Muğla: Af Kule

Af Kule; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Kayaköy Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Ulaşım araçlarıyla ulaşılamayan kuleye, basitçe örülmüş merdivenler ile çıkılır. 

Müthiş bir deniz manzarası var. İblis Burnu, Kurdoğlu burnu, hava uygunsa uzaklarda Rodos Adası bile görülebiliyor.

Denizden 400 metre yükseklikte, denize uçurumla inen bir tepede bir manastır kalıntısı bulunmakta. Manastır iki katlıdır. Üst kata içte bulunan merdiven ile çıkılır. İkinci kat iki odadan meydana gelmiştir.

Ayios Elefterios adlı bir keşiş tarafından 10 metrelik bir alanda kayaya oyularak yapıldığı ve ömür boyu çile çektiği rivayet olunan manastır köylüler arasında Afkule olarak biliniyor.

 

Paylaşın

Muğla: Kleopatra Hamamı

Kleopatra Hamamı; Muğla’nın Fethiye İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Mavi yolculuk ve günübirlik tekne turlarının uğramadan geçmediği koy. Mavi yolculuk tekneleri ve yatlar gecelemeyi çok seviyor. Günübirlik tekneler ise genellikle yemek molasını bu koyda veriyor. İskelenin hemen yanı başında, bir bölümü sular altında kalmış Bizans manastırı kalıntılarını göreceksiniz.

Tekneden çıkıp kıyı boyunca ve orman içinde keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. Kıyıda yatlara hizmet veren çardak lokantalar var. Kendinize güveniyorsanız Kleopatra hamamı koyu ya da Yavansu’dan tepeye doğru yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle antik kent Lydae’ye çıkabilirsiniz.

Tersane adasının kuzeybatısında yer alan Taşyaka koyu, ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir kaya üzerine yaptığı balık resmi nedeniyle Bedri Rahmi Koyu diye anılıyor. Koyda salaş lokantalar ve yatların yanaşması için ahşap iskeleler bulunuyor.

Paylaşın

Muğla: Kadyana Antik Kenti

Kadyana Antik Kenti; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Üzümlü Beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyanda’nın adındaki –Nd takısı nedeniyle kurulu tarihi M.Ö.3. binlere kadar indiği söylenebilir. Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yy’dan daha eskiye gitmez.

Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken döneme tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak Roma döneminde de onarılarak kullanılmış olan Helenistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, hangi tanrıya ait olduğu bilinmeyen tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri kadyanda ören yerinin antik dönemde yerleşim tam bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır.

Kent dik yamaçlarla arazinin topografyasına göre bir çok kez inşa edilmiş sur duvarları ile çevrelenmiştir. Bu duvarların özellikle güneydeki kısım ayakta kalmıştır. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik döneme ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir. Kaçak kazı izlerinin yoğun olarak izlendiği nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır.

Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarının bir başkası ise sarnıçlardır. Stadyumun doğu kısmında geniş bir alanın altında inşa edilmiş birbirine geçmeli dört büyük sarnıç kentin antik dönemde su sorununun ne kadar etkili olduğu, beklide bu sorun nedeniyle terk edilmiş olabileceğini akla getirmektedir.

Kadianda da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu roma dönemine aittir. Kent M.S. 7.yy. kadar yerleşime sahne olmasına karşı geç döneme ait kalıntılar fazla yoğun olarak hissedilmez. Antik kentte 1992 yılında Fethiye Müze Müdürlüğünce bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Bu çalışma sırasında ören yerinin rahatlıkla ve kolaylıkla gezebilmek için takriben 2,5 km. uzunluğunda bir gezi yolu yapılmıştır.

Paylaşın

Muğla: Tlos Antik Kent

Tlos Antik Kent; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Yaka Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Antik yazar Panyasis, Kragos hariç tamamı Xanthos vadisinde birer kent olan Tlos, Pınara, Xanthos ve Kragos’u bir nymphe olan Praxidike ile Tremile’nin çocukları olarak tanıtmaktadır. Tlos’un MÖ 14.yy.’da Hitit metinlerinde Lukka topraklarındaki Dlawa, daha sonraki dönemde Likçe yazıtlarda geçen Tlawa ile Grekçe metinlerdeki Tlos kenti ile aynı şehir olduğu ve kuruluşunun MÖ II. binlere kadar gittiği kabul edilmektedir.

Kente yaklaşıldığında akropolün hakim görüntüsü ziyaretçileri hayli etkiler. Dik yamaçlarla doğal açıdan korunaklı akropol tepesinin çevresi yer yer sur duvarları ile takviye edilerek tahkim edilmiştir. Akropolün kuzey-doğu yönündeki erken döneme ait sur duvarları ile kaya mezarları Likya kültürünün örneklerindendir.

Daha çok doğu ve güney-doğu kesiminde izlenen sur duvarları ise Roma döneminde inşa edilmiş olup Bizans döneminde bir çok yapı ve hatta bazı lahit mezarların malzemesi kullanılarak onarılmıştır.  En üstte devşirme taşlarla yapılmış olan Geç Dönem yapıları 19. yy.’da Osmanlı İmparatorluğunca görevlendirilmiş bir beyin yerleşimine ait duvarlardır. Yukarıda bahsi geçen kalıntılar, akropol tepesinin geçirdiği kültür evrelerinin aynı anda dar bir mekanda sergilenmesi açısından ilgi çekicidir.

Akropolün doğu yamacında özenle işlenmiş Roma Dönemi sur duvarlarına istinat oluşturan alanda sur duvarlarına paralel devam eden 12 oturma sırasına kadar krepislerin sayılabildiği bir stadyum bulunmaktadır. Stadyum karşısında izlenen yapı grupları Roma Dönemine ait olup bu gün fonksiyonları net olarak ifade edilememekle birlikte agora ve bölümlerine ait olmalıdır.

Bu alanın güney kesiminde izlediğimiz kalıntılar gymnasion, palestra ve hamam yapılarına aittir. Sitin en doğusunda daha çok Tonozlu galeriler üzerine kurulu Roma Dönemine ait bir tiyatro bulunmaktadır. Tek diazomalı tiyatronun sahne binası kuzey kesimin üçüncü kata kadar ayakta kalabilmiştir. Kuzey paradokstaki Likçe yazıt blokları devşirme malzeme olarak, genişletme veya onarım gördüğü tarihte kullanılmış olmalıdır. Stadyumun güneyinde Xanthos vadisine hakim bir noktada Roma döneminde yapılmış üç katlı bir hamam yapısı bulunmaktadır.

Paylaşın

Muğla: Letoon Antik Kenti

Letoon Antik Kenti; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Kumluova Beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Letoon Antik Kenti: Şair Ovidius’un anlattığı bir efsaneye göre Zeus’dan Hamile kalan Tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollon’u Delos’ta doğurur, sonra Xanthos nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca Leto tapınağının bugünkü bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür.

Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını, izin vermemeleri sonucu kurbağaya çevirir. İşte Letoon ören yerinin kuruluşu bu mitolojiye dayanmaktadır. Letoon ören yerinde 30 yıldır yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim M.Ö.7.yy.la kadar gider.

Buradaki kalıntılar ve ele geçen kitabeler Letoon’un Likya birliği döneminde politik ve dini bir merkez olduğunu göstermektedir. Antik kent merkezinde yan yana dizilmiş 3 tapınak bulunaktadır. Bunlardan en batıdaki iyon düzeninde olup Ana Tanrıça Leto’ya aittir. Daha küçük olan ve ortada bulunan tapınak Artemis’e en doğuda ki tapınak ise Tanrı Apollon’a ithaf edilmiştir.

Apollon Tapınağının ortasında bulunan ve Apollon Mozaiği olarak tanınan mozaik pano kazı alanında doğal tahribata açık olması nedeniyle kazı ekibince kaldırılarak Fethiye müze müdürlüğüne taşınmış olup bugün müzede teşhir edilmektedir. Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye müzesinde sergilenen Üç Dilli kitabe çok büyük bir önem taşımaktadır.

Likçe, Aramice ve Grekçe olarak yazılmış olan kitabe Likya dilinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Tapınakların güney batısında Nymphe kültüne adanmış bir çeşme binası ile bu çeşmenin doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemi kilisesi yer almaktadır. Ören yeri içerisinde ayrıca bir stoa ve Helenistik dönem tiyatrosu görülmeye değer kalıntılar arasında yer alır.

Paylaşın

Muğla: Sidyma Antik Kenti

Sidyma Antik Kenti; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Dodurga Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Kentin ismi tarih sahnesinde M.S. 450-457 yıllarında imparator olan Mercian’ın başından geçen bir olayla ilgili olarak anılır. Mitolojiye göre basit bir asker olarak Perslere karşı savaşa katılan Mercian, yolda hastalanınca birliğinden ayrılıp Sıdyma da kalır.

Kentte iki erkek kardeşle dostluk kuran Mercian’a kardeşler, hastalığı boyunca bakarlar. Biraz iyileştiğinde kardeşlerle ava çıkan Mercian öğle vakti dinlenmek üzere uzanıp uykuya dalınca, güneşte kalan bedenine büyükçe bir kartalın havada kanatlarını iki yana açarak gölge yaptığını gören kardeşler olayı uyandığında Merciana anlatırlar. Bunun imparatorluk belirtisi olabileceği şeklinde yorumlarlar.

Mercian’da bunun mümkün olamayacağını ancak ilerde böyle bir durum olursa iki kardeşi kentin ulu kişileri yapacağı yönünde söz verir. Yıllar sonra ikinci Theodosius’un ölümünden sonra tahta geçen Mercian kardeşlere verdiği sözü tutarak Likya’nın en yüksek mevkilerine getirir. Kentin batısında yükselen sivri tepenin şehrin ilk yerleşimi olan akropolüdür.

Ancak üzerindeki kalıntılar daha geç döneme tarihlenmektedir. Tepenin güneydoğu eteğinde yaklaşık 400 m. uzunluğunda sur duvarları bulunmaktadır. Sur duvarlarının istinat oluşturduğu doğu uçta, birkaç oturma sırasının izlenebildiği küçük bir tiyatro kalıntısı yer almaktadır. Antik kentten günümüze ulaşan diğer kalıntılar bugünkü köy evleri arasında yer yer seçilebilmektedir.

Kalıntıların büyük bir çoğunluğunu mezar anıtları oluşturmaktadır. Kentin doğu kesimindeki nekropolde klasik çağdan başlayarak Roma dönemine kadar devam eden sürece ait pek çok Lahit, Kaya mezarları ve anıt mezarlar sıdyma’nın toprak üzerinde ayakta kalabilen eserleri arasındadırlar.

Paylaşın

Muğla: Oinoanda Antik Kenti

Oinoanda Antik Kenti; Muğla’nın Fethiye İlçesi, İncealiler Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Oenoanda, bir yerleşim adı olarak ilk kez Hitit metinlerinde geçer. Ancak antik kentten günümüze ulaşan kalıntıların en erkeni M.Ö. 3.yy. dan daha önceye tarihlenemez. Kentin kuruluşuna dair mitoloji de günümüzde bilinmemektedir. Oenoanda asıl ününü M.S. 2. yy.ın ilk yarısında kentte yaşamış Epikürcü filozof Diogenes’e borçludur.

Diogenes düşüncelerini uzun bir yazıt halinde kentteki kuzey stoanın duvarlarına kazımıştır. Ancak yapı yıkılıp parçalar dağıtılınca kentin her yerinde bu yazıttan parçalar görmek mümkündür. Antik kentte günümüze ulaşan en erken kalıntı kentin güneyinde yer alan ve M.Ö. 200’lü yıllara tarihlenen sur duvarlarıdır. Sur duvarı son derece güzel taş işçiliği ve beşken kulesi ile dikkat çekicidir.

Roma döneminde şehre yukarı agorayı tepeden görecek konumda inşa edilen ve muhtemelen Augustos dönemine ait dorik bir tapınak inşa edilmiştir. Bu yapının içinde imparator Augustos için yazılmış bir yazıt parçası ele geçmiştir. M.S. 70 yıllarından itibaren Flavius döneminde yukarı agoraya çıkan yolun güneyine şehirdeki iki gymnasiume, hamam kompleksinin küçük alanı inşa edilmiştir.

Büyük gymnasium- hamam kompleksi ise M.S. 140’larda kısmen Rhodiapolis’li Opramoas tarafından bağışlanan paralar ile yukarı agoranın batısına yapılmıştır. Yapıya daha sonra III. yy. başlarında sütunlu bir avlu eklenmiş ve yapı imparator Septimus Severus ile Caracalla’ya adanmıştır. Şehrin güneyindeki su kemeri de olasılıkla Flaviuslar döneminde yapılmıştır.

Erken Bizans döneminde şehir, en büyüğü aşağı agoranın doğusunda, tapınağın yerine inşa edilen kiliselerin yapına tanıklık etmiştir. Kent tepe yamaçlarına inşa edilen mezarlar ile çevrilidir. Tarihlenen mezarların hemen hemen tümü Roma dönemine aittir. Bunların en büyüğü M.S. 2.yy.ın II. yarısına Licinnia Flavilla tarafından yaptırılan Hereondur. Bu anıt mezarda birinci Flavilla’nın ailesinin soyağacını veren bir yazıt yer almaktadır.

Bu yazıtta roma döneminin Likya seçkinlerini tanımamız mümkün olmaktadır. Kentin doğusundaki Seki Beldesinin kuzey kısmında Seki çayı kenarında bir höyük bulunmaktadır. Eceler höyük olarak bilinen bu höyük yüzey buluntularına göre kalkolitik dönemden Roma’ya kadar geniş bir zaman dilimi içersinde iskan görmüştür. Muhtemelen de Oenoanda’nın erken yerleşimi buradaydı.

Paylaşın

Muğla: Pınara Antik Kenti

Pınara Antik Kenti; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Minare Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Antik yazar Stephanus, Byzantion Menekrotes’ten alıntı yaparak “Xanthos’un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir gurup Kragos dağının yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler.” diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır. Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması bu mitolojiye gerçeklik payı kazandırmaktadır.

Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır. Günümüzde ise antik kentin yakınında bulunan köyün ismi Pınara’yı çağrıştırır bir değişimle Minare olarak yaşamaktadır. Strabon Artemidoros’dan alıntı yaparak, Likya Birliği Meclisinde üç oy hakkına sahip altı kentten birinin Pınara olduğunu bildirmektedir.

Antik kente yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında bir dantele gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarı dikkati çeker. Yukarı akropol kısa sürede yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropol yerleşime açılmıştır. Aşağı akropol’ün yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın gerek terasın oluşturulması, gerekse tahkimat açısından sur duvarı ile desteklenmiştir.

Surun güneyindeki kapıdan geçerek kenti dolaştığımızda arkasını yamaca dayamış Odeon ve önündeki düz alanda agora kentin odağını oluşturmaktadır. Aşağı akropolün alt kesimindeki su kaynağı çevresinde kentin antik çağda geçirdiği depremler ile büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker.

Buradaki kaya mezarlarının büyük çoğunluğu ev tipli olup içlerinden birisi alınlığındaki ve ante duvarı içindeki kabartmalar nedeniyle önemlidir. Bu kabartmalarda surlarla çevrili bir kent izlenmektedir. Bu nedenle mezarın kabartmadaki kentin (Pınara) prensine ait olması gerektiği düşüncesinin hasıl olmasına neden olmaktadır.

Aşağı akropolün doğu yamacında sur duvarlarının dışında plan ve konum açısından Likya bölgesinin pek çok kentlerinde benzerlerine rastladığımız Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kentte sur dışında bulunan ikinci yapı akropol ve hamamın karşısında yer alan arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur. Plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır.

Paylaşın

Muğla: Kayaköy Antik Kenti

Kayaköy Antik Kenti; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Kayaköy Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Antik Dönemde Karmylassos olarak bilinen Kayaköyü’nün geçmişi filolojik verilere göre M.Ö.3. binlere kadar gitmesine karşın mevcut kalıntılara M.Ö.4.yy.dan daha aksiye giden buluntu henüz ele geçmemiştir. Kentte yamaca dayalı olarak izlediğimiz yapı gruplarının tamamı Osmanlı imparatorluğunun geç dönemlerinde azınlıklara tanınan haklarla 19.yy.ın II. Yarısı ile 20.yy.ın ilk çeyreğinde iskan edilen Rumlarca yapılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş yıllarında bölgede yaşayan Rumların batı Trakya’daki Türkler ile mübadele edilmesi sonucu boşaltılan kentteki yapıların ahşap olan kapı pencere ve üst örtü sistemlerinin doğal etkenler ile tahrip olmasıyla kent hayalet bir şehir görünümü almıştır.

Terk edilen kentte kullanıldığı dönemde her biri 50 m2. den büyük olmayan manzara ve ışık açısından birbirinin önünü kapatmayan genellikle alt katları kiler hüviyetinde ikişer katlı, girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin altı sarnıçlarının olduğu 350 ila 400 konut bulunmaktadır. Konutların yanı sıra evlerin arasına serpiştirilen çok sayıda şapel, 2 büyük kilise, 1 okul binası ile 1 gümrük binası yer almaktadır.

Paylaşın

Muğla: Fethiye Müzesi

Fethiye Müzesi; Muğla’nın Fethiye İlçesi, Kesikkapı Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Antik Likya bölgesinin en batıdaki kenti Telmessos‘un üzerinde kurulmuş olan ve Teke yarımadasının liman kenti olan Fethiye’de ilk Müze 1962 yılında dönemin kaymakamı Recep Ceylan’ın girişimleri sonucu, 1957 yılı Depreminden sonra yeniden yapılanan kentten ve çevresinden toplanan eserler ile oluşturulmaya başlanmıştır.

önce Şimdiki belediye binası altında iki küçük odada Depo Müze olarak faaliyetlerini yürüten müze, 1987 tarihinden buyana şimdiki yerinde ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Teşhirde Sergilenen eserlerin çoğunluğunu Fethiye ve çevresinden Vatandaşlarca Müzemize getirilen eserler ve Müze sorumluluk alanındaki kazılardan bulunarak müzeye getirilen eserlerden oluşmaktadır.

Müze Arkeoloji Seksiyonu, Etnografya seksiyonu ve Bahçe teşhirinden ibarettir. Arkeoloji bölümündeki eserler M.Ö.3. Binden başlayarak Bizans Dönemi sonuna kadar tarihlenen Heykeller, Heykel başları, Seramik, Cam ve metal eserler ile sikkelerden oluşturulan guruplar halinde teşhir edilmektedir.

Arkeoloji Salonunda ayrıca bölge tarihi ve bölge kültürü hakkında önemli bilgiler sunan yazıtlarda yer almaktadır. Bu yazıtlardan en önemlisi bölgenin klasik çağdaki halkının dili olan Likçe’nin çözümlenerek okunmasında önemli rol oynayan Üç Dilli (Tringual stel) yazıt da bulunmaktadır.Etnografya salonun da ise, Teke yöresine has folklorik eserler (Dokumalar, Kıyafetler, İşlemeler, Takılar ve süs eşyaları ile ev gereçleri) teşhire sunulmaktadır.

Bu salondaki eserlerden biride Üzümlü çevresinde dastar dokumacılığında kullanılan tezgâh çalışır durumda ziyaretçilerin beğenisine sunulmaktadır. Müze bahçesinde de açık teşhir olarak büyük ebatlı taş eserler yer almaktadır. Bunlar arasında Lahit mezarlar, yazıtlar ve Likya kültürünün önemli erlerinden Izraza anıtı sayılabilir.

Paylaşın