yaşanan “yumuşama sürecini” desteklediğini belirten Babacan, “Siyasette yumuşama bizim desteklediğimiz bir iklimdir. Ancak yıllarca öfkeden ve nefretten beslenip, birden bire dönüp de normalleşemeden bahsedilmesinin halka izah edilmesi gerekiyor. Yıllarca neden milleti gerdiniz?

Normalleşme diyorsanız demek ki anormallik yaptınız, yıllarca gerginlik üzerinden siyaset yaptınız her iki tarafında önce bir çıkıp anlatması lazım, niye geriyorlardı, niye yumuşadılar, şimdi niye konuşuyorlar? Yıllardır ülkeyi germiş olmanın da bir izahı olmalıdır. Millete çıkıp da ‘özür dileriz, biz bu güzel ülkeyi, güzel milletimizi kutuplaştırdık, her gün nefret pompaladık, belki işimize o gün öyle geliyordu, bugün böyle geliyor’ diye anlatılması lazım. Milletten bir özür borçları var” dedi.

Babacan, Erdoğan ile görüşüp görüşmeyeceği sorusuna, “Bizim görüşme talebimiz olmadı. Ancak kendisinin görüşme talebi olursa buna sıcak bakarız. Ama görüşüp çay-kahve içip bitireceksek anlamı yok çünkü Türkiye’nin yakıcı sorunları var. Bu sorunların derhal çözülmeye başlanması gerekiyor. Bizim de her konuda çalışmamız var. Onları takdim ederiz. Diyalog önemlidir ama bunun da sonuç vermesi gerekir”

DEVA Partisi’ni yok sayma girişimlerine işaret eden Babacan, “İstedikleri kadar yok saysınlar, görmezden gelsinler… Biz varız, buradayız ve dimdik ayaktayız ve bu ülke için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz, bu ülkenin sorunlarını çözmek için çalışmaya kararlıyız” diye konuştu.

Babacan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin erken seçim isteyip istemeyeceğine ilişkin soruya da şu cevabı verdi: “Şu anda Sayın Bahçeli’nin ülkede bir erken seçimi tetikleyecek gücü olduğunu düşünmüyorum. Belki o gün vardı ama bugün Türkiye başka çözümler bulur. Bugün erken seçimi konuşma günü değil. Daha seçimlerin üzerinden bir yıl geçmiş. Yerel seçimler daha yeni olmuş. Milletimiz genel seçimde Sayın Erdoğan’a, yerel seçimde muhalefete bir kredi açtı. Gerçekçi olmak lazım. Muhalefet normalde erken seçim ister ama bugün o gün değil.”

“Yüzde 75 enflasyon hangi ülkede var?”

Hükümet yetkililerinin enflasyonun dünyanın her tarafında olduğuna ilişkin sözlerini eleştiren DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, enflasyon rakamlarının savaş halindeki ülkelerde bile Türkiye’den daha düşük olduğunu hatırlattı: Ukrayna’da yüzde 3 buçuk, Rusya’da yüzde 7.8, İsrail’de yüzde 2.8 enflasyon var. Ya arkadaş yüzde 75 enflasyon hangi ülkede var?

Bu enflasyondan en büyük mağduriyeti yaşayan emekliler, asgari ücretliler, çiftçilerdir. 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında oldum. Enflasyon yüksekken devraldım, iki yılda tek haneye indirdim. Ve sonrasında sürekli tek hanede tuttuk. O enflasyonun yüksek olduğu o iki yılda dahi, ne asgari ücreti ne de emekli maaşını enflasyona ezdirmedik. Asgari ücret artışı da emekli maaşları da her zaman enflasyonun üzerinde oldu”

Bahçeli’nin “normalleşme” arayışı karşısındaki duruşunu da değerlendiren Babacan, “Öfke ve nefret siyasetinden beslenerek bugünlere gelmişken, birden bire kendini farklı bir iklimde buldu. Yazın sıcağında palto mu buldu dersiniz, kışın soğuğunda ince bir kıyafet mi buldu dersiniz… Durduğu nokta bugünkü siyaset tarzı ile uyuşmamış oldu. Bunun verdiği bocalama ve yeni arayış olabilir. Acaba ben unutuluyor muyum, acaba bana ihtiyaç azalıyor mu hissiyatı da olabilir, kendilerine sormak gerekiyor” Diye konuştu.

Paylaşın

Babacan’dan İktidara: Rakamlarla Savaşarak Enflasyonu Düşüremezsiniz

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babaca, enflasyon rakamlarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Türkiye’de aylık enflasyon, birçok ülkenin yıllık enflasyonunun üzerinde” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Ekonomi yönetimiyse hâlâ gerçek enflasyonu değil, TÜİK’in açıkladığı rakamları düşürmeye çalışıyor. Oysa… Yanlış rakamlarla savaşarak enflasyonu düşüremezsiniz. Ekonomi yönetiminde şeffaf olmadan enflasyonu düşüremezsiniz.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, enflasyon rakamlarına ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden değerlendirmelerde bulundu. Babacan, şu ifadeleri kullandı:

Türkiye’de aylık enflasyon, birçok ülkenin yıllık enflasyonunun üzerinde. Ekonomi yönetimiyse hâlâ gerçek enflasyonu değil, TÜİK’in açıkladığı rakamları düşürmeye çalışıyor. Oysa… Yanlış rakamlarla savaşarak enflasyonu düşüremezsiniz. Ekonomi yönetiminde şeffaf olmadan enflasyonu düşüremezsiniz.

Bağımsız araştırmalar yıllık enflasyonunu %120 olarak ölçüyor. Hane halkının yıl sonu beklentisi %92. Böyle bir ortamda TÜİK’in enflasyon rakamlarını baz almak, milyonların yaşadığı sıkıntıları görmezden gelmek demektir; Asgari ücretliyi, emekliyi, çalışanları günbegün artan bir yoksulluğa mahkûm etmek, çekilen sıkıntılara kulak tıkamak demektir.

Fiyatlar çığ gibi büyürken, ‘Asgari ücret aynı kalacak’ diyemezsiniz, asgari emekli maaşını sabit tutamazsınız. İnsafa gelin. Yoksulluk her geçen gün daha da yaygınlaşıyor ve derinleşiyor, kendi kendinizi kandırmayın. Suni gündemlerle halkımızı meşgul etmekten vazgeçin, çalışandan ve dar gelirliden yana bir ekonomi politikasına odaklanın. Ülkenin gerçek beka sorunu budur.”

ENAG’a göre enflasyon yüzde 120,66

Bağımsız ekonomistler ile akademisyenlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubunun (ENAG) açıkladığı enflasyon verilerine göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Nisan ayında yüzde5,66 arttı. TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 120,66 olarak gerçekleşti.

ENAG’a göre Türkiye İstatistik Kurumunun alt grupları gösterge alındığında; çeşitli mal ve hizmetlerde aylık enflasyon yüzde 10,25, lokanta ve otellerde yüzde 0,35, eğlence ve kültürde yüzde 1,34, haberleşmede yüzde 5,30, ulaştırmada yüzde 1,56, ev eşyasında yüzde 11,39, konutta yüzde 3,97, giyim ve ayakkabıda yüzde 11,11, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 3,66 oldu.

TÜİK’e göre enflasyon yüzde 75,45

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Mayıs ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 3,37 arttı. Yıllık artış ise yüzde 75,45 olarak kaydedildi. Açıklamaya göre TÜFE’deki değişim bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 22,72, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 75,45 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 62,51 olarak gerçekleşti.

Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 50,85 ile giyim ve ayakkabı olurken bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 104,80 ile eğitim.

Ana harcama grupları itibarıyla 2024 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde 1,01 ile haberleşme oldu. Buna karşılık, 2024 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 9,60 ile giyim ve ayakkabı.

İstanbul’un enflasyonu yüzde 82,20

İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre, İstanbul’da mayısta perakende fiyatlar aylık yüzde 3,59, yıllık yüzde 82,20 arttı. Toptan fiyatlar, aylık yüzde 2,59 yükselirken; yıllık ise yüzde 61,21 oldu.

Paylaşın

Ali Babacan’dan ‘Kobani Davası’ Mesajı: Siyasi Yumuşama Lafta

108 siyasetçi hakkında açılan Kobani Davası’nda verilen ağır cezalara ilişkin açıklama yapan DEVA Partisi lideri Ali Babacan, “Siyasi yumuşama lafta, göstermelik ziyaretlerde kaldı” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Çakarlı araçlarla tetikçi transferi yapanları yargılayamayan iktidar, hukuksuzca verilen onlarca yıllık cezalarla insanların hayatlarını karartmakta beis görmüyor.”

Babacan, açıklamasının devamında, “İktidar ve ortaklarına bir kez daha hatırlatıyorum. Uymanız gereken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa var. Yargının üzerindeki elinizi çekin; AİHM kararlarını görmezden gelmeyin. Anayasal hakları çiğnemeyin” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Ali Babacan, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan Kobani Davası’nda verilen ağır cezalara ilişkin açıklama yaptı.

Babacan açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Ülkem adına üzgünüm. İktidar, yargıya bir kere daha siyasetin gölgesini düşürerek ülkemizin toplumsal barışını umursamadığını yeniden gösterdi. Siyasi yumuşama lafta, göstermelik ziyaretlerde kaldı.

Çakarlı araçlarla tetikçi transferi yapanları yargılayamayan iktidar, hukuksuzca verilen onlarca yıllık cezalarla insanların hayatlarını karartmakta beis görmüyor. İktidar ve ortaklarına bir kez daha hatırlatıyorum. Uymanız gereken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa var. Yargının üzerindeki elinizi çekin; AİHM kararlarını görmezden gelmeyin. Anayasal hakları çiğnemeyin.”

Kabani Davası

IŞİD’in Kobani’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması görüldü.

Cezaevi önünde ve duruşma salonunun içinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, duruşmaya gelen izleyiciler ayrı bir salona, arasında Hüda-Parlı’ların olduğu müştekiler başka bir salona alındı.

Sanıklar, avukatlar, milletvekilleri, gazeteciler ve yabancı kurumların temsilcileri ise ana duruşma salonunda duruşmayı izledi. Duruşmaya yaklaşık 500 avukat katıldı. DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın arasında bulunduğu DEM Parti milletvekilleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ve Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır’dan oluşan CHP heyeti ile TİP Eş Genel Başkanı Erkan Baş ve EMEP Milletvekili Sevda Karaca da salonda yer aldı.

Duruşmayı açan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, duruşmaya katılanların isimleri ile sanıklar ve avukatların mahkemeye verdikleri dilekçeleri okudu. Daha sonra avukatlara söz verildi. Davanın avukatlarından DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Başkanı Sevda Çelik Özbingöl, yargılama sırasında tüm ceza yargılaması ilkelerinin açıkça ihlal edildiğini belirterek, “Mahkeme, tüm aşamalarda retçi bir tutum sergiledi. Silahların eşitliği ilkesi, çelişmeli yargılanma ilkesi ihlal edildi. Adil yargılanma hakkı ağır bir şekilde ihlal edildi” dedi. Demokratik siyasi hedef alan bir yargılama yapıldığını belirten Özbingöl, adalete, hakkaniyete ve toplum vicdanına uygun karar verilmesini istedi. Özbingöl, tüm tutuklu siyasetçilerin tahliye edilmesini istedi.

Avukat Özgür Erol, bugün duruşmaya yeni evraklar girdiğini belirterek, “Biz bu evrakları henüz incelemedik. Öncelikle bugün karar kurmayınız. Bugün yalnızca tutuk incelemesi yapın” dedi. Son dönemde Can Atalay, Sinan Ateş, Ayhan Bora Kaplan davaları ile Yargıtay Başkanlığı seçimleri özelinde yaşananları anımsatan Erol, yargı bürokrasisi ve güvenlik bürokrasisi içindeki gelişmelerin kaygı verici olduğunu kaydetti. Erol, bu davanın açılmasında Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nün 2018’de savcılığa gönderdiği bilgi notuyla yönlendirdiğini ifade etti.

Mahkeme, duruşmanın başka bir tarihe ertelenmesi talebinin, “dava sürecinde 36 sanık yönünden savunmalarının alındığı, diğer sanıkların ise yargılamanın başından beri kaçak durumunda bulunduğu, davaya gelen belgelerin yoğunlukla kaçak durumunda olan sanıklara yönelik olduğunu ancak söz konusu durumun yargılamanın geldiği aşama itibariyle savunması alınan ve bu sanıklar yönünden yürütülen yargılama neticesinde hüküm verilmesinin engelleyici bir durum olmadığı” gerekçesiyle reddine karar verdi. Mahkeme, tahliye talebinin ise hükümle birlikte değerlendirilmesine oybirliğiyle hükmetti.

Mahkeme başkanı, “Bu vicdani kanaate varırken, dosyadaki deliller incelendi ve böyle bir vicdani kanaate varıldı” diyerek sözlerine başladı. 130 sayfalık karar olduğunu, ancak bunun özetini okuyacağını belirtti. Karar okunmaya başlanınca avukatlar “Bijî berxwedana HDP” sloganları atarak alkışlarla kararı protesto etti. Avukatların salonu terk etmeye başlamasının ardından mahkeme başkanı kararı okumayı durdurdu. Avukatların salondan çıkması beklendi. Mahkeme başkanı, avukatların salonu terk etmesinin ardından kararı alfabetik olarak okumaya devam etti.

Mahkeme kararları şöyle:

Ahmet Türk: “Örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası verildi
Ali Ürküt: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası 16 yıl hapse indirildi. Yargılama sürecindeki tutumu gerekçesiyle cezası 13 yıl 4 aya indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Alp Altınörs: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla 18 yıl hapis cezası verildi. Takdiri indirimi yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Altan Tan: CMK 223’ten beraatine karar verildi.

Ayhan Bilgen: 302’den ve “örgüt üyeliğinden” ayrı ayrı beraatine karar verildi.
Ayla Akat Ata: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 6 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Artırım ve indirimle birlikte 9 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin göz önünde bulundurulmasıyla tahliyesine karar verildi.
Aynur Aşan: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Kaçma şüphesi gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Aysel Tuğluk: “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” iddiasından beraatine karar verildi.

Ayşe Yağcı: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Tutukluluk hali göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi.
Bülent Parmaksız: 16 yıl ceza verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl ceza verildi. Söz konusu cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı.
Dilek Yağlı: 16 yıl ceza verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl verildi. Cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Emine Ayna: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat, “örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası kararı verildi.

Beyza Üstün: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Figen Yüksekdağ: 19 yıl hapis cezası verilerek, indirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Örgüt üyeliği ve örgüt yönetmek” iddiaları yönünden ceza verilmedi. “Tahrik” iddiasıyla da 4 yıl 6 ay ceza verildi. “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” gerekçesiyle 2 yıl, “örgüt propagandası”ndan 1 yıl 6 ay ceza aldı. Mehmet Tunç’un cenazesinde yaptığı bir başka konuşma sebebiyle 1 yıl 6 ay, “seçim yasaklarına aykırı hareket” etmekten 3 ay ceza verildi. Wan’da yaptığı bir konuşmadan 1 yıl 6 ay ceza verildi. Toplam 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Tahliye kararı çıkmadı.
Gülfer Akkaya: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirleri kaldırıldı.
Gültan Kışanak: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. “Örgüt üyeliği” iddiası gerekçesiyle 8 yıl ceza verildi. Ceza yarı oranında arttırılarak 12 yıla çıkarıldı. Hakkında tahliye kararı verildi.

Günay Kubilay: 16 yıl hapis cezası ve tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
İsmail Şengül: 16 yıl hapis cezası verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
İbrahim Binici: Beraat kararı verildi.
Meryem Adıbelli: 9 yıl hapis cezası verildi. Hakkında tahliye kararı verildi.

Mesut Bağcık: 9 yıl hapis cezası verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Nazmi Gür: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 hapis cezası verildi.
Pervin Oduncu: Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sebahat Tuncel: “Örgüt üyeliği” iddiasıyla 8 yıl ceza verildi. Ceza 12 yıl çıkarıldı. Tutukluluk süreci göz önünde bulundurularak, tahliye edilmesine karar verildi.

Selahattin Demirtaş: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” iddiasıyla 20 yıl, “suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Newroz etkinliğinde yaptığı konuşma gerekçesiyle 2 yıl 6 ay ceza verildi. Farklı tarihlerdeki açıklamaları gerekçe gösterilerek “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 6 ay, 2 yıl 30 ay, 3 yıl, 1 yıl 6 ay, 1 yıl, 1 yıl 6 ay, 2 yıl ceza verildi. Demirtaş’a verilen toplam ceza 42 yıl oldu. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sibel Akdeniz: Beraat kararı verildi.
Sırrı Süreyya Önder: Hakkındaki tüm iddialardan beraat kararı verildi.
Zeki Çelik: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Söz konusu ceza “yardımdan” dolayı 18 yıla düşürüldü. Yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verildi. Ayrıca “suçu tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

Zeynep Karaman: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla müebbet, bu ceza da “yardım” gerekçesiyle 18 yıla indirildi. “Suça tahrik” gerekçesiyle 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Zeynep Ölbeci: “Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” ve “üyelik” iddialarıyla toplam 12 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.

36 kişi, çeşitli kentlerdeki protestolardaki can kayıplarından sorumlu bulunmayarak beraat etti. Mahkeme, savunmaları alınmayan ve geriye kalan isimlerin dosyası hakkında tefrik kararı verdi. Kobani Davası’nda tutuklu bulunan Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli hakkında tahliye kararı verilmiş oldu.

Paylaşın

Ali Babacan: Yeni Anayasa Mı İstiyorsunuz? Yapılmışı Var

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, yeni anayasa tartışmalarına değinen DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Türkiye’nin neye ihtiyacı olduğunu biliyoruz: Ödevimize çalıştık, gecemizi gündüzümüze kattık ve Anayasa için çalışmalara biz çoktan başladık” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Hani tanınmış bir komedyenin esprisi var. Çocuklara ekran başında, böyle el işi kartondan ev yapma programları vardı bir ara. Komedyen diyor ki, çocuklar tam o el işini kartondan ev yapımıyla uğraşırken birisi çıkıyor ekranın bir köşesinden, işte, ‘Evin yapılmışı burada’ diye ortaya koyuveriyor. İşte ben de diyorum ki, ‘Anayasa’nın yapılmışı burada.’ Partimizi kurduktan sonra biz bu çalışmalara derhal başladık. Yeni Anayasa mı istiyorsunuz? İşte yapılmışı var, yazılmışı var.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Açıklamasında yeni Anayasa tartışmaları, tasarruf tedbirleri, Sinan Ateş cinayeti ve Gazze’de devam eden soykırım gibi konulara değinen Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Karanlık aynı, değişen tek şey arabalar ve plaka numaraları. Susurluk’taki siyah Mercedes’i herhalde hatırlıyorsunuz. Yine siyah arabalar, çakarlı arabalar. O gitti, yerine iddianamelerden bilhassa uzak tutulmaya çalışılan başka araçlar geldi.

“Siyasileşmiş, klikleşmiş bir yargı adalet dağıtamaz”

Yargı karar verirken siyasi partilerin genel merkezlerine bakmaz. Yargı karar verirken Beştepe’ye bakmaz. Yargı, dediğim gibi Anayasa’ya bakar, yasalara bakar ve vicdanına bakar; ona göre karar verir. Siyasileşmiş, klikleşmiş bir yargı adalet dağıtamaz. Onlarca yıldır bunu yaşadık ya, hâlâ görmüyor musunuz, anlamıyor musunuz?

Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlandığı bir Anayasa’ya itirazınız varsa söyleyin. DEVA Partisi’nin Anayasa çalışması çoktan hazır. Ben buradan iktidara sesleniyorum: Anayasa tartışmalarını, kendi şahsi gündeminizi dayatma ortamı olarak görmeyin. Kendi şahsi gündeminize bir vesile olarak bilmeyin. Yeni Anayasa mutlaka toplumun her kesimine kulak verilerek hazırlanmalı.

İşte, madde madde çalışılmış, üzerine aylarca kafa yorulmuş; temel hak ve özgürlüklere, hukuk devletinin temel ilkelerine dayanan çoğulcu bir Anayasa çalışması. Hazırladık. Çok yoğun bir emek var. Merkezine insan onurunu alan, devletin ideolojik tarafsızlığını gözeten bir Anayasa. Hazır. Güçler ayrılığını tesis eden, eleştiri hürriyetini güvence altına alan bir Anayasa. Hazır.

Türkiye’nin neye ihtiyacı olduğunu biliyoruz: Ödevimize çalıştık, gecemizi gündüzümüze kattık ve Anayasa için çalışmalara biz çoktan başladık. Hani tanınmış bir komedyenin esprisi var. Çocuklara ekran başında, böyle el işi kartondan ev yapma programları vardı bir ara. Komedyen diyor ki, çocuklar tam o el işini kartondan ev yapımıyla uğraşırken birisi çıkıyor ekranın bir köşesinden, işte, ‘Evin yapılmışı burada’ diye ortaya koyuveriyor. İşte ben de diyorum ki, ‘Anayasa’nın yapılmışı burada.’ Partimizi kurduktan sonra biz bu çalışmalara derhal başladık. Yeni Anayasa mı istiyorsunuz? İşte yapılmışı var, yazılmışı var.

Siz, sokak ortasında öldürülen, evlatları yetim bırakılan bir babanın katillerini koruyanlarla ortaksınız. Siz, bomboş iddianameyle senelerdir cezaevinde tutulanlara yapılan hukuksuzluk devam etsin diye kürsüden size ve millete parmak sallayanlarla ortaksınız. Siz, Türkiye’yi o karanlık günlere geri götürmeye çalışanlarla ortaksınız. Siz o karanlıklardan hukuksuzluklardan adaletsizliklerden beslenenlerle ortaksınız. Evet, artık yüzleşin.

Yanlış yoldasınız. İktidardakilere sesleniyorum: Yanlış ortaklarla berabersiniz; bu kir, üzerinize çoktan sıçradı. Çıkın ve temizlenin artık yahu. Bütün milletin gördüğünü, bildiğini, kendi parti mensuplarınızın üzülerek, içten içe hayıflanarak izlediklerini kimseden saklayamıyorsunuz.

Ankara’nın orta yerinde işlenen bir cinayet, açıkça karartılmaya çalışıyor. Görüyorlar, görmezden geliyorlar. Duyuyorlar, duymazdan geliyorlar. Susuyorlar. Güçleri, bazı dernek yöneticilerine dahi yetmiyor. Güçleri, evinde şüphelilerin yakalandığı vekillere yetmiyor. Bu gerçekle de bir türlü yüzleşemiyorlar. Güçleri yanı başlarında duranlara, iktidarın tepesinde kayyum gibi bekleyenlere yetmiyor.

Birkaç gün önce kamuda tasarruf tedbirleri açıklandı. Olumlu bir adım. En azından bunun gerekliliğini nihayet anladılar. Tam beş yıldır söylüyoruz ya, ‘tasarruf’ diyoruz, ‘tasarruf’ diyoruz, ‘tasarruf’ diyoruz. ‘Har vurup harman savuruyorsunuz, yazıktır, bu kaynaklar milletindir’ diyoruz. Nihayet bir paket açıkladılar. Ancak, ülkenin ekonomisindeki açıklarla karşılaştırdığımızda, alınan tedbirlerin son derece yetersiz olduğunu görüyoruz.

Gerçekten tasarruf istiyorsak bu tasarruf tedbirlerini ve nasıl yapılacağını Sayın Erdoğan’ın kendisi açıklamalı. Yani gazdan ayağını nasıl çekecek, nasıl o harcamaları azaltacak, kendisi açıklamalı. Zaten yetkisi son derece sınırlı, harcama konusunda hiçbir adım atamayan, sadece vergileri toplayıp cumhurbaşkanının emrine sunan, borçlanıp cumhurbaşkanının emrine sunan kurumların tasarruf tedbiri alması ya da bu tedbirleri uygulaması mümkün olmaz. Samimi de olmaz.

1 Temmuz’da asgari ücreti artırmamak, asgari ücretle çalışan herkese zulümdür. 1 Temmuz’da asgari emekli maaşını, o 10 bin lirayı artırmamak, asgari emekli maaşı alan herkese zulümdür. Siz kendi elinizle, yanlış politikalarınız yüzünden enflasyonu patlatın ve bunun bedelini de asgari ücretliye, en düşük emekli maaşı alan vatandaşa ödetin. Böyle bir şey olmaz. Böyle adalet olmaz. Onun için buradan iktidar çağrımız, 1 Temmuz’da hem asgari ücrette hem de asgari emekli maaşında ciddi, kayda değer, gerçek enflasyonu dikkate alan bir artış yapın.

Merkez Bankası’nın arka kapısı artık yol geçen hanına döndü. Arka kapı döviz satışlarından bahsediyorduk, şimdi arka kapı döviz alımları başladı. Niye arka kapı? Çünkü şeffaf değil. Rakamlar hep bir hafta sonra ve sonradan öğreniliyor. Rakamlar sonradan geliyor. Bugün eğer dolar kuru diyelim ki 32 liraysa, ben bir vatandaş olarak şunu bilmek istiyorum: Arkadaş, bugünkü dolar kuru piyasanın kendi dengesinde oluşmuş bir kur mudur, yoksa acaba Merkez Bankası bugün 1 milyar dolar aldı da kur öyle mi bu noktada oluştu? Bunu bilmek benim hakkım.

“İsrail hükûmeti Gazze’deki soykırımına devam ediyor”

İsrail tüm dünyadaki protestolara ve çağrılara rağmen, İsrail hükûmeti Gazze’deki soykırımına devam ediyor. Mazlum Filistin halkının son sığınağı Refah’ta katliam devam ediyor. Dün, biliyorsunuz 15 Mayıs’tı. Filistin halkının yaşadığı büyük sürgünün, yani Nekbe’nin 76. yıl dönümüydü.

Bu mazlum halk, 76 yıl sonra çok daha büyük bir acı, çok daha büyük bir sürgün ve soykırımıyla karşı karşıya. Hep söylüyorum, Filistin’e barış, huzur gelmedikçe, 1967 sınırları içerisinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin Devleti kurulmadıkça bölgemizde huzurun, barışın sağlanması mümkün olmayacaktır. Bugüne kadar olmadı, yine olmayacaktır.”

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a Dikkat Çeken ‘Kamuda Tasarruf’ Sorusu

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Mehmet Şimşek’in açıkladığı kamuda tasarruf programına ilişkin, “Kamuda tasarruf tedbirlerinin açıklanmış olmasını önemli ve olumlu bir adım olarak görüyorum. Ancak, açıklanan paket mevcut haliyle çok yetersiz” dedi.

Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Açıklanan tedbirlerin, kamunun her birimi tarafından uygulanmasını bekliyorsanız bu tedbirleri uygulamaya en üstten başlatmak zorundasınız. Soruyorum: Siz tasarruf konusunda samimi misiniz” diye sordu.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, iktidarın bugün açıkladığı “Kamuda Tasarruf Paketi” ile ilgili yazılı açıklama yaptı. Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Kamuda tasarruf tedbirlerinin açıklanmış olmasını önemli ve olumlu bir adım olarak görüyorum. Ancak, açıklanan paket mevcut haliyle çok yetersiz. Açıklanan pakette; Esas kara delik olan Kamu Özel İşbirliği projeleriyle ilgili bir adım yok. İsraf ve yolsuzluğun esas kaynağı olan Kamu İhale Yasasıyla ilgili adım yok. Siyasi Etik Yasası’na ilişkin bir plan yok. Varlık Fonu gibi paralel Hazine uygulamalarına son vermekle ilgili bir adım yok.

Anayasa’ya ve Meclis’in bütçe hakkına aykırı olan Cumhurbaşkanı’na çok yüksek tutarda ödenek ekleme yetkisinin iptaline ilişkin bir adım yok. Sayıştay denetiminden kaçınma, ihale yasasından muafiyet gibi kötü alışkanlıklara derhal ve net biçimde son vermeyle ilgili bir adım yok. Özel hesap, özel ödenek, fon gibi denetimsiz ya da şeffaf olmayan yollarla harcama yapma uygulamasına son vermeyle ilgili bir adım yok.

Hazine dışındaki kurumların Kamu Özel İşbirliği kapsamında devlet adına garanti vermesini engellemeye ilişkin bir adım yok. Kamu borçlanmasında ve kamu garantilerinde kur, faiz, likidite, re-finansman ve kredi risklerinin basiretli biçimde yönetimi için daha bağlayıcı ilke ve kurallara ilişkin bir adım yok. Mali Kural uygulamasını hayata geçirmeye ilişkin bir adım yok.

İktidarın tepesindeki uçak saltanatına son vermeyle ilgili adım yok. Elde edilecek tasarruf tutarına ilişkin bir hesaplama yok. Sadece göstermelik olarak alınacak birkaç tedbir ile ekonomiyi düzeltemezsiniz. Açıklanan tedbirlerin, kamunun her birimi tarafından uygulanmasını bekliyorsanız bu tedbirleri uygulamaya en üstten başlatmak zorundasınız. Soruyorum: Siz tasarruf konusunda samimi misiniz?”

“Kamuda tasarruf paketi”

“Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi” adı verilen paket, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. Beştepe’deki basın toplantısında konuşan Yılmaz, “hazırlıkları son aşamaya gelen” genelge taslağının bu hafta içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayına sunulacağını duyurdu.

Açıklanan paket, kamu yatırımlarında zorunlu hâller dışında yeni proje kabul edilmemesini içeriyor. Tasarruf paketi, temsil ve tanıtma ödeneklerinde de bu yıldan itibaren yüzde 25 kesinti yapılmasını öngörüyor.

Taşıtlar: Kamudaki taşıt sayısı ve kullanımına standartlar getirilmesini de hedefleyen pakette, “3 yıl süreyle yeni araç satın alma ve kiralama yapılmaması”, “bütçe dışı kaynaklardan taşıt kullanımının izne tabi tutulması ve kanunla izin verilenler hariç yabancı menşeili araç kullanımının yasaklanması”, “mevcut kiralık taşıt sözleşmelerinin yenilenmesinin izne tabi olması”, “ihtiyaç fazlası ve ekonomik ömrünü tamamlamış taşıtların tasfiyesi” ve “savunma ve güvenlik hariç, kamuda personel servisi hizmetinin toplu taşıma olan yerlerde kaldırılması” gibi tasarruf önlemleri bulunuyor.

Kamu binaları: Tasarruf paketinde kabu binalarına ilişkin harcamalar konusunda ise “deprem riski hariç, yeni hizmet binası alımının/ yapımının 3 yıl süreyle durdurulması”, “yeni bina kiralanmaması, mevcut kiralamaların bir takvimle sonlandırılması”, “doğal afet ve güvenlik hariç, yeni lojman ve sosyal tesis alımı/ yapımı ve kiralanmasının süresiz olarak yasaklanması” ve “savunma ve güvenlik hariç, mevcut sosyal tesislerin ekonomiye kazandırılması” dâhil çeşitli adımlar atılacağı ifade ediliyor.

Üç yıl boyunca kamuda yeni personel istihdamının emekli olanlarla sınırlandırılacağının duyurulduğu pakette, “kamuda esnek ve uzaktan çalışma modellerinin geliştirilmesi” yönündeki hedeften de bahsedilerek “home office” düzenine geçişe yönelik çalışmaların da sinyali veriliyor.

Enerji ve atık yönetimi: Hükümetin hazırladığı pakette, “sokak ve cadde ışıklandırmasında LED dönüşümünün hızlandırılması”, “kamu bina ve tesislerinde enerji verimliğini artıran uygulamalar geliştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanılması” ve “ekonomik değeri olan atıkların, bedeli karşılığında her yıl değerlendirilmesinin zorunlu hâle getirilmesi” gibi tasarruflar da yer alıyor.

Hizmet içi eğitim ve yurt dışı geçici görevler konusunda alınacak tasarruf tedbirleri arasında ise “hizmet içi eğitim, toplantı vb. faaliyetlerin kamu tesislerinde yapılması”, “yurt dışı geçici görevlerin sınırlandırılması, görevlendirmelerin asgari seviyede tutulması” ve “yurt dışı geçici görev harcamalarının bütçe başlangıç ödeneğini aşmaması, bu harcama kalemine ödenek aktarımının yasaklanması” bulunuyor.

Uluslararası toplantılar ve milli bayramlar hariç; gezi, kokteyl, yemek vb. faaliyet düzenlenmeyeceğinin belirtildiği pakette, “ajanda, takvim, plaket, eşantiyon türü hediyelerin verilmesinin” yasaklanacağı ve “zorunlu hâller hariç, demirbaş alımlarının üç yıl süreyle durdurulacağı” ifade ediliyor.

Haberleşme ve iletişim giderlerine ilişkin tedbirler arasında “e-yazışma sistemine geçişin tamamlanması”, “tebligatlarda elektronik tebligat sistemleri kullanılması”, “kurumsal arşivlerin elektronik ortama taşınması” ve “yayın, rapor vb. tanıtım amaçlı doküman basımının yapılmaması” yer alıyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, açıklanan paketle ilgili olarak “Kamunun tasarruf yapması, verimliliği artırması, daha az bütçe açığına, daha az kamu borçlanmasına ve faiz yüküne, daha az cari açığa yol açacaktır” değerlendirmesinde bulundu. Yılmaz, “Kanuni düzenleme gerektiren hususlarda parti farkı gözetmeksizin tüm grupların desteğini beklediğimizi özellikle ifade etmek istiyorum” diye ekledi.

Paylaşın