HDP’li Garo Paylan’dan Türkiye İşçi Partisi’ne Sert Sözler

TİP’in ayrı bir liste olarak seçime girmesini hata olarak gördüğünü söyleyen HDP’li Garo Paylan, TİP’in ‘HDP’den ayrı girersek alabileceğimiz oylar var’ dediğini belirterek “Eğer siz o oyları ikna edemiyorsanız HDP’yle yürüme konusunda, o zaman başarınız nerede?” diye sordu.

HDP’nin ‘Kürt halkının da özgürlüğünü, eşitliğini talep eden bir parti’ olduğunu ifade eden Paylan, “Kürt’le mesafeli gibi durursam daha fazla oy alırım” bakışının yanlış olduğunu kaydetti.

HDP’li siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçlarını da gördük… Belki TİP yüzde 1,7 oy aldı, dört milletvekili kazandı ama mesele 4, 5, 7 milletvekili kazanmak değildi; rüzgarı arkamıza almaktı… Barış, demokrasi ve emeğe inanan, emeğin haklarına inanan Emek ve Özgürlük Hareketi’nin bu mücadeleden başarılı çıkmasıydı. Başarı ölçütümüz yüzde 15 oydu toplam olarak ve 100 milletvekiliydi. 65 milletvekilinde kaldık. Bu da bir başarısızlıktı.”

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinden Türkiye İşçi Partisi (TİP), 14 Mayıs’taki seçimde daha öncekinin aksine Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatısında değil, kendi amblemiyle pusulada yer almıştı. Seçimde HDP 65, TİP ise dört vekil kazanmıştı. Seçim sürecinde TİP’in parti olarak pusulada yer alma konusu tartışma konusu olmuştu.

Halk TV yayınına katılan HDP’li Garo Paylan, TİP’in ayrı bir liste olarak seçime girmesini hata olarak gördüğünü kaydetti. Paylan, TİP’in ‘HDP’den ayrı girersek alabileceğimiz oylar var’ dediğini belirterek “Eğer siz o oyları ikna edemiyorsanız HDP’yle yürüme konusunda, o zaman başarınız nerede?” diye sordu.

HDP’nin ‘Kürt halkının da özgürlüğünü, eşitliğini talep eden bir parti’ olduğunu ifade eden Paylan, “Kürt’le mesafeli gibi durursam daha fazla oy alırım” bakışının yanlış olduğunu kaydetti.

HDP’li siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçlarını da gördük… Belki TİP yüzde 1,7 oy aldı, dört milletvekili kazandı ama mesele 4, 5, 7 milletvekili kazanmak değildi; rüzgarı arkamıza almaktı… Barış, demokrasi ve emeğe inanan, emeğin haklarına inanan Emek ve Özgürlük Hareketi’nin bu mücadeleden başarılı çıkmasıydı. Başarı ölçütümüz yüzde 15 oydu toplam olarak ve 100 milletvekiliydi. 65 milletvekilinde kaldık. Bu da bir başarısızlıktı.”

Paylan, Kürt seçmende sol bileşenlere karşı bir ön yargı oluştuğunu aktararak, seçmenlerin “Neden biz bunlarla birlikteyiz? Bunlar bize kaybettiriyor” diye bir duyguyla karşı karşıya kaldığını aktardı.

“TİP konfor alanı yarattı”

HDP’li siyasetçi, bu düşüncenin yanlış olduğunu belirterek “Bizler yoldaşız. Türk sosyalistleri, Kürt sosyalistleri diye bir ayrım oldu, bu doğru değil. Sosyalizm enternasyoneldir” dedi. Paylan, HDP’nin sosyalistlerin, demokratların, ekolojistlerin ve feministlerin birlikte mücadelesi üzerine kurulduğunu aktararak şöyle devam etti:

“Halkların eşitliği iddiası üzerine kurduk partimizi. Burada bir ayrı gayrı söz konusu oldu, bu duygudan dolayı da kaybettik. Batıda bize stratejik veya duygusal olarak destek veren seçmenler için bir konfor alanı yarattı TİP. ‘Bak işte biz Kürtlerle, HDP’yle ayrıyız, bize daha rahat oy verebilirsiniz’ diye bir duygu yarattı. Bu da kötüydü. Sanki HDP kriminal bir vakaymış, biz daha legal bir partiyiz gibi’ algılandı. Bu da ciddi bir hata.”

Paylaşın

HDP’li Paylan’dan Bakanlara Tek Soruluk Önerge: Neden İstifa Etmiyorsunuz?

HDP Milletvekili Garo Paylan,  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu ve Enerji Bakanı Fatih Dönmez’e “Neden istifa etmiyorsunuz?” diye sordu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, bakanların yanıtlaması istemiyle tek soruluk önerge verdi: Neden istifa etmiyorsunuz?

6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremlerin felakete dönüşmesinde sorumluluğu olduğunu belirterek; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu ve Enerji Bakanı Fatih Dönmez’e “Neden istifa etmiyorsunuz?” diye sordu.

Paylan, İçişleri Bakanı’nı AFAD’ın arama-kurtarma çalışmalarını çok geç ve yanlış yürütmesinden, Şehircilik Bakanı’nı yıkılan şehirlerden, Ulaştırma Bakanı’nı çöken iletişim sisteminden, Enerji Bakanı’nı deprem bölgesini elektriksiz bırakmasından dolayı istifaya çağırdı.

Süleyman Soylu için gerekçe:

“6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremlerin ardından bakanlığınıza bağlı AFAD, arama-kurtarma çalışmalarını çok geç ve yanlış yürüterek kurtarılması mümkün çok sayıda yurttaşımızın ölümüne neden oldu. AFAD, aynı zamanda çadır gibi temel ihtiyaçları zamanında ulaştırmayarak depremzede milyonlarca yurttaşımızı perişan etti. AFAD’dan sorumlu bakan olarak; 1. Neden istifa etmiyorsunuz?”

Adil Karaismailoğlu için gerekçe:

“6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremlerin ardından, en kritik ilk yedi günde bölgedeki iletişim altyapısı tamamen çöktü ve bugüne kadar tam anlamıyla işler hale getirilemedi. Bu durum, arama-kurtarma çalışmalarına sekte vurdu ve enkaz altında yardım çağrısında bulunmaya çalışan yurttaşlarımızın ölümlerine varan sonuçlara neden oldu. Ayrıca, bölgedeki yurttaşlarımızın en önemli iletişim kaynağı ve yardım çağrılarının yaygınlaştırıldığı ana mecra olan Twitter’a erişimin, Bakanlığınıza bağlı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından 8 Şubat 2023 günü kısıtlanması can kaybı dahil olmak üzere önemli sonuçlar doğurmuştur. Depremzede yurttaşlarımızın iletişimini sağlayamadınız. Neden istifa etmiyorsunuz?”

Murat Kurum için gerekçe:

“6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremlerde çöken binalarda on binlerce yurttaşımız öldü ve yaralandı. Bakanlığınızın esas görevi olan, yurttaşlarımızın güvenli evlerde yaşaması sorumluluğunu yerine getiremediniz. Neden istifa etmiyorsunuz?”

Fatih Dönmez için gerekçe:

“6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremlerin ardından bölgedeki enerji altyapısı tamamen çöktü. Deprem bölgesine günlerce sağlanamayan enerji sebebiyle yurttaşlarımız ısınma gibi en temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamadı. Depremzede yurttaşlarımıza elektrik ulaştıramadınız. Neden istifa etmiyorsunuz?”

Paylaşın

HDP’li Garo Paylan “İmar Affı” Konusunda TBMM’yi Uyarmıştı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 2018 seçimlerinden hemen önce AK Parti’nin sunduğu imar affı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) uyarmıştı.

HDP’li Paylan “Düşünün ki siz o 10 katlı binayı affettiniz. O 10 katlı binada 100 vatandaşımız yaşıyor. Bir deprem oldu -Allah korusun- o vatandaşlarımız o binanın altında kaldı. Kim bu vebali taşıyacak?” sözleriyle eleştirmişti.

Paylan, Genel Kurul’da görüşülen imar affına ilişkin “Meclis bu vebalin altına girmemelidir” uyarısında bulunmuştu. Paylan’ın 9 Mayıs 2018 tarihinde Meclis Genel Kurul’unda yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:

“İnanın bu kadar rezil bir imar affı gelmemişti. Bir torba yasa içinde bir maddelik yalapşap bir imar affı. Kaç kişiyi ilgilendiriyor? 13 milyon iş yeri ve konutu yani yaklaşık 50 milyon vatandaşımızı ilgilendiren bir konu. Ya, olur mu böyle bir şey? Otuz beş yıllık kanayan bir yara böyle, bir torba maddede yalapşap bir şekilde getirilir mi arkadaşlar? Hak mıdır bu?

Bakın, ne tür arazlar var maddede? Diyor ki: ‘Arkadaş, ben imar affını getiriyorum.’ E, nasıl gelecek bu imar affı? Özal’ın imar affında nasıldı, biliyor musunuz? Vatandaş proje çizdiriyordu, projesini teknikere götürüyordu, onaylatıyordu ‘Ya, bu bina sağlam mı, oturulabilir mi, şartlara uygun mu bu affettiğim yer?’ diye. İmar affını böyle yapmıştı rahmetli Özal. Şimdiki imar affı ne diyor? ‘Vatandaş beyannamesini yazacak, benim şu kadar metrekarelik, şu kadar katlık beyanım var diye gidecek beyannamesini verecek ve yüzde 3 vergi verecek. Ben onu affediyorum.’ diyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?

Gelin, bilmeyenler varsa sizi İstanbul’da gezdireyim, herkesin şehrinde vardır. 2 katlı imarlı yere, 2 kata göre temel atılmış yere vatandaş 10 katlı bina yapmış, kolonu yok, deniz kumuyla yapılmış, bina üflesen yıkılacak, diyor ki: ‘Arkadaş, ben bu binanın check up’ını yapmayacağım, denetlemeyeceğim, sen gel, bildir, bana da yüzde 3 para ver -para lazım, çok sıkışığız- ben senin 10 katlı binanı affediyorum.’

Arkadaşlar bakın, bu büyük bir vebaldir. Bu Meclis bu vebalin altına girmemelidir. Böyle, seçim arifesinde, vatandaşa -tırnak içinde söylüyorum- seçim rüşveti vererek bu iş olmaz. Bir af getirilecekse bunun pek çok boyutlu olarak düşünülüp yapılması lazım.

Düşünün ki siz o 10 katlı binayı affettiniz, o 10 katlı binada 100 vatandaşımız yaşıyor. Bir deprem oldu -Allah korusun- o vatandaşlarımız o binanın altında kaldı. Kim bu vebali taşıyacak? Milyonlarca vatandaşımız çürük binalarda yaşıyor. O, o vatandaşlarımızın suçu değil, onlar barınma hakkı çerçevesinde yapmışlar, evet, rant çerçevesinde yapanlar da var ama bunu bu şekilde denetimsiz affetmek hak mıdır, olacak iş midir?”

Paylaşın

HDP’li Paylan’a “TBMM’de Suikast” İddiası: Kaygılarım Artıyor

Mehmet Sinan İnce adlı kişinin 2016 yılında kendisine TBMM’de suikast düzenlenmesi planını açıkladığını belirterek TBMM Başkanlığı’na başvuran HDP’li Paylan, “TBMM’de şahsıma yönelik suikast planı hakkında soruşturma açtınız mı?” ve “Mehmet Sinan İnce adlı şahıs, 2010 yılından bu yana kaç kez, hangi tarihlerde ve ne kadar süreyle TBMM’de bulunmuştur?” diye sordu.

HDP’li Paylan’ın dilekçesine yanıt veren Meclis Başkanlığı, ‘İnce’nin silahla Meclis’e girdiğinin tespit edilmediğini, ziyaret bilgilerinin paylaşılamayacağını, kamera kayıtlarına ise ulaşılamadığını’ belirtti.

HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Alaattin Çakıcı’nın eski avukatlarından Mehmet Sinan İnce’nin 2016 yılında kendisine TBMM’de suikast düzenlenmesi planını açıkladığını belirterek TBMM Başkanlığı’na başvuruda bulundu.

Gazete Duvar’dan Serkan Alan‘ın aktardığına göre, HDP’li Paylan’ın dilekçesine yanıt veren Meclis Başkanlığı, ‘İnce’nin silahla Meclis’e girdiğinin tespit edilmediğini, ziyaret bilgilerinin paylaşılamayacağını, kamera kayıtlarına ise ulaşılamadığını’ belirtti.

HDP’li Garo Paylan, Mehmet Sinan İnce’nin sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımla, “Sene 2016, TBMM’ye silah sokturtup Garo Paylan’ı vurdurtup azmettireni Alaattin Çakıcı, faili MHP gösterecektin. Bana planı yaptırttın, iş milletvekili danışmanından döndü” dediğini hatırlatarak Meclis Başkanlığı’na başvuruda bulunmuştu. Paylan’ın konuyu Meclis gündemine taşıması ve suç duyurusunda bulunmasının ardından İnce, “Yapacak olsak yapardık. Kahraman yapmak istemedik seni. Yoksa iki defa önümüze düşürdük yürürken seni Meclis’te, şans eseri falan hayatta kaldım diye mağdur edebiyatı yapma” ifadeleriyle tehditlerini sürdürmüştü.

Meclis Başkanlığı Paylan’ın, “TBMM’de şahsıma yönelik suikast planı hakkında soruşturma açtınız mı?” ve “Mehmet Sinan İnce adlı şahıs, 2010 yılından bu yana kaç kez, hangi tarihlerde ve ne kadar süre ile TBMM’de bulunmuştur?” sorularına başvurudan iki ay sonra yanıt verdi.

İlgili yönetmelik maddelerini hatırlatan Meclis Başkanlığı, TBMM’ye görev, ziyaret veya gezi maksadıyla gelen ziyaretçiler ile getirdikleri her türlü eşyaların elle, gözle, araç altı kontrol cihazı, kapı dedektörü, X-RAY metal dedektörü, gerektiğinde bomba dedektör köpeği ve bomba uzmanı ile arandığını söyledi ve yanıtını şöyle sürdürdü:

“Söz konusu güvenlik uygulaması göz önünde bulundurulduğunda TBMM yerleşkesi ve kullanımındaki binalara herhangi bir şekilde silah vb. araçla girilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda dilekçeye konu Mehmet Sinan İnce isimli ziyaretçinin de TBMM’ye silahla giriş yaptığına yönelik herhangi bir vaka kayda geçmemiştir.”

‘Kamare kayıtlarına ulaşılamadı’

Öte yandan Meclis Başkanlığı, Meclis’e gelen ziyaretçilerin ziyaretçi takip sistemi ile kayıtlarının yapıldığını yanıtında hatırlattı. Meclis Başkanlığı, Paylan’ı tehdit eden İnce’nin ziyaret bilgilerinin, TBMM Güvenlik Koordinasyon Kurulu’nun, “TBMM’ye gelen ziyaretçilerin ve ziyaret edilen kişilerin bilgilerinin üçüncü kişilere verilmemesine” yönelik kararı gereğince paylaşılamayacağını kaydetti.

TBMM Güvenlik Yönetmeliği’nin 42’nci maddesinin üçüncü fıkrasında “Görüntü kayıtları Bilgi İşlem Başkanlığınca en az bir ay muhafaza edilir” hükmünün yer aldığını belirten Meclis Başkanlığı, İnce’nin Meclis’e girip girmediğinin kamera kayıtlarıyla tespit edilemeyeceğini şu sözlerle ifade etti:

“Dilekçenizde bahsi geçen ziyaretin üzerinden yaklaşık altı yıl geçmiş olduğundan, söz konusu ziyarete ilişkin kamera kayıtlarına ulaşılabilmesi de mümkün olmamıştır.”

Soruşturma açılmamış

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın söz konusu tehdide ilişkin Meclis Genel Sekreterliği’nden bilgi ve belge talebinde bulunduğu belirtilen yanıtta, “Bu kapsamda iddialarla ilgili olabilecek bilgi ve belgeler savcılık makamı ile paylaşıldığından, aynı konu hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ayrı bir soruşturma açılmamış ve suç duyurusunda bulunulması yoluna da gidilmemiştir” denildi.

“Meselenin üzerine ya gidilemiyor ya da gidilmiyor”

İnfaz edileceğine yönelik çok ciddi iddiaların olduğunu, bu iddialar karşısında devlet aygıtının harekete geçmediğini belirten HDP’li Garo Paylan, “Bu da benim şüphelerimi artırıyor. Herhangi bir olayda iki saat içerisinde harekete geçen savcılık iki aydır harekete geçmiyor” dedi. Meclis Başkanlığı’nın başvurusuna verdiği yanıtı değerlendiren Paylan şöyle devam etti:

“Üyesi olduğum Meclis’e çağrı yapıyorum Meclis de harekete geçmiyor. Meclis Başkanlığı’na verdiğim dilekçeye verilen yanıtta, ‘Meclis’e silah girmesi mümkün değildir, kayıtları size veremeyiz’ gibi açıklamalarla karşı karşıya kaldım. Bu da benim bu meselenin üzerine gidilmediğine yönelik şüphelerimi artırıyor. Ya gidilemiyor ya da gidilmiyor. İkisi de çok kötü. ‘Kamera kayıtları yok’ deniyor. Bu imkânsız bir şey, devletin kayıtları hiçbir zaman yok olmaz.”

‘Kaygılarım artıyor’

TBMM’ye girişlerde milletvekillerinin araçlarının aranmadığını, Mehmet Sinan İnce’nin suikasta dair yaptığı paylaşımda, “Milletvekilinin danışmanından döndü” ifadesini kullandığını hatırlatan HDP’li Paylan, “Demek ki bir milletvekiliyle beraber buraya giriyor. Silahı da o şekilde soktuğu ortada. Ama bunun üzerine gidilmiyor” dedi.

“Ben yalnızca Garo Paylan olsam kendi canımla ilgili meseleden kaygı duyarım ama bizler kamusal varlıklarız” ifadelerini kullanan Paylan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bize bakan sosyolojiler var. Hrant Dink cinayeti gibi cinayetler belli siyasi emeller çerçevesinde işlendi. Bu cinayetlerin üzerine gidilmedi. Gidilmediği için de bu yapılar devlet içerisinde varlıklarını sürdürüyorlar. Benimle ilgili bu iddiaların üzerine gidilmemesi bu yapının devlet içinde kol gezdiğini gösteriyor. Bu tip başka provokasyonların da her an yapılabileceğini gösteriyor. Benim amacım yalnızca kişisel bir kaygı değil. Bu yapıların üzerine gidilmesi ve bir daha benzer planları yapamamalarının sağlanması. Ama bunun yapılmadığını gördükçe kaygılarım artıyor.”

Paylaşın

HDP’li Paylan: Yeni Provokasyolarla Karşı Karşıya Kalabiliriz

Ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın eski avukatlarından Mehmet Sinan İnce’nin hakkında Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili gözaltı kararı çıkarılan eski Özel Kuvvetler subayı emekli Albay Levent Göktaş ile ilgili iddiaları sırasında HDP Milletvekili Garo Paylan’a 2016’da suikast düzenlenmesinin planlandığını da ileri sürmesi gözleri yeniden mafya-devlet ilişkilerine çevirdi.

İnce sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımda, Göktaş’ı suçlayarak “Sene 2016, TBMM’ye silah sokturup Garo Paylan’ı vurdurtup azmettireni Alaattin Çakıcı, faili MHP gösterecektin. Bana planı yaptırttın, iş milletvekili danışmanından döndü” iddiasında bulunmuştu. Bu gelişme üzerine Garo Paylan suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunun ardından paylaşımlarına devam eden İnce, Paylan’ı “Yapacak olsak yapardık. Kahraman yapmak istemedik seni. Yoksa iki defa önümüze düşürdük yürürken seni Meclis’te” ifadeleriyle tehdit etti.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker bir süreden beri tehdit alan Paylan ile devlet ile ilişki içinde olduğu ileri sürülen mafya yapılaşmalarını, suç duyurusunun ardından adım atılıp atılmadığını ve seçime giderken siyasi atmosferin bu gelişmelerden nasıl etkilenebileceğini konuştu.

2016 yılına dair size yönelik bir suikast iddiası var. Bize bu gelişmelere ilişkin süreci anlatabilir misiniz ve neden 2016 yılı?

Garo Paylan: Bildiğiniz gibi 2016 yılı darbe girişiminin olduğu yıl ve darbeden önceki süreçte ben ve arkadaşlarım bir darbe dinamiğinden bahsettik. Çünkü 2015’te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çözüm sürecini bitirmişti, ülkede büyük bir gerilim vardı ve 2015 Haziran ayında Erdoğan iktidarını kaybetmişti. Daha sonra çatışmalı bir süreç başladı, provokasyonlar, patlamalar oldu ve biz bunun bir darbe dinamiği olduğunu söyledik. Darbe dinamiği olduğu dönemlerde aynı zamanda suikast planları da söz konusu olur ve devlet içindeki çeşitli odaklar, çeteler suikast planları yaparlar. Belli ki benimle ilgili de bu darbe dinamiği sürecinde bir suikast planı yapılmış.

Şimdi 6 yıl sora siyasi gerilimin arttığı ve seçimin konuşulduğu, yeniden provokasyonların olacağı ve seçim sürecinde kan döküleceğinin konuşulduğu bir süreçte bu iddialar ortaya dökülmeye başlandı. Devlet içinde bir kavganın olduğunu görüyoruz. Belli odaklar birbirlerine karşı ellerindeki kartları ortaya döküyorlar ve biz bu mafyavari hesaplaşma süreci içinde ortaya dökülen bu ifşaatlardan ipuçlarını bulmaya çalışıyoruz.

Ama görüyorum ki benimle ilgili suikast iddiasını ortaya atan kişi ve hakkında iddiada bulunduğu Hablemitoğlu azmettiricisi olduğu iddia edilen Levent Göktaş ortadan kayboluyor, kaybediliyorlar. Ve bu kaybedilişte İçişleri Bakanı dahil pek çok kişinin rol aldığına yönelik iddialar var. İddiaların üstünden 15 gün geçmesine ve benim suç duyurusunda bulunmama rağmen ne bir savcılık soruşturma açıyor, ne iktidar harekete geçiyor ne de Meclis Başkanı bir ifadede bulunup ‘araştırılması gerek’ diyebiliyor.

Peki sizce neden siz hedef alınıyorsunuz?

Tıpkı 2007’de Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi; devlet içindeki pek çok kanat Dink’in öldürülmesinde mutabıktı, bunu engellemedi ve yol verdi. Ama hepsinin kendi ajandası vardı. Bu kanatlar, hem bir Ermeni’nin susturulması gerektiğine inanıyorlardı hem de bu cinayet üstünden devlet içinde konumlanmaya ve birbirlerine karşı hesap görmeye çalışıyordu. Şimdi de benzer bir kapışmanın söz konusu olduğunu düşünüyorum.

Peki niye bir Ermeni’ye yönelik olduğunu düşünürsek; bu kapışmaların olduğu dönemlerde bir Ermeni, bir Alevi’ye karşı saldırılması toplumdaki kutuplaşmayı kamplaşmayı artıracak, gerilimi artıracak. Batı dünyası ile diğer ülkelerde ‘Türkiye’de bir Ermeni daha öldürüldü’ gibi bir sansasyon yaratma potansiyeli olduğu için benim ismimin seçilmiş olabileceğini düşünüyorum.

Suç duyurunuzun ardından henüz bir adım atılmadı. Bunu nasıl görüyorsunuz?

Geçmişte olan iddiaların üstüne gidilmemesi yani suçluların korunması bana suçluları koruyanların suça ortak olduğu düşüncesini bir kez daha düşündürtüyor. Mafya filmlerini izlemişsinizdir; bu filmlerde çeşitli mafya yapılanmaları birbirleri ile işbirliği yapar, karanlık ilişkiler kurar, para ilişkileri olur ama mafya içinde bir kavga çıkınca birbirlerine düşer ve birbirlerinin açıklarını ifşa ederler. Ben maalesef 20 yıllık AKP iktidarı döneminde kimsenin masum kalmadığını düşünüyorum. Bu kadar ifşaatlar var ortada. Yani düşünün Sedat Peker ifşaatları, başkaları ve devlet içinde kimsenin harekete geçmemesi kimsenin masum olmadığını gösteriyor. Abdestinden şüphesi olmayanın böyle bir durumda harekete geçmesi lazım. ‘Ucu nereye varıyorsa varsın’ diye slogan atıyorlardı biliyorsunuz, şimdi öyle slogan atan kimseyi görmüyorum, demek ki bu yapıların hepsinin kuyruğu birbirine değiyor ve hiçbiri kendine güvenemiyor.

Madem savcılar ya da siyasi iktidar harekete geçmiyor biz Türkiye toplumu olarak harekete geçmeliyiz ve nasıl ki İtalya’da benzer ifşaatlar olunca bir Temiz Eller operasyonu yapılmıştı, ama bu operasyonu kamuoyu baskısı üstüne yapılmıştı. Bu konuda ben muhalefetin de ciddi bir eksikliği olduğunu görüyorum.

Devletin arınma davasına dönüşebilir bu tip davalar. Devleti bu karanlık yapılardan arındıramazsak suçlar devam eder. Cezasız kalan her suç tekrarlanır. Ben bugünlerde de geçmişteki cezalandıramadığımız suçluların, aktörlerin hâlâ devlet içinde kol gezdiğini düşünüyorum. Bu suçlar cezasız kaldıkça ve üstüne gidilmedikçe bu seçim dönemi de kaotik hale sokulabilir ve yeni provokasyonlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Seçim dönemine ilişkin endişeleriniz mi var?

Şu anda inanılmaz bir kutuplaşma var ve siyaset çözüm değil zulüm üretiyor. Maalesef şu anda iktidarı elinde tutan taraf da iktidarı ele geçirmeye çalışan diğer taraf da ülkeye demokrasi vadetmiyor. Herkes gücü eline geçirmek istiyor.

Bu kadar kutuplaşmış bir siyaset ve toplum gerçekliğinde de devlet içindeki belli odakların gerek iktidarın gücünü devam ettirmesi için gerekse hala devlet içinde çöreklenmiş bazı yapıların iktidarın gücü kaybetmesi için provokasyonlara yol açabileceğini düşünüyorum. Hep böyle olmuştur, siyasi değişim iddialarının olduğu dönemlerde yeni darbe dinamikleri devreye girer. Kimileri darbe hazırlığı yapmaya çalışır, kimileri iktidarın iktidarını koruması için provokasyonlara yol verir, kimileri de iktidarın gücünü kaybetmesi yani kaos planı üzerinden ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesi ve iktidarın gücünü kaybetmesi için bunlara yol verir. Bu üç akıl da şu anda devrededir.

Buradan çıkışın tek yolu var; arınma ve demokrasi talebi. Maalesef biz siyasi iktidarda bu talebi görmüyoruz, bunun nedeni de bu suçlularla sonuna kadar içli dışlı olmaları ve bunlara yol vermeleri olduğunu düşünüyorum. Ama şunu da unutmasınlar bu ateş herkesi yakar. İktidara çağrım evet iktidardan düşüyorsunuz ama giderken bari en azından bu ülkenin geleceğini düşünerek bu tür karanlık odakların önüne geçecek adımları atın, aksi takdirde bu adımlar atılmazsa yeni provokasyonlarla karşı karşıya kalabiliriz.

İddiaların ardından korunma durumunuz nasıl? Yeteri kadar korunduğunuzu düşünüyor musunuz?

Açıkça söyleyeyim bana 10 tane de, 100 tane de koruma verseler, zırhlı araçla da gezdirseler şunu çok iyi biliyorum ki devlet içinde belli odaklar varsa ve devlet tarafından güdümleniyorsa, planlar yapılmışsa; o korumalar beni koruyamazlar, korutmazlar zaten. Beni koruyabilecek tek bir şey var, demokratik Türkiye gerçekliği.

Sonuç olarak ‘tavşana kaç, tazıya tut’ diyen bir devlet anlayışının benim güvenliğimi sağlayabileceğini düşünmüyorum. Bu açıdan mesele bana koruma verilmesi değil. Beni koruyabilecek iki şey var; biri devlet içinde arınma adımlarının atılması ve bu çetelerden hesap sorulması. İkincisi de büyük toplumun sahiplenmesidir. Ülkelerde azınlıkların güvende olmasını sağlayan şey büyük toplumun sahiplenmesidir.

Paylaşın

HDP’li Paylan, Suikast Planıyla İlgili Suç Duyurusunda Bulundu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, avukat Mehmet Sinan İnce’nin Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) silah sokularak öldürüleceği iddialarıyla ilgili suç duyurusunda bulundu.

Garo Paylan, İnce’nin iddialarıyla ilgili savcılığın harekete geçmediğini belirterek şunları söyledi:

“Avukat Mehmet Sinan İnce, Instagram üzerinden yaptığı paylaşımlarda, devlet içindeki bazı karanlık odakların, 2016 yılında bana yönelik bir suikast planladıklarını ve bu planın başka odaklarca bozulduğunu ifşa etti.

Bu ifşaatın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, resen soruşturma başlatması gereken Cumhuriyet Başsavcılıkları harekete geçmediler. Bu nedenle, hakkımdaki suikast planının aydınlatılması için Levent Göktaş, Mehmet Sinan İnce ve resen tespit edilecek diğer kişiler ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum.”

Paylan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada ise “Şunu not düşeyim: Suçluları koruyanlar suçun ortağıdır,” dedi.

Ne olmuştu?

Avukat Mehmet Sinan İnce, kişisel Instagram hesabından Garo Paylan’a 2016 yılında suikast düzenleneceğini söyleyerek şunları yazmıştı:

“#MustafaLeventGöktaş: Sene 2016, TBMM’ye silah sokturup Garo Paylan’ı vurdurup azmettireni Alaattin Çakıcı, faili MHP gösterecektin. Bana planı yaptırdın, iş milletvekili danışmanından döndü. Ağzından köpükler çıktı sinirden. Sonra kimleri kullandın? Kılıçdaroğlu kimden, neden yumruk yedi? Anlat.”

Mehmet Sinan İnce kimdir?

Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş ve 15 Nisan 2020’de “infaz yasası” ile tahliye edilen Alaattin Çakıcı’nın eski avukatı. Çakıcı davasında sanık olarak da yer almıştı.

Paylaşın

HDP’den ‘Asgari Ücret 3 Ayda Bir Belirlensin’ Teklifi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi Komisyonu üyeleri Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu ve Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, Meclis’te basın toplantısı düzenledi.

Komisyon adına açıklama yapan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan, asgari ücretin üç ayda bir belirlenmesini öngören kanun teklifini Meclis Başkanlığı’na sunduklarını söyledi.

AKP’nin “İşçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz” sözlerini hatırlatan Paylan, “Ancak şu anda işçi, memur, emekli, dar gelirli, enflasyona eziliyor. Enflasyon, ezip geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı olarak asgari ücretin yüzde 50 artırıldığını bundan sadece birkaç ay önce bir törenle, bir müjde gibi açıkladı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘maşallah’ dediği yüzde 50 zamlı asgari ücret 40 gün dayanmadı. Son dönemde AKP’nin ‘maşallah’ dediği 40 gün dayanmıyor. Çünkü yeni yılın ilk dakikaları ile birlikte elektrik, doğal gaz zamları ile başlayan zam yağmuru; ulaşım, gıda zamlarıyla devam etti. Bu sabah internete yüzde 67 zam, şekere yüzde 30 zam. Zam zam zam” diye konuştu.

Bir ailede ancak 4 asgari ücretlinin çalışmasıyla yoksulluk sınırına ulaşıldığını kaydeden Paylan, iktidar kanadından gelen ‘Temmuz ayında asgari ücreti yeniden değerlendirme’ sözleriyle umut satıldığına dikkati çekti. Paylan, “Şu anda asgari ücretliler bir sefalet ücreti ile karşı karşıya. Önümüz ramazan. İftar sofraları, sahur sofraları kurulmaya çalışılacak. Sayın Cumhurbaşkanı, manda yoğurtlu, hurmalı, kestane ballı; akşamdan yiyip yatacak. O porsiyonların maliyeti açlık sınırını geçmiş durumda. Vatandaş nasıl iftar yapacağını, nasıl sahur edeceğini düşünüyor” dedi.

“Asgari ücretin enflasyon şartlarında 3 ayda bir belirlenmesi gerekir”

Gelen zamlara dair de konuşan Paylan, şöyle konuştu: “Bu sabah manşetlere çıktı, çeyrek lahana 10 lira. Bir yurttaşımızın çeyrek lahana alacak bile gücü yok. Bir kilo kıyma 120 lira. Beş litrelik bir teneke yağ 250 lira olmuş. Tencereler kaynamıyor. AKP’nin yılda bir diye önerdiği, CHP’nin altı ayda bir değerlendirilmesi için verdiği önergenin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Asgari ücretin enflasyon şartlarında 3 ayda bir belirlenmesi gerekir. En azından derhal açlık sınırının çok daha üzeri bir rakama çekilmelidir ki yurttaşlarımız tencerelerini kaynatabilsinler.”

(MA)

Paylaşın

HDP’li Paylan: Ekmeğin 7 Liraya Yükselmesi Riskiyle Karşı Karşıyayız

Halkların Demokratik Partisi (HDP), ‘buğday krizi’ nedeniyle çiftçiyi ekim yapmaya teşvik için mazot ve gübre maliyetlerinin yarısının kamu bütçesinden karşılanması için Meclis’e kanun teklifi sundu. Teklif öncesi HDP’nin Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan Meclis’te bir basın toplantısı yaptı.

Kanun teklifine ve Türkiye’nin tarımsal üretimde karşı karşıya olduğu risklere ilişkin açıklamalarda bulunan Paylan, Türkiye’nin AKP’nin yanlış ekonomi politikaları nedeniyle dışa bağımlı olduğunu söyledi.

Türkiye’nin şu anda buğdayda kendi kendine yetebilen bir ülke olmadığını belirten Paylan her yıl 10 milyon tondan daha fazla buğdayın ithal edildiğini aktardı. Buğday ithalatının da yüzde 90’ının şu anda savaş halinde olan Rusya ve Ukrayna’dan gerçekleştirildiğine vurgu yaptı. Paylan sonrasında ise şöyle devam etti:

“Bu yıl buğday ithal edememe riski ile karşı karşıyayız. Buğday uluslararası piyasalarda, dolar bazında iki katına çıkmış durumda. Toprak Mahsulleri Ofisi 1 ton buğday ithal etmeye kalksa, geçen yıl 4-5 bin liraya ithal edilen buğday, bu yıl 10 bin liraya dahi buğdayı ithal edilemeyecek durumda.

Bu bir çuval unun 700-800 liraya yükselmesi demektir. Yani bir ekmeğin 6-7 liraya yükselmesi riskiyle karşı karşıyayız. Ülkemiz dışa bağımlı ve bu dışa bağımlılığı sona erdirmek durumundayız.”

“Çiftçi tarlasına gübre atamıyor, traktörünü süremiyor”

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’yi eleştiren Paylan, “Ülkemizde milyonlarca hektar arazi ekilmeyi bekliyor ancak o araziler ekilemiyor. Çünkü gübre fiyatları geçtiğimiz yıla göre 3-4 kat yükseldi. Çiftçi tarlasına gübre atamadı. Gübre atmazsa buğday başak tutmuyor. Yani ekmeklik buğday oluşmuyor. Çiftçinin temel girdilerinden olan mazotun fiyatı 1 yılda yüzde 160 yükselmiş durumda. Geçen yıl 6 lira olan mazot şu anda 17 liraya hatta bu gece gelecek zamlarla 18 liraya yükselecek. Sonuç olarak, çiftçi tarlasına gübre atamıyor, traktörünü süremiyor. Bu durumdayken Tarım Bakanı ne yapıyor? Vallahi hiçbir şey yapmıyor” dedi.

“Fiyatlar 5 katına çıktı”

Paylan daha sonra “Şu durumda buğdayı yeterli miktarda ithal edemeyeceğiz, çiftçi de yeterince ekemedi ne olacak?” diye sordu. Buğday ve ekmek kriziyle karşı kaşıya olunduğunu belirten Paylan sonrasında ise şöyle devam etti:

“İktidar bu aymazlıktan derhal vazgeçmeli ama geçmiyor, gerekli tedbirleri almıyor. Meclis’in sorumluluk alması lazım. Biz bir yasa teklifi hazırladık. Çiftçinin mazot ve gübre maliyetlerinin yarısını kamu bütçesinden karşılayalım diyoruz. Bir çiftçi şu anda tarlasına gübre atamıyorsa, gübre fiyatları 2 bin liradan 9-10 bin liraya çıktıysa, bu maliyetin yarısını kamu bütçesinden karşılamamız lazım.

Binalı Yıldırım 4-5 yıl önce bunun sözünü vermişti, ama tutmadı. Biz mazot ve gübre maliyetlerinin yarısı devletten yarısı çiftçiden dedik ve kanun teklifini bugün Meclis sunduk.”

“Bu bir beka meselesidir”

Bu bir beka meselesidir. Bir varlık ve yokluk meselesi ile karşı karşıyayız. 2. Dünya Savaşı’ndan beri böylesi bir buğday krizi görmedik. Pahalılık vardı ama bir buğday krizi ile karşı karşıya kalmadık.

2. Dünya Savaşı’ndan 70 yıl sonra, AKP iktidarıyla yeni bir buğday krizi riskiyle karşı karşıyayız. İthal edemiyorsak, çiftçiye gerekli desteği verip tarlasını ekmesini, kendi kendine yeter bir ülke olmamızı sağlamalıyız.

Enflasyonu düşürmenin tek yolu, çiftçinin ekmesini biçmesini sağlamak. Bu yangını üreterek, çiftçinin ekmesini biçmesini sağlayarak söndüreceğiz. Aksi takdirde, gıda fiyatlarındaki fahiş artışlar devam eder ve yurttaşlarımız bir gıda krizi ile karşı karşıya kalır.”

Rusya’nın en büyük tarım ürünleri ithalatçısı Türkiye. Türkiye’nin 2021’de Rusya’dan yaptığı toplam tarım ürünleri ithalatı 4,3 milyar dolar.

Türkiye’nin en çok ithal ettiği tarım ürünüyse buğday. 2021’de 1,8 milyar dolar tutarında, 6,7 milyon ton buğday ithal etmiş durumda. Ancak Türkiye’nin buğday ithal ettiği tek ülke Rusya değil. İkinci sırada Ukrayna var.

Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye buğday ithalatının yüzde 64,6’sını Rusya’dan, yüzde 13,4’ü ise Ukrayna’dan yapıyor.

Paylaşın

HDP’li Paylan’dan Demokrasi Güçlerine ‘Erken Seçim’ Çağrısı: Hazırlıklı Olmalıyız

HDP’li Garo Paylan, Diyarbakır’da yaptığı temaslar sırasında demokrasi güçlerine erken seçime hazırlıklı olunması çağrısında bulunarak, “Biz, bu yaz ya da sonbaharda bu iktidar bir seçime girmek zorunda kalacak diye düşünüyoruz. Çünkü ekonomik kriz derinleşecek, sosyal hareketler de derinleşecek. Görüyorsunuz insanlarımız isyan etmeye başladılar ve bu isyanlarının ve itirazların büyüyeceğini düşünüyoruz. Bu açıdan yakın bir vadede en geç 13 ay da bir seçim olacak. Ben yaz ya da sonbaharda bir seçim bekliyorum.” ifadelerini kullandı.

HDP’li Paylan, açıklamasının devamında, “Bu altüst oluş döneminde biz hazır olursak demokrasi güçleri hazır olursa bu krizden sonra biz iktidarda oluruz. Biz bu ülkeyi yönetiriz. Neden kötü bir yönetiminden başka kötü bir yönetime geçsin bu ülke? Faşist bir iktidar hala yüzde 40 oy alarak iktidar olmayı hedefliyor. Muhalefete de bakıyoruz millet ittifakı içerisinde ciddi bir demokrasi iddiası yok.” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Diyarbakır ziyaretinin 4’üncü gününde Amed Emek ve Demokrasi Platformu üyeleriyle bir araya geldi. Ziyarete Paylan’ın yanında HDP Diyarbakır İl Örgütü Eşbaşkanları Zeyyat Ceylan ve Gülistan Atasoy, DBP Diyarbakır İl Örgütü ve HDP Diyarbakır İl Örgütü yöneticileri katıldı.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Diyarbakır 1 No’lu Şubesi’nde gerçekleşen ziyarette konuşan Paylan, Diyarbakır’da sosyal ve toplumsal birçok kesimi ziyaret ettiklerini ve bazı sorun ve sıkıntıları yerinde tespit ettiklerini söyledi.

“Türkiye’de derin bir ekonomik kriz var ama Diyarbakır’da bir ekonomik buhran var” diyen Paylan, bu durumu yaptıkları tespitlerde gördüklerini belirtti. Türkiye genelinde tüm illerde sahada tespitlerde bulunduklarını aktaran Paylan, Diyarbakır’da yaşanan ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin “Dokunduğumuz her insandan bin ah işittik” dedi. İşçinin geçinemediğini, işverenin giderlerini karşılayamadığını, çiftçinin gübre alamadığını, hayvan üreticisinin yem alamadığını yine emeklinin ay sonunu getiremediğinin altını çizen Paylan, son dönemde gündemde olan elektrik zamları sebebiyle esnafların da üç katına varan faturaları ödemek zorunda kaldığını vurguladı.

“Kara kışı yaşıyoruz”

Esnafın hem giderlerinin 3 katına çıktığını hem de işlerinde 4’te 1 oranında düşüşün yer aldığını dile getiren Paylan, kentte yaptıkları izlenimleri şöyle aktardı:“ Şuanda şehrimizde hem bir ekonomik durgunluk var hem de fahiş zam ve faturalar var. Tüm toplumsal kesimleri saran bir ekonomik buhran ile karşı karşıyayız. Biz iktidarı, ‘Bu yoldan vazgeçin’ diye defalarca kez uyardık. Özellikle geçen yıl bütçe görüşmelerinde ‘Saraylara, savaşlara, yandaşlara para aktarmaktan vazgeçin, bir avuç yandaşınızı zenginleştirmekten vazgeçin gelin kaynakları emekçilere, işçilere, emeklilere, işsizlere doğru aktaralım. Atanamayan öğretmenleri atamak, emeklilikte yaşa takılanları emekli etmek, Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) borçlu gençlerimizin borçlarını silmek, ay sonunu getiremeyen emeklilere daha iyi emekli maaşları vermek, işçilerini daha iyi emek ve gelir koşullarında yaşaması için kaynak aktaralım’ dedik ama tüm taleplerimizi reddettiler. Bize, ‘Her şey dört dörtlük, biz bu yola devam edeceğiz’ dediler. Bütçeden kaynakları saraylara, savaşlara, yandaşlara aktardılar ve şimdi kara bir kış geçiriyoruz.”

Erdoğan’ın, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” sözlerini hatırlatan Paylan, bunun ardından iktidarın faizleri suni olarak düşürmeye kalkması üzerine dolar ve enflasyonun patladığını, kredi faizlerinin ise beklenenin aksine yükseldiğini kaydetti. Türkiye’de yaşayan yurttaşların net yüzde 75’inin borçlu olduğunu ifade eden Paylan, “Özellikle dar gelirli işçiler emekçiler borçluyken onların tabii ki faiz ve borç yükünü arttırdı” dedi.

“Erken seçim kapıda”

Platform ile ekonomik alanda yaşanan sorunları konuşmak ve çözüm yolları bulmak için bir araya geldiklerini ifade eden Paylan, devamında şöyle konuştu: “Bizim sahada gördüğümüz durumlar çok vahimdi. Buradaki örgütlü güçleri de dinlemek üzere bu toplantıyı organize ettik. Biz artık bu iktidara, ‘Siz yanlış yapıyorsunuz, yanlış yoldasınız’ demenin bir anlamı olmadığını düşünüyoruz. Bu iktidar artık miadını doldurdu. Ama 3 ay ama 13 ay sonra bu ülkede seçim olacak. Biz, bu yaz ya da sonbaharda bu iktidar bir seçime girmek zorunda kalacak diye düşünüyoruz. Çünkü ekonomik kriz derinleşecek, sosyal hareketler de derinleşecek. Görüyorsunuz insanlarımız isyan etmeye başladılar ve bu isyanlarının ve itirazların büyüyeceğini düşünüyoruz. Bu açıdan yakın bir vadede en geç 13 ay da bir seçim olacak. Ben yaz ya da sonbaharda bir seçim bekliyorum.

“Demokrasi güçleri hazır olmalı”

Buna da biz demokrasi güçleri olarak hazır olmalıyız diyoruz. HDP olarak da demokrasi ittifakımızı genişletme iddiasındayız ve yeni dönemde demokrasi ittifakının bu ülkenin yönetiminde olması gerektiğini düşünüyoruz. 1994 yılında yine böyle bir ekonomik kriz oluştu. O ekonomik krizden sonra Refah Partisi o dönem bu ekonomik krizden iktidar olarak çıkmıştı. 2001 yılındaki ekonomik krizden AKP çıktı, tek başına iktidar oldu ve 20 yıldır neoliberal politikaları sürdürüyor. Yurttaşlarımızı daha borçlu hale getirdi ve şuanda yurttaşlarımız Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da oldular. Şimdi yine bir altüst dönemi yaşıyoruz. Bu altüst oluş döneminde biz hazır olursak demokrasi güçleri hazır olursa bu krizden sonra biz iktidarda oluruz. Biz bu ülkeyi yönetiriz. Neden kötü bir yönetiminden başka kötü bir yönetime geçsin bu ülke? Faşist bir iktidar hala yüzde 40 oy alarak iktidar olmayı hedefliyor. Muhalefete de bakıyoruz millet ittifakı içerisinde ciddi bir demokrasi iddiası yok. Oysa biz demokrasi güçleri olarak ekolojik ve kadın özgürlükçü, demokratik bir yaşamı hayal ediyoruz. Hepimizin işi, hepimizin aşı olsun diyoruz ve bu ülkenin kaynakları hepimize yeter diyoruz. Daha çok üreterek ve hakça paylaşarak herkese refah sağlayabileceğimizi görüyoruz. Kaynaklar yüzde 1’e akmasın tam tersine halka emekçilere doğru aksın diyoruz. Bunun olacağı ekonomik bir düzen sağlayabiliriz.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

HDP’den ‘Herkese 250 KW Elektrik Ücretsiz Sağlansın’ Teklifi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin kamulaştırılması, tüm hanelere ve işyerlerine 250 KW elektriğin ücretsiz sağlanması için kanun teklifi verdi.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, Batman Milletvekili Necdet İpekyüz ile İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun imzasıyla elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin kamulaştırılması ve tüm hanelere ve işyerlerine 250 KW elektriğin ücretsiz sağlanması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verildi.

Meclis Başkanlığı’n sunulan teklifin gerekçesinde şu ifadeler yer aldı;

“Ülkemizde elektrik üretiminin yüzde 80’i, dağıtımının ise yüzde 100’ü özel sektörün elindedir. Enerji şirketleri; evde, işyerinde ve tarlada yurttaşlarımızın üzerine büyük bir yük oluşturmaktadır. Bu sebeple, toplumsal faydayı göz önüne alarak elektrik piyasasındaki soygun düzenine son verilmesi gerekmektedir.

Gerek bireysel gerekse de toplumsal olarak yaşamımızın her alanında ihtiyaç duyduğumuz bir ürün olan elektrik, kamusal hizmeti zorunlu kılmaktadır. Elektrik politikası; katılımcı kamuculuğu, kamusal çıkarların korunmasını, yurttaşların ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz, sürekli ve güvenilir elektriğe erişebilmesini hedeflemelidir.

Elektrikte; yeterli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir üretim ve dağıtım sistemini kurmak elzemdir. Elektrik üretimi ve dağıtımının özel sektörün kâr hırsına terk edilemeyeceği bütün yurttaşlarımızca görülmüştür. TBMM, krize dönüşen elektrik konusunda sorumluluk almalıdır.

Bu gerekçeyle hazırladığımız yasa teklifimizle elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin kamulaştırılmasını öneriyoruz. Yasa teklifimizle aynı zamanda tüm hanelere ve tüm işyerlerine 250 KW elektriğin ücretsiz olarak sağlanmasını öneriyoruz”

Paylaşın