Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Can Kaybı 200’ün Üstünde

Kovid 19’da son 24 saatte 27 bin 259 yeni vaka tespit edilirken, 203 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Aşı olmak, yeni dozları gününde yaptırmak, salgın tedbirlerine uymak düşünülenden büyük sonuçlara yol açacaktır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 358 bin 251 test yapılırken, 27 bin 259 yeni vaka tespit edildi. 203 kişi hayatını kaybederken, 27 bin 513 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı;

“Aşı olmak, yeni dozları gününde yaptırmak, salgın tedbirlerine uymak düşünülenden büyük sonuçlara yol açacaktır. Çünkü Covid-19 aşısı ve tedbirler bizleri koruma altına almakla kalmaz: virüsün yayılma, yaşama alanını daraltır. Yüksek aşı oranı ve tedbir virüsün gücünü kırar”

Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Ordu’yu Amasya, Muğla, Osmaniye, Kırklareli, Çanakkale,   Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Edirne takip ederken, en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Diyarbakır, Siirt, Muş, Bingöl, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Bayburt takip etti.

Paylaşın

“Sıfır Karbon Hedefleri Boş Sözlerden İbaret”

İklim Faaliyet Takibi (CAT) 40 ülkenin küresel ısınmayla mücadelede ortaya konacak planlarını inceledi ve çok az sayıda ülkenin “kabul edilebilir” planları bulunduğunu vurguladı. CAT’in arkasındaki kuruluşlardan Climate Analytic’in Başkanı Bill Hare, “Oraya nasıl ulaşacakları konusunda bir planları yoksa ve 2030 hedefleri düşükse ki birçoğunun düşük, bu sıfır karbon hedefleri boş sözlerden ibaret” dedi.

İklim Faaliyet Takibinin (CAT) yaptığı yeni bir analize göre, İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ncı Taraflar Konferansında (COP26) verilen taahhütlere karşın, dünyanın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşılamadı.

Analizde, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 derecelik artışa doğru gitti hesaplandı.

CAT’e göre, COP26’da büyük bir “güvenilirlik, faaliyet ve taahhüt açığı ” bulunuyor. Glasgow’daki zirve, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmakta hayati önemde görülüyor. Ancak bu tahmin, ormansızlaşmanın durdurulması da dahil büyük duyuruların yapıldığı zirvede geçen hafta ortaya çıkan iyimserlikle çelişiyor.

Mesele taahhütler değil uygulamalar

Raporda, hükümetlerin bu hafta sona ermesi gereken COP26’dan önce ve zirve sırasında verdiği sözler inceleniyor.

Çalışmada, 2030’da gezegenimizi ısıtan sera gazları salımının, sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için gerekenin iki katı olacağı sonucuna varılıyor. Uzmanlar, sıcaklık artışını 1,5 derecede tutmanın iklim değişikliğinin en tehlikeli etkilerini engelleyeceğini söylüyor.

Paris’te 2015’te yapılan COP zirvesinde, sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için girişilen çabaları takip de dahil bir plan üzerinde anlaşılmıştı. Ancak CAT hükümetlerin taahhütleri değil de gerçekte izlediği politikalar analiz edildiğinde 2100’deki sıcaklık artışının 2,7 derece olacağını öngörüyor.

BBC Türkçe’nin haberine göre, CAT’in analizi, Almanya’daki prestijli Potsdam İklim Etkisi Enstitüsü de dahil birçok kuruluş tarafından destekleniyor.

Tahminler 2015’e göre iyileşti fakat…

Greenpeace’in Uluslarararası İcra Direktörü Jennifer Morgan “Bu yeni hesaplama dünyaya doğru yaklaşan bir göktaşına çevrilmiş bir teleskop gibi. Aklı başında bir dünyada Glasgow’daki hükümetleri derhal farklılıklarını bir kenara koyup, ortak geleceğimizi kurtarmak adına çalışmaya yöneltmesi gereken yıkıcı bir rapor” diyor.

Ancak görünüm, CAT’in politikaların 3,6 derecelik bir artışa yol açacağını söylediği 2015 Paris İklim Zirvesi’nden bu yana biraz gelişti.

CAT, bu durumdan sera gazı salımını 2030’da azaltmaya yönelik hedef gidişe “duran ivmeyi” sorumlu tutuyor. Kuruluş, ABD ve Çin’in net sıfır karbon salımına ulaşma taahhütlerinin, sıcaklık artışı tahminlerini bir parça geliştirdiğini vurguluyor.

Net sıfır karbon salımına ulaşmak, sera gazı salımlarını mümkün olduğunca azaltmak ve kalan salımları da örneğin ağaç dikerek dengelemeyi içeriyor. 140’tan fazla hükümet, net sıfır karbon salımına ulaşma sözü verdi. Ancak CAT, çok az sayıda ülkenin bu hedefe nasıl ulaşacağına dair planları olduğunu söylüyor.

“Boş sözlerden ibaret”

Kuruluş 40 ülkenin planlarını inceledi ve çok az sayıda ülkenin “kabul edilebilir” planları bulunduğunu vurguladı.

CAT’in arkasındaki kuruluşlardan Climate Analytic’in Başkanı Bill Hare “Oraya nasıl ulaşacakları konusunda bir planları yoksa ve 2030 hedefleri düşükse ki birçoğunun düşük, bu sıfır karbon hedefleri boş sözlerden ibaret” dedi.

Kuruluşa göre, taahhütler ve projeksiyonlar arasındaki açığın başlıca sorumlusu devam eden kömür ve doğalgaz üretimi.

COP26’da neler üzerinde uzlaşıldı?

Zirvede hala 197 ülkenin tümünün kabul edebileceği bir anlaşma müzakere ediliyor. Ancak geçen hafta da bir dizi uzlaşma duyurusu yapıldı:

  • 100’den fazla ülkenin lideri 2030 itibariyle ormansızlaşmayı durdurma ve geri çevirme sözü verdi. Buna Amazon yağmur ormanlarının ev sahibi Brezilya da dahil.
  • AB ve ABD, sera gaszı metan salımını 2030 itibariyle azatltmak için küresel bir ortaklık duyurusu yaptı. Atmosferdeki metan gazını azaltmak, küresel ısınmayı çabuk bir şekilde azaltmak için en iyi yöntemlerden biri olarak görülüyor.
  • 40’tan fazla ülke kömürden uzaklaşma taahhüdünde bulundu. Ancak dünyanın en büyük kullanıcılarından Çin ve ABD bu taahhüde katılmadı.
  • Kalkınmakta olan ülkelerin iklim değişikliğine adapte olabilmesi ve getireceği kayıplarla başa çıkabilmesi için yeni finans kaynakları açıklandı. Ancak çok sayıda kişi bunların yeterli olmadığını söyledi.

IEA da taahhütleri incelemişti

Bu zirvenin temel amacı küresel sıcaklık artışını bizi iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korumak için 1,5 derece ile sınırlamaktı ancak COP26’dan önce gezegenin 2,7 derece ısınmaya doğru gittiği konusunda raporlar çıkmıştı. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), dünya 1.5 derece sınırında kalacaksa, tüm yeni fosil yakıt geliştirmelerinin bu yıldan itibaren durdurulması gerektiğini söylemişti.

Ajans, daha sonra COP26’da verilen vaatlerdeki rakamları karşılaştırmış ve tüm taahhütler yerine getirilirse dünyanın küresel sıcaklıklarda 1.8 derecelik bir artışa devam edeceğini hesapladı.

IEA Başkanı Fatih Birol, bu sonuçları “ileriye doğru büyük bir adım” olarak nitelerken “çok daha fazlasına ihtiyaç duyulduğunu” da sözlerine eklemişti. Elbette bu öngörünün gerçekleşmesi için ülkelerin vaatlerini yerine getirmeleri gerekiyor. Yani araştırmaların sonucu taahhütlerin uygulanması noktasında ancak ileriye doğru bir adım atılacağı noktasında uzlaşmış oluyor.

(Kaynak: bianet.org)

Paylaşın

Buldan: Bizi Bitirmeye Çalışanlar Yok Oluşun Eşiğine Geldi

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “HDP artık bu ülkede siyasete yön veren, değişim gücü konumuna gelmiş, bu ülkeyi yönetmeye aday bir halk partisidir, kadın partisidir. Bu darbenin failleri, başrol oyuncuları ise kendi çöküşleri ile baş başa kalmışlardır. Barış siyasetinden, diyalogdan, çözümden yüz çevirip hukuksuz bir darbeyle bizi geriletmeye çalışanların kendisi yok oluşun son eşiğine geldi. Her anlamda tükendiler, bittiler, çöktüler. Şu anda ülkeyi değil, tamamen kendi çıkar ve rantlarını yönetiyorlar.” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, İstanbul Sözleşmesi, kadın kazanımlarına yönelik saldırılar ve örgütlenme başta olmak üzere yeni dönem politik mücadele hattını belirlemek üzere parti genel merkezinde toplantı gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, şunları söyledi:

“Kadın Meclisimizi Kasım ayı itibariyle toplamış bulunmaktayız. Kadın Meclisi ve kadınlar olarak bir araya geldiğimiz her bir kadın toplantımız, bütün moral ve coşkumuzla gerçekleştirdiğimiz her bir buluşmamız kadın hareketinin, mücadele ve çalışmalarında kararlı bir şekilde ilerlediğinin bir ifadesidir aynı zamanda. Dolayısıyla biz her kadın buluşmamızdan ötürü heyecan duyuyoruz ve bu güçlü birliktelikten güç alıyoruz. Emeği geçen tüm arkadaşların emeğine, azmine sağlık diyorum.

Kadınların yürüyüşü bu ülkede demokratik iktidarı mutlaka kuracaktır 

Başta Kadın Meclisimiz olmak üzere ülkede kadın mücadelesi için emek veren, mücadele yürüten her bir kadın yapısı ve kadın örgütlenmesi bu ülkede değişimin, eşit yaşamın, demokrasinin ve adaletin iktidara giden yollarını döşemektedir. Şu anki demokratik muhalefetin en güçlü kesimini oluşturan biz kadınların yürüyüşü, kadınların eşitlikçi demokratik iktidarını bu ülkede mutlaka kuracaktır. Bunu hep birlikte ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bütün kadınlarla el ele verdiğimiz çalışmalarla ve mücadelelerle başaracağız. Biz kadınlar ortak ve eşit yaşamın sıcak iklimiyle bu ülkeyi kuşatacağız. Buna dair oldukça inançlıyız, kararlıyız.

İçerisinde bulunduğumuz ay partimize ve birlikte siyaset yürüttüğümüz arkadaşlarımıza yönelik 4 Kasım siyasi darbesinin gerçekleşmesinin 5’inci yıl dönümü. Eşitlikçi, demokratik siyasetimizin güçlü yükselişi karşısında demokratik ve hukuki yollardan mücadelemizi geriletemeyen AKP iktidarı, Eş Genel Başkanlarımız Sevgili Yüksekdağ ve Sevgili Demirtaş başta olmak üzere 11 milletvekili arkadaşımızı tutuklayarak partimize dönük bir darbe girişimi başlattı. Açık bir şekilde, hukuk dışı her türlü yöntemle partimize yöneldiler.

Bu tutuklamalarla beraber partimize ve bileşenlerimize dönük operasyonlarda 10 binin üzerinde arkadaşımız gözaltına alınıp tutuklandı bu 5 yıllık süre içerisinde. Belediyelerimize kayyım gaspıyla el koyarak, belediye eşbaşkanı arkadaşlarımızı görevlerinden uzaklaştırarak tutukladılar. Bütün bunlarla mücadelemizi tasfiye etmek en temel amaçlarıydı. Ancak tarihte eşi görülmemiş baskılara maruz bırakılmış mücadele geleneğimiz bu darbe karşısında da güçlenerek yoluna devam etti. Ve büyüyerek yolumuza devam ediyoruz.

Bizler için aslolan yolumuzdur. O yolda devam eden onurlu yürüyüştür. 5 yıldır arkadaşlarımız içeride ve sürgünde, bizler dışarıda inanç ve mücadele birliğimizle büyük yürüyüşümüze devam ediyoruz. Bu yolun sonu özgürlüğe, halkların eşitlikçi ve demokratik adil iktidarına her zaman olduğundan çok daha yakındır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. HDP artık bu ülkede siyasete yön veren, değişim gücü konumuna gelmiş, bu ülkeyi yönetmeye aday bir halk partisidir, kadın partisidir.

Bizi bitirmeye çalışanlar yok oluşun eşiğine geldi, bitti tükendi

Bu darbenin failleri, başrol oyuncuları ise kendi çöküşleri ile baş başa kalmışlardır. Barış siyasetinden, diyalogdan, çözümden yüz çevirip hukuksuz bir darbeyle bizi geriletmeye çalışanların kendisi yok oluşun son eşiğine geldi. Her anlamda tükendiler, bittiler, çöktüler. Şu anda ülkeyi değil, tamamen kendi çıkar ve rantlarını yönetiyorlar. Halkı neden oldukları çoklu krizlerle baş başa bırakıp, halkın bu krizlerin altında ezilişini yalanlarla örtbas etmeye çalışıyorlar. Ortaya koydukları ekonomik sefalet ortamını “Avrupa, Amerika saadetimize şaşırıyor” yalanlarıyla utanmadan silikleştirmeye çalışıyorlar.

Sefalet ücretlerine mahkum ettikleri binlerce işçiyi, emekçiyi, emekliyi “evini az ısıt, az ye” telkinleriyle sefalete alıştırmaya çalışıyorlar. Peki ya kayyımları? Gaspçı kayyımları bütün belediyelerimizde, Sayıştay raporlarıyla da belgelendiği üzere yolsuzluk, vurgun ve yağmalarını yönetiyorlar. İşte onların partimize darbe yaparken amaçladıkları buydu. Bizim onurlu demokratik siyasetimizi önlerinde engel olmaktan çıkarıp çürümüş siyasetleriyle ülkeyi rahat bir şekilde yağmalamaktır. Bu talan ve yağma siyasetleriyle, çözüm siyasetimize karşın ortaya koydukları kutuplaştırıcı, ayrımcı kaos siyasetleriyle ülkede bugün sosyal, toplumsal, ekonomik çöküşü ortaya koydular.

Kadınlar ekonomik olarak bu ülkenin en çok yoksullaşan kesimidir

Başta kadınlar olmak üzere toplumun tamamını bir şiddet sarmalının içine hapsettiler. Bugün itibariyle açlık sınırı 3 bin 628 lira iken yoksulluk sınırı10 bin TL’nin üzerine çıkmıştır. TÜİK’in yalanlarını bir kenara bırakırsak gerçek enflasyon % 50’ye dayanmış durumdadır. Halkı açlığa ve yoksulluğa mahkum eden AKP iktidarı, en çok da kadınların bu ağır koşullar altında ezilmesine, zarar görmesine olanak sunmuştur. Güvencesiz işlerde emeği sömürülen kadınlar ekonomik olarak bu ülkenin en çok kaybeden, en çok yoksullaşan kesimidir. Bunu bizler, özellikle de çalışmalarıyla toplumun bütün kesiminden kadınlarla temas halinde olan Kadın Meclisimiz, sizler çok iyi bilirsiniz.

İstanbul Sözleşmesini feshetmek AKP Genel Başkanı tarafından kadınlara karşı işlenmiş bir suçtur

Yine ekonomik ve sosyal olarak kadını erkeğe bağımlı tutmaya çalışan AKP zihniyeti, kadının yaşam güvenliğini de aynı şekilde erkeğe bağımlı tutmaktadır. Her gün ama her gün korumamaktan, önlememekten, erkek yargı kararlarından dolayı kadınlar katledilmektedir.

Çünkü bu iktidarın kafasında İstanbul Sözleşmesi gibi kadının yaşam hakkını dert edinen, kadının yaşam hakkını koruyup geliştirmeyi hedefleyen bir düşünce sistemi yoktur. Kadınların yaşam güvenliğini sağlamayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesini uygulamak yerine feshetmek en üst makamdan, bizzat AKP Genel Başkanı tarafından kadınlara karşı işlenmiş bir suçtur.

AKP Genel Başkanı şimdi de çıkmış İstanbul Sözleşmesini, yani kendi yaşam hakkını, hukukunu savunan kadınlar için sapkın deme cüretini göstermiştir. İşte faşizm, işte tekçilik, işte kadına yönelen eril şiddet tam olarak budur; kadınları susturmak için haklarını savunan kadınları yaftalamak, kadınlara hakaret etmektir. Bütün kadınlar adına buradan kendisine sesleniyorum. Hiçbir kadının onurlu duruşuna ve tavrına hakaret etme hakkınız yoktur. Özellikle bu ülkeyi yöneten cumhurbaşkanına bunu söylüyorum. Hiçbir kadını yaftalayamazsınız, karalayamazsınız! Nasıl ki zorbalığınız, baskılarınız kadınları durduramadıysa hakaretleriniz de kadınları durduramayacak. Her yerde her koşulda haklarımızı savunacağı. Sizin ve siyasi anlayışınızın kadına yönelik şiddeti teşvik eden dilinizle mücadele etmeye devam edeceğiz.

25 Kasım haftasında eylemlerimizle kadına yönelik şiddete hayır diyeceğiz

Bildiğiniz üzere, içerisinde bulunduğumuz ay aynı zamanda 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’dür. Biz hep olduğu gibi bu ayda eylem ve etkinliklerimizle yurdumuz ve bütün dünya kadınları ile birlikte kadına yönelik şiddete hayır diyeceğiz. 25 Kasım haftası dolayısıyla parlamentoda kadın grubumuzu toplayacağız. Grup kürsümüzden kadınların sözünü söyleyeceğiz, hakkını savunacağız. Diktatörlüğe karşı verilen bir kadın mücadelesi sonucu sembolleşen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, bugün demokratik kadın mücadelesi yürüten biz kadınların mücadelesinde hala devam etmektedir.

Şu açıktır ki bu iktidar ilk seçimlerde yıkılıp giderken arkasında bırakacağı en büyük enkaz kadına yönelik suçlar olacaktır. İşte biz kadınlar bütün bu suçların hesabını mutlaka ama mutlaka adalet önünde ve ilk seçimlerde bu iktidardan soracağız. Kadınlar için ölümcül sonuçları olan bütün bu erkek politikalara karşı kadınların yaşamı ve yaşatmayı esas alan, barışçıl, eşitlikçi demokratik iktidarını mutlaka kuracağız. İstanbul Sözleşmesini etkin bir şekilde uygulayacağız. Kadının haklarıyla, eşit ve hür bir şekilde yaşamasının olanaklarını hep birlikte mutlaka sağlayacağız.

Kürtler Kürtçe müzik eşliğinde verdiğiniz o sahte selamı almaz

Tekçi AKP iktidarının kadınlara, demokratik muhalefete ve Kürtlere karşı düşmanca yaklaşımı onları sokağa çıkamaz, halk ile konuşamaz duruma getirmiştir. Toplumsal açıdan bütün meşruiyetlerini kaybettiler. Halkın karşısına çıkamayan AKP Genel Başkanı, Kürtlerin kapısına gidince artık hiçbir söylem de bulunamıyor. Erdoğan geçen gün gittiği Batman’da Kürt müziği eşliğinde Kürtlere sevimli bir görüntü vermeye çalıştı.

Ama hiç kusura bakmasınlar; Kürtlerin iradesine saldırıp siyasetçilerini yıllardır rehin olarak tutan, kentlerimizi gaspçı kayyımlara yağmalatan, bu kayyımlar eliyle belediyelerimiz bünyesinde açtığımız Kürtçe eğitim veren kreşleri ve Kürt kültür kurumlarını ilk elden kapatan, Kürtçe park ve sokak isimlerini değiştiren, Kürtçeyi bilinmeyen dil olarak tanımlayan bu iktidarı ve bu iktidarın başını Kürt halkı çok iyi tanıyor.

Bu iktidarın Kürt düşmanı politikalarını çok iyi biliyor Kürtler. Bir Kürt kadın siyasetçiye, TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’a en üst sınırdan 30 yıl 3 ay hapis cezası vererek kadını ve Kürdü en üst sınırdan cezalandırma hevesinizin çok iyi farkındayız. O nedenle ne Kürtler ne Kürt kadınlar Kürtçe müzik eşliğinde verdiğiniz bu sahte selamı almaz, size yol vermez. Kürt kadınlar ilk seçimlerde zafer tililileri çekmeye hazırlanıyor.

TBMM’de Plan Bütçe Komisyonunda görüşmelerin devam ettiğini hatırlatmak istiyorum. Her sene olduğu gibi yine erkek iktidarın, yine Saray’ın bütçesini yaptılar ve bunu görüşüyorlar. Yaptıkları bütçede halkın payı yok, emekçinin payı yok, yoksulun payı yok, kadının payı yok. Milletvekili arkadaşlarımız komisyonda Saray’ın erkek bütçesine karşı halkın ve kadınların bütçesini savunuyor. Bu muhalefetimizi en üst düzeyde sürdürmeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle ben bütün milletvekili arkadaşlarıma ve emeği geçen Meclis çalışanlarımıza buradan teşekkürlerimi iletiyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. Şimdiye kadar olduğu gibi Meclis’te, mahallelerde, evlerde, tarlada, fabrikalarda, iş yerlerinde mücadelemizi örgütlemeye ve yükseltmeye devam edeceğiz. Yolumuza çok kararlı ve sıkı bir şekilde devam edeceğiz. Kadın mücadelesi, kadın muhalefeti bu ülkenin iktidarını ve geleceğini belirleyecek olan güçtür. Gücümüzün her an için farkında olalım. Kadınların bu ülkeyi yöneteceği günler yakındır. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Paylaşın

İnşaat Maliyet Endeksi Yüzde 39,54 Yükseldi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Eylül 2021 İnşaat Maliyet Endeksi verilerini açıkladı. Buna göre, eylül ayında inşaat maliyet endeksi aylık yüzde 0,25 artarken, yıllık 39,54 arttı.

Haber Merkezi / Açıklanan verilere göre bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 0,41, işçilik endeksi yüzde 0,18 azaldı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 47,44, işçilik endeksi ise yüzde 22,25 arttı.

Bina inşaatı maliyet endeksi, eylülde bir önceki aya göre yüzde 0,19, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 40,17 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 0,37 yükselirken, işçilik endeksi yüzde 0,27 azaldı. Ayrıca geçen yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 48,58, işçilik endeksi yüzde 22,27 artış kaydetti.

Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksinde, eylülde aylık bazda yüzde 0,45, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 37,41 yükseliş görüldü. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 0,55, işçilik endeksi yüzde 0,16 artarken, malzeme endeksi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 43,72 arttı. İşçilik endeksi ise yüzde 22,17 artış olarak kayıtlara geçti.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Genç İşsizlik Yüzde 21,5

TÜİK’in açıkladığı verilere göre, 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,9 puan azalarak yüzde 21,5, istihdam oranı 0,3 puanlık artışla yüzde 32,7 oldu. Bu yaş grubunda işgücüne katılma oranı ise bir önceki aya göre 0,1 puan azalarak yüzde 41,7 seviyesinde gerçekleşti.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Eylül 2021 İşgücü İstatistiklerini açıkladı. Buna göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2021 yılı Eylül ayında bir önceki aya göre 70 bin kişi azalarak 3 milyon 794 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,3 puanlık azalış ile yüzde 11,5 seviyesinde gerçekleşti.

İstihdam edilenlerin sayısı 2021 yılı Eylül ayında bir önceki aya göre 426 bin kişi artarak 29 milyon 254 bin kişi, istihdam oranı ise 0,6 puanlık artış ile yüzde 45,8 oldu.

İşgücü 2021 yılı Eylül ayında bir önceki aya göre 356 bin kişi artarak 33 milyon 48 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,5 puanlık artış ile yüzde 51,7 olarak gerçekleşti.

Genç işsizlik yüzde 21,5

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,9 puan azalarak yüzde 21,5, istihdam oranı 0,3 puanlık artışla yüzde 32,7 oldu. Bu yaş grubunda işgücüne katılma oranı ise bir önceki aya göre 0,1 puan azalarak yüzde 41,7 seviyesinde gerçekleşti.

Eylül ayında istihdam edilenlerin sayısı bir önceki aya göre tarım sektöründe 21 bin kişi, sanayi sektöründe 218 bin kişi, inşaat sektöründe 13 bin kişi, hizmet sektöründe 175 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 17,0’ı tarım, yüzde 21,9’u sanayi, yüzde 6,2’si inşaat, yüzde 54,9’u ise hizmet sektöründe yer aldı.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2021 yılı Eylül ayında bir önceki aya göre 0,2 puan artarak yüzde 21,9 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,2 iken, potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 18,5 olarak gerçekleşti.

İşsizlik oranı yüzde 11,1

İşsizlik oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 1,3 puan azalarak yüzde 11,1 oldu. İşsiz sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre 147 bin kişi azalarak 3 milyon 754 bin kişi olarak gerçekleşti. İstihdam oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 3,2 puan artarak yüzde 47,2 oldu. İstihdam edilenlerin sayısı 2 milyon 499 bin kişi artarak 30 milyon 144 bin kişi oldu.

İşgücüne katılma oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 2,8 puan artarak yüzde 53,0 oldu. İşgücüne katılan sayısı 2 milyon 352 bin kişi artarak 33 milyon 898 bin kişi olarak gerçekleşti.

Eylül ayında sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların toplam çalışanlar içindeki payını gösteren kayıt dışı çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı ayına göre 2,0 puan azalarak yüzde 30,5 olarak gerçekleşti. Tarım dışı sektörde kayıt dışı çalışanların oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 1,9 puan azalarak yüzde 18,6 oldu.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a Çağrı: Çık Karşıma

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından bir kuruş çıkmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirerek, “Sen ekonomistsin, ekonominin geldiği hale bak. Böyle ekonomiste ‘çakma ekonomist’ denir. Bir bakkal daha iyi yönetir. Yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından bir kuruş çıkmıyormuş. Çıkmıyorsa bütçedeki milyarlar ne? Üstelik dolar, euro olarak veriyoruz. Erdoğan’a bir çağrı yapmak istiyorum; gel çık karşıma sadece şehir hastanelerini soracağım. Cesaret edemeyebilir, vallahi soruları önceden vereceğim, cevapları prompter’a yaz istersen. Yiğidin karşısına çıkacak insanın namuslu ve temiz olması lazım” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, “Asgari ücret 385 dolardan 291 dolara düştü. 94 dolar asgari ücretlinin kaybı var. Asgari Ücret Tespit Komisyonu rakamı yükseltsin dedik, yapılmadı. Saray vatandaşa tasarruf yapın diyor. Bu millet ampulü söndürerek tasarruf yapacak” ifadelerini kullandı. Kanal İstanbul ihalesiyle ilgili söylemini yineleyen Kılıçdaroğlu, “İster içeriden, ister dışarıdan biri bu coğrafyaya ihanet etmek üzere bir ihaleyi alırsa o ihaleye giren ağır bedeller ödeyecektir” dedi.

İktidara geldiklerinde kadınlarla ilgili düzenlemeler yapılacağını ve İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “İktidarımızda, ilk bir hafta içinde İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceğiz. Kadınlara hak vermiyoruz, kadınların hakkını kadınlara teslim edeceğiz” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, “Saray vatandaşa tasarruf yapın diyor. Bu millet ampulü söndürerek tasarruf yapacak” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. “Rahmetli Ecevit’i andık. O bize öğütlemişti, ‘Ne ezen, ne ezilen; insanca, hakça düzen’ demişti. Rahmetli Ecevit’i sevgiyle, saygıyla anıyoruz” sözleriyle konuşmasına başlayan Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi;

“Yarın 10 Kasım. Büyük bir liderin, devlet adamının, herkesin saygı duyduğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 83’üncü ölüm yıldönümü. Her CHP’li kimsesiz hissedenlerin yanında olacağız. Gazi Mustafa Kemal barıştan yanaydı. Zorunda olmadıkça savaşın bir cinayet olduğunu ifade etti. Cumhuriyet ve bağımsız Türkiye’yi hedefledi. Ekonomik bağımsızlığın ne kadar değerli olduğunu bu topraklarda hatırlatan kişidir. Bize düşen görev, güzel cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktır. Hep birlikte cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız.

Vatandaş kendisini çok yalnız hissediyor. Çözüm bekliyor. Emek harcayan, çalışan bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Erzincan’a 21 milletvekili 44 arkadaşımız gitti. Odalara gittiler, vatandaşı dinlediler. Arkadaşlarımızın Türkiye genelinde düzenledikleri raporlar bir akademik çalışmaya değer bir çalışmadır. Bu raporların mutlaka değerlendirilmesi lazım. Arzu ederlerse CHP milletvekillerin her bir il için düzenlediği raporları kendilerine ulaştırabiliriz.

Ekonomik kriz

Çiftçiye gelince para yok. Neden yok? Sanıyorlar ki CHP unutacak. Çiftçi kardeşlerime sesleniyorum; büyük sıkıntınız var biliyorum. Sorunlarınızı çözeceğiz. Bunlar daha henüz 100 lirayı, 30 lirayı ödeyemezken biz ilk bir hafta içerisinde senin bankalardan, tarım kredi kooperatiflerinden aldığın kredinin faizlerini sileceğiz. Milli gelirin yüzde 1’ini çiftçiye vereceğiz. Çiftçinin traktörü ve hayvanı haczedilmeyecek. Her köye ya ziraat mühendisi ya ziraat teknisyeni ve veteriner atayacağız. Balıkçıların sorunlarıyla da ilgilendik. Hopa’dan Samandağ’a kadar 21 ili gezdi. Onların da sorunlarıyla ilgileneceğiz.

Erdoğan’a göre 83 milyon kendisini kucaklıyor. Bankalardaki mevduatın yüzde 58’i döviz. Güvenmiyorlar. Bir şey yapacaklarsa önce vatandaşı dinlemeleri lazım. Dinleyebilirler mi, buna tahammül edemezler. İcra dairelerindeki dosya sayısı 23 milyonu aştı. Türkiye daha önce böyle bir tabloyla karşılaşmamıştı. Zam yağmuru yaşanıyor. Son 6 ayda gübre fiyatlarına 31 kez zam yapıldı. KOBİ’lerin kullandığı doğalgaza yüzde 115, kömüre yüzde 72 zam geldi. 10 milyon civarında asgari ücretli var. Bu asgari ücretlilerin tamamı açlık sınırının altında maaş alıyor. Asgari ücretlinin 94 dolar kaybı var. ‘Asgari ücret tespit komisyonunu toplayın’ dedik. Bu yapılmadı. Saray şöyle bakıyor; eğer vatandaş ekmek bulamadıysa pasta yiyebilir. Saray ‘Porsiyonları küçültün’ diyor. Birisi daha ‘Peygamber efendimiz mideyi biraz boş bırakın derdi’ diyor. Yandaş gazeteler, ‘Alışverişe tok karınla çıkın, küçük market arabaları kullanın’ diyor. En son bakan, ‘Evi daha az ısıtın, tasarruf edin’ diyor. Bu millet tasarruf yapacak ama ampulü söndürerek tasarruf yapacak.

Kanal İstanbul

Kanal İstanbul ihalesine girenler ağır bedeller ödeyecektir. Ülkemizi seviyoruz. İstanbul’un talan edilmesini istemiyoruz. Yabancıların da ortak olmasını istemiyoruz. Büyükelçiliklere de yazı yazdım. ‘Sizin ülkenizden de bu ihaleye giren olursa o da ağır bedeller ödeyecektir’ dedim. Diyorlar ki bizi neden şikayet ediyorsun. Ülkenin menfaatini korumak, İstanbul’u korumak ne zamandır ihbar oldu. Bunu söyleyenler bizim milliyetçiliğimizi asla sorgulayamazlar. İstanbul’a ihanet edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Kanal İstanbul projesine kim girerse ağır bedeller ödeyecektir.

Kadın Hakları

Kadınların haklarını kadınlara geri vereceğiz. İlk bir hafta içerisinde İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayacağız. Cezalarda en ufak indirim olmayacak. Bu konularda özel yetkili mahkemeler kurulacak. Ev içi şiddet olursa, karakola intikal ederse eğitilmiş birimlerde en az 1 kadın polis olacak ve kadının hakkını savunacak. Hem kadına hem aileye sosyal güvence sağlayacağız. Kadınların ve çocukların güvenliğini sağlayacağız. İlk 6 ay içerisinde üst yönetimde yüzde 35 kadın kotası olacak. Kadınlar vali, savcı, emniyet müdürü olamaz mı? Boşanan kadının dramı vardır. Aile destekleri sigortası için ‘yeni başlangıçlar fonu’ kuracağız. Boşanan bir kadın ‘Ne olacak, kim bana iş verecek’ arayışı içine girmeyecek. Sosyal devlet bir numaralı güvencesi olacak. Nafaka gerginliği var, bitireceğiz. Kadının kendi evinde özgürce, huzur içinde yaşaması, çocuklarına bakmasını ‘yeni başlangıçlar fonu’ndan ilk 6 içinde gerçekleştireceğiz. Doğum iznini düzelteceğiz. Kadın lehine pozitif ayrımcılık yapacağız. Daha geniş zaman diliminde işe dönmesini sağlayacağız. Özel sektör için vergi teşviki getireceğiz. Kadının sağlığı tümüyle devlet güvencesinde olacak. Rahim kanserini önleyen aşılar ücretsiz yapılacak. CHP’nin yönettiği bir devlette kadınlar el üstünde tutulacak, hakları teslim edilecek.

Erdoğan’a çağrı

Şahsım, gençlere yap-işlet-devret modelini anlatıyor. Vallahi benim kafam bu işlere basmaz. Benim kafam kul hakkı yemeye basmaz. Sen ekonomistsin, ekonominin geldiği hale bak. Böyle ekonomiste ‘çakma ekonomist’ denir. Bir bakkal daha iyi yönetir. Yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından bir kuruş çıkmıyormuş. Çıkmıyorsa bütçedeki milyarlar ne? Üstelik dolar, euro olarak veriyoruz. Erdoğan’a bir çağrı yapmak istiyorum; gel çık karşıma sadece şehir hastanelerini soracağım. Cesaret edemeyebilir, vallahi soruları önceden vereceğim, cevapları prompter’a yaz istersen. Yiğidin karşısına çıkacak insanın namuslu ve temiz olması lazım.”

Paylaşın

Erkeklerde Meme Kanseri, Dikkat Edilmesi Gereken İşaretler

Hepimiz, kadınlarda meme kanseri risklerinin farkındayken, erkeklerde meme kanseri olasılıklarını genellikle ihmal ederiz. Nadir olmasına rağmen, erkeklerde meme kanseri gelişebilir. Klinik kanıtlar, tüm meme kanserlerinin yüzde 1’inden daha azının erkeklerde meydana geldiğini göstermektedir.

Haber Merkezi / Bu nedenle, zayıf bir ihtimal olsa bile, kişinin bu olasılığı göz ardı etmemesi gerekir. Meme kanseri riski yaşla birlikte artar. Çoğu meme kanserinin 50 yaşından sonra ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Bununla birlikte, düzenli meme taramaları, olası kanseri riskini tespit etmenin en etkili yolu olabilir.

Erkeklerde meme kanserinin birçok belirtisi vardır. Aşağıda erkek meme kanserinin yaygın semptomlarından bazıları verilmiştir.

– Bir memede ağrısız bir yumru

– Meme başı çekme, ülserasyon ve akıntı

– Göğüste çukurlaşma

– Meme veya meme ucu cildinde renk değişikliği

Yukarıda belirtilen belirtiler meme kanserinin erken uyarı işaretleri olsa da kanserin yayıldığını söyleyebilecek bazı işaretler de vardır. Lenf düğümlerinde şişme, meme ağrısı ve kemik ağrısı…

Erkeklerde teşhis edilebilen üç tip meme kanseri vardır;

– İnvaziv duktal karsinom: Bu tip meme kanseri kanallarda başlar ve daha sonra meme dokularının diğer kısımlarına yayılır.

– İnvaziv lobüler karsinom: Kanser hücreleri lobüllerde başlar ve daha sonra yakın meme dokularına yayılır.

– Duktal karsinoma in situ (DCIS): Bu, yalnızca kanalların astarında olduğu ve diğer meme dokularına yayılmadıkları için invaziv meme kanserine yol açabilir.

Erkeklerde ve kadınlarda meme kanserleri, mamografi, ultrason, meme başı akıntı testi veya biyopsi yardımı ile teşhis edilebilir. Memenin düzenli olarak muayenesi de tanıya yardımcı olabilir.

Meme kanseri de genetik mutasyonların bir sonucu olabilir. Aile meme kanseri öyküsü, bir erkeğin aynı durumu geliştirme riskini artırabilir. Anormal BRCA1 veya BRCA2 genlerini miras alan erkeklerde, erkek meme kanseri riski daha yüksek olabilir. Ancak erkeklerde meme kanserine yol açabilecek tek faktör genetik mutasyonlar değildir.

Kanserin boyutuna bağlı olarak, doktorun çeşitli tedaviler önermesi muhtemeldir. Cerrahi, kemoterapi, radyasyon tedavisi, hormon tedavisi ve hedefe yönelik tedavi, meme kanseri için mevcut tedavilerden bazılarıdır.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Kapatma Davası Açıklaması: AYM Reddetmelidir

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, partisine yönelik açılan kapatma davasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Bunun için dediğim gibi hukuken çok kuvvetli gerekçeleri vardır. Anayasa Mahkemesi’nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum açıkçası. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerini de inanıyorum. Böylece Türkiye’nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tabloyu bugünden bozabilecektir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Mithat Sancar, eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün açıklamalarına ilişkin “Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu belgeler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Sedat Peker’in açıklamaları da buna örnektir. Esas sorun; bu suçlarla, bu karanlık geçmişle hesaplaşma yapılmamış, yapılamamış olmasıdır. Bizim de bununla mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz” değerlendirmesinde bulundu.

Sansar, cezaevlerindeki hak ihlallerine de değinerek, “Faşizmi gerçek yüzüyle görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. Elbette başka alanlara da bakacaksınız ama cezaevlerinde uyguladığı düzen faşizmin özünü en çıplak biçimde ortaya koyar” dedi. Emekçilere de çağrıda bulunan HDP Eş genel Başkanı Sancar, “Bu düzen emeğinizi sömürmekle kalmıyor aşınızı ekmeğinizi gasp etmekle kalmıyor hayatınızı hiçe sayıyor. Gelin bu iktidara bu iktidarı besleyen düzene karşı birleşelim. yeni bir yaşamı adil demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

“Kapatma Davası’na dair ön savunmanın Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sunulduğuna dikkati çeken Sancar, savunmada davanın siyasi saiklerle açıldığının altını çizdiklerini söyledi. Durumun çok çıplak olduğunu söyleyen Sancar, “Bunu ayrıca anlatmaya da gerek yok çünkü hepimizin tanıklığında yaşandı. İktidarın küçük ortağı, işte ortak mı değil mi bilmiyoruz ama minik bir şey var, bir parti var. O da bir kampanya yürüttü. Yapılar da buna sessiz kalarak en azından yolu açtı ve yoğun kampanya sonucu açılan bu dava açıkça siyasi nitelik taşıyor. Bizim bunu uzun uzun anlatmamız gerekmiyor desek de tarihe not düşmemiz lazım.

Bizim halkların vicdanına bunu göstermemiz lazım. İşte ön savunmamız tam da bunu gözler önüne seviyor. Ön savunmamız da taleplerimiz var, argümanlarımız var, gerekçelerimiz var. Çok titiz bir çalışma yürüttüğü için hukuk komisyonumuz, hukukçular, akademisyenler katkı sundular. Hukuk Komisyonumuz da çalışan bütün arkadaşlarımı ve katkı sunan değerli hukukçulara akademisyenlere buradan huzurlarınızda teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Bu davanın sadece HDP’ye yönelik bir operasyon olmadığını, tam tersine Türkiye’de demokrasi güçlerini sindirme amacı taşıyan bir darbe hamlesi olduğunu vurguladıklarını anımsatan Sancar, “Ön savunmamız o nedenle sadece HDP’yi savunma üzerine kurmadık. Esasen HDP’nin kendini savunmasına da gerek yok. Yaptıklarıyla fikirleri ile halkla ilişkileriyle bütün gerçekliği de gözler önündedir. Herkesin görebileceği, görebileceği ve görmesi gereken bir büyük güçtür, bir büyük gerçekliktir.

Ama yine de bir metin hazırlamamız gerekiyordu. Buna savunma demeye dilim varmıyor. Biz buna Türkiye’de demokrasi umudunu ve inancını savunma manifestosu veya bu umudu ve inancı, açıklama bildirgesi adını vermeyi belki daha doğru bir terim olarak tercih etmeliyiz. Evet, bu metin Türkiye’de demokratik geleceği, barışı, adaleti, savunma deklarasyonudur, bunun nasıl inşa edilmesi gerektiğinin gösteren yol haritamızın devamıdır” diye konuştu.

“Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir”

HDP’ye hazırlanan iddianamenin Türkiye’nin demokratik gelecek inancına, gerçek bir hukuk devleti olma umuduna, adalet özlemine zincire vurma hırsının bir ürünü olduğunu ifade eden Sancar, “Bir kez daha belirtelim bu dava, Türkiye’nin demokratik gelecek inancını gerçek bir hukuk devleti olma umudunu, adalet özlemini zincire vurma hırsının bir ürünüdür. Anayasa Mahkemesi bu karanlık ve tehlikeli oyunu bozma imkanına sahiptir. Hem hukuksal gerekçelerle hem de vicdani sebeplerle bunu yapacak malzemeye yeterince sahiptir.

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin esasa girmeden bundan sonraki aşamaları işletmeden davayı hemen şimdi bugünden reddetmesini istiyoruz. Talebimiz bu metinde ön savunma adını taşıyan bu metinde temel talebimiz budur. Anayasa Mahkemesi bu davayı hemen şimdi derhal reddetmelidir. Bunun için dediğim gibi hukuken çok kuvvetli gerekçeleri vardır. Anayasa Mahkemesi’nin değerli üyelerinin adil bir yaklaşımla böyle bir karar vermelerini bekliyorum açıkçası. Her türlü baskıya ve tehdide karşı onurlu ve vicdanlı bir duruş sergileyeceklerini de inanıyorum. Böylece Türkiye’nin demokratik gelecek inancı üzerine örülmeye çalışılan bu karanlık tabloyu bugünden bozabilecektir” diye konuştu.

Elbette biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Elbette hukuken ve siyaseten her alanda bu karanlık oyunu bozmak için çabalarımızı yürütmeye devam edeceğiz. Bunun da Türkiye’nin geleceği için büyük bir imkan olduğunu, bu mücadelenin Türkiye’nin geleceğini, demokratik temellerde, ortak yaşam düzeninin inşasında kullanabilecek gücümüz olduğunu biliyoruz. Bu gücü de yine Türkiye’nin vicdanlı demokrat insanlarının elbirliğiyle hayata geçirmiş geçireceğimize inanıyoruz.

Eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün itirafları

Geçtiğimiz hafta eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün bir röportajı yayınlandı. Söyledikleri yeni değil, daha önce de benzer şeyler söylemişti. Bu röportajda dertliyim diyor, cinayetlere ilişkin tanıklıklarım ciddiye alınmıyor, diyor. Devletin aleni şekilde insanları nasıl öldürdüğünü, nasıl işkence yaptığını, Gladyo denen kontra biriminin nasıl var edildiğini ve şekil değil mi çokça MİT mensubunun basın ve medya alanında nasıl yerleştirdiğini örneklerle anlatıyor.

Kısacası son derece ağır suçlar işlendiğini itiraf ediyor. Evet itiraf ediyor ama yazdığı raporların, sunduğu belgelerin işlememesinin de işleme alınmadığından yakınıyor. Aslında burada önemli bir sorunun karşımıza bir kez daha çıktığını söylemek lazım. Yani mesele itiraflardan ibaret değildir. Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu tür belgeler, bilgiler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Son olarak Sedat Peker’in açıklamaları da buna örnektir.

Esas mesele bu suçlarla bu karanlık geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmaya yapılamamış olmasıdır. Bizim de bu konuda mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz. Eğer daha kararlı, daha kapsamlı, daha geniş tabanlı bir hesaplaşma bloğu oluşturabilseydik bu suçlar bugün tekrar etmeyecekti ama bunu beceremediğimiz için daha da beteri oldu. Bugün devlet o gün itiraf edilen suçların çok ötesinde bir yere taşınmıştır ve neredeyse artık bütün alanı saran bir suç imparatorluğu oluşturulmuştur. İşkencenin bir insanlık suçu olduğunda tereddüt yok fakat Mehmet Eymür bunun yapılabileceğini normal olabileceğini söylüyor. Bugünkü iktidar zihniyeti de aynıdır.

Eğer o gün o anlayışa karşı etkili bir mücadele yürütülebilinseydi bugün bu iktidar bu kadar pervasızca da aynı yöntemleri uygulamaya devam edemezdi. İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, deyişimizin bir karşılığı olmalıydı. Daha fazlasını yapmak gerektiğinin buradan da görmemiz lazım. Daha fazla çalışmamız gerektiğini, en geniş insan hakları, özgürlük, demokrasi birlikteliğini oluşturma mecburiyetimiz olduğunu bu örnekler bize bir kez daha hatırlatmalıdır. HDP bu konuda kararlıdır. Üzerine düşen sorumluluğu her aşamada yerine getirmeye hazırdır. Yerine getirecektir. Ve bu karanlığı yenecek insan onurunu savunacak ve yüceltecektir.

Eğer devletten hukuku çıkarırsanız geriye devasa bir çete kalır. Şimdiye kadar çetelerin iktidar eliyle kullanılması söz konusuydu. Şimdi yapılmak istenen bizatihi devletin bir çete haline getirilmesidir. Böylesine güçlü silahlı aygıta, bürokratik yapıya bir kuruluşun bir birimin çeteleşmesinin yaratacağı sonuçlarıysa tahayyül etmek bile ürkütücüdür. Halkın sürekli daha fazla ezilmesi ve yoksullaşması demektir.

Suça ve yolsuzluğa batan iktidarlar varlıklarını ancak demokrasiyi ve adaleti  tamamen sıfırlayarak sürdürebileceklerine inanırlar. Hep böyle olmuştur. Eğer hukuku ve adaleti bütünüyle ortadan kaldırabilirlerse kendilerine sonsuz bir tahakküm düzeni kurabileceklerini sanıyorlar. Ülkeyi  suçlular, hırsızlar ve arsızlar için bir cennet haline getirdiler. Halkın yüzde 99’u için bu durum bir cehennemdir. Çünkü her alanda adaletsizlik, haksızlık, zulüm hüküm sürmeye başlıyor.

“Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın”

Bu aşımızdan ekmeğimize aldığımız nefesten söylediğimiz söze kadar uzanıyor. O nedenle devleti çeteleştirme çabasında olan hep birlikte bütün ezilenler bütün emekçiler halkın yüzde 99’unu oluşturan mazlumlar birlikte karşı durma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bir avuç oligarkın bu ülkede ekmeği de aşı da sözü de nefesi de gasp edeceğini görmemiz lazım. İşlenen suçların üstü örtüldükçe ileride daha beterlerinin işlenebileceğini akıldan çıkarmamak lazım. Eğer bugün bu suçların hesabını soracak bir irade göstermezsek, eğer bu suç düzeninin işleyişini durduracak bir mücadele ortaklığı sergileyemezsek gelecek daha kötü olabilir. Buna izin vermeyeceğiz.

Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın, biz de bunun her türlü mücadelesini yürüteceğimize bir kez daha söz vermiş olalım. Bu gidişattan rahatsız olduğunu söyleyen her kesime seslenmek istiyorum, korkmayın zira korku ruhları kemirir. Cesur ve dürüst olalım. Zira riya kolaycılık ve fırsatçılık sadece ruhları kemirmekle kalmaz ruhları  çürütür bünyeyi de bitirir. Fırsatçılığa kolaycılığa kimse tevessül etmesin. Bu iktidarın çizdiği oyun sahasının içine kimse girmesin, asıl oyun sahası halkın çizdiği, durduğu yerdir. Halkın içine girelim.

Bu düzen emeğinizi sömürmekle kalmıyor aşınızı ekmeğinizi gasp etmekle kalmıyor hayatınızı hiçe sayıyor. Gelin bu iktidara bu iktidarı besleyen düzene karşı birleşelim. yeni bir yaşamı adil demokratik bir geleceği hep birlikte kuralım. Faşizmi gerçek yüzüyle görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. Elbette başka alanlara da bakacaksınız ama cezaevlerinde uyguladığı düzen faşizmin özünü en çıplak biçimde ortaya koyar. İşte 12 Eylül faşizmin yaptıkları ortada.

Cezaevlerine baktığınızda o düzen kendini orada inşa etti. 82 anayasası denen  ucubeyi, sonraki neoliberal dizginsiz soygun düzenini tam da cezaevlerinde pişirdi sonra bu ülkenin her tarafına yaydı. O yüzden cezaevlerindeki hak ihlallerine, işkencelere duyarlılığı artırmalıyız. Cezaevlerinde pişen düzenin Türkiye’nin tamamına faşizmi daha da ağır bir şekilde, iyice kurumsallaştırarak yerleştirme provaları olduğunu unutmayalım. Geçmişi bu gözle bir kez daha tarayın, inceleyin. Göreceksiniz faşizm oralarda yükseldi.

Batmani türküsü söylenirken Erdoğan alkışlıyor. O şarkıda neler geçtiğini bir kez daha dinlesinler bakalım, Batmani’den sonra ne geliyor? Onu da söylüyorlar tabii oradaki sanatçılar onu da alkışlıyor. Bunlara hiçbir söz yok. Ama bir akademisyen bu sözü kullandı diye linçe maruz kalıyor, görevinden alınıyor ve tutuklanıyor. Hani inkar bitmişti, hani yargı adaletli işliyordu? Bunların hepsinin palavra olduğunu da biliyoruz değerli arkadaşlar.

Paylaşın

Bakan Koca’dan Aşı Çağrısı: Yüzde 75’e Ulaşmalıyız

Sosyal medya hesabından aşı çağrısında bulunan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Aşı oranı düşük tüm illerimizde %75 hedefine ulaşmalıyız. Geç kalanlar, kolları sıvayalım!” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir açıklama ile aşı çağrısında bulundu.

Bakan Koca yaptığı paylaşımda, “Bayburt ikinci doz aşı oranında %65’in üzerine çıkarak Sarı kategorisine geçti. Aşı oranı düşük tüm illerimizde %75 hedefine ulaşmalıyız. Geç kalanlar, kolları sıvayalım!” ifadesini kullandı.

Sağlık Bakanlığı’nın 8 Kasım 2021 tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Ordu’yu Amasya, Muğla, Kırklareli, Osmaniye, Çanakkale,   Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Edirne takip etti.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Diyarbakır, Siirt, Muş, Bingöl, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Bayburt takip etti.

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan “Doktor Göçü” Tepkisi

DEVA Lideri Babacan, “Ülkemizin özgürlüklerle ilgili genel iklimi ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlar sebebiyle hekimlerimizi başka ülkelere kaybetmeye başladık. Bu ülkede kendisinin ve ailesinin yarınlarını göremeyip, hayatını başka ülkelerde kurmak isteyen hekimlerimizin sayısında oldukça artış görüyoruz. Türkiye gitmek, kaçmak isteyenlerin ülkesi haline geldi” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı ağırladı. Babacan ve Fincancı yaklaşık yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından basının karşısına birlikte çıktı. Babacan, şu ifadeleri kullandı:

“Partimiz kurulduğundan bu yana TTB ile yakın bir diyalog içindeyiz. Sorunları doğru teşhis etmek için Türkiye’de hekimlerimizi temsil eden en geniş meslek örgütü olan TTB ile yakın çalışmayı önemsiyoruz.

Ülkemizin özgürlüklerle ilgili genel iklimi ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlar sebebiyle hekimlerimizi başka ülkelere kaybetmeye başladık. Bu ülkede kendisinin ve ailesinin yarınlarını göremeyip, hayatını başka ülkelerde kurmak isteyen hekimlerimizin sayısında oldukça artış görüyoruz. Türkiye gitmek, kaçmak isteyenlerin ülkesi haline geldi.

Pandemi dönemiyle beraber olağanüstü uzun mesai ve nöbet saatlerinin yanı sıra, randevu süresinin kısaltılmasıyla beraber yoğun iş yükü tescil edilmiş oldu. Sağlıkta şiddet bir başka sorun. Siyasetin dilinin, hekimliğin onuruna yakışır bir saygı dili olması gerekiyor. Maalesef siyaset hasta-doktor ilişkisinin iklimini olumsuz etkileyebiliyor. Özlük haklarıyla ilgili sorunlar var. Bunların rasyonel, adil bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Sağlık çalışanlarımızın haklarını ödeyemeyiz.

“Sağlık eylem planımızı çalışıyoruz”

Sağlık eylem planımızı çalışıyoruz. Seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin ilk 90 ve 360 gününde sağlık alanında neler yapılması gerektiğinin çok detaylı çalışmasını yapıyoruz. Taslağı bittikten sonra TTB başta olmak üzere sağlıkla ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla ve meslek örgütleriyle istişare yapacağız.”

Babacan’ın ardından açıklamalarda bulunan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı ise şunları söyledi;

“Biz 73. büyük kongremizde sağlığı toplumsallaştırmaktan ve bu temelde sağlık politikalarını da toplumla birlikte oluşturmaktan söz etmiştik. O yüzden de özellikle siyasi partilerin toplumun temsilcileri olarak burada yer almaları ve toplumun sesini taşımaları bizler için kıymetli.

“Her hafta 1500 insanı yitiriyoruz”

Pandemi sürecinde hepimize sağlığın aslında bir değişim değeri olamayacağını çok açık bir biçimde gösterdi. Son yıllarda değer temelli  sağlık hizmetleri tartışmaları yürüyor. Oya değer temelli dediğimizde, biz etik değerlerimizi algılarken, o değer temeli piyasada bir değişim değerine tekabül ediyor ve bu değişim değerinin bedeli de aslında salgında bugün itibariyle fazladan ölümleri de katığımızda 200 binden fazla insanımızı yitirmiş olmamızdır. Her hafta 1500 insanı yitiriyor olmamızdır.

Sağlık çalışanlarının üzerindeki yükünde ne kadar ağır olduğunu hepimiz biliyoruz. Saatler süren nöbetlerin ardından hiç dinlenmeden hastalara en nitelikli sağlık hizmetine kavuşturma çabası içindeyken bu yükü artık taşıyamaz oldu meslektaşlarımız, sağlık çalışanları ve biz onları yitirmeye başladık.

“23 Kasım itibariyle İstanbul’da bir beyaz yürüyüşü başlatıyoruz”

Sağlık gücünü yitiriyor bu ülke Türk Tabipler Birliği olarak da bu hedefte Sağlık Bakanlığı’ndan istediğimiz randevuya yanıt alamayınca sizlerin de bildiği gibi 11 Ekim’de bir eylem planı açıkladık ve bunu da her hafta bir konuyu, özellikle sorunlarımızı dile getirerek 23 Kasım itibariyle İstanbul’da bir beyaz yürüyüşü başlatıyoruz.

Bu gün buraya geliş nedenimiz de aslında sağlığı toplumsallaştırmak temelinde DEVA Partisi ve onların da birlikte hareket ettiği insanlarımıza ulaşmak ve bu sürece katmak için davette bulunmaktı. 23 Kasım’dan 27 Kasım’a kadar Kocaeli, Bursa ve Eskişehir duraklarından sonra 27 Kasım’da Türk Tabipler Birliği önünde buluşacağız ve bir beyaz forum yapacağız.

Bu beyaz forum aslında hepimize önümüzdeki süreci nasıl görmemiz gerektiğini gösterecek. Tüm sağlık çalışanları ve tabi toplumun temsilcilerinin söz alacağı ve renklerini o foruma yansıtacağı, buradan da çok sesli, çok renkli bir sözün ortaya çıkacağını umuyoruz. Biz emek bizim söz bizim diyoruz, o nedenle herkesi emeğinin sahibi olmaya davet ediyoruz.”

Görüşmede Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Vedat Bulut, Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Muharrem Baytemür, DEVA Partisi Genel Sekreteri Medeni Yılmaz ile DEVA Partisi genel başkan yardımcıları Aysun Hatipoğlu, Hasan Karal ve İbrahim Çanakcı yer aldı.

Paylaşın