DEM Parti’den ‘Kobani Davası’ Açıklaması: Bu Karar Yok Hükmündedir

Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan Kobani Davası’nda verilen ağır cezalara tepki gösteren DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları karar sonrası Sincan Cezaevi Kampüsü önünde açıklama yaptı.

Haber Merkezi / Tuncer Bakırhan,, verilen kararla Türkiye’nin hukuk ve yargı tarihine kara bir lekenin sürüldüğünü kaydetti. Tülay Hatimoğulları, “Bu kararları alanları tıpkı Denizlerin kalemini kıranlar gibi nasıl lanetlendiyse burada bu kalemi arkadaşlarımız için kıranlar da aynı şekilde lanetlenecek ve tarihin çöp sepetinde hatırlanmamak üzere gömülecektir. Bu karar yok hükmündedir” ifadelerini kullandı.

IŞİD’in Kobani’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşmasında siyasetçilere ağır cezalar verildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları karar sonrası Sincan Cezaevi Kampüsü önünde açıklama yaptı.

“Biz bu cezaları tanımıyoruz”

Bakırhan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle: “Karar açıklandı. Türkiye hukuk tarihine, yargı tarihine bugün yine kara bir leke sürüldü. Çetelerin, mafyaların, güpegündüz kent meydanlarında çakarlı araçlarla insanları katledenlerin serbest dolaştığı, serbest bırakıldığı bir süreçte; Kürtleri asit kuyularında katleden, binlerce faili meçhul cinayet işleyen Jitem’in davalarının aklandığı bir süreçte Kürtler ve devrimci siyasetçiler bugün cezalandırıldı.

Biz bu cezaları tanımıyoruz, biz bu kararı tanımıyoruz. Selahattinler, Figenler, Kobanî Kumpas Davasında yargılananlar Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin gönlünde berat etmişlerdir, özgürlerdir. Bugün Sincan’da bu davanın görüldüğü mahkeme salonunda İstiklal Mahkemelerinin ruhu, 12 Eylül ve 12 Mart darbelerindeki yargılamaların ruhu tekrar hortlamıştır.

Normalleşme ve yumuşama mesajlarının verildiği bu süreçte HDP, Kürt siyaseti, devrimciler ve demokratlar siyaset sahnesinden silinmeye çalışılmıştır. 31 Mart’ta Kürtler, emekçiler, aslında bu adaletsiz düzene, iktidarın etkisi altındaki bu yargı kararlarına büyük bir cevap verdi. Bu cevabı anlamayanlar bugün Türkiye demokrasisine, Türkiye’nin geleceğine büyük bir kötülük yapmışlardır.

Ama çok iyi bilsinler biz Kürtler, emekçiler, yoksullar yine her zaman olduğu gibi sahada omuz omuza dayanışarak bu kirli kararları boşa çıkaracağız. Arkadaşlarımızı bir gün mutlaka özgürleştireceğiz. Selahattinlerle ve Figenlerle birlikte Türkiye demokrasisi için, demokratik bir cumhuriyet için mücadele edeceğiz.

Bu kararı verenler çok iyi bilsin ki o günler uzak değil. O günlerin mücadelesini daha kararlı bir şekilde yürüteceğimizi belirtiyor, bu kara günde bu kararı verenleri lanetliyor, kararlarını tanımadığımızı ifade ediyorum. Bizimle birlikte bugün dayanışma içerisinde olan dostlarımızı saygıyla selamlıyorum. Bu dayanışmanın, bu mücadelenin bugünden sonra daha kapsamlı, daha büyük bir şekilde devam edeceğinin sözünü veriyoruz.

“Şu bilinsin ki faşizme asla geçit vermeyeceğiz”

Hatimoğulları’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle: ” Bugün burada bir hukuk katliamına tanıklık ettik hep beraber. Bugün Sincan’da alınan bu kararla Selahattin Demirtaş 43 yıl 6 ay, Figen Yüksekdağ 30 yıl 3 ay ve diğer arkadaşlarımız toplamda yüzlerce yılla cezalandırılmıştır. Burada sabah söyledik, bu bir yol ayrımıdır dedik. Tıpkı iddianame nasıl Saray’da ve MHP Genel Merkezinde yazıldıysa, bu karar da aynı odaklar tarafından yazılmıştır.

Türkiye’de yargı diye bir şey kalmamıştır. Türkiye’de şu anda yargının almış olduğu bu karar askeri cunta mahkemelerine rahmet okutacak bir karardır. Şu an bir hukuki darbe daha, bir siyasi darbe daha gerçekleşmiştir. Haksız ve hukuksuz yere cezaya çarptırılan arkadaşlarımız bütün dünya kamuoyunun vicdanında beraat etmiştir.

Denizlerin kalemini kıranlar nasıl lanetlendiyse, burada bu kalemi arkadaşlarımız için kıranlar da aynı şekilde lanetlenecek ve tarihin çöp sepetine hatırlanmamak üzere gömülecektir. Halk düşmanı, kadın düşmanı, insanlık düşmanı olan ve Ortadoğu’ya büyük bir felaket yaymak isteyen IŞİD’in yanında olduklarını gösteren bir karar alınmıştır. Biz sabah da ifade ettik. Bu karar ya halklardan ve demokrasiden yana olacak ya da IŞİD ve faşizmin yanında olacaktır dedik. Bugün mahkemenin almış olduğu bu karar onların bir kez daha IŞİD’in ve faşizmin yanında olduklarını göstermiştir.

Bu karar yok hükmündedir. Biz bu kararı yok hükmünde sayıyoruz. Şimdi burada değerli temsilcilerimizin de açıklamaları olacak. Onun akabinde MYK’mız, bileşenlerimiz ve HDK bileşenleri ile bu mahkeme sonuçlarını değerlendirmek ve yeni planlamalarımızı görüşmek üzere buradan çıkıp Genel Merkezimize gideceğiz, toplantımızı gerçekleştireceğiz. Şu bilinsin ki faşizme asla geçit vermeyeceğiz. Bugün faşizmin aldığı bu kararı tanımıyoruz, yok hükmündedir. Faşizme karşı daha çok omuz omuza, daha çok dayanışma zamanıdır.”

Kabani Davası görüldü

IŞİD’in Kobani’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması görüldü.

Cezaevi önünde ve duruşma salonunun içinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, duruşmaya gelen izleyiciler ayrı bir salona, arasında Hüda-Parlı’ların olduğu müştekiler başka bir salona alındı.

Sanıklar, avukatlar, milletvekilleri, gazeteciler ve yabancı kurumların temsilcileri ise ana duruşma salonunda duruşmayı izledi. Duruşmaya yaklaşık 500 avukat katıldı. DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın arasında bulunduğu DEM Parti milletvekilleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ve Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır’dan oluşan CHP heyeti ile TİP Eş Genel Başkanı Erkan Baş ve EMEP Milletvekili Sevda Karaca da salonda yer aldı.

Duruşmayı açan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, duruşmaya katılanların isimleri ile sanıklar ve avukatların mahkemeye verdikleri dilekçeleri okudu. Daha sonra avukatlara söz verildi. Davanın avukatlarından DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Başkanı Sevda Çelik Özbingöl, yargılama sırasında tüm ceza yargılaması ilkelerinin açıkça ihlal edildiğini belirterek, “Mahkeme, tüm aşamalarda retçi bir tutum sergiledi. Silahların eşitliği ilkesi, çelişmeli yargılanma ilkesi ihlal edildi. Adil yargılanma hakkı ağır bir şekilde ihlal edildi” dedi. Demokratik siyasi hedef alan bir yargılama yapıldığını belirten Özbingöl, adalete, hakkaniyete ve toplum vicdanına uygun karar verilmesini istedi. Özbingöl, tüm tutuklu siyasetçilerin tahliye edilmesini istedi.

Avukat Özgür Erol, bugün duruşmaya yeni evraklar girdiğini belirterek, “Biz bu evrakları henüz incelemedik. Öncelikle bugün karar kurmayınız. Bugün yalnızca tutuk incelemesi yapın” dedi. Son dönemde Can Atalay, Sinan Ateş, Ayhan Bora Kaplan davaları ile Yargıtay Başkanlığı seçimleri özelinde yaşananları anımsatan Erol, yargı bürokrasisi ve güvenlik bürokrasisi içindeki gelişmelerin kaygı verici olduğunu kaydetti. Erol, bu davanın açılmasında Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nün 2018’de savcılığa gönderdiği bilgi notuyla yönlendirdiğini ifade etti.

Mahkeme, duruşmanın başka bir tarihe ertelenmesi talebinin, “dava sürecinde 36 sanık yönünden savunmalarının alındığı, diğer sanıkların ise yargılamanın başından beri kaçak durumunda bulunduğu, davaya gelen belgelerin yoğunlukla kaçak durumunda olan sanıklara yönelik olduğunu ancak söz konusu durumun yargılamanın geldiği aşama itibariyle savunması alınan ve bu sanıklar yönünden yürütülen yargılama neticesinde hüküm verilmesinin engelleyici bir durum olmadığı” gerekçesiyle reddine karar verdi. Mahkeme, tahliye talebinin ise hükümle birlikte değerlendirilmesine oybirliğiyle hükmetti.

Mahkeme başkanı, “Bu vicdani kanaate varırken, dosyadaki deliller incelendi ve böyle bir vicdani kanaate varıldı” diyerek sözlerine başladı. 130 sayfalık karar olduğunu, ancak bunun özetini okuyacağını belirtti. Karar okunmaya başlanınca avukatlar “Bijî berxwedana HDP” sloganları atarak alkışlarla kararı protesto etti. Avukatların salonu terk etmeye başlamasının ardından mahkeme başkanı kararı okumayı durdurdu. Avukatların salondan çıkması beklendi. Mahkeme başkanı, avukatların salonu terk etmesinin ardından kararı alfabetik olarak okumaya devam etti.

Mahkeme kararları şöyle:

Ahmet Türk: “Örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası verildi
Ali Ürküt: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası 16 yıl hapse indirildi. Yargılama sürecindeki tutumu gerekçesiyle cezası 13 yıl 4 aya indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Alp Altınörs: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla 18 yıl hapis cezası verildi. Takdiri indirimi yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Altan Tan: CMK 223’ten beraatine karar verildi.

Ayhan Bilgen: 302’den ve “örgüt üyeliğinden” ayrı ayrı beraatine karar verildi.
Ayla Akat Ata: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 6 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Artırım ve indirimle birlikte 9 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin göz önünde bulundurulmasıyla tahliyesine karar verildi.
Aynur Aşan: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Kaçma şüphesi gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Aysel Tuğluk: “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” iddiasından beraatine karar verildi.

Ayşe Yağcı: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Tutukluluk hali göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi.
Bülent Parmaksız: 16 yıl ceza verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl ceza verildi. Söz konusu cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı.
Dilek Yağlı: 16 yıl ceza verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl verildi. Cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Emine Ayna: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat, “örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası kararı verildi.

Beyza Üstün: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Figen Yüksekdağ: 19 yıl hapis cezası verilerek, indirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Örgüt üyeliği ve örgüt yönetmek” iddiaları yönünden ceza verilmedi. “Tahrik” iddiasıyla da 4 yıl 6 ay ceza verildi. “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” gerekçesiyle 2 yıl, “örgüt propagandası”ndan 1 yıl 6 ay ceza aldı. Mehmet Tunç’un cenazesinde yaptığı bir başka konuşma sebebiyle 1 yıl 6 ay, “seçim yasaklarına aykırı hareket” etmekten 3 ay ceza verildi. Wan’da yaptığı bir konuşmadan 1 yıl 6 ay ceza verildi. Toplam 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Tahliye kararı çıkmadı.
Gülfer Akkaya: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirleri kaldırıldı.
Gültan Kışanak: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. “Örgüt üyeliği” iddiası gerekçesiyle 8 yıl ceza verildi. Ceza yarı oranında arttırılarak 12 yıla çıkarıldı. Hakkında tahliye kararı verildi.

Günay Kubilay: 16 yıl hapis cezası ve tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
İsmail Şengül: 16 yıl hapis cezası verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
İbrahim Binici: Beraat kararı verildi.
Meryem Adıbelli: 9 yıl hapis cezası verildi. Hakkında tahliye kararı verildi.

Mesut Bağcık: 9 yıl hapis cezası verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Nazmi Gür: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 hapis cezası verildi.
Pervin Oduncu: Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sebahat Tuncel: “Örgüt üyeliği” iddiasıyla 8 yıl ceza verildi. Ceza 12 yıl çıkarıldı. Tutukluluk süreci göz önünde bulundurularak, tahliye edilmesine karar verildi.

Selahattin Demirtaş: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” iddiasıyla 20 yıl, “suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Newroz etkinliğinde yaptığı konuşma gerekçesiyle 2 yıl 6 ay ceza verildi. Farklı tarihlerdeki açıklamaları gerekçe gösterilerek “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 6 ay, 2 yıl 30 ay, 3 yıl, 1 yıl 6 ay, 1 yıl, 1 yıl 6 ay, 2 yıl ceza verildi. Demirtaş’a verilen toplam ceza 42 yıl oldu. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sibel Akdeniz: Beraat kararı verildi.
Sırrı Süreyya Önder: Hakkındaki tüm iddialardan beraat kararı verildi.
Zeki Çelik: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Söz konusu ceza “yardımdan” dolayı 18 yıla düşürüldü. Yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verildi. Ayrıca “suçu tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

Zeynep Karaman: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla müebbet, bu ceza da “yardım” gerekçesiyle 18 yıla indirildi. “Suça tahrik” gerekçesiyle 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Zeynep Ölbeci: “Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” ve “üyelik” iddialarıyla toplam 12 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.

36 kişi, çeşitli kentlerdeki protestolardaki can kayıplarından sorumlu bulunmayarak beraat etti. Mahkeme, savunmaları alınmayan ve geriye kalan isimlerin dosyası hakkında tefrik kararı verdi. Kobani Davası’nda tutuklu bulunan Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli hakkında tahliye kararı verilmiş oldu.

Paylaşın

DEM Partili Bakırhan’dan ‘Toplumsal Barış’ İçin 5 Maddelik Öneri

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kürt meselesinin demokratik çözümü, bütün Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun yararınadır. Müzakereye dayanan bir çözümü hep birlikte gerçekleştirelim. Kürt sorununun çözümünde yol almadan ne Türkiye yüzyılı ne de yeni anayasa olur” dedi ve ekledi:

“Demokratik siyaset hakkını güvenceye alalım ve Türkiye’yi siyasete dönük askeri ve bürokratik darbelerden koruyalım. Türkiye’de darbeler tarihine son verelim. Ekonomik krize karşı ortak akılla hareket ederek toplumu krize karşı koruyalım. Kadınların mücadeleyle kazandığı haklarına dönük saldırılara son vererek eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yaşamı inşa edelim. Toplumsal barışın sağlanması için herkesin hakkını, hukukunu koruyan; yerel demokrasiye ve güçler ayrımına dayanan yeni bir anayasa yapalım.”

Bakırhan, konuşmasının devamında, “Gelin, 31 Mart’ta halkın verdiği mesajı alalım. Bu ülkede barışa, adalete, refaha hep birlikte katkı sağlayalım” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı nedeniyle konuşmasına Kürtçe başlayan Bakırhan, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı kutladı.

“Kürt dil ve kültürü önünde hala ciddi engeller devam ediyor. 21. Yüzyılda olmamıza rağmen Kürtçe sinemalar, tiyatrolar, konserler yasaklanıyor. Bu utanç maalesef yüz yıldır devam ediyor” diyen Bakırhan’ın grup toplantısında yaptığı açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Kürt Dil Bayramı bütün Kürt halkına kutlu olsun. Halen Kürt dili ve kültürü önünde ciddi engeller var. 21.yüzyılda Kürtçe tiyatrolar yasaklanıyor, Kürtçe konserlere izin verilmiyor. Bu utanç yüz yıldır devam ediyor. Bu ülkede inkâr ve asimilasyon var diyenler, demokrasi talep edenler ya yargılandı, ya sürgüne gönderildi ya da katledildi.

Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olan Kürt meselesi de yıllarca yok sayıldı. Milyonlarca Kürdün varlığı dahi inkar edildi. Kürdün Kürt olmadığını ispatlamak için saçma sapan teoriler üretildi. Yüz yıllık geçmişe bakınca sadece çözümün konuşulduğu zamanlarda insanlar daha mutlu, ekonomi daha iyiydi. Ne zaman şiddet tırmandırıldıysa hukuksuzluk hakim oldu. Toplu intikam davaları devreye konuldu.

Bakın, iki gün sonra, bir tweet atıldığı için arkadaşlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere çok sayıda HDP’li siyasetçinin yargılandığı Kobani Kumpas Davası görülecek.

Herkes biliyor ki, bu dava bir hukuk davası değildir. Siyasi intikam davasıdır. Demokratik siyaset hakkına saldırı davasıdır. 21. yüzyılda Kürdü inkâr etmenin geldiği noktadır. Yargının bir kumpas kurumu olarak çalıştığı bir davayla karşı karşıyayız. Bu davada kritik işlemlere imza atmış hâkim ve savcıların, çete ve mafya suç örgütleriyle ilişkileri bir bir açığa çıkmıştır. Her grup toplantısında halka parmak sallayan, tehdit eden, yargıya talimat verenler, bu davanın polisi, savcısı, hakimidir.

Bu ülkede bugüne kadar darbe sadece ordu karargahlarında değil, adliye koridorlarında da hazırlanıp devreye konmuştur. Adnan Menderes’in idam edilmesi siyasete darbe değil miydi? 367 kararı siyasete darbe değil miydi? Bu darbeleri yargıç cüppesi giyenler yapmadı mı? O günün mazlumları sizlerdiniz, Kürtlerdi, devrimcilerdi, aydınlardı. Bugün siz mazlumluktan zalimliğe geçip Kürtlere, devrimcilere, aydınlara yargı yoluyla eziyet etmeye devam ediyorsunuz. İntikam almaya çalışıyorsunuz. Osman Kavala’ya haksızlık yapıyorsunuz. Can Atalay’ı da HDP’li seçilmişler gibi rehin tutarak halkın iradesini hiçe sayıyorsunuz. JİTEM davalarını bir bir aklıyorsunuz.

AKP’ye kapatma davası açıldığında savunmanızda ne dediniz? ‘Demokrasilerde esas olan halkın seçtiği iradenin yönetmesidir’. Siz değil miydiniz kapatma davası dilekçenizde adaleti ve hukukun üstünlüğünü savunan? Şimdi önünüzde bir şans var. Kobane Kumpas davası başta olmak üzere demokratik siyaset hakkını ihlal eden siyasi davalara son verin. Bugün “Yeni Anayasa yapalım, darbecilerin izini silelim” diyenlerin ilk yapması gereken şey, Kobani Kumpas davasına son vermektir.

Bugün ‘yumuşama ve normalleşme’ diyenler, dün hukuksuzluk ve adaletsizlik olduğunu aynı zamanda itiraf ediyor. Eğer gerçek bir normalleşme istiyorlarsa, yol belli. Gerçekten yeni anayasa konusunda samimiyseniz, bu ülkedeki adaletsizlikleri bitirmenin önemli adımlarından biri de İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecride son verilmesidir. Sayın Öcalan ne zaman barışa dair rolünü oynadıysa bu ülkede refahın, kardeşliğin yolu açıldı. Eğer normalleşme istiyorsanız, bir ada kadar yakınsınız.

Bu ülkede ne zaman hukuksuzluk ve adaletsizlik olduysa, çeteler kol gezer, 90’ların karanlık ekipleri sahaya iner, kirli ittifaklar aktif hale gelir, paralel devlet yapılanmaları devreye girer. Seçim döneminde defalarca JİTEM ittifakıyla mücadele ettiğimizi söyledik. 31 Mart’ta halk JİTEM İttifakını sandıklara gömdü. İradesine sahip çıktı. Şimdi halkın mesajını almayan kirli ve karanlık odaklar yine yerinde durmuyor.

Belediye eş başkanlarımıza yönelik kirli saldırıları tutmadı. Şimdi vekillerimize yönelik saldırılara başladılar. Utanmazlar, 2016 yılında annesini kaybetmiş vekilimiz Perihan Koca’ya çamur atıyorlar. Çiçek Otlu vekilimize iftiralarda bulunuyorlar. Burcugül Çubuk milletvekilimiz medya tetikçilerinin hedefinde. Bakın, iyi dinleyin. Belediye eş başkanlarımız, vekillerimiz partililerimiz öyle kolay lokma değildir.

Bizler büyük bir mücadelenin neferleriyiz. Öyle karşınızda tehditlerinize papuç bırakacak, sus pus olacak tek bir arkadaşımızı bile göremezsiniz. Utanmadan bir de gazeteciyiz diyorlar. Sokak ortasında cinayet işleniyor. Plakalar, çakarlı araçlar ortalığa saçılıyor. Buna dair tek lafları yok. İnanın bugün bir değil onlarca Susurluk vakası var! Susurluk’a rahmet okutan çeteler her yerde dolaşıyor.

İktidara sesleniyoruz. Bu maşaları bizden uzak tutun. Kendi elinizle devlet içinde yeni paralel yapılar ürettiniz. Şimdi bu yapılar elinize ayağınıza dolandı. Yüzünüzü bu karanlık yapılara değil, hukuka ve adalete dönün. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde ne diyor? ‘Belli bir zümrenin menfaatini gözeten, dar kadrocu anlayışın adalet teşkilatı dahil, devlet kurumlarında yuvalanmasına izin vermeyeceğiz.’ Eeee Rojbaş Sayın Erdoğan rojbaş. Bu paralel yapılar sizin eseriniz. Her gün yargıya talimat verirseniz, yargıyı yolgeçen hanına dönüştürürseniz olacağı buydu. Yargıyı muhalefeti susturmanın ve iş bitirmenin adresi haline getirirseniz olacağı buydu.

Kürtlerin statüsünü ve tanınmasını güvence altına alan bir Türkiyelilik, çözümün anahtarıdır
Kürt Meselesi Türkiye’nin en büyük meselesidir. Kürtlerin statüsünü ve tanınmasını güvence altına alan bir Türkiyelilik çözümün anahtarıdır. Etnik tekçilik, kültüre dayalı milliyetçilik sorunların esas kaynaklarından biridir. Herkesi kapsayan bir ortak kimlik tanımı bu ülkedeki birçok sorunun dermanı olacaktır.

Kürtler kendi dilleriyle, kimlikleriyle, statüleriyle bu ülkede yaşamak istiyor. Şimdi artık yüz yıllık cumhuriyetin muhasebe zamanıdır. Türkiye’nin iç ve dış güvenliğinin yolu büyük Türk-Kürt barışını sağlamaktan geçer. Türkiye’nin toplumsal barışının sağlanması, güvenliğinin ve refahının sağlanması demektir. Bakın! Dün kamuda tasarruf tedbirlerini açıkladılar. Bu ülkeyi kurtaracak en önemli tasarruf önlemi, savaş politikalarına son vermektir. İşçinin, yoksulun, emekçinin sofrasından tasarruf edeceğinize, tanktan, toptan, mermiden tasarruf edin.

Bölgedeki çatışmaların çözümünde güç olmanın ve ekonomideki çöküşe son vermenin yolu, savaşa karşı toplumsal barışı inşa etmekten geçer. DEM Parti olarak Kürt meselesinin demokratik çözümüne dayanan toplumsal barışı sağlayacağız. Ortadoğu’da çatışmaların son bulmasında ve Türkiye ekonomisinin düzelmesinde aktif rol oynayacağız.

Diplomasi atağı

31 Mart seçimlerinde halkımızdan aldığımız mesajın gereğini yerine getirmek için DEM Parti olarak diplomasi atağını başlattık. Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş ile görüşmeler yaptık, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e misafir olduk ve Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’nu ziyaret ettik.

Siyasi partilerle görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Ayrıca hem mecliste temsil edilmeyen siyasi partilerle hem de tüm toplumsal kesimlerle ve inanç örgütleriyle kapsamlı buluşmalar yapacağız. Ortak zeminler arayacağız. Halkımız artık siyasi partilerin polemik odakları olmasını değil, çözüm merkezleri olmasını istiyor.

Muhataplarımıza ilettiğimiz bazı önemli noktaları kamuoyuyla paylaşmak istiyorum:

Kürt meselesinin demokratik çözümü, bütün Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun yararınadır. Müzakereye dayanan bir çözümü hep birlikte gerçekleştirelim. Kürt sorununun çözümünde yol almadan ne Türkiye yüzyılı ne de yeni anayasa olur.

Demokratik siyaset hakkını güvenceye alalım. Türkiye’yi siyasete dönük askeri ve bürokratik darbelerden koruyalım. Türkiye’de darbeler tarihine son verelim.

Ekonomik krize karşı ortak akılla hareket ederek toplumu krize karşı koruyalım.

Kadınların mücadeleyle kazandığı haklarına dönük saldırılara son vererek eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yaşamı inşa edelim.

Toplumsal barışın sağlanması için herkesin hakkını, hukukunu koruyan; yerel demokrasiye ve güçler ayrımına dayanan yeni bir anayasa yapalım.

Gelin, 31 Mart’ta halkın verdiği mesajı alalım. Bu ülkede barışa, adalete, refaha hep birlikte katkı sağlayalım”

Paylaşın

DEM Parti’den CHP’ye Ziyaret: Anayasa İçin Samimiyete İhtiyaç Var

CHP ziyareti sonrası basın mensuplarına açıklamada bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Anayasa tartışmalarına ilişkin, “Öncelikle bir samimiyete ihtiyaç var” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Şu andaki mevcut iklime bakıldığı zaman, bir samimiyet sorunu görülüyor. Bu konuda bir normalleşmeye, bir yol temizliğine ihtiyaç var. Böylesi bir durumda DEM Parti olarak bu konuda üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları yerine getireceğiz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi. Özgür Özel’e CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer de eşlik etti. Yaklaşık iki saat süren görüşme sonrası genel başkanlar basın mensuplarına ortak açıklamalarda bulundu.

CHP Lideri Özgür Özel, ziyaret için Eş Genel Başkanlara teşekkür etti. Güncel sorunlar ile seçim sonuçlarını değerlendirdiklerini ifade eden Özel, “Hem yerel seçim sonuçların genel seçime etkileri, Türkiye demokrasisinde yaşadığımız sorunlar, krizler ve içinde bulunduğumuz hafta bolca konuşulan gündemler, sayın Meclis başkanımızın her iki partiye ve diğer partilere gerçekleştirdiği ziyaretler, dün Sayın Cumhurbaşkanı ile benim gerçekleştirdiğim görüşme, bunların üzerinde fikir alışverişi yapmak, karşılıklı görüş alışverişi yapmak, değerlendirmelerde bulunma fırsatını yakaladık” dedi.

“Muhalefet daha cesur olmalı”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konuşmasında “diyalog ve müzakere” mesajı verdi. Bakırhan, verimli bir görüşme yaptıklarına işaret ederek, “Aynı zamanda yerel seçimlerde almış oldukları sonuçlardan dolayı tebrik ettik. Başarılı bir sonuçtu. Bugüne kadar siyaset kurumu arasında duvarlar örülmüştü, kutuplaşma vardı. Bu kutuplaşmalar neticesinde siyaset kurumu özgürce bir arada hem Türkiye hem bölge meselelerini tartışamıyordu.

Ya da yeterince tartışamıyordu. 31 Mart’ta halk aslında siyaset kurumuna da önemli bir mesaj vermiştir. Türkiye’de artık mevcut krizler, mevcut iktidar yaklaşımı ile çözülmüyor, daha da derinleşiyor. Demokrasi ve özgürlükler konusunda ciddi sorunlar var. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda her gün çeşitli örneklerle karşılaşıyoruz. Henüz seçim sonuçlarında ortaya çıkan siyasi iradeyi kabullenmeme durumu söz konusudur. Siyasetin, muhalefetin, siyasi partilerin bir araya gelmesinin sebebi bunlardır” diye konuştu.

Ülke sorunlarının çözülmesi gerektiğini vurgulayan Bakırhan, “Bu aynı zamanda muhalefetin, ana muhalefet partisinin temel görevlerinden birisidir. Önümüzdeki günlerde biz muhalefet olarak daha çok bir araya geleceğiz. Meselelerin diyalogla, müzakereyle çözülmesi için bir çaba içerisinde olacağız. Türkiye halkları da seçimde bu mesajı bizlere vermiştir. Siyaset kurumu rol alsın, sorumluluk alsın.

Mevcut sorunların çözümünde yapıcı bir rol üstlensin. Tabi bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’ne de büyük görevler düşüyor. Önümüzdeki günler halkın dili olma, sesi olma, halkın, emekçilerin, yoksulların yaşamış oldukları sorunların çözümü için; muhalefetin bir arada aynı zeminde buluşması, ortak görüş alışverişinde bulunarak hareket etmesinin değerli olduğunu biliyoruz. Bu konuda sayın başkan yapıcı bir rol oynayacağını belirtti” dedi.

Bakırhan, şöyle devam etti: “Bugüne kadar Türkiye’de uygulanan politikalar derin bir krize neden olmuştur. Gezi Davası, Kobanê Davası siyaset üzerindeki baskı politikalar, yargı ve ekonomik alanda yaşanan gelişmelerin tamamı iyi bir durumda olmadığımızı gösteriyor. Önümüzdeki dönem başta CHP olmak üzere diğer siyasi partilerle bir araya gelerek bu sorunların çözümü konusunda görüş alışverişinde bulunacağız. Muhalefet daha cesur olmalı. Bir biçimde yaşadığımız meselelerin demokratik yol ve yöntemlerle, müzakereyle, diyalogla çözülmesi için daha büyük bir sorumluluk alacağız.”

Anayasa tartışmalarına da değinen Bakırhan, “Öncelikle bir samimiyete ihtiyaç var. Şu andaki mevcut iklime bakıldığı zaman, bir samimiyet sorunu görülüyor. Bu konuda bir normalleşmeye, bir yol temizliğine ihtiyaç var. Böylesi bir durumda DEM Parti olarak bu konuda üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları yerine getireceğiz” diye kaydetti.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, görüşmede birçok konuyu tartıştıklarını ifade etti. Hatimoğulları, işçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların yaşadığı ekonomik sorunlar ile deprem gibi sorunların güçlü bir koordinasyonla konuşulup tartışılması gerektiğini vurguladı.

Hatimoğulları, “Ne yazık ki siyaset hep bugüne kadar ayrıştırdı, kutuplaştırdı. Ümit ediyoruz ki 31 Mart seçimleri sonrası ortaya çıkan seçim sonuçlarından değerli yurttaşlarımızın başta muhalefet olmak üzere bütün kesimlere yüklemiş olduğu görev ve sorumluluğun bilinciyle bizler demokratik bir Türkiye, demokratik bir cumhuriyet için hep birlikte çalışmalarımızı sürdürebiliriz” ifadelerini kullandı.

Soru / Cevap

Özgür Özel, Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Erdoğan’la görüşmesindeki ‘boş koltuk’ ile ilgili bir soruya Özel, şu yanıtını verdi: “Krizleri yeniden konuşmak anlamlı değil. Orada ortaya çıkan tablo ve aramızdaki görüşmeden sonra sayın Erdoğan’ın CHP’ye bir ziyaret yapma talebini iletmesi ile birlikte olabilecek en iyi şekilde çözülmüş oldu. Artık dönüp bir değerlendirmeyi doğru bulmam.”

Erdoğan’la görüşmesi hakkında bilge veren Özel, “Biz kamuoyunun gündeminde ne varsa hepsini sayın Erdoğan’la görüşme imkanı bulduk. Kendisi dinledi, heyetinde bulunan arkadaşlar not aldılar. Biz de sayın Erdoğan’ın değerlendirmelerini dinledik. Dünkü toplantının Türkiye demokrasisi açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu düşünüyorum.”

CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan’ın görüşmede yer almasının kimin tarafından önerildiği sorulması üzerine Özel, şunları söyledi: “Ben, sayın Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etmeden önce seçilmiş son tarafsız Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bir ziyarette bulundum. Ziyaretimde bir cumhurbaşkanı ile görüşmeden önce kendisinin önerilerini almak ve bazı sorularıma yardım istemek üzerineydi.

Kendisinin uyarısı şöyle oldu; Cumhurbaşkanı’nın özel kaleminin ve protokol müdürlüğünün bir büyükelçi olduğunu, onun için benim de partide bulunan bir büyükelçiyi görevlendirmek suretiyle bu protokol akışını, randevulaşmayı ve devamını büyükelçinin götürmesinin doğru olacağını ifade ettiler. Ben de partimizde görev yapan İstanbul Milletvekilimiz Namık Tan’ı görevlendirdim.”

Görüşmede Erdoğan’a “Deprem Bakanlığı önerisinde bulunup bulunmadığı” sorulan Özel, şu cevabı verdi: “Deprem üzerine, ismi doğrudan Deprem Bakanlığı olarak konur mu yoksa Doğal Afetlerle Mücadele ve Depreme Hazırlık Bakanlığı mı olur bilmiyorum ama bir bakanlık kurulmasını önerdim. Dahasını önerdim.

Meclis’te grubu bulunan bütün siyasi partilerden birer bakan yardımcısı talep etmesi durumunda ben partimden bir bakan yardımcısını görevlendireceğimi ve deprem meselesini siyaset üstü bir şekilde ele almanın önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundum. Sayın Cumhurbaşkanı dikkatle takip etti, not aldı ve not aldırdı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın nasıl bir adım atacağını bilmiyorum.”

DEM Parti belediyelerinde bayrak ve sembollerin hedef alındığı iddialarına cevap veren Hatimoğulları, “DEM Parti olarak bayrakla, sembolle hiçbir sorunumuz yoktur” dedi. Hatimoğulları, “Kayyum meselesi ile ilgili Özgür Bey de ifade etti; Van konusunda bizlerle dayanışma gösteren Türkiye’deki bütün siyasi partilere, demokrasi güçlerine teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

TBMM’de ‘Yeni Anayasa’ Trafiği: Kurtulmuş’tan DEM Parti Ve Saadet Partisi’ne Ziyaret

Meclis’teki siyasi partilere gerçekleştirdiği yeni anaya ziyaretlerine devam eden Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, son olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Saadet Partisi’ni ziyaret etti.

Haber Merkezi / DEM Parti’ye yapılan ziyarette Numan Kurtulmuş’u, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli karşıladı. Numan Kurtulmuş ve DEM Parti heyeti, daha sonra görüşmeye geçti. Ziyaret sonrası Kurtulmuş ve DEM Parti heyeti basın mensuplarının karşısına geçti.

Numan Kurtulmuş, ziyarete ilişkin basın mensuplarına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Salı günü başlattığımız anayasa çalışmaları çerçevesinde ikinci gün temaslarını bugün parlamentoda grubu bulunan 3 partiyle birlikte sürdürüyoruz. İlk ziyareti DEM Parti ile gerçekleştirdik. Bu sürece ilişkin görüşlerimizi, çerçeveyi kendileriyle paylaştık. Bu sürecin açık, şeffaf ve demokratik bir şekilde sürdürülmesi talebimizi kendilerine ilettik.

Değerli Eş Genel Başkanlar, Grup Başkanvekilleri arkadaşlarıyla müzakere ettikten sonra bu konudaki görüşlerini kamuoyuyla da paylaşacaklar. Bizim temennimiz TBMM’de çok büyük bir çoğunlukla siyasi partilerin uzlaşabileceği bir anayasa çalışmasının ortaya konulması ve bunun da Meclis’te kabul edilmesidir. Buna ilişkin daha detaylı açıklamayı 3 partiyi ziyaretten sonra en sonunda gerçekleştireceğiz. Ben bir kez daha ilginiz için teşekkür ediyorum.”

“Yol temizliğine ihtiyaç var”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğluları ise basın mensuplarına yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Sayın Meclis Başkanına ziyaretlerinden dolayı sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyoruz. Evet, bizler de DEM Parti olarak bir anayasa yapım sürecine Türkiye’nin ihtiyacı olduğu kanaatindeyiz. Bu konuyla ilgili çeşitli açıklamalarımız olmuştur. 12 Eylül Anayasasının dahi uygulanmadığı bir dönemden geçerken, 12 Eylül Anayasasının değişmesi ve demokratik bir Türkiye’nin inşa edilmesi konusunda adımlar atılmasıyla ilgili görüşlerimiz kamuoyunca bilinmektedir.

Bu dönemde elbette bir yol temizliğine ihtiyaç var. Türkiye’de bir demokratik anayasa yapım sürecini inşa edebilmek için de mevcut olan baskı sürecinin ve antidemokratik uygulamaların ortadan kalkması, anayasa hükümlerinin ve AİHM kararlarının uygulanması bizler açısından çok önemlidir.

Dün 1 Mayıs’ta yaşanan şiddet olaylarını olumsuz gördüğümüzün ve böyle bir zeminde anayasa yapım sürecinin zorluklarının olabileceğinin altını çizdik bugün. En büyük temennimiz; ciddi bir yol temizliğinin yapılması, demokratik bir zeminin oluşturulması, en geniş yelpazede toplumsal bir mutabakatla Türkiye’deki bütün farklılıkların, bütün farklı halkların ve inançların eşit yurttaşlık hakkı temelinde haklarının anayasal güvence altına alındığı bir zeminde bir anayasa yapım sürecinin yapılmasıdır. Bu elbette bizler açısından da önemlidir.

Son olarak Türkiye’nin içinde geçtiği çok derin bir ekonomik kriz ve yoksulluk var. Anayasa tartışmalarının ülkenin bu acil ve alarm veren sorununun üstünü örtmeyecek bir şekilde çözülmesi gerekir. Parlamento zemininde ve hep birlikte bütün siyasi partiler olarak değerli halklarımıza, bu ülkenin yoksullarına, işçi ve emekçilerine karşı bir görev ve sorumluluğumuz var. Biz bir kez daha değerli başkana bu ziyaretlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz.”

“Süreci de şeffaf açık bir şekilde yürüteceğiz”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, DEM Parti yöneticileriyle görüşmesinin ardından Saadet Partisi yöneticileri ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından gazetecilere açıklama yapan Kurtulmuş, “Genel çerçeveyi, bu süreçle ilgili görüşlerimizi, özellikle TBMM zemininde anayasa çalışmalarını nasıl ilerletebiliriz ve sonuç alırız, bunlarla ilgili görüşlerimi aktardım. Değerli arkadaşlarımızın da görüşlerini alma fırsatımız oldu. Yapıcı bir görüşme oldu.

Önümüzdeki ekim ayı gibi bu işin muhtevasına ilişkin tartışmalara başlanabileceğini görüyorum. Siyaset diyalog içerisinde çözüm üretme yeridir. Bütün siyasi partilerin bu diyaloğun yapıcı unsurları olmasını temenni ederim. Meclis’te grubu olan partilerin görüşünü aldıktan sonra, Meclis’te temsil edilen diğer siyasi partilerin de görüşlerini alacağız. Bu süreci de şeffaf açık bir şekilde yürüteceğiz” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya da verimli bir görüşme olduğunu belirterek, “Anayasaların daha sağlıklı siyasal zeminlerde daha sağlıklı sonuçlar vereceğini dolayısıyla öncelikle Türkiye’deki siyasal iklimi tüm sorularımızı siyaset yoluyla müzakere edebileceğimiz bir zeminde konuşmanın önemine işaret ederek. Saadet ve Gelecek olarak bu siyasal zemine katkı sunacak her türlü çabanın içinde olacağımızı sağlıklı bir zemin inşasının sorunları konuşmaktan daha önemli olduğunu ifade ettik.” dedi.

Saadet Grup Başkanı Selçuk Özdağ ise bu Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var olduğunu söyleyerek söz konusu görüşmenin değerlendirileceğini söyledi. Özdağ, şunları söyledi: “Mutlaka ki Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var. Türkiye çok anayasa değiştirdi zaman zaman darbelerle zaman zaman olağanüstü şartlarda değiştirdi, zaman zaman da referandumlarla değiştirdi.

Önemli olan şu, Türkiye’de mevcut bir anayasa var, bu anayasa zaman zaman ihlal ediliyor, zaman zaman ilga ediliyor, bunları görüyoruz, en önemli şey de şudur; bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte kuvvetler ayrılığı ilkesinin daha net bir şekilde ayrılacağı söylenmişti. Ama gördüğümüz şu ki burada ben parlamenter olarak grup başkanlığının ötesinde vermiş olduğumuz soru önergelerinde daha, anayasa bakanlara diyor ki 15 gün içerisinde cevap vermeniz gerekir, cevap vermiyorlar, cevap vermedikleri zaman peki anayasa çiğnendiğinde ne olması gerekiyor ilgasında bir cezası olması gerekiyor. Var mı? Var. Uygulanıyor mu? Uygulanmıyor.

O zaman uygulanabilecek şeyleri yapmamız gerekiyor. Bununla ilgili olarak da çalışmalar yapılmasında fayda var. Mevcut anayasaya göre Türkiye’deki problemleri anayasanın maddeleri engel değil, bugünkü gerek ekonomik gerek dış politik meselelerde, gerekse de hukukun ihlal edilmelerinde bir problem oluşturmuyor kendisi. Oluşturmadığına göre peki ne yapmamız gerekiyor?

Hep beraber daha çok konuşmamız, daha fazla demokratikleşmemiz, daha fazla hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ön plana çıkartan bir anaysa: Bu anayasa için çalışmalara birlikte destek vereceğiz. Bir Türkiye’nin konuşan Türkiye olmasını istiyoruz; susan veya dayatılan Türkiye değil. Diyalogla uzlaşan ve anlaşan bir Türkiye özlemi içerisindeyiz. Bu tür çabaların ve çalışmaların Türk demokrasisine katkıda bulunacağı inancı içerisinde bizler de bu süreç içerisinde yol alacağız. Birlikte çaba göstereceğiz.”

“Terörle mücadele ayrı, anayasa çalışması ayrı”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Saadet Partisi yöneticileriyle görüşmesinin ardından İYİ Parti’yi ziyaret etti. Görüşmenin ardından açıklama yapan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Aramızda yaptığımız görüşmeyi arkadaşlarımla da paylaşacağım. Daha sonra yol haritamızı sizinle paylaşacağız” dedi.

Numan Kurtulmuş ise MHP ve AK Parti’yi de ziyaret edeceğini açıkladı. Gazetecilerin DEM Parti ile görüşmesinin eleştirildiği yönündeki sorusuna ise Kurtulmuş “Terörle mücadele ayrı, anayasa çalışması ayrı” yanıtı verdi.

Paylaşın

Bakırhan: Bizi Kayyım İle Tehdit Ediyorlar; İrademizi Gasp Ettiremeyeceğiz

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Adaleti sağlamakla görevli olması gerekenler, kayyımlar ile bizi tehdit ediyor. Teyakkuzdalarmış! Vallahi sen teyakkuzdaysan, bizim halkımız çoktan teyakkuzda. Artık o dönemler kapandı” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Halkın iradesine, halkın iradesi olarak gördükleri belediyelere kayyım atayacağınızı düşünüyorsanız yanılırsınız. Bu halk size aslında Van’da çok büyük bir ders verdi. Evet, biz de teyakkuzdayız. Bu sefer irademizi asla gasp ettirmeyeceğimizi bir kez daha sizin huzurunuzda ifade ediyorum. Anamızın ak sütü kadar helal olan, hakkımız ve emeğimizle kazandığımız yerel yönetimlerimizi ne pahasına olursa olsun koruyacağız.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:

“31 Mart seçimlerinden hemen sonra yapmış olduğumuz ilk konuşmada herkesi halkın iradesine saygı göstermeye davet etmiştik. Van’da da bu çağrımızı yinelemiştik. Halkı karşısına alanlar, halkın iradesini yok saydığı için bu seçimleri kaybedenler yine geçmişteki tehdit ve kirli kumpaslarla dolu dillerini konuşmaya devam ediyor. Bizzat Cumhurbaşkanının kendisi sandıktan çıkan sonuçlara saygı göstereceğini söylemişti. Aradan geçen zamana bakılırsa, orada da Kürtler hariç demek istedi sanırım. Çünkü kirli kumpasları, algı operasyonları bizim yerel yönetimler üzerinden devam etmeye çalışıyor.

Tabii ki bu saldırılar yeni değil, biz bunların yabancısı değiliz. Geleneğinden geldiğimiz partilerin tamamı benzer saldırılarla birçok defa karşı karşıya kaldı. Daha geçen günlerde bir katı atık emekçisinin deposundan Milli Güvenlik Kuruluna ait bir belge ortaya çıktı. Bu belgede, 90’lı yıllarda Kürtlere karşı uygulanan kirli politikaların nasıl tezgahlandığını ve nasıl hayata geçirildiğini gördük.

Kürt halkına dönük Psikolojik Harp Dairesinin yürütmüş olduğu planlar aslında o belgenin kendisinde vardı. On binlerce faili meçhul cinayetin nasıl yapıldığını anlatıyordu o belge. Bugün Kürt illerinde hemen hemen ziyaret ettiğimiz bütün ailelerimizin baş köşeye fotoğraflarını koydukları insanlarımızın failleri bu belgelerde saklıdır. Onlar bu belgelerdeki planlarla katledildi. Biz bunları unutmadık, unutmayacağız. Çöpten çıkan o belgenin de takipçisi olacağız.

İnsan-kırımında, katliamlarda zamanaşımının olmadığını belirtmek istiyorum. Bir gün DEM gelir devran dönerse, biz Milli Güvenlik Kurulundaki bu kirli tezgahı, Kürtlere ve muhaliflere dönük katliamcı anlayışı demokratik bir yargı karşısında yargılayacağız. Evet, dün böyleydi ama bugün çok mu farklı?

Söz konusu DEM Parti olunca, söz konusu Kürtler, muhalifler olunca maalesef bu durum değişmiyor, aynı şekilde devam ediyor. Bugün de aynı karanlık çevreler yine oyunlarında ısrar ediyorlar. Adalet desen yok. İşte Kobanî Davası 7-8 yıldır devam ediyor. Bir tweet atıldığı için eş genel başkanlarımız dahil olmak üzere 100’ün üzerinde arkadaşımız yargılanıyor, onlarcası cezaevinde. Özgürlükler yerle bir edilmiş, hukuk can çekişiyor.

En son işte Tahir Elçi davasını hep birlikte gördük. Güpegündüz Diyarbakır’ın caddesinde işlenen bir cinayetin failleri ortada yok. Savcı, tutuklananları da beraat ettirmek istiyor. Karıncayı kuşu dahi kameralarla, MOBESElerle görenler, Amed’in her karışını kontrol edenler Tahir Elçi’nin katillerini bulamadılar ya da bulmak istemiyorlar. Bu yetmiyor, yargılananları da beraat ettirmek istiyorlar. Bu davanın da takipçisi olacağız. Tahir Elçi’nin katillerinin ortaya çıkması için hep birlikte çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Tüm bu olanlara karşı kılını kıpırdatmayanlar, kalkmış bizi tehdit ediyor. Bunların hesabını vermeleri gerekirken, sabah akşam DEM Parti ve kazanmış olduğu yerel yönetimlerden bahsediyorlar. İnsan biraz geriye dönüp bakar. Bu tehditlere, bu kırımlara, bu algı operasyonlarına Kürtler, emekçiler, Türkiye halkları ne zaman taviz verdi, ne zaman eyvallah etti ki şimdi parmak sallamanızdan korkarak barış ve demokrasi mücadelemizden vazgeçmemizi bekliyorsunuz? Ne tehditleriniz ne algı operasyonlarınız bizi bu haklı mücadelemizden asla vazgeçiremeyecektir.

Adaleti sağlamakla görevli olması gerekenler, kayyımlar ile bizi tehdit ediyor. Teyakkuzdalarmış! Vallahi sen teyakkuzdaysan, bizim halkımız çoktan teyakkuzda. Artık o dönemler kapandı. Halkın iradesine, halkın iradesi olarak gördükleri belediyelere kayyım atayacağınızı düşünüyorsanız yanılırsınız. Bu halk size aslında Van’da çok büyük bir ders verdi. Evet, biz de teyakkuzdayız. Bu sefer irademizi asla gasp ettirmeyeceğimizi bir kez daha sizin huzurunuzda ifade ediyorum. Anamızın ak sütü kadar helal olan, hakkımız ve emeğimizle kazandığımız yerel yönetimlerimizi ne pahasına olursa olsun koruyacağız.

“Bizim hiçbir halkın sembolleri ve değerleriyle sorunumuz yok, olmaz da”

Hiçbir dönem belediyelerde bu kadar büyük borç tablosu çıkarılmamıştı. Belediyelerde yolsuzluk diz boyu, belediyeler borç batağına batırılmış. En küçük belediyenin dahi yüz milyonun üzerinde borcu var. Kimi ilçelerimiz büyükşehirlerle yarışacak borçlara sahip. Kayyımlar talan etmiş, yok etmiş, büyük usulsüzlükler yapmış ama bunların tekine bir soruşturma açılmamış. Bizim için teyakkuzda olanlar, 8 yıldır yerel yönetimleri borç batağına batıran, usulsüzlükleri ve yolsuzlukları aleni bir şekilde ortada olan yönetimler hakkında tek bir soruşturma açmamış.

Ama söz konusu biz olunca semboller ve değerler üzerinden bizi tehdit etmeye çalışıyorlar. Bakın son kez burada söylüyorum: Biz geleneğinden geldiğimiz partilerin bu konuda tavrı çok nettir. Sadece Türkiye halklarının değil, dünyada yaşayan hiçbir halkın sembolleri ve değerleriyle sorunumuz yok, olmaz. Şimdi de yoktur. Basit algı operasyonlarıyla sembollere karşı olduğumuzu kamuoyuna lanse ederek kirli oyunlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Bu yetmiyormuş gibi Ağrı’da il vergi dairesi – artık bakanlığı, üst düzey bürokrasiyi geçtik- İller Bankasından Ağrı Belediyemize giden 7 milyon liraya bloke koymuş. Neymiş, Ağrı İl Vergi Dairesinin belediyeden alacağı varmış. Sen 8-10 yıldır uyuyorsun da belediye DEM Parti’ye geçince mi alacağının farkına varıyorsun? AKP ampullü o bürokratlar da bizi iyi dinlensin. Ağrı Belediyesi talan edilmiş, soyulmuş soğana çevrilmiş.

İşçilerin, emekçilerin ücretini dahi ödeyemeyecek bir noktaya getirilmiş. Ağrı’daki yolsuzlukları bilmeyen yok! Bürokrasi suskun. Ama şimdi vergi dairesindekilerin aklına borçlarını tahsil etmek gelmiş. Bu tarafgir tutumları da unutmayacağız. Çağrımız, belediyeler arasında bir ayrımcılığın uygulanmamasıdır. Bizim olmayan belediyelerde il vergi daireleri ne yapıyorsa, Ağrı İl Vergi Dairesini de onu yapmaya davet ediyoruz.

Bizim alnımız ak, kapımız açık. Zaten biz açmasak da 24 saat belediyelerimizde Sayıştay ve mülkiye müfettişleri kamp kuruyor. İçtiğimiz suyun fiyatına, sayısına dahi bakıyorlar. Bizi diğer belediyelerle kimse karıştırmasın. Sizin huzurunuzda çağrı yapıyorum; Sayıştay ve mülkiye müfettişlerini halklarımızın kazandığı belediyelerimize ben davet ediyorum. Gelip araştırsınlar, soruştursunlar. Keşke bunu yapsalar.

Hem bizden önceki kayyımcı anlayışın hem de AKP’li belediyelerin o belediyeleri nasıl soyduğunu görsünler. Türkiye halkları da görsün. Belediyelerimizde kayyımların ve diğer kimi partilere mensup belediyelerin yapmış oldukları usulsüzlükleri ve yolsuzlukları 40 Haramiler bile yapmaz. Onlara bile rahmet okutacak cinsten yolsuzluk ve usulsüzlükler yapılmış. Sayıştay ve mülkiye müfettişlerini biz davet ediyoruz. Buyursunlar, belediyenin 8-10 yıllık borç ve harcama haritasını ortaya çıkarsınlar, biz de hep beraber görelim.

Bu gündemi fazla uzatmak istemiyorum, söylenecekler çok ama siz anladınız. Türkiye halkları da anlamış olmalı ki 31 Mart’ta bunlara gereken cevabı verdiler. Ancak belli ki buradan dersler çıkarmamışlar. Yine algı operasyonlarıyla, tehdit ve şantajlarla bizleri pes ettireceklerini düşünüyorlar. Artık öyle bir dünya yok. Bu ülkenin tarihinde ne zaman yoksulluk, sefalet ve ölüm varsa bilin ki iktidarlar barış ve demokrasiden uzaklaştıkları içindir.

1930’larda, 70’lerde, 90’larda bunları yaşadık. Bu kötü ve karanlık günlerin olduğu dönemler demokrasiden uzaklaştığınız, Kürt sorununu yok saydığınız, şiddetle çözmek istediğiniz dönemlerdi. Şimdi de aynı tablonun içindeyiz. İnsanlar açlıkla mücadele ediyor. Emekliler akşama kadar feryat figan ediyorlar, 10 bin lirayla nasıl geçinilir sorusunu soruyorlar. Ama buna çare bulması gerekenler parmak sallıyor, algı operasyonları yapmaya çalışıyor.

İktidar her kaybettiğinde, geçmişteki sonu belli olan diğer iktidarlar gibi, tekçi ve inkarcı devlet kumpaslarına ve kirli tezgahlara sarılmaya devam ediyor. Bir ülkede siyaset kurumu görevini yapmadığında, iktidar halk iradesine saygı duymadığında, seçim sonuçları inkar edildiğinde ortaya çıkan tek şey huzursuzluk, adaletsizlik ve sefalettir. Bu ülkede yaşayan herkesi şunu görmeye davet ediyorum.

Demokrasi, adalet ve barıştan uzaklaşıldıkça; en fazla biz emekçiler ve yoksullar kaybediyoruz, en çok bizim özgürlüklerimiz gasp ediliyor, en çok bizim soframızda ekmeğimiz aşımız küçülüyor. Pusulası savaş olanların yanaşacakları liman açlık, yoksulluk ve sefalet limanıdır. Bu defalarca deneyimlendi ve görüldü. Şu anda yaşadığımız da budur. Defalarca bu uyarıyı yaptık ama savaş peşinde koşa koşa, ki hala Cumhurbaşkanı ülke ülke dolaşarak Kürtlere karşı savaş vizesi almaya çalışıyor- ülkeyi batırdılar bitirdiler, bu savaş zihniyetinden bir türlü uzaklaşamadılar.

“Emekçiler kaybederken ısmarlama ihale alanlar kazanıyor”

Tekrar ediyoruz; Türkiye’nin yaşadığı temel sorunlar savaşla giderilmez, barış siyasetini izleyelim, demokrasi ve özgürlükleri arttıralım o zaman Türkiye’nin nasıl büyüyeceğini hep birlikte görürüz. Bu iktidar anlayışıyla biz emekçiler, kadınlar, gençler kaybediyoruz. Peki, biz kaybediyorsak kim kazanıyor? Milyarlarca lira vergi desteği alanlar kazanıyor. Hem milyarlar kazanıyorlar hem de vergi desteği alıyorlar. Normalde demokratik bir ülkede tam tersi olmaz mı? Ismarlama ihale alan 3-5 müteahhit kazanıyor.

Milyonlarca genç işsizken, ülkeden bir an önce gidip başka bir yerde yaşamını kurmaya çalışırken, çoklu maaş alan bürokratlar kazanıyor. Halka dolarlarınızı, eurolarınızı bozdurun diye çağrı yapıyorlar ama ihaleleri dolarla veriyorlar. İhaleyi dolarlarla alanlar kazanıyor. Savaştan beslenenler ve halk iradesini tanımayanlar, bu sömürü ve adaletsizlik düzeninin devam etsini isteyenlerdir. Lüks devam etsin, şatafat devam etsin, çoklu maaşlar devam etsin de emekçilere ve emeklilere ne olursa olsun yaklaşımı bugün Türkiye’de uygulanıyor.

İnşallah DEM gelecek devran dönecek. Bu gidişatı da tersine çevireceğiz. Biz DEM Parti olarak; her zaman gençlerden, kadınlardan, emekçilerden yana olduk ve onlar kazansın diye mücadele ettik ve mücadele etmeye devam edeceğiz. Siyasetin normalleşmesi, sorunların diyalog zemininde çözülmesi ve devlet içindeki bu yeni paralel yapıların son bulması bu sefalet ortamının bitmesinin tek yoludur. Son üç ayda 425’ten fazla işçi katledilmiştir. Hayatını kaybetmiştir demiyorum. Gerekli olan güvenlik önlemleri ve güvenli çalışma ortamı sağlanmadığı için katledilmişlerdir.

Her gün kadınlar katlediliyor. Her yıl binlerce çocuk istismara maruz kalıyor. İnsanlar artık çöpten yiyecek toplamaya başladı. On binlerce genç evini terk etti. Büyük bir çürüme ile karşı karşıyayız. Buna son vermenin adıdır DEM Parti. Buna son vermenin mücadelesini veriyor DEM Parti. Biz bu büyük çürümeye son verme yolunda ortak, adil ve eşit yaşam inadımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Barış ve demokrasi mücadelesinden tek bir geri adım atmayacağız. Her evi, her sofrayı etkileyen bu ekonomik krize karşı acil alınması gereken önlemler ve atılması gereken adımlar var.

“Meclis’e 10 maddelik çağrımız var”

Bu kriz döneminde de DEM Parti’nin tek parolası krize karşı emekçileri ve halklarımızı korumak olacaktır. Halkı ve emekçileri korumak üzere Meclis’in irade göstermesi için acil yerine getirilmesi gereken hususlara ilişkin 10 maddelik bir çağrı yapmak istiyoruz huzurlarınızda:

1- Asgari ücreti her ay sendikaların belirlemiş olduğu yoksulluk sınırının yarısına eşitleyelim. Gelin, asgari ücreti 3 ayda bir güncelleyelim.

2- En düşük emekli maaşını asgari ücret seviyesine çıkaralım, Kademeli Emeklilik Sistemi ile sosyal adaleti sağlayalım.

3- Esnafa ucuz kredi imkanı sağlayıp sigorta primlerinde kolaylık sağlayalım ki istihdama katkı sunulsun.

4- Küçük esnafın 100 bin liraya kadar olan borçlarını silelim. Milyar dolar kazananlara vergi muafiyeti sağlayanlar ve borçlarını silenler, esnafın 100 bin liraya kadar olan borçlarını gayet rahat silebilir.

5- Vergi adaleti için çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacak düzenlemeler yapalım. Vergi muafiyeti ve istisnalarına artık son verelim.

6- Çiftçilerin temel gider kalemlerinden olan mazot, gübre, elektrik gibi girdilerin ucuza teminini sağlayarak üretimi teşvik edelim. Çiftçiye destek sağlamadığınız zaman dışarıdan ithal bir ekonomik anlayışa mahkum kalıyorsunuz. Gelin, küçük çiftçilerin 10 bine kadar olan borçlarını silelim.

7- Bireysel borçlanma sorununu ortadan kaldırmak için, hane geliri 50 bin liranın altında olan vatandaşların ihtiyaç ve bireysel borçlarının faizlerini silip borçlarını yeniden yapılandıralım.

8- KPSS kapsamında hemen engelli 20 bin kişinin işe alımını gerçekleştirelim. Kamuda engelli istihdam kotasını yüzde 6’ya yükseltelim.

9- Gençlere temel gelir desteği sağlayalım. Öğrencilerin burslarını insani şartlarda eğitim görebilecekleri bir seviyeye yükseltelim. Geçim sıkıntısı çekmeyecekleri olanakları gençlerimiz için yaratalım.

10- Barınamayan öğrenciler için bir atılım başlatarak öğrencilerin barınma sorununu tarihe gömelim.

Şimdi size soruyorum; bu 10 maddenin hangisi Meclis’ten geçmez, çok mu zor bunlar? İşte bu 10 maddeyi dahi geçirseler emekliler, emekçiler, öğrenciler, gençler, çiftçiler, küçük esnaf nefes alacak. Ama maalesef bunu bile yapmayanlar, sonra çıkıp emekçilerin, gençlerin, köylülerin dostu olduğunu söylüyor. Milletvekili arkadaşlarımızla birlikte biz bu 10 maddeyi Genel Kurulda da sahada da her yerde dile getirerek Meclis’in adım atması için de kararlılıkla mücadele edeceğiz.

Yarın 1 Mayıs. Yüzlerce yıllık emeğimizle ve çabamızla 1 Mayıs’ı hem devletlere hem sermayeye kabul ettirdik. İşçilerin bayramıdır 1 Mayıs. İşçilerin ve emekçilerin bayramını bu vesileyle kutluyorum. Biz 8 Mart ruhunu nasıl Newroz coşkusuyla birleştirdiysek, Newroz’da sahaya çıkan milyonların gücünü nasıl 31 Mart’ta başarıya dönüştürdüysek, şimdi de 31 Mart’ta elde ettiğimiz başarıyı 1 Mayıs alanlarına taşıyarak işçinin ve emekçinin gücünü göstereceğiz. Baskının, açlık ve sömürünün kol gezdiği bir dönemde 1 Mayıs bizler için 31 Mart’ta aldığımız değişim mesajını zafere ulaştırmanın dönüm noktası olacaktır.

1 Mayıs’ta bir kez daha milyonlarla bir araya gelerek mücadelemizin gücünü gösterme zamanıdır. DEM Parti olarak bizler emeğin ve özgürlüğün ülkesini kurmak için uğraşıyoruz. DEM Parti; emekçilerin partisidir, mültecilerin partisidir, kimliği yok sayılanların partisidir. DEM Parti; maden ocaklarında karın tokluğuna çalışanların, tekstil atölyelerinde hayata tutunmaya çalışanların sesi sözüdür. DEM Parti; Kürt’ün, Türk’ün Arap’ın, Ermeni’nin ve burada adını sayamadığım bütün hakların ve inançların partisidir, güvencesidir. DEM Parti, haksız ve hukuksuz yere içeride olan tutsakların haykırışıdır. DEM Parti, işçi sınıfı ile Kürt halkının hak arama mücadelelerini birleştirdiği bir mevzidir. DEM Parti; 1 Mayıs’tır, 8 Marttır, Newroz’dur.

Bizim için Newroz da 1 Mayıs da aynı mücadeledir, Kürt halkının direnişi ile 1 Mayıs’ın devrimci ruhu kardeştir. Emeği sömürülen ve katledilen işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, ezilenlerin sesi ve umudu olmak için DEM Parti Eş Genel Başkanları olarak biz de yarın Van ve İstanbul’da alanlarda olacağız. Yarın ben İstanbul’daki emekçilerle dayanışmak için, omuz omuza vermek için Taksim’de olacağım. Bu vesileyle tüm işçileri, emekçileri, kamu emekçilerini, kadınları, gençleri, partimize gönül vermiş herkesi 1 Mayıs’ta Taksim’de işçilerle ve emekçilerle dayanışmaya çağırıyorum.

Bugün aramızda KHK’yle işten atılmış Nejla Demirci arkadaşımız var. KHK ile işten atılan emekçilerin de 1 Mayıs bayramını kutluyorum. Onların mücadelesinin takipçisi olduğumuzu, birlikte olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Necla Demirci arkadaşımız aynı zamanda “Kanun Hükmü” belgeselinin yönetmenidir. Belki izlediniz, gerçi nereden izleyeceksiniz hep yasaklanıyor. Sizleri Kanun Hükmü’nü izlemeye davet ediyorum. Yarın akşam Ankara’da bütün arkadaşlarımızı izlemeye davet ediyorum. Bijî 1ê Gulanê, Yaşasın 1 Mayıs.

Son olarak da biliyorsunuz Hilvan’da belediyeyi kazanmıştık ama çeşitli oyunlarla oradaki seçimi iptal ettirdiler. 2 Haziran’da seçim yenilecek. Buradan onurlu Hilvan halkına seslenmek istiyorum. Hilvan, hak arama mücadelesinin verildiği ilk topraklardandır. Hilvan halkını 7’den 70’e bu haksız ve hukuksuzluğa karşı DEM Parti çalışmalarına katılmaya, DEM Parti’nin tekrar belediyeyi alması için çalışmaya çağırıyorum. Biz de Hilvan’da olacağız. Merkezimizle, milletvekillerimizle, demokratik kitle örgütleriyle, aydınlarla birlikte bu haksızlığı ve hukuksuzluğu büyük bir farkla Hilvan’da kapatarak belediyeyi halkın evi haline getireceğiz diyoruz.

Amedspor, sadece bizim değil Türkiye emekçilerinin, halklarının, gençlerin takımı. Türkiye’de sanırım son verilere göre taraftarı en fazla olan üçüncü takımmış Amedspor. Yani demek ki köklü takımlara rağmen bu kadar çok taraftarı var, seveni var. Amedspor’un şampiyonluğunu kutluyoruz, hayırlı olsun. İnşallah önümüzdeki yıl bu salonlarda birinci lige çıkmasını hep birlikte kutlarız. Batman Petrolspor’a da başarılar diliyoruz, kutluyoruz. Onlar da çok üstün bir başarı ortaya koydular. Tabii Vanspor da daha bitmedi. Vanspor’un da eleme grubundan çıkarak Van’a yakışır bir sonuçla bir üst lige yükselmesini bekliyoruz. Bu temennilerle hepinizin 1 Mayıs’ı kutlu olsun. Hepimize başarılar.”

Paylaşın

Bakırhan’dan ‘DEM Parti Kapatılsın’ Söylemlerine Sert Tepki

Partisi hakkında yapılan kapatma davası açıklamalarına tepki gösteren DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, “Siyasete hiza ve ayar vermeye çalışıyorlar. Gün yok ki özellikle seçim sonrasında bize parmak sallamasınlar. Biz kez daha yineliyoruz; kapatma, şantaj, tehdit siyaseti artık sona gelmiştir. Son kullanma tarihi dolmuştur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Biz ne zaman korktuk, ne zaman tehdit ve şantajlara boyun eğdik ki şimdi halkımız güçlü bir irade ortaya koymuşken, Van direnişi ortada dururken bu tehdit ve şantajlara boyun eğelim. Boyun eğmeyeceğimizi onlar da bütün dünya da çok iyi biliyor. Çağrımızı yineliyoruz; biz kararlıyız, bu ülkeye barışı ve demokrasiyi getireceğiz. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bu ülkede yaşayan insanlar eşit ve demokratik bir anayasayla yönetilinceye kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.”

Bakırhan, konuşmasının devamında, “Tehditlerle hizalanacağımızı bekleyenler çok bekler. Bu gelenek hiçbir zaman yapılan tehditlere boyun eğmemiştir. Şimdi belediyelerimizi tehdit edenler de çok iyi bilsinler ki belediye eş başkanlarımız, yönetimlerimiz, seçilen arkadaşlarımız asla bu tehditlere pabuç bırakmaz. Burada o parmak sallamaların ve tehditlerin karşısında eğilecek bükülecek tek bir arkadaşımız yoktur” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, yerel seçimlerin ardından Belediye Eş Başkanları ile yapılan ilk toplantıda bir araya geldi. Toplantının açılışında konuşan Bakırhan ve Hatimoğulları şunları söyledi:

Bakırhan: “Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çok önemli bir sonuç aldık. Başarılı olduk bu seçimlerde eksiklerimize rağmen. Bu başarıda emeği olan siz değerli belediye eş başkanlarını kutluyorum. Şahsınızda partimizin il ve ilçe örgütlerini, komisyonlarını ve sandık kurullarını, gecesini gündüzüne katarak başarmamız için emek veren halklarımızı da bir kez daha kutlamak istiyorum. Onlara layık bir hizmet, mücadele ve duruş ortaya koyacağımıza eminim. Maşallah burada genç, nitelikli, genç kadın arkadaşların da yoğun olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir birikimin, bir deneyimin, bir vizyonun olduğu da apaçık ortada duruyor. İyi şeyler yapacağımıza eminim.

Bugün, siz de biliyorsunuz, 24 Nisan. 109 yıl önce bu topraklarda çok büyük acılar yaşandı. Büyük bir katliam yapıldı. Yüz binlerce Ermeni halkından insan katledildi. Katledilen Ermenileri hüzünle ve saygıyla anıyoruz. Yine aynı dönemlerde katledilen başta Süryaniler olmak üzere diğer gayri Müslimleri de saygıyla anıyoruz. Bu topraklar çok acı gördü, çok bedel ödedi. Bizim amacımız bir daha bu topraklarda benzer acıların, katliamların yaşanmamasıdır ve geçmişteki bu acılarla, bu katliamlarla yüzleşilmesidir. Bunun için çalışacağız, çabalayacağız. Bu vesileyle Sevgili Hrant Dink’i de saygıyla anıyorum.

31 Mart’ta meydanlarda halkımıza hitap ederken, “Bu sadece bir yerel seçim değil aynı zamanda irademizi test edeceğimiz bir seçimdir” demiştik. 31 Mart’ta irademizi güçlü bir şekilde sonuçlara yansıttık. 31 Mart’ta ortaya çıkan irade çok önemlidir. Bir barış, demokrasi ve özgürlükler iradesi ortaya çıktı. Bu iradeye hep birlikte sahip çıkacağız. Kayyımcı zihniyet kaybetti, kötü yönetilen belediye anlayışı kaybetti; halkımız, halklarımız kazandı. Kayyımlar sandığa gömüldü. Türkiye halklarının mücadelesi ve DEM Partinin 31 Mart başarısıyla birlikte AKP-MHP iktidarına 22 yıldır ilk kez büyük bir yenilgi tattırıldı. Bu yenilgide emeği olan bütün halklarımıza da bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum. Türkiye’yi yöneten parti büyük bir farkla ikinci parti oldu.

O yüzden bu seçim çok önemlidir. İktidar ve muhalefeti 31 Mart’ta ortaya çıkan iradeyi doğru okumaya davet ediyoruz. 31 Mart iradesi değişim iradesidir. 31 Mart seçimi statükocu, yok sayan, tekçi anlayışın sandıkta yenildiği bir seçimdir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu iradenin dikkate alınması, başta Kürt meselesi olmak üzere eşitlik ve adalet mücadelesinin artık karşılığını bulması gerekiyor. Seçimlerden ortaya çıkan sonuçtan herkes dersini almalıdır. Çok cumhurbaşkanı, çok başbakan, çok bürokrat gördük gelip geçtiler, çünkü Kürt meselesini çözmediler. Kürt meselesini çözmeyenler çözülür demiştik ve 31 Mart seçim sonuçları bizi bir kez daha doğruladı.

31 Mart’ta halkın mesajını anlamak istemeyenler ülke ülke gezip savaş vizesi almaya çalışıyor. Hemen seçim sonrasında iktidarın çeşitli ülkelere yaptığı ziyaretlerde de bu bir kez daha açığa çıktı. Siyasi ve demokratik çözümün tek yöntem olduğu Kürt meselesini bastırmak için hala askeri operasyonlardan medet umuyorlar. Defalarca denenmiş ve sonuç almamış yol ve yöntemlerden medet ummak büyük bir acizliktir. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Seçim yenilgisini kanla ve gözyaşıyla örtmek istiyorlar.

Oysa seçim sonuçlarının kendisi aslında savaşa hayır çığlığıdır. Çözüm olsun, Türkiye sorunlarını demokratik yöntemlerle çözsün haykırışıdır. Ama başka yol ve yöntemlerin peşinde hala koşmaya devam ediyorlar. Bu ülkenin ihtiyaçları askeri operasyonlar değildir. Yüzlercesi yapıldı, bir sonuca ermedi. Bu ülkenin ihtiyacı yoksul Türk ve Kürt gençlerinin ölmesi değildir. Bu ülkenin, büyük bir toplumsal bir mutabakatla Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesine, demokratik bir Türkiye inşa etmeye ihtiyacı vardır.

Dolayısıyla önümüzdeki dönemde de biraz önce söylediğimiz bu doğruları hep birlikte tekrar etmeye devam edeceğiz. Halkın mesajı nettir. Halk ölüme, şiddete ve kana karşı olduğunu ifade etmiştir. Tek yolun demokratik çözüm olduğunu, barış olduğunu halklarımız 31 Mart’ta haykırarak ortaya koymuştur. Biliyoruz ki barış gelirse bazılarının siyasi ömrü kısalacak, bazıları siyasetten emekli olacak. O yüzden barış gelmesin diye kimi milliyetçi ırkçı çevreler şimdiden tehditlere, komplolara, şantajlara başladı.

“Parmak sallamaların karşısında eğilecek tek bir arkadaşımız yok”

Siyasete hiza ve ayar vermeye çalışıyorlar. Gün yok ki özellikle seçim sonrasında bize parmak sallamasınlar. Biz kez daha yineliyoruz; kapatma, şantaj, tehdit siyaseti artık sona gelmiştir. Son kullanma tarihi dolmuştur. Biz ne zaman korktuk, ne zaman tehdit ve şantajlara boyun eğdik ki şimdi halkımız güçlü bir irade ortaya koymuşken, Van direnişi ortada dururken bu tehdit ve şantajlara boyun eğelim. Boyun eğmeyeceğimizi onlar da bütün dünya da çok iyi biliyor. Çağrımızı yineliyoruz; biz kararlıyız, bu ülkeye barışı ve demokrasiyi getireceğiz.

Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bu ülkede yaşayan insanlar eşit ve demokratik bir anayasayla yönetilinceye kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. Tehditlerle hizalanacağımızı bekleyenler çok bekler. Bu gelenek hiçbir zaman yapılan tehditlere boyun eğmemiştir. Şimdi belediyelerimizi tehdit edenler de çok iyi bilsinler ki belediye eş başkanlarımız, yönetimlerimiz, seçilen arkadaşlarımız asla bu tehditlere pabuç bırakmaz. Burada o parmak sallamaların ve tehditlerin karşısında eğilecek bükülecek tek bir arkadaşımız yoktur.

Yatıp kalkıp Kürt düşmanlığı yapanları, 23 Nisan 1920’deki ilk meclisin kısmi çoğulculuğunu ve istediğimiz düzeyde olmasa da 1921 Anayasasının demokratik özünü anlamaya çağırıyoruz. Ama onlar burada değiller. 1924 Anayasasında ret ve inkar edilen, yok sayılan halkları tekrar aynı anlayışla yönetmek istiyorlar. O dönem bu işleri yapanların bugünkü temsilcileri de bu ülkeye bu zehri, bu kötülüğü yaymaya çalışıyor.

Onlar 1924 Anayasasının ret ve inkar eden özüyle bu ülkeyi ikinci yüzyılda da yönetmek istiyorlar. Kesinlikle buna izin vermeyeceğiz. Cumhuriyet artık köklerindeki görece çoğulculuğa uygun bir anayasayı hak ediyor ve demokratik bir anayasayla özüne dönmelidir. Evet, demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır. Bunun için de bir yol temizliğine ihtiyaç vardır. Toplumun ve örgütlü tüm kesimlerin katıldığı bir çalışmayla bu artık örülmelidir.

Bizler 99’dan bu yana gelen ve kökünü Terzi Fikrilerden, Edip Solmazlardan alan bir belediyecilik geleneğinin temsilcileriyiz. Böyle değerli bir geçmişe sahibiz. Biz yerel yönetimleri rant, kayırmacılık, partizancılık için değil; halka en iyi hizmeti verecek kurumlar olarak görüyoruz ve bu böyle olmaya devam edecektir. Yerelde hizmet hakiki siyasetin kendisidir. Yapmış olduğunuz her şey, siyasetin kendisine etki ediyor olumlu anlamda, siyasetimizi güçlendiriyor. Genel siyasetimizi zaten Genel Merkezimiz, il ve ilçe örgütlerimiz, seçilmiş milletvekillerimiz yapıyor. Belediyelerimizin temel işi halka hizmet etmektir. Yerelde partimizle halk arasındaki bağın güçlenmesi için daha doğru ve halkın sempatisini kazanan hizmet de siyasetin kendisidir, özüdür. Dolayısıyla bu ilkeye uygun hizmetlerinizi devam ettirmenizi bekliyoruz.

31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan halkın iradesini kumpaslarla, yalanlarla gasp etmek isteyen Ergenekon ve JİTEM artıklarına bir kez daha sesleniyoruz: Size buradan ekmek çıkmaz. Kürt halkı asla sizin ve tehditlerinize boyun eğmez. Artık medya plazalarında, karanlık odalarda halkın iradesine operasyon yapma dönemi kapandı. Artık Türkiye’de siyaseti psikolojik harp daireleri değil Türkiye’nin emekçileri, yoksulları, halkları belirliyor. Tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi, bundan sonra da daha güçlü bir şekilde belirleyip güçlendirecektir.

Bizim gündemimiz bu karanlık odakların kumpasları değildir. Ona ilişkin tavrımız nettir. Belediyelerimizi kayyım borçlarından kurtarmak, yaratılan tahribatları gidermek ve halka hizmet etmek üzere çalıştırmaktır. Bu da sizin elinizdedir. Bizim yerel yönetimler anlayışımızda sembol ve değerlere hakaret asla yoktur. Bu çok iyi bilinmesine rağmen; seçimin kaybedenleri, gelecek korkusu yaşayanlar, şimdi toplumun hassasiyetleri üzerinden bu yolsuzluk, hırsızlık ve talanı örtmeye çalışıyor.

Halkın parasını balyalarla çalmak mı vatanseverliktir? Vatanı rant çiftlikleri olarak görmek mi vatanseverliktir? Milletin kursağındakini cebine indirmek mi vatanseverliktir? Bayrak, milyonluk yolsuzluk ve rantınızı örtmek için midir? Bu soruları bir kez daha soruyoruz. Bizleri günlendir hedef haline getirenleri çok tanıyoruz, niyetlerini de çok iyi biliyoruz. Onlar demokrasiyi kendilerine düşman olarak görüyorlar. Onların yaşadığı, nefes aldığı zemin karanlık ve çatışmalıdır. Bu ucuz komplolara kesinlikle geçit vermeyeceğiz.

Bunların yolsuzlukları ve hırsızlıkları saymakla bitmez. Seçim meydanlarında defalarca söyledik. Her belediyede büyük bir soygun yapmışlar. Belediyeleri devraldınız, her şey ortada. Van’da 8,5 milyar borç ne demektir? Siirt’te 500-600 milyon borç ne demek? Nereye gitmiş bu paralar? Bizden borçsuz ve cüzi borçlarla devraldıkları belediyelerde devasa borçların ortaya çıktığını artık Türkiye kamuoyunun görmesi gerekiyor. Bunlar hizmet için değil rant elde etmek için varlar. Bunlar Türkiye’de, dünyada kurulmuş en büyük soygun şebekesini örgütlemişler. Sizin borçları ortaya çıkaran ve halka teşhir eden yaklaşımınız çok değerlidir ama bundan sonra artık işlerimize bakacağız.

Halkımızın gücü ve katkısı neticesinde de bunlar bir daha o belediyelerin kapısından giremeyecekler. Halk tekrar demokratik toplumcu yerel yönetimler belediyeciliği ile tanıştığı zaman aradaki uçurumu görecektir. Bu soyguna, borç batağına, kirli operasyon ve saldırılara rağmen halkımıza hizmet etmeye devam edeceğiz. Kaynak yaratacağız, halkımızla birlikte sorunları çözmek için çaba içinde olacağız. Kayyımların kapattığı dil, kültür, kadın, gençlik kurumlarını ve kooperatifleri tekrar açacağız. En iyi şekilde halkımıza hizmet etmek için gecemizi gündüzümüze katacağız.

Yine Kürtçe ve bütün dillerdeki tabelaları tekrar asacağız. Çok dilli belediyecilik hizmetlerimizi devam ettireceğiz. Ekonomik krize karşı kadınları, gençleri, emeklileri ve yoksulları koruyacağız. Evine yardım gitmeyen kentimizde tek bir yoksul kalmayacaktır. İhtiyacını karşılayamayan insanların ilk aklına gelecek yer belediyelerimiz olacaktır. Size bu konuda büyük görevler düşüyor. Demokratik yerel yönetim anlayışımızla ev ev, sokak sokak gezeceğiz ve halkımızla birlikte kararlar alacağız.

Yerel demokrasiyi mahallerimizde kuracağız, tıpkı eş başkanlık sistemimiz ve aday belirleme yöntemimiz gibi Türkiye ve dünyada örnek bir model oluşturacağız. Bizler bütün baskılara karşı hem mücadele eden hem dünyada demokrasi anlamında iyi örnekler ortaya koyan bir gelenekten geliyoruz. Kendimize ve size güveniyoruz. Böylesine genç ve yetenekli arkadaşlarımızın, deneyim ve vizyonu olan arkadaşlarımızın çok iyi işler yapacağına eminim. Kendimizi de kentimizi de halklarımızla birlikte yöneteceğiz. Ayrıştırmadan, ötekileştirmeden belediyenin olanaklarını doğru ve adil bir şekilde herkes için kullanacağız. Halka dokunacağız, hep birlikte üretecek ve kazanacağız. Serkeftin.

“Türkiye siyasetine çok önemli bir miras bıraktık”

Hatimoğulları: “Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Aylardır sokak sokak, mahalle mahalle dolaşan ve seçim kampanyamızı değerli halkımızla birlikte en güçlü şekilde yürüten siz değerli belediye eş başkanlarımızla bugün bir aradayız. Bir kez daha hoş geldiniz. Seçim kampanyamızın en önemli şahitleri sizlersiniz. Çok zor koşullarda yürüttük. Bizler Türkiye’de bugüne kadar denenmemiş olanı yaptık, değerli halklarımızla birlikte belediye eş başkanlarımızı ve meclis üyelerimizi belirlemek üzere halk oylamasına başvurduk.

Bu Türkiye siyasetinde eşine az rastlanan, halkın doğrudan demokratik yönetimlere katılımının önünü açan kanallardır. DEM Parti olarak, bu kanalları işleterek Türkiye siyasetine çok önemli bir miras bıraktık. Evet, zor koşullarda yürüttük bu kampanyayı, çünkü mevcut iktidarın ortakları olan partilere karşı bu yarışı sürdürdük. AKP ve yereldeki ortakları devletin bütün olanaklarını seferber ederek çalışmalarını yürütürken, bizler kıt olanaklarla bu çalışmayı yürüttük. Sadece bu da değil.

İki kez kayyım atayarak yerel yönetimler üzerinde baskı kurdukları, kayyım zihniyetinin neticeleri olarak yerel yönetimlerin aslında halkı hizmetten mahrum bıraktığı, halkın hizmetlere ihtiyaç duyduğu bir zeminde yürüttük çalışmamızı. Sadece bu da değil. Biz bu seçim yarışında kayyım rejimiyle mücadele ederken, kayyım seçmenle de mücadele ettik. 32 merkeze başta asker ve polis olmak üzere kayyım seçmen göndererek seçimlerde DEM Parti’nin iradesini, Kürt halkının iradesini çalmak istediler. Bizler onların izledikleri bu yol ve yöntemleri de önemli oranda başarısızlığa uğrattık. Kayyım seçmene rağmen belediyelerimizi önemli oranda kazandık.

3 hedef belirlemiştik yerel seçim kampanyamızı yürütürken. Birincisi; özellikle bölgede, Kürdistan’da kayyım atanmış olan belediyelerimizi geri almaktı. İkincisi; 2019’daki kazanımlarımıza yeni kazanımlar eklemekti. Üçüncüsü ise başta batı olmak üzere Türkiye sathının tamamında AKP-MHP faşizmini, otoriter rejimi geriletmekti. DEM Parti olarak bu 3 konuda başarıya imza attık. Siz değerli belediye eş başkanlarımıza ve şu an burada olmayan meclis üyelerimize ve değerli halkımıza çok teşekkür ediyorum.

Bu seçimlerin sonuçlarını gerek bölge açısından gerekse Türkiye’nin genel sathı açısından en iyi şekilde okumak, en iyi şekilde yorumlamak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. AKP-MHP, özellikle bölgedeki küçük ortaklarıyla birlikte faşizmi, otoriterleşmeyi ve kayyımcı anlayışı tesis etmek istedi. Ancak Türkiye genelinde ortaya çıkan haritaya baktığımızda bu anlayışa halk dur demiştir, bu anlayış artık gerilemiştir. Ülkede tesis edilmek istenen faşist, otoriter, kayyım rejime halk çok güçlü bir biçimde hayır demiştir.

Haritayı değiştirerek buna hayır demiştir, izin vermiyoruz demiştir. Bugün artık Türkiye’de ikili bir iktidardan bahsetmek mümkündür. Merkezi hükümet AKP-MHP iktidarının elinde ama artık yerel yönetimler onların elinde değildir. Dolayısıyla kitle desteğini arkasına alamamış olan bir rejimin ne kayyımcı anlayışı artık yol yürüyebilir ne de faşist-otoriter anlayışı yol yürüyebilir. Burada halkımız tercihini değişimden yana yapmıştır. Halkımızı gösterdiği bu ferasetten dolayı da kutluyoruz.

Bu seçim sonuçlarının, bu haritanın ortaya çıkmasının çok çeşitli nedenleri var. Bunlara uzun uzadıya değinmeyeceğim ama başlıklar halinde birkaçını sıralamak isterim. Birincisi; kayyımcı rejimi Türkiye’nin her yerinde sergilemeleri, hiçbir iradeye saygı duymamaları, kendilerinden olmayanı öteki görmeleri, başta kadınlar olmak üzere bütün farklılıkların yaşam tarzlarına müdahale etmeleridir. Ancak bu ülkede yaşayan Aleviler, farklı halklar ve inançlardan insanların inançlarına, yaşam tarzlarına, dillerine ve iradelerine müdahale eden anlayış bu seçimde çökmüştür.

Yine 22 yıldır neoliberal politikaların en önemli uygulayıcısı olan bir parti olarak görev ve misyonunu sürdüren iktidar bu ülkeyi derin bir yoksulluğa sürüklemiştir. Derin yoksulluğu insanlar sadece kemiklerinde değil iliklerine kadar hissediyor. Bu ülkede 50 milyon insan açlık ve yoksulluk şartları altında yaşıyor. Kürdistan’da çalışmalarımızı yürütürken, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü talep ederken, diğer en önemli sorunlardan biri de bölgenin yoksul bırakılmasıdır. Bölge yoksul bırakılmış, yoksullaştırılmıştır.

Türkiye halkları ve emekçileri yoksullaştırılmıştır. Kadınlar yoksul bırakılmıştır. Açlık ve yoksulluk diz boyudur. Emeklilerin isyanı gerçekten Türkiye’nin sesi ve soluğu olmuştur. Yine kadınların etek boyundan başörtülerine kadar her şeye müdahale eden anti demokratik otoriter anlayışa kadınlar bu seçimlerde dur demiştir. Özellikle Kürdistan’da, Şırnak örneğinde gördüğümüz üzere, kadınlar üzerinde yürütülen özel harp politikasına kadınlar hayır demiştir. Kadın eş başkanlarımızın bizzat yaşadığı sorunlardan biri de eş başkanlık sistemimiz ve eşit temsiliyete saldırıdır. Eş başkanlık ve eşit temsiliyeti bu otoriter rejim kabul etmez, çünkü kadınlar evinde otursun, çocuk baksın ister.

Oysa biz DEM Parti olarak, Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketiyle birlikte, bugüne kadar bir yandan binbir emek vererek mücadele ederken ve devlet karşısında bedel öderken; diğer yandan erkek egemen zihniyetin ezici ve sömürücü zihniyetine karşı eş başkanlık ve eşit temsiliyet mücadelesinin bütün bu bedellere rağmen hayat bulmasını sağladık. Bu sadece Türkiye halkları ve kadınları için değil bölge ve dünya halkları için çok önemli bir deneyim ve kazanımdır. Kadın kazanımlarımıza ideolojik saldırıları bizler kabul etmedik. Bu dönemde en güçlü tavrı koyan başta Kadın Meclisimiz olmak üzere, belediye eş başkanı kadın arkadaşlarımızı kutluyorum. Hepinize verdiğiniz bu mücadeleden dolayı partimiz adına teşekkür ediyorum.

Bizler siyasetin okumasını yaparken, aynı zamanda içinden geçtiğimiz siyasetin koşullarına ve dış siyasete de bakmak zorundayız. Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesinin bu seçim kampanyamızda da ısrarla altını çizmemize rağmen, bizlere verilen yanıt savaş ve çatışmaları artırmak, sınır ötesi operasyonları artırmak şeklinde olmuştur. Bugün bölgede özellikle İsrail’in Filistin’i işgal etmesiyle başlayan saldırılarla, mazlum Filistin halkının dünyanın gözü önünde katledilmesiyle ve buna ne yazık ki dünyada güçlü bir sesin çıkarılmamasıyla karşı karşıyayız.

AKP iktidarı bugün mazlum Filistin halkının yanında olduğunu söylüyor. Ama biz seçim kampanyamızda da böyle olmadığını ifade ettik. Mazlum Filistin halkının dostları geçmişte olduğu gibi Deniz Gezmişler başta olmak üzere Türkiye devrimci hareketi ve Kürt özgürlük hareketidir. Filistin halkıyla birlikte verilen mücadele geleneği bu dayanışmanın en önemli adresidir. Bizler bu dayanışmayı güçlendireceğiz ve mazlum Filistin halkının yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. İsrail’in İran ile çatışması ve büyük bir bölge savaşının habercisi olan gelişmelere karşı da bizler Türkiye ve Kürdistan’ın bütün sathında diyoruz ki bölge halkının ihtiyacı olan şey eşit yaşam hakkıdır.

Bölge halkının ihtiyacı olan şey herkesin kendi kaderini tayin edebildiği, herkesin yaşam alanlarını oluşturabildiği, herkesin eşit ve özgür olabildiği bir dayanışmayı örgütlemektir. Hem Türkiye’deki gelişmelere hem Kürt sorunundaki gelişmelere hem de Ortadoğu, Afrika ve Kafkasya’yı kapsayan gelişmelere baktığımızda savaşa karşı güçlü bir barış hareketini örgütlemek gibi bir görev ve sorumlulukla yola çıkıyoruz.

Bizler Türkiye ve dünyada yaşanan bu gelişmelerin ışığında bir yerel seçim yaşadık. Bu yerel seçimlerde biraz önce bahsettiğimiz hedeflerimizi önemli oranda tutturduk. DEM Partinin başarısı sadece kazanılan belediyelerde değil. DEM Partinin en önemli başarısı kent uzlaşısıyla batıdaki siyaseti belirlemesidir. Bizler kent uzlaşısıyla birlikte ilçe ilçe, belediye belediye yürüttüğümüz çalışmalarla çıkan sonuçlarda büyük payı olan bir partiyiz. AKP ve MHP faşizmine batıda kent uzlaşısı politikalarımızla geri adım attırdık.

Belediye kazandığımız yerlerde belediyelerimizi nasıl yöneteceğimize biraz önce Eş Genel Başkanım geniş bir şekilde değindi. Batı açısından da şunun altını çizmeliyiz. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımızı sadece belediyeleri kazandığımız yerlerde değil muhalefete düştüğümüz yerlerde de en güçlü şekilde sergileyeceğiz. Biz batı illerinde yönetimlerde olduğumuz her yerde, halkın faydasına olan her çalışmaya destek olacağız ama paradigmamıza ters düşen ve toplumun yararına olmayan, kadınların, gençlerin ve emeklilerin yararına olmayan konularda da en etkin muhalefeti sürdüreceğiz.

Belediye Eş Başkanları olarak kentlerinizin birer aynasısınız. Partimizin paradigmasına uygun olarak belediyeleri yönetmenin birinci sorumlularısınız. Bu görev ve sorumluluk bilinciyle davranacağınıza hiçbir şüphemiz yoktur. Belediyelerimizi halkla beraber yöneteceğiz dedik, yönetmeliyiz. Kayyımcı rejim kentlerimiz yolsuz, susuz, altyapısız, hizmetsiz bırakarak cezalandırmıştır. Bu kayyımcı rejime karşı yol, su, altyapı başta olmak üzere bütün kent hizmetlerini en iyi şekilde yapmak gibi görev sorumluluğumuz var. Biraz önce Kürt halkına ve gençlerine dayatılan yoksulluğun daha da derin olduğunun altını çizmiştim. Yerel yöneticiler olarak başta eş başkanlarımız bölgede istihdam alanları yaratmak konusunda ezberleri bozan yepyeni projelere imza atmalıdır.

Gençlerin doğduğu yerde doymasını sağlayamazsak, göç bu şekilde devam ederse kentlerimizde çok şeyi yitirebiliriz. Bu bakımdan bize düşen en önemli görev ve sorumlulukların bunlar olduğunu hatırlatmak isterim. Belediyelerimizi en iyi şekilde, Türkiye ve Kürdistan’daki belediyelere örnek olacak şekilde icra edeceğimizden yana hiç şüphem yok. Eksikliğe düştüğümüzde birbirimizi uyaracağız, yanlışlar yaparsak birbirimizi uyaracağız. Halkımız için en gerekli ve doğru yolu hep birlikte bulacağız. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Yeni görevleriniz tekrar hayırlı olsun.”

Paylaşın

DEM Partili Bakırhan’dan ‘Kürt Sorunu’ Açıklaması: Konuşalım Ve Çözelim

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kürt Sorunu”na ilişkin yaptığı açıklamada, “Devlet İttifakı var, Ergenekon İttifakı var, MHP var, kimi JİTEM ittifakları, kontralar var… Ama böyle devam etmek isterlerse Kürtler direnir, halklar ve emekçiler direnir. Pes etmez. Kaybettirmek için elinden gelen bütün çabayı ortaya koyar” dedi.

Tuncer Bakırhan, çözüm için hazır olduklarını belirterek şunları söyledi: “Biz DEM Parti olarak, daha sert bir süreci karşılamaya da varız, diyaloğa ve müzakereye de varız. Başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’deki sorunların müzakere ile tartışılarak çözülmesi için de üzerimize düşen tüm sorumluluğu da yerine getirmeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz. Biz asla şu kişi ile olur, şu kişilerle olmaz demeyiz. Bu yaklaşım diyalektiğe aykırıdır. Bizim derdimiz; önce muhatabımızı yaratıp sonra sorunu çözmek değil, çabamız sorunu çözmektir.

Çözüme kim geliyorsa buyursun oturup konuşalım ve çözelim. Türkiye halklarını da dahil ederek çözelim. Dolayısıyla AKP’nin yarın ne yapacağını bilmiyoruz ama biz karşımızdakinin soruna yaklaşım konusundaki samimiyetin, stratejisini, programını, planını gerçekten samimi olup olmadığına bakarak, gerekli olan adımları atarız. Biz açığız, hazırız. Biz varız. Ama karşımızdakinin samimi olması gerekiyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Mezopotamya Ajansı‘na konuştu. Seçim sonuçlarının yeni bir kapı araladığını belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, seçimde CHP ve DEM Parti’nin kazanımla çıktığını vurguladı. İktidar bloğunun seçimden ağır bir yenilgiyle çıktığını belirten Bakırhan, şunları söyledi:

“Bir önceki genel ve cumhurbaşkanı seçimlerdeki sonuçlar ile 10 ay sonrasında yapılan yerel seçimler sonrasındaki bu fark niye oluştu sorusunu sormak gerekiyor. Birincisi, hükümet iyi yönetmiyor. Ciddi bir ekonomi ve demokrasi sorunu var. Özgürlükler sorunu var. İkincisi, dış politikada tutarlı bir siyaset izlemiyor. Üçüncüsü, tek adam sistemine geçme ile yani ‘Türk Tipi Başkanlık Sistemine’ geçtikten sonra Türkiye her anlamda sınıfta kaldı. Her anlamda ciddi kriz ve sorunlarla boğuşan bir hale geldi. Dolayısıyla halk 10 ay önce yapmış olduğu tercihlerden farklı bir tercih yaptı. 22 yıllık iktidara ‘yeter’ dedi. İktidar partisi ilk defa ikinci parti oldu.”

32 yerleşim yerine asker ve polislerin taşındığını ancak buna rağmen DEM Parti’nin çoğu belediyeyi kazandığına dikkat çeken Bakırhan, “Bazı kentler ise, büyük oranda kaydırmalardan kaynaklı elimizden gitti. Ama biz bunları kayıp olarak saymıyoruz” dedi. Bakırhan, seçmen taşınan bölgelerle ilgili şunları söyledi:

“Şırnak’ta seçmenlerin yarısından fazlası dışarıdan gelen asker, polis ve kolluk kuvvetleriydi. Buna rağmen az farkla elimizden aldılar. Kars’ta kaçak seçmen sayısını çıkartırsanız eğer oyumuzu arttırdığımızı ve belediyeyi kazandığımızı göreceksiniz. Bitlis’te partimize verilen 2 bin 500 ile 2 bin 800 arasında oyumuzu göz göre göre iptal ettiler. Buna dair yaptığımız itirazlarımız da reddedildi. Birçok belde ve ilçelerde durum böyle oldu. Tüm bunlara rağmen iktidar kaybetti. Sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’de de kaybetti. Bu da Türkiye’de yeni bir kapı, yeni bir umut, yeni bir yol ve yeni bir mücadele zemini ortaya çıkartmıştır. Biz de ortaya çıkan bu yeni tablo ışığında önümüzdeki dönemde daha fazla çalışıp, daha fazla sahada olacağız. Ciddi bir örgütlenme seferberliği başlatacağız. Kısacası iktidarın Kürt sorununa yaklaşımı, kayyımcı anlayışı iktidara kaybettirdi.”

Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının elinden alınma girişimi sonrasında Van’da başlayan protestolar hakkında konuşan Bakırhan, “Van halkı bu haksızlığı, bu irade gaspını görerek, eşi benzeri görülmemiş bir sahiplenme ortaya koydu. Bence bu saatten sonra Türkiye siyasetinde Van öncesi ve sonrası biçiminde tartışmamız gerekiyor. Van halkı aslında bir nevi bundan sonra ‘kayyıma geçit yok’ ve ‘kayyımı da kabul etmeyiz’ mesajı verdi. İktidar ve iktidar içerisindeki klikler ile yargı içerisindeki klikler hem o dayanışma hem de o direniş karşısında geri adım attı. Halk oyunu boşa çıkarttı” dedi.

Van’da özellikle son 8-10 yıllık baskıcı politikanın Kürtlerde yaratmış olduğu etkinin test edilmeye çalışıldığını belirten Bakırhan, şunları söyledi:

“Bu ön yoklama sadece seçimlerle ilgili değildi. Ama Van bir gerçekliği ortaya çıkardı; o da kimi durumlarda bazen izleyen ama söz konusu iradesi ve geleceği olunca muazzam direniş ortaya koyan Kürtlerin aslında devletin baskıcı politikalarından çok etkilenmediğini de ortaya koydu. Devlet orada yanıldı. İktidar yanıldı. Kayyımcu zihniyettin başardık anlayışı Van’da param parça oldu. Onun için evet o durum bir ön yoklamaydı.

Van başarısız olsaydı bu sadece seçimlerde değil, başka biçimlerde de vücut bulabilirdi. Van iyi bir uyarıcı oldu. Biz zaten iktidarın saldırı politikalarından etkilenmediklerini biliyorduk ama nasıl etkilenmediklerini bir kez daha gördük. Onun için seçimler evet bir kapı araladı ama Van’daki dayanışma ve direniş gerçekten yeni bir iklim zemini açtı. Bence Kürt halkı hem Türkiye halkları da bu durumda büyük dersler çıkaracaktır. İktidar da mevcut politikalarının saha da karşılık bulmadığını görmüş oldu.”

“İktidar bloğunda güç ilişkileri değişecek”

İktidarın Kürt sorununa yaklaşımlarından dolayı seçimi kaybettiklerini vurgulayan Bakırhan, “En başından söyledik; çözmeyen çözülür. Dolayısıyla güç ilişkileri değişecek. Dışarıya yansıyan boyutlarıyla AKP içerisinde bir tartışma süreci başladı. Belki baskı politikalarının dozajını arttıracaklar. Ama tutmuyor. Yani baskı ile bitmiyor. Baskı çözüm değil. Çözüm diyalog ile müzakere ile olur. İradeyi esas almak ile olur. Ben AKP’nin de bir yol ayrımında olduğunu düşünüyorum” dedi.

Seçimlerin ardından AKP’nin yaklaşımlarının değişebileceğini ancak 22 yıldır kurulan güç dengelerinin olduğunu söyleyen Bakırhan, “Devlet İttifakı var, Ergenekon İttifakı var, MHP var, kimi JİTEM ittifakları, kontralar var… Ama böyle devam etmek isterlerse Kürtler direnir, halklar ve emekçiler direnir. Pes etmez. Kaybettirmek için elinden gelen bütün çabayı ortaya koyar” diye konuştu.Bakırhan, çözüm için hazır olduklarını belirterek şunları söyledi:

“Biz DEM Parti olarak, daha sert bir süreci karşılamaya da varız, diyaloğa ve müzakereye de varız. Başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’deki sorunların müzakere ile tartışılarak çözülmesi için de üzerimize düşen tüm sorumluluğu da yerine getirmeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz. Biz asla şu kişi ile olur, şu kişilerle olmaz demeyiz. Bu yaklaşım diyalektiğe aykırıdır. Bizim derdimiz; önce muhatabımızı yaratıp sonra sorunu çözmek değil, çabamız sorunu çözmektir.

Çözüme kim geliyorsa buyursun oturup konuşalım ve çözelim. Türkiye halklarını da dahil ederek çözelim. Dolayısıyla AKP’nin yarın ne yapacağını bilmiyoruz ama biz karşımızdakinin soruna yaklaşım konusundaki samimiyetin, stratejisini, programını, planını gerçekten samimi olup olmadığına bakarak, gerekli olan adımları atarız. Biz açığız, hazırız. Biz varız. Ama karşımızdakinin samimi olması gerekiyor.

CHP’nin kürt sorununa yaklaşımı

“Kobanê Davası, Van’daki dayanışma, kayyımlara ilişkin CHP’li yetkililerin, Sayın Özgür Özel’in yapmış olduğu açıklamalar kıymetlidir” diyen Bakırhan, ” Ama bir bütünen Kürt meselesinin müzakere ile diyalog ile çözülmesini ‘CHP istiyor’ dedirtecek düzeyde değil. Önümüzdeki dönem CHP’ye de büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Bu meselelerde samimi olmak, Kürde samimi yaklaşmak, bu sorunun çözümünde gerçekten demokratik bir irade ve sorumluluk ortaya koymak CHP’ye kaybettirmez. CHP’ye kazandırır. Nitekim son seçimlerde Kürdün ortaya koymuş olduğu irade, dayanışma net bir şekilde ortada duruyor” diye konuştu.

“CHP, fırsatçı bir şekilde davranıp nasıl olsa ‘AKP baskı uyguluyor ve Kürtler bu baskı politikaları karşısında başka tercihlerde bulunuyor’ havasına kapılırsa kaybeder” diyen Bakırhan, şu ifadeleri kullandı:

“CHP için büyük bir şans doğmuştur. Yüz yıldır çözülmeyen Kürt meselesini, ikinci yüzyılda diyalog ile çözme fırsatını yakalamıştır. CHP samimi ve doğru bir yaklaşım ile gerçekten Türkiye’nin demokratik geleceğinde önemli bir rol ve misyon oynayabilir. Önümüzdeki dönemde bunun sadece seçim ile sınırlı bir yaklaşım mı olduğunu, seçim kazanımları için ortaya konulmuş bir taktik mi olduğunu ya da stratejik bir yaklaşım mı olduğunu hep birlikte göreceğiz. Biz kimseye düşman değiliz. Ama kimseyi de sınırsız, sonsuz olarak yanında, arkasında destekleyen bir güç de değiliz. Doğru söyleyen, doğru yapan, Türkiye demokrasisine kazandıran, kazandırmak isteyen ve bu konuda bir politikası, programı olan her siyasi parti ile -sadece seçimlerde değil- yan yana gelir, birlikte oturur ve konuşuruz. Çözüm için elimizden geleni de ortaya koyarız.

Paylaşın

DEM Partili Tuncer Bakırhan: Semboller Ve Değerlerle İlgili Sorunumuz Yok

İçişleri Bakanlığı tarafından başlatılan “bayrak, İstiklal marşı” vs. soruşturmalarına ilişkin açıklama yapan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Belediyelerimizle ilgili asılsız iddia ve provokasyonları en güçlü şekilde kınıyoruz. Partimizin semboller ve değerlerle ilgili tek bir sorunu yoktur” dedi ve ekledi:

“İçişleri Bakanlığı’nı bu provokasyonlarla hareket etmeye değil, belediyelerin kaynaklarını soyup soğana çevirenlere soruşturma açmaya davet ediyoruz. Bu asılsız iddia ve provokasyonlar, değerler ve semboller üzerinden kurulmak istenen karanlık tezgaha asla prim vermeyeceğiz. Kumpas kuranları uyarıyoruz. 31 Mart’ta halk kararını vermiş, yerel hizmetlerin yapılmasında DEM Parti’yi iradesi olarak seçmiştir.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi, seçim sonuçları ışığında ileriye dönük nasıl bir yol izleyeceğini belirlemek üzere parti genel merkezinde toplandı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

“Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Bir seçim süreci atlattık. Bu seçim sürecinde verdiğiniz emeklerden dolayı hepinizi kutluyorum. Başarılı bir sonuç aldık. Bu sonuçlarda PM üyelerimizin emeği ve katkısı büyüktür. Sizin şahsınızda il-ilçe örgütlerimizi, MYK’mizi, Kadın Meclisimizi, Gençlik Meclisimizi, sandık kurullarımızı, aktivistlerimizi de kutlamak istiyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. Bütün zorluklara rağmen çok iyi bir çalışma yürüttüler. Mala ve ava be hûn her hebin.

Yerel seçim sonuçlarını ve siyasal süreci bugün birlikte değerlendireceğiz. Şimdiden hepimize kolay gelsin. Başarılı bir toplantı olmasını diliyorum. 31 Mart öncesi çok zor tartışmalar yürütüldü. Resmen ülkenin üzerine bir alacakaranlık çökmüştü. 31 Mart’ta halklar, emekçiler, gençler, kadınlar ve Kürtler bu alacakaranlığı dağıtarak yeni bir ışık yakmıştır, yeni bir yol açmıştır. Umarım bu yolu bugün birlikte yapacağımız tartışma ve değerlendirmelerle büyüterek ve geliştirerek hayata geçireceğiz. Kürt halkı 31 Mart’ta iradesine sahip çıkmıştır.

Kayyım anlayışını ve kayyımları göndermiştir, partisinin yanında durmuştur. Bölge halkı ranta, yıkıma, talana hayır demiştir. Her türlü hileye ve yalana karşı, rüşvete karşı DEM Parti çatısı altında bir araya gelerek belediyelerini tekrar kazanmıştır. Batıda da ezilenler, emekçiler, kadınlar, gençler yine DEM Parti çatısı altında yerel yönetimlerde söz sahibi olmuştur. Bu çok değerli ve anlamlıdır.

Seçime sürecinin başında, bölgede kayyımlarla yönetilen belediyeleri kazanacağımızı ve kayyımları göndereceğimizi, batıda da halklarımızın yaşadığı her yerde iradesinin yönetime yansıyacağını söylemiştik. Her iki stratejimiz de başarılı bir şekilde hayat buldu. DEM Parti Türkiye’de seçim sonuçlarını ve geleceğin rotasını belirlemiştir. Cumhurbaşkanlığı 2. tur seçimlerinde belirleyici konumunu yitirdi diyenlere, 31 Mart’ta halklarla birlikte büyük bir cevap vermiştir. Belirleyiciliğini, denge konumunu koruduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Ancak hilelerle, yalan dolanla, haram seçmenlerle Kars, Şırnak, Bitlis ve birçok ilçe ve beldemizin iradesi gasp edilmiştir. Aslında Kars, Bitlis ve Şırnak kazanmıştır; kaçak seçmenlerle Kars, Şırnak ve Iğdır’ın iradesini çalanlar kaybetmiştir. Kars, Iğdır ve Şırnak durumunda olan bütün il ve ilçelerdeki halklarımıza buradan selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Siz kaybetmediniz, iradenizi gasp ettiler. Emin olun oralarda daha güçlü çalışmalar yapacağız, daha güçlü örgütleneceğiz.

Bu haram ve kaçak seçmenlerle gasp edilen bu kentlerde inşallah elbirliğiyle önümüzdeki seçimlerde halklarımızın iradesini yönetime taşıyacağız. Sözümüzü veriyoruz. Merak etmesinler ilgileneceğiz. Oradaki çalışmalarımızı büyüterek devam edeceğiz. Kaybettiğimiz yerlerde hata ve eksiklerimizin olduğunu gördük. Başarımızı tabii ki kutlayacağız. Ancak bu toplantıları başarımızı kutlamak için yapmıyoruz. Kaybettiğimiz yerlerdeki nedenleri ve bunları ortadan kaldırmaya yönelik çabaları tartışıyoruz. Evet bir kazanım var ama bu kazanım halklarımızındır. Eksik ve yetmezlikler ise bizimdir. Biz böyle bir gelenekten geliyoruz. Bu toplantılarla da bu eksik ve yetersizliklerimizi tespit ederek ortadan kaldırmanın çalışmasını yürüteceğiz.

“Önümüzdeki dönem çok daha güçlü örgütleneceğiz”

Yeni dönem perspektifimiz çok net: 1) Örgütleneceğiz. 2) Genişleyeceğiz. Daha güçlü örgütleneceğiz, önümüzdeki dönem en önemli çalışma alanlarımızdan birisi örgütlenme olacak. Örgütlü olduğumuz ve olmadığımız kentlerle ilgili önemli çalışmalar yapacağız. Bu seçimlerle birlikte çok önemli bir fırsat elimize geçti. Sadece Kürdistan’da seçimleri kazanmak, batıda kent uzlaşısı ile yönetimlere girmek yetmiyor; daha da genişleteceğiz, daha da büyüteceğiz.

Seçim sonuçlarında ortaya çıkan bu zemini, demokratik ittifakları büyüterek sonuca ulaştıracağız. Demokratik ittifak çalışması da yine Parti Meclisimizin yapacağı çalışmalardan biridir. Hakkari’den İzmir’e, Van’dan İstanbul’a, Hakkari’den Iğdır’a kadar halk değişim talebini dile getirmiştir. Seçimlerde hem Kürdistan’da hem batıda kazanan partiler ve adaylar değildir; kazanan emekçiler, kadınlar, gençler, yoksullar, Kürtler, Aleviler, Türkiye halklarıdır. Seçim sonuçları hepimize, Türkiye halklarına tekrar hayırlı olsun.

31 Mart’ta Kürt halkı ve Türkiye halkları birçok mesaj verdi ama 3 temel mesajının altını çizerek sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk mesaj Kürt halkınındır. Kürt halkı; inkar, düşmanlık, zulüm, kayyım ve kıyım politikalarına hayır diyerek sandığa gömmüştür. Kendilerini kutluyoruz. Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda iradesini bir kez daha güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. Bu sorunun çözümü için iktidara, ana muhalefet partisine, muhalefet partilerine ve devlet aklına bir kez daha PM toplantımızdan bir çağrı yapmak istiyorum.

Bir yüzyılı Kürtlerin iradesini inkar ederek, yok sayarak kaybettirdiniz Türkiye halklarına. İkinci yüzyılda, 31 Mart’ta Türkiye halkları, Kürt halkı güçlü bir irade ortaya koymuştur. Artık ikinci yüzyılda bu iradeyi tanıma zamanı gelmiştir. Bu ülke halkına, 86 milyona tekrar bir yüzyıl daha kaybettirilmesine asla izin vermeyeceğiz. İkinci mesaj da daha fazla demokrasi talebi olmuştur. Türkiye halkları sandıkta söz birliği etmiştir. Bu sözün adı da ruhu da daha fazla demokrasidir.

Kürt meselesinin, Alevi meselesinin, eşitlik ve adalet sorunlarının çözümü demokratik bir anayasadır. Son yaptığımız kongrede demokratik anayasa hareketi başlattığımızı ifade etmiştik. Mutfakta çok ciddi, çok değerli çalışmalarımız var. Önümüzdeki günlerde demokratik anayasa çalışmalarını Türkiye’nin dört bir yanına yayacağız, Türkiye halklarıyla buluşup konuşacağız.

Bu meseleyi onlarla birlikte tartışacağız. 3’üncü ve yine çok önemli bir diğer mesaj da açlığa ve yoksulluğa sandıkta hayır mesajı verilmesidir. Emekliler çığlığını oy pusulalarına yansıtmıştır. Gençler geleceksizliğe hayır demiştir. İşçiler, bu krizin yükünü biz çekmeyeceğiz demiştir. Kürtler ve Aleviler eşit yurttaşlık taleplerini çok net bir şekilde yansıtmıştır. Bize düşen de bu mesajları Türkiye halklarının gündemine taşımak, sahiplenmek ve sonuca ulaştırmaktır.

Önümüzdeki dönemi eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesinin siyasetini güçlendirerek karşılayacağız. 2028 perspektifimiz, sadece kişilerin ve yapıların varlığı ya da yokluğu üzerine değil inşacı ve kurucu bir yaklaşımla devam edecektir. Kürt halkının ve Türkiye halklarının kazanımlarını önceleyecek, tüm çalışmalarımıza bu esaslar üzerinden devam edeceğiz. Asla rövanşist olmayacağız. Asla kazandık diye kibirlenmeyeceğiz.

Hedefimiz, çözüm ve müzakere siyasetini büyüterek başarıya ulaştırmak ve büyütmek olacaktır. Bu konuda gerçekten DEM Parti Türkiye için bir şanstır. DEM Parti olarak; Türkiye’nin düzlüğe çıkması için üzerimize düşen her türlü sorumluluğu sakınmadan, çekinmeden yerine getireceğiz. Halk en büyük sorumluluğu partimize ve belediyelerimize yüklemiştir. Halkın bize yüklediği sorumlulukların farkındayız ve çok büyük bir anlam biçiyoruz. Başaracak gücümüz, irademiz ve vizyonumuz var.

“Belediyelerimizi halkla birlikte yöneteceğiz”

Sahada çalışan arkadaşlar olarak bunu en iyi siz biliyorsunuz, en iyi siz gördünüz, en iyi siz yaptınız. Barış, demokrasi ve adaleti bir gün mutlaka getireceğimizi ve bu çalışmaları aktif bir şekilde devam ettireceğimizi belirtmek istiyorum. Ayrıca yerel yönetimlerimiz aracılığıyla siyasi, ekonomik ve kültürel olarak toplumu koruyacağız. Bizim belediyecilik anlayışımızda rantçılık yok. Bizim belediyecilik anlayışımızda belediyeleri borç batağına batırmak yok. Bizim yerimiz belediye binaları değil; yerimiz sokaklardır, caddelerdir, evlerdir, köylerdir.

Yerimiz insanlarımızın yaşadığı her yerdir. Dolayısıyla halka dokunacağız. Halkla birlikte karar alacağız, halkla birlikte yöneteceğiz belediyelerimizi. Mütevazı yaşayan, halkla birlikte karar alan bir gelenekten geliyoruz. Bunu da herkes çok iyi biliyor. Bizim yerel yönetimlerimiz için hayat sosyal medyada, gazete manşetlerinde, medya plazalarında değildir; yerel yönetimlerimiz için hayat sokakta başlar, hizmetle başlar. Bizim için hizmet 7 gün 24 saattir ve bu böyle devam edecektir. Siyaset il-ilçe örgütlerimizin, Genel Merkezimizin, milletvekillerimizin işidir; hizmet belediyelerimizin işidir.

Yerel yönetimlere seçilen arkadaşlarımız aslında hizmetin de en önemli politik tutum ve duruş olduğu bilinciyle hizmete yükleneceklerdir, hizmet edeceklerdir. Bu gerçeğin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Kentlerimizde kayyımların ve AKP’nin rant belediyelerinin yarattığı tahribatı bir an önce gidermeye çalışacağız. Siz de sahadaydınız, gerçekten de belediyecilik adına bir şey yok, hizmet yok. Belediyelerin kapıları halklarımıza kapalıydı. Belediyeler kayyımlarla, rantçı AKPli anlayışla talan edilmiş.

Belediyelerimizi aldıktan sonra ortaya çıkan borç batağını görünce, belediyelerde ne yapıldığını hep birlikte gördük. Birçok belediyemiz 50 yıl çalışsa dahi, tasarruf etse dahi AKP ve kayyımların yaratmış olduğu borç batağını ortadan kaldıramayacak derecede büyük bir şekilde borçlandırılmış. Bütün bunlara rağmen çalışacağız, altından kalkmaya çalışacağız.

Her evi etkileyen, tencereleri ve sofraları boş bırakan büyük bir ekonomik kriz var. Bu 5 yıl boyunca halkı açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve geleceksizliğe karşı korumak bizim görevimiz olacak, belediyelerimizin görevi olacak. Yerel yönetimleri aldığımız yerlerde, ulaşım hizmeti karşılanmadığı için kimse okulunu dondurmayacak. Belediyelerimizde kimse çocuğuna süt ve bez götüremeyecek durumda kalmayacak. Bizim belediyelerimiz olanakları ölçüsünde o kentin dinamikleri ve halkıyla dayanışarak yoksulluğa ve çaresizliğe de çözüm ve çare olmak durumundadır. Görevlerimizin en başında bunlar geliyor.

Biz söylediğini yapan, yaptığını söyleyen bir gelenekten geliyoruz. Sanırım bunu sadece biz değil rakiplerimiz de çok iyi biliyor. Tek bir belediye başkanımız hizmet etmediği gün başını yastığa koymayacak. Hizmet etmediği tek bir sokak, tek bir toplumsal kesim kalmayacak, asla ayrımcılık yapmayacak. Bizi var eden bu bütünleştirici ve herkese hizmet götüren anlayışımızdır. Bunun kıymetini o yerellerde yaşayan halklarımız da çok iyi bildikleri için her şeye rağmen partimize oy vererek arkadaşlarımızı seçtiler. Biz bu sözümüzün arkasındayız. Sizler de verdiğimiz bu sözlerin sahada takipçileri olacaksınız.

Bölgemizde bu denli büyük bir yangın varken, içeride savaş tamtamlarını artırmak çare değil. Çare barış politikalarını hayata geçirmek ile olur. Bunun reçetesi nettir. İnanıyorum ki Türkiye halkları da bunu görüyor. Ancak bunu yönetenlere, devlet aklına da göstermek gibi bir zorunluluğumuz var. Çözümün yolu barıştan, daha fazla demokrasiden, sandıktan çıkan halk iradesini esas almaktan geçiyor. Dünden beri bir tartışma sürüyor. Yine eski Türkiye’yi andıran, kimseye faydası olmayan tartışmalarla karşı karşıya kaldık.

Belediyeleri bütün baskılarına rağmen kaybedenler, şimdi çeşitli gerekçe ve bahanelerle belediyelerimizle uğraşmaya çalışıyor. Bunun hiç kimseye bir faydası yok, bunu gördük. Halkın iradesini gasp edip kayyım atayanların yarattığı sonuçlar, yarattığı enkaz ortadadır. Türkiye demokrasinin hali ortadadır. Belediyelerin tek bir pusulası var o da toplumsal fay hatlarını hareketlendirmeden halka hizmet etmektir. Bizim belediyelerimiz en başından beri bu gerçekliği göre hareket ediyor ve hareket etmeye devam edecek. Belediyeler halka hizmet için vardır ve bununla anılmalıdır. Semboller üzerinden hiç kimse belediyelerimizi yıpratmasın.

Bunun topluma bir faydası yoktur. Bu konuda Amed Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarımızın, Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarımızın ve belediyelerimizin yaptığı açıklamalar esastır, gerçektir ve doğrudur. Bir müfettiş görevlendirmesi yapılacaksa -ki bundan korkmuyoruz ki müfettişler zaten belediyelerimizden çıkmıyor- mevcut borç batağının, enkazın, talanın ve soygunun nasıl yapıldığının ortaya çıkarılması için yapılmalıdır. Biz halka hizmet etmeye devam edeceğiz. Tek bir önceliğimiz var o da halka hizmet etmektir. Belediyelerimiz bunu iyi bir şekilde yapıyor, yapmaya devam edecektir.

Zor bir süreçten geçtik. Önümüzdeki dönemlerde nelerle karşılaşacağımızı tahmin etmek zor değil. 31 Mart bir yol ve zemin açmıştır. Şimdi bunu biraz daha büyütmek ve hayata geçirmek gibi bir durumumuz var. 8 Mart’la başladık, kitlesel coşkulu ve çok iyi bir çalışma ile kadın arkadaşlarımız kendilerini ortaya koymuştur. Son yılların en görkemli Newrozunu yaptık.

İstanbul’da, Amed’de, Batman’da bugüne kadar hiçbir partinin yapmadığı büyük bir kitlesellikle Newroz kutladık. 31 Mart’ta ise gasp edilen irademizi büyük bir zaferle geri kazandık. Şimdi 1 Mayıs ile birlikte daha güçlü bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Şimdiden 1 Mayıs için bir çağrı yapmak istiyorum. Bütün il ve ilçe örgütlerimiz, kurullarımız en az seçim ve Newroz kadar 1 Mayıs etkinliklerine yüklenmelidir.

1 Mayıs’ta nerede kutlamalar varsa halkımız da emekçilerle birlikte coşkulu bir şekilde katılmalıdır. 1 Mayıs’ın özüne uygun ve güçlü bir şekilde kutlanması için partimiz büyük bir çaba içinde olacaktır. Yerellerde artık belediyelerimizin hizmet etme süreci başladı. Bahsettiğimiz bu tahribatı ve açılan yaraları tedavi etme zamanıdır. Boş tartışmalar içine girmeyeceğiz. Genelde ise bizleri barış, demokrasi ve özgürlükler mücadelesi bekliyor. Bunu da hayata geçireceğiz. İnanırsak yaparız.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Kürt Sorununu Çözmeyen Çözüldü

Seçim sonuçlarına ilişkin açıklamalarda bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Biz kazandık, iktidar kaybetti. Bu halk iradesini teslim etmedi. Kürt sorununu çözmeyen çözülür, çözüldü. Kürtlere kaybettirmeye çalışanlar ülkeyi kaybetti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kayyım siyaseti iktidara kaybettirdi. Kürt halkı demokratik çözümden yana olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu irade, yerel demokrasi konusunda kararlıdır. Bunu bir kez daha seçimlerde vurguladı. Büyük Kürt düşmanlığı, Kürt nefreti batıda ve Kürdistan’da iktidara büyük kaybettirdi. Halkımız yenilmez olduğunu gösterdi. Bu iradeye herkes saygı duymak zorunda. Kent uzlaşısı politikamız sonuç verdi. Kayyım, sahte seçmen ve irade gaspı DEM Parti’nin iradesine yenildi.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, seçim sonuçlarına ilişkin DEM Parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Bakırhan şunları söyledi:

“Türkiye siyasi tarihinin en önemli yerel seçimlerinden birini geride bıraktık. Ön seçimlerle başladığımız seçim çalışmalarımızda, doğrudan yerel demokrasinin en güçlü örneğini vererek bugüne geldik. Ön seçim sürecinden bu yana hiçbir çıkarı olmadan, her türlü iktidar ve devlet baskısını göze alarak seçim çalışmalarında güçlü şekilde yer alan başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Her bir arkadaşımız bu ülkenin umudu, demokratik geleceğinin garantisidir. Seçim süreci boyunca gece gündüz demeden çalışan MYK ve PM üyelerimize, milletvekillerimize, adaylarımıza, parti çalışanlarımıza ve bugün uykusuz kalarak her türlü usulsüzlük ve ihlale karşı sandıkları koruyan sandık görevlilerimize en güçlü şekilde teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Bu seçim sonuçları göstermiştir ki biz kazandık, iktidar kaybetti. Bu halk iradesini teslim etmedi. Kürt sorununu çözmeyen çözülür, çözüldü. Kürtlere kaybettirmeye çalışanlar ülkeyi kaybetti. Kayyım siyaseti iktidara kaybettirdi. Kürt halkı demokratik çözümden yana olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu irade, yerel demokrasi konusunda kararlıdır. Bunu bir kez daha seçimlerde vurguladı. Büyük Kürt düşmanlığı, Kürt nefreti batıda ve Kürdistan’da iktidara büyük kaybettirdi. Halkımız yenilmez olduğunu gösterdi. Bu iradeye herkes saygı duymak zorunda. Kent uzlaşısı politikamız sonuç verdi.

Kayyım, sahte seçmen ve irade gaspı DEM Parti’nin iradesine yenildi. Kayyımlar atadılar, başaramadılar. Sahte seçmenler atadılar, yine başaramadılar. Şu anda süreç devam ediyor. Şırnak Merkez’de haram seçmenle halkın iradesine el konulmak isteniyor. Şırnak’a 6541 kaçak seçmen taşınmış. Bu seçmenlerin sayısını düştüğümüzde Şırnak’ı büyük bir farkla kazanıyoruz. Ayrıca Bitlis ve Kars’ta ıslak imzalı sonuçlara göre kazanmış durumdayız. Fakat hileyle bu kentlerde de halk iradesini gasp etmek istiyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz.

Karslı, Bitlisli, Şırnaklı arkadaşlarımızı, partililerimizi sandık seçim sonuçlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Haram seçmen hilesi bu illerin yanında onlarca ilçede yaşanıyor. Tüm sandıklara itiraz edeceğiz, asla halkımızın oyunu çalanlara izin vermeyeceğiz. Hile ile kazanmak istedikleri tek bir belediye bile meşru değildir. Aynı zamanda devlet gücünü arkasına alanlara ve sistematik saldırılarına karşı da mücadele ettik. Her zaman olduğu gibi DEM Parti’ye büyük bir baskı uygulandı. Kürt kentlerindeki seçimlerde devletin ordusu, medyası, yargısı topyekün şekilde DEM Parti’ye karşı çalıştı.

Çok net şekilde taşımalı sömürgecilik uygulaması devreye konulmuştur. Seçim meydanlarında defalarca söyledik; bunların alınları seccadede, akılları ve fikirleri hilededir. Bu iktidar gerçeğine rağmen muhalefet Kürdistan’daki seçim hilelerine karşı malesef sessiz kalmıştır. Seçim süreci boyunca çalışmalarımızı engellediler, yargı ve emniyet ortaklığıyla partimize baskı uyguladılar. Seçim günü milletvekillerimiz, adaylarımız, sandık görevlilerimiz ve müşahitlerimiz darp edildi, katledildi. Otobüs otobüs kaçak seçmenle, asker ve polisle halk iradesi gasp edilmeye çalışıldı. Tek bir oyu bile kaptırmayacağız. Haksızlık, hukuksuzluk, mazbata gaspı yapan bir yönetim meşru değildir.

“Seçimin kazananı Kürt halkıdır, DEM Parti’dir”

Bu seçimin kazananı; Kürt halkıdır, halklarımızdır, DEM Parti’dir, Türkiye’nin emekçileridir, kadınlardır, halklar ve inançlardır. Şu ana kadar ortaya çıkan manzara her türlü zorluğa ve baskıya rağmen büyük bir başarıya işaret ediyor. Kazanan yerel demokrasi talebi olmuştur. Merkeziyetçi, tekçi mantık halkımız tarafından bir kez daha sandıkta mağlup edilmiştir. DEM Parti’nin seçim stratejisi başarıya ulaşmıştır. Kayyımlar gönderilmiş, bölge kentlerindeki belediyeler AKP’nin zulmü ve sömürüsünden kurtarılmıştır.

Batıda birçok merkezde ezilenler, emekçiler, kadınlar, gençler, halklar ve inançlar kent yönetimlerinde söz ve irade sahibi olmuştur. DEM Parti’nin ve seçmenlerinin siyaseti etkileme ve belirleme gücü bir kez daha kanıtlanmıştır. Mecalleri kalmadı diyenlerin iddiası halkımız tarafından boşa çıkarılmıştır. Halkımızın iradesi dimdik ayaktadır. Bu iradeye doğru şekilde yaklaşmayan kaybeder. DEM Parti’nin olmadığı bir denklem kurulamaz. 1 Nisan itibariyle Türkiye siyasetinde denklem kurmak isteyen herkes DEM Parti’yi hesaba katmadan bir yol bulamaz, bir yol açamaz.

Türkiye halkları bugün sandıkta ortak akıl ve uzlaşıyla demokrasiyi, barışı, özgürlükleri, eşitliği esas alarak sorunları çözme mesajı vermiştir. Bu ülkenin demokratik geleceği, barışın inşası ve refaha ulaşılması için herkesi sorunları demokratik siyasetle çözmeye çağırıyoruz. Şu ana kadar yaşanan sonuçlar bizlere beş hakikati göstermiştir:

1- Kürt halkının ve ezilenlerin temsilcisinin DEM Parti olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmıştır.

2- Seçim sonuçlarıyla birlikte Türkiye halkları 3. Yolu büyütme ödevini önümüze koymuştur. Yarın itibariyle “örgütsüz özgürlük olmaz” diyerek her yerde 3. Yol çizgisini büyüteceğiz.

3- Bizler açısından başta ekonomik kriz olmak üzere her türlü soruna karşı önümüzdeki dönemin parolası toplumu savunmaktır. Açlığa, yoksulluğa, yok saymaya karşı hem belediyelerimiz hem de partimiz olarak büyük bir mücadele vereceğiz. Ortak mücadele hatlarını artıracak, mücadelemizi hep birlikte büyüteceğiz. Halklarla, inançlarla, kadınlarla, emekçilerle omuz omuza vererek toplumu koruyacağız ve demokratik toplumu inşa edeceğiz.

4- İktidar ve devlet aklını Kürtlere karşı hazırlandığı savaşı büyütme ve Türkiye toplumuna yayma politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. İktidar ve muhalefet bilmelidir ki çözüm barıştadır; kurtuluş, demokratik uzlaşı ve evrensel ilkelerdedir.

5- Türkiye halkları, iktidara halkları ayrıştırmaya ve kutuplaştırmaya son vermesi mesajını sandıkta net bir şekilde vermiştir. İktidar bu mesajı net bir şekilde almalıdır.

Seçim sonuçları ülkenin en acil ihtiyacı olan barış yolunun açılmasını net bir şekilde ortaya koymuştur. İşimiz bitmedi 1 Nisan’dan itibaren yeni başlıyor. Bu ülkeye barışı getirmek ve yoksulluğa son vermek için özgürlük, barış, demokrasi ve eşitlik mücadelemizi sürdüreceğiz.”

“Bu kazanım elbette ki hepimizindir”

DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ise şunları söyledi: “Kürt olmak Kürdistan’da yaşamak başlı başına bir mücadele. Tüm arkadaşlarımızla aylardır binbir emekle ve tüm eşitsizliklere rağmen güçlü bir seçim çalışması yürüttük. Bugün de karşımıza çıkan tablo bu seçim çalışmasının hak ettiği değerle buluştuğunu gösteriyor.

Bu seçimlerin kendisi halk iradesini gasp ederek Kürdistan’da varlık göstermeye çalışan AKP iktidarına, gaspçı kayyım rejimine en güçlü cevaplardan biri olmuştur. Yine Kürdistan’ı yeniden dizayn etmek için kurmuş oldukları kirli ittifaklara en güçlü cevabı Kürt halkı bu seçimde vermiştir. Kayyım yerine ikame etmek istedikleri taşımalı, gayri meşru, anayasal hiçbir dayanağı olmayan seçmenler karşısında Kürt halkı en güçlü demokratik tavrını göstermiştir.

Kürt sorunu karşısında bu iktidarın çözümsüzlükte yarattığı ısrar ve İmralı’da yürütmüş olduğu 25 yıllık tecride karşı Kürt halkı bu seçimde de birliğiyle, mücadelesiyle, direnişiyle en güçlü cevabı vermiştir. 25 yıldır İmralı Cezaevinde büyük bir direniş gösteren ve barış adına tek söz sahibi olan Sayın Abdullah Öcalan’ı da onun çözüm iradesini de çözüm gücünü de sahiplendiğini göstermiştir.

Yürüttüğü savaş politikaları, yürüttüğü cinsiyetçi politikalar, yürüttüğü yolsuzluk ve talan nedeniyle ortaya çıkan ekonomik kriz, başta Kürt halkı olmak üzere bu iktidar karşısında yıllardır direnen halkın iradesine, halkın mücadelesine çarpmış ve paramparça olmuştur. Seçim sonuçlarında özellikle Kürdistan’da başarı elde etmek isteyen, kendisini yeniden var etmek isteyen AKP iktidarı, Kürtler ve demokratik mücadele karşısında çok büyük bir yenilgi almıştır. Bu kazanım elbette ki hepimizindir. Çok güçlü bir motivasyon, güçlü bir dinamik olmaya devam edecektir.

Seçimler devam etmektedir. Özellikle Bitlis ve Şırnak’ta oy sayımlarının engellenmesi, Hilvan’da sandıkların yakılması ve halkımızın kutlamalarına devletin saldırısıyla karşı karşıyız. Gözaltına alınan arkadaşlarımız var. Açık ifade edelim; Kürdistan’dan çekilin, kaybettiniz. Halkımız dün olduğu gibi bugün de mücadelesine, iradesine, sandıklarına sahip çıkmaya devam edecektir. Emeği geçen tüm arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Büyük kazandık, büyük kazanmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Bizi Tehdit Edenlere Pabuç Bırakmayacağız

Van’da halka seslenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Aklımızla alay ediyorlar, yine birkaç gün önce şahlanış dönemini başlattıklarını söylediler. Allah aşkına, Türkiye’de faizin dışında ne şahlandı? Enflasyonun dışında şahlanan bir şey var mı? Yoksulluğun dışında şahlanan bir şey var mı? Baskınız şahlandı, zulmünüz şahlandı” dedi ve ekledi:

Cezaevleri yaparak şahlandınız. Erdoğan ve AKP- MHP iktidarı, emin olun sizden sonra bu halk şahlanacak, demokrasi şahlanacak. Kürt düşmanlığında şahlandılar, Kürt’ü cezaevine atmakta şahlandılar ama bizim için iyi olan, kıymetli olan hiçbir şeyde şahlanmadılar.

“Newroz’daki milyonları gördü, Kürt halkının taleplerini ve iradesini gördü, belki gelir orada biz özeleştiri verir diye düşündük. Özür diler, önümüzdeki dönem için Kürt halkının selamını alır dedik. Diyarbakır’a gelmiş hala bize hakaret, hala tehdit, şantaj. Sen kimi tehdit ediyorsun? Biz Şeyh Saidlerden, Seyid Rızalardan gelen bir partiyiz. Biz Ape Musaların torunlarıyız, Orhan Doğanların yoldaşıyız, Sakinelerin yoldaşlarıyız. Bizim kentimizde, Kürdistan’da bizi tehdit edenlere pabuç bırakır mıyız?”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yerel seçimler kapsamında partisinin Van’da konuştu. Bakırhan, konuşmasında şunları söyledi:

“Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Emin olun her zaman söylüyorum; Kürdistan’ın kalbi Van’dır, Van! Van 31 Mart’ta 14 belediyenin 14’ünü de alarak büyük bir müjde verecek. Değerli Vanlılar; bu dostu sevindiren düşmanı çıldırtan mahşeri kalabalık karşısında iki çok değerli arkadaşımıza selamlarımızı göndermek istiyoruz. Sizin seçtiğiniz, 8 yıldır cezaevinde tutulan Bekir Kaya’ya selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Yine sizin evladınız, arkadaşınız, yoldaşınız, 30 yıldır birlikte mücadele ettiğimiz kıymetli vekiliniz Nazmi Gür’e de bugün Van’dan binlerce selam ve sevgi gönderiyoruz. Nazmi Gür ve Bekir Kaya şahsında da Selahattin Demirtaşlara, Gültan Kışanaklara, Leyla Güvenlere, Sebahat Tuncellere, cezaevindeki binlerce yoldaşımıza binlerce selam gönderiyoruz. Şimdi Van’a soruyorum: Selahattinlere, Gültanlara, cezaevindeki binlere 31 Mart’ta 14 belediyenin 14’ünü alarak büyük bir müjde göndermeye var mısın?

Değerli halkımız, bu son seçim mitingimiz. Son miting nerede yapılır? Her parti son mitingini en güçlü olduğu kentte yapar. Biz de Van halkını ne kadar sevdiğimizi, Van halkının ne kadar büyük, coşkulu, onurlu, güçlü bir halk olduğunu göstermek için özellikle Van’da yapıyoruz. Sizler yıllardır bize güç ve destek verdiniz. Bütün baskılara rağmen davanızdan, mücadelenizden vazgeçmediniz. Van halkıyla ne kadar övünsek azdır. Dolayısıyla Dersim adına, Amed adına, Serhat adına, bütün Kürdistan coğrafyası adına Van halkının mücadelesini bir kez daha selamlıyorum. Serkeftin!

Emin olun bütün yanlış hesaplar Kürt halkının toplandığı bu meydanlardan döner. 40 yıldır önce baskıyla ve faili meçhul cinayetlerle sindirmeye çalıştılar. Yetmedi; köylerimizi boşalttılar, köylerimizi yaktılar, yaylalarımızı yasakladılar. Kürt halkının kendi coğrafyasında, köyünde yaşamasına izin vermediler. Ama Van halkı vazgeçti mi? Hayır. Bu sefer de insanlarımızı cezaevlerine doldurdular. Zindanlarla da başaramadılar. Çünkü siz Van halkının, onurlu Kürt halkının mücadelesi bir hakikat mücadelesidir ve haklı bir mücadeledir.

Bu mücadeleyi ne zindanlar ne faili meçhul cinayetler ne zor ne faşizm engelleyemeyecektir. İşte bir kez daha Kürt’ü tanımayanlara, diline “bilinmeyen dil” diyenlere, iradesini zindanlara tıkayanlara diyoruz ki yanlış hesabınız Van’dan döner, bu meydandan döner. Yanlış hesabınız Van Kalesine çarpar paramparça olur. Kürt’ü, Kürt sorununu baskıyla ve zorla bitirmeye çalışan politikanız iflas etmiştir. Çünkü baskılar karşılık bulmuş olsaydı işte bugün bu meydanı on binler doldurmazdı.

Newroz alanında Van 400 bin insanla onurlu davasına ve bayramına sahip çıkmazdı. Bir an önce inkarcı politikalarınızdan vazgeçin! Kürt halkı her zaman barış elini uzatmaya açık bir halktır. Her zaman müzakereye ve diyaloga açık bir halktır. Bu ülkenin ekonomisini, bu ülkenin geleceğini Kürt anadilini konuşmasın diye batırdınız, bitirdiniz. Yazıktır. Türkiye’de insanlar geçinemiyor. Kürt’ü kardeş saysaydınız ve savaşa harcadığınız milyar dolarları emekliler, yoksullar, işsizler için yatırıma dönüştürseydiniz, Türkiye Ortadoğu’nun en gelişmiş ülkesi olurdu.

Ama bunların aklı Kürt düşmanlığındadır. Ve Kürt düşmanlığı var olduğu müddetçe ne yoksulu ne emekliyi ne de emekçiyi düşünüyorlar. İşte bugün Van bir kez daha barışı haykırıyor. Van bir kez daha Kürt meselesinin demokratik yollarla, diyalogla çözülmesini istiyor. Van, dilini ve kültürünü özgürce yaşamak istiyor. Van, iradesinin serbest kalmasını istiyor. Van bu hırsız kayyım düzeninin son bulmasını istiyor.

Sayın Erdoğan sabah akşam DEM Parti’yi konuşacağına bir gün de Saray’dan başını çıkar, bir gün de Saray medyasının dışında bir medyayı izle. Van Valisine, Van’daki bürokratlara da buradan sesleniyorum; bu meydandaki yüz binlerin taleplerini, bu meydanın resmini, bu mitingin görüntüsünü Cumhurbaşkanına gönderin, baksın Kürtler nerede, baksın Kürtlerin iradesi kim, baksın Kürtler ne istiyor. Ama onlar gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış. Varsa DEM Parti yoksa DEM Parti diye bize düşmanlık yapıyor. Başınıza DEM Parti kadar taş düşsün!

“Van, seçimi rekor bir oyla almaya var mı?”

Şimdi kayyımları sizlere anlatmayacağım. Kayyım hırsızlıktır, yolsuzluktur. Kürtlerin diline, kültürüne düşmanlıktır. Kadınlara, gençlere düşmanlıktır. Var mısınız 31 Mart’ta Kürdistan’daki bütün kayyımları Saray’a göndermeye? Kayyımlar çalıp çırptılar, belediyeleri borçlandırdılar. O da yetmedi şimdi belediyenin elindeki mülkiyetleri yandaşlarına peşkeş çekiyorlar. En son sizlere çok ilginç bir şey söyleyeceğim.

Daha dün Batman kayyımı 53 milyon TL’ye gıda kolileri hazırlatmış. Gıda kolilerinin üzerine Batman AKP Belediye Başkan Adayının fotoğrafını yapıştırmış, insanlara dağıtıyor. Allah aşkına, bir belediyenin olanaklarını bir partiye kullandırdığını nerede gördünüz, hangi inançta gördünüz, hangi dinde gördünüz? Kayyım, belediye başkanı değil, o makamı zaten gasp ettiğini çok iyi biliyor. Batman halkının, Van halkının bütçesini AKP’li adaylar için harcıyor. Peki, bunlara gerekli cevabı 31 Mart’ta verecek miyiz?

Halkçı, toplumcu, Kürt’ün ve emekçinin yanında olan belediyecilik anlayışını Van ve bütün ilçelerinde yönetime taşıyacak mıyız? Kayyım Efendi, son 3 günün. İnşallah 1 Nisan’da Van halkı, kadınlar, gençler, melelerimiz, seydalarımız tekrar kendi iradelerine, yönetimlerine kavuşacak. Van, son 3 gün kaldı. Seçimi rekor bir oyla almaya var mısın? Hakkarililer, Şırnaklılar Van’dan daha yüksek oy alacaklarını söylüyorlardı. Eminim ki onlar da rekor oy alacaklar ama Van’ın rekoruna hiçbir kentimiz ulaşamayacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan dün demiş ki “Kürtler bizim sayemizde mutluluk ve özgürlük gördü”. Allah aşkına, elinizi vicdanınıza koyun, 22 yıldır tek bir gün rahat uyuyabildik mi? Tek bir gün özgür olabildik mi? Kemal Kurkut’u unuttuk mu? Peki Osman Şiban’ı ve Servet Turgut’u unuttuk mu? Taybet Anayı unuttuk mu? 10 yıldır Kürt halkının iradesine atanan kayyımları unuttuk mu?

Cezaevinde 75 yaşında Hatice Yıldız, benim de akrabam olur, kızına ve arkadaşlarına para gönderdiği için hasta yatağında sedyeyle cezaevine gönderildi. Bu mudur mutluluk? Bu mudur özgürlük? Kürt halkı, Türkiye halkları 22 yıldır sizinle birlikte ne mutludur ne de özgürdür. İnşallah bu halk, Türkiye halkları 31 Mart’ta oylarıyla bu zalim düzene, bu faşizan anlayışa, bu kayyımcı anlayışa kırmızı kart göstererek bir nebze de olsa mutluluk ve özgürlüğü tadacaktır.

“Siz gittiğinizde mutlu ve özgür olacağız”

Sanki uzayda yaşıyor. İnsanlar yoksul, insanlar geçinemiyor. Emekli maaşı 10 bin lira. İnsanlar kirasını ödeyemiyor. Çocuğuna süt alamayan, bez alamayan, mama alamayan bir ülkenin insanları nasıl mutlu olabilir Sayın Erdoğan? Biz mutlu değiliz. Kürtler mutlu değil. Kadınlar hiç mutlu değil. Gençlerin geleceğini çaldınız, umudunu çaldınız. Utanmadan bir de diyorsunuz ki bizimle birlikte Kürtler mutlu ve özgür oldu. Hayır, inşallah siz gittiğinizde Kürtler mutlu ve özgür olacaklardır.

Aklımızla alay ediyorlar, yine birkaç gün önce şahlanış dönemini başlattıklarını söylediler. Allah aşkına, Türkiye’de faizin dışında ne şahlandı? Enflasyonun dışında şahlanan bir şey var mı? Yoksulluğun dışında şahlanan bir şey var mı? Baskınız şahlandı, zulmünüz şahlandı. Cezaevleri yaparak şahlandınız. Erdoğan ve AKP- MHP iktidarı, emin olun sizden sonra bu halk şahlanacak, demokrasi şahlanacak. Kürt düşmanlığında şahlandılar, Kürt’ü cezaevine atmakta şahlandılar ama bizim için iyi olan, kıymetli olan hiçbir şeyde şahlanmadılar.

Newroz’daki milyonları gördü, Kürt halkının taleplerini ve iradesini gördü, belki gelir orada biz özeleştiri verir diye düşündük. Özür diler, önümüzdeki dönem için Kürt halkının selamını alır dedik. Diyarbakır’a gelmiş hala bize hakaret, hala tehdit, şantaj. Sen kimi tehdit ediyorsun? Biz Şeyh Saidlerden, Seyid Rızalardan gelen bir partiyiz. Biz Ape Musaların torunlarıyız, Orhan Doğanların yoldaşıyız, Sakinelerin yoldaşlarıyız. Bizim kentimizde, Kürdistan’da bizi tehdit edenlere pabuç bırakır mıyız?

Kürt sorunu ciddiyet ister, samimiyet ister. Kürtler onurlu bir halktır. Böyle samimiyetsiz, ciddiyetsiz olanlara; Kürdistan coğrafyasında DEM Parti’yi, bizi tehdit eden edenlere ne yapacağız? 31 Mart’ta büyük bir cevap verecek miyiz? Beyefendi şimdi sabah akşam çıkıyor operasyon diyor, teröristan diyor, terörist diyor. Ancak sizler öyle onurlu bir halksınız ki onların savaşçı ve baskıcı politikalarına Newroz’da öyle bir cevap verdiniz ki Ankara’da, Saray’da yapılan hesabın Newrozlarda boşa çıktığını, Newrozlarda bir karşılığı olmadığını ortaya koydunuz.

İnşallah bu birliğimiz, bu heyecanımız, bu moralimiz, bu rengimiz; kadınıyla, genciyle, melesiyle, seydasıyla bugün burada ortaya koyduğumuz bu irade var olduğu sürece emin olun sırtımız yere gelmez. Emin olun bir gün Türkiye’de Kürtler eşit haklara sahip olacaktır. Bir gün Türkiye’de anadilimizi başta parlamento olmak üzere özgürce konuşacağız. Bir gün istediğimiz iradeyi özgürce seçeceğiz. İnsanca, kardeşçe bir arada yaşayacağız.

Değerli halkımız, Van’dan son miting olduğu için bir kez daha seslenmek istiyorum. Sayın Erdoğan; Kürt meselesini çözmeyen çok cumhurbaşkanı gördük, çok başbakan gördük. Ne oldular? Çözüldüler, bittiler, battılar. Kürt meselesini çözmeyen hiçbir parti asla ve kat’a başarıya ulaşmaz. Sizler de Kürt meselesine böyle yaklaştığınız müddetçe en önce 31 Mart’taki yerel seçimlerde sonrasında da yapılacak ilk seçimlerde inşallah dibi göreceksiniz, batacaksınız, biteceksiniz.

Değerli halkımız, şimdi Kürt sorunu anlatmayacağım. Newroz meydanlardaki milyonlar tek yürek, tek ses olarak ne dedi? Kürt meselesi çözülsün dedi. Kürt meselesinin çözümü için İmralı’yı adres gösterdi, Sayın Öcalan Kürt meselesinin muhatabıdır dedi. Yine biz de buradan diyoruz ki; Kürt halkının Newroz alanlarında milyonlarla ortaya koymuş olduğu bu irade doğrudur. Yanındayız, aynı şeyi düşünüyoruz. Savaş yerine, operasyon yerine, top tüfek yerine bir an önce bu ülkenin kaynaklarını çarçur etmemek için İmralı Adası orada, Sayın Öcalan orada. Bu işin muhatabıyla birlikte bir an önce Kürt meselesini diyalogla ve müzakereyle çözelim çağrısını yapıyoruz.

Eminim ki bunlar İstanbul’daki 1 milyonluk Newroz’u gördükten sonra, Batman’ı, Siirt’i ve Van’ı gördükten sonra nasıl büyük hata yaptıklarını gördüler. Bu haklı davayı, bu onurlu davayı kim bitireceğini düşünüyorsa yanılır, bu meydandaki bu halka çarpar. Van Gölü’ne çarpar, Süphan’a çarpar, Ağrı’ya çarpar, Van Kalesi’ne çarpar.

Değerli halkımız, AKP’li ya da diğer başka partilerden aday olup “Ben de Kürt’üm” diyenlere deyin ki Kürt’ün tek bir evi var o da Dem Parti’dir. Kürt’ün tek bir kapısı var deyin. “Ben de Kürt’üm” diyeceksin, Ankara’da JİTEM ittifakıyla, kurt ittifakıyla Kürtlerin karşısında yapılan bu sinsi oyunlara, planlara alet olacaksın. Kürt’ün aşireti de Kürdün kardeşi de ailesi de biziz.

İnşallah 31 Mart’ta belediyeyi tekrar alarak belediyenin olanaklarını halkımıza harcayacağız. Emin olun çocuğuna süt götüremeyen tek bir ailemiz kalmayacak. Susuz, ulaşımsız, altyapısız, yoksul, aç ve açıkta tek bir insanımız kalmayacak. Çünkü bizler belediyenin olanaklarını çalmıyoruz, çarçur etmiyoruz. Sizlere söz veriyoruz; daha huzurlu, daha mutlu, daha gelişmiş, daha refah içerisinde bir Van’ı hep birlikte yaratacağız.

İlk projelerimiz kadın arkadaşlar için olacak. Gençleri uyuşturucu batağından çıkaracağız. Uyuşturucuyu Kürdistan coğrafyasında yaygınlaştıranlara diyoruz ki bu yaptığınız günahı belediyeleri alarak Kürt illerinde ortadan kaldıracağız. İnsanımız barış içerisinde, doğduğu bu topraklardan doyarak yaşayacaktır. Gençlerimiz göç etmeyecektir. Emeklilerimiz size söz veriyoruz; sizi açlığa ve yoksulluğa mahkum eden bu sistem karşısında belediyelerimizin olanakları emeklilerle paylaşılacaktır, yoksullarla paylaşılacaktır. Öğrenciler yurt bulacak, yemek yiyecek. Sizin paranız, sizin kentinize size hizmet olarak harcanacaktır. Biz bunların sözünü veriyoruz, siz de 14’te 14 yapmaya var mısınız?

Emekli yüzyılı dediler, emekliye 1000 TL zam yaptılar. Bir de çıkmışlar diyorlar ki emekliye kaynak yok. Savaşa, topa, tüfeğe kaynak var. Kürdistan coğrafyasının neredeyse yarısı kolluk kuvvetlerinden oluşuyor ama uzman doktora, öğretmene, ataması yapılmayan öğretmen arkadaşlarımıza, emekçiye kaynak yok. İnşallah 31 Mart’ta emekliler, asgari ücretliler, iş arayıp da bulamayan gençler bunlara kaynağın nerede olduğunu gösterecek. Emekçi düşmanı, tarım düşmanı, çiftçi düşmanı bu zihniyeti sandığa gömmeye var mısınız?

Bir tane ırkçı faşist milletvekili çıkmış diyor ki emekliler devletten bir şey beklemesin. Simit satsın, su satsın diyor. İnsan biraz utanır! Bunu söyleyen vatandaş son 1 yılda devletten 11 tane büyük ihale almış. 11 ihale alıyorsun, milyon dolarları cebine indiriyorsun ama 75 yaşındaki emeklilerimize su satmalarını söylüyorsun. İşte bunlar bu kadar kendilerine, kendi servetlerine düşkün insanlardır. Bunlar inançlı değil. Bunlar Müslüman değil. Bunlar bizi düşünmüyor. Bunların başı secdede, elleri semada, akıları hilede hurdada.

“AKP’ye verdiğiniz her oy 3 hilale gidiyor”

AKP’ye verdiğiniz her oy kime gidiyor? Emekliler su simit satsın diyen bu ırkçılara, bu faşistlere, 3 hilale gidiyor. Biraz vicdanı olan hiçbir Kürt oyunu ırkçılığa, faşizme, Kürt’ü yoksa sayan, Şeyh Said’e hakaret eden faşist anlayışa oy vermez. Onun için buradan bir kez daha diğer siyasi partilerde siyaset yapan insanlarımıza çağrı yapıyoruz. Geliyê Zîlan’ı, Roboskî’yi, Taybet Ana’yı, Apê Mûsa’yı hatırlayın ve elinizi vicdanınıza koyun; Kürt’ü katleden, yok sayan, kültürüne, diline düşman bir anlayışa mı yoksa Kürt için mücadele eden, bedel ödeyen Selahattinlere, Gültanlara, Leylalara, Figenlere mi oy vereceksiniz?

Ramazan ayındayız, bu vesileyle hepinizin Ramazan ayını da kutluyorum. İnşallah Ramazan ayındaki bu seçim hırsızlardan ve yalancılardan hesap sorulan, hakkın, hakkaniyetin ve dürüstlüğün kazandığı bir seçim olur. Seçime 3 gün kaldı, ne yapacağız bu 3 günde? Kadın arkadaşlar, lütfen iftardan önce belki olabilir yorgun olabilirsiniz ama iftarınızı açtıktan sonra lütfen ev ev gezin. Çalmadığınız kapı kalmasın, görüşmediğiniz insan kalmasın. Siz haklı bir mücadelenin, hakkaniyetli bir mücadelenin bayrağını yürütüyorsunuz, o yüzden lütfen Van’dan rekor bir oy almak için kadın arkadaşlar seferber olsun.

Gençler, öyle boş oturmak yok. Partimizin bildirilerini, adaylarımızın projelerini alarak kahve kahve, dükkan dükkan, sokak sokak gezmeye var mısınız? Melelerimiz, Seydalarımız, Van’ın inançlı kanaat önderleri, sizlere de büyük işler düşüyor. Bunlar camiyi cumayı bile siyaset aracı haline getirdiler. Lütfen inançlı insanlarımıza ulaşın, kimin haklı kimin haksız olduğunu en iyi siz biliyorsunuz. Allah’ın yarattığı bir kavmi, verdiği bir dili yok sayan bir anlayışa Müslüman diyebilir miyiz? Onun için en çok size iş düşüyor. Sizler bunu her inançlı insanımıza anlatmak zorundasınız.

Kaçak seçmen taşıyorlar Kürdistan’a. Van’da, ilçelerinde oyu olan arkadaşlarımızı sandığa çağırıyoruz. Herkes eline telefonunu alacak. Oyu Van’da olan ama şu an çeşitli sebeplerden dolayı Van’da bulunmayan kardeşlerimizi oy kullanmaya çağırıyorsunuz. Olur da oy kullanmak için gelecek arkadaşların ekonomik durumu iyi olmayabilir. O zaman ne yapsınlar? Hangi ilçede, hangi ilde bulunuyorlarsa il-ilçe örgütlerimize gitsinler. İftardan sonra güzel sıcak kaçak bir DEM’li çaylarını içsinler, otobüs biletlerini alsınlar, oy kullanmaya gelsinler.

Söz veriyor musunuz? Sandığa da sahip çıkın. Bu hırsızlar, bu talancılar oylarımızı da çalıyorlar. Oylara sahip çıkmak için başta kadınlar ve gençler olmak üzere her sandık başında en az 3 kişiyle bulunacak mıyız? Bir söz daha istiyorum. 14’te 14 yapacağız. Sizden rica ediyorum. Sanki 3 ilçemizde biraz böyle öndeyiz ama daha güçlü bir fark atmamız gerekiyor. Son 3 günde daha güçlü yüklenerek Bahçesaray’ı almaya var mısınız? O güzel Gevaş’ı artık alalım, var mısınız?

Muradiye, kahramanların diyarı, mücadelenin diyarı, bizlere dilimizi öğreten Muradiye’yi rekor oyla almaya var mısınız? Eğer sözünüzde durursanız vallahi 14’te 14 yaparsınız. Bahçesaray, Gevaş ve Muradiye’yi diğer 11 belediyemize katacağınıza söz verdiniz. Şimdi değerli halkımız Neslihan Şendal Başkanı çağırıyorum. Abdullah Zeydan’ı zaten biliyorsunuz. Onların şahsında 14 yerleşim yerimizdeki belediye eş başkanlarına sahip çıkacak mısınız? Adaylarımız Ape Musa’nın size emanetidir. Taybet Ana’nın, Selahattinlerin, Şeyh Saidlerin, Seyid Rızaların emanetine sahip çıkacak mısın Van?”

Paylaşın