IMF Heyeti, 4. Madde Kapsamında Türkiye’yi Ziyaret Edecek

Uluslararası Para Fonu (IMF), teknik bir ekibin, 4. madde kapsamında Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıkladı. IMF açıklamasında, Türkiye’den mali yardıma ilişkin herhangi bir işaret alınmadığını da belirtti.

VOA Türkçe’nin aktardığına göre, ziyarete ilişkin IMF’den yapılan açıklamada, şöyle denildi:

“Teknik bir ekip, 4. madde konsültasyonuna hazırlık amacıyla Türk yetkililerle görüşmelerde bulunmak üzere Eylül ayı sonunda Türkiye’ye rutin bir ziyaret gerçekleştirecektir. Bu ziyaret aynı zamanda son ekonomik gelişmeler, görünüm ve makro mali politikalar hakkında görüş alışverişinde bulunmak için bir fırsat olacaktır. IMF, Türk yetkililerden Fon’dan mali yardım talebinde bulunmayı düşündüklerine dair herhangi bir işaret almamıştır.”

4. madde ve Türkiye-IMF ilişkileri

IMF’nin anlaşma maddelerinin 4. maddesi, her yıl üyelerle ikili görüşmeler yapılmasını, bir ekibin üye ülkeyi ziyaret ederek, ekonomik ve mali bilgiler toplamasını ve yetkililerle ülkenin ekonomik gelişmelerini ve politikalarını görüşmesini düzenliyor.

Türkiye, 1944’te kurulan IMF’ye 1947 yılında üye oldu. Türkiye, ilk kez 1958’de dış borç alabilmek amacıyla IMF tarafından hazırlanan bir programı yürürlüğe koymak zorunda kaldı. Böylece IMF ile Türkiye arasındaki ilk stand-by anlaşması da 1 Ocak 1961 yılında yapılmıştır.

18 Haziran 1980’de IMF ile ilk kez daha uzun süren bir stand-by düzenlemesi yapıldı ve bu anlaşma, 17 Haziran 1983’e kadar sürdü. 18. stand-by anlaşmasını 4 Şubat 2002’de imzalayan Türkiye, bu anlaşma sona ermeden hemen önce, Ocak 2005’de yeni bir stand-by anlaşması yaptı.

Son kalan borç, Mayıs 2013’te yapılan son taksit ödenmesinin sonrasında tamamen kapatıldı. Türkiye 1961’den 2013’e kadarki süreçte, IMF’den toplam 50 milyar doların üzerinde kaynak kullandı.

Uluslararası Para Fonu nedir?

1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods’ta kurulan ve 1947’de fiilen çalışmaya başlayan milletlerarası ekonomik meselelerle uğraşan bir teşkilat olan IMF “küresel para iş birliği, finansal istikrarı sağlamak, uluslararası ticareti kolaylaştırmak, yüksek istihdam ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi teşvik ve dünya çapında yoksulluğu azaltmayı teşvik etmek için çalışan, 189 ülkenin üye olduğu organizasyondur.

Kuruluşun belirtilen hedeflerinde, ödemeler dengesi ihtiyaçlarını karşılamak için üye ülkelerin mali kaynaklarını kullanılabilir hale getirmek de dahil olmak üzere uluslararası ekonomik iş birliği, uluslararası ticaret, istihdam ve döviz kuru istikrarını teşvik edilmesi olarak tanımlanmaktadır. IMF’nin merkezi ABD’de, Washington, DC’de bulunmaktadır.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından sonra milletlerarası ekonomik problemler karmaşık hale gelmiş, I. Dünya Savaşı’ndan sonra düşülen ekonomik buhranla savaş sonrası ekonomik depresyonlar da ekonomik ilişkileri tehdit eder bir vaziyet almıştı. Avrupa devletlerinin II. Dünya Savaşı sonrası bozuk ve depresyon içindeki ekonomik durumlarının aksine Amerika Birleşik Devletleri’nin savaş boyunca ihracatının altın stoklarının artması, ekonomik bakımdan yardım yapacak tek ülke durumuna gelmesine sebep oldu.

ABD, Avrupa devletlerine doğrudan yardım yapmak yerine mali kurumlar kurarak yardım yapılması taraftarı oldu ve 1944 yılında Bretton Woods’ta 45 devletin katılımıyla birtakım kararlar alındı. Bretton Woods Antlaşması’nda; birisi, Milletlerarası Para Fonu, diğeri, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) yahut kısaca Dünya Bankası isimleriyle iki ekonomik kurumun kurulması kararlaştırılmıştır.

IMF, Avrupa devletlerinin ödeme bilançolarında ortaya çıkabilecek geçici (kısa vadeli) ödeme güçlüklerinde kredi vererek milletlerarası ticaretin bu yüzden daralmasını önlemek; Dünya Bankası da uzun vadeli yatırım kredileri vermek suretiyle, Avrupa devletlerinin yeniden imarını sağlamak, ödeme bilançolarındaki yapısal dengesizlikleri gidermek için kurulmuştur.

Her iki kurumun, sermaye ve kaynaklarının önemli bir kısmı ABD tarafından temin edilmiştir. Bu kurumlara üye olan ülkelerin prensip olarak, içeride enflasyonu önleyici para politikaları takip etmeleri, dış ticareti ise tek taraflı devalüasyonlar ve ithal sınırlamalar yüzünden daraltmamaları, aksine bu tehditleri olabildiğince kaldırmaları gerekecekti.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir