Dışişleri’nden AİHM’in ‘Osman Kavala’ Kararına Tepki

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire’nin Osman Kavala kararına,  “Beklentilerimizi boşa çıkarmış ve Avrupa insan hakları sisteminin itibarının sorgulanmasına sebep olmuştur” şeklinde yorum yaptı. 

Bakanlığın internet sitesinde “Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç’in AİHM’in Kavala Kararının İcrasına İlişkin Aldığı Karar Hakkındaki Soruya Cevabı” başlığıyla yayınlanan açıklama şöyle:

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kavala kararının icrası hususunun Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi tarafından AİHM’e havale edilmesiyle ilgili Bakanlığımız görüşleri 2 Şubat 2022 tarihli açıklamamızla kamuoyuyla paylaşılmıştı. Açıklamamızda, AİHM’in durumu hakkaniyetle değerlendirmesi ve ilk derece mahkemesi gibi hareket etmemesi yönündeki beklentimiz dile getirilmişti.

“Süreç boyunca AK ile iletişimimiz devam etmiş; Adalet Bakanlığımız tarafından, adıgeçenin yargı sürecindeki gelişmeler hakkında düzenli bilgi sunulmuş, ayrıca adıgeçenin tutukluluğuyla ilgili olarak iç hukukta devam eden yargılama sonunda hüküm giydiği AİHM’e ve AK Bakanlar Komitesi’ne bildirilmişti.

“Ancak ne yazık ki, AİHM konuyla ilgili olarak bugün (11 Temmuz) açıkladığı kararla beklentilerimizi boşa çıkarmış ve Avrupa insan hakları sisteminin itibarının bir kez daha sorgulanmasına sebep olmuştur.

“Bundan sonraki aşamada süreci takip edecek olan AK Bakanlar Komitesi’nin, daha önce sergilediği tarafgir ve seçici yaklaşımı bir yana bırakarak, sağduyuyla ve bazı çevrelerin siyasi gündem yaratma arayışlarına mahal vermeksizin hareket etmesini bekliyoruz.”

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamında bugün açıklanan kararda, Türkiye’nin, AİHM kararlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucu yer aldı. AİHM, bu konuyu içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 46/1. maddesini ihlal ettiği hükmüne vardı. Karar, 1’e karşı 16 oyla alındı. Tek karşı oy, mahkemenin tek Türkiyeli yargıcı Saadet Yüksel’den geldi. Türkiye, Kavala’ya 7 bin 500 Euro mahkeme masrafı ödeyecek.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden Osman Kavala Çağrısı: Serbest Bırakın

Uluslararası Af Örgütü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin bugün verdiği Osman Kavala kararıyla ilgili olarak yazılı açıklama yayınladı. Af Örgütü, Türkiye’ye “Bağlayıcı ihlal kararının ardından düşünce mahkumu Osman Kavala’yı derhal serbest bırakın” çağrısında bulundu.

“Mahkeme, Türkiye tarafından alınan önlemlerin, taraf devletin, Kavala kararının sonuçları ve ruhuna veya buna uygun bir şekilde ‘iyi niyetle’ hareket ettiği sonucuna varmasına izin vermediği kanaatindedir” denilen karar üzerine Uluslararası Af Örgütü Avrupa Ofisi Araştırma Direktör Yardımcısı Julia Hall şunları söyledi:

“Bu karar Türkiye yetkilileri için utanç verici. Neredeyse üç yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2019’da verdiği kararı uygulamayı ve Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddediyorlar. Bugün açıklanan karar, hükümetin, yasal olarak bağlayıcı olan yükümlülüğünü yerine getirmediğini bir kez daha bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Türkiye’nin gerekeni yapmak için harekete geçmemesi Osman Kavala ve ailesinin maruz kaldığı eziyeti daha da yoğunlaştırıyor.”

“Kavala’nın durumu Türkiye’de sivil toplumun üzerindeki baskının ve insan haklarının ülkedeki herkesi etkileyen gerilemesinin simgesel bir örneği” diyen Jula Hall sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Türkiye, Osman Kavala’nın tahliyesini inatla reddetmeye devam ederse, Avrupa Konseyi’nin kurucu bir üyesi olarak kendini daha da alçaltacaktır. Avrupa Konseyi, üye devletler ve Avrupa Birliği Türkiye’yi, Osman Kavala’yı ve benzer durumlardaki tutukluları artık serbest bırakmaya teşvik etmelidir.”

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamında bugün açıklanan kararda, Türkiye’nin, AİHM kararlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucu yer aldı. AİHM, bu konuyu içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 46/1. maddesini ihlal ettiği hükmüne vardı. Karar, 1’e karşı 16 oyla alındı. Tek karşı oy, mahkemenin tek Türkiyeli yargıcı Saadet Yüksel’den geldi. Türkiye, Kavala’ya 7 bin 500 Euro mahkeme masrafı ödeyecek.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

AİHM’den Osman Kavala Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, Osman Kavala davasıyla ilgili niahi kararını bugün açıkladı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamında bugün açıklanan kararda, Türkiye’nin, AİHM kararlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucu yer aldı.

AİHM, bu konuyu içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 46/1. maddesini ihlal ettiği hükmüne vardı. Karar, 1’e karşı 16 oyla alındı. Tek karşı oy, mahkemenin tek Türkiyeli yargıcı Saadet Yüksel’den geldi. Yüksel karara yazdığı şerhte, çoğunluğun görüşüne katılmadığını ifade etti. Türkiye, Kavala’ya 7 bin 500 Euro mahkeme masrafı ödeyecek.

Avrupa Konseyi kararı görüşecek

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu ihlal kararına karşı nasıl bir yaptırım kararı alacağını görüşecek. Yaptırım ihtimalleri arasında arasında Türkiye’nin Konsey üyeliğinden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.

Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “kararların bağlayıcılığı”nın düzenlendiği 46/1 maddesine dayanarak, Türkiye’nin AİHM kararına uymamasıyla ilgili bugün toplandı.

AİHM 10 Aralık 2019’da Kavala’ya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmişti.

Dosya, üye devletlerin kararlara uymasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, mahkemenin 10 Aralık 2019 kararının uygulanmamasıyla ilgili ihlal prosedürü başlatmasının ardından Büyük Daire’ye taşınmıştı.

Osman Kavala davası ve AİHM kararı

İlk tutukluluk

Osman Kavala’nın ilk olarak 1 Kasım 2017’de tutuklandı. “Hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs (TCK 312)” ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlaması yöneltildi.

Tutukluluk nedeni Gezi Direnişiydi ve protestoların planlayıcısı, yöneticisi ve finansörü olmakla itham edildi.

Daha ilk yargılama devam ederken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklandığını belirterek ‘derhal tahliye edilmesi’ yönünde bir karar verdi.

AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Kavala’nın iddianamenin hazırlanması ve sonrasında yapılan yargılama tam 2 yıl 3 ay 17 gün sürdü.

Silivri’deki 30. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Şubat 2020’de Gezi Davasında beraat ve Osman Kavala hakkında tahliye kararı verdi.

Osman Kavala tahliyeye hazırlanırken aynı gün ilk olarak hakkında gözaltı kararı çıkartıldı. Özgürlüğüne kavuşamadan tekrar tutuklandı. Bu kez tutuklanma gerekçesi 15 Temmuz soruşturmasıydı. Hatta aynı dosyadan 11 Ekim 2019’da “tutuklama tedbiri ölçülü değil” denilerek resen tahliye edildiği ortaya çıktı.

Bu sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yargıya müdahale sayılabilecek bir hamleyle beraat kararı veren mahkemeyi eleştirdi. Arkasından da Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında soruşturma başlattı.

İkinci suçlama ‘casusluk’

Osman Kavala yeniden tutuklanmasının ardından bu kez “siyasal veya askeri casuslukla (TCK 328)” suçlandı. İlerleyen süreçte Gezi Davası’nın savcısı Edip Şahirer beraat kararını İstinaf’a taşıdı.

Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi’nde Osman Kavala’nın tutukluluğunu savundu. Kavala’nın herhangi bir hakkının ihlal edilmediğini iddia etti. Kavala’nın ‘casusuluk’ suçu işlediğine dair kuvvetli belirtinin olduğu savını ortaya attı.

Hatta AİHM’in ihlal kararıyla Osman Kavala’nın ikinci tutukluluğu arasında suç farkı olduğunu belirterek yargılamanın aynı olmadığını söyledi.

Ancak bu sırada Avrupa Konseyi AİHM kararının Osman Kavala üzerindeki tüm suçlamaları kapsadığını belirten ve yeniden ‘derhal tahliye’ isteyen bir açıklama yaptı.

İddianame savcısı bakan yardımcısı oldu

Artık AYM’den Osman Kavala’nın tutukluluğuyla alakalı bir hüküm beklerken bu sefer ikinci iddianame geldi. İddianame de daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Adalet Bakan Yardımcılığına atanacak olan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz’ın elinden çıktı. Kavala hazırlanan bu ikinci iddianamede “siyasal veya askerî casuslukla” suçlandı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bunlar yaşanırken tekrar tekrar Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi. Türkiye’yse uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini hatırlattı.

Devamında Osman Kavala iddianamesini Savcı Hasan Yılmaz’ın yazdığı davanın yargılaması başladı. Mahkemeden beklenen tahliye kararı çıkmadı. Tahliye kararı çıkmadığı gibi ilerleyen günlerde de Anayasa Mahkemesi karar vermeyi sürekli ertelediği Osman Kavala’nın bireysel başvurusunda “ihlal yok” dedi. Ancak karar Genel Kurul’dan 7 üyeye karşı 8 üyenin oy çokluğuyla çıktı.

Gezi Davası sil baştan

Hemen ardından da İstinaf, Savcı Edip Şahiner’in başvurusunda Osman Kavala’nın ve diğer Gezi sanıklarının beraat kararını bozdu.

İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi de İstinaf kararı uyarınca Osman Kavala’nın casuslukla yargılandığı davayı Gezi Davasıyla birleştirdi. Derken 21 Mayıs 2021’de de Gezi Davasının görülmesine yeniden başlandı.

Bu sırada mahkeme bu sefer çArşı’yla Gezi davalarının bileştirilmesine karar verdi. Ancak birleştirmeye ‘muvafakat’ veren de İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mahmut Başbuğ’du. Başbuğ İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına getirildi. Kendi talebine muvafakat verdikten sonra İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine geri döndü.

İlerleyen süreçte yine duruşmalar görüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden yargılamaya müdahale edercesine Osman Kavala’yı hedef aldı. Osman Kavala bunun üzerine artık duruşmalara katılmayacağını ve savunma yapmayacağını açıkladı.

Bir yandan yargılama devam ederken bu sefer savcı Edip Şahiner çıkıp Gezi’yle çArşı davasının ayrılmasını istedi. Bu sırada da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlattı.

Casusluk suçlaması kayboldu yerine TCK 312 geldi

21 Şubat 2022’deki duruşmada da Gezi’yle çArşı davaları ayrıldı. Ancak Osman Kavala yine tahliye edilmedi. Ve herkes 21 Mart’ta yapılacak son duruşmayı beklerken savcı Edip Şahiner celse arasında esas hakkındaki mütalaasını verdi.

Şahiner mütalaada Osman Kavala için Mücella Yapıcı’yla birlikte ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istedi. Bunu talebi de “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs (TCK 312)” suçuyla gerekçelendirdi.

Ancak Osman Kavala’nın ikinci tutukluluk gerekçesi bu suçlama değildi. Osman Kavala ilk Gezi yargılamasında beraat ettikten sonra serbest bırakılmadan tekrar tutuklanınca bu sefer “siyasal veya askeri casuslukla (TCK 328)” suçlanmıştı. Ve Osman Kavala’nın tutukluluk nedeni olarak bu suçlama gösterilmişti.

Sonuç olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararına uymayarak Osman Kavala’yı bu suçlamadan müebbet hapse mahkum etti.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazı” başlıklı 46. maddesi şöyle:

1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.

2. Mahkeme’nin kesinleşen kararı, icrasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir.

3. Bakanlar Komitesi, kesinleşen bir kararın icrasının denetlenmesinin, söz konusu kararın yorumundan kaynaklanan bir zorluk nedeniyle engellendiği kanaatinde ise, bu yorum konusunda karar vermesi için Mahkeme’ye başvurabilir. Mahkeme’ye başvurma kararı, Komite toplantılarına katılma hakkına sahip temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınır.

4. Bakanlar Komitesi, bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın, taraf olduğu bir davada verilen kesin karara uygun davranmayı reddettiği görüşünde ise, ilgili Taraf’a ihtarda bulunduktan sonra, Komite toplantılarına katılmaya yetkili temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınacak bir kararla, ilgili Taraf’ın 1. fıkrada öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmediği meselesini Mahkeme’ye intikal ettirebilir.

5. Mahkeme 1. fıkranın ihlal edildiğini tespit ederse, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderir. Mahkeme, eğer 1. fıkranın ihlal edilmediğini saptarsa, davayı, incelemesine son verecek kararı alması için Bakanlar Komitesi’ne iletir.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

AİHM Büyük Daire’de Osman Kavala Kararı 11 Temmuz’da

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, Osman Kavala davasının, 11 Temmuz’da, saat 11.00’de Strasbourg’daki mahkeme binasında kamuya açık olarak görüleceğini ve karar verileceğini açıkladı.

Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “kararların bağlayıcılığı”nın düzenlendiği 46/1 maddesine dayanarak, Türkiye’nin AİHM kararına uymamasıyla ilgili toplanıyor. Dosya, üye devletlerin kararlara uymasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, mahkemenin 10 Aralık 2019 kararının uygulanmamasıyla ilgili ihlal prosedürü başlatmasının ardından Büyük Daire’ye taşınmıştı.

Osman Kavala davası ve AİHM kararı

İlk tutukluluk

Osman Kavala’nın ilk olarak 1 Kasım 2017’de tutuklandı. “Hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs (TCK 312)” ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlaması yöneltildi.

Tutukluluk nedeni Gezi Direnişiydi ve protestoların planlayıcısı, yöneticisi ve finansörü olmakla itham edildi.

Daha ilk yargılama devam ederken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklandığını belirterek ‘derhal tahliye edilmesi’ yönünde bir karar verdi.

AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Kavala’nın iddianamenin hazırlanması ve sonrasında yapılan yargılama tam 2 yıl 3 ay 17 gün sürdü.

Silivri’deki 30. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Şubat 2020’de Gezi Davasında beraat ve Osman Kavala hakkında tahliye kararı verdi.

Osman Kavala tahliyeye hazırlanırken aynı gün ilk olarak hakkında gözaltı kararı çıkartıldı. Özgürlüğüne kavuşamadan tekrar tutuklandı. Bu kez tutuklanma gerekçesi 15 Temmuz soruşturmasıydı. Hatta aynı dosyadan 11 Ekim 2019’da “tutuklama tedbiri ölçülü değil” denilerek resen tahliye edildiği ortaya çıktı.

Bu sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yargıya müdahale sayılabilecek bir hamleyle beraat kararı veren mahkemeyi eleştirdi. Arkasından da Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında soruşturma başlattı.

İkinci suçlama ‘casusluk’

Osman Kavala yeniden tutuklanmasının ardından bu kez “siyasal veya askeri casuslukla (TCK 328)” suçlandı. İlerleyen süreçte Gezi Davası’nın savcısı Edip Şahirer beraat kararını İstinaf’a taşıdı.

Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi’nde Osman Kavala’nın tutukluluğunu savundu. Kavala’nın herhangi bir hakkının ihlal edilmediğini iddia etti. Kavala’nın ‘casusuluk’ suçu işlediğine dair kuvvetli belirtinin olduğu savını ortaya attı.

Hatta AİHM’in ihlal kararıyla Osman Kavala’nın ikinci tutukluluğu arasında suç farkı olduğunu belirterek yargılamanın aynı olmadığını söyledi.

Ancak bu sırada Avrupa Konseyi AİHM kararının Osman Kavala üzerindeki tüm suçlamaları kapsadığını belirten ve yeniden ‘derhal tahliye’ isteyen bir açıklama yaptı.

İddianame savcısı bakan yardımcısı oldu

Artık AYM’den Osman Kavala’nın tutukluluğuyla alakalı bir hüküm beklerken bu sefer ikinci iddianame geldi. İddianame de daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Adalet Bakan Yardımcılığına atanacak olan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz’ın elinden çıktı. Kavala hazırlanan bu ikinci iddianamede “siyasal veya askerî casuslukla” suçlandı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bunlar yaşanırken tekrar tekrar Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi. Türkiye’yse uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini hatırlattı.

Devamında Osman Kavala iddianamesini Savcı Hasan Yılmaz’ın yazdığı davanın yargılaması başladı. Mahkemeden beklenen tahliye kararı çıkmadı. Tahliye kararı çıkmadığı gibi ilerleyen günlerde de Anayasa Mahkemesi karar vermeyi sürekli ertelediği Osman Kavala’nın bireysel başvurusunda “ihlal yok” dedi. Ancak karar Genel Kurul’dan 7 üyeye karşı 8 üyenin oy çokluğuyla çıktı.

Gezi Davası sil baştan

Hemen ardından da İstinaf, Savcı Edip Şahiner’in başvurusunda Osman Kavala’nın ve diğer Gezi sanıklarının beraat kararını bozdu.

İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi de İstinaf kararı uyarınca Osman Kavala’nın casuslukla yargılandığı davayı Gezi Davasıyla birleştirdi. Derken 21 Mayıs 2021’de de Gezi Davasının görülmesine yeniden başlandı.

Bu sırada mahkeme bu sefer çArşı’yla Gezi davalarının bileştirilmesine karar verdi. Ancak birleştirmeye ‘muvafakat’ veren de İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mahmut Başbuğ’du. Başbuğ İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına getirildi. Kendi talebine muvafakat verdikten sonra İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine geri döndü.

İlerleyen süreçte yine duruşmalar görüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden yargılamaya müdahale edercesine Osman Kavala’yı hedef aldı. Osman Kavala bunun üzerine artık duruşmalara katılmayacağını ve savunma yapmayacağını açıkladı.

Bir yandan yargılama devam ederken bu sefer savcı Edip Şahiner çıkıp Gezi’yle çArşı davasının ayrılmasını istedi. Bu sırada da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararını yerine getirmediği için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlattı.

Casusluk suçlaması kayboldu yerine TCK 312 geldi

21 Şubat 2022’deki duruşmada da Gezi’yle çArşı davaları ayrıldı. Ancak Osman Kavala yine tahliye edilmedi. Ve herkes 21 Mart’ta yapılacak son duruşmayı beklerken savcı Edip Şahiner celse arasında esas hakkındaki mütalaasını verdi.

Şahiner mütalaada Osman Kavala için Mücella Yapıcı’yla birlikte ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istedi. Bunu talebi de “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs (TCK 312)” suçuyla gerekçelendirdi.

Ancak Osman Kavala’nın ikinci tutukluluk gerekçesi bu suçlama değildi. Osman Kavala ilk Gezi yargılamasında beraat ettikten sonra serbest bırakılmadan tekrar tutuklanınca bu sefer “siyasal veya askeri casuslukla (TCK 328)” suçlanmıştı. Ve Osman Kavala’nın tutukluluk nedeni olarak bu suçlama gösterilmişti.

Sonuç olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararına uymayarak Osman Kavala’yı bu suçlamadan müebbet hapse mahkum etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Osman Kavala’dan Gerekçeli Karara Tepki

Müebbet hapis cezasının gerekçeli kararına ilişkin açıklama yapan Osman Kavala, “Hukuk devletinde yargıçların yükümlülüğü, olguları tarafsız gözle inceleyerek nesnel değerlendirmelerde bulunmak, somut deliller tereddüde mahal bırakmayacak şekilde suç işlendiğini gösteriyorsa mahkumiyet kararı vermektedir” dedi.

Gezi Davasın’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen iş insanı Osman Kavala, mahkemenin gerekçeli kararına ilişkin açıklama yaptı.

“Bana verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, vicdani kanaate dayandırılarak açıklanmış” diyen Kavala, açıklamasında şöyle dedi:

“İlk iddianamede Gezi eylemlerinin yöneticisi olmakla suçlanıyordum. Karar gerekçesinde ise protestoculara akıl hocalığı yaptığım iddia edilmiş. Hangi suç sayılan eylem için akıl vermiş olduğum meçhul.

Hukuk devletinde yargıçların yükümlülüğü, olguları tarafsız gözle inceleyerek nesnel değerlendirmelerde bulunmak, somut deliller tereddüde mahal bırakmayacak şekilde suç işlendiğini gösteriyorsa mahkumiyet kararı vermektedir.

Vicdanları, yargıçların maddı çıkar, ideolojik inanç, siyasi baskı gibi faktörlerden dolayı bu ilkelerden ve gukuk normlarından sapmalarını engeller. Hukuk devletinde suç işlendiğini gösteren hiçbir somut delil olmadan bir insanın müebbet hapse mahkum edilmesinin vicdani kanaat ile gerekçelendirilmesi mümkün değildir.”

Ne olmuştu?

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Osman Kavala’yı, Gezi eylemlerini organize ederek hükümeti devirmeye çalıştığı gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay, Ali Yiğit Ekmekçi, Hakan Altınay ve Tayfun Kahraman’a ise;  18’er yıl hapse mahkum etmişti.

Gerekçeli kararını açıklayan mahkeme, eylemlerin hükümeti devirmeye çalışmaya yönelik olduğunu, bu amaçla şiddet ve cebir kullanıldığını kanıtlamak için Yargıtay’ın “28 Şubat postmodern darbe” kararını gerekçe göstermişti.

Kararda, Kavala’nın “George Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün ülkedeki temsilciliği olan Açık Toplum Vakfı üzerinden Gezi eylemlerini organize ettiği” ifadeleri yer almıştı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Osman Kavala Hamlesi: Raportör Gönderiyor

Avrupa Konseyi’nin yasama organı Parlamenter Meclisi (AKPM), 18-20 Mayıs günlerinde İstanbul ve Ankara’da temas ve incelemelerde bulunmak üzere iki raportörünü gönderiyor. Raportörlerin, AKPM’nin Türkiye hakkında yürüttüğü denetim süreci ve Osman Kavala davasına ilişkin görüşmeler yapması öngörülüyor.

Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesinin ardından gerçekleşecek temaslar, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nce başlatılan ihlal süreci açısından da önem taşıyor. İngiliz parlamenter John Howell ve Letonyalı parlamenter Boris Cilevis, 18-20 Mayıs günlerinde İstanbul ve Ankara’da olacak.

AKPM’nin Türkiye’nin denetim sürecini yürütmek için atadığı iki raportör, 25 Nisan’da sonuçlanan Gezi Davası kapsamında iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet ve diğer yedi sanığa 18’er yıl hapis cezasının verilmesinin ardından ilk kez Türkiye’de temaslarda bulunacak.

AKPM tarafından araştırma ve bilgi toplama amaçlı (fact-finding mission) kapsamında Türkiye’ye gönderilen raportörlerin, Adalet Bakanlığı temsilcileri, adli merciler ve cezaevleri ile ilgili birimler, baro ve avukatlar, sivil toplum temsilcileri ile bir araya gelmesi öngörülüyor. Bu incelemelere ilişkin ilk gözlemlerini 24 Mayıs’ta ilgili komisyona aktaracak olan gözlemciler, daha sonraki dönemde AKPM’ye raporlarını sunacak.

Raportörlerin ziyareti, Ankara ile Strasburg merkezli Avrupa Konseyi arasındaki ilişkilerin çok zorlu bir süreçten geçtiği bir dönemde olması açısından önemli.

Strasbourg’la iki ayrı süreç

Türkiye, kurucu üyeleri arasında olduğu Avrupa Konseyi ile iki ayrı sıkıntılı süreçten geçiyor. Birincisi AKPM tarafından 2017’den bu yana sürdürülen siyasi denetim süreci.

Diğeri de Türkiye’nin iş insanı Osman Kavala ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamaması nedeniyle konseyin siyasi organı Bakanlar Komitesi tarafından Şubat 2022’de başlatılan “ihlal prosedürü.”

Her iki süreci birbirine bağlayan temel unsur, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi ile ilgili olarak Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan zorunluluk ve taahhütleri onurlandırmaması olarak görülüyor.

AKPM, Nisan 2017’de yaptığı bir oylama sonucunda Türkiye’ye karşı denetim prosedürünü başlatmıştı. Avrupalı milletvekillerinin büyük çoğunluğunun oyuyla başlatılan prosedürün nedeni olarak Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları konusunda ciddi gerileme içinde olması ve özellikle uygulanan olağanüstü hal kapsamında ciddi insan hakları ihlallerini saptanması olarak gösterilmişti.

Türkiye’nin siyasi denetimden çıkması için yerine getirmesi gereken sekiz koşul bulunuyor. Koşullar arasında OHAL’in kaldırılması, Meclis iradesini by-pass edecek OHAL kararnamelerinin yayımlanmaması, kamu görevlilerin kitlesel işten çıkarılmalarının sona erdirilmesi, tutuklu siyasetçi ve belediye başkanları ile gazetecilerin serbest bırakılması, medyanın ifade özgürlüğünün güvence altına alınması ve anayasal değişikliklerle ilgili olarak Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerinin uygulanması yer alıyordu.

OHAL’in sona erdirilmesiyle bu koşullardan bazıları ortadan kalktı ancak geri kalan taleplerle ilgili somut ve anlamlı adım atılamaması, Türkiye’nin siyasi denetim sürecindeki süresini uzatan bir unsur olarak görülüyor.

Resmi ziyaret iptal edilmişti

AKPM’nin atadığı iki raportör, düzenli aralıklarla Ankara’ya yaptıkları temaslarla denetim sürecine ilişkin atılan ve atılacak adımları ele alıyor. Aslında Howell ve Cilevis, aynı görev kapsamında 24-25 Mayıs günlerinde Ankara’da resmi temaslarda bulunacaktı ancak Kavala kararının açıklanması üzerine bu ziyaret iptal edildi. Böylece AKPM, Türkiye’nin siyasi denetimden çıkmasına ilişkin diyalog sürecini devam ettirmeyeceği mesajını vermiş oldu.

Bunun yerine raportörleri daha çok Kavala davasını incelemek üzere Türkiye’ye gönderen AKPM Başkanı Tiny Cox, iş insanına verilen cezayı “şok edici” olarak nitelerken Bakanlar Komitesi’nin ihlal prosedürünün işlediği uyarısında bulunmuştu.

En son CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen yaklaşık 5 yıl hapis cezasına en çok tepki veren kurumlardan biri de AKPM oldu. Türkiye raportörleri Howell ve Cilevis, Kaftancıoğlu ile ilgili kararın açıklanmasından sonra yaptıkları ortak açıklamada, “Canan Kaftancıoğlu’nun yeri siyasi arenadır, cezaevi değil. Türk yetkilileri anti-demokratik uygulamalara son vermeleri için uyarıyoruz,” ifadelerini kullandı.

Raportörler, yargıyı kötüye kullanarak muhalif seslerin kesilmeye çalışıldığını kaydederken bu durumun Türk demokrasisi için ciddi bir tehlike oluşturduğunu da kaydetti. Bu gelişmeleri gelecek rapora yansıtacak olan raportörlerin görüşlerinin, hem denetim süreci hem de Kavala davası ile ilgili başlatılan ihlal prosedürünü yakından ilgilendireceği öngörülüyor.

Bakanlar Komitesi AİHM kararını bekliyor

Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki en ciddi konu ise Bakanlar Komitesi tarafından başlatılan “ihlal prosedürü.” Konseyin siyasi organı konumundaki Bakanlar Komitesi, 2 Şubat 2022’de oy çokluğuyla aldığı karar sonrası Osman Kavala davasında AİHM’in aldığı kararı uygulamayan Türkiye’ye yaptırım yolunu açacak olan ihlal prosedürünü başlattı.

AİHM, Ekim 2017’de anayasal düzeni ve hükümeti ortadan kaldırmak suçlarından dolayı hapse atılan Kavala’nın başvurusunu kabul etmiş ve Kavala’nın tutukluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5.1, 5.4 ve 18. Maddelerine aykırı olduğunu saptamıştı. Mahkeme, Mayıs 2020’de kesinleştirdiği karar kapsamında Türkiye’den Osman Kavala’yı derhal serbest bırakma çağrısında bulunmuş ancak bu çağrılar karşılık bulmamıştı.

Bakanlar Komitesi, ihlal prosedürü uyarınca Türkiye’nin söz konusu davayla ilgili kararları uygulayıp uygulamadığını AİHM’e sorma kararı almıştı. Diplomatik kaynaklar, AİHM’in son gelişmeler kapsamında değerlendirmesini 6 aylık bir süre içinde tamamlaması ve kararı Bakanlar Komitesi’ne iletmesini beklediklerini kaydediyor.

Bakanlar Komitesi, AİHM’in “ihlal” olduğuna ilişkin değerlendirmesi ışığında Türkiye’ye uygulanacak yaptırımı kararlaştıracak. Daha önce ihlal prosedürü Azerbaycan aleyhine işletilmiş ancak Bakü yönetimi, yaptırım aşamasına gelmeden AİHM kararını uygulamıştı. Türkiye, Kavala’yı serbest bırakıp AİHM kararını uygulamazsa ihlal prosedürü kapsamında yaptırıma uygulayacak ilk üye olacak.

Gelişmeler Türkiye’nin aleyhine

Avrupalı diplomatik kaynaklara göre, Türkiye’nin Kavala davasındaki tutumu Batı ile son dönemdeki normalleşme çabalarına ve özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi kapsamında oluşturduğu imaja ters bir adım. Kaynaklar, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi oylamalarında ihlal prosedürü için gerekli üçte iki çoğunluğun sağlandığı; aynı çoğunluğun yaptırım kararında da görülmesinin sürpriz olmayacağı değerlendirmesini yapıyor.

Ukrayna’nın işgal girişimi nedeniyle Avrupa Konseyi’nden gelen tepkiler üzerine kendisi birlikten ayrılan Rusya’nın ardından Türkiye’nin de ihlal prosedürü sonucunda üyeliğinin askıya alınması gibi durumun ortaya çıkmasının Ankara’nın imajı açısından büyük bir olumsuzluk yaratacağı da diplomatik kaynaklarca yapılan değerlendirmeler arasında.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Osman Kavala: Ellerinde İp Olsa Beni Asacaklardı

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Gezi Parkı Davası sonucunda haklarında mahkumiyet kararı verilen Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettikten sonra açıklamalarda bulundu.

Cezaevinde, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Osman Kavala ile yaptığı görüşmeden bahseden Özel, Kavala’nın “Elbette bekliyordum. Beni bu kadar içeride tuttuktan sonra beraat ettireceklerini beklemiyordum, ama bu kadarını da beklemiyordum… Bir zaman birbirlerine ip atanlar ellerinde ip olsa beni asacaklardı” dediğini aktardı.

Özel’in aktardığına göre Kavala, “Çünkü verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası idam hükmünde, idam cezasının yerine gelmişti. Bu delillerin hepsi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıçları tarafından ve tarafsızlıklarına hiç şüphe olmayan yargıçlar tarafından incelendi, çürütüldü ve bu delillerle verilen tutukluluğa devam kararının hak ihlali olduğuna karar vermişti AİHM. Bırakın tutukluluğa devamı, bu delillerle bana ağırlaştırılmış müebbet verdiler” tepkisinde bulundu.

Kavala: Türkiye’ye büyük itibar kaybettirecek

Türkiye’nin AİHM yargı sürecinde, kendisinin darbe suçlamasından beraat ettiği, tutukluluğunun casusluk suçuyla ilgili olduğu tezini savunduğunu hatırlatan Kavala, “Casuslukla ilgili bir kanıt yok, iki yıldır tutukluluk boşuna ve verilen karar Türkiye’nin AİHM nezdindeki savunmasını boşa düşüren bir karardır ve Türkiye’yi sıkıntıya sokacak, kendi tezini boşa düşürecek bir karardır. Birileri vakit kazanıp Osman Kavala’yı içeride tutalım diye tutuklamaya gerekçe uydururken bu kararla birlikte zaman kazandılar, beni iki yıl içeride tuttular ama Türkiye’ye büyük itibar kaybettirmiş olacaklar. Sıkıntı buradadır” dedi.

Sezer’den “Gözyaşlarımı katledilen hukuk sistemi için akıtıyorum” mesajı

Türkiye Cumhuriyeti’nin 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in kendisini aradığını söyleyen Özel, Ahmet Necdet Sezer’in, “Tutulan; evlatlarından, çocuklarından ayrılan, beraat ettikleri bir davadan, delili durumu değişmeden kararı etkileyecek yeniden yargılama gibi bir durum ortaya çıkmadan, bir daha bir daha yargılanıp cezalandırılmalarından üzüntü duyuyorum. Aileleri için üzülüyorum. Onlar için gözyaşı dökebilirim ama gözyaşlarımı katledilen hukuk sistemi için akıtıyorum” sözleriyle kararlardan rahatsızlığını dile getirdiğini aktardı.

“Gezi’yi anlamayan birini Cumhurbaşkanı seçmeyecekler”

Özel, Silivri Cezaevi önünde yaptığı açıklamada, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mahkeme kararına verdiği tepkiyi de hatırlatarak Sezer ve Gül’ün desteğinin cezaevindekiler açısından büyük önem taşıdığını belirtti. Özel, “İçeride vardığımız bir mutabakatı, bütün Türkiye’ye söyleyelim… Gezi’yi, Z kuşağını anlamayan, çevre duyarlılığı olmayan, doğa katliamlarına direnmeyen, kent suçlarına itiraz etmeyen birini bu ülkenin insanları 13’üncü Cumhurbaşkanı seçmeyecekler. Yaşayan üç Cumhurbaşkanı’ndan birisi ve gelecekte görev bekleyeni Gezi’nin arkasında. Gerisini siz düşünün Recep Tayyip Erdoğan” söyleminde bulundu.

Paylaşın

Siyasi Partilerden ‘Gezi Davası’ Kararlarına Sert Tepkiler

İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde cuma günü görülmeye başlanan Gezi davasının karar duruşması “ceza”ların açıklanmasıyla tamamlandı. Kararını açıklayan mahkeme Osman Kavala’ya “Hükümeti kaldırmaya teşebbüsten” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Kavala “Casusluk” suçlamasından beraat etti. 

Davada Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verildi. Mahkeme bu isimlerin tutuklanmasına karar verdi. Verilen cezaların ardından siyasi partilerden sert tepkiler geldi.

“İktidarın halktan ne kadar korktuğunun göstergesidir”

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamada karara tepki gösterildi. HDP’nin açıklamasında, “Osman Kavala ve Gezi Dayanışmasına verilen ceza demokratik talepleri boğmayı hedeflemektedir. İktidarın halktan ne kadar korktuğunun göstergesidir. Gezi’yi de arkadaşlarımızı da sonuna kadar savunacağız!” ifadelerini kullandı.

”Halkın direnme hakkının mahkum edilemez”

Türkiye Komünist Partisi, yaptığı açıklama ile Gezi davası kararlarına tepki gösterdi. Verilen cezaları halkın direnme hakkını mahkum etme girişimi olarak değerlendiren TKP, ”Bugün Çağlayan adliyesinde Gezi davasında mahkeme heyetinin “TC. Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” gerekçesi ile açıkladığı kararın tek karşılığı halkın direnme hakkının mahkum edilmesi girişimidir” ifadelerine açıklamasında yer verdi.

TKP açıklamasını, ”Ama Haziran Direnişi bu uydurma kararı alındığı anda gayrimeşru ilan edecek kadar büyük ve haklı bir halk direnişidir. Mahkemenin Gezi davasında açıkladığı karar geçersizdir. AKP halka ve aydınlığa düşmandır! Halkın yağma, sömürü, işbirlikçilik ve gericiliğe karşı direnişi ise sonuna kadar meşrudur” ifadeleri ile noktaladı.

“Güdümlü bir yargı”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Gezi Parkı davasında çıkan kararlara tepki gösterdi. Yeneroğlu, iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen davada açıklanan hükmün usul ve esas yönünden hukuksuz olduğunu savundu.

”Gelinen noktada, kin ve intikam alma güdüsüyle en temel ceza hukuku kurallarına bile aykırılık teşkil eden yargılamalar sonucunda haksız mahkûmiyet kararlarının verilmesi, iktidarın yargı üzerindeki tahakkümünün sonucudur” diyen Yeneroğlu, ”DEVA Partisi olarak, Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini ancak güdümlü bir yargı ile izah edebilmekteyiz. Ancak unutulmamalıdır ki, hukukun temel ilkelerinin yok sayılması ve temel hak ve hürriyetlere böylesine keyfi bir şekilde müdahale edilmesi aynı zamanda toplumun tamamı için de ciddi bir tehdittir” ifadelerini kullandı.

“Siyasi yönü tartışılan bir davaydı”

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Seçim ve Hukuk İşleri Başkanı Bülent Kaya yaptığı açıklamada davanın tartışmalı olduğuna dikkat çekti. Bülent Kaya, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda kararları var. Siyasallaşan bir dava. Kararın gerekçelerini görmek lazım ama bu dava uzun zamandır kamuoyunda tartışılıyor. Hukukiliğinden ziyade siyasi yönü tartışılan bir davaydı” ifadelerini kullandı.

“Hesabını teker teker soracağız”

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Gezi davasında kararın açılmasın ardından Çağlayan Adliyesi önünde bir açıklama yaptı. Özgür Özel’in açıklaması şöyle oldu:

Bugün sonuçlanan davada ülkeyi yöneten bir tek adamın gönlü yapıldı. O mahkemeler ki yetkilerini, güçlerini önce kanunlardan ama en üstte anayasadan alırlar. Mahkeme bağımsızlığını yok eden, kuvvetler ayrılığını ayaklar altında ezen birisi aslında kendinin meşruiyetinin ortadan kaldırıyor.

Bugün burada verilen karar paranoyak yönetim anlayışının, son dönemde düştüğü derin çaresizlikten ötürü, geçmişteki son derece barışçıl kişilerin yaptığı ve sonuç vermiş bir protestoyu şeytanlaştırmanın son noktasıdır. Kan emerek yaşayan bir vampir gibi Türkiye’deki herkesin adalet talebinin kanının emerek biraz daha yaşamaya çalışmaktadır. Adaletin kanını emen bu vampire hiçbir yapının tek başına gücü yetmez ama hepimiz birden gücü yeter.

Biz birlikte oldukça, biz karşımıdakilerin ne yapmaya çalıştıklarını bildikçe korkmayacağız. Bu saray rejiminin korkak efendileri tir tir titreyecek. And olsun ki bu kumpası kuranlardan, beraat etmiş Gezi’yi yeni yargılama talimatı verenlerden hesap soracağız. And olsun ki Soma’nın da Gezi’nin de Ak Parti’nin zulmettiği herkesin hesabını teker teker soracağız.

Birisi masum insanları, çevreci insanları, aydın insanları mahkum etmeye çalıştı. Onların üzerine kapanan mahkeme kapıları, cezaevi kapıları onları mahkum edemez. Gezi özgürdür, Kavala özgürdür. Tarih önünde Recep Tayyip Erdoğan hesap verecektir. And olsun, and olsun, and olsun.”

“AK Parti’nin intikam davası”

Gezi davasında verilen karara tepki gösterenler arasında İYİ Parti Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Bahadır Erdem de yer aldı. Bahadır Erdem’in açıklaması şöyle oldu:

Gezi davası AK Parti’nin bir intikam davasıydı. Gezi’deki yeşili savunan muhalif seçmenden AK Parti çok korktu. Bu da bir anlamda AK Parti’nin intikam davası olarak bunca zamandır sürdü. AHİM kararına rağmen Osman Kavala tutuklu olarak yargılandı. Bugün de ağırlaştırılmış hapis cezası veriliyor. Diğer sanıklara da 18 er yıl veriliyor. Bir hukukçu olarak bunu hukuka ve adalete sığdırmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

Paylaşın

‘Gezi Parkı Davası’nda Ceza Yağdı

Gezi Parkı Davası’nda Osman Kavala’ya hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye ise bu suça yardımdan 18 yıl hapis cezası verildi.

Haber Merkezi / Gezi Davasının karar duruşmasının ikinci oturumu bugün görüldü. Avukatların savunmalarının ardından sanıklara son sözleri soruldu. Yargılanan hak savunucuları tek tek kürsüye gelerek son sözlerini söyledi.

Mücella Yapıcı “Son sözüm olduğunu düşünmüyorum. Ben 50 yıllık bir meslek insanıyım. Olabildiğince aydın olmaya çalıştım. Hiçbir zaman şiddeten yana olmadım. Toplum yararına mesleğimi onurla yürüttüm. Bugüne kadar tek bir çocuğuma haram lokma yedirmedim. Hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk yapmadım. Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamınızı umuyorum. Hüküm sizindir.” dedi.

Çiğdem Mater de “Bu iddialarla yargılanmayı esefle karşılıyorum. Darbeci olarak yargılanmayı kabul etmiyorum. Protestolar sırasında gençleri öldürenlerin peşine düşülmesini beklerdim ama onun yerine bu dava açıldı. Osman Kavala’nın hayatından çaldığınız 4.5 yılı geri veremezsiniz. Tüm suçlamaları reddediyor, derhal beraatimi talep ediyorum.” diye konuştu.

Mine Özerden ise kürsüye geldiğinde bilgisyasara ya da kendi önlerindeki dosyalara bakan mahkeme heyetinden kendisine bakmasını istedi. Ardından “Yürütmenin yargı üzerindeki vesayetinin son bulmasını, güçlünün hukukunun yerine hukukun gücünün galip gelmesini talep ediyorum ve beraatimi talep ediyorum” ifadelerini kullandı.

Can Atalay “Harama el uzatmadık, kul hakkı yemedik, devleti kendi çıkarlarımız için kullanmadık, devletin gücünü ele geçirip yandaşlarımızı zengin etmedik. Suç işlemedik. Avukatlık, mimarlık, şehir plancılığı yaptık. Bu yargılama faaliyeti değil. Eğer sorun Gezi direnişini sahiplenmekse, hep sahiplendik, yine sahipleniyoruz” dedi.

Osman Kavala’ysa son söz olarak “Siyasi ve ideolojik saiklerle hazırlanan komplo teorileri olayların tarafsız bir şekilde incelenmesini, nesnel değerlendirme yapılmasını engeller. Aynen bu iddianamede ve mütalalda olduğu gibi. AİHM’in tutukluluğumun hak ihlali olduğu kararından sonra aleyhime sunulan delillerin hiçbiri beni suçla ilişkilendirip makul şüphe yaratmadığını açıkladıktan sonra delil olmayan delillerle hakkımda ağrılaştırılmış müebbet hapis istenmesi gerçekçi de değildir, hukuki de değildir. Bu aynen ikinci iddianamedeki suçlar gibi yargı kullanılarak yapılan bir suikast eylemidir.” diye konuştu.

Karar

Osman Kavala’nın son sözünün ardından duruşmaya karar yazımı için ara verdi. Mahkeme verilen yaklaşık 45 dakikalık aranın ardından da izleyicileri salona alarak kararını açıkladı. Osman Kavala’nın TCK 312’den (Hükümeti kaldırmaya teşebbüs) ağarlaştırılmış müebbet cezası verdi. Casusluk suçlamasından ise beraat ettirdi.

Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye TCK 312’ye yardımdan 18 yıl hapisle cezalandırdı. Tutuklanmalarına karar verdi. İzleyiciler karar üzerine tepki gösterdi. Salonda “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları atıldı. Mahkeme hak savunucularının tutuklanma kararının hemen uygulatılmasını istedi.

Ne olmuştu?

İstanbul Taksim’de başlayıp ülke geneline yayılan Gezi Parkı eylemlerine yönelik ilk dava 2014 yılında açıldı. Sanıkların 2015 yılında beraat etmesinin ardından 2019 yılında ikinci bir dava daha başlatıldı.

Bir yıl sonra sonuçlanan bu davada “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “mala zarar verme”, “kasten yaralama” ve “ağırlaştırılmış yaralama” suçlarından yargılanan sanıklar, suçlamalara ilişkin somut ve kesin delil bulunmadığı gerekçesiyle bir kez daha beraat etti. Fakat savcılığın itirazı üzerine davanın yeniden görülmesine karar verildi.

Paylaşın

Osman Kavala’nın Tutukluluğuna Devam Kararı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Osman Kavala hakkında bugün dosya üzerinden aylık tutukluluk incelemesi yapıldı. Mahkeme, Kavala’nın hukuki durumunda bir değişiklik olmamasını dikkate alarak tutukluluğunun oy çokluğuyla devamına karar verdi.

Bir üye hakim, Osman Kavala’nın adli kontrol tedbiriyle tahliye edilmesi yönünde görüş bildirerek karara şerh düştü. Osman Kavala’nın sanıkları arasında bulunduğu Gezi davasının bir sonraki duruşması 22 Nisan’da yapılacak.

Osman Kavala’nın tutukluluğu

Osman Kavala’nın tutukluluk hikâyesi, yargının siyasallaşması, siyaset tarafından kullanılmasının, cezalandırılmak istenen kişiye göre suç yaratma teşebbüsünün ve sadece hukuk normlarının değil, mantık kurallarının da hiçe sayılarak delil yerine komplo teorileri kullanma faaliyetinin açık bir örneği.

Kavala, 1 Kasım 2017’de “hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” (TCK 312) ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlamalarıyla tutuklandı.

Gezi protestolarının planlayıcısı, yöneticisi ve finansörü olduğu iddiasıyla hükümeti devirmeye teşebbüs suçuyla yargılandığı dava beraat kararıyla sonuçlandı. Beraat kararından sonra serbest bırakılmadı, daha önce tahliye kararı verilmiş olan ikinci suçlamayla yeniden tutuklandı.

Bu süreç içinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem hükümeti devirme hem de darbe teşebbüsüyle ilgili suçlamalar için makul şüphe uyandıracak delil olmadığına hükmetti, tutuklanmanın siyasi faktörlerle yetkinin kötüye kullanılması olduğu tespitini yaptı ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması yönünde karar aldı. AİHM kararının etrafından dolanarak tutukluluğu devam ettirmek amacıyla üçüncü bir suçlama, casusluk suçlaması (TCK 328), ortaya çıkarıldı.

Kavala hakkında hazırlanan ikinci iddianamede bu suçlama, casusluğun konusu olması gereken gizli bilginin ne olduğunu, kimden ve nasıl temin edildiğini anlatma ihtiyacı hissedilmeden yer aldı. İddianamede, Kavala’nın Gülenci örgütün mahrem sorumlularıyla irtibat halinde olduğu, 15 Temmuz darbe girişimine katıldığı, hatta darbe sonrası kurulacak hükümette yer alacakların koordinasyonu ile uğraştığı şeklinde akıl almaz suçlamalar da bulunuyordu.

İddianamede hem casusluk hem de 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek suçlamasına dayanak olarak, Kavala’nın darbe girişiminin arkasındaki dış güçlerin ajanı olmakla suçlanan Henri Barkey ile yoğun irtibat içinde olduğu iddia edilmişti. Bu iddiayla ilgili kullanılan sözde delil, Kavala, Divan ve Hilton otelleri arasındaki çalışma ofisindeyken Barkey’in telefonunun yakın yerlerden sinyal vermiş olmasıydı; aynı baz istasyonundan sinyal çakışması dahi bulunmamıştı. Somut delil bulunmaması ise, ilişkinin çok gizli yürütülmüş olması ile açıklandı.

Osman Kavala, hükümeti devirmek, darbe teşebbüsünde bulunmak ve casusluk gibi çok ağır suçlamalarla yargılandığı davalarla ilgili olarak farklı tarihlerde tutuklanmış ve 3,5 yıldan fazla bir süre tutuklu kalmış olduğu sürecin hiçbir aşamasında, savcı tarafından sorgulanmadı.

Bütün bu yoğun delilsizlik durumuna karşın, Cumhurbaşkanı birkaç kez Kavala’nın suçlu olduğuna dair demeçler verdi, bunlardan birinde de Gezi davasında verilen beraat kararını eleştirerek, bunu Kavala’nın tahliyesini sağlamaya yönelik bir operasyon olarak niteledi.

Kavala ile ilgili Gezi davası daha sonra, Çarşı grubu ile ilgili Gezi davasıyla birleştirildi. Bu davanın da Kavala ile ilgili 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek ve casusluk suçlamalarıyla ilgili davayla birleştirilmesi söz konusu.

Böylece birbirlerinden farklı eylemler, birbirlerini tanımayan kişiler arasında ilişki kurulmaya çalışılacak. Ergenekon ve Balyoz davalarında gördüğümüz bu uygulama, siyasi davalarda algı yaratmaya yarayan elverişli bir yöntem olarak ortaya çıkıyor.

Daha bir süre Gezi protestolarının yargı aracılığıyla dış komplo olarak kriminalize edilmesi, siyasetin gündeminde yer almaya devam edecek ve bunun kanıtı olarak da Kavala’nın cezaevinde kalmasına gayret edilecek gibi görünüyor.

Paylaşın