Akşener İktidara Yüklendi: Yoksullarla Dalga Mı Geçiyorsunuz?

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, ekonomik kriz üzerinden sert sözlerle eleştirerek, “Milletimiz güvensizlik içinde yaşarken, saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken, 5 maaşlı, 10 maaşlı, saray danışmanlarının keyifleri, her zamanki gibi yerinde” dedi.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Ülkede enflasyon, makyajlı hâliyle bile, yüzde 73 buçuk olarak açıklanırken, beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati Bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor’ diyor.” ifadelerini kullandı.

Akşener, açıklamasını, “Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? ‘Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda’ ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu? Bu sistem, sizin tercihiniz değil mi? Uçacak dediğiniz Türkiye, böyle mi uçacak?” sözleriyle sürdürdü.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:

“Bir hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için hükümetten amaç nedir bunu düşünmek gerekir. Hükümetin 2 hedefi vardır. Biri milletin korunması ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.

1923’de yapılan bu tespitteki hakikate bugünlerde tüm çarpıcılığı ile şahit oluyoruz. Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde artık her yeni güne yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz.

Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz. 2 bin 500 lira reva görülen emeklilerimiz, halk ekmek kuyruklarında sıra bekliyor. Akşam evde ne pişireceğini bilemeyen anneler, evine et, süt, yağ, hatta çocuğuna bez bile alamadığı feryat ediyor.

Saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken 5, 10 maaşlı saray danışmanlarının keyifleri her zamanki gibi yerinde.

“Utanmadan dalga mı geçiyorsunuz?”

Ülkede enflasyon makyajlı haliyle bile yüzde 73.5 olarak açıklanırken beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih etti. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyor’ diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? Bu ne demek? Dar gelirlileri vatandaştan saymayan bir umursamazlık olabilir mi? Siz bostan korkuluğu musunuz? Yazıklar olsun.

Neymiş enflasyon düşüşe girmiş. ÜFE üç hanede. Tırmanış devam ederken, TÜİK tez zamanda bu arkadaşın yardımına koşacak. TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu daire başkanını görevden aldılar. 20 bölge müdürünü değiştirdiler.

TÜİK, domatesin, patatesin, kiranın ne kadardan hesaplandığını açıklamayacakmış. AB’den böyle bir talep gelmiyormuş.

TÜİK inandırıcılığını geri kazanmak için daha şeffaf olmak yerine kendisini bu ülkenin vatandaşına karşı değil, Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu olduğunu itiraf ediyor” diye konuştu.

Açıkladığınız rakamlar işçinin, memurun, emeklinin maaşlarını belirliyor. Gelin iki cihanınızı karartmayın. Gelin bu milletin ahını daha fazla almayın. Ya görevinizi layığıyla yapın ya da o görevlerden şerefinizle ayrılın.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Danıştay ve Sayıştay’ın yıl dönümüydü. Her iki yargı kurumumuzda kadim devlet geleneğimizden damıttığımız köklü devlet kurumlarımızdır.

Sayın Erdoğan’ın en sevmediği kurumlarımızdır. Kendisi adeta devletimize, milletimize ve tarihimize ait ne varsa yıkmaktan, bozmaktan ve yozlaştırmaktan sorumludur. Aksini yapamadığı her şeye ve herkese de uyuz olur.

Nitekim iki kurumumuzun yıl dönümü törenlerinde yaptığı konuşmalarda her zamanki gibi yine bu ülkenin cumhurbaşkanını değil de adeta devlete karşı mücadele eden bir fanatiği gördük.

Sayıştay’a çıktı ve her zamanki yakışıksız tarzıyla ayar verdi. ‘Açık aramayın’ dedi. Yani işinizi yapmayın dedi. Hayırdır Bay kriz neden bu kadar korktun? Sayıştay’ın raporları zaten yolsuzluk ansiklopedisi gibi. Hiç kendini yorma çünkü devlet unutmaz.

Danıştay’a da hem sopa gösterdi hem de hukuk dersi verdi. Neymiş vesayete koltuk değnekliği yapan gizli, açık örgütlerin arka bahçesi haline dönüşen bir yargı millet adına karar veremezmiş.

“Çok mu zoruna gitti?”

Peki Danıştay’ın görevi ne? Hayırdır Sayın Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı kararıyla feshedilemeyeceğini duymak çok mu zoruna gitti? Cübbesine düğme dikemediğin erdemli ve ahlaklı savcıların olmasına çok mu bozuldun?

İlk seçimde yetkiyi alıp Türkiye’yi içine soktuğun bu kurumsallaşma çukurundan evvel Allah çekip biz çıkaracağız. Sende oturup muhalefet sıralarından memleket nasıl yönetilir kıskançlıkla izleyeceksin.

Döktüğü betonun yanına peyzaj olarak 3-5 fidan dikmeyi çevrecilik zanneden betonarme çapsızlık bizlerin gönlünde yara açıyor. Cennet doğamıza edilen ihanet değişmiyor. Marmaris Milli Parkı içerisinde bulunan Kızılbük Koyu’nda büyük bir doğa katliamı yapılıyor.

Rantiyeler yine iş başında. Buradan kağıt üzerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı olarak geçen, gerçekte ise çevremizin, şehirlerimizin tarumarına sessiz kalan Murat Kurum’a ve Muğla Valiliği’ne sormak istiyorum.

ÇED raporu gerekli değildir raporunu hangi amaca, hangi çıkar sahibinin amacına ve hangi beklentiye göre verdiniz? Neyin karşılığında göz yumuyorsunuz?

Çürük-sürtük tartışması

Bir sandıklı siyasi ömürleri kalanların acınası çırpınışlarına, kaçınılmaz sonlarını görenlerin hezeyanlarına, koltuğunu korumak için tüm değerlerini kaybedenlerin hakaretlerine maruz kaldığımız bir haftayı daha geride bıraktık.

Artık pis dillerini, öfkelerini, nefretlerini açık etmekten çekinmiyorlar. Millete hesap vereceğine hesap soran, hak yiyeni savunan kirli bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde bugün acaba ne olduk diye uyanıyoruz. Bugün acaba hangi hakarete maruz kaldık diye meraklanıyoruz.

Tarihin her döneminde aziz olan büyük Türk milleti, AK Parti iktidarı nezdinde bir gün hain, bir gün terörist oluyor, bir gün nankör oluyor, bir gün vicdansız oluyor, bir gün cibiliyetsiz oluyor.

Geçtiğimiz hafta da hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan bu aziz millete ‘çürük ve sürtük’ dendi. Bu hakareti denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Yazıklar olsun.

Sen bu ülkenin cumhurbaşkanı seçildiğinde bir yemin ettin. Bu yemini namusun ve şerefin üzerine ettin. Hani senin nerede yeminin? Hani nerede milletin huzuru ve refahı?

Nerede adalet? Nerede Atatürk İlke ve İnkılapları? Sen yeminini bozdun Sayın Erdoğan. Kibrinin esiri olup, hakikate kör olurken bozdun. İktidar sarhoşu olup, Meclisimizi vesayetin altına alırken bozdun. Milletin hazinesini yandaşlarına peşkeş çekerken bozdun.

Şimdi senin istediğin gibi yaşamıyor, konuşmuyor diye demokrasiyi, adaleti savunuyor diye seni beğenmiyor, istemiyor, oy vermeyi de düşünmüyor diye milletimize hakaret ederek bozdun.

Sen kendi egonu ‘hak ettikleri teşhisi koydum’ diye şişirmeye devam et. Sen bu hakareti sadece ‘gezici’ diye yaftaladıklarına ettiğini sanmaya devam et. Ben seni acı gerçekle yüzleştireceğim.

Gezi başlangıcından bizzat senin elinle rayından çıkarttığın kadar geçen süreçte, sağcısından solcusuna, muhafazakarından sekülerine, yaşlısından gencine herkesin istibdat rejimine karşı sergilediği bir ruh, bir duruş, bir direniştir. Bu işi tetikleyen ise bizzat ‘iki ayyaş’ söylemidir. O gençler ‘yeter artık’ dediler.

Sen bunu görmedikçe, oraya katılan kadınlara, erkeklere bu hakaretleri ettikçe çok daha derine batıyorsun sayın Erdoğan. Ne yaparsan yap bu ruhu yenemezsin.

Ne kadar sayıp sövsen de işte en sonunda böyle mağlup olursun. Hiç merak etme sana asıl dersi bu aziz millet sandıkta verecek.

Sen, “milletin dili” diye, edepsizliği haklı çıkarmaya çalışadur, Hakaret ettiğin bu aziz millet, sana en okkalı tokadını sandıkta gösterecek!

Çünkü; Birleştireceğine, nefret saçandan Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Milletin namusunu koruyacağına, namusa dil uzatandan, Cumhurbaşkanı olmaz!

Çünkü; Devletin varlığına sahip çıkacağına, kendini devlet yerine koyandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti’nin, şanını ve şerefini yücelteceğine, ayaklar altına aldırandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Vatanın bölünmez bütünlüğünü savunacağına, Vatan toprağını, bir türlü sahiplenemeyenden, kupon arazi olarak görenden, Cumhurbaşkanı olmaz!

“Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü”

Çünkü; Hukukun üstünlüğüne, adalete, anayasaya bağlı kalacağına, yandaşa, saraya, koltuğa bağımlı kalandan, Cumhurbaşkanı olmaz!

Ez cümle; Sözünden dönenden, yeminini bozandan, emanete hıyanet edenden, Cumhurbaşkanı hiç olmaz! Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü.

Geri sayım başladı, bunun artık dönüşü yok. Sandık geldiğinde, milletimizin kutlu iradesi, seni o sandığa gömecek. Emin ol, çok az kaldı!

Gençlerimiz kendilerini; çaresiz, kimsesiz, sahipsiz hissediyor. Üstelik bu çocuklar, “şanslı” olarak nitelendirilebileceğimiz koşullarda yaşaması gereken çocuklar.

Büyükşehirde yaşayan gençlerimiz bile, bunları yaşıyor. Daha küçük şehirlerde, köylerde yaşayan, gençlerimizin, çocuklarımızın durumu, daha da vahim. Onlar, derin bir yokluk, yoksulluk ve imkânsızlık içinde yaşıyorlar. Çünkü; Onların elinden, Cumhuriyet’in imkânlarını aldılar.

Çünkü; Onların elinden, fırsatlarını aldılar. Çünkü; Onların elinden, yükselme, başarma, hayallerine kavuşma umutlarını aldılar.

Onların elinden, çocukluklarını, gençliklerini, en güzel yıllarını çaldılar. Bunun için de ilk önce, eğitime saldırdılar. Hatırlayın: Cumhuriyet için eğitim; köyü, şehri, zengini, fakiri ayırt etmeden, her tüten ocağın, geleceğe dair güveniydi.

Karda kışta, tüm zorluklara rağmen, gençleri okutan, yetiştiren azimdi. Onları geceleri, sobanın başında bile, ders çalıştıran umuttu. Her türlü koşulda, ideallerinin peşinden koşacak, memleketi, muasır medeniyetler seviyesine taşıyacak nesillerin teminatıydı.

Cumhuriyet eğitim seferberliğini; Köy okullarıyla başlattı. Önce, köylere gönderilecek öğretmenler yetiştirdi. Sonra o idealist öğretmenleri, köylere dağıttı. Bilimin ve fennin ışığını, memleketin dört bir yanına yaydı. Ne acıdır ki; bugün Cumhuriyetin bu vizyonundan, olabildiğine uzaktayız.

Ak Parti’nin eğitimde yol açtığı en önemli tahribatlardan biri, hiç şüphesiz, köy okullarının kapatılması politikasına, hız vermesiyle yaşandı. Son 20 yılda, 20 binden fazla köy okulu kapatıldı. Taşımalı eğitim sistemi denilen, garabet bir uygulamaya geçildi.

Sonuçta ortaya çıkan manzarada; Köy var, köyde çocuk var, ama okul yok… Bugün tam tamına, 722 bin 845 çocuğumuz, Köylerinden, şehir merkezlerine taşınıyor. Köy okulları kapatılınca; Millî bayramlarımız artık köylerimizde kutlanamıyor.

Artık İstiklal Marşımız, her Pazartesi köylerimizde okunmuyor. Bayrağımız göndere çekilmiyor. Köy okulları kapatılınca; Köy hayatı da, canlılığını kaybetti. Tarım bitti, hayvancılık bitti. Oysaki, Atatürk’ümüz ne diyordu: “Köyler ülkemizin kılcal damarları, köylüler de milletin efendisidir.” İşte biz, İYİ Parti olarak; Köylülerimize hak ettikleri itibarı, yeniden kazandırmak için çalışıyoruz.

Bugün maalesef; Cumhuriyet’in geleceği emanet ettiği o nesiller, artık o köylerden çıkmıyor. Çocuklarını köyden uzağa göndermek istemeyen ana babalar, ilk 4 yılın sonunda, çocuklarını okuldan alıyor. Özellikle kız çocuklarımız, erken yaşta okuldan alınıyor. Herhangi bir meslek sahibi olamıyor. Kimisi çocuk yaşta evlendiriliyor.

Gelecek hayali kuramıyor. TÜİK rakamlarına göre, kız çocuklarımızın erken yaşta evlendirilme oranı, erkek çocuklarımızın, tam 21 katı. Son 20 yılda, 1 milyon kız çocuğumuz, yaşları tutmadığı için, mahkeme kararı sonucu evlendirildi.

Bu sayı, resmî nikahlardan çıkan sonuç. Bunun üzerine bir de, kayıt altına alınmayan evlilikler var. Artık kızlarımız; “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime” diyorlar. Halbuki mücrim olan onlar değil…

Esas mücrim olan; Bizzat Bay Kriz, uyguladığı yanlış politikalar ve bu ucube sistemin kendisidir. Bu kadar basit. AK Parti iktidarının, 2013-2020 yılları arasında; Köy okullarını kapatıp, hiçbir denetimi olmayan, karda kışta gidilemeyen, ya da 40–50 kilometre yol gidilen, taşımalı sistem için harcadığı para, eldeki verilere göre, 20 milyar lirayı aşmış durumda. Artan mazot fiyatları ve gıda enflasyonunu da dikkate alırsak; bugün, bu mali yükün, çok daha fazla olduğu, apaçık ortada…”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir