Arjantin’deki Ön Seçimlerde En Çok Oyu Aşırı Sağcı Aday Aldı

Eski ABD Başkanı Donald Trump’a hayranlığını sıklıkla dile getiren aşırı sağcı popülist aday Javier Milei, Arjantin’de Ekim’de düzenlenecek genel seçimler öncesi yapılan ön seçimlerde en çok oyu alan aday oldu.

Milei toplam oyların yaklaşık yüzde 30’unu alırken, ana muhalefet koalisyonu Değişim için Birlik’in adayları yüzde 28, mevcut iktidar koalisyonu Vatan için Birlik’in adayları ise yüzde 27 oranında oy aldı.

Seçim sonuçlarına ilişkin konuşan Javier Milei, “Bu ülkede var olan asalak, yozlaşmış ve işe yaramaz siyasi kastın sonunu getireceğiz. Bugün Arjantin’in yeniden inşası için ilk adımı attık. Her zaman olduğu gibi aynı insanlarla farklı bir Arjantin mümkün değildir.” ifadelerini kullandı.

Aşırı sağcı ve popülist görüşleriyle bilinen Milei, Arjantin Merkez Bankasının kapatılmasını savunuyor. Ayrıca Milei, iklim değişikliğinin yalan olduğunu, insan organlarının satışının legal olması gerektiğini ve silahların serbestleştirilmesi gerektiğini dile getiriyor.

Seçim öncesinde analistler, 52 yaşındaki Milei’nin beklenenden daha iyi bir performans göstermesinin mali piyasaları altüst edeceği ve başkan olması halinde uygulayacağı ekonomi politikalarına ilişkin belirsizlik nedeniyle Arjantin pesosunun değerinde keskin bir düşüşe yol açacağı uyarısında bulunmuşlardı.

İlk sonuçlara göre Arjantin, seçmenlerin geleneksel siyasetçilere karşı öfkelerini ifade etmek için dışarıdan bir adaya yöneldiği, bölgedeki son ülke oldu.

Yıllık yüzde 100’ün üzerinde enflasyon, artan yoksulluk ve hızla değer kaybeden para birimi ile mücadele eden Arjantin’de hoşnutsuzluk yaygın. Milei Arjantin pesosunu ABD doları ile değiştirmesi çağrısında bulunarak destek topladı.

Arjantin’de genel seçimler 22 Ekim’de düzenlenecek. Ülkede düzenlenen ön seçimlerin sonuçları ise genellikle genel seçimlerin sonuçlarıyla benzer oluyor.

Üç ayrı etaptan oluşan Arjantin tipi seçim sisteminde ilk önce halk aday adaylarını seçiyor. Yani Türkiye’den farklı olarak parti içi aday adaylarını parti üyeleri değil direkt olarak halk seçiyor. 2009’de kurulan PASO (Birincil, Açık, Eş zamanlı, Zorunlu) adını verdikleri bu sistem bir ön seçim.

Seçimin ilk ayağını oluşturmakta ve her partinin başta devlet başkanı adayı olmak üzere, senatör, milletvekili aday listelerini belirlemesini ve asıl seçime bu listelerin gitmesini sağlar.

Kamuoyunun bir kısmı, olumlu karşılanan bu ön seçimli sistemi ülkeye daha demokratik bir atmosfer sağladığını, partilerin adaylarını da halk seçtiği için parti içi tekelciliği engellediği tezini savunuyor.

Ülkenin diğer bir kısmı ise seçim döneminin ikinci tura kalma durumunda toplamda 3 seçim yapılmasına ve dolayısıyla bu uzayan seçim döneminin ülkeye daha fazla maddi külfet getirdiği kanaatindeler.

Arjantin’in siyasi görünümü

Arjantin, idari olarak 23 eyalet ve özerk Buenos Aires kentinden oluşan federal bir cumhuriyet. Başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Kuvvetler ayrılığı prensibi hâkim. Yürütme ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanına aittir. Yasama erki Senato ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan iki kamaralı Kongre’nin, yargı ise Yüksek Mahkeme’nin yetkisi altında.

Cumhurbaşkanlık süresi 1994’te yapılan anayasa reformuna kadar 6 yıl iken, bir kez yinelenebilir olmak üzere 4 yıla indirildi. 1994 Reformlarıyla, eyaletlerin ve özerk Buenos Aires şehrinin Senatör sayısı üçe çıkarıldı. Senato 72, Temsilciler Meclisi 257 üyeden oluşuyor.

Arjantin’de 27 Ekim 2019’da düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini “Herkesin Cephesi (Frente de Todos)” ittifakının adayı Alberto Fernandez ilk turda kazandı ve görevi 10 Aralık 2019’da devralmadı. İktidarda Herkesin Cephesi Koalisyon Hükümeti bulunuyor.

Paylaşın

İspanya Yeniden Seçime Gidebilir

İspanya’da Pazar günü yapılan erken parlamento seçimlerinde ne sağ ne de sol bloğun çoğunluğu elde edememesi üzerine İspanya yeniden seçime gidebilir. Seçimlerde ise en yüksek oyu muhalefetteki muhafazakar Halk Partisi (PP) aldı. Ancak PP mutlak çoğunluğu elde edemedi.

Haber Merkezi / Muhafazakar Halk Partisi (PP) ile aşırı sağcı Vox partisinden oluşması beklenen sağ blok  169’da, iktidardaki Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve Sumar adında birleşen sol blok ise 153 sandalye kazanabildi.

Halk Partisi’nin Başbakan adayı Alberto Núñez Feijoo, resmi olmayan seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından başkent Madrid’de yaptığı açıklamada çoğunluğu elde edememelerine rağmen hükümeti kurma görevini üstlendiğini belirtti. Başkentte seçmenlerinin tezahüratları eşliğinde konuşan 51 yaşındaki Feijoo, “Hükümeti kurmak için müzakereleri başlatma görevini üstleniyorum” dedi.

PP parlamentoda sandalye sayısını 47 artırarak, 136 milletvekili çıkardı. PP’nin muhtemel koalisyon ortağı Vox ise 33 milletvekiline ulaştı. Ancak bu sonuç 176 sandalyelik mutlak çoğunluk için yeterli olmadı.

Feijóo’nun hükümeti kuramaması halinde yeniden seçime gidilmesi gerekecek. Bu da İspanya’yı uzun bir siyasi belirsizlik dönemiyle karşı karşıya bırakabilir. Nitekim İspanya’da 2015 ve 2019 seçimlerinden sonra iki kez üst üste hükümet kurulamamış, her seferinde ikinci tur oylamaya gidilmişti. Benzer durumun tekrarı ihtimal dahilinde görülüyor.

Pedro Sánchez başkanlığındaki iktidardaki Sosyalist Parti ise 122 milletvekili çıkarırken, koalisyon ortaklarının içinde yer aldığı SUMAR 31 sandalye elde etti. Halk Partisi’ni 2019’daki seçimlerde iktidara taşıyan küçük bölgesel partilerin elde ettiği oy sayısı da mutlak çoğunluğu sağlamaya yetmiyor. Bu partilerle birlikte sol ittifakın toplam sandalye sayısı 172’yi buluyor.

2017’de görevden alınan eski Katalan bölgesel hükümet lideri Carles Puigdemont’un ayrılıkçı partisi Junts’un elde ettiği 7 sandalye ise Sosyalist Parti’yi iktidarda tutabilirdi. Ancak Belçika’da sürgünde yaşayan Puigdemont daha önce ne PP’yi ne de diğer sol partileri destekleyeceklerini ilan etmişti.

Junts lideri Miriam Nogueras seçim gecesi yaptığı açıklamada siyasi desteğin koşullara bağlı olduğunu dile getirdi. Ayrılıkçı Junts partisi, merkezi devlet iradesine karşı bile olsa, yeni bir bağımsızlık referandumu yapılmasında ısrar ediyor.

Sol cephenin 176 sandalyeye ulaşmak için toplam 23 milletvekiline daha ihtiyacı var ve parlamentodaki geleneksel müttefikleri ERC, Bildu, PNV ve BNG (hepsi bölgesel partiler) birlikte 19 sandalyeye sahipler.

Yaklaşık 37 milyon 500 bin seçmenin bulunduğu İspanya’da vatandaşlar Pazar günü yapılan seçimlerde parlamentonun alt kanadı olan Temsilciler Meclisi’nin yanı sıra parlamentonun üst kanadını oluşturan Senato üyelerini belirlemek için de oy kullandı.

“İspanya bir labirente girdi”

İspanya’nın önde gelen gazetelerinden El Pais seçim sonuçlarını, “İspanya bir labirente girdi” başlığıyla duyurdu.

Haberde aşırı sağcı Vox’un bölgesel partilerle işbirliğine kapıyı kapatması nedeniyle sağ bloğun hükümet kuracak çoğunluğa erişmesi “neredeyse olasılık dışı” olarak görülürken, sol bloğunsa ayrılıkçı Katalanların desteğine ihtiyaç duyduğu belirtildi.

Haberde 2017’deki bağımsızlık referandumuna öncülük eden Junts’un, 4 yıllık Sanchez iktidarı boyuna sağ partiler kadar muhalefet rolünü üstlendiği ve PSOE’nin neredeyse hiçbir politikasına destek vermediği hatırlatıldı.

Birleşik Krallık kamu yayımcısı BBC ise, PP lideri Alberto Núñez Feijóo’nun seçim sonrası yaptığı “Umarım bu İspanya’da bir belirsizlik dönemi başlatmaz” açıklamasını okuyucularına aktarırken, ülkede yıl sonuna doğru yeni bir seçim ihtimalinin en güçlü olasılık olduğunu yazdı.

ABD merkezli New York Times ise, seçim sonuçlarının İspanya’ya muhtemelen haftalar boyu devam edecek bir belirsizlik getireceği yorumunu yaptı.

İspanyol seçmenlerin siyasi krizlere alışkın olduğu vurgulanan haberde 2016’daki 10 aylık siyasi belirsizlik dönemi hatırlatıldı ve benzerin bir sürecin yaşanabileceğine dikkat çekildi.

Seçim sonuçlarıyla ilgili AP’ye değerlendirmelerde bulunan siyasi analist Veronica Fumanal, “Sonuçlar hükümet kuracak çoğunluğa erişemeyen PP için bir Pirus zaferi. Mecliste bir çıkmaz senaryosu öngörüyorum” ifadelerini kullandı.

İspanyol danışmanlık şirketi Atrevia’da kamu politikaları direktörü olarak görev yapan Manuel Mostaza ise, “PP beklentilerinin kurbanı oldu ve Sosyalistler ise Vox’un yükselişinin yarattığı korkudan fayda sağlamayı başardı. Erken seçim kararının Pedro Sanchez için doğru karar olduğu ortaya çıktı” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın

Aleksis Çipras, SYRIZA Genel Başkanlığından İstifa Etti

Yunanistan’da ana muhalefet partisi SYRIZA’nın Genel Başkanı Aleksis Çipras, pazar günü yapılan seçimlerde aldığı yenilginin ardından, partisinin genel başkanlığından istifa ettiğini açıkladı. Çipras, ‘yenilenecek olan SYRİZA’nın liderliği için yapılacak seçimlerde aday olmayacağını’ söyledi.

Partide “bir reformun gerekli olduğunu” belirten Aleksis Çipras, “Yeni bir döngü başlatmanın zamanı geldi. Olumsuz sonuç bu döngünün başlangıcı olabilir ve olmalıdır. Bu zorlu yolculukta tavizler, zor kararlar ve yaralanmalar oldu ama tarihe iz bırakan bir yolculuktu” ifadelerini kullandı.

Çipras, halkın sorunlarını daha iyi anlayacak yeni bir SYRIZA’nın kurulması için elinden gelen bütün gayreti göstereceğini söylerken Nazım Hikmet’in “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” şiirindeki mısrasına atıfta bulundu.

Aleksis Çipras liderliğindeki radikal sol parti SYRIZA, seçimlerde yüzde 17,83 oy oranı ile toplam 47 milletvekili çıkarmıştı. 1974’ten bu yana hiçbir ana muhalefet partisi SYRIZA kadar düşük bir oy oranına ulaşmamıştı. SYRIZA’nın önde olduğu tek seçim bölgesi Müslüman azınlığın desteğini aldığı Rodop olmuştu.

Çipras seçim sonuçlarının toplum ve Demokrasi için büyük ölçüde “olumsuz” olduğunu söyledi ve “Parti üyelerinden hepimizi yargılamaları istenecek. Bu süreçte kendimi parti üyelerinin takdirine bırakacağımı söylemeye gerek yok.” ifadelerini kullanmıştı.

Çipras’ın istifa haberi sonrasında SYRİZA Genel Merkezi’nde üzüntü ve kaygı hakim. İstifa haberi birçok SYRİZA yetkilisini hazırlıksız yakalamış durumda. Son seçim yenilgisinin ardından parti yetkilileri olağanüstü kongre hazırlıklarını moralsiz bir şekilde başlatıyor.

Avrupa Birliği (AB) zirvesine katılmak için Brüksel’de bulunan Başbakan Kiriakos Miçotakis, gelişme hakkında basına ‘SYRIZA’nın ve kendisinin uğradığı üç ezici yenilgiden sonra bunun beklenen bir karar olduğu’ yorumunda bulundu.

Çipras’ın yakın mesai arkadaşı Dimitris Tzanakopoulos da SYRİZA Merkez Komitesi’ne istifasını sundu. İlk bilgilere göre dün gece sunulan istifa, Çipras tarafından kabul edilmedi.

Tzanakopoulos’un istifası, seçim gecesi parti merkezinde Panos Rigas ile çok hararetli bir kavgaya giriştiği yönündeki haberlerin ardından geldi. “Demokrasi” gazetesine göre, iki eski parti sekreteri sadece ağır sözler sarf etmekle kalmadı, aynı zamanda yumruklaşmaya noktasına vardı.

Çipras’ın eski yol arkadaşı Yanis Varoufakis ise Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, şu ifadeleri kullandı: “SYRİZA’nın yenilgisinin sorumluluğunu istifa ederek üstlenmesi, aramızdaki anlaşmazlıklar ne olursa olsun, olumlu karşılanmaktadır. Aslında bu durum, teslim olmayan ilerici güçlerin yeniden bir araya getirilmesini daha da acil hale getiriyor” mesajını verdi.

Paylaşın

Yunanistan’da İkinci Kiryakos Mitsotakis Dönemi

Yunanistan’da beş hafta içinde ikinci kez düzenlenen genel seçimlerden, Kiryakos Miçotakis’in Genel Başkanlığını yaptığı Yeni Demokrasi Partisi oyların yaklaşık yüzde 40,5 oy alarak 158 milletvekili çıkardı.

Haber Merkezi / Bu sonuç, Yunanistan’da muhafazakârlar için son 50 yıldaki en büyük seçim zaferine işaret ederken, Aleksis Çipras liderliğindeki radikal sol parti SYRIZA ise yüzde 17,83 oy oranı ile toplam 47 milletvekili çıkardı. 1974’ten bu yana hiçbir ana muhalefet partisi SYRIZA kadar düşük bir oy oranına ulaşmamıştı.

Yeni Demokrasi’nin seçim zaferinde, Mitsotakis’in ağır kriz yılları sonrasında Yunanistan’a kazandırdığı ekonomik istikrarın önemli rol oynadığı düşünülüyor.

Yaklaşık 10 milyon seçmenin bulunduğu Yunanistan’da seçime katılım oranı yüzde 53 oldu. Yunanistan’da 21 Mayıs’taki genel seçimde katılım oranı yüzde 61’di.

Söz konusu seçimde hiçbir partinin tek başına hükümet kurmasını sağlayacak vekil sayısına ulaşamaması ve Mitsotakis’in bir koalisyon hükümeti kurmaya yanaşmaması nedeniyle yeni seçim yasası uyarınca yeniden sandığa gidilmişti.

Yeni yasaya göre, ikinci tur olarak görülen seçimde sandıktan birinci çıkan partiye mecliste fazladan 20 ila 50 sandalye veriliyor.

Miçotakis, bu zaferle ülkeyi “dönüştürmek” için “güçlü bir yetki” kazandığını söyledi. Miçotakis yaptığı ilk açıklamalarda, kibirli ya da küstah tavırlar sergilemeden çok çalışılması ve reformların hızlandırılması mesajını verdi.

Seçimlerin galibi Mitsotakis, bugün Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu’dan resmen hükümet kurma yetkisini alacak. Mitsotakis’in önümüzdeki günlerde de yeni kabinesini açıklaması bekleniyor.

SYRIZA şimdi ne yapacak?

Aleksis Çipras liderliğindeki radikal sol parti SYRIZA ise yüzde 17,83 oy oranı ile toplam 47 milletvekili çıkardı. 1974’ten bu yana hiçbir ana muhalefet partisi SYRIZA kadar düşük bir oy oranına ulaşmamıştı.

SYRIZA’nın önde olduğu tek seçim bölgesi Müslüman azınlığın desteğini aldığı Rodop oldu.

Çipras seçim sonuçlarının toplum ve Demokrasi için büyük ölçüde “olumsuz” olduğunu söyledi ve “Parti üyelerinden hepimizi yargılamaları istenecek. Bu süreçte kendimi parti üyelerinin takdirine bırakacağımı söylemeye gerek yok.” ifadelerini kullandı.

2015-2019 yılları arasında başbakanlık yapan Çipras, 21 Mayıs’taki yenilgisinden sonra istifa etmeyi düşündüğünü söylemişti. SYRIZA’nın son mağlubiyetinin partiyi nereye götüreceği ise henüz bilinmiyor.

Oyların yüzde 11,86’sını alarak 32 milletvekili çıkaran sosyalist PASOK partisi ise üçüncü sırada yer aldı.

Sosyal demokratlar ve komünistler seçimi beklenenden daha yüksek oy oranlarıyla tamamladı. Yüzde 7,67’lik bir oy oranına sahip Yunanistan Komünist Partisi (KKE) mecliste 20 sandalye kazandı.

Aşırı sağın yükselişi

Cezaevindeki eski Altın Şafak lideri İlias Kasidiaris’in desteklediği aşırı sağcı Spartalılar Partisi ise yüzde 5’e yakın oy alarak mecliste 13 sandalye kazandı. Aşırı muhafazakâr NIKI ve milliyetçi Yunan Çözümü partileri de yüzde 3’lük seçim barajını aşarak meclise girdi.

Syriza lideri Tsipras, bu üç partinin oylarının toplamda yüzde 13’ü bulmasının Yunanistan demokrasisi için “belirgin” bir tehdit olduğunu söyledi.

Tsipras’ın başbakanlığı döneminde maliye bakanı olan Yanis Varufakis’in sol partisi MeRA25 ise yüzde 3’lük seçim barajını geçemediği için meclise giremedi.

Paylaşın

Ali Babacan’dan Ahmet Davutoğlu’nun “Birleşme” Teklifine Ret

14 Mayıs’ta yapılan milletvekili genel seçimlerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden giren Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi 15, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi 10, Demokrat Parti ise 3 milletvekilliği kazandı.

Seçimlerin ardından, 3 parti arasında “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grup kurma” konusuna ilişkin DEVA Partisi’nden yazılı bir açıklama geldi. Açıklamada Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nun “birleşme” önerisine ilişkin de bilgi verildi.

Açıklamada, “Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu, Gelecek Partisi ile DEVA Partisi’nin birleşmesiyle ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’a bir model önerisi getirmiştir. Önerilen birleşme modeli, parti yönetiminde çift başlılık ve mesaj karmaşasına yol açacağı ve sürdürülebilir olmayacağı gerekçeleriyle uygun bulunmamıştı” denildi.

Açıklamanın tamamı ise şöyle:

DEVA Partisi, kurulduğu ilk günden bu yana diğer siyasi partilerle diyalog ve işbirliği süreçlerini çok önemli görmüş, genel seçimler öncesinde 6 siyasi partiyle beraber yapılan çalışmalar bu işbirliğinin en ileri örneğini sergilemiştir.

Bilindiği üzere genel seçimler sonrasında TBMM’de grup kurma ve birleşme konularında DEVA, Gelecek ve Saadet Partileri arasında çeşitli seçenekler üzerinde bir görüşme ve değerlendirme süreci yaşanmıştır.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu, Gelecek Partisi ile DEVA Partisi’nin birleşmesiyle ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’a bir model önerisi getirmiştir. Önerilen birleşme modeli, parti yönetiminde çift başlılık ve mesaj karmaşasına yol açacağı ve sürdürülebilir olmayacağı gerekçeleriyle uygun bulunmamıştır.

Öte yandan, üç partinin kendi tüzel kişiliklerini korurken belli sayıda milletvekili vererek yeni bir çatı parti kurmak suretiyle ortak grup oluşturma modeliyle ilgili DEVA Partisi içinde kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır.

Yetkili kurullarımızda yapılan görüşmelerde, mecliste grup kurmanın önemli olacağı vurgulanmış, ancak söz konusu modelin vatandaşlarımızca doğal karşılanmayacağı, zihin karmaşasına yol açacağı, yönetişim sorunları çıkaracağı ve partilerin kendi öz kimliklerinin gelişimini engelleyeceği yönündeki görüşler ağırlık kazanmıştır. Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan, bu grup kurma modeliyle ilgili olumsuz görüşleri Sayın Davutoğlu ve Sayın Karamollaoğlu ile paylaşmıştır.

Siyasi partiler arasındaki diyalog ve işbirliğini çok kıymetli gören DEVA Partisi, önümüzdeki dönemde farklı seçenekleri görüşmeye ve değerlendirmeye hazırdır.

Paylaşın

Gelecek, Saadet Ve DEVA’dan “Çatı Parti” Arayışı: Sona Yaklaşıldı

14 Mayıs’ta yapılan milletvekili genel seçimlerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden giren Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi 15, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi 10, Demokrat Parti ise 3 milletvekilliği kazandı.

Seçimlerin ardından, 3 parti arasında “Meclis’te grup kurma” konusunda görüşme trafiği başlarken, Demokrat Parti bu oluşumların içinde yer almama kararı aldı. Üç siyasi partinin yeni bir çatı parti altında grup kurma konusunda uzlaştığı belirtildi.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi arasında bir süredir devam eden, Meclis’te grup kurulmasına ilişkin görüşmelerde yeni kurulacak bir parti çatısı altında birleşilmesi formülü öne çıkmaya başladı. Üç partiden birinin çatısı altında birleşilerek grup kurulması formülüyse her parti, ‘çatı’nın kendisi olmasını arzu ettiği için beklemeye alındı.

Çatı partisi formülünün hayata geçmesi halinde bürokratik, teknik ve siyasi süreçlerin nasıl işletileceğine ilişkin büyük ölçüde anlaşma sağlandı. Üç partinin yetkili kurullarının onayından geçmesi durumunda ortak grup kurulması, yapısı ve işleyişi şöyle olacak:

Üç partinin eşit oranda kurucu üye vermesiyle parti kuruluşu için başvuru yapılacak.
Üç partinin genel başkanlarından herhangi biri yeni kurulacak partinin genel başkanı olmayacak.
Yeni partinin genel başkanı, üç genel başkanın iradesine, saygınlığına gölge düşürmeyecek sembolik bir isim olacak.
Partinin Meclis grubunda her partiden 7’şer milletvekili yer alacak. Böylelikle grup kurulması için gerekli 20 milletvekili sayısına ulaşılacak.

Meclis grup başkanı ve grup başkanvekillikleri eşit olarak paylaşılacak.
Grup toplantılarında üç partinin genel başkanları dönüşümlü olarak konuşacak. Meclis İçtüzüğü’ne göre siyasi partilerin grup toplantılarında grup başkanları ya da parti genel başkanları konuşabiliyor. Bu konuşmalar TBMM TV’den de canlı yayınlanıyor. Ancak ilk kez hayata geçecek “çatı parti” formülünde Gelecek, DEVA ve Saadet Partisi Genel Başkanları konuk olarak grup konuşması yapabilecek. Bu konuşmalar TBMM TV’de yayınlanmayacak.
Her parti, yeni kurulacak partiden bağımsız bir şekilde, Meclis’te ve Meclis dışında kendi politik çalışmalarını sürdürecek.

Üç partinin kurmayları, yeni bir parti çatısı altında birleşmenin partilerin yetkili kurullarında tartışılmadan hayata geçemeyeceğini ifade ederken prensipte anlaşılırsa teknik süreçlerin çok hızlı bir şekilde ilerleyeceğini vurguladı. Meclis’te grup kurmanın avantajlarının farkında olduklarını ifade eden kurmaylar, bu avantajlardan faydalanmak için en kısa zamanda bir sonuç almak istediklerini söyledi. Gelecek ve Saadet partilerinin kurmayları kısa süre içinde uzlaşmanın sağlanmasını beklediklerini belirtirken DEVA Partisi ise parti kurullarında görüşmelerin devam ettiğini ifade etti.

“Demokrasi Birliği”, “Demokrasi İttifakı”

Kurulacak partinin ismi tam olarak netleşmese de isimde “demokrasi” ifadesinin olması gerektiği konusunda bir uzlaşı sağlandı. Parti kurmayları “Demokrasi Birliği”, “Demokrasi İttifakı” gibi seçeneklerin masada olduğunu söyledi.

Kurulacak yeni partinin siyasi geleceği konusunda ise partiler arasında görüş ayrılıkları var. Saadet Partisi, kendi kimliğinden, adından ve iddiasından vazgeçmeden, kurulacak yeni grubun yaratacağı sinerji ve grup olmanın avantajları ile siyasette fark yaratılabileceği görüşünde.

Yeni grupta birleşmenin Meclis’te daha etkin bir muhalefet yürütmek için Meclis bürokrasisinin gerektirdiği “temsili” bir birliktelik olacağını belirten DEVA Partisi kurmayları DEVA partisinin siyasi iddiasını sürdüreceğini ifade etti.

Yeni parti konusunda Saadet ve DEVA’ya göre farklı görüşe sahip olan Gelecek Partisi yetkilileriyse kurulacak yeni partinin DEVA ve Gelecek Partisi arasında “politik ve gerçek” bir birleşmenin temeli olabileceğini söyledi. İki partinin hitap ettiği tabanların ve politik çizgilerinin birbirinden uzak olmadığını ifade eden Gelecek Partisi’nden bir yetkili, böylesi bir birleşmenin taban tarafından da olumlu karşılanacağını vurguladı.

Aynı yetkili, 14 Mayıs seçiminde seçmenin de “DEVA ve Gelecek Partisi’ni birlikte görmek istiyoruz” mesajını verdiğini belirtirken “Belki de bu birleşme seçimden önce gerçekleşseydi ve DEVA ve Gelecek tek parti olarak seçime girseydi bugün daha farklı bir sonuç ortaya çıkardı” değerlendirmesini yaptı. DEVA ve Gelecek partilerinin birleşmesi için çok fazla formül geliştirilebileceğini belirten bir parti kurmayı, Meclis’te kurulacak grubun bu birleşmeye vesile olabileceğini söyledi.

İki partinin birleşme tartışmalarında genel başkanlar arasında yapılan görüşmelere taşınmayan ve resmiyet kazanmayan bir seçenek de dikkat çekti. İki partinin kurmayları arasında dillendirilen bu formüle göre Gelecek ve DEVA partileri kendini feshederek yeni bir isimle birleşecek.

Kurulacak yeni partinin “Yüksek İstişare Kurulu” benzeri bir yapısı olacak ve bu kurulda iki partinin politikalarında ortaklaşabilecek, siyasette iz bırakmış ancak şu anda aktif siyasetin içinde olmayan “akil insanlar” yer alacak. Yüksek İstişare Kurulu’nun başında Ahmet Davutoğlu olacak ve kurulla birlikte Türkiye’yi gezecek, yerelde düzenlenecek programlarda partiyi, partinin iddiasını anlatacak. Ali Babacan da partinin başında olacak ve sıcak siyaseti yürütecek.

İki partinin birleşmesi için bu ve benzeri öneriler konuşulsa da DEVA Partisi yetkilileri, gündemlerinde birleşmenin olmadığını, parti kurullarında Gelecek Partisi ile birleşme gibi bir konunun hiç tartışılmadığını söyledi.

Meclis’e CHP listelerinden giren Demokrat Parti yetkilileri ise üç partinin Meclis grubu kurma görüşmeleri kapsamında kendileriyle de birtakım görüşmeler yapıldığını ancak şu anda kurulması muhtemel bu gruba katılmak gibi bir düşünceleri olmadığını ifade etti.

Grup kurmak neden avantajlı?

Meclis’te grubu olan siyasi partiler Meclis Başkanlık Divanı’nda temsil edilip, Genel Kurul kürsüsünde grup adına söz hakkı kullanabiliyor ve ihtisas komisyonlarına üye verebiliyor. Bir siyasi parti grubunun en az bir grup başkanı, iki de grup başkanvekili olabiliyor.

Grup başkanvekillerinin genel kurul oturumlarında ayrıca söz hakkı bulunuyor ve grup başkanvekilleri Genel Kurul gündeminin belirlendiği danışma kuruluna katılabiliyor. Tüm bu avantajların yanı sıra grubu bulunan siyasi partiler, salı günleri grup toplantısı düzenleme hakkı da kazanıyor. Grubu bulunan siyasi partiler için makam odaları, personel çalışma alanları ve toplantı salonlarının bulunduğu bir de grup yönetim bölümü ayrılıyor.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Dikkat Çeken Rapor: Seçim Kampanyası Demokratik Değildi

14 ve 28 Mayıs’ta yapılan seçimlere ilişkin raporunu yayınlayan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), seçim kampanyası sırasında görevdeki Cumhurbaşkanı, bakanlar ve iktidar partisinin “haksız avantaj” ve “medyanın taraflı yayınları”ndan yararlandıkları görüşünde. 

Son depremlerin yarattığı zorluklara rağmen teknik planda seçimlere iyi hazırlandığı not edilen Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da “saydamsızlık ve iletişim noksanlığı” nedeniyle raporda eleştiriliyor.

Raporda Türk medyası da seçim kampanyası sırasında “taraflı yayın yapmakla” eleştiriliyor. Kamu yayın kurumlarının Anayasaya göre seçim kampanyasını tarafsızlık ilkesine göre yansıtmakla yükümlü oldukları belirtilmekle birlikte, TRT’nin “Cumhur İttifakı ve Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediği” not ediliyor.

Kadın-erkek eşitliği Anayasa tarafından güvence altına alınmış olmasına rağmen kadınların siyasetteki temsiliyetinin düşük olduğuna dikkat çekilen raporda, milletvekili adaylarının sadece 4’te 1’inin kadın olduğu, Cumhurbaşkanı seçimine ise hiçbir kadın adayın katılmadığı not edilmekte.

Türkiye’deki Cumhurbaşkanı vemilletvekili genel seçimlerini TBMM’nin daveti üzerine 40 kişilik bir parlamenter heyetiyle yerinde gözlemleyen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) konuya ilişkin nihai raporu yayımlandı.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın aktardığına göre, AKPM’nin 19 Haziran Pazartesi günü Strasbourg’da düzenlenecek genel kurul oturumunda tartışılacak raporda, seçimlere yüksek katılım oranının “Türk demokrasisi açısından her türlü zorluğa rağmen şaşırtıcı bir direnç göstergesi” olduğu ve “Avrupa demokrasilerinin bundan esinlenebileceği” belirtildi. Raporda seçim kampanyası sürecinde siyasi partiler ve sivil toplumun çok sayıda gözlemciyi seferber etmesinin “dinamik bir demokratik toplumun” varlığına işaret ettiği, seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmüş olmasının da memnuniyet verici olduğu not edildi.

“Haksız avantaj”

AKPM bu gözlemlere rağmen, seçim kampanyası sırasında görevdeki Cumhurbaşkanı, bakanlar ve iktidar partisinin “haksız avantaj” ve “medyanın taraflı yayınları”ndan yararlandıkları görüşünde. Raporda bu duruma örnek olarak görevdeki Cumhurbaşkanının kamu kaynaklarıyla seçim kampanyası sırasında açılış, anahtar teslim ve temel atma törenlerine katılımı gösteriliyor.

Rapora göre, Türk Anayasa ve hukuksal çerçevesi temel hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla güvence altında olmasını sağlamıyor. Kimi muhalif parti ve siyasilerin “korkutulması, taciz edilmesi, baskıya uğraması veya mahkum edilmesinin bu parti ve siyasilerin kampanya ve siyasi faaliyet yürütmesini engelledi” gözlemine yer veriliyor. Toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerine yönelik kısıtlamalarla bazı siyasi sorumluların, muhalefet partilerinin, sivil toplumun ve bağımsız medyanın seçim kampanyası sürecine katılımının engellendiği kaydediliyor.

Yüksek Seçim Kurulu’na eleştiri

Son depremlerin yarattığı zorluklara rağmen teknik planda seçimlere iyi hazırlandığı not edilen Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da “saydamsızlık ve iletişim noksanlığı” nedeniyle raporda eleştiriliyor. YSK’nın seçimler konusunda gerek idari gerekse hukuksal organ olduğu hatırlatılarak, “toplantılarının kamuya açık yapılmaması, kanuni zorunluluğa rağmen kararlarının açıklanmaması ve nihai seçim sonuçlarından önce seçim bürolarındaki geçici sonuçları yayınlamaması” gündeme getiriliyor. YSK’nın oy sayım işlemi sırasında yeterli resmi bilgi paylaşmamasının ve buna paralel olarak Anadolu ve ANKA ajanslarının çelişkili veriler yayınlamasının seçim sonuçları hakkında belirsizlik yarattığı hatırlatılıyor.

Seçimlerle ilgili yasal çerçevenin “önemli eksiklikler” içerdiği ve “demokratik seçim düzenlenmesi için sağlam hukuksal temel oluşturmadığı” görüşüne yer verilen raporda, yasal plandaki bu muğlaklığın seçim sürecinin kilit evreleri hakkında şüphe oluşturduğu, YSK mevzuatının bu şüphelerin ortadan kalkmasını sağlayamadığı belirtiliyor.

AKPM, YSK’nın saydam olmadığı ve gerçek anlamda iletişimde bulunmadığı bir ortamda, seçim bürolarında oyların yeniden sayımı ve seçimin iptali taleplerine verilecek yanıtlarla ilgili kapsamlı kurallar bulunmamasının, “özellikle sonuçların derlenmesi ve resmi sonuçların yayınlanması konusunda potansiyel manipülasyon ve seçim sürecini kötüye kullanma riski oluşturabileceği” düşüncesinde.

Medyaya eleştiri

Raporda Türk medyası da seçim kampanyası sırasında “taraflı yayın yapmakla” eleştiriliyor. Kamu yayın kurumlarının Anayasaya göre seçim kampanyasını tarafsızlık ilkesine göre yansıtmakla yükümlü oldukları belirtilmekle birlikte, TRT’nin “Cumhur İttifakı ve Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediği” not ediliyor. TRT kanallarındaki haberlerde “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aday Erdoğan arasında fark gözetilmediği”, Millet İttifakı hakkındaki haberlerin ise “genelde olumsuz” yansıtıldığı vurgulanıyor. Buna karşılık, Fox TV ve Halk TV gibi kanalların da “taraflı” haber yaptıkları, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında büyük ölçüde olumsuz haber yayınladıkları, Millet İttifakını ön plana çıkardıklarını belirtiyor.

Rapor bu çerçevede Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) medyanın seçim kampanyasını işleyişi üzerinde “yeterince etkin kontrol gerçekleştirmediğini”, mevzuat ihlallerine karşı hızlı önlem almadığını, TRT’ye karşı taraflı yayın temelinde yapılan şikayetleri incelemediğini savunuyor.

Kadın-erkek eşitliği Anayasa tarafından güvence altına alınmış olmasına rağmen kadınların siyasetteki temsiliyetinin düşük olduğuna dikkat çekilen raporda, milletvekili adaylarının sadece 4’te 1’inin kadın olduğu, Cumhurbaşkanı seçimine ise hiçbir kadın adayın katılmadığı not edilmekte. Kadınların seçim kampanyasındaki görünürlüğünün düşük olduğuna vurguda bulunulup, sadece birkaç siyasi partinin kadın-erkek eşitliğini ve cinsiyete dayalı şiddetle mücadeleyi kampanya mesajlarına dahil ettiğine dikkat çekiliyor.

AKPM, bundan sonraki seçimlerde yurtdışındaki kimi seçim bürolarına uluslararası gözlemci gönderilmesine izin verilmesini de istiyor.

AKPM raporu seçim gözlem heyetine başkanlık eden Alman sosyal demokrat parlamenter Frank Schwabe tarafından hazırlandı. AKPM 14 Mayıs seçimlerini 18 heyet halinde Ankara, İstanbul, İzmir, Samsun, Gaziantep ve Diyarbakır’a gönderdiği parlamenterlerle; 28 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanı seçimi ikinci turunu ise Ankara, İstanbul ve Diyarbakır’a gönderdiği 10 heyetle yerinde gözlemlemişti.

AKPM heyetinin seçimlerin 14 Mayıs’taki ilk turu ertesinde AGİT heyetiyle beraber yayımladığı ön bulgular Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “seçim sürecinin dışına çıkan, bağımsız ve tarafsız gözlem ilkeleriyle bağdaşmayan siyasi içerikli ve itham edici ifadeler” olarak tanımlanmıştı.

Paylaşın

CHP’nin Oylarındaki 2.76’lık Artış Paylaşılamadı

CHP’nin oylarındaki 2.76’lık artışı DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin paylaşamadığı görülüyor. Örneğin DEVA Partililer Kahramanmaraş’ta milletvekili sayısının artışını, Gelecek Partililer uzun yılların ardından Rize’den milletvekili çıkarılmasını kendi destekleriyle açıkladı.

Cumhuriyet Halk Partili (CHP) bazı siyasetçiler ise “sağ muhafazakar partilerle artık sadece stratejik iş birliği yapılabilir ama ittifak olmamalı” diyor.

14 Mayıs seçimlerinde CHP’nin ortak liste kararı doğrultusunda DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’ye toplam 38 milletvekili kazandırmasının tartışmaları sürüyor. 2018 seçimlerinde yüzde 22.65 oy alan CHP, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde 4 partinin desteğine karşın oyunu ancak yüzde 25.41’e çıkarabildi.

Bu durumda CHP’nin kendi oy artışı olmadıysa 4 parti toplam oya 2.76 puan katkı yaptı. Geçtiğimiz hafta çalışmaya başlayan Meclis kulislerinde bu katkının en çok hangi partiden geldiğine dair sohbetler dikkat çekiciydi.

Partilerin CHP’nin oylarındaki 2.76’lık artışı kendi aralarında da paylaşamadığı görüldü. Örneğin DEVA Partililer Kahramanmaraş’ta milletvekili sayısının artışını, Gelecek Partililer uzun yılların ardından Rize’den milletvekili çıkarılmasını kendi destekleriyle açıkladı.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; CHP’li bazı siyasetçiler ise “sağ muhafazakar partilerle artık sadece stratejik iş birliği yapılabilir ama ittifak olmamalı” diyor.

Ortak Grup kurma arayışları

Öte yandan Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nin ortak grup kurma arayışı sürüyor. Bir arada hareket etmeyi kolaylaştırmak için yeni kurulacak bir dördüncü parti çatısı altında grup oluşturma fikri karşılık bulmadı.

Üç partiden birinin çatısı altında grup kurma formülünde ise her parti kendi çatısını işaret ettiği için henüz sonuç alınamadı. Bu arada söz konusu arayış sürecinde DEVA ve Gelecek Partilerinin birleşmesinin de söz konusu olabileceği söyleniyor. Bu gerçekleşirse çözüm süreci döneminde kanunlaşan “Parti eş başkanlığı” sisteminin birleşmeyi kolaylaştırıcı rol üstlenebileceğini söyleyenler var.

Ancak “eş başkanlık” her ne kadar bu birleşme açısından “Sorun çözücü, rahatlatıcı bir formül” olarak görünse de “eş başkanlık sol jargon” olduğu gerekçesiyle biraz mesafeli yaklaşıldığı ifade ediliyor. Tartışmanın Meclis’in açılacağı ekim ayına kadar devam etmesi sürpriz olmayacak.

Paylaşın

HDP’li Garo Paylan’dan Türkiye İşçi Partisi’ne Sert Sözler

TİP’in ayrı bir liste olarak seçime girmesini hata olarak gördüğünü söyleyen HDP’li Garo Paylan, TİP’in ‘HDP’den ayrı girersek alabileceğimiz oylar var’ dediğini belirterek “Eğer siz o oyları ikna edemiyorsanız HDP’yle yürüme konusunda, o zaman başarınız nerede?” diye sordu.

HDP’nin ‘Kürt halkının da özgürlüğünü, eşitliğini talep eden bir parti’ olduğunu ifade eden Paylan, “Kürt’le mesafeli gibi durursam daha fazla oy alırım” bakışının yanlış olduğunu kaydetti.

HDP’li siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçlarını da gördük… Belki TİP yüzde 1,7 oy aldı, dört milletvekili kazandı ama mesele 4, 5, 7 milletvekili kazanmak değildi; rüzgarı arkamıza almaktı… Barış, demokrasi ve emeğe inanan, emeğin haklarına inanan Emek ve Özgürlük Hareketi’nin bu mücadeleden başarılı çıkmasıydı. Başarı ölçütümüz yüzde 15 oydu toplam olarak ve 100 milletvekiliydi. 65 milletvekilinde kaldık. Bu da bir başarısızlıktı.”

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinden Türkiye İşçi Partisi (TİP), 14 Mayıs’taki seçimde daha öncekinin aksine Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatısında değil, kendi amblemiyle pusulada yer almıştı. Seçimde HDP 65, TİP ise dört vekil kazanmıştı. Seçim sürecinde TİP’in parti olarak pusulada yer alma konusu tartışma konusu olmuştu.

Halk TV yayınına katılan HDP’li Garo Paylan, TİP’in ayrı bir liste olarak seçime girmesini hata olarak gördüğünü kaydetti. Paylan, TİP’in ‘HDP’den ayrı girersek alabileceğimiz oylar var’ dediğini belirterek “Eğer siz o oyları ikna edemiyorsanız HDP’yle yürüme konusunda, o zaman başarınız nerede?” diye sordu.

HDP’nin ‘Kürt halkının da özgürlüğünü, eşitliğini talep eden bir parti’ olduğunu ifade eden Paylan, “Kürt’le mesafeli gibi durursam daha fazla oy alırım” bakışının yanlış olduğunu kaydetti.

HDP’li siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçlarını da gördük… Belki TİP yüzde 1,7 oy aldı, dört milletvekili kazandı ama mesele 4, 5, 7 milletvekili kazanmak değildi; rüzgarı arkamıza almaktı… Barış, demokrasi ve emeğe inanan, emeğin haklarına inanan Emek ve Özgürlük Hareketi’nin bu mücadeleden başarılı çıkmasıydı. Başarı ölçütümüz yüzde 15 oydu toplam olarak ve 100 milletvekiliydi. 65 milletvekilinde kaldık. Bu da bir başarısızlıktı.”

Paylan, Kürt seçmende sol bileşenlere karşı bir ön yargı oluştuğunu aktararak, seçmenlerin “Neden biz bunlarla birlikteyiz? Bunlar bize kaybettiriyor” diye bir duyguyla karşı karşıya kaldığını aktardı.

“TİP konfor alanı yarattı”

HDP’li siyasetçi, bu düşüncenin yanlış olduğunu belirterek “Bizler yoldaşız. Türk sosyalistleri, Kürt sosyalistleri diye bir ayrım oldu, bu doğru değil. Sosyalizm enternasyoneldir” dedi. Paylan, HDP’nin sosyalistlerin, demokratların, ekolojistlerin ve feministlerin birlikte mücadelesi üzerine kurulduğunu aktararak şöyle devam etti:

“Halkların eşitliği iddiası üzerine kurduk partimizi. Burada bir ayrı gayrı söz konusu oldu, bu duygudan dolayı da kaybettik. Batıda bize stratejik veya duygusal olarak destek veren seçmenler için bir konfor alanı yarattı TİP. ‘Bak işte biz Kürtlerle, HDP’yle ayrıyız, bize daha rahat oy verebilirsiniz’ diye bir duygu yarattı. Bu da kötüydü. Sanki HDP kriminal bir vakaymış, biz daha legal bir partiyiz gibi’ algılandı. Bu da ciddi bir hata.”

Paylaşın

CHP’li Cihaner: Seçim Kampanyalarına İndirgenmiş Siyaset Anlayışı Terk Edilmeli

Seçimler sonrası ortaya çıkan tabloyu değerlendiren CHP’li İlhan Cihaner, “Bugünkü parlamento, Türkiye tarihinin gördüğü belki de en gerici, en sağcı parlamento olarak ortaya çıktı” dedi ve ekledi:

“Orada yeni ittifaklar, yeni dinamikler nasıl oluşacak? Deneyimledik ki en büyük muhalif olarak görünen aktörler bile bir anda olgusal hiçbir karşılığı ya da bir gerekçesi olmadığı halde taraf değiştirebiliyor ya da işte kendi politik örgütlerinin çıkarları çerçevesinde -ki haklıdır da- farklı pozisyon alabiliyor.”

Cihaner, açıklamasının devamında, “2019’da kazanılan büyükşehirlerin ne şekilde kazanıldığının dinamiklerinin çok iyi ölçülmesi lazım. “X yerde bir başarı elde edildi, bu başarının mimarı şudur” gibi bir tutum içine girilmemeli. Baktığımız zaman 2019 yerel seçimlerin öncesindeki referandumda “Hayır” blokunun oyu neyse yerel seçimlerde elde edilen oy da o oldu.

Dolayısıyla burada kişiye indirgenmiş yaklaşımın da terk edilmesi lazım diye düşünüyorum. Ve elbette her şeyin şeffaf bir şekilde yürütülmesi lazım. Siyaset mühendisliğinin, işte partinin özellikle seçim kampanyalarına indirgenmiş bir siyaset anlayışının terk edilmesi lazım.” ifadelerini kullandı.

CHP’nin sol kanadında yer alan ve partinin ana hattının da bu doğrultuda olması gerektiğini savunan “Gelecek İçin Biz” grubu, seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloyu “net bir yenilgi” olarak nitelendirerek parti içi değişim çağrısında bulundu.

Grubun kurucusu, aynı zamanda üç dönem CHP milletvekili ve Parti Meclisi üyesi olarak görev yapan, eski cumhuriyet başsavcısı İlhan Cihaner’le seçim sonuçlarını ve önümüzdeki süreçte nasıl bir sorumluluk alacaklarını bianet’ten Vecih Cuzdan’a değerlendirdi

14 ve 28 Mayıs seçimlerine iki büyük krizin gölgesinde gidildi: Ekonomik kriz ve 6 Şubat depremleri. Deprem sonrası CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İktidarla hizalanmayı reddediyorum” çıkışı önemliydi. Ancak seçim sürecinde bu gündem öne çıkarılmadığı gibi, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışının da özellikle ittifak içerisinde sahiplenilmediği görüldü. Hatta seçim sonuçlarından doğru tersine hareket edildiğini bile söyleyebiliriz. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?

Deprem bölgesindeki özellikle ikinci tur sonuçlarına bakıldığı zaman tabii ki bu yenilginin depremzedelere kesilmesi kabul edilebilir bir şey değil. Sizin söylediğiniz yaklaşımın belki en uç noktası bu oluyor. Ama deprem sonrası “İktidarla hizalanmayacağız” denilmesine rağmen bu sürecin politikleştirilmediğini de görüyoruz.

Bu belki çok insancıl bir gerekçeyle, insanların acıları çok sıcakken anlaşılabilir bir şey. Ancak nihayetinde bir siyasi partiden söz ediyoruz ve siyasi partilerin attığı adımların, aynı zamanda kendilerini siyaseten güçlendirecek şekilde formüle edilmesi lazım. Bu ikisi birbirini dışlayan şeyler değil.

Hem yurttaşın ihtiyaçlarını karşılayıp, acılarını dindirmeye çalışıp dayanışmayı yükseltebilirsiniz hem de bu süreci politikleştirebilirdiniz. Bence bu süreçte de çok doğru bir hat izlenmedi.

Bakın deprem bölgesinde ikinci günden itibaren vardık. Dayanışma mekanizmalarına katkı vermeye çalıştık ve o sahada özellikle büyükşehir belediyelerinin insanüstü gayretleri vardı. Şimdi herkesin şapkayı önüne koyup niçin buradan bir politik sonuç, bir politik kitle elde edilmediğini düşünmeleri lazım.

İktidar uydurma temel atmalarla, gerçekleştirilmesi imkânsız vaatlerle oraya gitti ama hatırlayacak olursanız bakanların da arabaları tekmeleniyordu, yuhalanıyorlardı. Deprem, özellikle ortaya koyduğu sonuçlar itibariyle tabii ki politikti.

Nihayetinde depremin bir doğal afet olduğu kuşkusuz ama ortaya çıkardığı sonuçlar da bir o kadar politiktir. Dolayısıyla deprem gündeminin, seçim sürecine politikleştirerek taşınamadığını düşünüyorum.

Nitekim iktidar deprem bölgesinin önemini düşünerek ağırlıklı olarak o bölgede propagandasını yaptı, o bölgeye dair projeler üretti. Bunların gerçekçi olup olmaması önemli değil. Özellikle ikinci turda doğrudan doğruya oraya çalıştı AKP.

Ama ne olursa olsun burada temel mesele CHP’nin ideolojisizleştiği, siyasetsizleştiği gerçeğidir. Sonuçta attığınız tüm adımların büyük bir politik tutumun parçası, onu güçlendiren, onu taşıyan şeyler olması lazım. Birbirinden kopuk işler yapıldı. Sadece depreme özgü de değil bu.

Ben çok sık şu örneği veriyorum: Türkiye siyasi tarihinin bence en önemli iki olayı, Gezi Direnişi -ki işte tam da 10. yıl dönümündeyiz- ve bir diğeri de Adalet Yürüyüşü’dür. Bu iki olgu da ıskalandı. Oradaki dinamikler iyi okunarak politikleştirilemedi. Bu belki genel olarak sosyalist solu da ilgilendiren bir durum olabilir. Ama özellikle Cumhuriyet Halk Partisi gibi değişimin öncülüğünü yapmış, işte Adalet Yürüyüşü’nün ne kadar heyecan yarattığını düşünün, o orada kaldı.

Özet olarak tüm bu süreçler, sahip olduğumuz siyasi bakış açısına mal edilmedi. Rumuzsuz, sembolsüz bir siyaset tarzı izlendi. Bunların da büyük bir hata olduğunu düşünüyorum.

CHP MYK üyelerinin istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir değişim, dönüşüm şart derken bu sadece birkaç istifa ya da MYK’nin bu şekilde değiştirilmesinden ziyade bunun bir özeleştiri sonrasında ve sorumluluk tarifiyle olması gerekiyor.

Dünkü istifalar aslında rutin, her seçim sonrası ya da parlamentonun yenilendiği zaman MYK üyelerinin Genel Başkan’ın elini rahatlatmak için verdikleri istifa olarak görülüyor. Mesela burada, “x” MYK üyesinin özeleştiri yaptığı, yenilenmenin ve dönüşümün önünü açarak attığı bir adım yok.

Öyle olsa bile burada yeni MYK üyeleri yine Parti Meclisi (PM) içerisinden seçilecek ve PM de aslından bu süreçte yaşanan hatalardan sorumludur. Birçok taktik ve stratejik hata yapılırken bir eleştiri yaptıklarını duymadık. Buna dair bir tartışma olmadı.

Çünkü nereden biliyoruz? PM toplantısı olmadığı halde söylemde ya da politikada radikal değişiklikler oldu. Anlaşılıyor ki bunların hiçbiri PM içerisinde tartışılarak alınmış kararlar değil.

Dolayısıyla partinin kurultaydan sonra en üst organı olan PM’nin de bypass edildiğini görüyoruz. Buna göz yuman, buna izin veren PM’den oluşturulacak yeni MYK’nin de bizim kastettiğimiz hem ideolojik ve siyaset anlamında hem de kadro anlamında bir yenilenmeye işaret edeceğini çok düşünmüyorum.

Son olarak, önümüzdeki süreçte “Gelecek İçin Biz” olarak nasıl bir sorumluluk alacaksınız?

Biz, CHP içerisinde büyümeye çalışıyoruz ve parti içerisinde siyaset yapıyoruz. Bu eleştirilerimizi dönem dönem dile getirdiğimizde “her şeyden memnuniyetsiz insanlar” ya da aday olup olmama üzerinden hedef alındık. Bunu kabul etmiyoruz. Parti Meclisi’ndeyken de milletvekiliyken de bu eleştirileri dillendiriyorduk.

Geldiğimiz noktada, parti tabanının ‘şimdi yeri ve zamanı değildir’ bakış açısının hâkim olmasına izin vermemesi gerekiyor. Bu tartışmaların tüketilmesi lazım ki yerel seçimlere güçlü bir şekilde gidilebilsin.

Ve yerel seçimler konusunu tekrar vurgulamak istiyorum: Yerel seçimlerin kazanılmasının dinamiği çok ama çok yanlış okunuyor. Biraz önce detaylandırdığım gibi, ana dinamik destekler ve ittifaklardır, isimler değildir. Orada izlenen, ortaya konulan çiçek, böcek politikaları değildir. Bu destek mekanizmaları ve dinamikleri aynı şekilde işleyecek mi? Bundan çok emin değilim. Çünkü artık başka bir siyasi tablo var önümüzde.

“Kişiye indirgenmiş yaklaşım terk edilmeli”

Bugünkü parlamento, Türkiye tarihinin gördüğü belki de en gerici, en sağcı parlamento olarak ortaya çıktı. Orada yeni ittifaklar, yeni dinamikler nasıl oluşacak? Deneyimledik ki en büyük muhalif olarak görünen aktörler bile bir anda olgusal hiçbir karşılığı ya da bir gerekçesi olmadığı halde taraf değiştirebiliyor ya da işte kendi politik örgütlerinin çıkarları çerçevesinde -ki haklıdır da- farklı pozisyon alabiliyor.

2019’da kazanılan büyükşehirlerin ne şekilde kazanıldığının dinamiklerinin çok iyi ölçülmesi lazım. “X yerde bir başarı elde edildi, bu başarının mimarı şudur” gibi bir tutum içine girilmemeli. Baktığımız zaman 2019 yerel seçimlerin öncesindeki referandumda “Hayır” blokunun oyu neyse yerel seçimlerde elde edilen oy da o oldu.

Dolayısıyla burada kişiye indirgenmiş yaklaşımın da terk edilmesi lazım diye düşünüyorum. Ve elbette her şeyin şeffaf bir şekilde yürütülmesi lazım. Siyaset mühendisliğinin, işte partinin özellikle seçim kampanyalarına indirgenmiş bir siyaset anlayışının terk edilmesi lazım.

Paylaşın