DEM Partili Saruhan Oluç: Partimize Saldırmak Muhalefete Kazandırmaz

CHP Lideri Özgür Özel’in, yerel seçimlerde aday çıkarmaları nedeniyle partisine yönelik “Bize kaybettirme stratejisi izliyorlar” sözlerine tepki gösteren DEM Partili Saruhan Oluç, “İktidar diliyle bize saldırmak muhalefete kazandırmaz” dedi.

Her siyasi partinin kendi adaylarıyla seçim yarışına girme hakkı olduğuna işaret eden Saruhan Oluç, “Zorunluluktan dolayı bir başka partiyi desteklemez, desteklememelidir” ifadelerini kullandı.

Partisinin Batı illerinde kent uzlaşısı çerçevesinde iş birliği tercihinde bulunma kararını da anımsatan Saruhan Oluç, “Bazı tercihlerde bulunabiliriz ama bu partinin kendi tercihidir. Kimseye verilmiş bir söz yoktur, olmamalıdır da” diye konuştu.

DEM Parti’nin eski Grup Başkanvekili, Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, CHP ile yapılan iş birlikleri görüşmeleri, partinin yerel seçim stratejileri ve iktidarla siyasi temasları olup olmadığı iddialarına ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘in aktardığına göre, Saruhan Oluç’a sorulan sorular ve Oluç’un verdiği yanıtlar şöyle:

Yerel seçim için CHP ile bazı il veya ilçelerde uzlaşı sağladınız ama bazılarını sağlayamadınız ve kendi adaylarınızı çıkardınız. Bu sürecin nasıl değiştiğini ve kendi adaylarınızı çıkarmaya karar vermenizi anlatabilir misiniz?

Biz bir ittifak süreci devam etmiyoruz. Kent uzlaşısı dediğimiz süreç basit bir süreç ittifak olarak değerlendirilemez. Yerel dinamikleri çok önemsediği ve bazılarıyla bu görüşmeyi sürdürdüğü ileri sürüldü. Karşılıklı değerlendirmeler yapıldı ve çeşitli kurum ve kuruluşlarla kimin için kent uzlaşısı kesildi. Kimisi ise sağlanamadı ve herkes kendi adaylarıyla devam etti.

Onun partisinin seçimlerde aday göstermesi ve kendi adaylarıyla yarışması hem görevidir hem de çok meşru bir şeydir. Tartışılır bir şey değildir. Hiçbir siyasi partiyi korumaktan dolayı bir başka partiyi desteklemez, desteklememelidir. Bu açıdan bakıldığında DEM Parti’nin her yerde kendi adaylarıyla yarışması en doğal hakkıdır. Bazı zamanlarda kent uzlaşısı ile bazı tercihlerde bulunabiliriz ama bu partinin kendi tercihidir. Kimseye verilen bir söz yoktur, ayrıntılarda diye düşünüyorum.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ayrılması da “DEM Parti bize kaybettirmek için çalışıyor” demesi genel seçimlerden sonraki “HDP aday çıkarmalıydı” sözleri siyasi olarak bana biraz tutarsız geliyor. Çünkü biz kimseyi kaybettirmek için bir gün çıkarmıyoruz. Bizim doğal hakkımız kendi adaylarımızla yarışıyoruz.

Başka bir açıdan bakıldığında olursa örneğin biz şöyle bir şey desek doğru olur mu? CHP kazanma şansının hiçbir zaman olmadığı Kürt coğrafyasında her yerde aday gösterildi. Peki biz şimdi “CHP bize kaybettirmek, AKP’ye ulaşmak için buralarda aday gösterildi” desek doğru bir şey olur muyuz? Ben olmuyoruz? Dolayısıyla bu meseleleri biraz serinkanlılıkla değerlendirmek daha hayırlı olur diye düşünüyorum. İktidar diliyle bize saldırmak aslında muhalefete kazandırmaz, iktidara kazandırır.

İktidarla da görüştüğünüz ve 1 Nisan sonrası için hazırlıklar yapıldığına dair bazı iddialar oldu. Bunlara ne dersiniz? Ek olarak yerel seçim hedefiniz nedir?

Biz 31 Mart’a odaklanmış vaziyetteyiz. Esas hedefimiz kayyum atanmış olan belediyeleri geri almak. Bunu çok önemsiyoruz. Çünkü kayyum büyük bir hak gaspıydı. Seçmenin iradesinin nefesi kesildi. Ayrıca bu belediyelerde büyük yolsuzluklar yaşandı.

Yani hem bir ülkenin iradesinin tükendiği hem de diğer taraftan kayyumlar halkın yaratmış olduğu değerler talan edildi. İkinci geçiş yerel seçimde kazanamadığımız yerler mevcuttu. 2023 genel seçimlerinde elde ettiğimiz oy oranlarının önemli olduğunu ve ciddi bir yükseliş yaşandığını gördük.

Bu 1 Nisan meselesini çeşitli şekillerde tartışanlar var. Fakat bunların aslında bizim hakkımızda çok fazla spekülasyon yapanlar tarafından üretildiğini düşünüyorum. Güya AKP “kayyum atamayacağız” diye söz verdi. Yıllardan beri siyasetin içinde olan insanlara bakış açısı böyle bir sözün hiçbir şekilde değişmeyeceğini bilen kişiler. Çünkü verilen sözlerden çok sayıda birleştirildiğinin özlü örneği var.

“Vallahi kayyum atamayacağız” dese birisi ve biz de buna inansak ve buna inanarak adım atsak görüyorsak bize tepkisi çok büyük olur. Çünkü siyasette önemli olan kalıcı garantilerin varlığıdır. Kayyumlar darbe girişiminden sonra çıkarılmış olan bir kanun hükmünde kararnamenin yasaya çevrilmiş dayanılarak atanıyor. Bir maddelik bir konu bu.

Bir maddelik bir yasa teklifini getirenler ya da torba tekliflerinden bir parçanın artık içine o maddeyi koyarlar ve derler ki “Kayyum atamalarını mümkün hale getiren ve aslında uluslararası alanda imzalanmış anlaşmalara da uygun olmayan hukuk dışı olan bu maddeyi geçersiz ilan ediyoruz.” Var mı böyle bir yasa teklifi? Yok. O zaman hangi söze inanılır? Bunun güvencesi budur bizim için. O yüzden Hani Gülüp geçiyoruz; İşte kayyumlar için söz vermişler denildiğinde.

Öte yandan şunu hep söyledik, boyutları de devam ediyoruz. Meclis şimdi kapanıyor, seçimin ardından tekrar açılacak. Kürt sorununda demokratik ve barışçı bir çözümün gerçekleşmesinin yeri Ankara ve Meclis’tir diye hep dedik. Bu yayınlanma kararlılığımız sürüyor. Mecliste bulunan hem iktidar hem muhalefet partilerinin Kürt sorununun demokratik barışçı çözümü konusunda adım atmalarını önemli buluyoruz ve bu yerde ilgili kim seçtiğini görüşmüştük.

Başka bazı iddialar var, İstanbul gibi bazı yerlerdeki adayların son anda çekilebileceğine dair?

Mutlaka sözlü söz konusu değil. Herhangi bir yerde bir gün geri çekilme diye bir şey söz konusu değil. Net olarak sonuçlar. Bunu sadece İstanbul için söylemiyorum.

2019’daki iktidara kaybettirmemek hatalı bir karar olarak mı görülmeyecek?

Yok hayır, o dönem bunu neden uyguladığımızı anlattık. O günkü konjonktür ve erken seçim adımı tartışmalarının başladığı bir zamandı ve biz iktidarın egemenliğin daralmasının, böyle bir taktiksel adımın önemli olduğu düşünülmüştü. Yani herhangi bir birlik çerçevesi yoktu. Ve başarılı oldu. Şimdi “2019 taktiğine geri gidin” diyenler var. Bu sözleri çok kale almıyoruz.

Çünkü o, o dönem taktiği idi. Bugün 2024 farklı bir konjonktür, ihtiyaçlar farklı. Günümüzde uygun taktikleri atıyoruz. 2019’dan herkes olumlu dersler çıkarmış olsaydı bugün 2019’dan daha iyi adımlar atılabilirdi. Demek ki herkes aynı sonuçları çıkarmış. O nedenle “2019’u tekrar edin” diyenlere “teşekkür ederiz, siz devam edin” demeyi tercih ediyoruz.

Kayyumlara yönelik muhalefetin ve adayların politikalarına nasıl bakılacak?

Kayyumlar ilk bizim belediyelere atandı ama o zaman herkese dedik ki “bu çok büyük bir demokrasidir ve buna karşı susmayın.” Muhalefetten tektük sesleri yükseldi. Kimsenin dövizde yemek istemeyiz ama yeterince güçlü ses yükselmedi. Sonra iş geri döndü ve batıya gelene kadar geldi. Hatırlayın İstanbul’a bile kayyum atanacak mı, atanmayacak mı tartışmaları oldu.

Tartışma başladığında kayyumlara yönelik ses daha fazla yükseldi. Hâlbuki biz isterdik ki bizim belediyelere kayyum atanmaya başladı anda çok güçlü bir ses yükselin. Muhalefetten çok güçlü bir “yapamazsınız kardeşim” gelsin. Nerede en büyük kırılma yaşandı? Ümit Özdağ ile yapılan açık protokolde CHP kayyum ilişkileriyle ilgili ilişkilerden çok geri bir adım attı.

Paylaşın

HEDEP’li Oluç: Kapalı Kapılar Ardından Bir Şey Yapmayacağız

Yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan HEDEP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Hangi parti bizimle görüşmek istiyorsa ön kapıdan gelecek. Görüşmeyi halkın gördüğü, bildiği şekilde yapmak istiyorlarsa yapılır. Çayımızı, kahvemizi içeceğiz ve görüşmemizi yapacağız” dedi ve ekledi:

“Kapalı kapılar ardından herhangi bir şey yapmayacağız. Dolasıyla hiçbir yere kapıyı kapamadık. Ama kendi çalışmalarımızı hiçbir ortaklaşma, hiçbir işbirliği olmayacak gibi sürdürüyoruz. PM de bu süreci göz önünde bulundurarak, kararını oluşturacaktır.”

İktidar çevrelerinin “pazarlıkla elini güçlendirme” eleştirilerini değerlendiren Oluç, böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtti: Derdimiz bir pazarlık gücünü artırmak falan değil. Tam tersine işleyişimizi ve atacağımız adımları sistemli bir şekilde yerine getirerek, herhangi bir gecikmeye mahal vermeden süreci tamamlamaktır.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (HEDEP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, merak edilen “Kent Uzlaşısı” modeli, aday belirleme süreci ve batı kentlerinde nasıl bir yol izleneceğini Mezopotamya Ajansı’na anlattı.

Mayıs ayındaki genel seçimler sonrasında parti olarak bir değerlendirme ve özeleştiri sürecine girdiklerini belirten Oluç, bu kapsamda çok sayıda halk toplantısı düzenlediklerini aktardı. Oluç, toplantılarda partide ortaya çıkan eksikliklerin tartışmasının yürütüldüğüne işaret ederek, “Bunun sonucunda ise çeşitli noktalar öne çıktı. Bunlardan bir tanesi adayların ön seçim ile belirlenmesi oldu. Halkın talebi bu yöndeydi. Parti örgütlerimizden gelen talep de bu yöndeydi” dedi.

Oluç, sonrasında gerçekleşen parti kongresinde bu talebin kabul gördüğünü belirterek, “Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Daha evvel de böyle, kimi yerlerde yaptığımız girişimler vardı. Fakat bu sefer daha sistemli hale getirdik. Her yerde sandık kuracağız. Mümkün olan en geniş çevrenin katılımıyla, ‘Kent Uzlaşısı’yla ön seçim yapacağız. Adaylarımız bu şekilde çıkartacağız” ifadelerini kullandı.

Ön seçimler için hazırlıklarının sürdüğünü söyleyen Oluç, “Komisyonlarımız çalışıyor. Başvurular ve gerekli çalışmalar tamamlanınca bu seçimleri gerçekleştireceğiz. Sandığı koyacağız, oy kullanma hakkına sahip olan herkes oyunu kullanacak. Sandıktan ne çıkarsa ona uygun davranacağız. Kongrede ön seçim kararı aldık. Bu herhangi bir kurulumuzun aldığı bir karar filan değil. Bu kongrede alınmış bir karar ve kongre partinin en yüksek organıdır. O karaları uygulayacağız. Aksi taktirde kongre kararı çiğnenmiş olur. Bu konudaki tartışmaların ya da kaygıların ben yersiz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca şöyle bir şey de paylaştık il ve ilçe örgütlerimizle; ön seçime girmeyen aday olamayacak. Ön seçime girmemiş birisini aday yapmak gibi bir usulümüz de olmayacak” diye konuştu.

Oluç, halkın iradesini en iyi şekilde yansıtmak istediklerini söyledi: “Ortaya çıkacak sonuç, hepimizin uyacağı bir sonuç olacaktır” dedi. Oluç, ayrıca parti kriterlerini hatırlarak, bu kriterlere uyan tüm kişileri partide aday olmaya çağırdı. MYK toplantısında ortaya çıkan “her yerde aday gösterme eğilimi” kararına da değerlendiren Oluç, son kararın PM’de olacağını söyledi. Oluç, sözlerine şöyle devam etti: “PM en uygun kararı verecektir. Yerel seçimlerde yerel dinamikler önemlidir. Kent uzlaşısını oluşturacak olan sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri önemlidir. Dolasıyla bütün bu dengeleri de gözeten bir şekilde PM bu konuyu gündemine alacaktır ve bir sonuca varacaktır. PM’nin en sağlıklı ve bize en fazla kazandıracak kararı alacağını düşünüyorum.

“Çalışmalarımızı hiçbir işbirliği olmayacak gibi sürdürüyoruz”

Biz daha önce de söylemiştik ve tekrar ediyoruz: kapımız herkese açık. Ama arka kapı diplomasisi yürütmeyeceğiz. Hangi parti bizimle görüşmek istiyorsa ön kapıdan gelecek. Görüşmeyi halkın gördüğü, bildiği şekilde yapmak istiyorlarsa yapılır. Çayımızı, kahvemizi içeceğiz ve görüşmemizi yapacağız. Kapalı kapılar ardından herhangi bir şey yapmayacağız. Dolasıyla hiçbir yere kapıyı kapamadık. Ama kendi çalışmalarımızı hiçbir ortaklaşma, hiçbir işbirliği olmayacak gibi sürdürüyoruz. PM de bu süreci göz önünde bulundurarak, kararını oluşturacaktır.”

Oluç, son olarak iktidar çevrelerinin “pazarlıkla elini güçlendirme” eleştirilerini değerlendirdi. Oluç, böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtti. “Derdimiz bir pazarlık gücünü artırmak falan değil. Tam tersine işleyişimizi ve atacağımız adımları sistemli bir şekilde yerine getirerek, herhangi bir gecikmeye mahal vermeden süreci tamamladır. Çünkü bu seçimlerde hem Kurdistan coğrafyasında hem de batıda en yüksek kazancı elde etmek istiyoruz. Kazançtan kasıt; elbette yönetim imkanlarını elde etmektir. Bu kimi yerlerde güçlü belediye meclisleri olur, kimi yerde büyükşehir belediye başkanlıkları olur. Kimi yerlerde ise, ilçe veya belde başkanlıkları olur. Bunlar hepsi açık olan şeylerdir. En yüksek kazancı elde etmek istiyoruz. Hedefimiz bu. O yüzden herhangi bir çalışmanın eksik kalmaması gerekiyor. Biz bunun önlemlerini MYK’da aldık.”

Paylaşın

HEDEP’li Saruhan Oluç’tan Meclis’te ‘Kürt Kökenli’ Söylemine Tepki

AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sarf ettiği “Kürt kökenli” kavramına da tepki gösteren HEDEP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Ya, bizde Kürt’e ‘Kürt’ deniyor, Türk’e ‘Türk’ deniyor, Arap’a ‘Arap’ deniyor; kökeni mökeni yok bu işin; Kürt’e ‘Kürt’ denir. Onu da bir kez daha söylemiş olayım” ifadelerini kullandı.

Kayyım atamalarına dair tartışmanın sürdüğü TBMM Genel Kurulu’nda, Akbaşoğlu, AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, Kürtlerin seçtiği belediyelere kayyım atanmadığını söyledi. Bunun üzerine söz alan Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Akbaşoğlu’nun sözlerine sert tepki gösterdi.

MA’nın aktardığına göre; Saruhan Oluç, “Kürtlerin seçtiği belediyelere kayyum atamıyormuşsunuz öyle mi? El insaf. Yıl 2019, 31 Mart’ta seçim yapılmış. 1 Nisanda 2019’da Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine, büyükşehir belediyelerine kayyum atanmasıyla ilgili valilikler İçişleri Bakanlığına yazı göndermiş. Bak, seçimden bir gün sonra, daha belediye eş başkanları mazbatalarını almamışlar, ortada hiçbir şey yokken, 1 Nisanda yazı göndermişler. Neden?” diye sorarak, tepki gösterdi.

HEDEP Grup Başkanvekili Oluç, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kayyım atamalarının Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda olduğuna dair sözlerini de anımsattı. Oluç, “O İçişleri Bakanınız, seçim döneminde bu kayyumların nasıl atandığını anlattı. Dedi ki: ‘Beyefendi beni çağırdı. ‘HDP’nin bu belediyeleri kazanmış olmasından dolayı rahatsızım. Bu belediyeler için bir şey yap.’ dedi.’ O da demiş ki: ‘Körün istediği bir göz, beyefendi verdi bana iki göz. Hemen birkaç gün içinde hallettim meseleleri.’ diye anlattı. Siz yani, seçim yoluyla, sandık yoluyla kazanamadığınız belediyeleri kayyum atayarak ele geçirdiniz. Seçim hukukunu, sandık hukukunu çiğnediniz. Halkın, Kürt halkının iradesini gasbettiniz. Bir de diyorsunuz ki: ‘Kürtlerin seçtiği belediyelere kayyum atamıyoruz.’ Ya, ne yapıyorsunuz? Belediyelerimizin hepsine kayyum atadınız. Üstelik de bu atanmış olan kayyumlar yolsuzluk yaptı, hırsızlık yaptı” dedi.

“Kürt kökenli” tepkisi

Akbaşoğlu’nun sarf ettiği “Kürt kökenli” kavramına da tepki gösteren Oluç, “Ya, bizde Kürt’e ‘Kürt’ deniyor, Türk’e ‘Türk’ deniyor, Arap’a ‘Arap’ deniyor; kökeni mökeni yok bu işin; Kürt’e ‘Kürt’ denir. Onu da bir kez daha söylemiş olayım. Şimdi, bir tane ortada açılmış dava, bir tane yazılmış iddianame yok ki belediye eş başkanları usulsüz harcama yapmış olsunlar ve bundan dolayı yargılansınlar. Meseleniz seçim yoluyla, sandık yoluyla kazanamadığınız belediyeleri kayyumlar, atanmış kayyumlar, vali ve kaymakamlar yoluyla ele geçirmek; talan, yolsuzluk, hırsızlık yapmak, halkın iradesini gasp etmek ve Kürt halkına düşmanlık yapmaktır” diye belirtti.

Paylaşın

Saruhan Oluç’tan Yargıtay’a “HEDEP” Tepkisi

Yargıtay’ın HEDEP kısaltmasını kabul etmemesine tepki gösteren Saruhan Oluç, “‘Kısaltılmış adını kullanmayın, değiştirin’ demiş. Neden? Savcılık diyor ki; bu HEDEP ismi daha önce temelli olarak kapatılmasına karar verilen Halkın Demokrasi Partisi’nin kısa adı olan HADEP ile aynı olmamak ile birlikte iltibasa mahal verecek benzerlik gösteriyor” dedi ve ekledi:

“Bu da her iki siyasi partinin birbirleri ile karıştırılmasına elverişli olduğu…’ Yani savcının hukuki davranmadığını biliyoruz. Neden daha önce kapatılan bir partinin neredeyse ismi ve logosu aynısının alındığı, kullanıldığı, milletvekillerinin olduğunu biliyoruz, görüyoruz. İktidara yakın olunca dert değil, iktidara muhalefet olunca dert oluyor.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Meclis Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis Genel Kurulu’nda Yargıtay’ın HEDEP kısaltmasını kabul etmemesine tepki gösterdi.

HDP hakkında açılan kapatma davası sürecinin başlangıcın değinerek sözlerine başlayan Saruhan Oluç, bu davanın siyasi baskı sonucu açıldığını anımsattı. MA’da yer alan habere göre Saruhan Oluç, davanın “ısmarlama” ile açıldığını belirterek, şunları söyledi:

“Üç sene oldu. Dava sürüyor. Bu nedenle seçimlerde herhangi bir sorun yaşamaması için mecburiyetten dolayı bir bileşen partimizin listelerinden seçime girdik. Daha sonra kongre yaparak partinin ismi değişti. Tüzüğünde değişiklikler oldu. Partinin yeni ismini biliyorsunuz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi oldu. Kısa adı HEDEP.”

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yemeden içmeden kendilerine bir yazı gönderdiğini belirten Saruhan Oluç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“‘Kısaltılmış adını kullanmayın, değiştirin’ demiş. Neden? Savcılık diyor ki; bu HEDEP ismi daha önce temelli olarak kapatılmasına karar verilen Halkın Demokrasi Partisi’nin kısa adı olan HADEP ile aynı olmamak ile birlikte iltibasa mahal verecek benzerlik gösteriyor. Bu da her iki siyasi partinin birbirleri ile karıştırılmasına elverişli olduğu…’

Yani savcının hukuki davranmadığını biliyoruz. Neden daha önce kapatılan bir partinin neredeyse ismi ve logosu aynısının alındığı, kullanıldığı, milletvekillerinin olduğunu biliyoruz, görüyoruz. İktidara yakın olunca dert değil, iktidara muhalefet olunca dert oluyor.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu kararını kınıyor, protesto ediyoruz. Bize politika yaptırmamak için demokratik siyaset alanında adım atmamıza engellemek için bu kararları aldığını biliyoruz.

Bunu bir kez daha söyleyelim Yargıtay’a; Yemin ediyoruz, demokratik siyasete kararlarıyız. Siz hangi kumpası yaparsanız yapın, hangi zorluğu çıkartırsanız çıkartın demokratik siyaset alanındaki kararlığımız, mücadelemiz sürecektir. Bu da size cevap olsun.”

Paylaşın

HEDEP Grup Başkanvekili Oluç: Küfür Eden Meclis Başkanvekili İstifa Etmeli

MHP’li Meclis Başkanvekili Celal Adan’ın HEDEP Milletvekili Sırrı Sakık’a ettiği küfüre ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenleyen Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Celal Adan hakkında derhal işlem başlatılması gerektiğini söyledi.

Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, durumu “utanç verici” olarak değerlendiren Oluç, “Celal Adan’ın mikrofonu kapalı sanarak hatibimizin arkasından ve grubumuzu hedef alarak kullandığı söz -ki buradan kullanmaktan haya duyarım- çok ağırdır ve parlamentonun saygınlığı açısından utanç vericidir. Arkasındaki duvarda ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ yazısı yazan Meclis Başkanvekilinin bu kirli ve çirkin dili halkın iradesine yönelik açık bir hakarettir. Asla ve asla kabul edilemez” dedi.

Milletvekillerini sürekli bir biçimde temiz dil konusunda uyaran Adan’ın kirli bir dil kullandığını ifade eden Oluç, “Vekil olmanın erdeminden, Meclis’in öneminden ve siyasi ahlaktan söz eden bir başkanvekilinin içine düştüğü durum ibretliktir; farklı fikirlere tahammülsüzlüğün bir örneğidir. Beğenmediğiniz düşüncenin sahibine hakaret etmek, küfür etmek çürümüşlüğün bir göstergesidir ve kabul edilemez bir tutumdur. Milyonlarca oy almış bir partinin vekillerini hedefleyerek hakaret etmek aynı zamanda o partiye oy vermiş milyonlarca insanımıza, halkımıza hakaret etmek, küfür etmek anlamına gelir” diye konuştu.

Oluç, devamında şöyle konuştu: “Celal Adan, Meclis Başkanvekilliği görevinden istifa etmelidir. Ağza alınmayacak bir hakaretin sahibi olarak o koltukta oturmamalıdır. Sayın Meclis Başkanını da bu konuda gereğini yerine getirmek üzere göreve çağırıyoruz. Sayın Kurtulmuş; sizin vekiliniz olan bir kişinin bu tutumu kabul edilemez, bu konuda nasıl bir tutum alacaksınız çok merak ediyoruz. Buradan da son olarak uyarıyoruz; grubumuza, arkadaşlarımıza, halkımızın iradesine dil uzatanlara ve hakaret edenlere tavrımız ve tutumumuz her zaman açık ve kararlı olacak. Biz kimseye hakaret etmiyoruz, etmeyiz de ama kendimize de asla hakaret ettirmeyiz.”

Ne olmuştu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, Meclis Başkanvekili Celal Adan başkanlığında toplandı. Genel Kurul’da söz alan HEDEP Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına dair bir konuşma yaptı. Bu esnada MHP’li Celal Adan ile Sakık arasında bir tartışma yaşandı. Tartışma sonrası başka bir vekili kürsüye çağıran Meclis Başkenvekili Celal Adan mikrofonunun açık kaldığını unutup “p…venkler” ifadesini kullandı.

Kürsüye çıktığı sırada Türkçe ve Kürtçe ile “İyi akşamlar” diyen Sakık, “Sayın Erdoğan bir grup toplantısında ne diyor; MHP, CHP’nin yöneticileri gitsinler Meclis’in gizli oturumlarına, zabıtlarına baksınlar. Orada Kürtleri, Kürdistan’ı, Çerkezleri, Lazistan’ı görecekler. Mustafa Kemal bölücü müdür? Mustafa Kemal Kürt vekillerini çağırırken ‘Kürdistan milletvekilleri’ diyordu. Evet, doğru söylüyordu. Biz de bunun altına imzamızı atıyoruz” dedi.

Sakık’ın sözlerinin ardından Adan, “Polemiğe girmek istememekle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken milletimizin birliğine beraberliğine kurşun sıkıp askerlerimizi, polisimizi şehit edenlere ve onların adı PKK iken, bir milletvekili Türk askerini PKK tükürükleri ile boğar deseydi bu Meclis’ten canlı çıkamazdı” şeklinde konuştu.

Adan’ın bu sözleri üzerine, Sakık ile arasında bir sözlü tartışma yaşandı. Tartışma sonrası başka bir vekili kürsüye çağıran Meclis Başkenvekili Celal Adan mikrofonunun açık kaldığını unutup “p….venkler” ifadesini kullandı.

Paylaşın

YSP’li Oluç: Anayasaya Makyaj Yapmaya Alet Olmayacağız

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendiren YSP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin, “41 yıldır bu anayasanın zulmünü ve hukuksuzluklarını yaşıyoruz. Dün AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama yaptı ve yeni bir anayasa çağrısında bulundu. Bütün partilerle konuşacağız, dedi. Adalet Bakanı da benzer bir açıklama yaptı. Muhtemelen başka parti sözcüleri ve iktidar sözcüleri de bu açıklamaları yapacaktır. Şunu net olarak söyleyelim. Anayasaya makyaj yapmaya biz asla alet olmayacağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Birkaç maddesini değiştirmek için adım atılacaksa bu adımların hiçbirinin yanında olmayacağız. Çünkü daha fazla makyaja tahammülümüz yok. Ama gerçekten demokratik sivil bir anayasa yapılacaksa; hem Meclis çatısı altında hem de Meclis dışında toplumun farklı kesimlerinin, STK’ların, uzmanların ve halkın görüş ve önerileriyle iyi bir tartışma süreci yürütülecekse iktidarı ve muhalefetiyle o zaman bu çalışmaların ciddiye alınma ihtimali ortaya çıkar. Ama iktidar kendisine yarayacak yama faaliyetleri ve palyatif tedbirlerle yeni bir anayasa yapıyoruz havasına giriyorsa, biz böyle bir şeyden yana olmayacağız.”

Oluç, açıklamasının devamında, “Evrensel hukuk ilkelerine, hak ve özgürlüklere dayalı bir anayasaya sahip olmak için bir çaba olduğunu görmedik bugüne kadar maalesef. Böyle bir niyet varsa bizler bu tartışmanın değerlendirilmesi gerektiğini elbette ki düşünürüz. Ama ortamın değişmesi lazım. Ağzını açanın, sosyal medya paylaşımı yapanın tutuklandığı, ifade özgürlüğünün esamesinin bulunmadığı, HDP’ye yönelik kumpas davalarının sürdüğü, basın özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda demokratik ve özgürlükçü anayasa yapılmasının mümkün olmadığı açıktır. Yani ortam demokratikleşmeli ki demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın yapılma ortamı da ortaya çıkabilsin” ifadelerini kullandı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Oluç, şunları söyledi:

“Öncelikle Libya’da halkın yaşadığı çok acı bir felaket var, başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Libya halkının acılarını paylaşıyoruz. Yarın 14 Eylül, Madımak Katliamının davası var. 2005 yılında TCK’ya giren “insanlığa karşı suçlar” kapsamında değerlendirilseydi, zamanaşımı diye bir şey olmayacaktı. Fakat bir zamanaşımı kararıyla karşı karşıya kalınmış durumda. Davanın 29’uncu duruşmasında mahkeme, katliamın insanlığa karşı suç olduğu kanaatini ortadan kaldırdı. Adalet Bakanlığı da zamanaşımı tarihinin 2 Temmuz 2023’te dolacağını açıkladı.

Yarın eğer aksi bir karar alınmaz ise dava maalesef zamanaşımına uğratılmış olacak. Bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz. Açıkça insanlığa karşı suç işlenmiştir Madımak Katliamında. İktidar bunu örtbas etmek için elinden geleni yapıyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar insanlığa karşı işlenen bu suçun sorumluluğundan kurtulamayacak bu suçu işleyenler. Bu kara leke tarihte hiçbir zaman silinmeyecek. Zamanaşımı kararının yanlış olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.

“Seçim sonrası zam yağmuru devam ediyor”

Zamlarla ilgili konuşmadan uzun süredir geçemiyoruz. Eğer beklentiler doğrultusunda adım atılırsa bu akşam benzin fiyatlarına zam gelecek, dün gece motorine zam geldi. Vergi ve kur artışlarının ardından petrol fiyatlarındaki artış akaryakıta zam yağmuruna dönüşmüş durumda. Büyük ihtimalle benzinin litre fiyatına 1 lira 64 kuruş zam gelecek. Motorine de dün akşam zaten 2 lira 3 kuruş zam gelmişti. Bunun sonucunda benzinin litre fiyatı 40 liraya yaklaştı, motorinin litre fiyatı ise kimi yerlerde 40 lirayı geçti. Seçim sonrası zam yağmuru devam ediyor. 14 Mayıs’taki seçim öncesinde İstanbul’da benzinin litre fiyatı 19 lira 81 kuruştu bugün geldi 40 liraya.

Motorinin litre fiyatı 18 lira 58 kuruştu o da 40 lirayı aştı. Seçim sonrasında geçen 3,5 ayda zam oranı motorinde yüzde 105’i aştı, benzinde yüzde 95 oldu. Durum ortada. Bu enflasyon, bu zamlar en çok emekçiyi, memuru, işçiyi vuruyor. Asgari ücretin 2217 lirası eridi gitti. Durum bu. Temmuz’da 11 bin 402 lira olan asgari ücret, şimdi 9 bin 85 liraya gerilemiş oldu. Bunu bir kez daha vurgulayalım.

Zam fırtınası devam ediyor ve bu gidişle de devam edecek. Gıda fiyatlarındaki durum ortada. Türkiye’de 36 aydır kesintisiz bir şekilde gıda fiyatlarında artış yaşanıyor. Dünya Bankasının yayımladığı raporlara göre de Türkiye yıllık bazda en yüksek gıda enflasyonuna sahip 10’uncu ülke. OECD arasında ise 1. sırada yer alıyor. Şekere 4 ayda 11 kez zam yapıldı. Çaya son 3 aydır 4 kez zam yapıldı. Şeker fiyatlarında yüzde 46 artış oldu, çay fiyatlarında yüzde 90 artış oldu. Başka bir şeye herhalde çok fazla gerek yok. Bütün OECD verileri gösteriyor ki Türkiye geçim derdi çeken ülkeler arasında 1. sırada yer alıyor. Ailelerin yaklaşık yüzde 70’i geçim derdi yaşıyor.

Vatandaşların alım gücü her geçen gün eriyor. Zamlar devam ediyor. En ciddi sorunları yaşayanlar ise emekliler. Milyonlarca emekli asgari ücretin 11 bin 402 lira olduğu ve hiçbir şeye yetmediği bir ülkede 7 bin 500 lira maaş alıyor. Açlık sınırı Ağustos ayında, son verilere göre 15 bin liranın üstüne çıktı, yoksulluk sınırı 47 bin liraya dayandı. Ama emekliler 7 bin 500 lira maaş alıyor ve emeklilere hala yılbaşına kadar sabredin diyorlar. Emeklinin yıl sonuna kadar değil, sabahın akşamına kadar sabredecek gücü kalmadı. Emekliler için acilen Meclis açılır açılmaz kararlar alınmalı ve emekli maaşları artırılmalıdır.

Okullar açılalı iki gün oldu ve okul masrafları el yakıyor. Bütün veliler bunun farkında. Sözde ücretsiz eğitim deniliyor ama alakası yok. Çünkü velilerin hepsi biliyor ki okullara verilen bağışlar, kırtasiye masrafları aslında çocukların eğitim masraflarının son derece yüksek olduğunu hepimize gösteriyor. Servis ücretlerinde artış geçen yıla göre neredeyse 3 katına varmış vaziyette. Ailelerin artan eğitim masraflarını karşılamaları iyice zorlaştı. Hele hele bir ailede okuyan birkaç çocuk varsa aileler büyük sıkıntı çekiyor. Ekonomideki bu koşullar “Rasyonel ekonomi politikaları uygulayacağız” diyen Hazine ve Maliye Bakanı döneminde hafiflemiş değil tam tersine artmış vaziyette.

Hiçbir hedefi tutturamayan bir iktidar var ve bu iktidar memur maaşlarını hedef enflasyon ile belirleyeceğiz diyor. Olacak iş değil. Son 3-4 yıla baktığımızda bütçede hiçbir hedef tutmadı. Merkez Bankası ve Hazine verilerine baktığımızda hiçbir hedef tutmadı. Orta vadeli planlara baktığımızda hiçbir hedef tutmadı ve siz şimdi hedef enflasyona göre nasıl memurların ücretlerini belirleyeceksiniz. Hiç anlaşılır bir şey değil. Olacak olan belli. Hedef enflasyonu tutturamayan iktidarın ne yapacağı açık. Enflasyon altında kalan memur maaşları açığa çıkacak. Gerçekten ücretli çalışanlar, kamu emekçileri, işçiler, memurlar çok ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalacaklar.

Bakana söyleyelim; vergileri ve yeniden değerlendirme oranlarını da o zaman hedef enflasyona göre belirleyin, bu konuda adım atın bu kadar ciddi iseniz söylediklerinizde. Orta Vadeli Plan bile ortaya koyduğu vergilerle devletin kendi kurumları arasında uyum olmadığını gösterdi. Orta Vadeli Plandaki yıllık enflasyon hedefi ile 1,5 ay kadar önce Merkez Bankasının açıkladığı yıllık enflasyon beklentisi arasında 10 puan fark var. Devlet kurumları arasında bile bir uyum sağlanmış değil. Ekonomideki sıkıntılar devam ediyor ama iktidarın taktiğinin hepimiz farkındayız.

Yerel seçimlere giderken yıl başından itibaren muhtemelen göz boyamak için çeşitli maaş ve ücret artışı yapacaklar. Yapıldıktan iki ay sonra erimeye başlayan bu artışları yerel seçimlere kadar sağlayacaklar, yerel seçimlerden sonra da büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız. İktidar aklını başına toplamalı ve ekonomi tercihlerini emekçiden, kadından, esnaftan, ücretlilerden, emekliden, çiftçiden yana yapmalıdır. Ama iktidar kararlı bir şekilde ekonomi tercihlerini sermayeden ve kendisini destekleyen yandaşlardan yana kullanıyor.

Dün 12 Eylül’dü. 12 Eylül 1980’de gerçekleşen darbenin üzerinden 43 yıl geçti. O günlerde yaşananları hepimiz hatırlıyoruz. Yüz binlerce gözaltı, binlerce tutuklama, işkence, sürgün, idam, faili meçhul her türlü insanlık dışı muamelenin yapıldığı bir dönemdi. Her türlü hukuksuzluğun ve adaletsizliğin yapıldığı bir dönemdi. 12 Eylül’den sonra yapılan anayasanın 1982’de kabul edilmesinin üzerinden 41 yıl geçti.

12 Eylül Anayasasının yıllardan beri değiştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu anayasanın demokrasiyle, hukukla, adaletle, evrensel hak ve özgürlükle alakası olmadığını hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. AKP, bu anayasada 12 kez değişiklik yaptı. 12 kez yama yaptı var olan anayasaya. Aslında her dönemde anayasanın değişmesi gerektiğini söylediler ve sadece yama yaparak günü atlatmaya çalıştılar. Bu demokratik olmayan darbe anayasasından kurtulma imkanını bu toplum bulamadı.

“Anayasaya makyaj yapmaya biz asla alet olmayacağız”

41 yıldır bu anayasanın zulmünü ve hukuksuzluklarını yaşıyoruz. Dün AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama yaptı ve yeni bir anayasa çağrısında bulundu. Bütün partilerle konuşacağız, dedi. Adalet Bakanı da benzer bir açıklama yaptı. Muhtemelen başka parti sözcüleri ve iktidar sözcüleri de bu açıklamaları yapacaktır. Şunu net olarak söyleyelim. Anayasaya makyaj yapmaya biz asla alet olmayacağız.

Birkaç maddesini değiştirmek için adım atılacaksa bu adımların hiçbirinin yanında olmayacağız. Çünkü daha fazla makyaja tahammülümüz yok. Ama gerçekten demokratik sivil bir anayasa yapılacaksa; hem Meclis çatısı altında hem de Meclis dışında toplumun farklı kesimlerinin, STK’ların, uzmanların ve halkın görüş ve önerileriyle iyi bir tartışma süreci yürütülecekse iktidarı ve muhalefetiyle o zaman bu çalışmaların ciddiye alınma ihtimali ortaya çıkar. Ama iktidar kendisine yarayacak yama faaliyetleri ve palyatif tedbirlerle yeni bir anayasa yapıyoruz havasına giriyorsa, biz böyle bir şeyden yana olmayacağız.

Evrensel hukuk ilkelerine, hak ve özgürlüklere dayalı bir anayasaya sahip olmak için bir çaba olduğunu görmedik bugüne kadar maalesef. Böyle bir niyet varsa bizler bu tartışmanın değerlendirilmesi gerektiğini elbette ki düşünürüz. Ama ortamın değişmesi lazım. Ağzını açanın, sosyal medya paylaşımı yapanın tutuklandığı, ifade özgürlüğünün esamesinin bulunmadığı, HDP’ye yönelik kumpas davalarının sürdüğü, basın özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda demokratik ve özgürlükçü anayasa yapılmasının mümkün olmadığı açıktır. Yani ortam demokratikleşmeli ki demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın yapılma ortamı da ortaya çıkabilsin.

Biliyorsunuz ki 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra partimiz bir muhasebe süreci başlattı. Bugüne kadar birçok toplantılar dizisi gerçekleştirdi. Dün de konferanslarımız sonuçlandı. Ekim ayında yapacağımız kongreye 1 ay zaman kaldı. Konferanslarımız, seçimlerin ardından yapılan yeniden yapılanma muhasebesinin sonuçlarını ortaya çıkardı. Bu süreçte bine yakın toplantı yaptık. Hem halk toplantıları hem il ve ilçe toplantıları oldu. Çalıştay ve atölyelerimiz oldu. Bölge konferanslarımız oldu. On binlerce insanın katıldığı bu toplantılar sürecinde ciddi bir muhasebe yapıldı. Konferanslarımızda alınan kararlarla birlikte bu süreci tamamlamış olduk. Bu sonuçları kongremize taşıyacağız. Kongrede bu kararlar kesinleşecek, hem partinin ismi hem tüzüğü hem de parti yönetimi değişecek.

Yeni bir başlangıcı Ekim’de yapacağımız kongreyle gerçekleştireceğiz. Bu konuda çok ders çıkardık. Bütün tartışmalardan, eleştirilerden hareketle bir özeleştiri süreci yaşadık. Hem örgütsel hem de politik açıdan eksik ve gediklerimizi çok yaygın olarak tartıştık ve sonuçlara vardık. Önemli görüyoruz. Belki de muhalefet partileri içinde bu süreci gerçekleştirmiş ve tamamlamış olan tek partiyiz. Ve yapılması gerekenleri de ortaya çıkaran tek partiyiz, bunu da vurgulayalım.

Eş Genel Başkanlarımız, yeni dönemde aday olmayacaklarını açıklayarak bu muhasebede kendilerine düşen payı söylemiş oldular. Çok teşekkür ediyoruz hem Pervin Buldan’a hem Mithat Sancar’a. Kendileri büyük fedakarlıklarla bu süreci sürdürdüler. Dönemin yöneticileri büyük bir fedakarlık ve kararlılıkla bu süreci sürdürdüler ve bu muhasebe sürecinde kendilerine düşen her şeyi yapmaya çaba sarf ettiler. Umuyorum kongremizi de iyi bir şekilde tamamlayıp yeni bir başlangıcı yapacağız. Demokrasi, özgürlük, adalet ve barış mücadelemize hem Meclis’te hem de Meclis dışında devam edeceğiz.”

“Demokratik, sivil ve özgürlükçü bir anayasa temel ihtiyaçtır”

Soru: Anayasadan bahsettiniz. Dün Erdoğan’ın açıklaması oldu, ‘Türkiye’nin zenginliğini ve çeşitliliğini yansıtan bir anayasa yapılacağını” söyledi. Bu konudaki tartışmaları ve söylemleri nasıl yorumluyorsunuz?

İkinci soru olarak Ayhan Bora Kaplan operasyonuyla ilgili ne söylersiniz? Verdiği ifadenin bir kısmı yansıdı. Bir suç örgütünden bahsediliyor ve bu suç örgütünün Emniyette ve yargıda ayakları olduğu söyleniyor. Bu isimlerin İçişleri Bakanına yakın olduğu söyleniyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

“Anayasa ile ilgili biraz önce görüşlerimizi dile getirdim. Demokratik, özgürlükçü ve sivil bir anayasanın büyük bir ihtiyaç olduğunu hep söyledik. 41 yıldır bir darbe anayasası ile yönetiliyor bu ülke. Dolayısıyla özgürlükçü sivil bir anayasa yapılacaksa bu yeni bir toplumsal sözleşme anlamına gelir. O zaman Türkiye’de yaşayan bütün farklılıkların, farklı anadillerin, kültürlerin, inançların özgür ve eşit olduğunu vurgulayan bir anayasa olmalı. Herkesin anadilinin, kimliğinin, inancının saygın olduğunu vurgulayan eşitlikçi bir anayasaya ihtiyaç var.

Elbette biz henüz bir taslakla karşı karşıya gelmedik. Bir taslak mı olacak çünkü iktidar kanadında farklı partiler var. Bu taslaklar ortaya çıktığında biz de görüşlerimizi söyleyeceğiz. Tartışmalar ve değerlendirmelere katılacağız. Cumhurbaşkanı demiş ki “Hiçbir muhalefet partisinin taslağı ortada yok”. Bizim taslağımız ortada ve bunu her an güncelleyerek ilerliyoruz. Hem dünyadaki hem de ülkedeki gelişmeleri değerlendiren güncellemeler yaparak ilerliyoruz. Eğer böyle bir tartışma gerçekten demokratik bir ortamda halkın katılımıyla gerçekleşirse bizler de taslağımızı ortaya koyacağız.

İkinci sorunuza gelince; özellikle İçişleri Bakanlığı ve Emniyet açısından, kara para aklanmasından mafyatik ilişkilere ve uyuşturucu ticaretine kadar Türkiye yakın tarihinin en şaibeli ve en kirli ilişkilere sahip olunan bir dönemdeyiz. Meclis’te yaptığımız tartışmalarda bunu açık bir şekilde dile getirdik. Baktığınızda tutanaklarda hepsini bulabilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığınızda İçişleri Bakanlığı açısından en karanlık dönemin yaşandığı çok açıktır.

Ama buna ilişkin gerçekten makyaj tedbirler mi alınıyor, yoksa köklü düzenlemeler mi yapılıyor göreceğiz. Bizler de basında çıkan haberleri, kime nasıl operasyon yapılıyor okuyoruz. Zaten mafyatik ilişkileri bu kadar geniş şekilde kurmuş olan, mafya ve uyuşturucu tacirleriyle çok kalın bir fotoğraf albümü olan bir içişleri bakanlığından bahsettiğimiz için, hani böyle bir iki operasyon ile temizlenecek gibi bir durum görünmüyor. Bu iktidar içi ilişkilerin nasıl ilerleyeceğini, ne tür adımlar atılacağını yakından izliyoruz.”

Paylaşın

Yeşil Sol Partili Saruhan Oluç Açıkladı: Partinin İsmi Değişecek

Yeşil Sol Parti (YSP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, eylül ayında yapılması planlanan kongrede Yeşil Sol Parti’nin adının, tüzüğünün ve eş başkanlarının değişeceğini açıkladı:

“Eylül ayında olağan üstü büyük kongremizi yapacağız. O kongreyi yapmakla birlikte hem parti yönetiminde, hem eş başkanlarda bir değişim ortaya çıkacak. Parti tüzüğünde değişiklikler olacak. Kongre delegasyonu aksi yönde bir tavır göstermezse parti isminde bir değişiklik olacak ve yerel seçim çalışmalarına başlayacağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşil Sol Parti’de 14 ve 28 Mayıs’ta yapılan seçimlerden sonra başlayan muhasebe sürüyor. Geniş kapsamlı gerçekleştirilen mahalle, ilçe ve il halk toplantılarını tamamlandı.

Bölgesel konferanslara başlayacak olan her iki parti, genel merkez komisyonlarını oluşturarak, konferansların ardından eylül ayında Yeşil Sol Parti kongresini gerçekleştirecek.

Artı TV’den Ahmet Ayva’nın bir çok başlıkta sorularını yanıtlayan Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Kongrede Yeşil Sol Parti’nin adının, tüzüğünün ve eş başkanlarının değişeceğini açıkladı. Oluç, toplantılar sürecine dair şunları söyledi:

“Toplantılar sürecinde öneriler ve eleştiriler tutanak altına alındı. Tutanaklar genel merkezimizde kurulan komisyon tarafından değerlendirilecek ve bunlar konferans ve kongre süreci için kararlar haline getirilecek ve dolayısıyla bu sürecin sonuna doğru yaklaşıyoruz.”

Saruhan Oluç, ilk kez parti ismin değişeceğini de açıkladı: “Eylül ayında olağan üstü büyük kongremizi yapacağız. O kongreyi yapmakla birlikte hem parti yönetiminde, hem eş başkanlarda bir değişim ortaya çıkacak. Parti tüzüğünde değişiklikler olacak. Kongre delegasyonu aksi yönde bir tavır göstermezse parti isminde bir değişiklik olacak ve yerel seçim çalışmalarına başlayacağız.”

İki partinin seçmende yarattığı kafa karışıklığının yeni parti ile önüne geçileceğini dile getiren Saruhan Oluç, “14 Mayıs seçimlerinde adeta iki parti gibi davrandık. Hem yapılan çalışmalar açısı bakımından hem de kadroların çalışması açısından baktığımızda bunun yarattığı çok büyük handikaplar oldu gerçekten” dedi.

Saruhan Oluç, yerel seçimlerde nasıl bir yol izleyeceklerine dair ise, “Şu an yerel seçim tartışması yürütmüyoruz. Yeni seçilecek yönetim, eş başkanlar ve parti meclisi ile birlikte bu tartışmayı başlatacağız” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

YSP’li Oluç’tan İktidara: Gözaltılarla Seçimin İntikamını Mı Almaya Çalışıyorsunuz?

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında konuşan Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “İki konu bizim açımızdan ilginç olduğu için bunlara değinmek istiyorum. İktidar aslında seçim öncesi tutumunu bir alanda daha sürdürmeye devam ediyor. Gözaltı ve tutuklamalarda. İktidarın bu gözaltı ve tutuklama operasyonlarından bir fayda sağlayamadığını görmemesi gerçekten hayrete düşürücü bir durum” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bakın büyük seçim yenilgisi aldığı Şırnak’ta seçim gününden bugüne kadar en az 100 kişi gözaltına alındı. Bu bir tesadüf mü? Şırnak’taki seçim yenilgisinin intikamını mı almaya çalışıyorsunuz? Hakkari’de -3-0 kazandığımız bir yerden söz ediyorum- seçimin üzerinden 2 hafta geçmeden gözaltılar başladı, 30’dan fazla arkadaşımız gözaltına alındı. Seçim sonuçlarının intikamını mı almaya çalışıyorsunuz?”

Oluç, açıklamasının devamında, “Sadece Şırnak ve Hakkari değil pek çok yerde benzer saldırılar var. Lafı uzatmadan şunu söyleyeyim. Bu tür gözaltı ve tutuklamalarla boyun eğdirme anlayışının tutmadığını defalarca gördünüz, bir kez daha göreceksiniz. Bunlara son verip demokrasi ve hukuk alanında adımlar atmak gerekirken, Türkiye’de yaşayan bütün halkların adalet, demokrasi ve barış ihtiyaçlarına cevap verecek adımlar atılması gerekirken aynı güvenlikçi zihniyet ile devam etmek konusundaki tutum doğru bir tutum değildir” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti (YSP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Saruhan Oluç’un açıklamaları şöyle:

“Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni dönemdeki ilk basın toplantımızı yapıyoruz grup olarak. Umarım bundan sonraki çalışmalarda iyi ve verimli bir zaman geçiririz. Meclis çalışmalarına başladı. Bugün Genel Kurulda kurulmuş olacak komisyonlar okunarak çalışmalara başlanacak. Komisyonlar da bugün ilk toplantılarını yapıp divanlarını oluşturacaklar. Bundan sonra da komisyonlarda ve Genel Kuruldaki çalışma takvimi işlemeye başlayacak.

“Geçmiş dönemde Meclis doğru çalışmadı, denetim işlevini yerine getirmedi”

Yeni seçilen Meclis Başkanıyla bir toplantımız da oldu bütün parti grup başkanvekilleri olarak. Orada önerilerimizi ve geçmiş döneme dair eleştirilerimizi dile getirdik. Beklentilerimizi ifade ettik. Meclis Başkanı da büyük bir olgunlukla bu öneri ve eleştirileri dinledi. Bu konuda üzerine düşenleri yapmaya çalışacağını söyledi. Çalışma açısından bu önemli. Temel yaklaşımımız şu oldu yeni dönem çalışmalarına ilişkin. Meclis’in çalışma sisteminin ve yasamanın yürütme karşısındaki pozisyonunun doğru tarif edilmediğini ve işletilmediğini dile getirdik. Bunu daha önceki yıllarda da ifade ediyorduk. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ekonomi ile ilgili tanımlama yaparken “rasyonel zemine döneceğiz” dedi ya dönüp dönmeyeceğini zaten göreceğiz.

“Meclis’te de rasyonel zemine dönülmesi gerekiyor”

Fakat Meclis’te de rasyonel zemine dönülmesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Çünkü irrasyonel bir çalışma sistemi burada varlığını sürdürüyor. Doğru teşhisi koyarsak tedavisini de doğru yapabiliriz. Yani yürütmeyi denetleme ve yasa yapma konusunda Meclis üzerine düşeni yapabilecek hale gelmelidir. Denetleme neredeyse yapılamamaktadır Meclis’te. Yürütme üzerinde bir denetleme yetkisi yoktur. 27’nci Döneme denetlemenin bir yolu olan soru önergeleri açısından baktığımızda, yöneltilen 14 binin üzerindeki soru önergesinden sadece 1200 tanesine cevap verilmiştir.

Bu vahim bir durumdur. Yani soru önergeleri ile bile denetim yapamayan bir parlamento söz konusu olmuştur. Kurulmuş olan araştırma komisyonlarına baktığımızda muhalefetin ciddi önerileri olmuştur. Türkiye’nin ciddi sorunlarına ilişkin araştırma komisyonu kurulmasını istemiştir geçtiğimiz dönemde muhalefet ve aynı zamanda partimiz. Fakat bu araştırma komisyonlarının çok büyük bir kısmı iktidar ortakları tarafından reddedilmiştir. Araştırma komisyonları yoluyla da bir denetim imkanı olmamıştır. Yasa yapma biçimi olarak felaket bir sistem olan torba yasada ısrar etmiştir iktidar ittifakı.

Torba yasalar ile yasama faaliyetlerinin olması gerektiği işlemediği ortaya çıkmıştır. Milletvekilleri hangi torba yasa tekliflerinin görüşüldüğünü bilmeden el kaldırıp indirmek zorunda kalmışlardır. Bu sağlıklı bir yasa yapma tekniği değildir. Hatta son zamanlarda yasa yapma o kadar hızlandırılmıştır ki altına imza atmış olan milletvekillerinin içeriğini bilmediklerini açık ve net bir biçimde gördük. Dolayısıyla da bunun değişmesi gerekiyor. Yasa yapma tekniğinin değişmesi, torba yasalardan uzaklaşılması gerekiyor. İhtisas komisyonlarının doğru dürüst çalıştırılması, alt komisyonların doğru dürüst kurulması gerekiyor. Milletvekillerinin sağlıklı bir şekilde yasa yapma faaliyetlerini yapabilmeleri gerekiyor.

“Yeni dönemde yasa yapma aşamalarında STK’ların ve toplumun  görüşleri alınmalı”

Yeni dönemde yasa yapma aşamalarında STK’ların ve toplumun görüşleri alınmalı Demokratik rejimlerde sivil toplum kuruluşları yani halkın örgütlendiği dernekler, sendikalar, odalar aslında yasama faaliyetinin bir parçası haline getirilmelidir. Onların görüşleri, önerileri ve eleştirileri dinlenir. Meclis’teki torba yasa yapma tekniği nedeniyle STK ve doğrudan halk kendi örgütlenmeleri aracılığıyla yasa yapma faaliyetine katılamamıştır yeterince. Bu dönemde umarız bu konuda adımlar atılır.

Yasa yapma süreçlerinde görüşü alınır halkın. Biz bu konudaki çalışmalarımıza devam edeceğiz yeni grubumuzla birlikte. Geçmişte yaptığımız gibi bir taraftan muhalefet çalışmamızı sürdürürken, diğer taraftan da hem yeni çıkarılacak yasalar hakkındaki hem de kurulacak araştırma ve ihtisas komisyonlarındaki faaliyetlerimizle halkın bize verdiği desteğe layıkıyla cevap vermeye çalışacağız. Çalışmalarımızla bu desteğe biz de elimizden geldiğince cevap vereceğiz.

“Halkın kazanımlarını artırmak için hem Meclis’te hem de sokakta mücadeleyi sürdüreceğiz”

Temel haklar ve özgürlükler, demokrasi ve eşitlik konusundaki mücadelemizi sürdüreceğiz. Adalet ve barış mücadelesini elbette Meclis çatısı altında da sürdüreceğiz. Çalışmalarımızı o anlayışla yapacağız. Ama bir ayağımız da Meclis’in dışında halkın arasında olacağız, en küçük yerleşim birimlerinden başlamak üzere bütün illerde, ilçelerde, köylerde her türlü çalışmamızı sürdüreceğiz. İki ayaklı çalışmamızı bundan evvel de yaptığımız gibi en verimli biçimde gerçekleştirmek istiyoruz. Kararlı bir şekilde bu çalışmayı sürdüreceğiz.

Kazanımlarımızı, genel olarak halkın kazanımlarını korumak ve büyütmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Daha büyük bir emek ve mücadele ile sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışacağız. Partimizin grubu en çok kadın temsiline sahip olan gruptur. Neredeyse yarı yarıya ulaşmıştır oranlar. Genç bir gruptur elbette ki. Bu temsil özelliklerimizle hem kadınların hem de gençlerin bu toplumdaki taleplerini ve beklentilerini karşılamaya çalışacağız. Rolümüzü en uygun şekilde yerine getirmeye çalışacağız. Meclis ile yerelin ve halkın bağını daha güçlü kurmak için mücadele edeceğiz.

“Asgari ücret iktidarın emekçilere vereceği bir lütuf değil”

Bugün kabine toplanacak ve basından öğrendiğimiz kadarıyla ve elbette ihtiyaç olduğu için kabinenin en önde gelen konusu ekonomi olacak. Asgari ücretle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Şu sıralar Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarını yapmaya başladı. Önemli bir konu ve maalesef bu konu gerektiği gibi ele alınamıyor. Sanki asgari ücret konusu hükümet ile işçi temsilcileri arasındaki bir pazarlık gibi ele alınıyor. Öyle bir noktaya geldi ki özellikle son birkaç yılda, sanki Erdoğan’ın ya da iktidarın işçilere ve emekçilere gönlünden kopan bir lütuf gibi sunuluyor. Konu böyle bir konu değil, herkes bunu biliyor.

Ülkenin yarısından çoğu asgari ücretle geçiniyor ve rakam açlık sınırının çok altında. Asgari ücret neden bu kadar önemlidir sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor. Çünkü bu ülkede yaşayan nüfusun yarısından çoğu asgari ücretle çalışıyor. Yani emekçiler, işçiler asgari ücrete mahkum edilmiş durumda. Esas sorun buradan kaynaklanıyor. Bu sorunun çözümüne kafa yorulması gerekirken bu yapılmıyor. Türk-İş’in verilerine göre Mayıs 2023 için Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 10 bin 362 lira oldu, yoksulluk sınırı ise 33 bin 752 lira oldu. Asgari ücret 8506 lira. Şimdi neresinden tutacaksınız da asgari ücreti tartışacaksınız. Yani asgari ücret zaten açlık sınırının çok altında yer alıyor.

“TÜİK rolünü oynayarak asgari ücretten önce enflasyonu düşük gösterdi”

Biz bir rakam telaffuz etmek yerine, sendikaların açlık ve yoksulluk verilerinin ve taleplerinin baz alınması gerektiğini bir kez daha belirtiyoruz. Aksi takdirde bu süreçte işçi ve emekçiler bir kez daha mağdur edilecek. TÜİK maalesef bir seçim dönemini geride bırakmamıza rağmen yine geçmiş dönemlerdeki rolünü oynadı. Asgari ücretin ve işçi, emekçi ve emeklilerin maaşlarının belirlenmesinde baz alınacak enflasyon rakımını yine düşük gösterdi. Çeşitli hile ve hurdaya başvurarak bunu yaptı. Hazine ve Maliye Bakanına buradan sormak istiyoruz.

TÜİK geçtiğimiz dönemde yaptığı gibi işçilere, emekçilere, emeklilere yönelik büyük hak kayıplarına yol açan irrasyonel hesaplama yönteminden vazgeçip rasyonaliteye dönüş yapacak mı acaba? Hazine ve Maliye Bakanının bu konuda da bir şeyler söylemesi gerekiyor. TÜİK olumsuz rolünü oynamaya devam etmiş, işçinin ve emekçinin ekmeğine göz diken bir kurum haline gelmiştir. Bir kez daha Asgari Ücret Tespit Komisyonuna söylemiş olalım; sendikaların, işçi emekçi temsilcilerinin taleplerine dikkat edin. O talepleri değerlendirin ve bu doğrultuda asgari ücretin saptanması için adım atın.

“Türk lirası 15 günde yüzde 20 değer kaybetti”

Çünkü var olan ekonomi modeli irrasyonel olarak ifade edildi Hazine ve Maliye Bakanı tarafından. Şimdi bakalım rasyonel nasıl olacak. Var olan ekonomi modeli esas itibariyle işçilerin, emekçilerin, dar gelirlilerin çok büyük bir mağduriyet yaşamasına neden oldu. Bu ekonomi modelini unutmadık, tartışmaya devam edeceğiz. Düşük faiz, düşük Türk Lirası yüksek döviz kuru ile ihraç gelirleri artacaktı ve ülkeye ciddi miktarda döviz girişi olacaktı. Öyle mi oldu? Ekonomik kriz sona erecekti, öyle mi oldu? Olmadı.

Baktığımızda irrasyonel yani akıl dışı olan, safsata olan ekonomi modeli ile Türkiye toplumuna çok büyük bir bedel ödetti bu iktidar. Ödetmeye devam edecek. Gelirken baktım dolar yaklaşık 24 lira düzeyindeydi. Nasıl bu hale geldi hatırlatmama gerek yok. Bu yükseliş de maalesef devam ediyor. 29 Mayıs-13 Haziran arasında yüzde 20’ye yakın artış oldu dolarda. Neredeyse bu süre boyunca TL ABD doları yüzde 20’ye yaklaşan bir oranda devalüe edilmiş oldu.

“İktidarın ekonomi modelindeki kafa karışıklığı devam ediyor”

Bunun sonuçlarını elbette enflasyon açısından da göreceğiz. İthalat, dış ticaret açığı açısından da bunun sonuçlarını göreceğiz. Bunun tüketicilere, topluma yansıyacağını hep birlikte göreceğiz. Seçimden sonra zamlar da durmadı, durmayacak da. Çaya yüzde 43 zam yapıldı. Benzine 2.35 TL yapıldı. Motorine 1.25 TL yapıldı. Bu ilerleyecek ve durmayacak. Benzinin fiyatı 24 lirayı, motorinin fiyatı 22 lirayı aşmış vaziyette. Böyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Bütün bu tabloyu yaratmış olan kişilerden birisini ödüllendirir gibi Merkez Bankası Başkanlığından alıp BDDK Başkanlığına atadılar.

Ödül neredeyse. Ödülün ötesinde o irrasyonel modelinin en başta gelen uygulayıcılarından birisini şimdi de BDDK’nın başına koydu bu iktidar. Rasyonel modele dönüş böyle mi oluyor? Böyle olmayacağı belli. Aslında politikaların bütünlüklü olduğunu unutmamak lazım. Bu da iktidarın ekonomi modeli konusundaki kafa karışıklığının devam ettiğini gösteriyor. Bu şekilde güven verilemez hiçbir yere. Bu şekilde toplumun çıkarına bir ekonomi modeline dönüş sağlanamaz. Eski zihniyet ile bu iş devam etmez. Eski zihniyetin değişmesi gerekiyor, kabine değişti.

“Rasyonel modele geçtik demekle iş olmuyor”

TÜİK yeni veriler yayınladı. Hayvancılık ciddi sorunlar yaşıyor. Yani süt üretimi 2022 Nisanında 130 bin tonmuş, 2023 Nisanında 123 bin tona düşmüş. Süt üretimi düşüyor. Aynı şey tavuk üretiminde de söz konusu. 2022 Nisanında 190 bin ton tavuk eti üretilmiş. 2023 Nisan 180 bin tona düşmüş ama bu arada nüfus artıyor. Yaz aylarına girdik. Ülkeye giren turist sayısı artıyor ama içme süt ve tavuk üretimi düşüyor.

Maliyet artıyor. Tarım alanında, hayvancılık alanında ciddi maliyet artışları var. Yem fiyatlarında artış var. Bu şekilde mi iktidar tarım alanındaki sorunları çözecek? Bu çok büyük bir soru işareti. Sözde irrasyonel modeli bıraktık, rasyonel modele geçiş yaptık, kurallı bir ekonomi yaratacağız demekle bu iş olmuyor. Önlemlerde bunun görülmesi gerekiyor. Fakat şu ana kadar bir önlem göremedik ama elbette bunları izlemeye devam edeceğiz.

“Gözaltılarla seçimin intikamını mı almaya çalışıyorsunuz?”

İki konu bizim açımızdan ilginç olduğu için bunlara değinmek istiyorum. İktidar aslında seçim öncesi tutumunu bir alanda daha sürdürmeye devam ediyor. Gözaltı ve tutuklamalarda. İktidarın bu gözaltı ve tutuklama operasyonlarından bir fayda sağlayamadığını görmemesi gerçekten hayrete düşürücü bir durum. Bakın büyük seçim yenilgisi aldığı Şırnak’ta seçim gününden bugüne kadar en az 100 kişi gözaltına alındı. Bu bir tesadüf mü? Şırnak’taki seçim yenilgisinin intikamını mı almaya çalışıyorsunuz? Hakkari’de -3-0 kazandığımız bir yerden söz ediyorum- seçimin üzerinden 2 hafta geçmeden gözaltılar başladı, 30’dan fazla arkadaşımız gözaltına alındı.

Seçim sonuçlarının intikamını mı almaya çalışıyorsunuz? Sadece Şırnak ve Hakkari değil pek çok yerde benzer saldırılar var. Lafı uzatmadan şunu söyleyeyim. Bu tür gözaltı ve tutuklamalarla boyun eğdirme anlayışının tutmadığını defalarca gördünüz, bir kez daha göreceksiniz. Bunlara son verip demokrasi ve hukuk alanında adımlar atmak gerekirken, Türkiye’de yaşayan bütün halkların adalet, demokrasi ve barış ihtiyaçlarına cevap verecek adımlar atılması gerekirken aynı güvenlikçi zihniyet ile devam etmek konusundaki tutum doğru bir tutum değildir.

“Doğan Erbaş gibi hiçbir Kürt de hiçbir demokrat da boyun eğmez”

Üzülerek yine bir tablo gördük. Parti Meclisi ve MYK Üyemiz Doğan Erbaş gözaltına alındı, tutuklandı. Hakkında verilen bir mahkeme kararı olduğu için cezaevine gönderildi. Doğan Erbaş gibi yıllarca bu partinin yöneticiliğini yapmış hukukçu bir kişinin gözaltına alınırken verilen görüntüler, bu iktidarın zihniyetini gösteren görüntülerdi. Ters kelepçe ve başını eğdirmek için ensesine bastırılması.

Doğan Erbaş boyun eğdi mi, eğmedi. Daha önce bu tür uygulamalara maruz kalan hiçbir arkadaşımız boyun eğmedi ve eğmeyecek, bunu bilin. Bu mücadeleyi bu tür insanlık dışı anlayışlarla bastırmanız mümkün olmaz. Doğan Erbaş gibi hiçbir Kürt de hiçbir demokrat da boyun eğmez. Bu uygulamalardan yeni kabinenin vazgeçmesi gerektiğini vurgulamış olalım.  Doğan Erbaş’ın tutumu onurlu ve hepimize önemli bir ders olması gereken bir tutumdu.

Son bir nokta. Antalya ile ilgili bir noktaya değinmek istiyorum. Orada bir süredir devam eden bir konuda sonuç alınamadı. Muratpaşa Lisesinde 10’uncu sınıfta okuyan bir öğrenci, müdür yardımcısının kendisine fiziksel ve sözlü tacizde bulunduğuna dair şikayette bulundu. Soruşturma açılmasının üzerinden bir ay geçmesine rağmen bu müdür yardımcısı hala aynı okulda görev yapmaya devam ediyor. İnanılır gibi değil. Ortada bir taciz iddiası ve soruşturma var.

Hem Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesine hem Avrupa Konseyi sözleşmelerine hem de Anayasa’nın 41’inci maddesine baktığımızda, böyle bir soruşturma başladığında görevden uzaklaştırmak ve sonucunu beklemek gerekiyor. Ama müdür yardımcısı görevine devam ediyor, çocuk da o okulda öğrencilik yapmaya devam ediyor. İşlenmiş suç varsa, bunu örtbas etmeye yönelik bir adımdır. Bu olayın takipçisi olalım. Çocukların bu şekilde bir muameleye maruz kaldığı bir yerde, bunu yaptığı iddia edilen kişinin görevini sürdürmesi suçtur, kabul edilmez.

AYM’nin hukuka bağlı kalmasını umuyoruz

Soru: Seçimlerden önce reddedilmişti. Hazine yardımının geri alınmasıyla ilgili görüşünüz nedir?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bundan vazgeçmiyor. Daha evvel HDP’nin Hazine yardımının kesilmesi ile ilgili başvuruda bulundu. En son AYM tedbir kararının hukuka uygun olmadığı ve Başsavcının iddialarının mesnetsiz olduğu AYM tarafından kabul edildi ve tedbir kararı kaldırıldı. Fakat Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tekrar başvurmuş. AYM kararını verecektir. O zaman da iddialar mesnetsizdir demiştik, gerçekten mesnetsizdir. AYM’nin kanununda Hazine yardımıyla ilgili bir karar alma maddesi yok.

Şu olabilir; partinin kapatılmasıyla ilgili bir karara giderken partiye kapatma cezası verebilir ya da Hazine yardımının tamamının veya belli bir oranının kesilmesi cezasını verebilir. Ama Hazine yardımına tedbir koymak, verdirmemek gibi maddeler AYM’nin kanununda yok. AYM tedbiri kaldırırken de bunun hukuken uygun olmadığını ifade ederek kaldırdı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bunu siyasi nedenlerle yaptığını biliyoruz. Hukuki bir yanı yoktur. AYM birkaç gün içinde kararı verecektir. Umarız hukuka ve kendi kanununa bağlı davranmaya devam eder AYM.”

Paylaşın

HDP’li Saruhan Oluç: İkinci Yüzyıl Çözümlerin, Demokrasinin Yüzyılı Olacak

HDP Grup Başkanvekili Oluç, “Birkaç ay sonra geride bırakacağımız Cumhuriyet’in ilk yüzyılı sorunların, krizlerin yüzyılı oldu; ikinci yüzyıl çözümlerin, demokrasinin yüzyılı olacaktır ve bizler bunun için elimizden geleni yapacağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu iktidarın Türkiye’ye kaybettirdiği yıllar, yok ettiği umutlar, gasp ettiği haklar yeniden halka kazandırılacaktır. Bu iktidar ve tek adam yönetimi kaybettiğinde Türkiye kazanacak, bütün toplum kazanacaktır”

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı özel gündemiyle toplandı. TBMM’nin açılışının 103’üncü yıl dönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle TBMM Genel Kurulu’nda Çocuk Özel Oturumu düzenlendi.

Çocuk Özel Oturumu’nda Meclis Başkanlık Divanı ve milletvekili sıraları çocuklara bırakıldı. 100’ü deprem bölgesinden olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinden gelen 600 çocuk milletvekilli sıralarına oturdu. Çocuk Özel Oturumu’nun ardından TBMM Genel Kurulu toplandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, TBMM 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve TBMM’nin 103’üncü açılış yıldönümü özel oturumunda konuştu.

Saruhan Oluç, “Birkaç ay sonra geride bırakacağımız Cumhuriyet’in ilk yüzyılı sorunların, krizlerin yüzyılı oldu; ikinci yüzyıl çözümlerin, demokrasinin yüzyılı olacaktır ve bizler bunun için elimizden geleni yapacağız. Bu iktidarın Türkiye’ye kaybettirdiği yıllar, yok ettiği umutlar, gasp ettiği haklar yeniden halka kazandırılacaktır. Bu iktidar ve tek adam yönetimi kaybettiğinde Türkiye kazanacak, bütün toplum kazanacaktır” dedi.

“Çocuk Bayramı olarak da kutlanan bugün milyonlarca çocuk, çocuk işçiliğinden şiddete ve istismara, anadilinden mahrum bırakılmaktan iş cinayetlerinde hayatını kaybetmeye, uyuşturucu batağında geleceğini yitirmeye kadar, yaşının taşıyamayacağı kadar ciddi sorunlarla karşı karşıyadır” diyen Oluç “100 yıl önce çocuklar için bayram olarak hayal edilmişti bugün. Buradan sözümüz olsun, barış, demokrasi, huzur ve refah içinde bir ülkeyi çocuklara bırakmak boynumuzun borcudur. Çocuklara güzel bir ülke ortamı yaratmak bizlerin görevidir” diye konuştu.

Oluç “Bugün demokrasi ağır bir baskı altındadır. Kuvvetler ayrılığı terk edilmiş, yerine tek kişide toplanan kuvvetler birliğine geçilmiştir. Denge, denetleme mekanizmaları çalıştırılmamakta, yürütmenin vesayeti altında bulunmaktadır. Halk egemenliğinin tecelli etmesi gereken Meclis, yürütmenin egemenliği altına alınmıştır. Kimlikler, inançlar, diller, kültürler, evrensel ve temel insan hakları, yurttaş hakları bu ülkede gerçek bir anayasal güvence altında değildir. Demokratik siyaset, toplumsal muhalefet ve sivil toplum ağır bir kuşatma ve baskı altındadır” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP Kendi Adayını Çıkaracak Mı? HDP’li Saruhan Oluç Açıkladı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrat Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi,  Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi ve İYİ Parti’den oluşan Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu olduğu açıklanmasının ardından gözler HDP’ye çevrildi.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kendi adayını çıkartıp çıkartmayacağının henüz kesinleşmediğini söyleyen HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, bu konunun halen değerlendirme altında olduğunu belirtti.

Oluç, bu değerlendirmenin bir sebebinin de 6 Şubat depremleri olduğunu söyleyerek “İktidarın çok büyük yanlışlarının olduğunu gördük ve bir kere daha düşündük ki bu iktidarın demokratik bir değişimle değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü 22 yıldır iktidarda olup da depreme bu kadar hazırlıksız yakalanmak affedilir bir şey değil” dedi.

“Bu konuyu oturup hem biz HDP olarak hem de ittifak olarak değerlendireceğiz ve bir sonuca varacağız” diyen Oluç, ilerleyen günlerdeki toplantılarda bu konuların konuşularak karara varılacağını kaydetti.

Millet İttifakı’nda cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili krizin aşılmasının ardından HDP’nin ve dahil olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın nasıl tutum izleyeceği de merak edilirken Oluç, herhangi bir pazarlık içinde olmadıklarını ve aday çıkartıp çıkartmama ile ilgili önümüzdeki günlerde karar alınacağını belirtti.

Millet İttifakı’nın adayının Kılıçdaroğlu olarak ilan edilmesinin ardından TİP destek sözü vermiş, HDP de Emek ve Özgürlük İttifakı olarak kendi adaylarını çıkarma konusunu yeniden değerlendireceklerini söylemişti.

TBMM’de aralarında DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in de bulunduğu bir grup gazetecinin sorularını yanıtlayan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Millet İttifakı üyesi olmadığı halde HDP’ye bakanlık verilip verilmeyeceği tartışmalarını, kendi adaylarını çıkarma ve HDP’yle ilgili kapatma davası süreci gibi konuları değerlendirdi.

Kılıçdaroğlu ile ne konuşacaklar?

Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki günler ya da haftalarda HDP’yi Meclis’te ya da genel merkezde ziyareti söz konusu, ancak henüz kesin bir tarih ve yer belirlenmedi.

Kılıçdaroğlu, beklenen ziyareti ile gazeteci Fikret Bila’ya açıklamasında HDP’yi ziyaret etmesi kadar doğal bir şey olamayacağını belirterek “Ben zaten toplumun bütün kesimlerine ulaşmaya çalışan bir anlayışa sahibim, bunu da uygulamaya çalıştım. Bu yönde çalışmalarım devam edecek” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu ile 2021’de açıklanan HDP Tutum Belgesi’ndeki ilkeleri konuşabileceklerini söyleyen Oluç, “Demokratik bir değişim yaşandığı zaman geçiş döneminde Türkiye’de hangi konularda adımlar atılması gerekir, onları konuşabiliriz” dedi. Oluç sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz güçlü demokrasi diyoruz, altılı masa ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ ya da ‘iyileştirilmiş parlamenter sistem’ diyor. Biz güçlü bir yerel demokrasi üzerinde yükselen bir güçlü demokrasiden söz ediyoruz. Kuvvetler ayrılığının yeniden tesis edilmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, evrensel hukuk ilkelerinin, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılması gibi konular.”

HDP’nin Eylül 2021’de açıkladığı 11 maddelik tutum belgesinde Kürt sorununa yönelik “Çözüm adresi; Meclis” vurgusu yapılmış, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değiştirilmesi için “ilkesel buluşmanın” önemine dikkat çekilmişti.

HDP’nin Tutum Belgesi ile altılı masanın şimdiye kadar hazırladığı belgelerde birçok alanda büyük örtüşme olduğunu söyleyen Oluç, “Bu zaten normaldir. Çünkü bugün Türkiye’de demokrasi, hukuk, adalet gibi konuları tartışan ve adımlar atılmasını isteyen herkes üç aşağı beş yukarı benzer şeyleri söylemekte ve benzer şeylere işaret etmektedir” ifadelerini kullandı.

Millet İttifakı’nın çıkardığı metinlerdeki tek eksiğin “Kürt sorununun demokratik barışçı çözümü” olduğunu belirten Oluç, masadaki tek tek bazı partilerin çeşitli yaklaşımları bulunduğunu ancak bunun İttifak metinlerine çok yansımamış olduğunu söyleyerek şunları kaydetti:

“Biz Kürt sorununda demokratik barışçıl çözümü önemsiyoruz. Ama tabii şunun da farkındayız: ‘Türkiye’de bir demokratik değişim gerçekleşecek ve hemen Kürt sorunu çözülecek’ diye bir beklentimiz elbette ki yok. Ama en azından bu sorunun çözümü için Ankara’da mecliste hangi adımlar atılabilir, neler konuşulabilir, yasal ve anayasal ne tür düzenlemeler yapılabilir? Bunları elbette ki konuşmak istiyoruz.”

Kürt sorununun çözülmesinin yerinin “Ankara ve Meclis” olduğunu da söyleyen Oluç, bu dediklerinin “Millet İttifakı adayını desteklemek için sundukları şartlar mı” olduğu sorusunu şöyle yanıtladı:

“Bir şart değil, pazarlık içinde de değiliz. Ama bizim önemsediğimiz ve bütün Türkiye’deki herkesin de önemsemesi gerektiğini düşündüğümüz bir konu bu. Dolayısıyla bunu elbette ki konuşmak tartışmak isteriz. Bu konu tartışılamaz, yeni bir konu da değil.”

HDP kendi adayını çıkaracak mı?

Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleşmesinin ardından HDP’nin kendi adayını çıkartıp çıkartmayacağının henüz kesinleşmediğini de söyleyen Oluç, bu konunun halen değerlendirme altında olduğunu belirtti.

Oluç, bu değerlendirmenin bir sebebinin de 6 Şubat depremleri olduğunu söyleyerek “İktidarın çok büyük yanlışlarının olduğunu gördük ve bir kere daha düşündük ki bu iktidarın demokratik bir değişimle değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü 22 yıldır iktidarda olup da depreme bu kadar hazırlıksız yakalanmak affedilir bir şey değil” dedi.

“Bu konuyu oturup hem biz HDP olarak hem de ittifak olarak değerlendireceğiz ve bir sonuca varacağız” diyen Oluç, ilerleyen günlerdeki toplantılarda bu konuların konuşularak karara varılacağını kaydetti.

“HDP’nin ayrılma, parçalama politikası hiç olmadı”

Millet İttifakı üyeleri ve seçmenleri arasında HDP ile ilgili bazı yargılar ve korkular bulunabileceğini söyleyen Oluç, Cumhur İttifakı’nın özellikle bu korkulara oynadığının işaret edilmesine karşılık şu yanıtı verdi:

“Doğrudur. Çünkü geleneksel olarak bu tür şehir efsaneleri üzerinden politika kuruyorlar Türkiye’de. Ama biz HDP olarak bunu defalarca söyledik. Ayrıca HDP’nin kendi belgeleri var. HDP’nin, Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması gibi bir politikası bugüne kadar olmadı.”

HDP’nin 2018 seçim bildirgesinde “Kürt sorununun demokratik barışçı çözüm başlığı altında ve üniter yapı çerçevesinde çözülmesi gerektiğinin” çok açık ifade edildiğini söyleyen Oluç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“O yüzden bu bir şehir efsanesi ve bu şehir efsanesinin bir karşılığı yok. Biz bunu hep söylüyoruz, söylemeye de devam ederiz. Ama maalesef herkese ulaşıp bunu anlatma şansını bulamıyoruz. HDP’nin Kürt sorununun demokratik çözümü açısından yaklaşımı bellidir: Eşit koşullarda bir arada yaşama talebidir ve Kürt halkının kendi kimlik, kültür, ana dil taleplerine cevap verilmesidir. Kesinlikle bir ayrılma, ayrı devlet kurma, ülkeyi bölme, parçalama filan gibi politikalarla bizim hiçbir alakamız yok, olmadı da bugüne kadar.”

İmralı cezaevindeki Abdullah Öcalan’dan yerel seçim öncesindekine benzer yeni bir mektubu bekleyip beklemediklerinin sorulması üzerine de Oluç, buna çok ihtimal vermediğini belirterek “Ben Öcalan’ın yerel seçimlerde yaşanmış olandan sonra o tür bir adım atacağı kanaatinde değilim” yanıtını verdi.

AKP ile temas olabilir mi?

AKP’nin Kürt seçmenleri yanına çekmek için HDP ile temas kurmak isteyip istemeyeceğine yönelik soruya karşılık böyle bir işaret görmediğini söyleyen Oluç, şöyle konuştu:

“Ben böyle bir adım olabileceğine dair en ufak bir işaret görmüyorum. En azından Meclis’te bunun işaretlerini görürüz değil mi? Ama en ufak bir işaret yok. Dolayısıyla öyle bir beklentimiz de yok. Bu iktidar daha çok HDP’yi demokratik siyaset alanından tasfiye etmek için uğraşan bir iktidar.”

Kapatma davası ile HDP’nin kadrolarının tasfiye edilmek istendiğini söyleyen Oluç, “Şimdi bütün bunları yapmak isteyen iktidar bunların olmayacağına dair en ufak bir işaretin olmadığı bir zamanda ve zeminde birdenbire kafasına taş düşüp gelin bir konuşalım der mi? Bizce demez. Eğer diyecek olsa bu konularda başka sonuçların ortaya çıkıyor olması gerekirdi” dedi.

HDP’nin B, C, D planları neler?

Partinin kapatılması durumunda HDP’nin B, C ve D planlarının hazır olduğunu belirten Oluç, nasıl bir yol izleyeceklerine dair şöyle konuştu:

“Davaya ilişkin süreci ve Yüksek Seçim Kurulu’nun takvimini görmek istiyoruz. Ona göre karar vereceğiz. Şu anda bizim hem bileşenlerimiz hem ittifak güçlerimiz arasında seçime girme hakkına sahip olan partiler var. Dolayısıyla oturup konuşulacak, zaten ön görüşmeler yapıldı, birlikte bir karar vereceğiz.”

Kulislerde ise HDP’nin kapatılması durumunda ya da belki kapatılmadan önce Sol Parti, Yeşiller, TİP ya da EMEP listelerinden seçime girebileceği konuşuluyor.

Paylaşın