Osmanlı Devleti’nin Yarı Sömürgeleştirilmesi

Osmanlı Devleti, 19. yüzyıldan itibaren ekonomik, siyasi ve askeri açıdan Avrupa devletlerinin nüfuzu altına girerek bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetti. Hiçbir zaman bir Avrupa devletinin doğrudan sömürgesi olmadı.

Haber Merkezi / Bu nedenle, Osmanlı Devleti için “sömürge” teriminin yerine, “yarı sömürge (semi-colonization)” terimini kullanmak daha doğru olmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin yarı sömürgeleştirilmesinin nedenleri:

Ekonomik bağımlılık:

Kapitülasyonlar: 16. yüzyıldan itibaren verilen ticari imtiyazlar, özellikle 1838 Balta Limanı Antlaşması ile genişletilmiştir. Avrupa mallarının düşük gümrük vergileriyle Osmanlı pazarına girmesi, yerel üretimi zayıflatmıştır.

Dış Borçlanma: 1854’ten itibaren alınan dış borçlar (özellikle İngiltere ve Fransa’dan) Osmanlı’yı mali açıdan bağımlı hale getirmiştir. Borçlar ödenemeyince 1881’de Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmuş ve devlet gelirlerinin önemli bir kısmı Avrupa’ya akmıştır.

Siyasi ve Askeri Zayıflık:

18 yüzyıldan itibaren askeri yenilgiler (ör. 1774 Küçük Kaynarca, 1829 Edirne, 1878 Berlin antlaşmaları) devletin prestijini ve topraklarını kaybetmesine yol açmıştır.

Merkezi otoritenin zayıflaması, eyaletlerde isyanlar (Sırp, Yunan, Mısır isyanları) ve Avrupa’nın bu isyanlara müdahalesi, Osmanlı’nın egemenliğini eritmiştir.

Avrupa’nın Emperyalist Politikaları:

İngiltere, Fransa ve Rusya gibi emperyalist güçler, Osmanlı’yı ekonomik ve siyasi olarak kontrol altına almak için altyapı projeleri (demiryolları, limanlar) ve reform baskılarıyla nüfuzlarını artırmışlardır.

Tanzimat ve Islahat Fermanı gibi reformlar, Avrupa’nın “azınlık hakları” bahanesiyle dayattığı politikalarla şekillenmiştir.

Osmanlı Devleti’nin yarı sömürgeleştirilmesinin sonuçları:

Ekonomik Etkileri:

Borçların ödenememesi sonucu kurulan Düyun-u Umumiye, Osmanlı maliyesini Avrupa’nın kontrolüne açmıştır; Osmanlı’nın vergi gelirleri borç ödemelerine gitmiştir.

Avrupa mallarının düşük gümrük vergileriyle Osmanlı pazarına girmesi sonucu yerli sanayi ve esnaf gerilemiş, Osmanlı pazarı Avrupa mallarının hakimiyetine geçmiştir.

Siyasi Bağımlılık:

Osmanlı, dış politikada Avrupa’nın onayına ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Avrupa devletleri, reformlar ve azınlık meseleleri üzerinden Osmanlı’nın iç işlerine müdahale etmiştir. Devlet, yarı bağımsız bir konuma düşmüştür.

Toplumsal ve Kültürel Sonuçları:

Batılılaşma hareketleri, Avrupa’nın etkisiyle hızlanmış ancak bu reformlar toplumsal bütünlüğü sağlayamamıştır.

Milliyetçilik akımları güçlenmiş; azınlıkların ayrıcalıkları artarken, bu durum devletin parçalanmasını hızlandırmıştır.

Yarı sömürgeleştirme, Osmanlı’nın ekonomik ve siyasi bağımsızlığını kaybetmesine yol açarak Birinci Dünya Savaşı’na zayıf bir şekilde girmesine ve nihayetinde 1922’de dağılmasına zemin hazırlamıştır.

Paylaşın

Fransa’da “Asuri-Keldani Soykırımı” Kararı; Türkiye’den Tepki

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Asuri ve Keldanilere “soykırım” yapıldığına dair Fransız Senatosu’nda geniş oy çoğunluğuyla kabul edilen, ancak hukuksal planda bağlayıcılığı olmayan karara Türkiye’den tepki gecikmedi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç, konu hakkındaki bir soruya, “Türkiye’nin kimseden tarih dersi almaya ihtiyacı yoktur. Hukuki ve tarihi temelden yoksun bu basiretsiz teşebbüsün Fransa Senatosu’nun itibarsızlığını pekiştirmekten başka bir sonucu ya da ciddiye alınacak bir yönü bulunmamaktadır. Fransa Senatosu, başkalarına tarih dersi vermek yerine, kendi tarihine bakmalıdır” yanıtını verdi.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre, Fransız parlamentosu 1915-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan Asuriler ve Keldanileri hedef aldığını belirttiği katliamların Fransa tarafından “soykırım” olarak tanınması için yasal girişim başlattı. Fransız hükümeti girişimi şimdilik desteklemiyor.

Girişim ilk olarak parlamentonun üst kanadı olan Senato’da gündeme geldi. Senato’da çoğunluğu oluşturan sağ eğilimli Cumhuriyetçiler (LR) partisine mensup 76 senatör tarafından sunulan “1915-1918 döneminde Asuri ve Keldanilere Yönelik Soykırımın Tanınması” başlıklı karar tasarısı 8 Şubat’ta genel kurulda tartışıldı. Türkiye’deki yıkıcı deprem felaketine rağmen oturumun ertelenmesine gerek görülmedi. Tasarı oturum sonunda 2’ye karşı 300 oyla kabul edildi.

Tasarıda Fransız hükümetine, “1915-1918 yılları arasında Osmanlı makamları tarafından 250 binden fazla Asuri ve Keldaniye yönelik kitlesel imhayı, sürgünü ve kültürel mirasının ortadan kaldırılmasını soykırım olarak tanıması,” “bu soykırımı açıkça kınaması” ve “her yıl 24 Nisan gününü Ermeni soykırımını ve Asuri-Keldani soykırımını anma günü ilan etmesi” çağrısında bulunuluyor.

“Fransa’nın Doğu Hristiyanları yükümlülüğü”

Karar tasarısının mimarı olan LR grubu üyesi Marsilya senatörü Valérie Boyer, oylama öncesi genel kurulda yaptığı konuşmada, 1915-1918 döneminde Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan “2,5 milyon Hristiyan’ın fiziksel, kültürel ve dinsel soykırım kurbanı olduğunu” savundu.

Fransa’nın, Kanuni Sultan Süleyman ile Fransa Kralı 1. François arasında imzalanan kapitülasyonlardan bu yana “Doğu Hristiyanlarını koruma rolü olduğunu” dile getiren Boyer, “Fransa bu tarihi ve manevi yükümlülüğüne sadık kalmalıdır” dedi. Boyer konuşmasında, Doğu Hristiyanlarının 1915-1918 döneminde Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşadıkları ile IŞİD’in bugün Irak ve Suriye’deki eylemleri arasında paralellik de kurdu.

Valérie Boyer, Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde gündeme gelen ve “Ermeni soykırımını inkârın cezalandırılmasını” öngören yasal girişimlerin de öncülüğünü yapmıştı.

Fransız hükümeti “soykırım” kararına karşı

Oturumda söz alan Dış Ticaret Bakanı Ollivier Becht ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve hükümetinin tasarıyı desteklemedikleri mesajı verdi. Tarihin tarihçilere bırakılması gerektiğini belirten Fransız Bakan, “Bir soykırımı tanımak için Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Sözleşme ve uluslararası mahkemelerin tüzükleriyle oluşan uluslararası bir organ temelinde hukuksal bir karar gerektiğini” söyledi.

1915 olayları ile IŞİD kurbanları arasındaki paralelliğe de karşı çıkan Fransız Bakan, “1915’de kurbanların tamamı Hristiyan’dı. Oysa IŞİD’in kurbanlarının çoğunu Müslümanlar oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Senato’daki oturumdan bir gün önce Paris’te Fransa Asuri-Keldani Koordinasyon Komitesi’nin yıllık yemeği düzenlendi. Fransız hükümetinin Enerji Bakanı Agnes Pannier-Runacher tarafından temsil edildiği yemeğe eski Cumhurbaşkanı François Hollande ve eski başbakanlar François Fillon ve Bernard Cazeneuve de katıldı.

Ankara tepki gösterdi

Senato’da geniş oy çoğunluğuyla kabul edilen, ancak hukuksal planda bağlayıcılığı olmayan karara Ankara’dan tepki gecikmedi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç, konu hakkındaki bir soruya, “Türkiye’nin kimseden tarih dersi almaya ihtiyacı yoktur. Hukuki ve tarihi temelden yoksun bu basiretsiz teşebbüsün Fransa Senatosu’nun itibarsızlığını pekiştirmekten başka bir sonucu ya da ciddiye alınacak bir yönü bulunmamaktadır. Fransa Senatosu, başkalarına tarih dersi vermek yerine, kendi tarihine bakmalıdır” yanıtını verdi.

Meclis gündemine geliyor

Senato’nun kararı sonrası benzer bir girişim şimdi de Fransız Ulusal Meclisi’nde gündeme getiriliyor. Meclis’teki girişimin arkasında da LR mensubu parlamenterler var. Ancak LR Senato’da olduğu gibi Meclis’te çoğunluğa sahip değil. LR bu nedenle “Asuri-Keldani soykırımı” tezine ilişkin olarak Meclis’e bir karar tasarısı, bir de yasa teklifi sundu. Karar tasarısı Senato’daki karar metni ile tamamen aynı ifade ve tezleri içeriyor.

Yasa teklifi ise iki maddeden oluşuyor. İlk maddede “Fransa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Asuri ve Keldaniler’e yönelik soykırımı açıkça tanır” ifadeleri kullanılıyor. İkinci maddede ise “Fransa her yıl 24 Nisan’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki Asuri soykırımının kurbanlarını anar” önerisine yer veriliyor.

Karar tasarısı ve yasa teklifinin Meclis genel kurul gündemine ne zaman geleceği henüz belli değil. Hükümetin Senato’da olduğu gibi karar tasarısına karşı çıkması bekleniyor. Karar tasarısı kabul edilse dahi, son söz hükümet ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ait.

Yasa teklifi için durum daha karmaşık. Teklif Meclis’ten geçerse Senato’ya gidecek. Yasalaşması için burada da kabul edilmesi gerekiyor. Senato’nun, konuyu ilk gündeme getiren ve ilk kararı alan yasama organı olarak yasa teklifini de kabul edeceği tahmininde bulunuluyor.

Yasalaşırsa Anayasa Konseyi’nden dönebilir

Parlamentonun bu şekilde oylayacağı yasaya Cumhurbaşkanı, Başbakan, yasama organlarının başkanlarından biri ya da 60 milletvekili veya senatör tarafından “Anayasaya aykırılık” temelinde Anayasa Konseyi önünde itiraz edilebiliyor.

Benzer bir senaryo Şubat 2012’de yaşanmış, “Ermeni soykırımını inkârın cezalandırılması” konusunda Fransız parlamentosu tarafından oylanan yasa, bir grup parlamenterin itirazı üzerine Anayasa Konseyi tarafından “ifade özgürlüğüne aykırı olduğu” gerekçesiyle iptal edilmişti. Anayasa Konseyi’nin iptal kararı öncesi Paris-Ankara hattında siyasi ve diplomatik ilişkiler kopma noktasına gelmişti.

Paylaşın