Merkez Bankası’nda Gece Yarısı Görev Değişimleri!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüşmesi sonrası, bankada dikkat çeken üst düzey görev değişiklikleri gerçekleşti.

Haber Merkezi / Merkez Bankası’nda Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevden alındı. Başkan Yardımcılığına Taha Çakmak ve Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof Dr. Yusuf Tuna atandı.

Dolarda art arda gelen rekorların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çankaya Köşkü’nde TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nu kabul etmişti. Görüşmeye ilişkin bir fotoğraf servis edilirken, açıklama ise yapılmamıştı.

Geçen hafta Reuters, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’na güvenini kaybetme aşamasına geldiğini, son haftalarda ikili arasındaki iletişimin de azaldığını yazmıştı.

 

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Çok Sert Anayasa Çıkışı: Hiç Kimse İlk Dört Maddeye Dokunamaz

Ankara’da Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması’na katılan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasında, “Şimdi devletin organları nedir? Devletin organları bu, anayasa belirler, referanduma sunulmuş vatandaşlar da kabul etmişler; diyorlar ki, devletin organları burada var, güzel. İlk dört madde zaten değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler. Bunlar da tartışılıyor son günlerde ama o tartışmaların tamamı yapay. Hiç kimse ilk dört maddeye dokunamaz, ilk dört maddenin teminatı Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli vatandaşlarıdır, bunu herkesin bilmesini isterim.” dedi.

Haber Merkezi / “Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları biliyorsunuz, ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla el birliğiyle Türkiye’yi aydınlığa çıkarmamız lazım, bir barış ortamı getirmemiz lazım, bir huzur ortamının olması lazım, siyaset kurumunun topluma güven vermesi lazım, karşılıklı güvenin, saygının oluşturulması lazım” diyen Kılıçdaroğlu “Devleti devlet yapan, tasada, kıvançta beraber olmaktır. Yani o devletin bütün vatandaşları bir arada huzur içinde yaşasınlar. Elbette ki, herkesin siyasi görüşü farklı olabilir, elbette ki farklı siyasi görüşlere saygı duymak zorundayız ve dolayısıyla beraber önce milli değerlerimizi, milli hasletlerimizi bir arada tutmak zorundayız. Asıl amacımızın, siyasetin de asıl amacının bu olması lazım” ifadelerini kullandı.

Konuşmasının devamında, “Şu anda Türkiye çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyadır diye. Çoklu organ yetmezliğinden neyi kast ediyoruz? Var olan hükümet çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyadır neyi kast ediyoruz? Şimdi milli egemenlik dediğimiz bir kavram var. 1921 anayasasından şimdiye kadar bütün anayasalarda yer alan bir hüküm var. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir der. Cumhuriyetin kuruluşunda, 1921 Anayasasında “hakimiyet bila kaydü şart milletindir” diye ifade eder. Arapça ama şimdi Türkçe olarak egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyen Kılıçdaroğlu’nun toplantıda yaptığı konuşmadan öne çıkan bölümler şöyle;

“Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları biliyorsunuz, ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla el birliğiyle Türkiye’yi aydınlığa çıkarmamız lazım, bir barış ortamı getirmemiz lazım, bir huzur ortamının olması lazım, siyaset kurumunun topluma güven vermesi lazım, karşılıklı güvenin, saygının oluşturulması lazım. Devleti devlet yapan, tasada, kıvançta beraber olmaktır. Yani o devletin bütün vatandaşları bir arada huzur içinde yaşasınlar. Elbette ki, herkesin siyasi görüşü farklı olabilir, elbette ki farklı siyasi görüşlere saygı duymak zorundayız ve dolayısıyla beraber önce milli değerlerimizi, milli hasletlerimizi bir arada tutmak zorundayız. Asıl amacımızın, siyasetin de asıl amacının bu olması lazım.

“Hiç kimse ilk dört maddeye dokunamaz”

Şimdi devletin organları nedir? Devletin organları bu, anayasa belirler, referanduma sunulmuş vatandaşlar da kabul etmişler; diyorlar ki, devletin organları burada var, güzel. İlk dört madde zaten değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler. Bunlar da tartışılıyor son günlerde ama o tartışmaların tamamı yapay. Hiç kimse ilk dört maddeye dokunamaz, ilk dört maddenin teminatı Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli vatandaşlarıdır, bunu herkesin bilmesini isterim.

Şimdi değerli arkadaşlarım, geçmişte şöyle bir konuşmada ifade etmiştim. Şu anda Türkiye çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyadır diye. Çoklu organ yetmezliğinden neyi kast ediyoruz? Var olan hükümet çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyadır neyi kast ediyoruz? Şimdi milli egemenlik dediğimiz bir kavram var. 1921 anayasasından şimdiye kadar bütün anayasalarda yer alan bir hüküm var. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir der. Cumhuriyetin kuruluşunda, 1921 Anayasasında “hakimiyet bila kaydü şart milletindir” diye ifade eder. Arapça ama şimdi Türkçe olarak egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

Peki, millet egemenliğini nasıl kullanacak? Millet, egemenliğini yine bu anayasaya göre organları aracılığıyla kullanır. Yani yetki bir kişiye verilmez, bir aileye verilmez, bir kuruma verilmez. Diyor ki anayasa üç organ var, yasama yani TBMM; yürütme yani cumhurbaşkanlığı ve bakanlar kurulu ve yargı yani hakimler. Üç organ aracılığıyla millet egemenliğini kullanır diyor. Bunlardan birincisi, yasama organı yani TBMM. TBMM’de sizin seçtiğinizi sandığınız milletvekilleri, bunu bir daha tekrar edeyim acaba bizim oyumuza Kılıçdaroğlu farklı bir anlam mı yüklüyor diye düşünebilirsiniz, onu da anlatacağım. Sizin seçtiğinizi düşündüğünüz ve sandığınız milletvekilleri gerçekten de TBMM’de milleti temsil ediyorlar mı? Bu önemli bir soru.

Sizin önünüze gelen ve sizin de altına mühür bastığınız listeler milletvekilleri listeleri sizin seçtiğiniz milletvekilleri mi, başkalarının seçtiği milletvekilleri mi? Siz aslında seçim sandığına gittiğinizde milletvekili seçmiyorsunuz, bir partiye oy veriyorsunuz yani milletin vekilini millet seçmiyor bunu bir bilmemiz lazım. Öyle olunca ne oluyor? Öyle olunca TBMM’de görev yapan milletvekilleri kendisini seçen organa bağlı oluyor millete değil. Yani Genel Başkanlara bağlı oluyor. Genel Başkanlar ne derse aynısını yapıyorlar. Dolayısıyla yapmamız gereken çoklu organ yetmezliğinden iktidarı kurtarmanın yolu, ilk yapacağımız iş milletin vekilini milletin seçmesidir. Milletin vekilini millet seçerse gelip doğal olarak sizi dinleyecektir.

İkinci konumuz yürütme yani bakanlar, yani cumhurbaşkanı ve bakanlar. Bunlar yine anayasanın öngördüğü bütün kurallara göre görevlerini yaparlar. Devleti saydam kılarlar yani devlet hesap verir konumda olur. Sizin ödediğiniz her kuruş verginin hesabı millete verilmiş olur. Bütün bunların hepsi yürütme organının görevidir. TBMM’nin çıkardığı kanunların gereğini yürütme organı yapar. Örneğin ihale nasıl yapılacaktır kanun belirler. Ama ihaleyi yapan ilgili bakanlıktır veya ilgili kurumdur. Eğer bu kurumlarda ve ilgili bakanlıklarda sorun varsa o zaman yürütme organı da görevini yapamaz.

Bugün geldiğimiz nokta; dün önemli bir belge ulaştı, arkadaşlara söyledim bunu kamuoyuyla paylaşın diye. Gidiyorsunuz, önce temel atıyorsunuz, temel attıktan bir süre sonra ihale yapıyorsunuz, temeli atan firmaya ihaleyi veriyorsunuz. Akıl alacak şey mi bu, böyle bir uygulama olur mu? Önce ihaleyi yaparsınız, ihaleyi kim kazanıyorsa gidersiniz temelini atarsınız eyvallah. Ama ihaleyi yapmadan önce gidip temeli atıp sonra ihale yapıp aynı firmaya veriyorsanız ortada bu milletin cebine göz dikenlerin iradesi var demektir. Bu çerçevede bakmak lazım.

Üçüncüsü yargıdır, mahkemelerdir. Mahkemelerin bağımsız olması lazım. Yine bu anayasanın bakın değerli arkadaşlarım, 138.maddesini okuyayım. Hiçbir organ, yani hiçbir kimse makam, mevki veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Hakimlerin bugün iradeleri yok ve baskı altında. Böyle bir yapı içinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlıklı yönetilmesi mümkün değildir.

Bakın, şöyle bir uygulamayı düşünün, eElinizi vicdanınıza koyup şöyle bir uygulamayı düşünün. En altta bir hakim var, bir karar veriyor, yanlıştır doğrudur, karar gider yukarıya, oradan ta gider Anayasa Mahkemesine, Anayasa Mahkemesi der ki, bu karar yanlıştır düzeltin. Anayasa Mahkemesinin kararı bütün makamları, mevkileri bağlar, yine bu anayasa söylüyor. Ama en alttaki hakim diyor ki, hayır ben Anayasa Mahkemesi kararını uygulamam. O zaman yargıya nasıl güveneceksiniz, hakime nasıl güveneceksiniz? Bunu uygulamayan hakimi de terfi ettireceksiniz, iyi ki uygulamadın diye. Bakın ne dedim, hakimlik yani yargı, can ve mal güvenliği demektir. Benim can ve mal güvenliğimi sağlayacak olan hakimdir. Bir haksızlıkla karşılaştığımda ilk başvuracağım yer hakimdir. Nereye başvuracağım ben? Eğer orası adalet değil de adaletsizlik dağıtıyorsa hepimizin oturup konuşması lazım.

“Nereye gidiyor bu paralar?”

Demokrasi diyoruz, gayet güzel. Demokrasi demek herkesin düşüncesini özgürce ifade etmesi demektir. Farklı düşüncelerden korkmayacağız. Farklı düşünceler çok değerlidir. Farklı düşünceleri dile getirmek, bir ülkenin büyümesini sağlamak demektir, bir ülkenin kalkınmasını sağlamak demektir. Bizim atalarımız söylemiş “akıl akıldan üstündür” diye. İstişarenin olmadığı yerde bir devlet yönetilir mi? Bir devlet, bir kişinin iradesine teslim edilebilir mi?

Milliyetçilik sıradan bir kavram değildir, onun da altını özenle çizmek isterim. Milliyetçi olmak da kolay bir olay değildir. Milliyetçilik her şeyden önce kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktır, bu milletin çıkarlarını savunmaktır. Eğer Merkez Bankasında yaşa dışı 128 milyar dolar yok edildiyse ve bunun hesabı verilmiyorsa ortada bir sorun var demektir. Dile kolay, 128 milyar dolar… Eğer biz 190 milyar doların üzerinde bir faizi Londra’daki tefecilere ödüyorsak, kim ödüyor bu parayı? Sizler ödüyorsunuz. Ekmek alırken, sakız alırken, süt alırken, elektrik yakarken, doğalgazı tüketirken, kömürü alırken bedel ödüyorsunuz. Nereye gidiyor bu paralar?

Yapacağımız işler;

Sakarya’da Katar ordusuna peşkeş çekilen tank palet fabrikası var. Bir hafta içinde Katar ordusundan o tank palet fabrikasını alacağım, şanlı ordumuza teslim edeceğim, bilmenizi isterim.

Esnafın pandemi döneminde bankalara borcu var, faiz borcu var, bir hafta içinde faizlerin tamamını sıfırlayacağız anaparayı da normal taksite bağlayacağız. Esnafın kira, stopaj borcu var veya kesiliyor, onu sıfırlayacağız. Ne demek esnaftan kira stopajı, zaten esnaf vergi veriyor.

Çiftçilerin bankalardan aldıkları veya Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları borçların faizlerini sileceğiz, anaparayı da taksite bağlayacağız. Çiftçi de rahat bir nefes alacak.

Bakın değerli arkadaşlar; Kredi Yurtlar Kurumundan fakir ailelerin çocukları para alıyorlar üniversiteyi okurken. Üniversiteyi bitiriyor, işi yok, ama gidip yakasına yapışıyorlar ya çocuğun ya babanın borcunu öde diye. İş ver ki borcunu ödesin. İş olmadan nasıl ödeyecek borcunu. Zaten sen ona üniversiteyi bitirsin diye para vermişsin, şimdi geri istiyorsun ama önce iş vermen lazım. Onu da bir hafta içinde düzelteceğiz ve diyeceğiz ki, devlet o çocuğa iş verdikten sonra veya sigortalı bir işe girdikten sonra onun borcu taksitle alınır, faizleri silinir. O kadar! İşi yoksa nasıl ödeyecek? İşi olmuyor, çocuğun da işi yok, babasının malvarlığına, bankadaki hesabına el koyuyorlar. Doğru değil bunlar.

15 Temmuz Şehitleri ve Beşiktaş’ta terör dolayısıyla hayatını kaybeden şehitlerimiz- içlerinde 40’ın üstünde polis kardeşlerimiz vardı- bu şehitler için toplanan paraların tamamını bir hafta içinde hak sahiplerine iade edeceğiz, hepsini iade edeceğiz hepsini! El koydular, paranın üzerine çöktüler, onu da kaldıracağız.

Yine şartlar ne olursa olsun, Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda, Süleyman Şah Türbesini ve şanlı bayrağımızı yine kendi topraklarımıza götürüp bayrağımızı dikeceğiz, Süleyman Şah Türbesini de oraya bırakacağız. Bizim tarihimizde, Cumhuriyet tarihinde bir ilktir, kendi toprağından bayrağını indirip Süleyman Şah Türbesini kaçırdılar. İçimde ukdedir, bir hafta içinde yapmazsam siyaseti bırakacağım. Ne demek ya sen kendi bayrağını indireceksin, Süleyman Şah Türbesini kaçıracaksın, üstelik karşında bir ordu da yok, terörden kaçıyorsun! Bizim şanımıza yakışmaz, bunların tamamını düzelteceğiz.

Ankara’nın Başkent oluşunun yıldönümü. Ankara’yı da görkemli bir kent yapmak zorundayız. Mansur Başkan elinden gelen çabayı gösteriyor, hepinizin huzurunda Mansur Başkana teşekkür ediyorum.

Şimdi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını İstanbul’a taşımak istiyorlar. Bir yere gittiğinde Osmanlı döneminde veya başka dönemlerde orayı aldığınızda aldığınızın nişanesi olarak para basarsınız orada, burası bana aittir dersiniz, paranın öyle bir gücü vardır, burası bana aittir dersiniz. Burası Başkenttir kardeşim, Başkentte hemen hemen dünyada bütün ülkelerin başkentlerinde Merkez Bankaları vardır.

Şimdi biz Merkez Bankasını İstanbul’a taşıyacağız. Niye taşıyoruz? Ankaralılar buna izin verecek mi, Ankaralılar? Hayır efendim, Merkez Bankasını da taşıyın, yarın gelecek TBMM’yi de taşıyalım diyecekler. Ankaralıların kendi bankalarına, bu milletin bankasına, Merkez Bankasına sahip çıkmaları lazım. Orada finans merkezi yapıyoruz diyorlar, oraya taşıyacağız diyorlar; sen finans merkezi ayaklarını bırak, Londra’daki tefecilerden 83 milyonu kurtar, sen önce onu yap bakalım!

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Vaka Sayısında Korkutan Artış

Kovid 19’da son 24 saatte 31 bin 248 yeni vaka tespit edilirken, 236 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “31.248 kişinin Covid-19 testi pozitif. Bu sayı büyük olasılıkla önümüzdeki günlerde vefat sayılarına yansıyacak” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 361 bin 164 test yapılırken, 31 bin 248 yeni vaka tespit edildi. 30 bin 331 kişi de sağlığına kavuşurken, 236 kişi hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, güncel verilere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “31.248 kişinin Covid-19 testi pozitif. Bu sayı büyük olasılıkla önümüzdeki günlerde vefat sayılarına yansıyacak. Bazı kişiler hastalığı ağır geçirecek, yoğun bakıma ihtiyaç duyacak. Tam doz aşının bunları büyük oranda önlediğini biliyoruz. Tedbirlerin sonuç verdiğine tanığız” dedi.

Sağlık Bakanlığı’nın 12 Ekim verilerine göre ise, 357 bin 636 test yapılmış, 33 bin 860 vaka tespit edilirken, 237 kişi hayatını kaybetmiş ve 30 bin 110 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın

Karamollaoğlu: Türkiye’de Giderek Artan Bir Baskı Rejimi Uygulanıyor

Haftalık basın toplantısında gündemi değerlendiren Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, konuşmasında, “Türkiye’de giderek artan bir baskı rejimi uygulanıyor, bu mantığı bir politika olarak benimseyenler ülkeye fayda sağlayamazlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği ‘siyasi cinayetler’ iddiasına da değinen SP Lideri Karamollaoğlu, “Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmişte cenazede saldırı olmuştu. ‘Bu daha ne ki?’ diyorsanız bu tehdittir. Bu kışkırtmadır aynı zamanda. Siz yapın, biz arkanızdayız anlamına gelir. Allah’tan korkan böyle bir tavırda bulunamaz” dedi.

Karamollaoğlu, son dönemin önemli başlıklarından biri olan 3600 ek gösterge hakkında ise, “Seçime 1.5 sene kaldı, 3600 ek gösterge gündeme geliyor. Gelecek sene çözeceğiz diyorlar, ümide bağlıyorlar. Şimdi neden çözmüyorsunuz. Biz iktidar geldiğimiz zaman şeflerin altında arabalar olmayacak. Araba şatafat ve hava atmak için değil ihtiyaç için temin edilir. Devletin gücünü kullanılan lüks arabalar göstermez. 19 yıl iktidarda bulunan bir parti hala nasıl muhalefeti suçlu görebilir” ifadelerini kullandı.

SP Lideri Karamollaoğlu’nun haftalık basın toplantısında yaptığı konuşmadan öne çıkanlar bölümler şöyle:

“Afyon’da bir okul servisinin yaptığı kaza sonucu vefat eden 5 yavrumuza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Artık terör bitti’ derken her hafta şehit haberleri almaya devam ediyoruz maalesef. Bu terörle mücadelede başarısız olduğumuzun bir göstergesidir.

Paris İklim Anlaşması

Çevre bizim için kalkınma kadar önemli bir hadisedir. İçinde rahat yaşayacağımız bir dünya sağlıklı bir çevre koşulları ile hayata geçer. Paris İklim Anlaşması dünyada bazı yankılar getirdi. Anlaşmalar o konularda derinlemesine tedbir alındığı manasına gelmiyor. Bizleri endişelendiren bazı hususların izale edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bugün atmosferdeki sıcaklık arttıysa, buzullar eriyorsa bu; kalkınmakta olan ya da bilerek geride bırakılan ülkelerin kabahati değil. Tam tersi dünyayı sömüren ve tedbir almayan ülkelerin kabahatidir. Üzülerek ifade ediyorum ama ben kalkınmış, gelişmiş ülkelerin bu anlaşmada üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getireceğine inanmıyorum.

Türkiye’nin kalkınması için üretim bir numaraları meseledir. Bunu yaparken de çevreyi asla tahrip etmemeliyiz! Devlet, yatırımcının çevreyi koruma tedbirlerinde gerekli olan maddi külfetlerine destek olmalıdır. Sadece sanayiciler ve yatırımcılar çevre kirliliğinden suçlu değil, devlet de gerekli tedbirleri almak mecburiyetindedir.

Yapılan yanlış tarım politikalarından dolayı topraklarımız, akarsu kaynaklarımız tehdit altındadır. Ben iklim anlaşmasının imzalanmasını önemsiyorum ama geri kalmış ülkelerin havasını da suyunu da kirleten kalkınmış ülkeler bu bölgelerde üzerlerine düşen sorumlulukları mutlaka yerine getirmelidir.

Bu anlaşmanın biraz daha enine boyuna tartışmasının yapılmasına, incelenmesine ve kalkınmış ülkelerin üzerlerindeki mükellefiyetlerin mutlaka yerine getirildiğinin takibine ihtiyaç var. BM’nin birçok kurumu var; bütçeleri milyarları buluyor ama ben inanıyorum ki Türkiye’de bizim halk olarak Afrika’daki açlıkla mücadeleye ayırdığımız kaynaklar daha fazladır.

Bir insanın aldığı ücret o insanın ihtiyaçlarını mutlaka karşılamadır. Tekrar tekrar söyledik; hedefimiz açlık sınırı değil, yoksulluk sınırı olmalıdır. Asgari ücret 19 yılda 10 misli arttı demekle bu iş çözülmüyor ki. Ekmek ne kadar arttı? Domatesin fiyatı ne kadar arttı? Siz kalkınmayı gösterişle, israfı ve yolsuzluğu artıracak yatırımlarla sağlamaya kalkarsanız; bu ülke güçlenmez.

Biz her yıl asgari ücretin en az yüzde 5-7-10 oranında iktidarın becerisine göre reel manada artırılması gerektiğine inanıyoruz. Enflasyon yüzde 50’yi bulmuşsa siz de al sana %49 zam derseniz bir kuruş zam yapmamış olursunuz. Dışarıyı göstererek “Ya, bakın şunların haline; Avrupa’da, Amerika’da kuyruklar arttı.” demek insanımızı artık tatmin etmiyor.

TÜİKe göre zam gören bazı ürünler şöyle: Salatalık %128 Tavuk eti %63,9 Ayçiçek yağı %60,9 Margarin %53,8 Domates %49,6 Yumurta %49,3 Bunlar hükümeti üzmemek için belirtilen rakamlar. TÜIK’e göre 2020 yılının sonunda 1 kilovatsaat başına 73,5 kuruş olan konut elektrik fiyatı bu yıl içinde bulunduğumuz ayda 91,56 kuruş olmuştur. Sadece on aylık artış %25 oranındadır.

Cumhuriyet tarihinde bir ilkin gerçekleştiğini ve kişi başına gelirin ilk kez 7 yıl arka arkaya düştüğüne şahit olduk! 2013-2020 yılları arasında kişi başına gelirin üçte biri yok oldu. Türkiye’de en zengin %20’nin milli gelirden aldığı pay %46,3’ten %47,5’e yükseldi. En yoksul %20’nin milli gelirden aldığı pay ise %6,2’den %5,9’a düştü.

Olması gereken bunun tam tersi. Maalesef sürekli olarak fakirleşen bir ülkede yaşıyoruz. Birilerinin porsiyonları büyürken büyük bir kesimin porsiyonları küçülmektedir. İnsanımızın 3000 liraya hem kira ödemeye hem faturalarını ödemeye hem mutfak ihtiyaçlarını karşılamaya hem de çocuğunu okutmaya çabaladığını görmek bizi derinden yaralıyor.

“Türkiye’de giderek artan bir baskı rejimi uygulanıyor”

Türk Lirası sadece Dolar’ın, Euro’nun, Sterlin’in karşısında değil maalesef Rus Rublesi’nin, Bulgar Levası’nın, Şili Pesosu’nun, Arjantin Pesosu’nun karşısısında da değer kaybediyor. Seçime 1.5 sene kaldı, 3600 ek gösterge gündeme geliyor. Gelecek sene çözeceğiz diyorlar, ümide bağlıyorlar. Şimdi neden çözmüyorsunuz.

Biz iktidar geldiğimiz zaman şeflerin altında arabalar olmayacak. Araba şatafat ve hava atmak için değil ihtiyaç için temin edilir. Devletin gücünü kullanılan lüks arabalar göstermez. 19 yıl iktidarda bulunan bir parti hala nasıl muhalefeti suçlu görebilir. Türkiye’de giderek artan bir baskı rejimi uygulanıyor, bu mantığı bir politika olarak benimseyenler ülkeye fayda sağlayamazlar.”

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a: Sıkı Dur Başbakan Geliyor

Partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan İYİ Parti Lideri Akşener, konuşmasında “İyi Parti Allah şahit gümbür gümbür geliyor. Milletimizin iradesini yeniden iktidar yapmaya geliyoruz. Hizmet nasıl yapılırmış cümle aleme göstermeye geliyoruz. Sıkı dur Sayın Erdoğan Başbakan geliyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasında, Türkiye’nin doğalgazı Almanya ve Bulgaristan’dan daha pahalı aldığını belirten Akşener, “Doğalgazda Rusya’ya daha bağımlı hale gelen biziz. Hayırdır Sayın Erdoğan, biz bu doğalgazı Putin ile kankalığına rağmen niye bu kadar pahalı alıyoruz? Biz bu dost kazığını niye yiyoruz” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener, açıklamalarında, çitçinin yaşadığı sorunlarda dikkat çekerek, “Sayın Erdoğan sen bu çiftçiden, üreticiden ne istiyorsun? Onları niye açlığa, yokluğa mahkum ediyorsun? Bu soruların muhatabı sensin.” dedi.

Konuşmasının devamında, “Öyle ucube bir sistemle karşı karşıyayız ki; Bugün Sayın Erdoğan, sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmiyor. Aslında onu da yönetemiyor da, hadi neyse…” diyen Akşener’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Geçtiğimiz pazar günü bir büyük acının 10 Ekim Ankara tren garı saldırısının yıl dönümüydü. Cenabı hak milletimizi korusun. Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Erdoğan, ‘Muhalefet Türkiye’nin bu salgın sürecini daha başarılı geçirmesini sağlayacak tek bir teklif getirmedi’ dedi.

Belli ki artık sürmenaj olmuş durumdasın, partin gibi tükenmişlik sendromu yaşıyorsun. 11 Şubat 2020’de olası bir salgında gereken önlemleri aldınız mı, aşı çalışmanız var mı sorularını kim sordu? 2 hafta karantina ilan edin diye kim uyardı? Meclis’te küçük ortağınla reddettiğiniz, kapanmak zorunda kalan işletmeler için destek önerilerini kim getirdi?

28 Nisan 2021’de kapandığımız dönemde mücbir sebep ilan ederek vergi ve kredi ödemelerini 1 ay uzatın, icra takipleri dursun, elektrik fatura ödemelerini 6 aya yayın, hane başına 500 lira, esnafa 10 bin lira faizsiz kredi verin diyen kimdi? Liste daha uzuyor.

“Sıkı dur sayın Erdoğan, başbakan geliyor!”

Sayın Erdoğan bunları hatırlamakta güçlük çekiyor. B vitaminini ihmal etmemesini, basketbol oynaması yerine sudoku çözmesini tavsiye ediyorum. Sıkı dur sayın Erdoğan, başbakan geliyor! Sıkı dur sayın Erdoğan, başbakan geliyor!

Piyasalar ve üretim sektörü daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor. Enerji üreticileri ve hammadde talebiyle bir kriz yaşanıyor. Almanya, Bulgaristan Türkiye’den yüzde 40, yüzde 50 daha ucuza doğalgaz alıyor.

Bu ülkeler Türkiye’den daha mı zengin, Rusya ile ilişkileri daha mı iyi? Nükleer enerjiyi de, S400’leri alan da, doğalgaz borularını geçir diyen de biziz. Doğalgazda Rusya’ya daha bağımlı hale gelen biziz.

Hayırdır Sayın Erdoğan, biz bu doğalgazı Putin ile kankalığına rağmen niye bu kadar pahalı alıyoruz? Biz bu dost kazığını niye yiyoruz? Adeta patron çıldırdı şeklinde ne var ne yok satma merakın çiftçimizi bitirmedi mi? Vatandaşlarımızın alım gücü tükenmedi mi? Yetmiyor mu? Yetmiyor mu? Şimdi BOTAŞ’ı faiz lobisine göz göre göre peşkeş çekmeye kalkıyorsun.

Doğu Akdeniz’deki doğal gazın taşınması tartışırken iktidar BOTAŞ’ı, Karadeniz’de doğal gaz bulan Türkiye Petrolleri’ni satmanın peşinde. Yandaşlarına rant için attığın bu adımlar Türkiye için bir milli güvenlik sorunudur. Beka beka deyip geziyorsunuz, işte burasıdır.

Milletimize ettiğin bu kötülükler sana belli ki yetmiyor. Şimdi de ülkemizin çok önemli iki kurumu olan Türkiye Petrolleri ve BOTAŞ’ı yandaşlarına, küresel sermayeye ve faiz lobisine peşkeş çekmeye kalkıyorsun.

Sayın Erdoğan BOTAŞ’ı 3 ayrı şirkete bölüp iki şirketin hisselerini yaranmak istediği yabancı sermayeye satmak istiyor. Rant sevdasına, gayrimilliliğe, zilletliğe bakar mısınız? Yenilenebilir enerjiye yatırım yapalım diyoruz ama iktidar oralı bile olmuyordu ki, Paris İklim Anlaşması Meclisimizde onaylandı.

Biz imzalayın dediğimizde, ‘Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimizi hedef alacaklar, Türkiye daha zor durumda kalacak’ demişlerdi. Sayın Erdoğan’ın etrafa şirin gözükmesi gerekiyordu o da böyle bir adım attı. İlk sandıkta sayın Erdoğan ve bu ucube sistemi gidecek. Milletimizden yetkiyi alacağız ve milletimiz iyileşecek. Bizim için Türkiye’nin doğasını koruyarak kalkınması mümkün.

Bir yanda 5-10 maaşlı danışmanlar diğer yanda günde 20 lirayla geçinmeye çalışan esnafımız, gençlerimiz ve emeklilerimiz. Yazıklar olsun. Adıyaman’da karşılaştığım vatandaşlarımızın iktidara bazı soruları oldu. Hükümetin haberi var mı bu zamlardan diye soruyor.

“Onları niye açlığa, yokluğa mahkum ediyorsun?”

Tütüncü kardeşim, ‘Tütünü yasakladılar biz şimdi nasıl yaşayacağız, neyle geçineceğiz? Biraz fazla ekene hapis cezası veriliyor. Siz iktidar olunca bunları kaldıracak mısınız?’ diyor. Sayın Erdoğan sen bu çiftçiden, üreticiden ne istiyorsun? Onları niye açlığa, yokluğa mahkum ediyorsun? Bu soruların muhatabı sensin.

Öyle ucube bir sistemle karşı karşıyayız ki; Bugün Sayın Erdoğan, sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmiyor. Aslında onu da yönetemiyor da, hadi neyse… Kendisi aynı zamanda; Varlık Fonu’nun başı olarak; Ziraat Bankasını, HalkBank’ı, Vakıfbank’ı da yönetiyor. Borsa İstanbul’u da yönetiyor. Botaş’ı, Etimaden’i de yönetiyor. Türk Hava Yolları’nı, Turkcell’i ve Türk Telekom’u da yönetiyor.

Kendisi kumara karşı ama, Şans Oyunlarını da, At Yarışlarını da, o yönetiyor. Şeker fabrikalarına gıcığı var, Çay üreticilerine de düşman ama; Türk Şeker’i de, Çay-Kur’u da, o yönetiyor. Hatta ekonomiden gram anlamıyor ama; İstanbul Finans Merkezi’ni de, yine o yönetiyor.

Evet maalesef, tüm bu kurumların imza yetkilisi, Sayın Erdoğan. Şimdi de, tüm bunlar yetmemiş olacak ki, özel sektöre el attı. Organize Sanayi Bölgelerini de, kendine bağlamak istiyor. Çünkü, ülkemizde işleyen ve çalışabilen, bir tek OSB’ler kalmıştı; onları da kendine bağlayıp, kurutursa, rahat edecek. OSB’ler sen ve yandaşların bu işin içinde olmadığı için başarılı oldular. Biliyorsunuz, Organize Sanayi Bölgelerine yönelik, bir yasa tasarısı var.

“Bu arkadaş başarıya düşman”

Bu yasa tasarısında, OSB yönetiminin, kamuya bırakılması gibi, bir durum söz konusu. Bugün, Sayın Erdoğan’ın çelişkilerle dolu zihin dünyasında, adeta bir yolculuk yapıyoruz…

Çünkü kendisi, bir yandan, devletin stratejik kurumlarını, özelleştirme adı altında, satıp savarken; Diğer yandan da, tüm zorluklara rağmen, azimle ve inatla üreten sanayicimize, çökmeye çalışıyor. Arkadaş başarıya düşman… Nerede bir başarı varsa, gidip çöküyor. Başarılı olan, devletin kurumuysa, satıyor. Başarılı olan, özel sektörse, gidip tepesine çöküyor. Gerçekten çok enteresan… Organize sanayi bölgelerini de kendine bağlamak istiyor. Onları da bağlayıp kurutursa rahat edecek. Bu arkadaş başarıya düşman. Nerede başarı varsa üzerine çöküyor

Paylaşın

Bakan Koca’dan Gençlere ‘Aşı Olun’ Çağrısı

Sosyal medya hesabı üzerinden bir açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, aşı yaptırmayan gençlerin Kovid-19 hastaları içindeki oranının arttığını belirterek, “Gençlerimiz aşı olmalı” dedi.

Haber Merkezi / Paylaşımda, büyüklerin dikkatli davranması gerektiğini vurgulayan Bakan Koca, açıklamasında şu ifadeleri kullandı;

“Dün yatışı yapılan Kovid-19 hastalarına ait bilgileri inceledim. Aşı yaptırmamış gençlerin hastalarımız içindeki oranı arttı. Kronik hastalığı olan büyüklerimiz, aşı yaptırmış olsalar da virüsten etkilenebiliyor. Gençlerimiz aşı olmalı, büyüklerimiz dikkatli davranmalı”

Sağlık Bakanlığı’nın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin son verilerine göre, son 24 saatte, 33 bin 860 yeni vaka tespit edilirken, 237 kişi hayatını kaybetti.

Bakan Koca, son verilere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Son günlerde aşılanma hızında durağanlık var. Vaka sayılarının yüksekliği aşı konusunda bir tereddüt uyandırmış olabilir mi? Ama şunu unutmayın: Covid-19’u aşı sayesinde, adeta grip gibi atlatanların sayısı artık bunlarla yarışıyor. Kayıplarımızın çoğuysa tam doz aşı olmayanlar” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a: Siyasal Şiddete Karşı Açık Bir Duruş Ortaya Koy

Partisinin altıncı il başkanları toplantısında konuşan DEVA Lideri Babacan, “Sayın Erdoğan’dan, derhal, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum. Ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymazsa, bu ortamdan cesaret alanlar olacaktır. Ortaya çıkabilecek olayların da bizzat sorumlusu Sayın Erdoğan olacaktır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin altıncı il başkanları toplantısında konuştu. DEVA Lideri Babacan’ın gündeminde geçiş süreci, anayasa değişikliği, siyasi partiler arasındaki görüşmeler ve siyasi şiddet tartışmaları vardı. Babacan şu ifadeleri kullandı.

“Kimliği, inancı, ideolojisi her ne olursa olsun, tüm demokratları DEVA çatısı altına davet ediyoruz. Fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan bir ülkeye davet ediyoruz. Cesur, özgür ve zengin bir Türkiye’ye davet ediyoruz. Türkiye’yi; özgürlük, hak, adalet ve demokrasi ilkeleri etrafında yeni bir toplumsal sözleşmeye davet ediyoruz.

Tüm travmaları, korkuları, geride bırakacağımız yeni bir sistem inşa etmeyi hedefliyoruz. İnsan onuruna yakışır bir siyasal düzen için, akılcı politikalarla harekete geçmek için sabırsızlanıyoruz. Bu ülkede, sadece endişeli modernlerin veya endişeli muhafazakarların değil; tek bir insanın dahi endişeli olmaması için çalışmayı taahhüt ediyoruz.

Ülkemiz şu anda fırtınalı bir dönemden geçiyor. Türkiye, keyfi ve kuralsız bir yönetim anlayışının elinde, bu durumdan çıkış için yönü arıyor. Ancak bizler, ülkemizi barış, refah ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız. Ülkemizin tüm sorunlarını, meşru demokratik siyaset zemininde çözeceğiz.

Hiç kimse, bu ülkenin sorunlarının çözümünü kaba kuvvette falan aramasın. Hiç kimse halkın iradesiyle inatlaşmasın. O dönemler geride kaldı. Türkiye, tüm sorunlarını konuşarak çözme kapasitesine sahip bir ülkedir. Söyleyecek sözü, yapacak işi olmayanların; sıkıştıkça tehdide ve şiddete başvuranların Türkiye’nin geleceğinde hiçbir yeri yoktur.

“Sayın Erdoğan’dan siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum”

Siyasal şiddetin 80’li yıllar, 90’lı yıllardaki gibi yeniden hayatımıza girmesinden ülkem adına hicap duyuyorum. Bu tür olayların iktidar ortakları tarafından desteklenmesini, mazur görülmesini veya masumlaştırılmasını son derece vahim buluyoruz. Sayın Erdoğan’dan, derhal, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum. Ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymazsa, bu ortamdan cesaret alanlar olacaktır. Ortaya çıkabilecek olayların da bizzat sorumlusu Sayın Erdoğan olacaktır.

Parlamenter sistem konusunda irade beyan eden siyasi partilerle çoklu görüşmelere başladık. Bu görüşmelerdeki hedef; anayasa değişikliğiyle ilgili konularda, en azından ilkeler bazında bir mutabakat sağlayabilmek. ‘Hele bir seçim olsun, sonrasında bakarız, birkaç senede de parlamenter sisteme geçeriz’ gibi işi zamana yayan yaklaşımı doğru görmüyoruz. Seçimlerden önce iyi bir hazırlık yapılır ve geniş bir mutabakat sağlanırsa, güçlendirilmiş parlamenter sistem için gereken anayasa değişikliğinin seçimlerden sonraki ilk 6 ay içinde hızlıca tamamlanabileceğine inanıyoruz. Anayasa değişikliğinin yanı sıra, siyasi partiler ve seçim yasalarındaki değişiklikler, Meclis İçtüzüğündeki değişiklikler ve özellikle de siyasi etikle düzenlemelerin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Altı partinin mutabık kaldığı bir metin ortaya çıktıktan sonra, geçiş sürecinin yol haritasını çalışmak gerekir. Sadece parlamenter sistemi çalışıp hedef olarak ortaya koyarsak kâfi olmaz. O sisteme hangi aşamalarla ve nasıl bir takvim içerisinde geçileceğinin de seçimlerden önce çalışılıp ortaya konması istikrar ve öngörülebilirlik açısından son derece önemlidir.

Ülkemizi, üste çıkanın altta kalanı ezdiği, nöbetleşe zorbalığın yaşandığı bir ülke olmaktan kurtaracağız. Siyasetimizde, rövanşist hislere yer vermeyeceğiz. Bir devri sabık üretilmesine karşı olduğumuzu açıkça beyan etmek istiyorum. Geçmişe yönelik iddiaların hukuk çerçevesinde idari denetime, Meclis ve bağımsız ve tarafsız yargı denetimine tabi tutulması da son derece önemlidir.

Bizim temel hedefimiz; yeni Türkiye’nin düzenini, ilkeler ve kurallar üzerine inşa etmektir. Herkesin, hukuk ve kurallar içerisinde hareket etmesini sağlamaktır. Bu kapsamda; gençleri işsiz bırakıp, üçer beşer maaşla kamu kaynaklarını kendilerine bağlayanlara müsaade etmeyeceğiz. Kamu ihalelerini, özel davet usulüyle yaparak, kayırmacılıkla, yolsuzlukla bu ülkeyi fakirleştirenlere dur diyeceğiz. KHK gibi ucube bir yolla, binlerce aileyi mağdur edenlerin önünü kapatacağız.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Halk İş – Aş Diyor, Bunlar Savaş Diyor

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, itidara ekonomi üzerinden eleştiriler yönelterek “Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık edî bese diyor. Artık êdî bese diyor, artık yeter diyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / 10 Ekim katliamının baş sorumlularının, katilleri izleyenler olduğunu, Kobanê olaylarında HDP’lilerin paramiliter güçler tarafından öldürüldüğünü ifade eden Buldan, HDP’ye ‘kumpas davası’ açanların aynı zamanda Suruç ve 10 Ekim katliamlarının mimarları olduğunu söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi yerleşkesinin iktidar tarafından ranta açılmak istendiğini kaydeden Buldan, “Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine saldırıyorlar ve tutukluyorlar, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan, projesini yürütüyorlar. Bu iktidarın eğitimle sorunu var. Yazlık – kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolar, sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var” ifadelerini kullandı.

Altın Portakal festivalinde Nihal Yalçın ile Tamer Karadağlı arasında yaşananlara da konuşmasında yer veren Buldan, Tamer Karadağlı için “Altın Portakal ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, Nihal Yalçın’a saygısızlık yaptı. Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için sevgili Yalçın’ı hedef göstermeye devam etti. Biz sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, bu da sana kapak olsun” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Buldan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“10 Ekim’i unutmadık, unutturmayacağız. 103 insanın yüzündeki güzel gülüşü ve bizlere emanet ettikleri barış rüyasını da unutmadık, unutmayacağız. Tabii ki halklarımızın yazını kışa çevirenleri de unutmadık, unutmayacağız.

Katillerin Ankara’ya kadar gelmesine göz yumanlar, izleyenler, bu katliamın baş sorumlularıdır. “400 vekil verin” diyenler, sınırda IŞİD’e koridor açanlar, barışı bu ülkede yasaklayanlar, demokrasi isteyenleri her gün hedef alanlar tüm bu karanlığın ortağıdır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Kobani Davasının kumpasçıları Suruç ve 10 Ekim’in de mimarlarıdır

Bu ortaklık, sadece katliamlarda değil, sorumluların gizlenmesinde de aynen devam etmektedir. Bu birliktelik Kobanî kumpasında da karşımıza çıkan bir ortaklıktır. 6-8 Ekim protestolarında büyük çoğunluğunu partililerimizin oluşturduğu onlarca insan, paramiliter güçlerce katledildi. Ki bu paramiliter güçlerin kimler olduğunu dönemin hükümeti de bakanları da gayet iyi bilmektedir.

Onlara da dokunulmadı. Açığa çıkarılması bizzat bu iktidar tarafından engellendi, engellenmeye devam ediyor. Ne yaptılar? 6-8 Ekim ölümlerinden partimizi sorumlu tutmak için kumpas davası açtılar ve bu dava halen devam ediyor. İşte bu kumpasçılar aynı zamanda Suruç ve Gar’ın da mimarlarıdır.

HDP’yi sanık yapma çabalarının altında yatan nedeni gayet iyi biliyoruz. Kendi suçlarını örtbas etme telaşıdır bu. IŞİD karanlığının kaybetmesinden duyulan rahatsızlık ve intikam alma çabasıdır.

Bunu 10 Ekim anmasına yapılan saldırıda da bir kez daha gördük. İnsanların üzerine tıpkı katliam sırasında olduğu gibi gaz sıktılar, bir kez daha gözaltına aldılar. Hayatını kaybedenlerin sembolü olan mabet ağacına dahi tahammül göstermediler ve ağacı kaldırdılar. IŞİD’in lanetlenmesinden rahatsız olanlar suçüstü yakalanmıştır.

10 Ekim Katliamıyla halkları karşı karşıya getirmeye çalışanlar, barış arayışlarını engellemeye çalışanlar asla amaçlarına ulaşamayacak. Başaramadılar, başaramayacaklar. Karanlığın artık sonuna doğru gelinmiştir.

Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele

Karanlık peşinde koşan zihniyetin bir diğer hedefi ise bugünlerde çokça karşımıza çıkan ve çokça bize bilgi gelen cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleridir ve oradaki işkenceler ve zulümlerdir. Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele korkunç bir boyuta varmış durumdadır.

12 Eylül’ün darbeci, işkenceci ruhu bugün yeniden varlık göstermektedir. Bu mirası sahiplenen ise AKP iktidarının kendisidir. AKP bilsin ki, dışarıda ve cezaevlerinde eş zamanlı sürdürdüğünüz toplumu çöktürme planınız başarıya ulaşmayacaktır. Sizden öncekiler de çok denedi, başaramadı siz de başaramayacaksınız.

İktidar, katı atık emekçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiştir

Cezaevlerinde bunlar yaşanırken, dışarıda da durum pek farklı değildir. Toplumun her kesimine karşı bir baskı, kuşatma ve şiddet politikası tüm hızıyla sürdürülmektedir. Son günlerde çokça konu olan ve hepimizin gündemine gelen kâğıt toplama işçilerine denetim adı altında her gün baskın düzenlenmekte, çekçeklerine ve topladıkları atıklara el konulmaktadır.

Bu işçiler, geri dönüşüm emekçileri, artık kullanılmayan ve çöplere atılan malzemeleri toplayarak hem geçimlerini sağlamakta hem de atıkları geri dönüşüme kazandırarak çevrenin korunmasına destek olmaktadır. Böylece üretime de ciddi bir katkı sağlamaktadırlar.

Tıpkı Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Sevgili Ali Mendillioğlu’nun dediği gibi bu insanlar “çöpten kurtulmanın mücadelesini veriyor, çöpe sahip çıkmanın değil”. Kâğıt toplama alanında ne yaşanıyor, neler yaşanıyor, asıl mesele nedir ben size anlatayım.

İktidar, katı atık toplama işini yandaş şirketlere devrederek bu alanı yeni bir rant alanına çevirmenin hazırlığını yapmaktadır. İktidar, hiçbir sosyal güvence olmadan günde 12 saatten fazla çalışarak çok cüzi bir kazançla çöpten geçinen kâğıt işçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiş durumdadır. İşçileri işsiz ve ekmeksiz bırakma politikasıdır bunun adı ve iktidar tam da bunu yapmaktadır.

Oysa sosyal devletin yapması gereken bu emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek, katı atık toplayıcılığını güvenceli iş kapsamına almaktır. Bu emekçilerin sosyal haklarının tanınmasıdır. Ama görüyoruz ki otellere, tesislere çöken mafya düzeni bunlara da ilham vermiş olacak ki, mafya gibi kâğıt işçilerinin ekmeğine çökmeye çalışmaktadırlar.

Kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır

Ülkenin bütün kaynağının birkaç yandaş şirkete aktığı, her yıl yasal düzenlemelerle vergi borçlarının silindiği, yolsuzluğun, talanın, rantın, hırsızlığın bir yönetim biçimi haline geldiği bu ülkede kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır. Çünkü onlar çalmıyorlar, çünkü onlar alın teriyle, emekleriyle kazanmaya çalışıyorlar. Ankara’dan geri dönüşüm işçileri aramızda, kendilerine hoş geldiniz diyorum.

Pandora Belgeleri

Pandora Belgelerinde de açığa çıktı; milyon dolarları yurtdışına kaçıranlar bu iktidarın yandaşlarıdır. Milyon dolarların istiflendiği ayakkabı kutularından Pandora’nın kutusuna geldiler. Evet, kutu açılmaktadır. Ayakkabı kutuları nasıl açıldıysa, Pandora’nın kutusu da yavaş yavaş açılıyor.

Daha da açılacak ve gerçekler bir bir ortaya saçılacaktır. Kimler var? Saray’ı yapan Rönesans Holding de var, Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolar krediyi ödeyip ödemediği belli olmayan Demirören de var, Türkiye’yi tarumar eden Cengiz Holding de var, Çalık grubu da var. Var da var… En önemlisi ne biliyor musunuz? Hepsinin arkasında da AKP iktidarı var. İlginç olan da bu.

Gerçek halk sana sandıkta cezanı verdiğinde göreceksin

Ne diyor AKP Genel Başkanı? Çalışanlar güya ücretlerinden memnunmuş! Soruyoruz: Hangi çalışanlar? Saraydaki, etrafınızdaki çifter maaşlı çalışanlar mı? Tabii ki bunlar memnundur, hayatlarından ve aldıklarından. Yine “sistemden halk memnun” diyor. Hangi halk diye sormak istiyoruz? Saraydakileri halk olarak görüyorsan o zaman mesele yok tabii. Görmeye devam et. Ama gerçek halkı da seçimlerde sandık başında cezanı verdiğinde göreceksin. Bunu unutma!

Tıkır tıkır işleyen sizin talan düzeniniz, akçeli işlerinizdir

Markete gidiyor, halkın aklıyla alay edercesine fiyatlar gayet uygun diyor. Cebinde Saray bütçesiyle değil de asgari ücretle her gün markete git bakalım fiyatlar uygun mudur değil  midir, yarattığın tabloyu görürüsün. Ekonomi çökmüş durumdadır. Çıkmış bir de “sistem tıkır tıkır işliyor” diyor. İşleyen sistemin ne olduğu çok bir şekilde ortadadır. Talan düzeninizdir tıkır tıkır işleyen. Usulsüzlükleriniz, akçeli işlerinizdir tıkır tıkır işleyen.

Yurt dışına para kaçırma faaliyetidir tıkır tıkır işleyen. Otomatiğe bağlanan zamlardır, vergi artışlarıdır tıkır tıkır işleyen. Yandaşlara dağıttığınız kamu ihaleleridir, haksız zenginleşmedir, liyakatsız atamalardır, israf ekonomisidir tıkır tıkır işleyen. Bir de yolsuzlukları gizleyen kumpas yargısıdır tıkır tıkır işleyen. İşte tek adam rejimi budur sevgili arkadaşlar!

İnsanları ekmeksiz, aşsız ve işsiz bırakırken, öğrencileri de yurtsuz bıraktılar. Yurt için gece gündüz sokaklarda yatan öğrencilere terörist diyecek, onları gözaltına aldıracak kadar zıvanadan çıkmış bir iktidar var. Yetmiyor kayyıma karşı direnen Boğaziçili öğrencilere saldırıyorlar, tutukluyorlar. Yetmiyor, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan projesini yürütüyorlar. Evet, bu iktidarın eğitimle bir sorunu vardır. Öğrenciyle sorunu vardır. Akademiyle bir sorunu vardır. Bilimle sorunu var. Bunların hepsini biliyoruz.

Yandaş şirketinizin kaçırdığı vergi ile 80 bin öğrenciye yurt yapılabilirdi

Yazlık, kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolardır. Sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Neden yapmadınız? Dedim ya bunların öğrencilerle sorunları var. Ama öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var. Ve bu sorun da ilk seçimde kalıcı bir biçimde çözülecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın.

Hiç merak etmeyin yurtsuz bıraktığınız öğrenciler, işsiz bıraktığınız milyonlarca genç, umutsuz bıraktığınız insanlar da sizi koltuksuz bırakacak, iktidardan gönderecektir. Ekmeğine, aşına göz diktiğiniz geri dönüşüm işçileri, sandık geldiğinde sizi dibe öyle bir gönderecektir ki bir daha dönüşünüz asla ve asla olmayacaktır. Ve o gün hızla yaklaşmaktadır.

Halk iş diyor, aş diyor, bunlar savaş diyor

Bunu nereden anlıyoruz? Güç kaybettikçe savaşa sarılan bir iktidar var. “Suriye’de gerekeni yapacağız” diyerek yine savaş çığırtkanlığına başladılar. Bu iktidar, her uluslararası arenada itilip kakıldığında pazarlık gücü elde etmek için savaşa sarılmakta, zoraki muhataplık tesis etmeye çalışmaktadır. Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık edî bese diyor. Artık êdî bese diyor, artık yeter diyor.

Kadın katilleri korunurken, kadın sanatçılara dava açılıyor   

Bizler toplumsal cinsiyet eşitliğini toplumun her kademesine uygulamak için mücadele vereduralım iktidar ise kadının adını silmek için yargısıyla, medyasıyla, linççi güruhu ile dört bir koldan kazanımlarımıza çentik açmaya çalışmaktadır. Bildiğiniz gibi 18 yaşındaki İpek Er’e nitelikli cinsel saldırıda bulunan fail, erkek yargı sayesinde serbestçe dolaşmaktadır.

Peki, kime dava açılmakta, ceza verilmektedir? Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah gibi sanatçılar hakkında ifade özgürlüğü haklarını kullanarak, kadınların intihara sürüklendiği, faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği bir ülke istemediklerini söyledikleri için davalar açılmaktadır. Bu davalarla bütün kadınlar tehdit edilmektedir.

Çocuk istismarcılar “rıza var” denilerek beraat ettiriliyor

Kadın katillerini koruyanlar; tecavüzcüleri, istismarcıları serbest bırakanlar, cezasızlık politikasını besleyenler gerçeği haykıran kadınları susturmaya ve şiddeti meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bunları görüyor ve tanık oluyoruz. Kadına karşı suç işleyenlere “3-5 ay yatarım çıkarım” güvencesini veren bu iktidarın yargısıdır.

Konya’da bir tarikat üyesi, çocuklara cinsel istismarda bulunduğu için 62 yıl ceza almasına rağmen Yargıtay’ın ‘mağdurların rızası var’ gerekçesiyle beraat ettirilmiştir. Başka bir cezasızlık örneğini de Suriyeli bir çocuk istismarcısının Suriye kanunları esas alınarak beraat ettirilmesinde görüyoruz. Bunlar gibi onlarca örnek yaşanmaktadır.

Kadınlar sizden korkmaz ama siz kadınlardan korkun, iktidarınızın sonunu kadınlar getirecek

İstanbul Sözleşmesinden çıkma kararının alınmasından hemen sonra, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının katlanarak arttığı çok net olarak görülmektedir. İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek iktidar, kadınları yok saymaya kararlı gözüktüğünü bir kez daha görüyoruz. Fakat şunu unutuyorlar kadın mücadelesi nerelerden nerelere geldi; büyük kazanımlar elde ettik ve bundan vazgeçecek değiliz. Onlar kararlıysa bizler de sonuna kadar bu mücadeleyi yürütmeye kararlıyız. Gözdağlarınız, tehditleriniz, cezalarınız vız gelir tırıs gider. Kadınlar sizden korkmaz. Ama siz kadınlardan korkun. Çünkü iktidarınızın sonunu kadınlar getirecektir.

Başak Demirtaş’a yönelik aşağılık saldırılar açık bir nefret suçudur

Evet, korktuğunuzu biliyor ve görüyoruz. Sevgili Başak Demirtaş bir televizyon kanalında konuştu diye Saray’ın talimatıyla önce RTÜK harekete geçirildi, ardından da aşağılık organize linç güruhları devreye girdi. Yıllardır çukur kanallarında Selahattin Demirtaş hakkında yapılmadık hakaret bırakılmadı ve tek bir inceleme dahi başlatılmazken, sadece bir saat Selahattin Demirtaş hakkında hakikatleri anlatma fırsatı bulan Sevgili Başak’ı hedef alan saldırılar açık bir nefret suçudur.

Nihal Yalçın’ı kadınlar adına tebrik ediyorum

Linçleriniz, nefret siyasetiniz, erkek siyasetiniz bizi asla yolumuzdan alıkoyamayacaktır. Buradan Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Sevgili Nihal Yalçın’ı da kadınlar adına tebrik etmek ediyorum, selam ve sevgilerimi iletiyorum. Bildiğiniz üzere ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, kadınların başarısını hazmedemeyen bulanık bir zihin, Yalçın’a saygısızlık yaptı.

Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için Yalçın’ı hedef göstermeye, ırkçılık yapmaya devam etti. Bu ırkçı, bu kadın düşmanı hadsiz zihniyeti buradan şiddetle kınıyorum. Sadece bununla sınırlı kalmadı. Benim de Yalçın’a sahip çıktığımı ifade etti. Evet, sahip çıkıyorum, sana söylüyorum biz Yalçın’a ve sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz. Bu da sana kapak olsun. Sanat dünyasının yüz akı ve onuru olan Nihal Yalçın’a başarılar diliyorum. Yolun açık olsun Sevgili Nihal.

Demokrasiye Çağrı Belgesi

İşte tam da bugün, tarihin bize verdiği görevlerden biri olan bu ülkenin demokratikleşmesi adına attığımız adım halen konuşulmaktadır. Açıkladığımız Demokrasiye Çağrı Belgesi toplumsal muhalefetin önünü açan, onu demokrasi mücadelesine çağıran ve bu bozuk düzenden kurtulmanın yollarını tarif eden bir içerik taşımaktadır. Bu demokrasi çağrımız memleketin en uzak köşesinde bile yeni bir başlangıç yapmaya dair umut yaratmaya devam etmektedir. 9 yılda bizlere inanan, bizimle yol yürümekten geri durmayan halklarımız sayesinde büyük bir mücadele deneyimi biriktirdik. Bu deneyimimiz, bu ağır baskı ve ekonomik kriz şartlarında bir buzkıran gibi yol açmak için harekete geçmemizi söylemektedir.

Bizler bu ülkenin geleceğini inşa etmek, demokratik bir ülkenin temellerini atmak için kollarımızı sıvadık. Bu yürüyüşümüz yeni başlamadı, devam etmektedir. Buradan bir kez daha Kürtlere, Alevilere, kadınlara, gençlere, barınamayanlara, çalışamayanlara, emeği sömürülenlere, onurluca bir yaşam için mücadele edip emeği gasp edilenlere yani tüm ezilenlere, demokrasiden, adaletten yana olan tüm insanlara, halklarımıza bir kez daha çağrımızı yineliyoruz.

Bu çağrı bizim, bu davet bizim. Çağrımız bazılarının düşündüğü gibi günlük siyasete cevap veya ilkesiz seçim tartışmalarına nokta koymanın ötesinde biz ezilenleri, biz sömürülenleri, biz yok sayılanları, kadınları, gençleri dışlayan sisteme dur deme ve hepimizin eşit yurttaş olması gereken cumhuriyeti demokratikleştirme çağrısıdır.

Çağrımız, demokratikleşmediği için İttihat Terakki, 12 Eylül, 5 Kasım darbeleri ve nihayetinde tek adam rejimiyle somutlaşan ve farklı biçimlerde de olsa sürekli tezahür eden faşizme dur deme çağrısıdır. Çağrımız bir avuç rantçının, talancının, yağmacının, yalancının, tefecinin, mafyanın, yandaşın bu toplumun geleceğine ipotek koymasına son verme, kendi yaşamlarımıza, kendi geleceğimize karar verme ve insanca yaşama çağrısıdır.

Çağrımız bugün çöken sistemin, çöken tek adam rejiminin toplum üzerinde bıraktığı enkazı hep birlikte kaldırıp, bu toplumu, direngen bir buğday başağı gibi yeniden yeşertmenin, yeniden büyütmenin, özcesi yeniden inşa etmenin çağrısıdır. Bu çağrı insan olmakta, onurlu, eşit ve adil bir yaşamda ısrar etmenin çağrısıdır ve bu ancak bunda ısrar edenlerin yani bizlerin bir araya gelmesiyle mümkündür. Bu mümkünün kıyısındayız, hep birlikte kürek çekmeye var mısınız? Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Çok Sert Sözler

Partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok sert sözlerle yüklenen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “9 ayda Londra’daki tefeciye 124 milyar lira faiz ödediler. 9 ayda vatandaşa sadece zam verdiler. Faiz lobisinin bir numaralı adamı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Erdoğan artık Türkiye’nin önündeki en büyük takozdur. Demokrasinin, büyümenin, gelişmenin önündeki en büyük takozdur.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasında, herkesi kucaklayan bir yönetim anlayışı ile çalışacaklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Gerçekten de bahar havası estireceğiz, gerçekten de herkesi kucaklayacağız, gerçekten de hiç kimseye kötülük yapmayacağız. Böyle bir niyetimiz zaten yok.

Çünkü biz insanız, insanın ne olduğunu biliriz. O bağlamda söylüyorum. Dertlisiniz, ciddi sorunlar var biliyorum, ama sakın umutsuzluğa kapılmayın. İnşallah Türkiye’yi çok güzel yöneteceğiz. Adaletle, ahlakla, bilgiyle, birikimle, liyakatle yöneteceğiz ve herkesin mutlu olduğu bir Türkiye’yi inşa edeceğiz” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında, gündemin öne çıkan konuları hakkında dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Adaleti kendim için istemiyorum, bu ülkede yaşayan 83 milyon için adalet istiyorum. Masum insanların hapishanelerde kin ve nefret duygusuyla tutulmasını istemiyorum. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, askeri öğrenciler, avukatlar, gazeteciler neden hapiste?

Terörü bir insanlık suçu olarak gördük. Terörü lanetledik. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı yüreğimizde derin bir yara açtı. Acılarımız var ama aynı zamanda adalete olan ihtiyacımız var.

“Türkiye’yi adaletle, birikimle, liyakatle yöneteceğiz”

Kinle, öfkeyle devleti yönetmeyeceğiz. Türkiye’nin buradan hızla çıkması lazım. Bunu hep birlikte yapacağız. Sakın ola ki umutsuzluğa kapılmayın. İnşallah Türkiye’yi adaletle, birikimle, liyakatle yöneteceğiz.

Bir çiftçimiz “Tarım Kredi Kooperatifleri yakında satılık köy ilanına çıkabilir” demiş. Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Bize yetkiyi verin, dostlarımızla bu ülkede nasıl bahar havası estirilir göreceksiniz.

Çöplerden kağıt toplayan gencecik fidan gibi evlatlarımız var. Kağıt toplayıp depoluyorlar, sonra bunları satıp elde ettikleri gelirle ailelerini geçindiriyorlar. Bunlara baskı yapmaya başladılar. Bunlarda vicdan var mı? Üzerlerinde baskı kurulmaya başlandı, biriktirdikleri kartonlar alındı başkalarına satıldı.

Kağıt toplayıcıları randevu istedi. “Siz gelmeyin, ben gelirim size” dedim. Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda çöpten kağıt toplayanların sosyal güvencesi olmasını sağlayacağız. Mazlumun ahı, indirir şahı!

Hangi sosyal kimliğin sorunu varsa buyursun CHP’ye… Defalarca söyledim. Emeklilere 2 maaş ikramiye, 3600 ek gösterge dedik. Erdoğan nihayet sözümüzü dinlemeye başladı. Bu iyiye işaret! 3600 ek gösterge sağlanıncaya kadar her gün dillendireceğim.

Emeklilikte yaşa takılanlar şanslı! Onlar ‘terörist’ grubunda değil ‘türedi’ grubunda… Erdoğan onlara öyle diyor ya… Merak etmeyin EYT’lilerin de sorunlarını biz çözeceğiz.

Daha kış bile gelmeden 2021’in ilk 5 ayında 1 milyon 525 bin abonenin elektriği kesildi. Saray duyuyor mu bunu? Onların tamamının tuzu kuru. İradesini kiraya vermiş olanlar TBMM’de halk yararına çalışamazlar.

“Erdoğan artık Türkiye’nin önündeki en büyük takozdur”

İktidar kışa hiçbir hazırlık yapmadı. Sadece 9 ayda Londra’daki tefeciye 124 milyar lira faiz ödediler. 9 ayda vatandaşa sadece zam verdiler. Faiz lobisinin bir numaralı adamı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Erdoğan artık Türkiye’nin önündeki en büyük takozdur. Demokrasinin, büyümenin, gelişmenin önündeki en büyük takozdur.

2020 Ekim’inden 2021 Ekim’ine kadar tam 31 kez elektrik, doğalgaz ve akaryakıt ürünlerine zam yaptılar. Elektrik dağıtıcıları “En az yüzde 45 zam olmazsa dükkanı kapatacağız” diyorlar. Bu vatandaş ne yapacak? Erdoğan bunları biliyor, neden önlem almadı? 128 milyar dolarımız olsaydı böyle bir tabloyla karşılaşmayız.

Ekrana çıkıp “ABD’nin, İngiltere’nin halini görüyor musunuz, benzin yok” diyor. Adam hayal aleminde geziyor. Ve bu devasa TC Devletini yönetiyor. Sen Adana’da miting yaparken polisin yiyeceklerini vatandaşlar topladı. Sana bunu göstermediler mi?

Direksiyon başında radyolarında bizi dinleyen şoför kardeşlerim; araç muayene fiyatları ancak enflasyon kadar artacak. 20 yaşını geçen araçlara hurda desteği vereceğiz. Otobüs ve TIR şoförlüğü yüksek okulu açacağız. Dinlenme tesisleri yapacağız.

Paylaşın

Zülfü Livaneli’den Olay Olan Selahattin Demirtaş Paylaşımı

Ünlü sanatçı Zülfü Livaneli, sosyal medya hesabından, Edirne F Tipi Cazaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Efsun’ isimli imzalı romanını paylaştı.

Haber Merkezi / Zülfü Livaneli’nin paylaşımı kısa sürede gündem olurken, olumlu ve olumsuz onlarca yorum yapıldı. Livaneli’nin Demirtaş’ı “Edebiyatımızın usta kalemi” olarak tanıttığı paylaşımı ise şöyle;

“Edebiyatımızın usta kalemlerinden Selahattin Demirtaş’ın son romanını zevkle okuyorum. Teşekkürlerimle”

Zülfü Livaneli kimdir?

20 Haziran 1946 yılında Konya’da dünyaya gelen Zülfü Livaneli’nin gerçek adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. Küçük yaşlarından itibaren müziğe ilgi duymaya başlayan Livaneli, müziği sayesinde yurt içinde ve yurt dışında birçok ödül almıştır; John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından bazı eserleri yorumlanmıştır. Özgün film müzikleri de yapan Zülfü Livaneli çeşitli konserler vermiştir.

Müziği kadar yazdığı hikaye kitaplarıyla da oldukça sevilen ve ilgi gören Zülfü Livaneli’nin şarkıları edebiyat ve şiirle iç içe geçmiştir. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Ali ve Ataol Behramoğlu’nun şiirlerini şarkı yapmıştır.

Kitapları Türkiye’nin yanı sıra Çin, İspanya, Güney Kore ve Almanya’da en çok satanlar arasına girmeyi başlamıştır. İlk romanı Engereğin Gözündeki Kamaşma Livaneli’ye Balkan Edebiyat Ödülünü kazanmıştır. Kitabı daha sonra İspanya, Çin Kore ve Almanya’da satışa çıkarılmıştır.

2001 yılında yazdığı Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm romanı Yunus Nadi Yayımlanmamış Roman Ödülünü, 2006 yılında ise Mutluluk romanıyla birlikte Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarları Ödülünü, 2009 yılında Son Ada romanıyla birlikte Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Farklı alanlarda yazdığı eserleri otuzdan fazla uluslararası ödülle taçlanmıştır.

Paylaşın