AİHM, Türkiye’den Osman Kavala İçin Savunma İstedi

Osman Kavala’nın yaptığı ikinci başvuruyu önceli olarak inceleme kararı alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’den savunmasını 16 Temmuz 2024 tarihine dek mahkemeye sunmasını istedi.

AİHM’in 10 Aralık 2019 tarihli kararı Osman Kavala’nın tutukluluğunun keyfi olduğunu ve siyasi saiklere dayandığını tespit etmiş ve bu nedenle Osman Kavala’nın derhal salıverilmesi gerektiğine hükmetmişti.

Osman Kavala, 1 Kasım 2017’den bu yana tutuklu. Kavala’nın, 5 Nisan 2022’de “casusluk” suçlamasından beraat ve tahliyesine, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçundan ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına hükmedilmişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 18 Ekim 2017’den beri (2 bin 352 gün) hapiste tutulan Osman Kavala’nın yaptığı ikinci başvuruyu önceli olarak inceleme kararı aldı.

Kavala’nın AİHM’ne ikinci başvurusu, mahkemenin Kavala lehine verdiği 10 Aralık 2019 tarihli hak ihlali kararına rağmen devam eden ihlal iddialarını içeriyor.

Osman Kavala’nın avukatları “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Osman Kavala’nın derhal salıverilmesini gerektiren 2019 ve 2022 tarihli kararların icrasını denetlemeye devam etmektedir. Türkiye hukuken bağlayıcı olan bu kararlara uymakla yükümlüdür. Mahkemeye yapılan yeni başvuru, Bakanlar Komitesi’nin denetim süreci ve Türkiye’nin AİHM’in kararından doğan ve devam eden hukuki yükümlülükleri üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Yeni başvuru, AİHM’in 2019 yılında verdiği ihlal kararından beri devam eden ve yeni hak ihlallerini dile getirmektedir” diye açıklama yaptı.

Yeni başvuruda şu şikâyetler öne sürülüyor:

Osman Kavala’nın 10 Aralık 2019 tarihinden bugüne kadar süren tutukluluğu bir bütün olarak hukuka aykırıdır (AİHS’in 5. maddesi);

Yerel mahkemeler Osman Kavala’nın tutukluluğunun hukukiliğini süratle denetlememişlerdir (AİHS’im 5(4). maddesi);

Osman Kavala’nın adil yargılanma hakkı ağır bir şekilde ihlal edilmiştir (AİHS’in 6(1), 6(2) ve 6(3)(d) maddeleri);

Osman Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi (Hükümeti devirmeye teşebbüs etmek) uyarınca mahkûm edilmesi öngörülebilirlik şartına uygun değildir (AİHS’in 7. maddesi);

Osman Kavala’nın tutuklanması, kovuşturulması ve hapis cezasına çarptırılması kendisinin bir insan hakları savunucusu olarak susturulması ve cezalandırılması amacını taşımaktadır ve ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü haklarını ağır bir biçimde sınırlandırmaktadır (AİHS’in 10. ve 11. maddeleri);

Osman Kavala siyasi bir amaçla tutuklanmış, mahkûm edilmiş ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu siyasi amaç, onu susturmak ve cezalandırmaktır (AİHS’in 18. Madde ile beraber 5, 6, 7, 10, 11. maddeleri);

Masum bir insanın aşırı derecede uzun, keyfi, siyasi saiklere dayalı ve hukuka aykırı bir şekilde tutuklanması ve hakkında verilen müebbet hapis cezasının gözden geçirilme imkanının bulunmaması AİHS’in 3. maddesini ihlal etmektedir.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Osman Kavala Ve Selahattin Demirtaş Kararı

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarını görüşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Osman Kavala için Ankara ile “diyaloğu sürdürme”, Selahattin Demirtaş için derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu.

Avrupa Konseyi, Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949’da kurulmuş hükümetlerarası bir kuruluştur. Avrupa Konseyi’ne Rusya, Belarus, Kosova, Kazakistan ve gözlemci Vatikan hariç tüm Avrupa ülkeleri üyedir.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre, Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen iş insanı ve insan hakları aktivisti Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından 10 Aralık 2019 tarihinde açıklanan ve 11 Temmuz 2022 tarihinde de onaylanan kararın uygulanma süreci Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından bu hafta Strasbourg’da bir kez daha ele alındı.

Bakanlar Komitesi, AİHM kararları gündemli toplantısı sonunda AİHM’nin Osman Kavala kararının uygulanış sürecinde Ankara ile teknik diyaloğu ön plana çıkaran politikasını sürdürdü. Komite, Ankara ile yürütülen üst düzey siyasi ve teknik görüşmelerin devam etmesini kararlaştırdı.

Kavala’nın tutukluluğuna ilişkin hak ihlali kararı veren ve Kavala’nın serbest bırakılmasını talep eden AİHM’nin kararını uygulamayan Türkiye, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin denetimine girmişti. AİHM kararı gereği Kavala’nın ‘derhal serbest bırakılması’ için Ankara’ya yeniden çağrıda bulunan ve diyalog vurgusu yapan Komite, Ankara’ya yönelik bir yaptırım kararı almadı. Komite, Kavala’nın avukatları ve kimi uluslararası sivil toplum kuruluşlarının Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Kavala dosyasında devreye girmesi için yaptıkları çağrılara da olumlu yanıt vermedi.

Kavala dosyası 13 Kasım 2023 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic-Buric ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ankara’da gerçekleşen görüşmelerinde ele alınmış, Bakanlar Komitesi bu ziyaret sonrası Aralık 2023’teki toplantılarında Mart 2024’e kadar üst düzey teknik temasların devam etmesi yönünde karar almıştı. Bu karar kapsamında Avrupa Konseyi’nden üst düzey bir heyet ‘Kavala’nın serbest bırakılması için Türk yargı sistemindeki mevcut yolları’ görüşmek üzere 15 Şubat 2024 tarihinde Ankara’da temaslarda bulunmuştu.

Bakanlar Komitesi’nin aldığı kararda geçen yıl her düzeyde başlatılan diyalog sürecinin ‘yapıcı’ ve ‘sonuç odaklı’ devam etmesi çağrısı yer aldı. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin Osman Kavala tarafından yapılmış bireysel başvuruları AİHM kararları temelinde ivedilikle inceleyip karara bağlamasına özellikle vurguda bulunuldu. Komitenin kararında, Osman Kavala serbest bırakılmadıkça Türkiye’nin ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülüklerini ve hukuk devleti ilkelerini ihlale devam edeceği’ de özellikle not edildi.

Komite, AKPM’nin Kavala dosyasında devreye girmesine şimdilik sıcak bakmıyor. Kavala’nın avukatları ve kimi uluslararası sivil toplum kuruluşları (Human Rights Watch, The International Commission of Jurists, Turkey Human Rights Litigation Support Project) AKPM’nin 12 Ekim 2023 tarihli Osman Kavala kararı gereği Bakanlar Komitesi ile ‘Ortak Tamamlayıcı Prosedür’ adı verilen sürecin başlatılması çağrısında bulunmuştu.

Bugüne kadar somut olarak kullanılmayan bu yöntem, Bakanlar Komitesi’nde daha ziyade teknik düzeyde yürütülen diyalog sürecinin siyasi bir platform olan AKPM gündemine daha yoğun biçimde taşınması anlamına geliyor.

Geçtiğimiz haftalarda Kavala hakkında Strasbourg’a ayrıntılı bir dosya ileten uluslararası sivil toplum kuruluşları Bakanlar Komitesi’ne AKPM’nin 12 Ekim 2023 tarihli kararını olduğu gibi benimsemesi çağrısında bulunmuştu. AKPM kararında, Avrupa Konseyi ve AB ülkelerinin, Osman Kavala hakkındaki AİHM kararının yerine getirilmemesi halinde ‘Magnitsky mevzuatları’ ya da benzeri hukuksal araçları kullanarak Ankara’ya spesifik yaptırımlar uygulamaları da istenmişti.

AİHM kararlarının infazı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetleniyor. Bakanlar Komitesi, AİHM’nin 10 Aralık 2019 tarihli Osman Kavala kararı yerine getirilmediği gerekçesiyle 2 Şubat 2022 tarihinde Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” adı verilen süreci başlatmış, bu kapsamda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini AİHM’ye sormuş, AİHM 11 Temmuz 2022 tarihinde Osman Kavala kararının yerine getirilmediğine hükmetmişti.

Kavala’nın avukatları bu yıl Ocak ayında AİHM’e yeni bir dava başvurusunda bulundu. Başvuru AİHM’nin 2019 yılında verdiği kararla ilgili ihlal sürecinin devamı ve Kavala hakkında Türk mahkemeleri önünde 28 Eylül 2023 tarihinde kesinleşmiş mahkumiyet kararına ilişkin hak ihlali iddialarını kapsıyor. Başvuru henüz AİHM tarafından Türk hükümetine tebliğ edilmedi.

AKPM’nin her yıl insan hakları aktivistlerine verdiği Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne geçen yıl Osman Kavala layık görülmüş, ödülü 9 Ekim 2023 tarihinde Strasbourg’da düzenlenen bir törenle Kavala adına eşi Ayşe Buğra Kavala almıştı.

Selahattin Demirtaş için tahliye çağrısı

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu hafta Selahattin Demirtaş hakkındaki son AİHM kararını da ele aldı. Komite, AİHM kararı gereği Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması çağrısını yineledi ve durumunda değişiklik olmaması halinde Haziran 2024’teki oturumlarında ikaz niteliğinde bir ara karar alacağı mesajı verdi.

Paylaşın

Osman Kavala: Bu Kadar Hukuktan Kopma Beklemiyordum

Altı yılı aşkın süredir hapiste tutulan iş insanı Osman Kavala, “AİHM’in 2019 yılında verdiği kararda belirttiği gibi ilk tutuklanmam delile dayanmıyordu, siyasi saiklerle yapılmış bir hak ihlaliydi” dedi ve ekledi:

“Gezi davasının beraatle sonuçlanmış olması, geç de olsa adalet mekanizmasının çalıştığını gösterdi, inancım boşa çıkmamış oldu. Beraat kararından sonra yaşananların, yargının siyasallaşması ve yasaların keyfi kullanılması sürecinde ileri bir aşamaya geçildiğini yansıttığını düşünüyorum. Bu kadar gözü kara bir şekilde hukuktan kopma beklemiyordum.”

Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’a konuşan Osman Kavala’nın röportajından bir bölüm şöyle:

Hapishane koşullarının ağırlığına haksız, hukuksuz bir biçimde içeride tutuluyor olmanın duygusu ve ülkedeki genel gidişatın karamsarlığı eklenince sorması ayıp oluyor ama, altı yıllık mahpusluk karşısında genel olarak nasılsınız?

Sanırım vücut ve ruh sağlığımda ciddi bir hasar yok. İnsan organizması koşullara adapte oluyor. Eşimden, ailemden gördüğüm destek, dostlardan, bir kısmıyla daha önce tanışmadığım duyarlı insanlardan gelen dayanışma mesajları moralimi güçlü tutmamı sağlıyor. Sadece hapiste olmam değil, ülkemin ve dünyamızın hali de mutlu olmama pek izin vermiyor. Gene de umudumu koruyorum, umudu koruyabilmenin ruh sağlığı için gerekli olduğunu düşünüyorum.

1+1 Express dergisinin 2022 Güz sayısına verdiğiniz söyleşide şöyle demiştiniz: “Sadece delilsiz değil, son derece mantıksız da olan suçlamalarla beş yıla yakın cezaevinde bulunmak insanın yaşadığı toplumla ilişkisini sorgulamasına neden oluyor. Bunun olağanüstü bir hukuksuzluk vakası olduğunu düşünüyorsunuz, bu ve benzerleri yaşanırken, insanların özellikle de sizi tanıyanların, her şey normalmiş gibi davranıyor olmalarını yadırgıyorsunuz.” Sizinle söyleşi yapacağımı söylediğim bir arkadaş, “Kavala bütün bu olanlardan sonra hepimizden nefret etmemeyi nasıl başarıyor” diye sormamı istedi. Bu soruya yanıtınız ne olur?

Size bu soruyu soran arkadaşınız belli ki her şey normalmiş gibi davranmayanlardan. Aksi takdirde, böyle bir soru sormak aklına gelmezdi. Express dergisindeki söyleşide sadece benim başıma gelene değil, başka vahim hukuksuzluklara da daha fazla tepki gösterilmesini beklediğimi belirtmiştim. Bunların birbirleriyle ilişkisinin kurulması durumunda hukuk devletinin temellerine yönelik tehdit tam manasıyla anlaşılabilir. Ancak maalesef hukuk ihlallerinin yaygınlaşması bir tür kanıksamaya, “bizde böyle” tavrının benimsenmesine yol açıyor. Bu da durumu normalleştirmeye hizmet ediyor.

“Bu kadar gözü kara şekilde hukuktan kopma beklemiyordum”

İlk başlarda adalet mekanizmasının çalışacağına dair inancınızı ifade ediyordunuz. Sizin bu yaklaşımınızı şekillendiren iyimserliğinizin kaynağı ne tür bir öngörüydü? Şu anda bu yaklaşımınıza dair ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz?

AİHM’in 2019 yılında verdiği kararda belirttiği gibi ilk tutuklanmam delile dayanmıyordu, siyasi saiklerle yapılmış bir hak ihlaliydi. Gezi davasının beraatle sonuçlanmış olması, geç de olsa adalet mekanizmasının çalıştığını gösterdi, inancım boşa çıkmamış oldu. Beraat kararından sonra yaşananların, yargının siyasallaşması ve yasaların keyfi kullanılması sürecinde ileri bir aşamaya geçildiğini yansıttığını düşünüyorum. Bu kadar gözü kara bir şekilde hukuktan kopma beklemiyordum.

Geriye dönüp baktığınızda, savunma stratejinizle ilgili ne düşünüyorsunuz? Yapılandan farklı bir yöntem izlenseydi, içeride ve uluslararası alanda daha büyük bir kamuoyu yaratılsaydı, kampanyalar düzenlenseydi, sizce sonuç farklı olmaz mıydı?

Geçenlerde Dışişleri Bakanı’nın da belirtmiş olduğu gibi, yurt dışından gelen, AİHM kararına uyulması ve benim serbest bırakılmam ile ilgili talepler, siyasi müdahaleler olarak ilan edildi, böyle bir propaganda yapıldı. Bu da yargının siyasi tercihlere uygun biçimde davranmasını meşrulaştırmaya, AİHM kararlarını değersizleştirmeye hizmet etti. İçeride daha ciddi bir kamuoyu tepkisi etkili olabilirdi. Ancak, toplumun bir kısmı iktidarın söylemlerini sorgulamıyor, bir kısmı da önceki cevabımda değindiğim gibi, bu tür sorunların vaka-i adiyeden olduğu şeklinde bir düşünceye kendilerini inandırıyor.

“Gezi protestolarının bir kumanda merkezi, beyni yoktu, ama kalbi vardı”

İktidarın Gezi olaylarıyla ilgili özel bir hesaplaşma programı olduğunu ve sizlerin de bu çerçevede cezalandırıldığını görüyoruz. Öyle ki, Anayasa Mahkemesi’nin Gezi davasından tutuklanmış olan Hatay Milletvekili Can Atalay lehine kararı Yargıtay’ın sopasıyla karşılık buldu, iktidar içinde de büyük bir çatlak oluşturdu. Sizce iktidar cephesi açısından Gezi olayları ve Gezi davası neden bu kadar net bir kırmızı çizgi?

Kırmızı çizgi uygun bir tanım mı, emin değilim. Bence iktidar Gezi davasının kendisine siyaseten fayda sağladığına inanıyor. Bu davayla sivil toplum kuruluşlarına iktidarı rahatsız edecek türden faaliyetlerde bulunmamaları yönünde güçlü bir mesaj verildi, verilmeye devam ediyor.

İddianamedeki suçlamalar ve sonunda verilen mahkûmiyet kararları Gezi’nin dış güçlerin hükümeti devirmeye yönelik kalkışma teşebbüsü olduğu şeklindeki siyasi söyleme dayanak olma işlevini görüyor. İlk başından beri hapiste bulunmam da bu kalkışmanın dış güçlerin bir komplosu olduğuna dair kurgunun kanıtı gibi sunuldu. Bu kurgu sadece Gezi olaylarıyla kısıtlı kalmadı, kitlesel protestoları ve muhalefeti dış güçlere hizmet etmekle itham eden söyleme destek olma işlevi de gördü.

Taha Akyol’un Karar gazetesindeki bir yazısında “AK Parti son on yıldaki yanlışlarını dış güçler kavramıyla ve muhalefete yönelik ‘ihanet’ suçlamasıyla örttü” tespiti çok yerinde. Bu kavramın ve suçlamanın otoriterleşmeye meşruiyet kazandırmak için de kullanıldığına işaret etmek gerekir. Gezi protestoları hızlı bir şekilde birçok şehre yayılmış, beklenilmeyen bir kitleselliğe ulaşmıştı. İnsanların protestolara katılmak için farklı motivasyonları vardı, ancak parkın korunması birleştirici ve gösterilere anlam ve meşruluk kazandıran ortak talepti.

Daha önce de söylemiştim, Gezi protestolarının bir kumanda merkezi, beyni yoktu, ama kalbi vardı, kalbi Gezi Parkı’ydı.

Röportajin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Osman Kavala: Yasalar Kapsamında Suç Sayılan Hiçbir Eylemim Olmadı

Dünya’nın en eski haber ajansı Agence France-Press’e (AFP) konuşan Osman Kavala, “Bir gün tahliye olacağımdan hiç şüphem yok, zira yasalar kapsamında suç sayılan hiçbir eylemim olmadı” ifadelerini kullandı.

“Bilmediğim şey ise (tahliyenin) ne zaman olacağı” diyen Kavala, akıl sağlığını korumak için bunları düşünmediğini de belirtti.

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala, avukatları aracılığıyla Agence France-Press’in (AFP) sorularını yanıtladı. Osman Kavala, “Bir gün tahliye olacağımdan hiç şüphem yok, zira yasalar kapsamında suç sayılan hiçbir eylemim olmadı” ifadelerini kullandı.

“Bilmediğim şey ise (tahliyenin) ne zaman olacağı” diyen Kavala, akıl sağlığını korumak için bunları düşünmediğini de belirtti. Avluya çıktığında yürüyüş yapıp kuşlara yem bıraktığını aktaran Kavala, vaktini kitap okuyup yazı yazarak ve televizyon izleyerek geçirdiğini söyledi.

Kavala’dan tutukluluğunun altıncı yıl dönümünde mesaj

Osman Kavala, yakın zamanda tutukluluğunun altıncı yıl dönümü vesilesiyle sosyal medya platformu zerinden bir açıklama yayınlamıştı. Kavala, açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştı:

“6 yıl boyunca suç işlediğime dair hiçbir delil olmadan cezaevinde tutuldum. Bunun sona ermesini beklerken, Yargıtay kararıyla hukuksuzluğun onanması ile infaz koşullarım ağırlaştı.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesinin, kendisi de hapis deneyimi yaşamış olan Vaclav Havel adına verdiği ödüle layık görülmem bana onur verdi. Ancak, Hamas’ın sivillere saldırı eylemi ve İsrail bombardımanının Gazze’de yarattığı felaket sevinmeme fırsat vermedi. Filistin’de büyük acılara sebep olan terör ve şiddet ortamını besleyen adaletsizliklere karşı tüm uluslararası kuruluşların daha fazla duyarlılık göstereceklerini ve uluslararası hukuk normlarına uygun biçimde barışın sağlanması için güçlü bir inisiyatif alacaklarını umuyorum.

Havel’in dediği gibi, ‘en önemlisi umudu kaybetmemek’. Ülkemde hukukun egemen olacağına dair umudumu kaybetmedim.”

Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan iş insanı Osman Kavala, 2023 Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne layık görülmüştü. Ödülü Ekim ayında Kavala adına eşi Ayşe Buğra almıştı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, ödülün Kavala’ya verilmesine yazılı bir açıklama ile tepki göstererek, “Ülkemizde hakkında yargı tarafından hükmedilen kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan bir kişiye verilmiş olması kabul edilemez” ifadesini kullanmıştı.

Osman Kavala’nın cezası onandı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25 Nisan 2022’de Osman Kavala, Can Atalay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman ve Çiğdem Mater hakkında verdiği mahkumiyet kararını Eylül ayında onamış, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mücella Yapıcı hakkındaki hükümleri ise bozmuştu.

Gezi Parkı davasında, Türk Ceza Kanunu’nun 312/1 maddesi gereğince, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater’e “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan verilen 18’er yıl hapis cezalarını onamıştı.

Paylaşın

Osman Kavala’dan Tutukluluğunun Altıncı Yıl Dönümünde Mesaj: Umudumu Kaybetmedim

Tutukluluğunun altıncı yıl dönümü vesilesiyle sosyal medya platformu zerinden bir açıklama yayınlayan Osman Kavala, “Ülkemde hukukun egemen olacağına dair umudumu kaybetmedim” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasında, Filistin’de devam eden insani krize değinen Osman Kavala, bu sebeple Vaclav Havel ödülüne layık görüldüğü için de sevinemediğini söyledi. Kavala, açıklamasında şu ifadeleri kullandı.

“6 yıl boyunca suç işlediğime dair hiçbir delil olmadan cezaevinde tutuldum. Bunun sona ermesini beklerken, Yargıtay kararıyla hukuksuzluğun onanması ile infaz koşullarım ağırlaştı.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesinin, kendisi de hapis deneyimi yaşamış olan Vaclav Havel adına verdiği ödüle layık görülmem bana onur verdi. Ancak, Hamas’ın sivillere saldırı eylemi ve İsrail bombardımanının Gazze’de yarattığı felaket sevinmeme fırsat vermedi. Filistin’de büyük acılara sebep olan terör ve şiddet ortamını besleyen adaletsizliklere karşı tüm uluslararası kuruluşların daha fazla duyarlılık göstereceklerini ve uluslararası hukuk normlarına uygun biçimde barışın sağlanması için güçlü bir inisiyatif alacaklarını umuyorum.

Havel’in dediği gibi, ‘en önemlisi umudu kaybetmemek’. Ülkemde hukukun egemen olacağına dair umudumu kaybetmedim.”

Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan iş insanı Osman Kavala, 2023 Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne layık görülmüştü. Ödülü Ekim ayında Kavala adına eşi Ayşe Buğra almıştı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, ödülün Kavala’ya verilmesine yazılı bir açıklama ile tepki göstererek, “Ülkemizde hakkında yargı tarafından hükmedilen kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan bir kişiye verilmiş olması kabul edilemez” ifadesini kullanmıştı.

Osman Kavala’nın cezası onandı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25 Nisan 2022’de Osman Kavala, Can Atalay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman ve Çiğdem Mater hakkında verdiği mahkumiyet kararını Eylül ayında onamış, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mücella Yapıcı hakkındaki hükümleri ise bozmuştu.

Gezi Parkı davasında, Türk Ceza Kanunu’nun 312/1 maddesi gereğince, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater’e “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan verilen 18’er yıl hapis cezalarını onamıştı.

Avrupa Konseyi ihlal süreci

AİHM 10 Aralık 2019’da Kavala’ya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. Dosya, üye devletlerin kararlara uymasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, mahkemenin 10 Aralık 2019 kararının uygulanmamasıyla ilgili ihlal prosedürü başlatmasının ardından Büyük Daire’ye taşındı.

Büyük Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “kararların bağlayıcılığı”nın düzenlendiği 46/1 maddesine dayanarak, Türkiye’nin AİHM kararına uymamasıyla ilgili 11 Temmuz’da kararını açıkladı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamında açıklanan kararda, Türkiye’nin, AİHM kararlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucu yer aldı.

AİHM, bu konuyu içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 46/1. maddesini ihlal ettiği hükmüne vardı. Karar, 1’e karşı 16 oyla alındı. Tek karşı oy, mahkemenin tek Türkiyeli yargıcı Saadet Yüksel’den geldi. Yüksel karara yazdığı şerhte, çoğunluğun görüşüne katılmadığını ifade etti.

AKPM 12 Ekim’de “Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması” kararını, katılanların 2/3 çoğunluğuyla kabul etti. 62 üyenin oy kullandığı oturumda 44 üye karardan yana 18 üye karara karşı oy kullandı. Karara göre, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala’nın “tutukluluğu kaldırılarak derhal serbest bırakılması” kararını yerine getirmediği takdirde, bazı yaptırımlarla karşı karşıya kalacak.

Bu yaptırımlar arasında en önemlileri Kavala’nın hukuksuzca hapiste kalmasına şahsi sorumlulukları nedeniyle yol açan kamu görevlileriyle ilgili “Magnitsky Mevzuatı”nın uygulanması ve “Osman Kavala’nın 1 Ocak 2024 tarihine kadar cezaevinden tahliye edilmemesi halinde, Meclis’in 2024’ün ilk Oturumunda Türk delegasyonunun yeterlik belgelerine itiraz etme yetkisinin devreye girmesi.”

Bu karardan sonra Kavala’nın serbest bırakılması sağlanamadığı takdirde “Osman Kavala ve diğer siyasi mahkumların Türkiye’de yasadışı ve keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmasına polis memuru, savcı, hakim, cezaevi görevlisi yada başka görevlerde bulunanlar olarak katkıda bulunan herkes” Avrupa ülkelerinde bu eylemleri nedeniyle kovuşturmayla karşı karşıya kalabilir.

Ayrıca Osman Kavala 1 Ocak 2024’e kadar tahliye edilmediği takdirde 2024 Kış Oturumu’nda Türkiye delegasyonu AKPM’de oy kullanma haklarından yoksun kalabilir.

Paylaşın

AKPM’nin Osman Kavala Kararına Türkiye’den Tepki: Tarihi Bir Hata

Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM), Osman Kavala’nın geçmişteki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları gereği derhal serbest bırakılmaması halinde Ankara’ya hedef odaklı yaptırım uygulanması çağrısına sert tepki gösterdi.

Haber Merkezi / Dışişleri Bakanlığı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, AKPM’nin karar ile “tarihi bir hataya imza attığı” belirtildi. Açıklamada, “AKPM bu girişimiyle, adli süreçleri siyasete alet etmekte ve diyalog kanallarını kapatmaya yeltenmektedir. Bu, AKPM’nin varoluş nedenini oluşturan demokratik değerlere aykırıdır” ifadeleri yer aldı.

Kararı “AKPM’nin görünürlük kazanmaya yönelik pervasızlığı” olarak değerlendiren Dışişleri Bakanlığı, ileride “hicapla hatırlanacağını” kaydetti. Ankara’nın Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olduğu vurgulanan açıklamada Bakanlık, AKPM’yi “amaç ve değerlerinden uzaklaşmakla” suçladı.

AKPM’nin kararı ne diyor?

“Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısı” başlıklı karar tasarısı (Doc. 15841 10/10/2023) Türkiye’nin Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararını uygulamamaktaki ısrarı dolayısıyla Avrupa Konseyi üyesi ve gözlemci Devletlere ve Avrupa Birliği’ne Türkiye’ye yönelik aşağıdaki yaptırımları da kapsayan bir çağrının kabulünü öngörüyordu. Tasarı değişiklik olmaksızın kabul edildi.

Karar tasarısı AKPM Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu raportörü Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’ndan Avusturyalı parlamenter Petra Bayr tarafından kaleme alınmış ve Komisyon tarafından Meclise taşınmıştı. Karar Avrupa Konseyi üyesi ve gözlemci devletler ile Avrupa Birliği’ni şu yaptırımları gerçekleştirmekle yükümlü kılıyor:

14.1 İnsan hakları savunucusu Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması için Türk makamlarıyla en üst düzeyde ilişki kurulması;

14.2 Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunmasına yönelik iyileştirmeleri desteklemek için acilen harekete geçilmesi;

14.3 Osman Kavala ve diğer siyasi mahkumların Türkiye’de yasadışı ve keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmasına polis memuru, savcı, hakim, cezaevi görevlisi yada başka görevlerde bulunanlar olarak katkıda bulunan herkesi şahsen hedef alarak yaptırım uygulamak üzere “Magnitsky mevzuatı” veya diğer yasal araçların uygulamaya sokulması;

15. Bu temel konu aynı zamanda Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki diyaloğun bir parçasıdır ve bu bağlamda Meclis, Avrupa Birliği’ni, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir toplumda çoğulculuğu teşvik eden çalışmalara öncelik verilmesi doğrultusunda Türkiye’ye mali desteğini belirlerken bu ciddi durumu tam olarak dikkate almaya çağırır.

16. Osman Kavala’nın 1 Ocak 2024 tarihine kadar cezaevinden tahliye edilmemesi halinde, bu Meclis, 2024’ün ilk Oturumunda Türk delegasyonunun yeterlik belgelerine itiraz etme yetkisini hatırlatır.

17. Meclis, Bakanlar Komitesi, Genel Sekreter ve Türkiye ile Kavala kararının uygulanmasını sağlamak ve bir bütün olarak Sözleşme sisteminin korunmasını ve nihayetinde kuruluşun güvenilirliğini güvence altına almak üzere , Reykjavik Deklarasyonu ve Mahkeme kararlarının uygulanmasına verilen önem doğrultusunda yakın işbirliği içinde çalışmaya hazırdır.

Magnistky mevzuatı nedir?

Metinde yer alan “Magnistsky mevzuatı” adı altındaki yaptırımlar kümesi hükümetlerin insan hakları ihlalleri işleyen ya da önemli yolsuzluklara karışan yabancı kişilere yönelik yaptırımlarda bulunmalarını sağlayan yasaları ifade ediyor.

Bu yaptırımlar, 2009’da Rusya’da vergi yetkililerini ve kolluk kuvvetlerini bir yatırım yönetim şirketi olan Hermitage Capital’den 230 milyon dolar vergi iadesini zimmete geçirmekle suçlayan vergi muhasebecisisi Sergey Magnitsky’nin işkencelerden geçirildikten sonra cezaevinde can vermesinin ardından ilk olarak 2012’de ABD tarafından yürürlüğe konulmuş ve mağdurun adıyla kodlanmıştı. O tarihten bu yana Kanada, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği ülkeleri çıkardıkları benzer yasalarla ağır insan hakları ihlalleri ya da büyük çaplı yolsuzluklar dolayısıyla kendi yurttaşları olmayan yabancı kişilere yönelik yaptırımlar uygulama yetkisi kazandılar.

Bu olayda AKPM’nin çağrısının muhatabı olan ülkeler Osman Kavala’nın serbest bırakılması doğrultusundaki AİHM kararının uygulanmasını görev ve yetkileri dolayısıyla önlemiş olan cezaevi yöneticilerinden yüksek yargıçlara kadar bütün güç sahiplerine ülke sınırlarına girdikleri andan itibaren kendi mevzuatlarına göre yaptırım uygulama yükümlülüğü altına girecekler.

AİHM kararı

AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarının infazı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetleniyor. Bakanlar Komitesi, AİHM’nin 10 Aralık 2019 tarihli Osman Kavala kararı yerine getirilmediği gerekçesiyle 2 Şubat 2022 tarihinde Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatmıştı.

Komite, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini AİHM’ye sormuş; AİHM 11 Temmuz 2022 tarihinde Osman Kavala kararının yerine getirilmediğine hükmetmişti.

AKPM’nin her yıl insan hakları aktivistlerine verdiği Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne de bu yıl Osman Kavala layık görülmüş; ödülü bu hafta başında Strasbourg’da düzenlenen bir törenle Kavala adına eşi Ayşe Buğra Kavala almıştı.

Paylaşın

AKPM’den Osman Kavala Kararı: Türkiye İçin “Magnitsky Yaptırımı” Çağrısı

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), üye ve gözlemci devletlere, “Osman Kavala ve Türkiye’deki diğer politik tutukluların keyfi ve illegal biçimde özgürlüklerinden mahrum edilmesine katkıda bulunmuş polis memuru, savcı, yargıç ve diğer devlet memurlarını hedef alan yaptırımlar uygulanması” çağrısında bulundu.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), bu bağlamda üye ve gözlemci devletlerin “Magnitsky mevzuatlarını” ya da benzer hukuksal mekanizmaları kullanmalarını istiyor.

İlk olarak ABD’de kullanılan Magnitsky yaptırımları insan hakkı ihlallerine karışan bireyleri hedef alıyor. ABD’de 2012 yılında yürürlüğe giren ve vize yasağı ve mal varlıklarının dondurulması gibi yaptırımlar öngören yasanın bir benzeri 7 Aralık 2020 tarihinde AB tarafından hazırlandı.

AKPM, Magnitsky yaptırımı çağrısında bulunsa da kararı uygulama yetkisi üye ve gözlemci ülkelere ait. Üye ve gözlemci devletlerin bu çağrıya olumlu karşılık vermeleri şimdilik beklenmiyor.

Ancak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), “Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması” kararını katılanların 2/3 çoğunluğuyla kabul etti. 62 üyenin oy kullandığı oturumda 44 üye karardan yana 18 üye karara karşı oy kullandı

Karara göre, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala’nın “tutukluluğu kaldırılarak derhal serbest bırakılması” kararını yerine getirmediği takdirde, aşağıdaki yaptırımlarla karşı karşıya kalacak.

Bu yaptırımlar arasında en önemlileri Kavala’nın hukuksuzca hapiste kalmasına şahsi sorumlulukları nedeniyle yol açan kamu görevlileriyla ilgili “Magnitsky Mevzuatı”nın uygulanması ve “Osman Kavala’nın 1 Ocak 2024 tarihine kadar cezaevinden tahliye edilmemesi halinde, Meclis’in 2024’ün ilk Oturumunda Türk delegasyonunun yeterlik belgelerine itiraz etme yetkisinin devreye girmesi.”

Daha açık bir anlatımla bu karardan sonra Türk makamlarıyla “ilişkiye geçilmesi”ne karşın Kavalanın serbest bırakılması sağlanamadığı takdirde “Osman Kavala ve diğer siyasi mahkumların Türkiye’de yasadışı ve keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmasına polis memuru, savcı, hakim, cezaevi görevlisi yada başka görevlerde bulunanlar olarak katkıda bulunan herkes” Avrupa ülkelerinde bu eylemleri nedeniyle kovuşturmayla karşı karşıya kalacaklar.

İkincisi Osman Kavala 1 Ocak 2024’e kadar tahliye edilmediği takdirde 2024 Kış Oturumu’nda Türkiye delegasyonu AKPM’de oy kullanma haklarından yoksun kalacaklar.

Karar ne diyor?

“Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısı” başlıklı karar tasarısı (Doc. 15841 10/10/2023) Türkiye’nin Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararını uygulamamaktaki ısrarı dolayısıyla Avrupa Konseyi üyesi ve gözlemci Devletlere ve Avrupa Birliği’ne Türkiye’ye yönelik aşağıdaki yaptırımları da kapsayan bir çağrının kabulünü öngörüyordu. Tasarı değişiklik olmaksızın kabul edildi.

Karar tasarısı AKPM Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu raportörü Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’ndan Avusturyalı parlamenter Petra Bayr tarafından kaleme alınmış ve Komisyon tarafından Meclise taşınmıştı. Karar Avrupa Konseyi üyesi ve gözlemci devletler ile Avrupa Birliği’ni şu yaptırımları gerçekleştirmekle yükümlü kılıyor:

14.1 İnsan hakları savunucusu Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması için Türk makamlarıyla en üst düzeyde ilişki kurulması;

14.2 Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunmasına yönelik iyileştirmeleri desteklemek için acilen harekete geçilmesi;

14.3 Osman Kavala ve diğer siyasi mahkumların Türkiye’de yasadışı ve keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmasına polis memuru, savcı, hakim, cezaevi görevlisi yada başka görevlerde bulunanlar olarak katkıda bulunan herkesi şahsen hedef alarak yaptırım uygulamak üzere “Magnitsky mevzuatı” veya diğer yasal araçların uygulamaya sokulması;

15. Bu temel konu aynı zamanda Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki diyaloğun bir parçasıdır ve bu bağlamda Meclis, Avrupa Birliği’ni, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir toplumda çoğulculuğu teşvik eden çalışmalara öncelik verilmesi doğrultusunda Türkiye’ye mali desteğini belirlerken bu ciddi durumu tam olarak dikkate almaya çağırır.

16. Osman Kavala’nın 1 Ocak 2024 tarihine kadar cezaevinden tahliye edilmemesi halinde, bu Meclis, 2024’ün ilk Oturumunda Türk delegasyonunun yeterlik belgelerine itiraz etme yetkisini hatırlatır.

17. Meclis, Bakanlar Komitesi, Genel Sekreter ve Türkiye ile Kavala kararının uygulanmasını sağlamak ve bir bütün olarak Sözleşme sisteminin korunmasını ve nihayetinde kuruluşun güvenilirliğini güvence altına almak üzere , Reykjavik Deklarasyonu ve Mahkeme kararlarının uygulanmasına verilen önem doğrultusunda yakın işbirliği içinde çalışmaya hazırdır.

Magnistky mevzuatı nedir?

Metinde yer alan “Magnistsky mevzuatı” adı altındaki yaptırımlar kümesi hükümetlerin insan hakları ihlalleri işleyen ya da önemli yolsuzluklara karışan yabancı kişilere yönelik yaptırımlarda bulunmalarını sağlayan yasaları ifade ediyor.

Bu yaptırımlar, 2009’da Rusya’da vergi yetkililerini ve kolluk kuvvetlerini bir yatırım yönetim şirketi olan Hermitage Capital’den 230 milyon dolar vergi iadesini zimmete geçirmekle suçlayan vergi muhasebecisisi Sergey Magnitsky’nin işkencelerden geçirildikten sonra cezaevinde can vermesinin ardından ilk olarak 2012’de ABD tarafından yürürlüğe konulmuş ve mağdurun adıyla kodlanmıştı. O tarihten bu yana Kanada, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği ülkeleri çıkardıkları benzer yasalarla ağır insan hakları ihlalleri ya da büyük çaplı yolsuzluklar dolayısıyla kendi yurttaşları olmayan yabancı kişilere yönelik yaptırımlar uygulama yetkisi kazandılar.

Bu olayda AKPM’nin çağrısının muhatabı olan ülkeler Osman Kavala’nın serbest bırakılması doğrultusundaki AİHM kararının uygulanmasını görev ve yetkileri dolayısıyla önlemiş olan cezaevi yöneticilerinden yüksek yargıçlara kadar bütün güç sahiplerine ülke sınırlarına girdikleri andan itibaren kendi mevzuatlarına göre yaptırım uygulama yükümlülüğü altına girecekler.

AİHM kararı

AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarının infazı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetleniyor. Bakanlar Komitesi, AİHM’nin 10 Aralık 2019 tarihli Osman Kavala kararı yerine getirilmediği gerekçesiyle 2 Şubat 2022 tarihinde Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatmıştı.

Komite, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini AİHM’ye sormuş; AİHM 11 Temmuz 2022 tarihinde Osman Kavala kararının yerine getirilmediğine hükmetmişti.

AKPM’nin her yıl insan hakları aktivistlerine verdiği Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne de bu yıl Osman Kavala layık görülmüş; ödülü bu hafta başında Strasbourg’da düzenlenen bir törenle Kavala adına eşi Ayşe Buğra Kavala almıştı.

Paylaşın

Vaclav Havel Ödülü’ne Osman Kavala Layık Görüldü

Vaclav Havel Library ve Charta 77 Vakfı’nın iş birliğiyle 2013 yılından bu yana insan hakları savunucularına verilen Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne bu yıl iş insanı Osman Kavala layık görüldü.

Haber Merkezi / Osman Kavala ödüle, Justyna Wydrzynska (Polonya) ve Yevgeniy Zakharov (Ukrayna) ile birlikte aday gösterilmişti.

Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen iş insanı Osman Kavala, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından her yıl insan hakları savunucularına verilen Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne layık görüldü.

Prag merkezli Vaclav Havel Library ve Charta 77 Vakfı ile iş birliği çerçevesinde 2013 yılından bu yana verilen ödül, bir plaket ve 60 bin eurodan oluşuyor.

Osman Kavala kimdir?

2 Ekim 1957 yılında Paris’te dünyaya gelen Osman Kavala’nın tama adı Mehmet Osman Kavala’dır. 1990’ların başından beri birçok sivil toplum kuruluşuna destek olmuştur. 2002’den beri kâr amacı gütmeyen bir kültür kurumu olarak faaliyetlerini sürdüren Anadolu Kültür’ün kurucusu ve yönetim kurulu başkanıdır. Uluslararası Af Örgütü’nün bağışçılarından biridir.

Türkiye’de risk altında olan kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaları nedeniyle 2019 yılında Avrupa Arkeoloji Mirası Ödülü’ne layık görülmüştür. Yine 2019 yılında, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin demokratik toplum çalışmalarına katkıda bulunan ve ifade özgürlüğüne yönelik baskı altında olan kişilere verdiği “Ayşe Nur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”ne layık görülmüştür.

1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu olan Osman Kavala, 25 Nisan 2022 tarihinde “hükûmeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.

Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü nedir?

Václav Havel İnsan Hakları Ödülü, Avrupa’da ve ötesinde insan haklarının savunulmasına yönelik “olağanüstü” sivil toplum eylemlerini onurlandıran, yıllık 60.000 Euro’luk bir ödüldür. Dünyanın her yerinde insan haklarını savunmak için çalışan kişiler, sivil toplum kuruluşları ve kurumlar aday gösterilebilir. Bugüne kadar kazanan on kişiden yedisi, ödülü aldıkları sırada insan hakları faaliyetleri nedeniyle tutuklu bulunuyordu.

Ödül, 2013 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Václav Havel Kütüphanesi ve Charta 77 Vakfı tarafından oluşturuldu ve Çekoslovakya ve Çek Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı Václav Havel’in anısına verildi. Bu ödül, 2009 yılında oluşturulan ve her iki yılda bir verilen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İnsan Hakları Ödülü’nün yerini almaktadır. Ödül, Avrupa Konseyi’nin farklı kurumları tarafından verilen çok sayıda ödülden biridir ve hiçbir bağlantısı olmayan Václav Havel Yaratıcı Muhalefet Ödülü ile karıştırılmamalıdır.

Ödül, Parlamenterler Meclisi Başkanı ve insan hakları konularında uzman altı bağımsız kişiden oluşan bir jüri tarafından belirleniyor. Jüri, Ekim ayında genel kazananı belirlemeden önce her yıl Eylül ayında üç adaydan oluşan bir kısa liste hazırlar. Ödül, Strasbourg’da Parlamenterler Meclisi’nin sonbahar genel kurul toplantısında gerçekleştirilen özel bir törenle verilir. Eski Çek First Lady’si Dagmar Havlová da katılmaya davet edildi. Václav Havel Kütüphanesi her yıl ödülü kazananın onuruna Prag’da bir konferans düzenler.

Ödülün oluşturulmasına ilişkin anlaşma, 25 Mart 2013 tarihinde Prag’daki Czernin Sarayı’nda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Jean-Claude Mignon, Václav Havel Kütüphanesi adına Marta Smolíková ve Profesör František Janouch tarafından imzalandı. Charta 77 Vakfı. Etkinliğin ev sahipliğini Çek Cumhuriyeti Başbakan Birinci Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg yaptı. 60.000 Avroluk ödülün yarısı Parlamenterler Meclisi, yarısı da Çek Dışişleri Bakanlığı tarafından bağışlanıyor.

Paylaşın

Yargıtay’dan “Gezi Davası” Kararı: 5 İsmin Mahkumiyeti Onandı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında, Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’ya verilen cezaları onarken, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekci ve Ayşe Mücella Yapıcı’ya verilen ceza kararlarını bozdu.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, mahkumiyet kararlarını bozduğu sanıklardan Ayşe Mücella Yapıcı ile Ali Hakan Altınay’ın adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliyesine karar verdi.

Kararın gerekçesinde, “Osman Kavala’nın uluslararası spekülatör George Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün ülkemizdeki temsilciliği olan Açık Toplum Vakfı üzerinden Gezi Parkı eylemlerini organize ettiği” savunuldu.

Kavala’nın Gezi Parkı olayları şeklinde adlandırılan sürecin organizasyon, planlama ve yönlendirilmesinde yer aldığı belirtilen kararda, sanığın Gezi Parkı eylemlerini yönettiği ve finanse ettiği savunuldu. Kararda, bu eylemlerin gerçekleştirilme şekli ve sonuçları gözetildiğinde, TCK’nın 312/1. maddesinde düzenlenen hükümeti ortadan kaldırma suçundaki cebir ve şiddet unsurunun da somut olayda oluştuğunda şüphe bulunmadığı kaydedildi. Bu haliyle Kavala’nın Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan sorumlu olduğu iddia edildi.

Kararda, Can Atalay için ise “Gezi Parkı eylemlerinin koordinasyonunu gerçekleştiren Taksim Dayanışması’nın sözcüsü ve etkili üyelerinden olduğu” ifadesi yer aldı. Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın, bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğu savunuldu.

Bu sanıkların Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptıkları provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması’nı yönlendirdikleri öne sürülen kararda, sanıkların Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri kaydedildi.

Bu iki sanığın eylemlerinin, TCK’nın 312/1. ve 37/1. maddeleri kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu belirtilen kararda, buna karşılık yerel mahkemenin delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan mahkumiyetlerine karar verdiği anlatıldı. Kararda, buna karşılık “aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” denildi. Eğer savcılık, bu yönde bir temyiz talebinde bulunsaydı Kavala’nın yanında bu iki sanık da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alma riski ile karşılaşacaktı.

Kararda, sanık Çiğdem Mater için “Gezi Parkı eylemleri ile ilgili olarak hem toplumsal hem de küresel algı oluşturulması kapsamında film, belgesel ve video çekimleri yapılmasını sağladığı ve bu amaçla oluşturulan Videoccupy grubunu koordine ettiği ve bu şekliyle müsnet suçun asli faili konumunda bulunan Kavala’ya suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak müsnet suçun icrasını kolaylaştırdığı” ileri sürüldü.

Yine 18 yıl hapis cezası onanan Mine Özerden’in, Anadolu Kültür A.Ş.’nin kuruluşundan itibaren diğer sanık Kavala ile birlikte çalıştığı, bir plan ve organizasyon dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu savunuldu.

Kararda, Özerden’in Gezi Parkı olayları sürecinde yaptıkları provakatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri galeyana getirerek şiddet olaylarının tırmanmasına zemin hazırlayan Taksim Platformu’nun koordinatörlüğü görevinde bulunduğu ve bu paylaşımların yapıldığı Taksim Platformu/@taksimplatformu isimli Twitter hesabının yönetilmesinden ve basın açıklamalarının hazırlanmasından sorumlu olduğu kaydedildi. Kararda, sanığın, bu şekliyle müsnet suçun asli faili konumunda bulunan Kavala’ya suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak müsnet suçun icrasını kolaylaştırdığı iddia edildi.

Daire, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı’nın mahkumiyetlerini bozma gerekçesinde, bu sanıkların eylemlerinin, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” kapsamında olmadığı; sanıkların eylemlerinin “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Şimdi ne olacak?

Bu kararla birlikte Osman Kavala ile 4 sanığın cezaları kesinleşmiş oldu. Can Atalay hakkındaki kararın TBMM Genel Kurulu’nda okunmasıyla Atalay’ın milletvekilliği düşecek. Sanıkların Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunma hakları bulunuyor. AYM’nin vereceği olası ihlal kararı ancak dosyanın yeniden açılmasını sağlayacak. AYM’den olumsuz yanıt verilmesi halinde dosya bu kez AİHM’e taşınacak.

Karara tepkiler ne oldu?

Karar açıklandıktan sonra sosyal medya platformu X’te (eski adıyla Twitter) #GeziOnurumuzdur etiketi TT listesine girdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yargıtay kararı için “büyük bir utanç” ifadesini kullandı: Kılıçdaroğlu, “Yargıtay, bir demokrasi mücadelesi olan Gezi Parkı Direnişinin, talimatla ‘suç’ gösterilmesi utancına ortaklık etmiştir. Unutulmamalıdır ki; Gezi direnişi, demokrasi tarihimizde özgürlüğü haykıran gençlerin gür sesidir. Bu sesi hiçbir güç kısamaz! Bu karar büyük bir utançtır!” diye yazdı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) sosyal medya hesabından “Yargı Saray’ın, Gezi halkındır! Hatay Milletvekilimiz Can Atalay’ın Saray yargısının hukuksuz operasyonuyla tutsak edilmesini kabul etmeyeceğiz!” mesajını paylaştı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş da “… yargı darbesini kabul etmiyorum. Özgürlük için, 1 Ekim günü Hatay’dan Ankara’ya doğru ilk adımımı atacağım” sözleriyle “Özgürlük Yürüyüşü”nü ilan etti.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi “Gezi Davası’nda çıkan karar Türkiye’de yargının siyasallaştığının ilanıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Yeşil Sol Parti de şu mesajı paylaştı: “Gezi tutsaklarına verilen cezanın onanması rehin alma siyasetinin devamıdır. Rehin tutmak istedikleri Gezi tutsakları değil halkların özgür, eşit, insanca yaşama talebidir. Bu karar aynı zamanda Can Atalay’ı Meclis’e gönderen Hatay halkının iradesini tanımamaktır. Adaletsizliğe ve irade gaspına karşı mücadelemizi sürdüreceğiz, tüm arkadaşlarımız özgür oluncaya dek direnmeye devam edeceğiz.”

Yargıtay kararı sonrası 17 aydır cezaevinde bulunan Mücella Yapıcı tahliye edildi. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden serbest bırakılan Yapıcı “Hiçbirimizin suçu yoktu. Bu nasıl bir adalet hala anlamış değilim. Ben burada canlarımı bıraktım çıkıyorum” dedi ve ekledi: İçeride kalan canlarımızı bir an önce çıkarmamız lazım. Böyle bir adaletsizliği hak etmiyor bu ülke.

(Kaynaklar: DW Türkçe, BBC Türkçe)

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Demirtaş Ve Kavala İçin “Diyalog” Çağrısı

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını görüşen Avrupa Konseyi, Türkiye’ye bir kez daha AİHM’in hükümlerini yerine getirme çağrısında bulundu.

Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ‘derhal serbest bırakın’ kararına rağmen tahliye edilmeyen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili Türkiye’nin kararlarını görüştü.

AİHM’nin karar ve hükümlerinin uygulanmasını denetlemek üzere 19-21 Eylül tarihlerinde toplantı yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye’yle ilgili kararını da açıkladı. Toplantıdan yaptırım kararı çıkmazken, Komite ‘Kavala’yı serbest bırakın’ çağrısını bir kez daha yeniledi.

Türkiye’nin Kavala’nın tutukluluğuna son vermek ve derhal serbest bırakılmasını sağlamak için gerekli tüm tedbirleri alması gerektiğini belirten Komite, Kavala’nın tutukluluğunun makul bir şüpheyi destekleyecek delillerden yoksun olduğuna dikkat çekti.

Ayrıca Kavala’nın tutukluluğunun devam etmesinden derin üzüntü duyduklarını iletti. “Mahkeme’nin Kavala kararındaki kesin bulgularına ve Komite’nin Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını sağlamaya çağıran müteaddit kararlarına rağmen Kavala’nın tutukluluğunun devam etmesinden derin üzüntü duyuyoruz” dedi.

Toplantıya Adalet Bakan Yardımcısı Niyazi Acar da katıldı. Komite Acar’ın katılımını “memnuniyet verici” olarak nitelendirdi. Komite Kavala’nın Eylül sonuna kadar serbest bırakılmaması halinde Türkiye için üyelikten ihraç da dahil olmak üzere bütün seçenekleri gözden geçireceğini duyurmuştu.

Ankara bu karar öncesi Strasbourg’a ilettiği Eylem Planı’nda, Kavala hakkında ulusal mahkemeler önünde yargı sürecinin devam ettiğini belirtip, Avrupa platformunda karar alınmadan bu sürecin sonlanmasının beklenmesini istedi.

Osman Kavala’nın avukatlarından dizi eleştirisi

Ankara ayrıca Kavala dosyasında Strasbourg ile yürütülen üst düzey teknik ve siyasi diyaloğa vurguda bulundu. Bu diyalog kapsamında Avrupalı büyükelçilerden oluşan bir heyet ile Türk makamları arasında Aralık 2022’de ilk görüşmenin gerçekleştiğini, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Türkiye raportörlerinin 13 Ocak 2023 tarihinde Kavala’yı Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettiğini, oluşturulan Temas Grubu’nun Şubat ve Nisan aylarında Türk makamlarıyla görüştüğünü hatırlattı.

Osman Kavala’nın avukatları ise 30 Ağustos 2023 tarihinde Strasbourg’a ilettikleri bir görüşte AİHM hükümlerinin hâlâ yerine getirilmediğini belirtti. Avukatlar, Bakanlar Komitesinden Türk makamlarıyla en üst düzeyde temasa geçilmesini, Adalet Bakanlığı’ndan kapsamlı ve doğru bilgi talep edilmesini, Anayasa Mahkemesi’ne AİHM hükümlerini tam olarak ve ivedilikle yerine getirme çağrı.

Selahattin Demirtaş’ta alternatif formül

Bakanlar Komitesi, Selahattin Demirtaş dosyasında da diyaloğu ön plana çıkardı. Komite, AİHM hükümlerine rağmen Demirtaş’ın serbest bırakılmamasının, “Ulusal makamların AİHM ve Bakanlar Komitesi kararlarını dikkate almadıklarına yönelik kanıyı kuvvetlendirdiğine” vurguda bulundu. Demirtaş için, “Hakkında AYM önündeki sürecin sonlanması beklenene kadar tutukluluk dışındaki önlemler de incelenerek, derhal serbest bırakılması” çağrısını yineledi.

Avrupa Konseyi üyesi devletler ve Avrupa Konseyi Genel Sekreterine, “Demirtaş’ın tutukluluk halini Türk makamlarıyla temaslarda gündeme getirme” çağrısında bulunulan kararda, dosyada ilerleme olmaması halinde konunun Aralık 2023’te Strasbourg’daki AİHM hükümleri gündemli toplantıda yeniden ele alınacağı bildirildi.

Bakanlar Komitesi, Kavala ve Demirtaş hakkındaki AİHM hükümleri temelinde Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) “Yürütmeye karşı bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması” için gerekli tüm önlemlerin alınmasını da talep etti.

(Kaynak: Bianet, DW Türkçe)

Paylaşın