DEM Parti, İstanbul Yarışına Meral Danış Beştaş Ve Murat Çepni İle Katılıyor

DEM Parti, 31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlerde sonucu en çok merak edilen İstanbul’da adaylarının Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni olduğunu açıkladı. Açıklama parti sözcüsü Ayşegül Doğan tarafından yapıldı.

Haber Merkezi / İstanbul’da mevcut belediye başkanı ve CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ile AK Parti’nin adayı Murat Kurum’un adı öne çıkıyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin seçim hazırlıklarına ilişkin bilgi verdi ve güncel gelişmeleri değerlendirdi. Doğan şunları söyledi:

“Kıymetli ilgilerini ve dikkatlerini bize çevirenleri, DEM Parti adına tek tek sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Cizre’den geliyorum, ayağımın tozuyla karşınızdayım. 1 Şubat’tan bu yana Kars ve Van’dan başlayarak ilerleyen Özgürlük Yürüyüşü bugün 9’uncu gününde. Yeni duraklarda devam ediyor, çok coşkulu ve heyecanlı buluşmalar ve karşılamalarla devam ediyor. Özgürlük Yürüyüşü eşitlik, özgürlük, adalet ve barış talebi ile 15 Şubat’a kadar devam edecek. Buradan Özgürlük Yürüyüşçülerine azimleri, kararlılıkları ve yarattıkları umut için DEM Parti adına en sıcak selamlarımızı gönderiyorum.

Tecrit sadece İmralı Adası’nda veya hapishanelerde değil; ne yazık ki çoğumuzun hayatında. İşte bu yüzden tecrit her yerde diyoruz. İtiraz hakkımız, adalet talebimiz, ifade ve düşünce özgürlüğümüz kuşatılmış vaziyette. Bu yüzden tecrit her yerde. Tecrit bir kartopu gibi büyüyerek ne yazık ki Türkiye’yi rehin alıyor. Kartopu büyüyor, çünkü ülkenin her bireyine tek tek yeni bir yaşam biçimi ve formu dayatıyor. İşte buna karşı yürüyen Özgürlük Yürüyüşçülerine buradan selam olsun.

“Hesap soracağız, helalleşmeyeceğiz”

Hatay’da, Adıyaman’da, Maraş’ta büyük yıkımın yarattığı acılara rağmen itirazlarını, isyanlarını ve seslerini yükselten herkese, tüm acılı depremzedelere bir kez de yalnız olmadıklarını söylüyoruz. Yaşananlar, bizlere bu acıları reva görenler, gördürmeye devam edenler unutulmayacak, unutturulmayacak. Mutlaka takipçisi olacağız. Hesap soracağız, helalleşmeyeceğiz. Bunun da ayrıca bilinmesini istiyoruz. Toplumsal talepleri, önerileri, itiraz ve isyanları en çok duyan parti olarak birlikte hesap soracağız, birlikte affetmeyeceğiz ve birlikte helalleşmeyeceğiz. Türkiye’de hangi koşullarda ve nasıl yerel seçimlere hazırlandığımızı, işte bu acı olayları da yaşananları da her açıklamamızda hatırlatarak başlıyoruz. Basın toplantımızın bir gündemi de yerel seçimler.

Geçen hafta toplanan Merkez Yürütme Kurulumuz sonrası aldığımız kararları da sizlerle paylaşmıştım. O gün de hatırlamıştım, bugün de hatırlatmak istiyorum. Parti olarak aldığımız tüm kararlarda, Türkiye’nin çok çeşitli yerlerinde yaptığımız çeşitli buluşmalar, halk buluşmaları ve toplantılardaki talepler, eleştiriler ve öneriler belirleyici oldu.

Merkezi Seçim Koordinasyonu çalışmalarımız netleştikçe aşama aşama sizlerle paylaşıyoruz, paylaşmaya da devam edeceğiz. Yeni bir aşamadayız bugün itibariyle. Gelinen aşamada ön seçim, eğilim yoklaması ve kent uzlaşısı kapsamında belirlenen seçim bölgelerini ve adaylarımızı açıklamaya devam ediyoruz. Kent uzlaşısı hem ön seçimi hem eğilim yoklamasını hem de çeşitli yan yana gelişleri kapsayan ve bizim 2024 31 Martı’na hazırlanırken hazırlıklarımızı sürdürdüğümüz bir çerçeve. Adaylarımız il il şöyle:

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Ayşe Serra Bucak Küçük – Doğan Hatun
Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Devrim Demir – Ahmet Türk
Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Neslihan Şedal – Abdullah Zeydan

Bursa Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Kasım Yıldırım – Bilmez Erboğa
Antalya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Kemal Bülbül – Nesibe Bahadır
Eskişehir Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Gamze Toprak – Suat Başaraner
Denizli Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Cevahir Kayar – Hanifi Yıldırım
Sakarya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Engin Güleser – Emine Melis Tantan

Konya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Gülbahar Gündüz – Bülent Kılıç
Samsun Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: İnci Aydın – Hasan İlten
Ordu Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Zeynep Toptaş Yılmaz – Necmettin Durmuş
Trabzon Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Leyla Üzüm – Samedin Gündoğan
Kayseri Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı: Remziye Erener – İhsan Sarıyar

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Fatma Şıkyürek – Ali Ardıç
Malatya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Sevim Şimşek Bayram – Abdulvahap Ekim
Ağrı Belediye Eşbaşkan adayları: Hazal Aras – Memet Akkuş
Batman Belediye Eşbaşkan adayları: Gülüstan Sönük – Mehdi Öztüzün
Bitlis Belediye Eşbaşkan adayları: Sümeye Kızıltepe – Enver Barin

Hakkari Belediye Eşbaşkan adayları: Viyan Tekce – Mehmet Sıddık Akış
Iğdır Belediye Eşbaşkan adayları: Nejla Kum – Mehmet Nuri Güneş
Kars Belediye Eşbaşkan adayları: Arzu Savaş Derman – Kenan Karahancı
Siirt Belediye Eşbaşkan adayları: Safiye Alağaş – Mehmet Kaysi
Bolu Belediye Eşbaşkan adayları: Birsen Baş – Veli Saçılık

Yalova Belediye Eşbaşkan adayları: Songül Hacıoğlu Dağ – Cengiz Topbaşlı
Çanakkale Belediye Eşbaşkan adayları: Canan Aytaç – Çetin Avcı
Sivas Belediye Eşbaşkan adayları: Semiha Şahin – Cemal Pir
Erzincan Belediye Eşbaşkan adayları: Elmast Tolmaç – Birhat Onuk
Uşak Belediye Eşbaşkan adayları: Azize Karadağ – Ahmet Ak

Artvin Belediye Eşbaşkan adayları: Fatma Biçer – Levent Serhan
Edirne Belediye Eşbaşkan adayları: Aylin Hacaloğlu – Mevlüt Aykoç
Giresun Belediye Eşbaşkan adayları: Feride Kızgit – Ümit Bozan
Kırıkkale Belediye Eşbaşkan adayları: Şehmiran Güneş – Razi Taşkın
Kırklareli Belediye Eşbaşkan adayları: Arzu Fırat – Adnan Aydın

Kırşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Kadriye Turan – Cemil Akkaş
Yozgat Belediye Eşbaşkan adayları: Merve Eylül Bütün – Bager Aşkın
Zonguldak Belediye Eşbaşkan adayları: Çağla Özgençtürk – İbrahim Nebioğlu
Tokat Belediye Eşbaşkan adayları: Dilber Demir – Reşat Yıldız
Sinop Belediye Eşbaşkan adayları: Filiz Yalçın – Erol Aydemir

Rize Belediye Eşbaşkan adayları: Nurettin Aydın – Semanur Akar
Niğde Belediye Eşbaşkan adayları: Başak Caner Aktaş – Hacı Zırığ
Nevşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Helin Elif Geyik – Erdem Eren Bektaş
Kütahya Belediye Eşbaşkan adayları: Sibel Temel – Hakan Etemoğlu
Kastamonu Belediye Eşbaşkan adayları: Hatice Uçar – Yakup Akyol

Gümüşhane Belediye Eşbaşkan adayları: Gülşen Işık – Abdulsamed Gültekin
Çankırı Belediye Eşbaşkan adayları: Azize Akoğlu – Veysel Yıldırım
Burdur Belediye Eşbaşkan adayları: Fatma Arslan – Tamer Kaş
Bayburt Belediye Eşbaşkan adayları: Tülay Kılınç – Recep Özmen
Bartın Belediye Eşbaşkan adayları: Leyla Danış – Kemal Eroğlu

Bilecik Belediye Eşbaşkan adayları: Züleyha Çengel – Ömer Ege
Karabük Belediye Eşbaşkan adayları: Emine Kaya – Adnan Aksu
Isparta Belediye Eşbaşkan adayları: Meral Karakuş – Nizam Aktepe
Afyonkarahisar Belediye Eşbaşkan adayları: Zehra Yalçın – Sezer Erikli
Amasya Belediye Eşbaşkan adayları: Güvercin Ünaldı – Reşit Güneç

Düzce Belediye Eşbaşkan adayları: Ayfer Fatma Çelik – Zabit Vurdu
Aksaray Belediye Eşbaşkan adayları: Hanife Gedik Başer – Azad Demirağ
Akdeniz Belediye Eşbaşkan adayları: Hoşyar Sarıyıldız – Nuriye Arslan
Cihanbeyli Belediye Eşbaşkan adayları: Eylül Yaylacı – Hasan Ateşci
Kulu Belediye Eşbaşkan adayları: Ayşe Özdemir – Bekir Karakurt

Vakit geldi, İstanbul diyorsunuz bekliyorsunuz. İstanbul’u açıklamadan önce parti olarak bazı açıklamalar yapmak istiyoruz. Tüm bu kararları halk oylamaları, ön seçim ve eğilim yoklamasıyla aldık dedik. Ama bizi bu sürece getiren bazı hatırlatmalar da yaptık. Yüzlerce halk buluşması dedik. Alanlardayız, meydanlardayız dedik. DEM Parti çatısı altında yan yana gelen demokrasi güçleriyle birlikte alıyoruz bu kararları dedik. Amacımız o güçleri çoğaltmak, bu sesleri ve yan yana gelişleri daha da büyütmek dedik en başından beri.

İstanbul’u açıklamadan önce size yine bir hatırlatma yapmak istiyorum. 4 Aralık’ta burada MYK’da çıkan eğilimi açıkladığımızda; yani Türkiye’nin her yerinde seçime kendi adaylarımızla girme eğilimini açıkladığımızda bunu Parti Meclisine götüreceğimizi açıklamıştık. PM’de bu öneriler değerlendildi, ardından bir yazılı açıklama yapıldı. DEM Parti olarak bu açıklamadan sonraki tartışmaları, analizleri, yorumları, değerlendirmeleri bizler de izliyoruz. Gelinen aşamada bu açıklamadan bazı hatırlatmalar yapma ihtiyacı hissettik. O gün vereceğimiz kararlar ve kuracağımız stratejik denklemlerle bütün Türkiye halklarımıza kazandıracağız dedik.

Parti Meclisi toplantısından sonra, yerel seçimlere ilişkin stratejimizin ve bu kapsamda neler yapacağımızın maddelendirildiği bir metin paylaşıldı kamuoyuyla. Metni hatırlamayanlar için tekrar ben metinden bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum geldiğimiz aşamanın daha net ve anlaşılır olması için.

“Her bağımsız siyasi partinin yapacağı gibi yerel yönetim seçimlerinde kendi adaylarımız ve listelerimizle kent yönetimlerinde yer alma eğilimimiz, Parti Meclisi toplantımızda yapılan tartışmalarla daha fazla güçlenmiştir. Parti Meclisimiz partimizin tüm kurullarıyla kapsayıcı, katılımcı, şeffaf ve demokratik aday olma süreçlerini yerel seçimlerin hazırlık çalışmalarının önemli bir aşaması olduğunu vurgulamış ve sürecin bir demokrasi şölenine dönüşmesinin önemine vurgu yapmıştır. (Aynen bunu uygulamaya çalıştık.) Ayrıca PM’de ortaya çıkan irade önümüzdeki seçimlerde sadece bir başarıyı değil büyük bir zaferi getirecektir. Biz kazanınca bu ülkenin emekçileri, ezilenleri, dışlananları, yok sayılanları kazanacak, kentler kazanacak.”

Yine metinde kadın özgürlükçü, halkçı, demokratik yerel yerel yönetimler anlayışımızın özellikle altı çizilmiş oldu. Çok önem verdiğimiz bir başka açıklamayı hatırlatmak istiyorum. İdeolojik, politik, siyasi duruşumuz ve dilimizle ne statükocu ne de restorasyoncu çizgiye benziyoruz.

Yol temel stratejik hattımızdır

Demokrasi, barış, özgürlük ve adalet değerlerini üretecek 3. Yol stratejisi temel hattımızdır. DEM Parti kendisini mücadele ve müzakere partisi olarak görmektedir. Bu yol sadece seçimde kazanım elde etme yolu değildir; bu yol aynı zamanda Kürt sorununun demokratik çözümünün yoludur. Bu yol kayyım gasplarına karşı halk iradesine sahip çıkma, yolsuzluk ve çürümüşlüğe karış halkın aşına, yaşamına ve özgürlüğüne sahip çıkma yoludur. Bunu bugün neden hatırlatma ihtiyacı hissettik? Çünkü tartışmalar bazen dünden, olanlardan, bugüne kadar kat edilen yollardan bağımsız ele alınabiliyor. Küçük bir katkımız olsun istedik böyle bir hatırlatmayla.

İstanbul Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adaylarımız Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni. Kendilerine başarılar diliyoruz. Diğer tüm belediye eş başkan adaylarımıza, il ve ilçe örgütlerimize, bizimle yol büyüyen yürümeye devam eden herkese teşekkürler. İstanbul’a DEM geliyor, artık tam zamanıdır diyoruz.

DEM Partililer, halklar demokrasi ve özgürlükler için birlikte yan yana, el ele ve omuz omuza mücadele ediyor. Sorumluluğumuzun farkındayız. Çabamız buna layık olmak içindir. Sürecin başından bu yana kararlı ve ısrarlı bir biçimde, hiçbir gelgit yaşamadan bu ülke yurttaşlarının yani hepimizin kazanacağı tüm seçenekler değerlendirildi. İddialıyız; DEM gelir, devran döner diyoruz. Kaybettirmek ya da kazandırmak için değil kazanmak için iddialıyız. Kaybettirmek ya da kazandırmak seçeneklerine sıkıştırılamayacak kadar tecrübeli ve güçlü bir siyasal hareketiz. Dün de öyleydik, bugün de öyleyiz. Kararlarımızı kimilerine rest ya da kimilerine jest olsun diye almıyoruz.

Dolayısıyla kimseye rest çekmiyor, kimseye de jest yapmıyoruz. Her şey oldukça açık ve son derece ilkeli ve şeffaf bir biçimde ortaya konuyor. Mücadele ve müzakere partisi olduğumuz gerçeğini hatırlatıyoruz. Siyaset halklar için eşitlik, adalet, özgürlük, refah ve daha iyi koşulların oluşması amacıyla yapılır. Diğer partiler kendilerine daha iyi hissetsin diye ya da daha kötü hissetsin diye değil. Bizim amacımız bu değil. Biz algı operasyonları ile yönlendirilebilecek bir parti değiliz. Gözü kulağı, gönlü bizimle olanlarla olmayanları ayırt edecek kadar büyük bir deneyimden ve ağır bedellerden süzülüp gelen bir hareketiz. Bunları ayırt edecek gücümüzün olduğunun bilinmesini isterim.”

Paylaşın

HEDEP’li Meral Danış Beştaş: Yılmaz Güney Davası Yeniden Görülsün

HEDEP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, “Kriminal rapor ve otopsi raporu Yılmaz Güney’in katil olmadığını ispat eder nitelikte olmasına rağmen olay anında saldırıya uğrayan Güney meşru savunma sınırlarında kalmış olmasına rağmen dönemin yargıçları ve onları atayan Adalet Bakanlığı, Yılmaz Güney’i bugüne kadar maalesef katil ilan etmiş durumdalar” dedi ve ekledi:

“Avukatlarının da yazdığı ve bu davanın terazisi maktulün mezarının açılmasıdır. Teraziden kaçan hırsızdır. Yılmaz Güney gibi büyük bir değeri katil ilan eden bu yargı kararının değiştirilmesi ve düzeltilmesi aynı zamanda milyonların talebidir. Yeniden yargılama talebinin kabul edilmesini umuyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Sefa Mutlu’nun ölümüyle sonuçlanan olayla ilgili Güney’in avukatlarının yeniden yargılama taleplerinin kabul edilmesini istedi.

49 yıl sonra gerçeklerin açığa çıkması için o gün Adli Tıp Kurumu’nun istediği gibi Sefa Mutlu’nun mezarının açılması ve kurşun giriş çıkış yönünün tespit edilmesi gerektiğini söyleyen Meral Danış Beştaş, şu ifadeleri kullandı:

“49 yıl önce Yumurtalık’ta meydana gelen ve Sefa Mutlu’nun ölümüyle sonuçlanan olayda Yılmaz Güney’i katil ilan eden yargılamayı avukatları 49 yıl sonra tekrar ele aldılar. Yargılanmanın taraflı yapıldığına ilişkin somut deliller ortaya koyarak yeniden yargılama taleplerini bize de ilettiler.

Kriminal rapor ve otopsi raporu Yılmaz Güney’in katil olmadığını ispat eder nitelikte olmasına rağmen olay anında saldırıya uğrayan Güney meşru savunma sınırlarında kalmış olmasına rağmen dönemin yargıçları ve onları atayan Adalet Bakanlığı, Yılmaz Güney’i bugüne kadar maalesef katil ilan etmiş durumdalar. 49 yıl sonra adaletin tecelli edebilmesi için gerçeklerin açığa çıkması için o gün Adli Tıp Kurumu’nun istediği gibi Sefa Mutlu’nun mezarının açılması ve kurşun giriş çıkış yönünün tespit edilmesi gerekmektedir.

Avukatlarının da yazdığı ve bu davanın terazisi maktulün mezarının açılmasıdır. Teraziden kaçan hırsızdır. Yılmaz Güney gibi büyük bir değeri katil ilan eden bu yargı kararının değiştirilmesi ve düzeltilmesi aynı zamanda milyonların talebidir. Yeniden yargılama talebinin kabul edilmesini umuyoruz.”

Paylaşın

HEDEP’li Danış Beştaş’tan Anayasa Açıklaması: İktidarın Kayığına Binmeyiz

Erdoğan’ın Anayasa çağrısını değerlendiren HEDEP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Biz anayasa yapılması gerektiğini hep savunuyoruz ama demokratik ve özgürlükçü bir anayasa. Bunu yapmak için de önce anayasayı tartışmamız gerekiyor. Şu anda tartışma özgürlüğü yok. Önce bunun sağlanması lazım” dedi ve ekledi:

“Bir kere cezaevlerindeki siyasi mahpusların derhal serbest bırakılması lazım. Ancak tabii ki anayasa talebimiz baki ve görüşmeye de açığız. Niye açığız? Bu dediklerimizi ifade etmek için. Yoksa ‘hadi gelinsin dediklerinizi kabul edeceğiz’ anlamında değil. Yani biz bir parti olarak anayasa tartışmalarından kaçmayız, bu konuda kendimize güvenimiz tam. Ama onların hazırladığı bir kayığa da binmeyiz.”

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlerde partisinin ittifak yapıp yapmayacağı konusunu da değerlendiren Danış Beştaş, “Bizim şu anda hiç kimseyle ittifakımız yok. Ama HEDEP çok bileşenli bir parti. Ayrıca genel seçimde Emek ve Özgürlük İttifakımız vardı. Onlarla da görüşüyoruz.

Ama diğer konuda bir karar olmadığı gibi şu anda bir aktivite de yok. Kapalı değiliz tabii ki ama ittifak olacaksa ilkeli, açık ve şartların konuşulduğu bir ittifak olmalı. Adına iş birliği diyeceksek ya da belirli bölgelerde aynı isimleri destekleyeceksek, adı farklı şekillerde konulabilir ama şu anda öyle bir durum söz konusu değil” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘e gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Meral Danış Beştaş, Erdoğan’ın ’50+1 değişmeli’ sözlerine yönelik olarak, “Bahçeli bugünkü açıklamalarıyla belki ilk kez çok sert çıkışıyor büyük ortağına. Belli ki bir sorun var, içerde tartışmaları mutlaka vardır ama artık bu kez kamusallaşmış durumda. Tam içeriğini bilmiyorum ama şunu söyleyeyim, yani birbirlerine ihtiyaçları olduğu için sıkı sıkıya sarılmışlar zaten. Böyle bir tablo da var. Çok uzun yıllar önce demiştim; MHP AKP’lileşmedi, AKP MHP’lileşti diye. Şu anda MHP’nin tezlerini AKP de çok yüksek sesle ifade ediyor. Bu ülkede anayasa artık onlar için kullanışlı bir aparata dönüştü.

AKP ile MHP için anayasa onlar istediğinde değiştirilebilecek bir şey. Oyumuz yüksek mi? 50+1 yaparız. Oyumuz düştü mü? 40 ya da 45 yaparız. Yani kendine göre anayasayı değiştirmek istiyor. Bu anayasaların hem ruhuna hem yapılış şekillerine hem de amaçlarına aykırı bir durum.

Bir de şöyle bir gerçek var, şimdiki anayasa yürürlükte değil ki. Şu anda Türkiye anayasasız, anayasaya uyulmuyor. Bunu en son Can Atalay meselesinde gördük. Biz şu anda maalesef darbe anayasasını savunur konuma geldik. Karşı olduğumuz bir anayasayı savunuyoruz. Neden? Çünkü mevcut kırıntılar bile uygulanmıyor. Şimdi bu anayasayı uygulamayan bir iktidar yeni anayasayı nasıl yapacak? Ya da zaten uymadığı bir anayasayı niye yapacak?

Biz anayasa yapılması gerektiğini hep savunuyoruz ama demokratik ve özgürlükçü bir anayasa. Bunu yapmak için de önce anayasayı tartışmamız gerekiyor. Şu anda tartışma özgürlüğü yok. Önce bunun sağlanması lazım. Bir kere cezaevlerindeki siyasi mahpusların derhal serbest bırakılması lazım.

Ancak tabii ki anayasa talebimiz baki ve görüşmeye de açığız. Niye açığız? Bu dediklerimizi ifade etmek için. Yoksa ‘hadi gelinsin dediklerinizi kabul edeceğiz’ anlamında değil. Yani biz bir parti olarak anayasa tartışmalarından kaçmayız, bu konuda kendimize güvenimiz tam. Ama onların hazırladığı bir kayığa da binmeyiz” değerlendirmesinde bulundu.

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlerde partisinin ittifak yapıp yapmayacağı konusunu da değerlendiren HEDEP Grup Başkanvekili Danış Beştaş, şu ifadeleri kullandı:

Bu konuda alınan bir kararımız yok. Eş genel başkanlarımız ittifaklara kapalı değiliz diye açıkladılar. Şöyle ifade edeyim; sonuçta bizim kesin olarak kazanacağımız yerler var. Birinci ve ikinci olduğumuz yerler yüzlerce merkezi kapsıyor. Buralarda zaten kendi adaylarımızla gireceğiz ve bir parti olmanın doğal sonucu olarak da Türkiye’nin her yerinde adaylarımızı göstermek aslolandır. İttifaklar daha çok istisnadır aslında.

İttifaklar bize çok sorulan soru. Bu da tabii ki seçim sisteminin getirdiği bir sonuç. Bizim şu anda hiç kimseyle ittifakımız yok. Ama HEDEP çok bileşenli bir parti. Ayrıca genel seçimde Emek ve Özgürlük İttifakımız vardı. Onlarla da görüşüyoruz. Ama diğer konuda bir karar olmadığı gibi şu anda bir aktivite de yok. Kapalı değiliz tabii ki ama ittifak olacaksa ilkeli, açık ve şartların konuşulduğu bir ittifak olmalı. Adına iş birliği diyeceksek ya da belirli bölgelerde aynı isimleri destekleyeceksek, adı farklı şekillerde konulabilir ama şu anda öyle bir durum söz konusu değil.

AK Parti ile yapılan görüşmelerin ittifak olup olmadığına ilişkin de konuşan Danış Beştaş, “Bu tartışmanın kendisi aslında bir ayrımcılık ve ötekileştirme. Oluşturulan yargılara ve algıya dair söylemek isterim ki bu da HEDEP’e yönelik yaklaşımın bir neticesi. İktidarın ya da farklı kesimlerin çıkardığı ‘HEDEP orayla da görüşebilir, burayla da görüşebilir, işte ittifak yaptı yapıyor’ tartışmaları rahatsız edici.

Basında çıkan görüşme tamamen hasta mahpuslarla ilgiliydi. Biz de görüştük. Ben mesela Saruhan (Oluç) Bey’le birlikte Adalet Bakanıyla görüştüm, (bu görüşmenin) bir hafta sonrasında. Pervin (Buldan) Hanım’la Sırrı (Süreyya Önder) Bey de bu konuda görüşmüştü. Çünkü ciddi şikayetler var cezaevinden. Bir ittifak görüşmesi değildi. Ayrıca bir ittifak görüşmesi niye Adalet Bakanıyla yapılsın? Yani bunun bir anlamı yok. AKP ile de CHP ile de Gelecek ile de hiçbir partiyle bizim bir ittifak görüşmemiz yok” dedi ve ekledi:

“Bu konuda şunu söyleyeyim, biz hep görüşüyoruz, yani bu yeni bir şey değil. Önemli bir soru sordunuz; yani mesela Adalet Bakanlığıyla grup adına grup başkan vekilleri olarak biz gerçekten sürekli görüşüyoruz. Yani bize talep geliyor, dilekçe geliyor ya da bir sorun geliyor. Telefonla ya da yüz yüze ara ara görüşüyoruz. Yani böyle ‘kabul etmediler’ diye bir şey diyemeyiz, çünkü kabul ediyorlar.

Meclis için şunu söylemek isterim, burası bir yasama meclisi, yasama organı ve siyasi düşüncelerimiz, duruşumuz net. Bu ne kapı arkasında ne kapı önünde değişir. Yani HEDEP olarak bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hiçbir şekilde değişmiyor. Yani biz gidip arkada konuşunca kimseye sözler vermiyoruz ya da farklı bir şey yapmıyoruz. Çalışma programı konuşuluyor, hangi kanun ne kadar sürer bu tür şeyleri konuşuyoruz. Bu tür temaslar aslında bütün partiler arasında var. Bütün partilerin de iktidarla var. Siyaseten yarışırsın, rekabet edersin. Ama o an akut bir sorun varsa da konuşursun.”

HEDEP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

HEDEP’li Vekilden AK Partili Vekile: Terörist Senin Babandır

HEDEP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, kendisine yönelik ‘terör seviciliği’ ifadesini kullanan AK Parti Milletvekili İsmail Erdem’e tepki göstererek,  “Terörist senin babandır. Sensin! Bize terörist diyenlerin alnını karışlarım” dedi ve ekledi:

“Terörist sizsiniz! Kim ‘Terörist’ diyorsa onlar teröristtir. Oradan ‘terörist’ diyeceksiniz, biz dinleyeceğiz öyle mi? Dinleyeceksin kuzu kuzu. Terör sevici de kendileridir. Onlar seviyor terörü. Terör üzerinden beka devşiriyorsunuz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkan Vekili ve Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, bugün grubu adına söz alarak PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yıllardır avukatları ve ailesi ile görüştürülmemesinin hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu belirterek “Bu, ben çete yöntemleriyle bu ülkeyi yönetiyorum demektir” dedi.

Beştaş şunları söyledi: “İmralı Adası bu ülkenin cezaevi değil mi? Ceza İnfaz Kanununa tabi değil mi? Ceza almış diye insanları ailesiyle, avukatlarıyla görüştürmemek hukuk devleti değilim, ben kabile devletiyim, ben çete yöntemleriyle bu ülkeyi yönetiyorum demektir. Eğer hukuka burada uyulmayacaksa, uyulmasını istemeyeceksek nerede isteyeceğiz?” sözlerini kullandı.

Beştaş, ayrıca; 8 HEDEP milletvekilinin pasaportlarına İçişleri Bakanlığı tarafından tahdit konulduğu için yurt dışına çıkamadıklarını bunun da “hukuk tanımazlığa” başka bir örnek olduğunu söyledi.

Bu sırada AK Partili İsmail Erdem, “Terör seviciliği” ifadesini kullandı. Bunun üzerine Meral Danış Beştaş, Erdem’e dönerek, “Terörist senin babandır. Sensin! Bize terörist diyenlerin alnını karışlarım. Terörist sizsiniz! Kim ‘Terörist’ diyorsa onlar teröristtir. Oradan ‘terörist’ diyeceksiniz, biz dinleyeceğiz öyle mi? Dinleyeceksin kuzu kuzu. Terör sevici de kendileridir. Onlar seviyor terörü. Terör üzerinden beka devşiriyorsunuz” sözleriyle tepki gösterdi.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

3 Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri TBMM’de: 2 HEDEP, 1 CHP

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, HEDEP Mersin Milletvekili Ali Bozan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin fezlekeler, TBMM’ye ulaştı.

Haber Merkezi / Fezlekeler, TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) Adalet Anayasa Karma Komisyonu’na havale edildi.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

YSP’li Meral Danış Beştaş’ın Yargılanması Durduruldu: 23 Yıl Hapis Cezası İsteniyordu

Meral Danış Beştaş’ın yeniden YSP’den milletvekili seçilmesi nedeniyle yargılandığı dava durduruldu. Bu karar, yeni dönemde Yeşil Sol Parti’den milletvekili seçilen vekiller hakkında verilen ilk yargılamanın durdurulması kararı oldu.

Gazete Duvar’dan Ardıl Batmaz’ın haberine göre; Yeşil Sol Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş hakkında Nisan 2016’da milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması sonrası “örgüt üyeliği”, “suç işlemeye tahrik” ve “2911 Sayılı Yasaya Muhalefet” suçlarından 8,5 yıldan 23 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın duruşması Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmaya Beştaş katılmazken, avukatı Mehdi Özdemir hazır bulundu. Bir önceki duruşmada Özdemir, müvekkilinin Erzurum’dan yeni dönemde milletvekili seçildiğini belirterek yeniden yasama dokunulmazlığı kazandığını ifade etmiş, yargılamanın durdurulması talebinde bulunmuştu.

Bu duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, yargılamanın durdurulmasını talep etti. Savcılık mütalaasına uygun karar veren mahkeme, Beştaş hakkında milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı kalkıncaya kadar yargılamanın durdurulmasına karar verdi.

Bu karar, yeni dönemde Yeşil Sol Parti’den milletvekili seçilen vekiller hakkında verilen ilk yargılamanın durdurulması kararı oldu.

Meral Danış Beştaş: 1990’da Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yaptı. Baro yönetiminde görev aldı, kadın hakları ve insan hakları alanlarında uzmanlaştı. AİHM’e götürülen hak ihlalleri davalarında avukatlık yaptı. Aile içi şiddet konusunda Türkiye’nin mahkûm edildiği ilk davanın (Opuz davası) başvurucu avukatı olarak yer aldı.

AİHM, Meral Danış Beştaş’ın 6 Kasım 1993’te avukat eşi Mesut Beştaş ile birlikte gözaltına alındıktan sonra 25 gün boyunca jandarmanın elinde işkenceye maruz kaldığına, Türkiye’deki adli makamların Beştaş ve diğer başvuranların kötü muamele iddialarını soruşturmada başarısız olduğuna ve gözaltı süresince özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Beştaş, Kobani Olayları nedeniyle HDP Merkez Yürütme Kurulu hakkında açılan soruşturma kapsamında 30 Ocak 2017’de gözaltına alındı ve “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklandı. 22 Nisan 2017’de yapılan ilk duruşmada tahliye edildi. Avukat Mesut Beştaş ile evli ve iki çocuk annesidir.

Paylaşın

YSP’li Meral Danış Beştaş: Toplum Büyük Bir Buhranın İçinde

Ekonomideki gelişmelere ilişkin değerlendirmede bulunan Yeşil Sol Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş, “Herkesin hepimizin marketlere, manavlara ya da pazarlara gittiğinde gördüğü yüksek fiyatlarla hala şaşırmaya devam ettiğini biliyoruz. Ben de gidiyorum marketlere pazarlara. Daha önce 5-10 liraya aldığımız bir sebze, domates salatalık biber şuan 30-40 lira. Geçen markete gittim, meyvelere yaklaşılmıyor bile, kilosu 50-60 liradan başlıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Yoksul yurttaşlar ki Türkiye toplumunun yüzde 70’inden fazlasından söz ediyoruz, artık erik, kiraz, şeftali yiyemiyor. Bırakalım bunları, kahvaltılık peynir alamıyor. Eskiden 10 kiloluk aldığı peynirleri şimdi küçük küçük parçalar halinde yarım kilo ya da 250 gramla alarak çocuklarının asgari düzeyde de olsa bu besinlerden faydalanması yoluna gidiyor. Bu korkunç bir tablo, insanlar boğazından kısıyor. Asgari ücretlileri, hele hele çalışamayanları düşünecek olursak Türkiye toplumu büyük bir buhranın içinde ve yaşam mücadelesi veriyor.”

Yeşil Sol Parti (YSP) Erzurum Milletvekili ve Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündem ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş’ın açıklamaları şu şekilde:

“Yüksek Enflasyonun nedeni, AKP ve MHP iktidarının kendisidir, yürüttükleri politikalardır. Sermayeden, ranttan ve savaştan yana bir iktidar enflasyonda düşüşü yakalayamaz. Daha düne kadar “enflasyon sebep, faiz sonuçtur” diyen ve faizi artırmayacağını söyleyenler bugün 180 derecelik dönüşle bu politikaları nerelere kadar vardığını göstermiş oldu. Merkez Bankası’nın en temel görevlerinden biri, fiyat istikrarını sağlamaktır. Oysa şu anda fiyat istikrarı kalmadı. Diğer yandan hükümete doğrudan bir eleştiri olduğunu söyleyebiliriz.

Merkez Bankası Başkanının açıklaması, iktidarın politikalarına da bir eleştiri içeriyor. Mevcut politikaların, enflasyonun yükselmesine sebep olduğunu söylemiş oluyor aslında. Aslında iktidar vergileri arttırdıkça biz zorda kalıyoruz, “Biz enflasyon oranını düşüremiyoruz” diyor. Artık onların arasında nasıl bir iletişim, politik tutarlılık ya da bağımlılık ilişkisi var; bunları sizin takdirinize sunuyoruz. Merkez Bankasının bağımsız olmadığı her geçen gün zaten bildiğimiz bir şey. Tekrar tekrar öğrenmiş oluyoruz.

Bu sabah yeni bir gelişme daha oldu TÜİK verilerine göre 2023 Ocak-Haziran dönemlerinde dış ticaret açığı yüzde 18,7 oranında arttı ve 51 milyar 577 milyon dolardan 61 milyar 235 milyon dolara yükseldi. Bu sabahki yeni gelişme de bu. Yine 2023 Ocak-Haziran dönemine göre bir önceki yılın oranlarına göre azalarak ihracattan söz ediyorum-123 milyar 341 milyon dolar ithal yüzde 4,1 oranında arttı, 184 milyar dolara yükseldi. İthalatın herhalde 4 katı arttığını görmüşsünüzdür.

Bunları söyledikçe millet yoksullaşıyor, siz denedikçe millet parça parça ekmeğe muhtaç hale geliyor. Akaryakıt fiyatlarına da bir zam daha geldi. Bu gece yarısından itibaren motorinin litresine 1 lira 45 kuruş zam geldi. Akaryakıt zamlanmaya devam ediyor. Akaryakıta yapılan zamlar duracak gibi durmuyor. Bunu herkes ifade ediyor. Akaryakıta zam demek, hayatın her alanındaki ihtiyaçlara zam gelmesi anlamına geliyor. Çiftçiler üretim yapamıyor, taksi ve ulaşım fiyatları artıyor, çocukların servis ücretleri, uçak fiyatları artıyor. Sebze ve meyvede ulaşım fiyatı arttığı için oraya doğrudan yansıyor. Bunu hepimiz hayatımızda görüyoruz. Akaryakıt fiyatlarının artması daha çok yoksullaşmak demek. Daha çok yoksullaşıyoruz.

Erdoğan’ın 35 yıl önce söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum: “Ekonomide kaide alım gücüyle ölçülür” demişti. “Sadece akaryakıttaki fiyat tabelasına bakarak bizim ülkemiz ucuzdur kimse demesin” demişti.  Sanırım Mehmet Şimşek, Erdoğan’In bu eksi söylemlerini bilmiyor Çünkü kendi hala akaryakıtta Avrupa’nın en ucuz ülkesi olduğumuz yalanıyla milleti yanıltmaya çalışıyor. Erdoğan ile sohbet etmesini öneriyoruz. Kesinlikle bu zamları kabul etmeyeceğiz, alışmayacağız ve vatandaş da bunu sineye çekmeyecek; konuşmaya, itiraz etmeye, tepki vermeye, demokratik itirazlarını her yerde ifade edecek. Biz de yanlarında olacağız, bu mücaedeleyi hep birliktte yükseteceğiz.

Gıda enflasyonu zaten rekor düzeyde OECD birincisiyiz. Tarım ülkesi sözde Türkiye. Bu konuda başarılamayan bir şeyi daha başardı AKP. Dünya Bankasının dediğine göre, Türkiye gıda enflasyonunda 10’uncu sırada. Olumsuz gelişmelerde ilerideyiz, olumlu gelişmelerde en gerilerdeyiz. Bu başarı da AKP iktidarına ait. Gıda enflasyonu ile birlikte tabii ki çiftçilerin durumunu göz ardı etmememiz lazım. “Çiftçilerin üretim yapmaması için iktidar elinden gelen herşeyi yapıyor” desek yanılmış olmayız.

Çiftçinin ürününü tarlada bırakan AKP iktidarı dışarıdan tarımsal ürün ithal ediyor. İçerideki çiftçiler ne yapıyor? Borçla bile olsa üretim yapmak istiyor yüksek girdi fiyatlarıyla. Ama ürettiklerini satamaz duruma gelmiş, TMO’dan randevu bile alamıyor, alsa bile 1 ay sonrasına randevu alabiliyor. Stoklayamıyor borç altındayken. Böylece tüccarlara satmak zorunda kalıyor.  İktidar tüccarların insafına bırakıyor çiftçileri. Bu da çiftçilerin ne kadar büyük bir mağduriyet yaşadığını gözler önüne seriyor. Bu durumda Türkiye’nin gıda enflasyonunda birinci olması şaşırtıcı değil ve bu durum gittikçe derinleşecek.

“Türkiye toplumu büyük bir buhranın içinde”

Gıdada herkesin hepimizin marketlere, manavlara ya da pazarlara gittiğinde gördüğü yüksek fiyatlarla hala şaşırmaya devam ettiğini biliyoruz. Ben de gidiyorum marketlere pazarlara. Daha önce 5-10 liraya aldığımız bir sebze, domates salatalık biber şuan 30-40 lira. Geçen markete gittim, meyvelere yaklaşılmıyor bile, kilosu 50-60 liradan başlıyor. Yoksul yurttaşlar ki Türkiye toplumunun yüzde 70’inden fazlasından söz ediyoruz, artık erik, kiraz, şeftali yiyemiyor. Bırakalım bunları, kahvaltılık peynir alamıyor.

Eskiden 10 kiloluk aldığı peynirleri şimdi küçük küçük parçalar halinde yarım kilo ya da 250 gramla alarak çocuklarının asgari düzeyde de olsa bu besinlerden faydalanması yoluna gidiyor. Bu korkunç bir tablo, insanlar boğazından kısıyor. Asgari ücretlileri, hele hele çalışamayanları düşünecek olursak Türkiye toplumu büyük bir buhranın içinde ve yaşam mücadelesi veriyor. Bunlardan biri de tabii ki kira artışları. Artan enflasyon kiraları sürekli artırıyor. Kiracılar dertli. Bu sabah okuduğum bir habere göre, galiba 4,5 milyon civarında davaya dönüşmüş ev sahiplerinin kiracıları tahliye etmek için açtıkları davalar var.

Artık barınma sorunu var en temel sorunlardan biri. Hele hele Eylül ayında üniversiteler açılacak, öğrenciler geçen sene parklarda yatıp kalktılar kış aylarında. Bu da mümkün değil. Yurtlarda da yer yoksa üniversite öğrencilerinin barınma sorunu da diğer bütün büyük meseleler gibi önümüzde duruyor. Biz barınmanın temel bir hak olduğu gerçeğini bu konuda mutlak suratle iktidarın popülist söylemlerle “yüzde 25’e indirdim” gibi yaklaşımlarla bu meseleyi çözemeyeceğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bunun bütüncül bir politika gerektiğini biliyoruz, savaşa ranta ve sermayeye dayanan bu ekonomi politiğin kesinlikle değişmesi gerekiyor. Bunun için mücadelemiz devam ediyor.

Sağlık da temel bir hak ve ilaç fiyatları sürekli zamlanıyor. En son yüzde 30 oranında zam yapıldı. Sahada çalışırken birkaç eczaneye girdim Erzurum’da hastalar ile bizzat konuştum, ilaçlarını bırakın zamla almayı zamlı halde bulamıyorlar. Eczaneler ilaç krizi yaşıyor. Bu sabah da Meclis arkasında bir eczane var. Sıraya giriyor insanlar, ilaç bulamıyor, bulduğu ilacı da alamıyor. Sağlık hakkı da tamamen rafa kaldırılmış durumda. Bu sefalet koşullarında yeterince besin alamadığı için insanlar hastalanıyor, şimdi de ilaçlara zam yapılarak tedavileri de engellenmiş oluyor. Başta kanser hastaları da olmak üzere çok ciddi bir mağduriyet var, çok ciddi başvurular geliyor. AKP yoksullara değil ölümü reva görüyor. Bu sağlık konusundaki yaklaşımı da bunu ortaya koyuyor. İktidar da zenginden yana.

“Asgari ücretin yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmesi gerekiyor”

Emeklilerin durumu da çok vahim, 15 milyon emekli şu anda açlıkla boğuşuyor. Evleri yoksa zaten yaşama şansları yok. Sokakta, parkta bir yakınlarının yanında kalmak zorunda kalıyorlar. AKP Genel Başkanı ne diyor? “Yılbaşında çözeceğiz” diyor. 6 ay ne yapsınlar? Ağaç kökü mü yesinler, dilensinler mi? Ne yapsın bu emekliler? “6 ay sonra çözeceğiz” diyor şimdiki gibi göstermelik bir artış yapacak, “yüzde 25 artış yaptım” dedi. Kök rakama yansımadığı için zaten çoğu emeklinin maaşı artmadığı gibi 100 -200 gibi rakamlarla emeklilerle dalga geçiliyor. En azından asgari ücretin yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmesi gerektiğini savunduk, savunmaya devam ediyor. Bu da yaklaşık 17 bin liralık tutara denk geliyor.

İktidar istediği zaman bütün çalışmalara kaynak bulabiliyor; ama emekliler, yoksullar, işçiler, öğrenciler, gençler, çiftçiler söz konusu olunca maalesef “bu kaynakları bulamıyorum” diyor. Büyük yalanlarına devam ediyorlar. Sorun kaynak sorunu değil, ekonomik politik tercihlerinizdir. Bu tercihleri değiştireceğiz, Meşruiyet krizi yaşadığınız bir dönemde sakın seçimden çıktık demeyin. Çünkü seçimde halkı aldatarak, türlü hilelerle aldığınız oylarla belki çıktınız seçimlerden; ama seçim sonrası politikalarınız meşruiyetinizi, yitirdiğinizi herkese gösteriyoruz. Bunu kabul etmeyecek vatandaşlar.

Öte yandan ciddi bir DEDAŞ zulmü devam ediyor. Özellikle DEDAŞ, 6 ilde elektrik veriyor. Kürt halkının, bölgede yaşayan halkın buna ilişkin dönem dönem ciddi tepkileri oluyor, yol kapatmaya varan tepkileri oluyor. Fakat elektrik faturaları her zaman olduğu gibi ederinden daha fazla geliyor. Neden kayıp olarak gördüğü harcamaları elektrik faturalarına yansıtıyor? Yaptığımız sohbetlerde şu rakamları duyduk: “Bu ay elektrik borcum 5 bin geldi, 7 bin geldi 3 bin geldi” diye. Evlerden söz ediyorum.

Diyarbakır’da evim var, iletişim kurduğumuz insanlardan bu rakamlar geliyor. Kayıp harcamaları da faturalara yansıtarak haksız kazanç sağlıyorlar. Bu konuda bir kişinin elektrik borcu yüzünden bütün köyün ya da mahallenin elektrikleri kesiliyor. Elektriği kesilen abonelerin elektrik numaralarını alarak DEDAŞ’ı aradı arkadaşlarımız. Elektrik borcu gözükmüyor; ama elektrikler kesik. Neden? Çünkü keyfiyet var. Bir kişi ödememişse borcunu bütün bir köyü ya da mahalleliyi bu konuda cezalandırabilir. İşte saray usulü yönetimin başka bir yansıması. “Şirket gibi yönetmeli” demişlerdi, şimdi sarayı da, şirketi de halkı eziyor.

Şimdi herkes bu keyfiyeti kendinde hak görüyor. DEDAŞ da bu kurumlardan bir tanesi. Şu Anda Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Siirt’te sıcaklık 40 dereceyi aşmış durumda. Sıcaklığın olduğu kentlerde sular da kesiliyor. Adeta hem susuzluk hem elektriksizlikle  insanlar ölüme mahkum ediliyor. Açlıkla boğuşan insanlar var. Çiftçilerin, elektrik olmadığı için ürünlerinin tarlada kaldığını, hayvanların telef olduğunu biliyoruz. Şimdi “Eti Polonya’dan, tahılı bilmem nereden alalım” diyor ama kendi çiftçisine bu koşulları reva gören bir AKP iktidarı var.

Sanırım Türkiye yüzyılının muhteşemliği burada! Asıl muhteşemlik, altta yatan açlıkta, susuzlukta, yoksullukta görülüyor. Kamuoyuna da yansıdı; STK’lar, meslek örgütleri, vekillerimiz DEDAŞ’ın hiçbir yetkilisiyle görüşme yapamıyor, randevu alamıyor. Saray’ın arkasına sığınmışlar, halka zulmediyorlar. Bu şirketler Kürt illerinde zulüm iktidarının birer parçası olarak çalışıyor. Sonuç! Ortaçağ’ı aratmayan derin bir karanlık. Ama bu karanlıktan tabii ki çıkacağız.

Viranşehir’de defalarca köylülere saldırıldı, plastik mermi, TOMA, biber gazı kullanıldı ve 4 çiftçi tutuklandı. İşkence görenler oldu. Düşünsenize 21’inci yüzyılda çiftçisine elektrik; köylüsüne su veremiyor, bunu protesto edince de tutuklanıyor. Derdi ne? Protestoların önünü kesmek! Kesemeyeceksiniz bu protestoları! Bu sivil itaatsizlikler adım adım büyüyecek ve altınızdaki koltuklar kaymaya devam edecek. DEDAŞ işçileri de iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. Ücretlerini alamıyorlar. 6 ilde 2 bin kişinin katılımı ile iş bırakma eylemleri oldu.

Düşünün bu eylemlerde Urfa vekilimiz Ferit Şenyaşar’a selam verdikleri içien işçiler işten çıkarıldı. Böyle bir faşizm ikliminde yaşıyoruz. Bunun karşılığında biz vekiller olarak daha çok gideceğiz, onlarca vekilimizle beraber bütün direnenlerin yanında olacağız. Siz istediğiniz kadar bu zulüm aygıtını işletmeye devam edin, ama bu gerçek yüzünüz mücadele gerçekliği karşısında gizlenemeyecek. Toplum sizi tanıyor. AKP’nin Urfa vekilleri ve iktidar “su sorununu, elektrik sorununu çözeceğiz” diye habire propaganda yapıyor. Şimdi hiçbir şekilde çıtları çıkmıyor, ama bu halk bunun hesabını size bırakmayacak.

“Yangınları kontrol altına almayan iktidar ormanları imara açılıyor”

Akbelen ormanlarındaki direniş devam ediyor; ama maalesef ağaç kesimleri de devam ediyor. Hergün meteorolojik uyarılar var. Ciddi bir iklim krizi yaşanıyor, sıcaklıklar artıyor, ama doğa talanı da devam ediyor. Bütün yaşam alanlarımız iktidar eliyle sermayenin hizmetine sunuluyor. Orman Genel Müdürlüğünün açıkladığı verilere göre Türkiye’de 1-21 Temmuz arasındaki 20 günlük sürede 295 orman yangınında 3 bin 160 hektar alan zarar görmüş. Çanakkale, Manisa, Balıkesir, Kütahya’dan yangın haberleri gelirken Antalya’da yangın hala kontrol altına alınamadı. Diyarbakır’da son 6 ayda 25 orman yangını oldu. Tedbir almıyorlar, ranta çevirmek için hiç vakit kaybetmiyorlar. Ne yapıyorlar?

Ormanları imara açıyor, maden sahası ilan ediyor ve şirketlere pazarlanıyor. Kürdistan coğrafyasında yakılan ve yanan ormanların yerine karakollar inşa ediliyor, batıda ise mesela Akbelen’de de oteller inşa ediliyor. Akbelen, maden sahasına çevrilmiş. Bodrum’da, başka yerlerde oteller inşa ediliyor. Evet doğuya kalekol, batıya rant alanları açılıyor. Bu da büyük büyük otellerin dikilmesi sonucunu doğuruyor. Hatay’da büyük bir deprem yaşayan zeytinliklerine göz diken ve hiçbir şekilde arlanmayan bir iktidarla karşı karşıyayız.Tek bir dertleri var, daha çok kazanç daha çok sermaye ve zenginleri daha çok zengin etmek; onun dışında gözleri hiçbir şey görmüyor.

Dünden beri birkaç gündür Cudi’de ormanlar yanıyor ama, Cudi’deki ormanların yanmasının sadece iklim krizi ile bağlantılı olmadığını gayet iyi biliyoruz. Türkiye’nin yaşadığı savaş gerçekliği var. Kürt sorununda savaş politikalarının sonucudur bunlar. Kalekol inşaatları da o yakılan ormanların yerine dikiliyor ve oralardan da rant sağlanıyor. Aslında her ikisinde de yine rant gerçekliği var, iktidarının devamını sağlama iradesi var. Savaş da bir rant aracı oldu. Sermayedarlar kalekol inşaatlarından büyük paralar kazanıyorlar, ama aynı zamanda Kürtlerin, Kürt halkının yaşam alanları da yerle bir ediliyor.

Rant, savaş ve talan düzeni kol kola yürüyor. Biz Cudi’deki ormanları da, Akbelen’deki ormanları da savunmaya devam edeceğiz. Biz ağaçlara sarılanların yanında olmaya devam edeceğiz. Ağaçları kesenlerin karşısındayız. Bu mücadeleyi büyüteceğiz. Geçen gün Eş Sözcümüz İbrahim Akın ve milletvekillerimiz Akbelen’deydi. Orada özel şirketlerin özel güvenlik birimiymiş gibi jandarmalar saldırmakta beis görmedi. Biz bu saldırıları protesto etmekle kalmayacağız, ordada olmaya devam edeceğiz.

Bugün de vekillerimiz Akbelen’de. Ağaçları savunan kadınların, gençlerin yanında. Ağaçları korumak için yan yana duruşumuzu bırakmayacağız. Özel şirketlerin bekçiliğini yapanlara şunu söylemek istiyorum. O özel şirketleri korumakla kendi vatandaşınızı ölüme mahkum ediyorsunuz. Toprağı, suyu, ağacı savunanlar olarak bizim alnımız açık, başımız dik. Ama sizin başınız yerden kalkmayacak, bunu savunamayacaksınız!

Son olarak bir nafaka gündemi var. O konuda da dehşet bir tartışma devam ediyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çıkmış sanki bu ülkede kadınlar hergün öldürülmüyor, sanki kız çocukları herhangi bir ilde taciz ve tecavüze maruz kalmıyor gibi konuşuyor. Daha dün kadınları taciz edenleri serbest bırakan infaz düzenlemesi geçti bu Mecliste. Kadınların yaşadığı binlerce sorunu tartışmayan Aile Bakanı, çıkmış “nafaka konusunda düzenleme yapacağım” diyor. Yok efendim erkekler mağdur oluyormuş. Süresiz nafaka ödemeye mecbur bırakılıyorlarmış. Ne kadar cahilce! Büyük bir cehalet diyecem, ama sözümü geri alıyorum. Bu cehalet değil, bilinçli bir tercih. Bu, erkek iktidarın yanında olmak, erkekliği savunmaktır. Bir kadına bunu söylemekten büyük bir rahatsızlık duyuyorum.

Ama Aile Bakanına çağrıda bulunuyorum; sizin göreviniz erkekleri korumak değil, erkek egemen sistemin bekçiliğini yapmak değildir. Sizin göreviniz milyonlarca kadının, bu toplumun yarısı olan bizlerin yaşadıkları sorunlara, sıkıntılara, cinayetlere karşı tutum almaktır. Medeni Kanunu da bilmiyor, böyle bir Aile Bakanı olabilir mi? Aslında istifa etmeli 175 ve 176’yı bir okusun.. Orada nafaka cinsiyete göre ayrılmıyor, yoksulluğa düşen taraf diyor.

Yani boşanma sonucunda kim yoksulluğa düşecekse, “kadın düşecekse erkek kadına; erkek düşecekse kadın erkeğe nafaka ödesin” diyor. Bunu niye kadın üzerinden kuruyor? Çünkü yoksulluğa düşen taraf hep kadın oluyor. Sizin politik tercihleriniz, yaklaşımınız sebebiyle toplumsal cinsiyet eşitsizliği var. O kadar korkuyorsunuz ki kadınlardan yasalardaki toplumsal cinsiyet kavramlarını değiştiriyorsunuz. Ama korkun bizden! Gerçekten değşitireceğiz bu iktidarı, sizi de göndereceğiz. “Süremiz var” demeyin, kadınlar bunların farkında. Hakikatten sinirlenmemek mümkün değil.

“En büyük mücadele alanlarımızdan biri kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi olacak”

Erkekler nafaka ödememek için -kendi meslek hayatımdan biliyorum- kendi üzerlerine ev, araba almazlar; maaşlarını gizlerler, başkasının üzerine yaparlar. Nafakanın düşürülmesi için dava açarlar. Kadınlar da 2-3 bine “şimdi biraz artmıştır-mahkum ediliyor. Kadınlar çalışmaya başlayınca o nafaka kesiliyor zaten. Hakim niye süresiz nafaka kararı veriyor çünkü ne zaman yoksulluğa düşecek ne zaman iş bulacak yeni bir hayat kuracak bunu bilemez ki hakim. Ama evliliğin iki tarafı da bu davayı açma hakkına sahiptir.

Ayrıca kadınlar nafaka almak için boşanıyormuş. Gülünç diyemiyorum, çok acı. İnsanlar, kadınlar evlendikleri eşlerinden para almak için boşanıyor olabilir mi? Ayda 3-5 bin almak için kadınlar nasıl boşanır? Sizin derdiniz bu değil, sizin derdiniz kadınlar şiddet görse de evliliği devam etsin, boşanmasın, itaat etsin, çalışmasın, kadın kimliği ile toplumsal yaşamda yer almasın. Sizin derdiniz bu! Kadınları yok sayıyorsunuz, kadının adı yok sizin iktidarda. Öyle bir hale getirdiniz ki bir kadına söyletiyorsunuz bunu.

Dünya kadar kadın sorunu varken bunu yapmanız utanç verici. Bence o koltukta oturmasın! Kendi yaşamımdan biliyoru. Kız çocukları evli midir, okutuyor mu, okutuyorsa nerede okuyor, kadınların çalışmasına karşı mı, evlenince kocasına bağımlı mı kalsın sorularına bir yanıt versinler. Kadınların yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. Evsiz, barksız kalıyor, ailesinin yanına gitmek zorunda kalıyor. Kadını yok sayan bu politikayı asla tasvip etmedik, etmeyeceğiz. En büyük mücadele alanlarımızdan biri de kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi olacak.”

Paylaşın

YSP’li Meral Danış Beştaş: Biz Yenilmedik

Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, eylülün ilk yarısında büyük kongreye gideceklerini belirterek, bu süreçten yeniden inşa, yapılanma, yenilenme, güçlenme ile çıkmayı hedeflediklerini dile getirdi ve ekledi:

“Bu toplantı sadece yönetimleri, parti genel merkezini, vekilleri, il ve ilçe örgütlerini ya da belediyeleri eleştirme toplantıları değildir. Aynı zamanda özeleştiri toplantılarıdır. Hepimiz de kendimize dönelim: ‘Biz ne yaptık?.’ Bunu yapmazsak eksik kalırız. Biz yenilmedik. Bunu aklımıza tekrar tekrar koyalım ve düşünelim.”

Beştaş, sözlerini söyle sürdürdü: Başarısız olduk, başarılı değiliz daha doğrusu ama yenilmedik. Bütün devlet politikasına, karşımızdaki bütün mekanizmaya, bütün aygıta rağmen, bu kara propagandaya rağmen 61 vekil ile çıktık. Hedefimiz çok daha yüksekti, doğru. Bu konuda başarılı değiliz. Ama onların amacı, bizi tamamen aslında bitirmeye yakın bir noktaya getirmekti.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Yeşil Sol Parti, yeniden yapılanma süreci kapsamında Erzurum’da halk toplantısı düzenledi. Toplantıya Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili ve Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş ile Yeşil Sol Parti Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ da katıldı.

Artı Gerçek’in aktardığı habere göre, Türkiye’nin 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta geleceğini ilgilendiren çok önemli bir seçim yaptığını hatırlatan Beştaş, AK Parti iktidarının 2015’ten sonra MHP ile kurduğu ittifakla başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarına, tüm farklı kimliklere, ezilenlere, kadınlara, gençlere, yoksullara tarihinin en büyük zulüm ve baskı politikasını uygulayarak bugünlere geldiğini belirtti.

HDP’ye açılan kapatma davası sebebiyle seçimlere Yeşil Sol Parti’den girme kararı alındığını anlatan Beştaş, seçimle ilgili şu değerlendirmede bulundu:

“Seçim sonucunda maalesef yine sadece Türkiye toplumunda değil, Kürt toplumunda da sanki ‘öldük, bittik, bundan sonrası yok, yenildik’ gibi psikolojik olarak bir umutsuzluk havası hakim olmaya başladı.

Sadece Erzurum’da, Ağrı’da, Diyarbakır’da değil diğer illerde de bu oluştu. Çünkü AKP ile MHP’yi gönderme konusunda çok geniş, yaygın bir kanaat oluşmuştu. Bütün toplumda oluşmuştu. Bu kadar hırsızlıkla, yolsuzlukla, baskı politikasıyla, ırkçılıkla bu iktidarın devam edemeyeceği yönünde aslında bir görüş birliği vardı. Ne oldu, onu birlikte tartışacağız.”

“Biz yenilmedik”

Eylülün ilk yarısında büyük kongreye gideceklerini belirten Beştaş, bu süreçten yeniden inşa, yapılanma, yenilenme, güçlenme ile çıkmayı hedeflediklerini dile getirdi. Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu toplantı sadece yönetimleri, parti genel merkezini, vekilleri, il ve ilçe örgütlerini ya da belediyeleri eleştirme toplantıları değildir. Aynı zamanda özeleştiri toplantılarıdır. Hepimiz de kendimize dönelim: ‘Biz ne yaptık?.’ Bunu yapmazsak eksik kalırız. Biz yenilmedik. Bunu aklımıza tekrar tekrar koyalım ve düşünelim.

Başarısız olduk, başarılı değiliz daha doğrusu ama yenilmedik. Bütün devlet politikasına, karşımızdaki bütün mekanizmaya, bütün aygıta rağmen, bu kara propagandaya rağmen 61 vekil ile çıktık. Hedefimiz çok daha yüksekti, doğru. Bu konuda başarılı değiliz. Ama onların amacı, bizi tamamen aslında bitirmeye yakın bir noktaya getirmekti.”

Paylaşın

YSP’li Beştaş’tan “Yerel Seçimler” Açıklaması: Niye Aday Çıkarmayalım?

Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Yerel seçimlerde aday çıkaracak mısınız?” sorusuna, “Kendi adayımızı çıkarmak için karar almamıza gerek yok. Aksini yapar da çıkarmazsak karar alırız. Bunu dün birkaç yere söyledik. Biz niye aday çıkarmayalım, biz bir partiyiz. İddiamız büyük; muhalefetin odağı olacağız ve Türkiye’de demokratik bir muhalefeti yükselteceğiz. Adayımızı çıkarmama gibi bir durum yok” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “İstanbul’da biz milyonlarca oy alıyoruz, Ankara’da da yüzbinlerce oy alıyoruz. Partinin işleyişi ve seçimlerin önemi nedeniyle aday çıkarırız. Tabii ki partimizin yetkili kurulları yeni gelişmeler olursa bunu değerlendirir, varsa çıkarmama ihtimali o zaman açıklanır. Ama şu an bizim parti kurullarımızda bu tartışılmamış, söz konusu edilmemiş. Biz şu anda konferansa ve kongremize yoğunlaşmış durumdayız.”

Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş’ın açıklamaları şöyle:

Yeni yasama dönemine başladık, 28’inci Yasama Dönemi dün itibariyle gündemine başladı. Henüz bir kanun teklifi yok, araştırma önergeleri ve komisyon seçimleriyle devam ediyoruz çalışmalara. Seçimi de kısaca değerlendirmek gerekirse çok önemli bir seçim dönemini geride bıraktık. Maalesef, iktidarın her türlü olanağı fütursuzca kullandığı, hiçbir hukuk kuralını tanımadığı, halkın mağduriyetini sonuna kadar kendi lehine sömürdüğü bir seçim kampanyası ile karşı karşıya kaldık.

İktidar kazanmadı aslında. Kazanma dedikleri 1,5-2,5 puanlık fark da yeni ortakları ile birlikte toplumsal meşruiyeti bulunmayan bir sonuçtur. Bütün dünya da Türkiye kamuoyu da biliyor ki asla adil bir seçim yapılmadı ve muhalefete karşı ilkesiz, fütursuz, sınırsız her türlü sahtekarlık ve yalan seçim çalışmalarının odağında oldu.

Bize yönelik değerlendirmeleri de birazdan yapacağım, ama ondan önce şunu söyleyeyim. 28’inci Yasama Döneminde de Yeşil Sol Parti olarak biz muhalefetin odağı olacağız. Aktif, etkin, halk yararına, toplumun beklentilerini karşılayan, gerçek sorunların konuşulup tartışıldığı, hakikatlerin gizlenmediği, yalanla mücadele edeceğimiz bir parlamento dönemi olacak. Tabii ki toplumla ve toplumsal dinamiklerle birlikte sahada mücadelemizi de sürdüreceğiz.

İktidar şunu unutmasın ki, toplumun yarısı bütün bu hukuksuzluklara rağmen kendilerine onay vermemiştir. Ülkeyi ikiye bölmek, kutuplaştırmak, nefret iklimini yaygınlaştırmak toplumun yararına değildir; geleceği daha da belirsiz hale getirmektedir. İddiamız geleceğin öngörülebilir, şeffaf ve güvenli olacağı, yurttaşların huzur içinde yaşayacağı bir Türkiye yaratmaktır. Barış içinde kardeşçe bir yaşamın temellerini atmaktır. Bunun için biz var gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz.

Bildiğiniz gibi dün asgari ücret belirlendi, fakat mesele doğru tartışılmıyor. Sanki Erdoğan’ın işçilere emekçilere gönlünden kopan bir paraymış gibi, bir lütuf olarak kamuoyuna yansıtılıyor. Ama gerçekler bambaşka. Biz meseleyi farklı şekilde görüyoruz. Bu önemli ama gündemi neden bu kadar meşgul ediyor? Çünkü çalışan nüfusun neredeyse yarısı asgari ücretli olarak çalışıyor. Asgari ücrete mahkum edilmiş bir toplum olma gerçeğini görmek zorundayız. Bu temel meseledir.

Önce neden toplum asgari ücretle çalışıyor, neden buna mecbur bırakılıyor bunu güçlü bir şekilde tartışmamız gerekiyor. Bu ücret 11 bin 402 lira olarak belirlendi, sefalet ücretidir. Emekçilere reva görülen 11 bin 402 lirayı kabul etmiyoruz Yeşil Sol Parti olarak. Milyonlarca emekçi bu asgari ücretle açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir. Bu meseleye rakam meselesi olarak bakmadığımızı ifade etmek istiyorum. Yoksulluk sınırının 33 bin lira olduğu bir ülkede, 11 bin 402 lira ile bir hanede iki kişi bile çalışsa yoksulluk sınırına yaklaşamıyor. Bu realiteyi hepimizin görmesi lazım.

Türkiye’de asgari olarak asgari ücretin 16 bin 250 lira olması gerektiğini Ekonomi Komisyonumuz açıklamıştı, bunu tekrar ediyoruz. Ancak asgari ücret temel ücret olmaktan çıkarılmalıdır. Her türlü sömürüye karşı olan bir parti olarak, insanın doğayı kar uğruna sömürmesine de insanın insanı sömürmesine de,  emeğin sömürülmesine de sonuna kadar karşıyız. Bu para sabun köpüğü gibi uçup gidecek. Gelen zamlar mutfak masrafları, akaryakıt ve her türlü zam karşısında bu ücretin bir ay sonra bir anlamı kalmayacak.

Bu asgari ücret pazarlığı yapanların, bunun çok iyi bir rakam olduğunu söyleyenlerin mutfak alışverişini kendilerinin yapmasını öneriyoruz ya da arabaya 300 km için yakıt alsınlar bakalım ne kadar seyahat edebilecekler. Yani şişirilmiş verilerle, toplum nezdinde güvenilirliği tartışılan TÜİK rakamlarıyla yapılan bu değerlendirmeyi kesinlikle rasyonel bulmuyoruz. Bu para bazılarının koluna taktığı çantaya yetecek düzeyde değildir, onlarca yüzlerce kat daha fazladır.

Seçim döneminde odak yine kutuplaştırmaydı

Biliyorsunuz seçim dönemine ilişkin ayrıca değerlendirme yapacağımı söylemiştim. Bu seçim döneminde odak yine kutuplaştırmaydı, “terörö” retoriğiydi. Muhalefete HDP üzerinden büyük bir saldırı planlamışlardı. Toplumu bölmek ve kutuplaştırmak üzerinden, “Kürt sorunu yoktur, biz Kürt sorununu çözdük, terör sorunu vardır” safsatasıyla bu kampanyayı yürüttüler.

Maalesef basın yayın organlarının ezici çoğunluğunun onların denetimlerinde olması sebebiyle, toplumun en büyük kesimi bu propagandaya maruz kaldı. Karadeniz’den Ege’ye, Ege’den Marmara’ya, İç Anadolu’ya milyonlarca insan sahte videolarla, asılsız konuşmalarla, sanki Türkiye’de bunlar gerçek ve yaşanıyormuş gibi bir algıyla oy vermek durumunda kaldı. Ya da başka yöntemlerle vermiş gibi göründüler.

Kürt sorunu orta yerde duruyor. Kürt sorunu çözülmedi, çözdüğünü iddia edenlere bugün birkaç başlıkla yanıt vereceğim. Bu meseleyi bu şekilde konuşarak sadece milyonlarca Kürt yurttaşı daha çok yaralıyor ve birlikte yaşama duygusunu zedeliyor, geleceği güvensiz hale getirmekten başka bir iş yapmamış oluyorsunuz. Dün bir suikast yapıldı. Nerede? Silahlı insansız hava aracıyla Kuzey Doğu Suriye’ye bağlı Qamişlo Kantonunda bir aracın içinde bulunan Kantonun Eşbaşkanı Yusra Dewrêş, Eşbaşkan Yardımcısı Lima Sivaş ve şoför Firat Tuma katledildi.

Bunu biz sorarsak belki bu akşam yine aynı yayınlar yapılacak. “Teröristler ve biz öldürdük. Biz terör ile mücadele ediyoruz”. Hayır, bu terör ile mücadele değil! Bu, uzayda da olsa Kuzey Kutbunda da olsa, dünyanın neresinde olursa olsa bir Kürdün yaşamasına tahammülsüzlüktür. Kürtlerin kendi kendini yönetmesine tahammülsüzlük ve tanımamadır. “Her yerde bizim hedefimizsiniz” demektir. İşte Kürt sorunu budur.

AKP Kuzey Doğu Suriye’ye operasyon yapmak istiyor. Ama uluslararası mekanizmalardan, özellikle ABD ve Rusya’dan yeşil ışık alamıyor ve bu yüzden operasyon yapamıyor. Bu sefer sivillere yönelik sistematik suikastlara ve katliamlara yöneldi. Bu ne demek Kürtler için? Türkiye içinde zaten hukuk uygulanmıyor.

Hukukun esamesinin olmadığını cenaze törenine katıldığım, morgda annesiyle tanıştığım, üniversite sınavını kazandığı öldüğü gün öğrenilen Medeni Yıldırım’dan biliyorum. 2014’te askerlerin açtığı ateş sonucu Çözüm Sürecinde katledildi. Medeni Yıldırım 19 yaşındaydı. Bu da nüfus bilgileri, nüfus cüzdanı, bu tişörtü annesi yapmış, bana mezarlıkta verdi. “Lütfen bunu göster. Benim 19 yaşındaki oğlumu katlettiler, oğlumun tek talebi savaş bitsindi” dedi.

Çözüm Sürecinde kalekollar yapılmasın diye Lice’de demokratik bir etkinliğe, protestoya gitmişti Medeni Yıldırım. Peki, tetiği çeken asker ve talimatı verenlere ne oldu, beraat ettiler. Tek bir gün tutuklu kalmadılar. Annesi 10 yıldır feryat figan çocuğunun katilleri cezasını alsın istiyor. Bu sadece Medeni Yıldırım meselesi de değil; Musa Anter’den Uğur Kaymaz’a, Uğur Kaymaz’dan Ceylan Önkol’a yüzlerce Kürt gencini, çocuğunu öldüren faillere ceza verilmemesidir Kürt meselesi. Biz bunu söylüyoruz ve buna ilişkin binlerce örnek verebilirim.

Peki, bu Kuzey Doğu Suriye’ye ilişkin meselede hukuki bir dayanak var mı? Bunu merak edenler var. Hani o propaganda “terör retoriği” dışında, düşmanlık dışında bunun dayanağı nedir? Bir ülke (Türkiye) başka bir devletin sınırları içinde yaşayan sivillere suikast yapabilir mi, SİHA ile vurabilir mi? Bunun uluslararası hukukta, BM nezdinde karşılığı nedir? Bu suikastlar nerede işleniyor? Kürdistan Bölgesel Yönetiminde, Irak’ta, Hewler ve Süleymaniye’de bir de Kuzey Doğu Suriye’de, Rojava’da. İsveç’te, Almanya’da oluyor mu? Olmuyor! Neden? Çünkü oralarda hukuk devleti var. Buradan orayı vuramıyor ama Kuzey Doğu Suriye’yi rahatlıkla SİHA’larla  vuruyor.

Bir sivil kadını, demokratik bir meşruiyetle seçilmiş bir yöneticiyi ve yardımcısını SİHA ile vuruyor. Buna hukuk mu diyeceğiz, hayır diyemeyiz. Burada meşrulaştırmaya çalışıyorlar bu cinayetleri. Hukuk ne diyor? Cenevre Sözleşmesinin 4’üncü ek protokolü ne diyor? Sivil siyasetçilere yönelik, sivil nüfusa yönelik saldırıdır. Savaşlarda sivillere dokunulmaz. Silahlı değilse, bir silahlı eyleme girilmemişse o sivildir. Hele hele seçilmiş bir yöneticiyse bu sivildir. Burada insancıl hukuk belgeleri yok sayılıyor.

Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesinin ortak 3’üncü maddesinde sivilleri kasıtlı olarak öldürmek yasaklanmıştır. Hedef belirleyerek bir sivili öldürmek yasaktır. Geçen haftalarda Hüseyin Arasan Süleymaniye’de öldürüldü bir suikast sonucu. Hüseyin Arasan kimdir? Sürgüne gitmiş, Türkiye’de katıldığı bir etkinlikte ceza almış, orada yaşıyor, sivil bir hayat sürüyor. Türkiye gidip Hüseyin Arasan’ı öldürüyor ve “ben terör ile mücadele ediyorum” diyor. Yahu Hüseyin Arasan’ın iadesini isteyebilirsin.

Burada cezasını çekmesini isteyebilirsin, bunun dışında nasıl katledebilirsin? Onun dışında Süleymaniye ve Hewler’de çok sayıda sivil katledildi. BM 2/4 maddesi gereğince, tüm üyeler uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse de BM’nin amaçlarıyla bağdaşmayacak şekilde kuvvet kullanımına başvurmaktan kaçınıyorlar. AKP buna ne diyecek? Meşru savunma diyecek, BM’nin 51’inci maddesi diyecek.

Zaman zaman Genel Kurul’da tartışma konusu oldu. 51’inci madde var mı burada? Hewrin Xelef’in kendisi de belediye başkanı bir siyasetçiydi, öldürüldü. Türkiye’ye ne yapmış ki öldürüyor? Orada halkın seçtiği bir belediye başkanı, diğeri kanton başkanı. Demokratik meşru bir yönetimi tanımadıkları için “biz öldürebiliriz” diyor.  Böyle bir şey yok hukukta. Uluslararası hukuk bunu yasaklıyor ve dünya buna sessiz. Öldürülen Kürt, öldüren “terör ile mücadele ediyorum” diyen bir devlet var karşımızda. Bu ilk katliam değil.

Daha önce Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef aracı durdurularak katledilmişti. BM, bu konuda daha sonra bir bildiri yayınladı. Türkiye’nin gözetiminde olan Ahrar-u Şarkıya mensuplarının yaptığına dair somut veriler olduğunu, bu infazın savaş suçu kapsamında olduğunu BM ifade etti. Aynı raporda bu savaş suçundan Türkiye’nin de sorumlu tutulabileceği not edildi BM kararında. Bütün bu tespit ve belgelere rağmen Hewrin Xelef’in faili Ebu Fatih Şakra 6 Haziran’da Mardin Artuklu Üniversitesinden mezun oldu. Türkiye’ye ait bir devlet üniversitesinden mezun oldu.

Burada sadece Türkiye sorumlu değildir, BM ve uluslararası toplum ve mekanizmalar da bundan sorumludur. Burada katledilen Kürtlerdir, Kürt kadınlardır. Kadınların hedef seçilmesi de ayrıca tartışılmalıdır. Çünkü bu Kürt kadın mücadelesine de ayrı bir yönelimin olduğunu gösteriyor. İki hafta önce Mardin Artuklu’ya ilişkin bu mezuniyet kamuoyunda yer aldı ve hak ettiği tartışmayı yaratamadı. Kimse demedi ki bir kadın siyasetçiyi katleden kişi nasıl Türkiye’de üniversite okuyabilir. Böyle bir hukuk sistemi olabilir mi? Hayır. Sorgulayan yok.

Başka bir şey daha sorayım IŞİD Türkiye’nin terör listesinde ya, tamam kabul ediyoruz. IŞİD’e karşı bugüne kadar Suriye’de hangi operasyonu yaptınız? Buradan resmi olarak yetkililere soruyorum. Bağdadi’yi ABD vurdu sizin sınırın ötesinde görüş mesafesinde. Size haber vermeden vurdu çünkü size güvenmiyordu. IŞİD ile işbirliğiniz konusunda ciddi şüpheleri vardı, ellerinde veriler vardı.

Hunharca kadınları köle pazarlarında satan, katliam yapan IŞİD’e, uluslararası barbarlığın simgesi olan bir örgüte tek bir operasyon yapmayacaksınız ama gidip demokratik siyaset yapan, sivil siyaset yapan, halkların oylarını alan kişiyi kendi ülkeniz dışında katledeceksiniz. İşte bu tam da  Kürt düşmanlığıdır bu. Nerede olursa olsun Kürtlerin statüsüne, diline, kültürüne, varlığına düşmanlık yapmaktır. IŞİD’liler de o kadar şey değil. Türkiye’de ticaret yapıyorlar, sonuçta şirketler kuruyorlar, birçok yerde merkezleri var. Böyle bir ayrıcalıkları var. Neden İsveç’te yapamıyor bu suikastları, oradan iade istiyor? Diyelim ki suç işlemiş, Türkiye’de cezası var, soruşturması var aranıyor.

Bunun hukuki belgeleri var, isterseniz iade alırsınız, tutuklanır ceza alır. Bir devlet meşruiyetini hukuktan, halkın desteğinden alır. Ben şu an sokakta bir polis olsam, bir vatandaş diyelim ki bana kafa tuttu, mukavemet etti çekip vurabilir miyim? Hayır, hukuk bunu yasaklıyor. Diyor ki onu yakalayabiliyorsan suçunun cezasını çektirebilirsin. Kendini ölümden korumak dışında vuramazsın. Elinde silah bile varsa, cinayete teşebbüs yoksa ayağına sıkabilirsin. Uluslararası alanda başka bir devlete gidip siyasetçiyi vurmak kesinlikle savaş suçudur. Bu, mahkum edilmelidir.

“Kürt sorununun yüzde 95’ini çözdük” diyen kendisine Kürt siyasetçiler var ya, neyi çözdünüz? Kürt çocuklarının panzer altında ezilmesini mi çözdünüz, Medeni Yıldırım’ın katillerinin elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasını mı çözdünüz? Kürtçe tiyatroların kaymakamlarca yasaklanmasını mı, Kürtçe tabelaların yasaklanmasını mı çözdünüz? Kürt dilinin yasaklılığını mı çözdünüz? Hala Kürtçe konuşamıyor insanlar.

“Ben Kürdüm, anadilimi istiyorum, özgür yaşamak istiyorum”

Kürt meselesi bir çocuğun doğduktan sonra hayatı anlamaya başladığı andan itibaren başlıyor. Ben kendi hayatımdan söylüyorum. Okula gittiğimde benim dilimi niye öğretmen bilmiyor diye sorgulamaya başladım.  Kürt çocukları eğitimde başarısız oluyor, zeki olmadıkları için değil anadilinde eğitim olmadığı için. Ha diyorlar ya birkaç bakan var Kürt. Ne alakası var ya? Yani etnik olarak Kürt bir anne ve babadan doğmuş olabilirsin, ama ben Kürt değilim Türk’üm de diyebilirsin. Bu senin tercihindir.

Ama Kürt meselesini reddedersen ve Kürtlerin hak ve özgürlüklerini talep etmezsen sadece hizmet edersin, o zaman önemli değil Kürt bakan olabilirsin. Ama ben Kürdüm, dilimle konuşmak istiyorum, özgürlük, adalet istiyorum, haksızlıkların sona ermesini istiyorum dediğiniz zaman siz makbul değil teröristsiniz. Şu anda Türkiye’de milyonlarca Kürt terörist yaftası yemiş durumda. Bunu Yeşil Sol Parti olarak asla kabul etmeyeceğiz. Bunun karşısında duracağız, her yerde mücadelesini yürüteceğiz ve seçimlerde sadece Kürtlerin birer oy olarak değerlendirilmesini de artık Kürt halkı kabul etmeyecek.

Bu konuda söyleyecek çok şey var, çok örnek var. Ben bilerek dünkü suikast ve katliamdan başladım. Türkiye’de de bu konuda sayısız örnek verebilirim. Son bir örnek vereyim. Garibe Gezer cezaevinde tutukluyken cenazesi çıktı. Ölümünün cinayet olduğu yönünde çok güçlü iddialar var. Personelden ya da diğerlerinden tek bir kişi tutuklanmadı. Garibe Gezer’in öldürülmesine dair soruşturma yapmayan, ceza vermeyen zihniyet tarafından, Yargıtay tarafından dün müebbet hapis cezası onandı. Ölü birinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası onandı.

İşte Kürt meselesi bu! Ölüsüne bile ceza veren bir zihniyetle, bir siyasetle karşı karşıyayız. Bu sadece dile, kültüre, sanata, statü talebine değil doğasına da düşmanlık yapıyor. Keşke buradaki basın mensupları Dersim’e, Hasankeyf’e, Mardin’e gitse, Muş’un Şenyaylası’na, Ağrı’ya, Erzurum’a gitse. Oralarda nasıl bir doğa kırımı olduğunu göreceksiniz. En son Diyarbakır’ın Lice-Kulp-Hazro ilçe sınırları içinde Taşköprü olarak da bilinen Geliya Goderne isimli tarihi bölgede ağaç kesimleri hızla yapılıyor. Ekolojik kıyımla vadide insansızlaştırma var. İnanılmaz derecede bir tepki var oradaki yurttaşlardan. Kim yapıyor?

Korucular kesiyor, kesilen ağaçlar kamyonlarla taşınıyor ve bu kamyonlara da zırhlı araçlar eşlik ediyor. Ağaç taşınmasına, kesilmesine neden zırhlı araç eşlik ediyor? Belli ki onlar da bunun bir suç olduğunu biliyorlar. Sistematik bir devlet suçuyla karşı karşıyayız. Sorduğumuzda güvenlik için ağaç kesiyoruz diyorlar. Ne güvenliği? Hani bitirmiştiniz, hani ayakkabı numaralarını biliyordunuz, hani tek tek tanıyordunuz! 2023 yılında neyin güvenliği için ağaç kesiyorsunuz? Hangisi doğru? İkisi de yalan, çünkü hayatları yalan! Muş Şenyayla’da da aynı kırım yapılıyor. Bunun bir insanlık suçu olduğunu ama bunun da Kürtlerin coğrafyasının da düşmanlık kapsamında olduğunu söyleyeyim.

Soru: Yerel seçimlerde aday çıkaracak mısınız? Bu yönde karar alacağınız konuşuluyor.

Kendi adayımızı çıkarmak için karar almamıza gerek yok. Aksini yapar da çıkarmazsak karar alırız. Bunu dün birkaç yere söyledik. Biz niye aday çıkarmayalım, biz bir partiyiz. İddiamız büyük; muhalefetin odağı olacağız ve Türkiye’de demokratik bir muhalefeti yükselteceğiz. Adayımızı çıkarmama gibi bir durum yok. İstanbul’da biz milyonlarca oy alıyoruz, Ankara’da da yüzbinlerce oy alıyoruz. Partinin işleyişi ve seçimlerin önemi nedeniyle aday çıkarırız. Tabii ki partimizin yetkili kurulları yeni gelişmeler olursa bunu değerlendirir, varsa çıkarmama ihtimali o zaman açıklanır. Ama şu an bizim parti kurullarımızda bu tartışılmamış, söz konusu edilmemiş. Biz şu anda konferansa ve kongremize yoğunlaşmış durumdayız.

Paylaşın

YSP’li Beştaş’tan İstanbul, Ankara Ve İzmir Açıklaması: Aday Çıkarabiliriz

2024 yılında yapılacak yerel seçimlere ilişkin açıklama yapan YSP’li Meral Danış Beştaş, HDP’nin üç büyükşehirde (Ankara, İzmir ve İstanbul) aday çıkarabileceğini söyledi.

Seçim sürecinde Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile bir araya gelmemesine yönelik eleştiride bulunan Beştaş, “Masada olmamamıza rağmen Kılıçdaroğlu‘na oy verelim dedik. Ancak yüzde 1’lik partilere bakanlık verirken, partimize karşı uzak durdu.

Bu durum halkımızda ciddi tepkiye yol açtı. Vatandaş bizi eleştiriyor. Kürt illerinde Kılıçdaroğlu rekor oy aldı. Biz olmasak Kılıçdaroğlu bölge illerinde o şekilde karşılanır mıydı? Bunlara karşı bir hakkı teslim etmek lazım” dedi.

TİP hakkında da konuşan Beştaş, “Aynı eleştiriyi TİP’e de yöneltiyoruz. Erkan Baş ‘Biz Kürtlerlerle yan yana durmazsak daha fazla oy alırdık’ diyor. Bir nevi Kürtlere veba muamelesi yapılıyor.

Bu tavrı doğru bulmuyoruz. Şu an Emek ve Demokrasi Bloğu bileşenlerinin toplantıları sürüyor. Toplantı sonrası herkes kendi partisi açısından değerlendirmelerini yapacak” ifadelerini kullandı.

Yeşil Sol Parti (YSP) Erzurum Milletvekili ve Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, seçim sürecine ve 2024 yılında yapılacak yerel seçimlere ilişkin açıklamalarda bulundu.

Halk TV’de Sansürsüz adlı programına katılan Beştaş seçim sürecinde Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile bir araya gelmemesine yönelik eleştiride bulundu.

Beştaş, “Masada olmamamıza rağmen Kılıçdaroğlu‘na oy verelim dedik. Ancak yüzde 1’lik partilere bakanlık verirken, partimize karşı uzak durdu. Bu durum halkımızda ciddi tepkiye yol açtı. Vatandaş bizi eleştiriyor. Kürt illerinde Kılıçdaroğlu rekor oy aldı. Biz olmasak Kılıçdaroğlu bölge illerinde o şekilde karşılanır mıydı? Bunlara karşı bir hakkı teslim etmek lazım” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) hakkında da konuşan Beştaş, “Aynı eleştiriyi TİP’e de yöneltiyoruz. Erkan Baş ‘Biz Kürtlerlerle yan yana durmazsak daha fazla oy alırdık’ diyor. Bir nevi Kürtlere veba muamelesi yapılıyor. Bu tavrı doğru bulmuyoruz. Şu an Emek ve Demokrasi Bloğu bileşenlerinin toplantıları sürüyor. Toplantı sonrası herkes kendi partisi açısından değerlendirmelerini yapacak” ifadelerini kullandı.

“Aday çıkarabiliriz”

Beştaş, HDP’nin üç büyükşehirde (Ankara, İzmir ve İstanbul) aday çıkarıp çıkarmayacağı sorusuna da şu yanıtı verdi: Tabii ki çıkarabilir. Bu en doğal hakkımız. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmadığımız için muazzam bir eleştiri var.

Paylaşın