Multipl Skleroz Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Teşhisi, Tedavisi

Multipl skleroz (MS), beyni, omuriliği ve optik sinirleri içeren merkezi sinir sisteminin kronik bir nöroimmünolojik (hem sinir sistemi hem de immünolojik sistem dahil) bir bozukluğudur. Siniri kaplayan, miyelin kılıfı adı verilen koruyucu, yağlı, yalıtkan madde, tam olarak anlaşılamayan bir mekanizma sayesinde yok edilir.

Haber Merkezi / Miyelin kılıfının karakteristik skarlaşmasını (plak veya lekeler) oluşturan inflamatuar ataklar öngörülemez şekilde ortaya çıkar, yoğunlukları değişir ve birçok bölgede bu nedenle multipl skleroz adı verilir. Hastalığın seyri sırasında hastalarda ataklar (nüksetmeler veya alevlenmeler) yaşanabilir, giderek kötüleşebilir (ilerleme) veya stabil hale gelebilir.

Hasarın yerinin rastgele olması, kişiden kişiye değişebilen çok çeşitli nörolojik semptomlara neden olabilir. Son zamanlarda MS hastalığının erken dönemlerinde miyelin kılıfların yanı sıra sinir liflerinin (aksonlar) da etkilendiği öğrenilmiştir. Aksonlardaki hasar geri döndürülemez olduğundan klinisyenler hastalığı değiştirici ajanlardan biriyle erken tedaviyi önermektedir (aşağıya bakın).

Multipl sklerozun semptomları büyük ölçüde değişebilir. Bazı kişilerde görme bozukluğu (merkezi görme alanları dahil), çift görme (diplopi) veya gözlerde istemsiz ritmik hareketler (nistagmus) olabilir. Multipl sklerozlu kişilerde ayrıca konuşma bozukluğu, uzuvlarda uyuşma veya karıncalanma hissi ve yürümede zorluk yaşanabilir. Cinsel işlev bozukluğunun yanı sıra mesane ve bağırsak işlev bozuklukları da mevcut olabilir.

Multipl skleroz nadiren ölümcüldür; ortalama yaşam süresi genel nüfusun yüzde 93’üdür. Ancak bazı durumlarda hareketlilikteki değişiklikler baston, koltuk değneği veya diğer hareketlilik araçlarının kullanılmasını gerekli kılar. Sınırlı sayıda hastada hastalık yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilir.

Multipl sklerozun kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte çoğu klinik araştırmacı, MS’in genetik olarak duyarlı bir kişide bir veya daha fazla çevresel faktöre yanıt olarak anormal immünopatolojik olarak muhtemel otoimmünitenin sonucu olabileceği konusunda hemfikirdir.

Birçok araştırmacı, bozukluğun vücudun kendi dokularına karşı anormal bir bağışıklık tepkisini (otoimmün bozukluk) temsil edebileceğini öne sürüyor. Otoimmün bozukluklarda, yabancı olarak algılanan maddelere (antijenler) karşı vücudun doğal savunması (örneğin antikorlar ve lenfositler ve monosit/makrofajlar dahil inflamatuar hücreler), bilinmeyen nedenlerle sağlıklı dokulara uygunsuz bir şekilde saldırmaya başlar.

Birçok araştırmacıya göre otoimmün süreç, MS’e genetik yatkınlığı olan bireylerde belirli çevresel etkenlere (örneğin, belirli bakteri veya virüsler) maruz kalmayla tetiklenebilir. Diğer önemli çevresel faktörler arasında D vitamini eksikliği, tütün kullanımı yer alıyor gibi görünüyor. Araştırmalar, normal bağışıklık hücrelerine zarar vermeden otoimmün saldırıyı hafifletmek için tasarlanmış bağışıklık tedavileri üzerinde yoğunlaşıyor.

Bazı araştırmacılar, MS’li bireylerde hastalık sürecini tetiklemede bir veya daha fazla farklı virüsün rol oynayabileceğine inanmaktadır. Yıllardır farklı virüsler suçlanmıştır ancak en iyi kanıt Epstein Barr virüsü (EBV) ile olan ilişki gibi görünmektedir.

Diğer araştırmacılar ortak bir bakterinin MS’in gelişimine katkıda bulunabileceğini öne sürüyorlar. Bir çalışmada, MS’li (tekrarlayan-düzelen veya ilerleyici MS) 37 bireyin beyin omurilik sıvısı, “yürüyen pnömoniye” (Chlamydia pneumoniae) neden olan bakterinin varlığını gösterdi. Buna karşılık, çalışmanın kontrol grubunda (yani MS dışında nörolojik hastalıkları olan bireylerde) bakteri yalnızca az sayıda vakada mevcuttu ve kontrol deneklerinin çok azında mikroorganizmaya karşı antikorlar gelişmişti. Bu bulgular henüz doğrulanmadı ve bu bir epifenomu temsil ediyor olabilir.

Kanıtlar ayrıca MS’li bireylerin, çeşitli genlerin (poligenik kalıtım) “kümülatif” etkileşimi ile belirlenebilecek bozukluğa karşı genetik bir duyarlılığa sahip olabileceğini düşündürmektedir; Ayrıca hastalığa yatkınlığa (heterojenite) neden olan farklı genetik anormallikler veya mekanizmalar da olabilir. Araştırmacılar MS ile ilişkili olabilecek birkaç farklı genin olduğunu öne sürdüler.

Bunlar arasında, bağışıklık sisteminde rol oynayan bir grup protein olan ana doku uyumluluk antijenlerinin üretimini düzenleyen, yakından bağlantılı belirli genler (ana doku uyumluluk kompleksi [MHC]) bulunur. Araştırmacılar, genetik olarak belirlenmiş belirli doku uyumluluk antijenlerinin varlığının, bireyleri MS’e yatkın hale getirmede bir miktar rol oynayabileceğini öne sürüyorlar.

Yıllar önce yapılmış olmasına rağmen, New England Journal of Medicine’de (Şubat 2001) bildirilen iki büyük çalışma, aşılama ile multipl skleroz arasında bir bağlantı olduğuna dair herhangi bir kanıt gösteremedi. Aşılamaları multipl sklerozla ilişkilendiren yeni bir kanıt bulunmamaktadır.

MS tanısı, kurul onaylı bir nöroloğun klinik uzmanlığına dayanmaktadır. Zamanla Schumacher’den Poser’a, oradan da bugünkü McDonald’a evrilen belli kriterler var. Klinisyenler MS’in tipik başlangıç ​​yaşını, klinik paternini, öyküsünü ve nörolojik bulgularını değerlendirmelidir.

Kriterler ayrıca merkezi sinir sistemindeki değişikliklerin zaman ve mekana göre ayrılmasını ve yalnızca bir kez meydana gelmemesini gerektirir. Sonuçta MS klinik bir tanıdır çünkü birçok laboratuvar testi olmasına rağmen hastalığın kesinliğini kesin olarak ortaya koyan kesin bir test yoktur; bu nedenle bu tanının bir MS uzmanı tarafından konulması önemlidir.

MS’i düşündüren klinik özellikler, genellikle 15 ila 50 yaş arasındaki başlangıç ​​yaşını içerir. Daha az görülen sunum, nörolojik problemlerin kademeli olarak geliştiği (ilerleyici form) yaşlı bir erkek veya kadında görülür. Daha sık görülen sunum, epizodik olan ve kendiliğinden düzelen (tekrarlayan-düzelen) semptomlarla görülür. En az görüleni ise çocuklarda görülen tanıdır (pediatrik MS). Bu MS türü son yıllarda tıp camiasında daha yaygın olarak tanınmaya başlamıştır.

MS’in klinik profili, zaman içinde semptomatik hastalık aktivitesinin (yalnızca bir kez ortaya çıkmaması ve bir daha asla ortaya çıkmaması) ve objektif bir nörolojik muayene ile doğrulanmasını gerektirir. Daha sık görülen semptomlar uyuşukluk, vücutta tuhaf hisler (parestezi), ağrı, motor anormallikler ve görme problemleridir.

Tanı konulduktan sonra hastalığın seyri, tekrarlayan-düzelen (ataklar ve iyileşme), ikincil ilerleyici (çok az iyileşme veya hiç iyileşme olmadan kötüleşen bir forma dönüşen tekrarlayan MS), birincil ilerleyici (hiçbir iyileşme olmadan kademeli olarak kötüleşme) olarak kategorize edilebilir. iyileşme) veya ilerleyici tekrarlama (ara sıra tekrarlamalarla kötüleşme). MS’in klinik seyrinin belirlenmesi, sınıflandırmanın kesin olabilmesi için zaman alır ve dikkatli bir izleme gerektirir.

MS gibi görünen semptomlar ortaya çıktıktan sonra nörolojik muayene bulguları bu değişikliklerin beyinden, omurilikten veya her ikisinden kaynaklandığını kanıtlamalıdır. Nörolojik bulgular sorunun MS olduğuna dair ilk şüpheyi doğurur. Manyetik rezonans görüntüleme (MRI), tanıyı destekleyebilen başlıca tanı laboratuvar aracıdır. Görüntüleme bulgularının belirli özellikleri arasında lezyonların çokluğu (beyindeki değişiklikler), büyük çap ve beyinde MS’e özgü belirli bölgelerdeki oval şekil yer alır.

Bulgular sonuçsuzsa, kişinin immünolojik kalıpları değerlendirmek üzere beyin omurilik sıvısını (omurilik sıvısı içeriği) incelemek için lomber ponksiyon (omurilik sıvısı) geçirmesi gerekebilir. Omurilik sıvısı, enfeksiyonlara veya diğer hastalıklara bağlı diğer koşulları dışlamak ve MS teşhisini desteklemek için önemli tamamlayıcı bilgiler sağlar. Diğer tanıları dışlamak için kan testleri gerekebilir.

Multipl sklerozun (MS) bilinen bir önleme veya tedavisi olmamasına rağmen, semptomları yönetmek, hastalığın seyrini değiştirmek ve alevlenmelere (nüksetme veya alevlenmeler) yardımcı olmak için mevcut tedaviler vardır. Standart ağrı kesici ilaçlar, sertlik, spazmodik ve nörojenik ağrı dahil olmak üzere çeşitli türlerde olan MS’teki ağrı için özellikle etkili değildir. Spazmodik ağrıyı tedavi etmek için antispazmodikler kullanılır ve nörojenik ağrı genellikle antikonvülzanlar ve/veya antidepresanlar ile tedavi edilir.

Trigeminal nevralji, karbamezapin, gabapentin, pregabalin, topriamat ve fenitoin gibi antikonvülsanlarla tedavi edilir. Tekrarlayan ataklar ve nüksetmeler (alevlenmeler), merkezi sinir sistemindeki miyeline zarar veren ve sinir uyarılarının iletimini yavaşlatan veya bloke eden iltihabı azaltmak için genellikle kortikosteroidlerle tedavi edilir. Bu ilaçlar hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaz, gelecekteki nüksetmeleri engellemez veya ilerlemesini durdurmaz. Fizik tedavi ve egzersiz programları (özellikle su veya su terapisi) çoğu hasta için değerlidir.

MS semptomları birincil (doğrudan hastalığın kendisinden kaynaklanan), ikincil (birincil semptomların yetersiz yönetimi nedeniyle) ve üçüncül (hastalığın komplikasyonlarından kaynaklananlar) olarak sınıflandırılabilir. Örneğin bir kişinin kontrol edilemeyen mesane sorunları varsa enfeksiyon kapabilir ve sosyal olarak izole olabilir. Kontrol edilemeyen bu problem nedeniyle araç kullanmayı veya çalışmayı bırakabilir.

MS belirtileri hafif ve hafif (uyuşma, karıncalanma) veya şiddetli (yürüyeme veya hareket edememe) olabilir ve zamandan zamana ve kişiden kişiye değişebilir. Bu nedenle, hastalıkla ilgili sürekli değişen sorunları ele almak için tedavinin her kişiye özel ve dinamik olması gerekir. MS’li kişiler sıklıkla hastalıklarını yönetmek için ilaç tedavisi, rehabilitasyon, danışmanlık ve eğitim hizmetlerinin yanı sıra bir ekip yaklaşımına ihtiyaç duyarlar.

Hastalığı değiştiren ilaçlar, atakların sıklığını ve şiddetini azaltmaya, beyin ve omurilikteki hasarlı veya aktif hastalık alanlarının (lezyonların) birikimini azaltmaya yardımcı olur ve sakatlığın ilerlemesini yavaşlattığı görülmektedir.

Paylaşın

Multipl skleroz (MS) nedir? Detayları

Multipl skleroz (MS), merkezi sinir sistemini (CNS) içeren kronik bir hastalıktır. Hastalık, bağışıklık sistemi, sinir liflerinin etrafındaki koruyucu tabaka olan miyelini etkiler. İltihaplanma, yaraya veya lezyonlara neden olan hastalık, beyninizin vücudunuzun geri kalanına sinyal göndermesini zorlaştırır.

Multipl skleroz (MS) hayatı tehdit eden bir hastalık değildir. Bazı hastalarda ileriki yaşlarda hareket ve bazı bilişsel kayıplara rastlanabilir. Hastalığın kesin tedavisi olmasa da günümüzde tıptaki gelişmeler, erken tanı ve doktor kontrolünde alınacak önlemler, yaşanan sıkıntıları azaltmaktadır.

Nedenleri;

Multipl Skleroz’un oluşumunda çevresel etkenler (iklim, yaşanan bölge vb.) ve geçirilmiş viral enfeksiyonların yanı sıra, genetik yatkınlık da önemli rol oynuyor. MS Hastalığı, genetik ve çevresel nedenlerin bir araya gelmesi sonucunda da meydana gelebilir. Multipl Skleroz (MS) hastalığı, özellikle 20-40 yaş arasında ve çoğunlukla kadınlarda görülüyor ancak bu farkın nedeni bilinmiyor.

MS’in kuzey ülkelerinde görülme sıklığı ekvatora yakın ülkelere göre 3 kat fazlayken bunun nedeni konusunda araştırmalar sürüyor. Kuzey ülkelerinde güneşli gün sayısının ekvatoral bölgelere kıyasla azlığından yola çıkan kimi araştırmalar, D vitamini eksikliğinin MS için bir risk faktörü olabileceğinin üstünde duruyor.

Multipl Skleroz çeşitleri;

Hastalık her kişide farklı olarak seyreder. Hastaların hepsinde sinirler zarar görür ancak ortaya çıkan belirtiler farklı olabilir. MS’in tanımlanan başlıca dört tipi bulunur;

  • Atak ve iyileşmeler ile giden MS; Ataklar ile ortaya çıkar. Ataklar tam veya kısmen geri dönüşlüdür. MS’li hastaların çoğu başlangıçta atak ve iyileşmeler ile giden seyir gösterir. Atakların ne sıklıkta geleceğini tahmin etmek ise mümkün değildir. Ataklar bazen yılda birkaç kez, bazen 2-3 yılda bir, bazı hastalarda ise ancak yıllar sonra tekrar ortaya çıkabilir
  • Sekonder ilerleyici MS; Atak ve iyileşmeler ile giden MS hastalarının bir kısmında daha sonra ataklar azalır ya da görülmezken, örneğin yürüme güçlüğü ve konuşma ve denge bozukluğu ya da bilişsel engellilikte devamlı bir ilerleme olur
  • Primer ilerleyici MS; Hastalık sinsi başlıyor ve yıllar içinde gittikçe artan engellilik ortaya çıkıyor. İlerleme hızı değişken olmakla birlikte genellikle yavaş seyirli oluyor. Bu gruptaki hastalar MS’li olguların daha az bir bölümünü oluşturuyor
  • Ataklarla ilerleyici MS; Başlangıçtan itibaren sinsi ve ilerleyici seyretmekle beraber arada ataklar da görülebiliyor

Belirtileri;

MS belirtileri hastadan hastaya değişir. Her bireyin kendine özgü semptomları, sorunları ve kendi seyri vardır. MS hastalığı belirtileri kişiden kişiye göre değişebilse de MS’in  en yaygın belirtileri vücudun çeşitli yerlerinde uyuşma veya karıncalanma, vücudun bir veya daha fazla yerinde güçsüzlük, yürüme güçlüğü, baş dönmesi, yorgunluk, görsel bulanıklık ve bazen çift görmedir. Hastalarda ayrıca Lhermitte fenomeni adı verilen ve boyunlarını öne doğru eğdiklerinde sırtlarında, kollarında veya bacaklarında elektriksel karıncalanma veya şok hissettiği bir semptom olabilir.

MS’li hastalar, aşağıdaki problemlerin herhangi birini ataklar ve düzelmeler veya yavaş kötüleşen bir seyir izleyerek yaşayabilirler:

  • Uyuşukluk, karıncalanma, iğnelenme
  • Güç kaybı, spazm, kas sertliği, kramp, ağrı. Güç kaybı vücudun bir tarafındaki kol ve bacakta veya her iki bacakta birden olabilir
  • Görme kaybı, çift görme
  • İdrar kaçırma ve idrar aciliyeti
  • Kabızlık
  • Konuşma bozukluğu
  • Cinsel fonksiyon bozuklukları
  • Denge kaybı, bulantı
  • Yorgunluk
  • Depresyon
  • Kısa süreli hafıza problemleri
  • Yutma zorluğu da MS belirtileri arasındadır

MS hastalığının ilk belirtileri, kol ya da bacakta kuvvet azalması-güçsüzlük şikayeti ile başlar. MS’li hastalar genellikle yeni gelişen duyu bozuklukları, bulanık görme, denge bozuklukları, çift görme gibi belirtiler ile doktora başvurular. MS hastalığının belirtilerinin her hastada birbirinden farklı olabileceğini akılda tutmak gerekir.

MS hastalığı belirtileri, miyelin konusu ile doğrudan bağlantılıdır. Merkezi sinir sisteminde sinir liflerini çevreleyen ve koruyan “miyelin” isimli bir tür kılıf vardır ve bu kılıf sinir liflerinin elektrik uyarılarını iletmelerine yardımcı olur. MS’de miyelin kılıfı hasara uğrar ve bazı bölgelerde yok olur. Hasar gören bu bölgeler ‘plak’ olarak da bilinir. Miyelin sadece sinir liflerini korumakla kalmayıp, görevlerini yerine getirmelerini de sağlar. Miyelin yok olduğunda veya hasar gördüğünde, sinirlerin beyine giden veya beyinden gelen elektrik uyarılarını iletebilme kapasiteleri kesintiye uğrar; bu durum çeşitli MS belirtilerine neden olur.

En belirgin MS belirtileri, halsizlik, yüzde veya vücutta uyuşma ve karıncalanma, hissizlik, yorgunluk, denge problemleri, görme bozuklukları, kas sertleşmesi, bozuk konuşma, bağırsak veya mesane problemleri, dengesiz yürüme (ataksi), cinsel işlev sorunları, ısıya hassasiyet ve kısa süreli bellek sorunları şeklinde sıralanabilir.

Tanısı;

Tanı, birçok hastalıkta olduğu gibi nörolojik öykü, muayene bulguları ve tetkikler sonucunda konulur. Kesin tanı için geçmişte değişik tanısal ölçütler geliştirilmiştir ve bu ölçütler kısmen zaman içerisinde elde edilen yeni bilgiler ile değiştirilmektedir. Yeni tanı ölçütleri 2005 yılında tekrar düzenlenmiştir. Bu ölçütlere göre kesin MS, muhtemel MS tanısı konur ya da tanı dışlanır. Ortak fikir belirti ve bulguların zaman ve alan açısından yayılımını esas alır. Hastalığın başlangıç aşamalarında tanı ölçütlerini karşılamayan hastalar kafa karıştırıcı olmuştur. Bazı durumlarda klinik belirtileri olan bir atak olur ama eMaR görüntülemede yaygın plaklar tespit edilir. Bu durum doğrudan MS adını almasa da klinik izole hastalık tablosu olarak adlandırılır.

Genellikle sık yapılan bir yanlış, MR görüntülemede bazen rastlantısal tespit edilen parlak alanların gereğinden fazla MS’e eşdeğer kabul edilmesidir. Klinik belirtilerin de MS ile uyumlu olması gerekir. Bu görüntüler sık baş ağrısı yaşayanlarda (migrende), ileri yaşlarda, damar cidarını etkileyen bazı hastalıklarda (Sjögren sendromu, sarkoidoz, sistemik lupus eritromatozus, poliarteritis nodoza, Behçet hastalığı) sıklıkla izlenir.

MS tanısı konduktan sonra Kırmızı Bayrak ya da Işık durumu varsa tanıyı tekrar gözden geçirmek gerekir. Bu durumda MS dışında diğer hastalıklar da araştırılmalıdır: 1. ailede nörolojik hastalık varsa, 2. beyinde değil de sınırlı olarak omurilik alt kısımlarında plak görüntüsü varsa, 3. eşlik eden devamlı sırt ağrısı varsa, 4. sadece belli bölge ile ilişkili bulgular varsa, 5.hastalığın 60 yaş üzerinde ya da 15 yaş altında başlaması ve 6. ilerleyici hastalık olması. Bunlar varsa MS tanısı kabul edilmeden diğer hastalıklar da aranmalıdır.

Tedavisi;

MS’in temel olarak 3 tip tedavisi var; belirtilere yönelik tedavi, atak tedavisi ve atakları önleme tedavisi. Bağışıklık sistemini düzenleyen, baskılayan ve/veya atak sırasında uygulanan bu tedaviler MS hastalarına yardımcı oluyor.

Günümüzde MS tedavisinde çok sayıda ilaç seçeneği bulunuyor. Hastanın atakları ve hastalığın şiddetine göre hangi ilaca başlayacağına karar veriliyor. Ataklar erken dönemde kontrol altına alındığında, bu atakların yaratacağı hasar da engellenmiş oluyor. MS’i tamamen durduracak kesin tedavi henüz olmasa da, bazı türlerinde erken tanı ve tedaviyle atakların sıklığı ile şiddeti de belirgin olarak azalıyor.

Bunun sonucunda hastaların atak döneminde yaşadıkları görme bozukluğu, konuşma güçlüğü, denge sağlama ve idrar tutamama gibi nörolojik bulgulara bağlı sıkıntılardan az etkileniyor. Ayrıca hastaların atak nedeniyle sık aralarla yüksek doz kortizon almaktan kurtulmaları yaşam kaliteleri açısından oldukça önem taşıyor.

Ayrıca erken dönemde tedavi başlanan hastalarda başta zihinsel işlevler olmak üzere yürüme ve denge gibi merkezi sinir sistemi etkilenmesine bağlı olarak özürlülüğe neden olan bozuklukların da daha geç ya da daha az geliştiği görülüyor. Bugün hem MS hastalığının daha kötüye gitmesine engel olacak, hem de alevlenmeleri yatıştıracak birçok ilaç tedavide kullanılıyor. Bununla birlikte, fizik tedavi gibi farklı rehabilitasyon türleri de kişinin ev ve iş hayatında yardımcı olabiliyor.

MS, kronik bir hastalık olduğundan hem kaliteli uzun bir yaşam, hem de atakların önüne geçebilmek için egzersiz de önem taşıyor. Egzersiz, zayıf kasların neden olduğu problemleri önleyebiliyor, mesane ve bağırsak problemlerinin çözümüne de destek sağlıyor. Yaygın bilinen aksine hastalığın cinsel isteği etkileme ihtimali bulunuyor ve bu durumda ilaç ve terapi yoluna gidilebiliyor. Ancak olası cinsel sorunlara karşın MS hastalığı çocuk sahibi olabilme yeteneğini etkilemiyor.

Her kronik hastalıkta olduğu gibi MS’de de kişinin ve çevresinin doğru bilgilere sahip olması tedavinin etkinliği, kaliteli bir yaşam ve hastalıkla savaşacak gücü bulması için önem taşıyor. Türkiye’de MS konusunda çalışan dernekler ve farkındalık kampanyaları bulunuyor.

MS hastalığı hamileliğe engel değildir ve çocukta herhangi bir gelişim bozukluğuna neden olmaz. Hamilelik ve doğum süreci, MS hastası olmayan kadınlarla aynıdır. Hamileliğiniz planlarken doktorunuza MS hastası olduğunu söyleyerek hamileliğiniz esnasındaki tedavi sürecini doktorunuz ile beraber düzenleyebilirsiniz.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın