Hakkari Belediyesi’ne Kayyım Kararı Yargıya Taşındı

DEM Parti, Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasına karşı “yürütmenin durdurulması” talebiyle mahkemeye başvuruda bulundu. Başvuruda, kayyım uygulamalarının seçmenin seçme ve seçilme iradesini pasifize etmek amacı taşıdığı vurgulandı.

Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış, mart ayındaki yerel seçimlerde yüzde 48,92, en yakın rakibi AK Partili aday İsmet Ölmez yüzde 46,59 oranında oy almıştı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, Hakkâri Belediyesi’ne 3 Haziran’da kayyım atanmasına karşı “yürütmenin durdurulması” talebiyle Ankara İdare Mahkemesi’ne başvurdu.

MA’daki habere göre, Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltı ve tutuklanma sürecine değinilen başvuruda, kayyım atamasının Kürt illerinde olağan hale getirilmeye çalışıldığı ifade edildi.

Ayrıca, başvuruda, daha önceki kayyım atamaları işaret edilerek, “Darbe olarak tarihteki yerini almıştır” denildi.

Başvuru şöyle: “Kayyım uygulamaları, müvekkil parti ve temsil ettiği siyaseti yerel yönetimlerin dışında tutmak, muhalif bir siyasi partinin kazandığı belediyelere sistematik olarak el koymak ve müvekkil parti seçmeninin seçme ve seçilme iradesini pasifize etmek amacını taşımaktadır.”

Başvuruda, bu durumlara yol açan 6758 Sayılı kanunun 34’uncu ve Belediye Kanunu’nun 45’inci maddesinde yer alan fıkraların anayasa aykırı olduğu ve bu nedenle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi ve Akış’a dair verilen uzaklaştırma kararının iptal edilmesi talep edildi.

Paylaşın

Yazar Ve Sanatçılardan “Kayyım Uygulamasına Son Verilmeli” Çağrısı

Aralarında Ahmet Telli, Ahmet Ümit, Bekir Yurdakul, Ercüment Akdeniz, Latife Tekin, Murathan Mungan, Mustafa Eroğlu, Oya Baydar ve Orhan Pamuk’un bulunduğu 115 yazar ve sanatçı, Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasına tepki gösteri.

Kayyım uygulamasına son verilmesi çağrısı yapan 115 isim, konuya ilişkin yaptıkları açıklamada, “Hakkari halkıyla birlikte bütün yurttaşların seçme ve seçilme hakkının çiğnenmesi ve anayasanın ağır biçimde ihlalidir” ifadelerine yer verdi.

Açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanması, Hakkari halkıyla birlikte bütün yurttaşların seçme ve seçilme hakkının çiğnenmesi ve anayasanın ağır biçimde ihlalidir.

Ülkenin barış ve refah içinde yaşama umuduna darbe indiren, hemen tüm toplum kesimlerinin hukuksuz bulduğu kayyım uygulamalarının süreklilik kazanacağına dair açıklamaları kabul edilmez buluyoruz.

Anayasaya göre, bütün yurttaşların eşit sahip olduğu, dokunulmaz bir hak olan seçme hakkına saygı gösterilmeli, Hakkari’ye atanan kayyım derhal geri çekilmeli, demokrasi ve hukukla hiçbir biçimde bağdaşmayan tüm kayyım uygulamalarına son verilmelidir.”

İmzacılar: Abidin Parıltı, Adnan Özyalçıner, Afşin Kum, Ahmet Erkam Saraç, Ahmet Güneş, Ahmet Telli, Ahmet Ümit, Akif Kurtuluş, Algan Sezgintüredi, Alper Canıgüz, Altay Öktem, Asuman Susam, Ayfer Tunç, Ayşe Sarısayın, Ayşegül Devecioğlu, Ayşen Şahin,

Başak Canda, Başar Başarır, Başar Yılmaz, Bekir Yurdakul, Belma Fırat, Berivan Kaya, Bilsen Başaran, Bülent Tekin, C. Hakkı Zariç, Cenk Güray, Cenk Kolçak, Çerkes Karadağ, Defne Suman, Deniz Durukan, Deniz Yüce Başarır, Duygu Kankaytsın,

Elif Sofya, Enes Kurdaş, Ercüment Akdeniz, Erdoğan Aydın, Ertan Meyan, Fatih Gezer, Fatih Polat, Fergun Özelli, Figen Şakacı, Gaye Boralıoğlu, Gonca Özmen, Gönül Kıvılcım, Gürel Sürücü, Haden Öz, Halide Yıldırım, Halil İbrahim Özcan, Hasan Öztoprak, Hatice Meryem, Haydar Ergülen, Hayri K. Yetik, Hicri İzgören, Hülya Deniz Ünal,

İnanç Avadit, İsmail Güzelsoy, Jaklin Çelik, Kadir Akın, Kamil Tekin Sürek, Kerem Fırtına, Latife Tekin, Levent Karataş, Mehmet Bilal Dede, Mehmet Said Aydın, Menekşe Toprak, Mine Soysal, Murat Gülsoy, Murat Özyaşar, Murat Uyurkulak, Murat Yalçın, Murathan Mungan, Mustafa Eroğlu, Mustafa Güçlü, Mustafa Köz, Mustafa Yelkenli, Muzaffer Kale, Müge İplikçi,

Namık Kuyumcu, Nayim Gül, Nesimi Aday, Neslihan Önderoğlu, Neslihan Yalman, Neşe Yaşın, Nevzat Süs, Nuray Önoğlu, Nurhan Suerdem, Nursen Yiğit, Onur Bütün, Orhan Alkaya, Orhan Pamuk, Oya Baydar, Ömer Türkeş, Özgün Bulut, Özlem Akıncı, Özlem İşbilir, Polat Özlüoğlu, Rıdvan Hatun, Rıfat Mertoğlu,

Sema Kaygusuz, Semih Çelenk, Semih Gümüş, Sevim Erdoğan, Süreyyya Evren, Şebnem İşigüzel, Şevket Karakış, Taçlı Yazıcıoğlu, Tarhan Gürhan, Tülin Dursun, Ümit Kıvanç, Vecdi Erbay, Yaprak Zihnioğlu, Yasemin Özek, Yavuz Ekinci, Yücel Aysal, Zeynep Oral.

Paylaşın

DEM Parti’den “Hakkari” Açıklaması: Mücadelemizi Kesintisiz Yürüteceğiz

Meclis’te basın toplantısı düzenleyen DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasına ilişkin, “Kayyım atama kararı geri alınıncaya kadar ve orada bulunan belediye meclis üyeleri kendi içlerinden seçtikleri Viyan Tekçe arkadaşımızın belediye eş başkanvekili olarak atanıncaya kadar bu mücadelemizi kesintisiz yürüteceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koçyiğit, şunları söyledi:

“Hakkari Belediyemize kayyım atanmıştı. O günden bugüne biz hem Hakkari’de hem de ülkenin dört bir yanında demokratik haklarımıza sahip çıkmak alanlardayız, mücadele yürütüyoruz. Hakkari’den Edirne’ye, Diyarbakır’dan İstanbul’a kadar Türkiye’nin dört bir yanında sokağa çıkan, sözünü söyleyen, demokrasiye sahip çıkan herkese teşekkür ediyoruz.

Tabii ki bu mücadele devam ediyor. Bu kapsamda 13 Haziran’da Hakkari’de, 14 Haziran’da Mersin’de mitingler gerçekleştireceğiz. Kayyım atama kararı geri alınıncaya kadar ve belediye meclis üyelerinin kendi içlerinden seçtikleri Viyan Tekçe arkadaşımız belediye eş başkanvekili olarak atanıncaya kadar bu mücadelemizi kesintisiz yürüteceğiz.

Hakkari’de başlayan kayyım meselesinin AKP-MHP ittifakı tarafından tırmandırılmaya, devam ettirilmeye çalışıldığını çok iyi biliyoruz. Bunu birkaç ay önce yandaş kalemşörlerin yazdığı haberlerden, televizyonlardan verdikleri demeçlerden biliyoruz. Rant muslukları kesildiğinde nasıl iftiraya başvurduklarını, nasıl algı ve manipülasyonlarla kayyıma ortam hazırlamaya çalıştıklarını çok iyi biliyoruz. Dün Yeni Şafak’ta çıkan haberin kendisi bir haber değil olsa olsa MİT raporudur. Yeni Şafak arkadaşlarımızı hedef göstermiştir, algı operasyonu yapmıştır, yalan söylemiştir. Manipülasyonun ve operasyonun merkezinde yer alıyor.

Bu mesnetsiz iddiaların her birine karşı hem kurumsal olarak Diyarbakır Büyükşehir Belediyemiz hem de adı zikredilen her bir arkadaşımız suç duyurusunda bulunacaktır. Minareyi çalmak için kılıf hazırlamaya çalıştıklarını, yeni kayyımlara zemin hazırlamaya çalıştıklarını iyi biliyoruz. Yandaş kanallardan bakanlıklara kadar uzanan, oradan Saray’a kadar devam eden ve İletişim Başkanlığı tarafından yönetilen bir operasyonla, bir algı süreciyle karşı karşıyayız. Neredeyse belediye eş başkanlarımızın nefes almasını bile sorun haline getirecek, buna bile saldıracak kadar akıldan izandan yoksun bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu ifade edelim.

“Erdoğan’ın fotoğrafının asılması zorunlu değil, indirilmesi de suç değil”

Tatvan Belediye Eş Başkanı Mümin Erol hakkında AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafını makam odasından indirdiği için soruşturma başlatıldı. Buradan soruyoruz: Hangi kanuna göre bu soruşturma başlatıldı? Hangi kanuna göre bir siyasi rakibin fotoğrafını indirmek suç? Saray’ın kanunlarında mı? Büyük ihtimalle öyle. Çünkü hiçbir kanunda Erdoğan’ın fotoğrafının siyasi rakipleri tarafından indirilmesinin suç olduğu yazmıyor. Yine hiçbir kanun ve yönetmelikte de asılmasının zorunlu olduğu yazmıyor.

Ama ne yapılıyor? Adalet Bakanı hemen bir açıklama yayınlıyor ve “birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik bir tutum ve davranıştır” diyor. Üstelik konuşmasının başında ironik bir şekilde, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu vurgusunda bulunuyor. Hangi hukuk devletinde partili bir cumhurbaşkanının fotoğrafını indirmek suç olabilir? Cumhurbaşkanı tarafsız konumunu kendi isteğiyle 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile terk etmemiş midir? “Partili cumhurbaşkanı” sıfatını almamış mıdır? Tarafsızlıktan kendi talebiyle vazgeçmemiş midir?

Bakanın açıklaması aslında zorlama bir suç üretme meselesinin ta kendisidir. Suç üretmek de ceza hukukunun en temel ilkesi olan yasallık ilkesini çiğnemek demektir. Böyle bir suç yok. Bakanın açıklamasının hukukla alakası yok, siyaseten ise karşılığı yok. Hiçbir DEM Partili siyasetçi Erdoğan’ın fotoğrafını asmak zorunda değildir. Bakan Bey hukuk fakültesi eğitimini yeniden almalıdır.

Çünkü açıklamaları bizi mezuniyeti konusunda şüpheye düşürüyor. Tek başına bu bile kayyım gerekçesi yapılan dosyaların nasıl zorlama, nasıl uydurma olduğuna iyi bir örnektir. Belediye başkanlarımız yasaya göre suç olmayan, tam tersine hak olan eylemleri gerekçe gösterilerek görevden uzaklaştırılmıştır. Bugün aldığımız bir haber Mümin Erol’un ifadeye çağrıldığıdır. Yani olmayan bir suçtan algı yarattılar, soruşturma başlattılar. Şimdi de olmayan suçtan belediye eş başkanımızın ifadesini aldılar. Ne diyelim, tam bir akıl tutulması ile karşı karşıyayız.

6 Haziran’da açıklanan hububat fiyatlarına ilişkin de birkaç şey söylemek istiyorum. Türkiye son yıllarda çok ciddi bir tarım krizi içinde. Bu krizin en temel nedeni ise AKP’nin neoliberal tarım politikaları ve Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün kendisi. AKP, sermayeyi esas alan tarım politikalarıyla küçük ölçekli çiftçileri ezmiş ve tarımsal üretimi ne yazık ki ithalata bağımlı hale getirmiştir.

Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle milyonlarca metrekare alan, meralar yasaklı olduğu için ne yazık ki atıl kalmakta ve üreticiler tarafından kullanılmamaktadır. AKP’nin çiftçinin dertlerini önemsemediği, 6 Haziran’da yaptığı hububat taban fiyatı açıklamasında da açık ve net bir şekilde görülüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı ekmeklik buğdayın kilogram fiyatını 9.25 lira, durum buğdayının kilogram fiyatını 10 lira, arpanın kilogram fiyatını ise 7.25 lira olarak açıkladı. Bütün bunlar neyi gösteriyor? Tam anlamıyla üreticinin üretimden ellerinin çektirileceği bir tablonun açığa çıktığını açık ve net görüyoruz.

“Çiftçilerin bu koşullarda üretime devam etmesi mümkün değil”

Resmi enflasyon bile yüzde 75’lerde. Ve en önemli girdilerden biri olan yakıtın, yani mazotun fiyatının son bir yılda yüzde 104 zamlandığı bir ortamda çiftçiye yapılan bu sembolik zamların akılla bir alakası yok. Çiftçinin aklıyla dalga geçen ve çiftçinin üretimden el çekmesine neden olan bir yaklaşım olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bu sürede sadece mazot mu yüzde 104 zamlandı? Hayır, gübreden tohuma, tarımsal ilaçtan taşıma ve depolamaya kadar bütün girdi fiyatlarında çok ciddi zam var. Ama ne yazık ki AKP, çiftçiye bütün bunlar için yüzde 10 zam yaptı.

Arpa için onu bile yapmadı. Orada da yüzde 4 oranında kaldı. Tam bir fiyasko ile karşı karşıyayız. Çiftçiler bir yıl boyunca üretiyorlar, sonra da ürünlerini satarak borçlarını ödemek istiyorlar ve üretime devam etmek istiyorlar. Peki bu koşullarda mümkün mü? Değil. Zarar eden çiftçi üretime devam eder mi? Siz olsanız üretime devam eder misiniz? Çiftçiyi yok sayan, onu üretimden koparan politikaların arkasında AKP’nin desteklediği büyük tarım tekellerinin ve sermayenin olduğunu söylesek yanlış mı olur? Küçük ölçekli çiftçinin üretimden el çekmesini sağlayan ama buna karşılık ithalat yapan firmaları destekleyen bir tarımsal politikanın olduğunu görüyoruz.

Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, çiftçilerin üretim yapmasının koşullarının olmadığını görüyoruz. Çiftçi borçları almış başını gidiyor. Çiftçilerin borçları 700 milyara yaklaşmış durumda. Bu borçların sebebi de her şeye rağmen üretimin içinde kalma ısrarları. Ama AKP her yıl çiftçinin bu ısrarını yok etmek için hamle üzerine hamle yapıyor. Bunun sonucunda çiftçi borcunu ödeyemiyor, üretime devam edemiyor. Bunun altını çizmemiz gerekiyor. Bu üretimden kopuşun afaki olmadığını söylememiz lazım.

Son yıllarda çiftçi sayısı hızla geriledi, 2 milyon 177 binlere kadar düştü. Bunun nedeni çiftçilerin yüksek girdi maliyetleriyle baş edememesi ve artan borçlarıdır. Bununla birlikte, çiftçiler TMO’ya ürünlerini satmak istediklerinde randevu alamıyor. Randevular 3-4 ay sonrasına veriliyor ve o zamana kadar çiftçilerin ürünlerini depolayabilecekleri alanları yok. Depolama maliyetine katlanmamak için de çiftçiler ürünlerini elden çıkarıyor. Bu elden çıkarma dönemlerinde de tüccarlar ucuz fiyata ürünleri alıyor. Bugün devletin açıkladığı taban fiyatın altında çiftçiler ürünlerini tüccarlara satmak zorunda kalıyor. Büyük bir çıkmaz olduğunu söylememiz lazım.

Hububat alım fiyatlarının revize edilmesi gerekiyor. Hızlı bir şekilde bu ülkenin stratejik bir tarım planını ortaya koyması gerekiyor. Hızlı bir şekilde küçük ve orta ölçekli çiftçilerin destekleneceği bir destek paketinin açıklanması gerekiyor. Tarım stratejik bir alandır, aynı zamanda milyonlarca insanın gıda güvenliğini ve beslenmesini ilgilendirir. Bunlar yapılmazsa bu gidişle bu ülkede ekmeğin 20 TL olacağı günler uzak değil.

Bütün bunların sonucunda ne oluyor? Türkiye gıda enflasyonunda OECD ülkeleri içerisinde birinci, 37 ülke arasında en yüksek enflasyona sahip ülke konumunda. İşte bu bir zamanların tarım ülkesi olan Türkiye’de oluyor. AKP bunu başardı. Yani kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, bugün gıda enflasyonda birinci pozisyona yükselmiş durumda. Yine BM Gıda ve Tarım Örgütünün verilerine göre son 1 yılda gıda fiyatları bir önceki yıla göre 3,4 düşüş gösterirken, Türkiye’deki gıda fiyatları ise küresel eğilimin aksine çok şiddetli bir şekilde artmaya devam ediyor.

TÜİK aylık gıda enflasyonunu yüzde 1,69, yıllık gıda enflasyonunu yüzde 70,14 olarak hesapladı. Ankara’daki gıda fiyatlarını referans alan TÜRK-İŞ ise mutfak enflasyonunu aylık 7.02, yıllık bazda ise yüzde 83,06 olarak gerçekleştiğini açıkladı. Bütün bunlar bize büyük bir gıda krizinin olduğunu ve dar gelirlinin, emeklinin, işçinin aslında gıdaya erişemediğini ortaya koyuyor. O nedenle bu konuda çok hızlı bir şekilde hükümetin adım atması gerektiğini, üretimde ısrar eden milyonlarca çiftçi adına buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanlığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla yeni bir reform yapacağını iddia ediyor. AKP iktidara geldiğinden beri 8 bakan değiştirdi, 17 kez de eğitim reformu yapacağını ifade etti. Her gelen bakan süreci kendisiyle başlattı, çok şaşaalı güzel sözler söyledi ama eğitimdeki sorunlar gittikçe derinleşti, kangrenleşti. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla hazırlanan müfredat programını 10 yıldır hazırladıklarını ifade ettiler.

Bu süreçteki usulsüzlüklerine, paydaşlara danışmamalarına, bu meselenin özüne baktığımızda modelin tam olarak AKP-MHP ittifakının itaati merkeze alan yeni bir nesil yetiştirme projesi olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. AKP-MHP’nin ideolojik amaçlarla hazırladığı bu program tam anlamıyla asimilasyoncudur, dinsel inancı araçsallaştırmaktadır, bilim dışıdır, cinsiyetçi öğeler ve konulardan oluşmaktadır. Çok kimlikli, çok dilli Türkiye gerçeğine aykırıdır ve tam anlamıyla kamucu eğitim yerine piyasayı esas almaktadır. Ayrıca kapsayıcı olmadığını, son derece ideolojik saiklerle hazırlanmış bir program olduğunu da ifade edelim. DEM Parti olarak bu programı, bu müfredatı reddediyoruz.

Geçtiğimiz hafta Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin tanıtım programında konuşan Erdoğan, ideolojik nedenlerle bu programa karşı çıkanları kendilerini sorgulamaya davet etmiş. Biz de Tayyip Erdoğan’a, kendisini sorgulamaya davet ediyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu programı ideolojik nedenlerle bütün topluma ve bu ülkedeki milyonlarca öğrenciye dayatıyorsunuz. Bu, sizin yeni nesil oluşturma, yeni nesil yetiştirme projenizdir. “Dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefine giden yolda yeni bir adım attınız.

Uzun uzun bu alandaki sorunlara değinmeyeceğim ama şunu söyleyelim. Eğitim alanında dünya kadar sorun var. Bu ülkede ataması yapılmayan bir milyon öğretmen bekliyor. 2023’te KPSS’ye giren ve atama başvurusu yapan öğretmen sayısı 572 bin. Bakanlık 68 bin olarak ifade etmişti ataması yapılması gereken öğretmen sayısını ama buna karşılık 20 bin öğretmen ataması gerçekleştirildi. Peki, ataması yapılan öğretmenlere ve halihazırda çalışan öğretmenlere ne oluyor? Onlar da yoksulluk girdabıyla ve mobbingle karşı karşıyalar.

Her gün CİMER’e yapılan şikayetler nedeniyle mesleklerini icra edemiyorlar, kendilerini geliştiremiyorlar, çağa uygun bir şekilde eğitim hizmetlerini verme konusunda ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bütün bunlara tek bir söz söyleyen yok, tek bir çözüm üreten yok. Bununla beraber hala ideolojik saiklerle eğitim süreci yürütülüyor. Özellikle dershanelerde ve özel okullarda çalışan öğretmenler için taban maaş uygulamasının olmaması, çoğunun ya asgari ücretle ya da asgari ücretin altında maaşlarla çalıştırılmaya zorlanması tam bir gasptır. Bakanlık buna dair bir şey diyor mu? Hayır demiyor. Ve bütün bu süreci haksız ve hukuksuz bir şekilde topluma karşı, eğitim bileşenlerine karşı, öğrencilere ve velilere karşı adım adım yürütmeye devam ediyorlar.

Bir yüzyıllık asimilasyon süreci varken, hala bu ülkede Kürtler başta olmak üzere dünya kadar halk kendi anadilinde eğitim alamıyor, Aleviler zorunlu din derslerinde asimile edilmeye devam ediliyor. Laik ve bilimsel eğitimden zaten artık bahsedemiyoruz. Tam bir dinci eğitim modeli son gaz devam ettiriliyor. Bütün bunlara karşı demokratik kamuoyunun ve eğitim örgütlerinin yan yana gelerek oluşturdukları bir platform var. 45 kurum bir araya geldi ve “Müfredata Hayır Platformu”nu kurdular. 11 Haziran Salı günü büyük bir okul boykotunu örgütlediler. Biz de buradan bütün halklarımıza ve çocuklara çağrı yapmak istiyoruz. İrademe, öğrencime, anadilime, bedenime, eğitim hakkıma sahip çıkıyorum diyerek bu boykota bütün öğrencileri katılmaya davet ediyoruz.

“Kadını sadece anne olarak görüp aile içinde rol biçiyorlar”

Son dönemlerde sık sık Türkiye’deki doğurganlık istatistikleri açıklanıyor. Bu doğurganlık istatistikleri üzerinden, kadınların çocuk yapmaları üzerinden iktidar ve hatta bazı muhalefet partileri tarafından yeni bir dönemin başlatıldığına tanıklık ediyoruz. AKP ve MHP doğurganlık oranlarının düşmesini bir varoluşsal tehdit olarak görüyor. Bu tarihsel bir tartışma. Uzun yıllardır ulus devletler kadınlara ulusun anneleri rolünü biçmiştir. Doğurganlığı artırmanın iki temel amacı vardır; birisi kapitalizme ucuz işçi yetiştirmek, diğeri de aslında militarizme savaşlar için asker yetiştirmek.

Bu iki hedef nedeniyle her seferinde kadın bedenine müdahale edildiğini, kadının eve ve aileye hapsedilmeye çalışıldığını çok iyi biliyoruz. Özellikle Türkiye’deki dönüşümün de buna uygun olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bu hedeflere ulaşmak için çalışma yaşamından Medeni Kanun’a kadar büyük bir değişim ve dönüşümü AKP yapmak istiyor. Sözde doğum sonrası izni artırmaya çalışıyorlar ama çok iyi biliyoruz ki kadını gözeten bir yerden değil. Yine uzaktan ve esnek çalışmayı getiriyorlar. Bununla kadınları yeniden iş hayatının dışına atıyorlar. Bununla beraber afetlerde bile yine aileyi korumayı esas alan bir vizyon belgesi yayınladılar. Bununla da kadını özne olarak görmediklerini, eşit yurttaş olarak görmediklerini, sadece anne olarak gördüklerini ve aile içinde rol biçtiklerini görüyoruz.

Ben küçük bir istatistik paylaşarak bu meselenin ne kadar acı olduğunu göstermek istiyorum. 2021 yılında 117’si 15 yaşından küçük olmak üzere 7 bin kız çocuğu bu ülkede doğum yaptı. 2022’de yaklaşık 32 bin çocuk istismara maruz kaldı. 2023’te ise 40 bin 713 yeni dosya açıldı. Peki, bütün bunların olduğu ülkede Aile Bakanlığı buna dair tek bir şey yapıyor mu? Hayır yapmıyor. 2024’ün ilk 2 ayında 74 kadın, 24 Şubat’ta ise aynı günde 7 kadın katledildi. 2023’te en az 33 kadın yine erkekler tarafından katledildi. Peki, AKP iktidarı ya da Aile Bakanlığı bütün bunlara yönelik tek bir söz kuruyor mu? Hayır!

Bütün bunları engelleyici hiçbir tedbir almıyor. Ama onun yerine kadınların ve LGBTİ’lerin haklarını tırpanlamaya devam ediyor, kadınları aile içerisinde tanımlayıp mahkum etmeyi sürdürüyor. Buradan söyleyelim: Kadın özgürlük mücadelemizi ne olursa olsun her zeminde devam ettireceğiz. Kadın bedeninin kontrol edilmesi politikalarına karşı her zeminde mücadele edeceğiz. Kadınların ve LGBTİ’lerin daha adil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumda yaşaması için olan mücadelemizi devam ettireceğiz. Kadını nesne olarak gören, kadını birey olmaktan çıkaran, aileye mahkum eden bu anlayışa geçit vermeyeceğiz.

Son bir çağrıyla bitireyim. Ayın 12’sinde Diyarbakır’da faili meçhul bırakılmaya çalışılan Tahir Elçi’nin karar duruşması var. Tahir Elçi cinayeti yakın dönemde bütün kamuoyunun gözü önünde işlenen ama karartılmaya çalışılan bir cinayet olması bakımından çok önemlidir. Savcının verdiği son mütalaaları da bütün kamuoyu çok iyi biliyor. Biz bir kez daha Türkiye’deki vicdan sahibi herkesi, bu ülkede hukuktan yana olan herkesi bu cinayetin karanlıkta kalmaması ve bir dönemin aydınlatılması için orada olmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz. Hükümete de hukuka uyması, gerçek katilleri ve o katillerin arkasındaki karanlık güç odaklarını açığa çıkarması çağrımızı da yinelemek istiyorum.”

Paylaşın

Bakırhan’dan AK Parti’ye Uyarı: Kayyımınızı Çekin

Yüksekova’da açıklamalarda bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasına ilişkin, “AKP’yi uyarıyoruz: Kayyımınızı çekin, kayyımcı anlayışınızı bitirin” dedi ve ekledi:

“Eğer bu ülkede gerçekten sorunları çözmek istiyorsanız, Kürt halkının iradesi orta yerde duruyor ve konuşmaya da tartışmaya da hazırdır. Ama kayyımda ısrar ederseniz de direniriz, kayyıma izin vermeyiz. Çünkü kayyım haksız hukuksuz bir girişimdir. Seçimde yenileceksiniz, bu annelerimizin oylarıyla yerel yönetimlerde kaybedeceksiniz, sonra diyeceksiniz ki ben bu annenin iradesine kayyım atıyorum.

Kusura bakmayın, bunu kabul etmeyiz. Hakkari de de söyledik burada da söylüyoruz: Siz kayyım atarsanız biz direniriz, karşı dururuz, onu yok sayarız. Bir sonraki seçimde de sadece tabela partisi olmazsınız, aynı zamanda Kürt halkının ve Türkiye halklarının oylarıyla iktidardan tepetaklak gidersiniz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve beraberindeki heyet, Yüksekova Belediyesi ziyareti sonrası esnaf ziyareti gerçekleştirdi. Esnaf ziyareti sonrası halk buluşmasında konuşan Bakırhan, Hakkari’ye atanan kayyımı halkın kabul etmediğini vurguladı ve şunları söyledi:

“Gelê me yê Geverê hun hemû bixêr hatin. Ez we hemuyan slav dikim. Çok değerli Yüksekova halkı, sağ olun, bizi bugün coşkulu bir şekilde karşıladınız. Dün Colemêrg’deydik. Colemêrg halkının iradesine kayyım atandı, halkın iradesi gasp edildi. Genel Merkezimiz, milletvekilli arkadaşlarımız ve yöneticilerimizle 4 gündür Hakkari’deyiz, halkımızla birlikteyiz. İradesine sahip çıkan Colemêrg halkına selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Colemêrg bir kez daha gösterdi ki artık Kürt halkı kayyım istemiyor, kayyım anlayışına karşıdır. Kayyım bu topraklara iki dönemdir hükümet tarafından atandı ve halkımız kayyımın ne olduğunu gördü. Bunu en iyi Yüksekova halkı bilir. Yüksekova’da kayyım zihniyetinin nasıl yerel yönetimleri tahrip ettiğine, belediyeyi borç batağına nasıl batırdığına herkes şahit oldu.

Sandıkta bütün hilelere, kaçak seçmenlere rağmen yenilen AKP-MHP iktidarı Hakkari’ye yine kayyım atadı. Biz bunu kabul etmeyeceğiz, Kürtler bunu kabul etmeyecek; Türkiye’nin emekçileri, yoksulları, halkları bunu kabul etmeyecek. Etmediler de. Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkesler, kadınlar, gençler ilk defa Hakkari’deki kayyım meselesinde, Edirne’den Hakkari’ye kadar ses yükseltti.

Partilimiz olmayanlar, siyasi partiler, kitle örgütleri, dost kurum ve kuruluşlar kayyıma karşı ses yükseltti. Hükümetin de Türkiye’de ve Hakkari’de ortaya çıkan kayyım karşıtı direnişi görmesini istiyoruz. Kayyım çare değil, kayyım çözüm değil. Kayyım; bu ülkede barış için az da olsa var olan o anlayışı, o iradeyi ortadan kaldırıp silecek bir düşman hukukudur.

AKP’yi uyarıyoruz: Kayyımınızı çekin, kayyımcı anlayışınızı bitirin. Eğer bu ülkede gerçekten sorunları çözmek istiyorsanız, Kürt halkının iradesi orta yerde duruyor ve konuşmaya da tartışmaya da hazırdır. Ama kayyımda ısrar ederseniz de direniriz, kayyıma izin vermeyiz. Çünkü kayyım haksız hukuksuz bir girişimdir.

Seçimde yenileceksiniz, bu annelerimizin oylarıyla yerel yönetimlerde kaybedeceksiniz, sonra diyeceksiniz ki ben bu annenin iradesine kayyım atıyorum. Kusura bakmayın, bunu kabul etmeyiz. Hakkari de de söyledik burada da söylüyoruz: Siz kayyım atarsanız biz direniriz, karşı dururuz, onu yok sayarız. Bir sonraki seçimde de sadece tabela partisi olmazsınız, aynı zamanda Kürt halkının ve Türkiye halklarının oylarıyla iktidardan tepetaklak gidersiniz.

“Bu toprakların evlatlarını kayyımla, zorla, cezaeviyle yıldıramazsınız”

İnsanlar size 31 Mart’ta bir mesaj verdi, diyalogla ve müzakereyle sorunların çözülmesini istediklerini söyledi. Buna rağmen baskıyı, zoru, kolluğu Kürt halkının başına bela etmeye kalkarsanız da sandıkta cevabınızı alırsınız. Yüksekova’dayız. Biraz önce belediyemizi ziyaret ettik. Yüksekova Belediye Eş Başkanlarımız ve meclis üyelerimizle sohbet ettik. Burada da bir enkaz bırakılmış.

Biraz vicdanı ve onuru olan hiçbir insan kayyım anlayışının yarattığı bu tahribatı kabul etmez. Yüksekova Belediyesi rekor oyuyla Türkiye’de örnek ve model olmuş bir kenttir. Ama kayyım onu başka bir şekilde Türkiye’de tekrar model yapmaya çalıştı. Büyük borç batağıyla. Yüksekova Belediyesinin borcu büyükşehir belediye borçlarıyla neredeyse aynıdır. Nüfusa kıyaslarsan daha büyük bir borç batağına batmış bir kent. Bu enkazı görmeyenler, bu yolsuzluğu ve usulsüzlüğü görmeyenler Kürt’e “biz size kayyım atayacağız” diyor.

Ayıptır, günahtır, biraz vicdanlı olun. Bu toprakların evlatlarını baskıyla, zorla, zindanla, kayyımla yıldıramazsınız. Kürtler onurluca eşit yaşamak istiyor. Kimsenin malında ve toprağında gözleri yok, insanca yaşamak istiyorlar. Bu talebi görmek yerine kayyımı dayatmak bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Biz bu kötülüğün karşısında durmaya devam edeceğiz.

Yüksekova halkıyla, Colemêrg halkıyla dayanışma içinde olacağız. Genel Merkezimizle, bütün dost kurumlarla, bütün ittifak ve bileşen partilerimizle, vicdanlı onurlu Türkiye halklarıyla birlikte bu gaspı kabul etmeyeceğiz. Gever’de AKP’ye oy vermiş yurttaşlarımız da olabilir. Onlara da biraz vicdan diyoruz. Hangi din ve vicdan üç dönemdir bir halkın iradesine atanan bu kayyımı kabul eder.

Bugünden sonra vicdanı olan, onuru olan hiçbir Kürt değil AKP’ye oy vermek ve üye olmak, AKP binasının önünden bile geçmemelidir. Size hakaret ediyorlar, dilinizi yok sayıyorlar, iradenize kayyım atıyorlar. 7’den 70’e Kürtleri zindana atıyorlar. Bir de utanmadan AKP’li olunuyor. Kürt halkı onurludur. Şex Saidlerin, Seyid Rızaların torunlarıdır. Bu vahşete izin vermemelidir. Bizim yanımıza gelmeyenler AKP’ye de oyunu vermesin.

AKP Hakkari ve Gever il ve ilçe örgütleri de kendi genel merkezlerine protesto faksları göndermelidir, bu gaspa dur demelidir. Bu kayyım sadece DEM Parti’ye atanmış değildir, Kürtlere ve onurlu Türkiye halklarına da atanmıştır. Bu kayyım belasını hep birlikte defedeceğiz. Sizin bu onurlu duruşunuzun, direnişinizin, rekor oyla defalardır partimizi Gever’de en yüksek oyla seçmenizin karşısında biz onur duyuyoruz. Asla iradenizin gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Bunu herkes böyle bilsin.

Bugün burada ortaya koyduğunuz coşkuyu çok anlamlı görüyoruz. Lütfen Colemerg halkıyla daha fazla dayanışma içinde olun. Bu kayyımcı anlayışa karşı belediyenizi ve il-ilçe örgütünüzü daha fazla sahiplenin. Bir arada olursak hiçbir zulüm, hiçbir kayyımcı anlayış karşımızda duramaz.

Sizleri gece gündüz her dakika yerel yönetimleri sahiplenmek için uyanık olmaya davet ediyorum. Bir daha asla bu topraklarda kayyımcı, rantçı anlayışın yer bulmaması için lütfen belediyenize ve partinize sahip çıkın. Emin olun ki sizden büyük yoktur. Sizin direnişiniz onların topundan da tankından da dipçiğinde de daha büyüktür.

Yıllarca bu asimilasyoncu, bu inkarcı anlayışa karşı diz çökmediniz, boyun eğmediniz. Bugünden sonra da direnişinizle, duruşunuzla bir daha bu topraklarda kayyımcı anlayışın olmaması için elinizden gelen çabayı ortaya koyacağınıza inanıyor, tekrar hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ji me hemûyan re serkeftin serkeftin.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “Hakkari” Açıklaması: Hukuk Gereğini Yaptı

Erdoğan, Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasını ilişkin, “Hukukun kanunun ve demokrasimizin kırmızı çizgilerine riayet eden, meşruiyetten sapmayan herkes yasal engeli yoksa elbette bu ülkede özgürce siyaset yapabilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Biz de meşru siyasete söz söylemedik” dedi ve ekledi:

“Yargının, Hakkari ile ilgili vermiş olduğu karar kusura bakmasınlar ama kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil hukuku konuşturmuş ve kararını buna göre vermiştir. Bunlar hemen parlamentoyu ayağa kaldırmaya kalktılar. Kusura bakmayın, burası hukukun işlediği Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosudur. Orada elinizde pankartlarla, tekme yumruk sağa sola saldırmanın size kazandıracağı hiçbir şey yok. Sizin karşısınızda hukuku savunacak parlamenterler var.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu Medya Ödülleri töreninde konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle. “Bu güzel buluşmaya vesile olan herkese teşekkür ediyorum. Farklı kategorilerde ödüllerini takdim edeceğimiz kurumlarımızı, medya mensubu arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. İlk olarak Anadolu Yayıncılar Derneği olarak 14 yıl önce faaliyete başlayan kuruluşumuz, büyüdü, serpildi, maşallah ülkemizin dört bir köşesine dal budak saldı. Toplam 320 mahalli ve bölgesel radyo, televizyon, gazete, dergiyi bir araya getiren federasyonumuzun yoluna güçlenerek devam etmesinden memnuniyet duyuyorum.

Anadolu Yayıncılar Federasyonu olarak kurumsal kimliğini güçlendiren kardeşlerime başarılar diliyorum. Halktan yana ve halka karşı kendisini sorumlu hissederek yayımcılık yapan mahalli medyanın yerini başka hiçbir kurum alamaz ve dolduramaz. Mahalli medyamız insanımızın talep, beklenti ve eleştirilerini aktarmada bir nevi köprü görevi yapıyor. Ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerini sınırlı imkanlarla yansıtan Anadolu medyası ne kadar etkili olursa demokrasi kültürümüz o derece güçlü olacaktır.

Siyasi hayatımızın tüm aşamalarında Anadolu yayıncılığının yanında olduk. Sizlere gereken her türlü desteği sağlamayı çalıştık. İnşallah bundan sonra da size sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Milletin karşısında kurumlanan ve konumlanan değil, milletin yanında dimdik duran 4. kuvvet olarak siz kıymetli Anadolu medyası mensuplarına kapımızın her zaman açık olduğunu özellikle ifade ediyorum.

Rabbim muhabbetimizi ve dayanışmamızı daim eylesin diyorum. Gündemini millete ve milletin değerlerine sabitlemiş yayıncılığın önemini her geçen gün daha kavrıyoruz. Anadolu yayıncılığı yüzyüze geldiğimiz kritik kavşakların tamamında gerçekten takdire şayan duruş sergilediler. Sokaklarımızın ateşe verildiği Gezi olaylarında birileri 24 saat canlı yayınlarla Gezici vandalları överken sizler milletin yanında net tavır koydunuz. Sizler 17-25 Aralık yargı darbe girişiminde milli iradenin sesi oldunuz. 15 Temmuz gecesi birileri ‘bekle gör’ politikası izlerken demokrasimizi korkusuzca savundunuz.

Anadolu yayıncıların vicdanlı ve ilkeli tutumlarını Gazze’deki katliamda da aynı kararlılıkla devam ettirdiklerini memnuniyetle takip ediyorum. İsrail güçleri tarafından Filistin’de şehit edilen gazeteci meslektaşlarınızın hatıralarına ve mücadelelerine sahip çıktığınız için sizleri tebrik ediyorum. Müslümanlığımızla birlikte insanlığımızın da sınandığı Filistin halkına karşı insani görevimizdir. Vicdanı kurumayan hiç kimse böyle bir zulme suskun kalamaz. Yıllardır bize basın özgürlüğü dersi veren Filistin topraklarında yaşananlara sesini çıkarmıyor.

Medya ofisleri basılırken, haber kanalları kapatılırken, canlı yayında gazeteciler kurşunlanırken, dikkat ederseniz, Gezi olayları sırasında Türkiye’ye kamp kuranlardan hiçbir tepki yükselmiyor. 8 ayda 150 gazeteciyi katledenler hala basın hürriyetinden bahsedebiliyor. Merhum Ahmet Kaya ne diyordu, ‘Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça’. Bunlarınki yalnızca tutarsızlık değil; aynı zamanda vicdansızlık, ilkesizlik, adaletsizlik ve tarafgirliktir. Elbette tarih zulüm karşısında susanlarla hakkı ve hakikati haykıranları kaydetmektir. Zor dönemde konuşanlar tarih önünde olduğu gibi insanlığın vicdanında da ibra olacaktır.

Bugün soykırım karşısında üç maymunu oynayanlar alınlarına yapışan kara lekeyi ömürleri boyunca silemeyecek. Biz tarihin doğru tarafında olmanın çabasındayız. Gazze’de ilk günden itibaren basın yayın organlarımız Filistinli mazlumların sesi oldu. AA ve TRT’miz Gazze’de işlenen cinayetleri tüm çıplaklığıyla dünyaya anlattı. İletişim Başkanlığımız toplantı, etkinlik, basılı ve görsel materyallerle Gazze için küresel vicdanı harekete geçirmeye çalıştı. Siyasi partilerimiz birkaç İsrail mühibbi dışında Filistinli kardeşlerimizle dayanışma içinde oldu.

Sivil toplum kuruluşlarımız, üniversitelerimiz, gençlerimiz tek vücut olarak Gazzeli mazlumlara samimiyetle sahip çıktı. Milletimiz adına bundan büyük onur duyuyoruz. Filistinli kardeşlerimizi savunurken aslında insanlığı, barışı, adaleti, özgürlükleri savunuyoruz. Katliama tepki verirken gelecek nesillere huzurlu, adil dünyada yaşama umudunu miras bırakmayı hedefliyoruz. Bu çizgimizi sonuna kadar muhafaza edeceğiz. Mazlumun yanında zalimin de karşısında olmaya devam edeceğiz.

Medyamız özellikle de merkez medyamız ülkemizde uzun yıllar vesayetin gölgesi altında görev yapmaya çalıştı. Bu vesayet sadece devlet içindeki oligarşik yapıların değil, Türkiye’de ekonomi ve paraya hükmedenlerin de vesayetiydi. Medyamız çoğu zaman darbeciler namına milleti denetledi. Milleti terbiye etti. Milleti sorguya çekti. Vatandaşa ayar vermeye çalıştı. Basınımızın tek parti dönemindeki ahvalini burada konuşmaya gerek dahi duymuyorum. 27 Mayıs darbesine hazırlık sürecinde cuntacıların basın bülteni gibi çıkan gazetelerini şimdi yüzümüz kızararak okuyoruz. 12 Eylül, 28 Şubat’ta aynı manşetlerin tekrar tekrar atıldığına şahit olduk.

“Demokrasiyi, milli iradeyi savunurken ortalıkta yoklar”

Üzülerek söylemek isterim ki, Türkiye’de kalemini, köşesini, ekranını demokrasi karşıtlarına gönüllü olarak kiralayan bir kesim hep olagelmiştir. Bunlar müzik kutusu gibi kimi zaman darbecilerin türkülerini söylediler. Daha sonra terör örgütü mensuplarının şarkılarını çaldılar. Bir ara ülkemize yönelik psikolojik harekatlara asker yazıldılar. Hatta Kandil’deki bölücü canileri ‘yere izmarit atmıyor’ diye methedecek kadar içlerindeki millet düşmanlığını kustular. Bir türlü milletten, milli iradeden, demokrasiden yana tavır alamadılar.

Bunların FETÖ, PKK, DHKP’sine kadar terör örgütlerinin yanında saf tuttuklarını gördük. Teröre karşı devletimizin yanında bunları göremedik. Teröristler Cumhuriyet savcımızı kalleşçe şehit ediyor, bunlar teröristlerin sözcülüğünü yapıyor. Şehirlerimizi hendek ve çukurlarla bizden koparmaya çalışıyor, bunlar şehir eşkıyalarına canlı kalkan oluyor. Kandil’deki terör baronları yerel ve genel siyaseti dizayn etmeye çalışıyor, bunlar teröristlerin kravatlı avukatlığına soyunuyor. Demokrasiyi, milli iradeyi savunurken ortalıkta yoklar. Terör mağdurlarını savunurken ortalıkta yoklar. Şehit edilen öğretmen, polis, asker, korucu, işçiyi savunurken ortalıkta yoklar.

Terör örgütüne isyan bayrağı çeken yüreği yanık Diyarbakır annelerini savunurken ortalıkta yoklar. Bölücü terör örgütü ve uzantıları sözkonusu olunca en ön safta yer almaktan çekinmiyorlar. Milletten esirgedikleri empatiyi teröristlere göstermekten utanmıyorlar. Terörle sivil siyaset yanyana durmaz. Terörle demokrasi bir arada bulunmaz. Sırtını elinde kaleşnikof olana, molotof olana, bomba olana dayanarak meşru siyaset yapılmaz.

Hukukun kanunun ve demokrasimizin kırmızı çizgilerine riayet eden, meşruiyetten sapmayan herkes yasal engeli yoksa elbette bu ülkede özgürce siyaset yapabilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Biz de meşru siyasete söz söylemedik. Yargının, Hakkari ile ilgili vermiş olduğu karar kusura bakmasınlar ama kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil hukuku konuşturmuş ve kararını buna göre vermiştir. Bunlar hemen parlamentoyu ayağa kaldırmaya kalktılar. Kusura bakmayın, burası hukukun işlediği Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosudur. Orada elinizde pankartlarla, tekme yumruk sağa sola saldırmanın size kazandıracağı hiçbir şey yok. Sizin karşısınızda hukuku savunacak parlamenterler var.

Sivil ve demokratik siyasetin zemininin güçlendirilmesi için pekçok adım attık. Ancak milli iradeye pusu kurulmasına izin vermedik. Dünyanın hiçbir medeni ülkesi demokrasinin kundaklanmasına göz göre göre müsaade etmez, etmeyeceğiz. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi dağdaki eli kanlı teröristlerin tünel kazarak belediyelere sızmasına göz yummaz. 31 Mart’tan önce ‘adaylarınız herhangi bir gayrimeşru, gayriyasal işlemlere girmediyse, katılmadıysa onlara söyleyecek sözümüz yok, ama gayriyasal işler yapmışsa bizler de yasaları işletmek durumundayız ve işletiriz’.

Hakkari şimdi bunun ilk adımı olmuştur. Şu anda hukuk gereğini yapmıştırve bundan sonra yapmaya devam edecektir. Türkiye sözde siyasetçilerin terör örgütüne ayakçılık ve kuryelik yaptığı utanç verici hadiselere şahit olmuştur. Milletimizin hafızasında derin izler bırakan bu acı olayların hiçbirimiz istemeyiz buna izin de vermeyiz. Terörle arasına mesafe koymadan hatta sırtını terör örgütüne yaslayarak siyaset yapılamayacağını herkesin kabullenmesi gerekiyor.

Muhalefet partileri koro halinde ezberleri tekrarlamak yerine terör siyaset ilişkisini sorgulamalı, Kandil güdümlü siyasetin Türk demokrasisine verdiği zararların ortadan kaldırılmasına odaklanmalıdır. İlla bir tepki gösterilecekse Kandil’in belediyelere çökme girişimine göstermelidir. Şimdi bazıları çıkmış Meclis’te terör estirerek ‘belediyeler bizimdir’ naraları atıyor. Belediyeler ne onların ne terör örgütlerinindir. Belediyeler kimsenin arka bahçesi değildir. Belediyeler sırtını Kandil’e rastlayanların hiç değildir. Belediyeler halkımızındır, aziz milletimizindir.

Bu ülkenin devletin belediyelerin tek sahibi vardır, o da millettir, 85 milyonun tamamıdır. Örgütün tasallutundan kurtulmak için belediye başkanlarının atacakları adımlarda devlet de millet de yanlarında olacaktır. Hizmet edenlerle kimsenin bir derdi bulunmuyor. Cumhurbaşkanı olarak benim de onlarla bir derdim yok. Biz terör belasıyla hukuk zemininde mücadele ediyoruz ve edeceğiz. İnşallah bu mücadeleyi de kimsenin oyununa gelmeden yürüteceğiz. Millete ve milli iradeye saygılı olan herkesten aynı tavrı bekliyoruz. Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi daim eylesin diyoruz.”

Paylaşın

Hakkari Belediye Başkanı’na 19 Yıl 6 Ay Hapis Cezası

İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınan ve yerine kayyım atanan Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’a 19 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Kararın ardından mahkeme önünde protestolar başladı.

Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış hakkında 2014 yılında açılan davanın 61’inci duruşması Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mehmet Sıddık Akış, duruşma için geniş güvenlik önlemleri altında adliyeye getirildi. Duruşmanın başlamasıyla birlikte Akış da savunmasına başladı. Kayyım atanmasına gerekçe yapılan davanın savcısı D.Y.’nin FETÖ firarisi olduğunu hatırlatan Akış, davanın siyasi olduğunu vurguladı.

Akış, “Benim başım dik. 53 yaşındayım, bunca yıldır mücadele ediyorum, mücadele etmeye devam edeceğim. Benim kaçtığıma ilişkin haberlerin yapıldığını duydum. Ben asla kaçma girişiminde bulunmadım. Yaptığım her şeyin arkasındayım. Siyasi olarak ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım. Karşınızda başı dik bir şekilde duruyorum. Ben barış dedim, kardeşlik dedim, adalet dedim, eşitlik dedim, özgürlük dedim. Halen diyorum. Tüm yaşamımı bunların etrafında ördüm, bundan sonrada öyle yapacağım” diye konuştu.

“Tutuklanmaktan, cezaevine girmekten korkmuyorum” diyen Akış, şöyle devam etti: “Başım dik bir şekilde karşınızdayım. Yeniden iddianame hazırlanmasını talep ediyorum. FETÖ’cü bir savcının hazırladığı iddianame ile yargılanmak istemiyorum. Sizden tahliye ya da beraat talep etmiyorum. Sadece vicdanınıza bırakıyorum kararı. Ben bugüne kadar şerefimle, bu halkın tek kuruşuna dokunmadan görev yaptım. Neden 4 ay önce değil? Neden 1 yıl önce değil. Neden 4 yıl önce yapılmadı bu yargılama? Bu yargılamanın siyasi olduğunu biliyorum.”

Duruşma avukatların savunmalarının ardın mahkemeye ara verildi. Aranın ardından mahkeme kararını açıkladı. Akış’a 19 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Kararın ardından Akış tutuklandı.

“Saray halka karşı savaş başlattı”

Karar sonrası Hakkari’de protestolar başladı. Adliye önünde yürüyüşe geçen Hakkarililere polis, biber gazı sıktı. Cumhuriyet caddesinden gelen takviye kolluk gücüne halk tepki gösterdi. Buradan yürüyüşe geçen DEM Parti milletvekilleri kararı protesto etti.

Yürüyüşe geçen kitlenin önü birçok yerde polis tarafından kesildi. Çıkan olaylar sırasında Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez, gözaltına alınmak istedi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğlulları ve Bayındır’ında içinde bulunduğu grup, Hakkari Valiliği’ne doğru yürüdü. Valilik önünde barikatlarla grubun önünün kesilmesi üzerine Hatimoğulları burada bir açıklama yaptı.

Hatimoğulları, “Saray halka karşı savaş başlattı. Saray, Türkiye halkalarına karşı savaş açıyor. Bunu asla kabul etmiyoruz” dedi.

Hatimoğulları şöyle devam etti: “Buradan bir kez saraya sesleniyorum. Kayyım irade gaspıdır, kayyım darbedir. Bugün bir kez daha AKP’nin kayyımı tescillenmiştir. AKP her Allah’ın günü bir darbenin altına imza atıyor. hepsi yargılanacak, bu karar bizde yok hükmünde. Yolumuza devam edeceğiz. Heyetimizle birlikte Hakkari halkının yanında olmaya, kayyımın karşısında olamaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan’dan Kayyım Tepkisi: Boyun Eğmeyeceğiz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın yerine kayyım atanmasına ilişkin, Tüm il ve ilçe örgütlerimize, üyelerimize ve partimize gönül verenlere sesleniyorum. Nerede olursanız olun, bulunduğunuz her yerde bu zulme karşı sesinizi yükseltin” dedi ve ekledi:

“Bütün arkadaşlarımıza, dost çevrelerimize, barış ve demokrasi isteyenlere sesleniyoruz. Kimse yerinde bir dakika bile durmasın. Artık yeter diyoruz. Mücadele edeceğiz. Belediyelerimizi en güçlü bir biçimde koruyacağız… Seyit Rıza baş mı eğdi? Orhan Doğan boyun mu büktü? Ayşe Gökkan aman mı diledi? Alp Altınörs diz mi çöktü? Ant olsun, bu kirli yöntemlere boyun eğmeyeceğiz! Yaşattığınız zulümleri de asla unutmayacağız.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis’teki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Bakırhan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Dün yine Türkiye’nin değişmeyen gerçeğiyle uyandık. Hakkari Belediyesi alçakça gasp edildi. 31 Mart seçimlerinde çok yoğun bir mücadele verildi. Emin olun sistem bütün gücüyle Hakkari’ye yükleniyordu. Orayı da garnizon haline yapmışlar. Geçmişte de en hukuk dışı işlerin yürütüldüğü bir kentti. Neredeyse Soylu’nun düzenli ziyaret ettiği merkezlerden biri haline gelmişti.

Biz Hakkari’de siyasi partilerle yarışmadık. Korucularla, beşli çeteyle kirli sermayeyle, itirafçılarla, devletin bütün kurumlarıyla, JİTEM ittifakıyla orada yarıştık. Hakkari’nin gençleri, emekçileri kadınları bütün bu baskıya rağmen iradelerini ortaya koyarak belediye seçimlerinde Mehmet Sıddık Akış yoldaşımızı seçtiler.

Evet, ne yaptılar yine bir sabah kayyım darbesi atadılar. Zannediyorlar ki biz bu gaspa sessiz kalacağız, buna izin vereceğiz. Buna geçit vereceğiz. Yok öyle bir yağma. Biz Hakkari’de Van’da olduğu gibi Türkiye’deki gerçek demokratik muhalefetle birlikte Hakkari’nin iradesine savunacağız. Tekrar yerel yönetimleri alıncaya kadar da Hakkari’den ayrılmayacağımızı buradan belirtmek istiyorum. Edi bese, artık yeter! Bu haksızlığa, bu düşman hukukuna yeter diyoruz. Kayyum anlayışına asla izin vermeyeceğiz.

Neymiş, belediye başkanımız 50 bin lirayla İran’a kaçacakmış. Siz bizim kaçtığımızı nerede gördünüz? Belediye başkanımız YSK’ye başvurdu. YSK kimdir? Türkiye’de AKP’nin yetkin olduğu bir kurum değil mi? Sizin kurumunuz aday olabilir dedi mi, dedi. Bir anda ne oldu da ortada herhangi bir karar yokken, dosyada gizlilik kararı varken eşbaşkanımız suçlu gösteriliyor. Dosya 2014’te açılmış açan savcı FETÖ’den aranıyor. Hangi cürette mahkeme kararı olmadan, soruşturma bile değilken kendinizi mahkeme yerine koyup bu kararı veriyorsunuz?

İçişleri Bakanı’nı uyarıyorum. MHP’nin Ergenekon’un kayığına binerek gideceğiniz yer, Soylu gibi tarihe suç işleri bakanı geçmenizi sağlayacaktır. Bir karar veriniz. Biz biliyoruz ki kayyım kararı Kızılcahamam’da alındı. Orada üç günlük kampı toplarken ne demişti AKP Genel Merkezi? Yeni anayasa tartışacaklarmış, normalleşmeyi tartışacaklarmış. Üç gün toplandılar tartıştılar çıka çıka kayyım darbesi çıktı. Bunlar değişim dediği, normalleşme dediği işte bu kadardır.

Bunların normalleşme dediği Kobane kumpas davasında yüzlerce yıl ceza verilmesidir, 28 Şubat darbecilerinin serbest bırakılmasıdır, seferberlik yönetmeliğinin değişmesidir, etki ajanlığı yasasıdır. Normalleşme dediği Hakkari’de kayyım darbesidir. Bizlere mesaj veriyorlar. İstediğimiz zaman, beğenmediğimiz zaman, bizim gibi düşünmediği zaman herkese her yere kayyım atarız mesajı veriyorlar.

AKP – MHP ittifakının çimentosu Kürt düşmanlığıdır. Japonya’dan Ortadoğu’ya Avrupa’da dünyanın dört bir yanında nerede Kürt iradesi görüyorlarsa tehdit olarak görüyorlar. Japonya’da kendi anadilleriyle eğitim gören insanların eğitimine bile karışıyorlar. Japonya hükümeti ile büyük bir kriz çıkardılar. Bu Kürt düşmanlığı değil de nedir?

AKP – MHP ittifakının birleştiği en temel nokta Kürt düşmanlığıdır. Daha geçen gün Hilvan’da 31 Mart’ta hileyle iptal ettikleri seçimde Kürt halkı en güçlü cevabı verdi. 31 Mart’ta beş yüz oy farkla kazanmıştık. İptal ettiler. 2 Haziran seçimlerinde üç binden fazla oyla kazandık. İktidar Hilvan’dan gereken dersi almadı. Kürtlere dönük OHAL’de ısrarcı olduğunu Hakkari’de gösterdi. Bakın bu OHAL hukukudur. Bu darbe hukukudur. ‘Bu ülkede Türk olmayanın tek bir hakkı vardır. O da Türk’e hizmet etmektir’ diyenlere geçmişte geçit vermedik. Allah’ın izniyle size de boyun eğmeyeceğiz.

“Artık iki yüzlü davranmaktan vazgeçin. Şeffaf olun!”

AKP – MHP ittifakına sesleniyoruz, buyurun yeni anayasanızın ilk iki maddesini açıklıyorum. Madde 1: Kürtler Türkiye’de sömürge bir halktır. Sömürge usulleri ile idare edilir. Madde 2: Kürt halkının seçme ve seçilme hakkı yoktur. Yaşadıkları kentleri yönetme hakları yoktur. İşte sizin yeni anayasadan anladığınız bu iki maddedir. Bu iki maddeyi en başa yazın. Kürtlerin bulunduğu yerde yerel seçimler yapmıyoruz. Genel seçimlerde seçilenleri cezaevlerine atıyoruz yazın. Yazın ki artık iki yüzlü davranmaktan vazgeçin. Şeffaf olun!

Alın yeni anayasanızı başınıza çalın. Hedef Hakkari’de Kürdün iradesidir ama tuzak barış ve demokrasi isteyenleredir. Bu ülkenin hakları bu zulüm karşısında ortaklaşmadığı zaman daha bunları çok göreceğiz. Bir araya gelip bu zulme artık dur dememizin zamanı gelmedi mi? Van’ı nasıl savunduysak, Hakkâri’yi de öyle savunacağımızı söylemek istiyorum.

Tüm il ve ilçe örgütlerimize, üyelerimize ve partimize gönül verenlere sesleniyorum. Nerede olursanız olun, bulunduğunuz her yerde bu zulme karşı sesinizi yükseltin. Bütün arkadaşlarımıza, dost çevrelerimize, barış ve demokrasi isteyenlere sesleniyoruz. Kimse yerinde bir dakika bile durmasın. Artık yeter diyoruz. Mücadele edeceğiz. Belediyelerimizi en güçlü bir biçimde koruyacağız.

Seyit Rıza baş mı eğdi? Orhan Doğan boyun mu büktü? Ayşe Gökkan aman mı diledi? Alp Altınörs diz mi çöktü? Ant olsun, bu kirli yöntemlere boyun eğmeyeceğiz! Yaşattığınız zulümleri de asla unutmayacağız.”

Paylaşın

MHP Lideri Bahçeli’den “Kayyım” Açıklaması: Bakanımızı Kutluyorum

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın yerine kayyım atanmasına ilişkin, “İçişleri Bakanlığımız hukuk sınırları dahilinde devreye girmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin hükmü şahsiyetini, egemenlik haklarını amasız, fakatsız muhafaza etmiştir. Bu kapsamda İçişleri Bakanımızı ve mesai arkadaşlarını yürekten kutluyorum” dedi ve ekledi:

“Bir teröristin 31 Mart seçimlerinde aday gösterilmesi evvelemirde demokrasiye kast etmek, hukuku işlevsiz hale sokmak niyetiyle arkasından dolanmak, devlet ile yöre halkını karşı karşıya getirmenin hazırlığını yapmaktır. Silahlı terör örgütünü yönetmek, silahlı terör örgütüne üye olmak ve örgüt propagandası yapmak suçlarından Hakkari 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması süren ve hakkındaki kararın açıklanması an meselesi olan bir PKK’lının seçimlere katılması başlı başına skandaldır.”

Devlet Bahçeli, açıklamasının devamında, “Halkın iradesine ket vuran, hukuka kara çalmak için teşebbüs içinde olan bayraksızlar bellidir. Demokrasi ve özgürlük istismarıyla Türk ve Türkiye düşmanlığında söz kesen hainler bellidir. “Kayyuma karşıyız” sözleriyle, bölücü terör örgütüne açık veya gizli hizmet eden, destek veren kimlik ve kişilik yoksunları bellidir. Ama hepsinden daha belli ve daha bilinir olan da Türk devletinin ve Türk milletinin muktedir gücü, yılanın başını ezen demir yumruğudur” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM grup toplantısında gündemin öne çıkan başlıklarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Yüksek Seçim Kurulu’na yapılan itirazlar ve bunun sonucunda alınan karar doğrultusunda, 2 Haziran 2024 Pazar günü 3 ilçe ile 4 belde de yerel seçimler tekraren yapılmıştır. Bu kapsamda milli irade tecelli etmiş, resmi olmayan sonuçlar belli olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi, Aksaray’ın Sağlık Beldesi’nde seçimi kazanmış, demokratik yarış halinde olduğu diğer bazı seçim bölgelerinde de az farkla geride kalmıştır. Mesela Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde olan budur.

Öncelikle belirtmeliyim ki, oy versin ya da vermesin aziz milletimizin her güzel insanına teşekkür ediyorum. Sağlık Beldesi Belediye Başkanımız başta olmak üzere, 2 Haziran’da seçilen her belediye başkanını tebrik ediyor, başarılar diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’nin aday ve teşkilatları, yenilenen seçimlerin hazırlık döneminde azami feragat ve gayretle çalışmıştır. Gönül isterdi ki, daha iyi sonuç alalım, daha müessir olalım. Ancak milletimizin takdir ve tercihi neyse bağlılığımız ve saygımız tartışmasızdır.

CHP Genel Başkanı’nın, yenilenen Pınarbaşı Belediye Başkanlığı seçiminin hitamında Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Kayseri Milletvekilimize karşı sergilediği nezaketsiz ve sevimsiz tutum yakışıksız olduğu kadar mesnetsiz ve temelsizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, 31 Mart 2024 tarihinde yapılan Pınarbaşı Belediye Başkanlığı seçimlerinde usulsüzlüklerin ve hukuksuzlukların olduğunu iddia etmiş, bu iddianın ispatıyla da seçimin tekrarı kararlaştırılmıştır.

Kayseri Milletvekilimizin terör estirdiğini, küfürler eşliğinde önüne geleni tehdit ettiğini söyleyen CHP Genel Başkanı müfteriliğine yeni bir halka eklemiştir. Bu şahsın ağzından çıkacak sözler bunlar mı olmalıydı? Bir parti genel başkanı değerlendirmesini bu çerçevede mi yapmalıydı?

Milliyetçi Hareket Partisi’nin herhangi bir milletvekili veya teşkilat mensubunu terörle ilişkilendirmek sadece ağır bir bühtan değil, aynı zamanda yumuşama pozları veren bir zatın edepsiz beyanatı ve eşik tanımayan hezeyanıdır. CHP Genel Başkanı, terör ve terörist görmek hususunda önüne geçemediği bir merak içindeyse bize değil, yanı başında vazo gibi tuttuğu, kol kola girdiği, emel ve hedef birlikteliği içinde olduğu DEM’li bölücülere bakması en doğru ve doğal tercih olacaktır.

Bize küstahça üslup hatırlatması yapan bu şahsın, önce kendi ağzını yıkaması, diline hakim olması, hırs bürümüş gözüne bizi kestirmekten derhal dönüş yapması ikazen tavsiyemdir. Parti yöneticilerimizi ve milletvekillerimizi doğrudan hedef alan, yalan ve yanlışlarla dolu iddialarda bulunan CHP Genel Başkanı’nın yolu yol değildir, sözleri itibarlı ve isabetli değildir.

31 Mart 2024 tarihinde seçilmiş bir belediye başkanı düşününüz; PKK/KCK terör yapılanmasının üst düzey yöneticisi olarak görev alsın, örrgüt nam ve hesabına sözde sorgulamalar yapıp, sözde vergiler toplasın, terörist cenazeleri ve benzeri eylemleri organize ederek halka katılımlarını sağlamak amacıyla baskı yapsın, kepenk kapatmaya karşı çıkan esnafı PKK terör örgütü adına tehdit etsin, küçük yaştaki çocukları kandırarak terörist sevk ve devşirme zincirinin tam göbeğinde yer alsın, mehmetlerimize, polislerimize, korucularımıza ve sivil vatandaşlarımıza eylem amacıyla dağdan şehre inmiş hainleri evinde barındırsın, kısaca özetlediğim bu belediye başkanı modeline bire bir uyan Hakkari Belediye Başkanı, hamd olsun görevden uzaklaştırılarak göz altına alınmış, Hakkari Valimiz Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirilmiştir.

İçişleri Bakanlığımız hukuk sınırları dahilinde devreye girmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin hükmü şahsiyetini, egemenlik haklarını amasız, fakatsız muhafaza etmiştir. Bu kapsamda İçişleri Bakanımızı ve mesai arkadaşlarını yürekten kutluyorum.

Bir teröristin 31 Mart seçimlerinde aday gösterilmesi evvelemirde demokrasiye kast etmek, hukuku işlevsiz hale sokmak niyetiyle arkasından dolanmak, devlet ile yöre halkını karşı karşıya getirmenin hazırlığını yapmaktır. Silahlı terör örgütünü yönetmek, silahlı terör örgütüne üye olmak ve örgüt propagandası yapmak suçlarından Hakkari 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması süren ve hakkındaki kararın açıklanması an meselesi olan bir PKK’lının seçimlere katılması başlı başına skandaldır.

Halkın iradesine ket vuran, hukuka kara çalmak için teşebbüs içinde olan bayraksızlar bellidir. Demokrasi ve özgürlük istismarıyla Türk ve Türkiye düşmanlığında söz kesen hainler bellidir. “Kayyuma karşıyız” sözleriyle, bölücü terör örgütüne açık veya gizli hizmet eden, destek veren kimlik ve kişilik yoksunları bellidir. Ama hepsinden daha belli ve daha bilinir olan da Türk devletinin ve Türk milletinin muktedir gücü, yılanın başını ezen demir yumruğudur.

“Türkiye, muz cumhuriyeti, kabile devleti değildir”

PKK’lı sözde Hakkâri Belediye Başkanı’nın kirli yakasından nasıl tutulmuşsa, inanıyorum ki, diğer kanun ve ahlak kaçkını sözde belediye başkanlarının ve milletvekillerinin de yakalarından öyle tutulacaktır. Türkiye, muz cumhuriyeti, kabile devleti, işgal ülkesi değildir. Yanılıp yenilip aksini düşünenlere bu vatanın suyu da, havası da, ekmeği de boğazlarına dizilecek, burunlarından fitil fitil getirilecektir.

Güney sınırlarımız boyunca terör devleti hayalini kuranların, hevesleri sadece kursaklarında bırakılmakla kalmayacak, Türk milletinin kudretini topu birden en ağır şekilde göreceklerdir. Türkiye’yi önce hırpalayıp, sonra yorup ve yıldırıp, ardından da bölgesel ve küresel dayatmalarla bölünmesini planlayanlar unutmasınlar ki, Türk milletinde kahraman bitmez, şehitler tepesi boş beklemez, gaziler kervanının arkası hiçbir zaman kesilmez. Doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türkiye’de terörist belediye başkanı, terörist milletvekili istemiyoruz.

Sözde kayyum edebiyatı yapanlar önce bölücü terör örgütü PKK’ya nasıl baktıklarını, onun siyasi aparatı DEM’e nasıl yaklaştıklarını netliğe kavuşturmakla mükelleftir. Bir PKK’lının adli ve idari manada tecziye edilmesine kim karşı çıkıyorsa, kimler halk iradesinin ve demokrasinin tanınmadığını ileri sürüyorsa, onları iyi tanıyınız, beşinci kol faaliyeti içinde nasıl zehir döktüklerini, ihanetin seyrüseferine nasıl çıktıklarını açıkça göreceksiniz.

Yargıya intikal etmiş bir cinayet davasında partimizin ve Ülkü Ocakları’nın suçlanması, hatta dahilde ve hariçte Ülkü Ocakları’na suç örgütü gölgesi düşürmek için kolları sıvayan ajan ve provokatörlerin sırtının sıvazlanması tesadüf değildir. Hepsini biliyoruz, hepsini takip ediyoruz, verilmeyecek bir hesabımızın olmadığını cümle alemle paylaşıyoruz. Ancak özellikle altını çizmek isterim ki, 55 yıllık mazimizin damıtılan şuuruyla, devleşmiş mücadele ruhuyla dostumuzu da, düşmanımızı da tefrik edecek karakter hamd olsun bizde vardır, tetiktedir, teyakkuzdadır ve buradadır.

Hesaplaşacağız, ama helalleşmeyeceğiz. Bugüne kadar sessiz kalışımız Ülkücü katillerini unuttuğumuz anlamına asla gelmemelidir. Dün kanımızı dökenlerin bugün sözde mahkeme kurup Ülkücü müdafaasına tevessül etmeleri utanmazlığın sınır tanımadığına acıklı bir örnektir. Ülkücüyü, Ülkü Ocaklarıyla ayrıştırmanın, dahası terörle ilişkilendirmenin zillet ve kabus dolu düşünü kuranlar eninde sonunda mahcup ve mağlup olacaklardır.

Bize hazırlanmış bir iddianameyle ilgili olmadık lafı edenler her şeyden önce ellerine ve vicdanlarına bulaşmış Ülkücü kanlarını temizleyecek edep ve onuru gösterebilmelidir. Bizim hiç kimseden öğrenecek veya duyacak bir şeyimiz yoktur. İlk silahı çekenlerin, ilk mermiyi atanların, Türkiye’yi Marksist-Leninist uçuruma itmek için her ilkelliği tatbik edenlerin binlerce dava arkadaşımızın kanına girdiğini yaşayarak biliyoruz ve onlarla, onların izinden yürüyenlerle her seviyede hesaplaşmaya hazır olduğumuzu üstüne basa basa açıklıyoruz.

Milliyetçi-Ülkücü Hareketi geçmişte haksız yere suçlayıp hunhar saldırılarla iradesinden, istikametinden, inancından ve davasından caydırmaya azmedenlerin, bugünkü siyasi ve ideolojik uzantılarının bir cinayet davası üzerinden MHP ve Ülkü Ocakları düşmanlığını güncelleme teşebbüsü aşağılık bir tertibin, alçak bir tezgahın, dış bağlantılı bir kumpasın varlığına işaret değilse acaba nedir?

12 Eylül öncesi yarım kalan mücadeleyi şayet tamamlamak için gün sayanlar varsa, ben de diyorum ki, sizden korkan sizin gibi olsun, yolundan dönen namert olsun, davasının onurunu savunmayan şerefinden mahrum olsun. Hesaplaşma teklifimizi yineliyorum. Hatta hodri meydan diyorum.”

Paylaşın

Kayyım Atamaları Devam Edebilir Mi, Muhalefetten Ne Bekleniyor?

Mehmet Sıddık Akış 1995 yılından bu yana DEM Parti geleneğinden gelen partilerde yöneticilik yaptı ve 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde de ön seçimden çıkarak belediye başkanlığına aday oldu. Ancak belediye başkanı seçilmesinden sonra hakkında yeni bir soruşturma başlatıldığı bilinmiyordu.

Parti kaynakları, bu yolla İçişleri Bakanlığı’nın istediği belediyeye kayyum atayabileceğine dikkat çekerek, “Zaten başka yerlerde de hazırlık yapıldığını biliyoruz” sözleriyle yeni atamaların olabileceğini dile getiriyor.

DEM Parti, önceki yıllardaki kayyum atama süreçlerinin tersine, toplumsal muhalefeti genişleterek, kayyum atamalarının önüne geçme hesabı yapıyor. Hakkari’ye kayyum atanmasının hemen ardından başta CHP olmak üzere muhalefet partileri ile temasın altında da bu anlayış yatıyor.

31 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından DEM Partili Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın görevden uzaklaştırılarak, yerine Hakkari Valisi Ali Çelik’in kayyum olarak atanması gündeme damgasını vurdu.

DEM Parti, eylemlilik ve partili belediyeler önünde nöbet tutma kararı alırken, muhalefet partileri ile görüşme trafiği yürüterek, destek istedi. Edinilen bilgiye göre DEM Parti Eş Genel Başkanları CHP lideri Özgür Özel ile temasa geçti.

DEM Parti, Hakkari’ye kayyum atanmasının ardından, yenilerinin gelebileceği endişesini taşıyor ve bu konuda “siyasal ve toplumsal muhalefetin tepkisi”nin süreci belirleyeceğini düşünüyor. Parti yönetimi bu çerçevede yeni kayyum atamalarının önünü kesmek ve belediye meclisinde seçimi zorlamak için toplumsal ve siyasal muhalefeti harekete geçirme stratejisi izleme kararı aldı.

Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltına alınıp, görevden uzaklaştırılmasının ardından DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) olağanüstü toplandı. Toplantı sürerken, Akış’ın yerine kayyum atandı. Toplantıda, Hakkari Belediyesine kayyum atamasına karşı yapılacak protesto eylemlerinin yanı sıra, yeni kayyum atamalarının önüne geçmek için izlenecek strateji ele alındı.

DEM Parti yönetimi, yeni kayyum atamalarının önünü kesmek için partili belediyelerin önünde “nöbet” eylemi başlatma, belediye olmayan yerlerde de il, ilçe örgütlerinin protesto eylemi yapmasını kararlaştırdı. DEM Parti, geçmişteki uygulamalarından farklı olarak muhalefet partileri ile de temasa geçti ve eylemlerine destek istedi.

Bu kapsamda DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit, sabah saatlerinde CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya ile görüştü. Eş genel başkanlar aynı zamanda CHP lideri Özgür Özel ile de iletişime geçti.

Kayyum kararı bekleniyor muydu?

DEM Parti kaynakları, Hakkari’ye kayyum atamasına dönük işaretleri bir süredir gördüklerini ifade ediyorlar. Sıddık Akış, 2014 yılında hakkında açılan dava nedeniyle 5 Haziran Çarşamba günü hakim karşısına çıkacak.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın‘a konuşan bir DEM Parti yöneticisi, “En azından o zamana kadar beklenir diyorduk, ama onu bile beklemediler. Yaklaşık 10 gün önce mütaala verilmesi ve hemen duruşmaya çağrılması nedeniyle kayyum atanabileceğini öngörüyorduk” görüşünü dile getirdi.

DEM Parti yöneticileri İçişleri Bakanlığı’nın gözaltı gerekçesi olarak 10 yıl önce açılan davayla ilgili yargılama sürecinin bilindiğini, ancak ikinci maddede yer alan Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “terör örgütüne üye olmak” suçlamasından yeni bir soruşturma başlatıldığını gözaltına alındığında öğrendiklerini belirtti.

Yöneticiler, bu soruşturmanın birkaç günlük olduğu ve kayyum atamaya gerekçe üretmek için başlatıldığı görüşünde. Akış’ın adaylığına Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) izin vermesi, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmamasına karşın görevden uzaklaştırılması da “tuzak” olarak nitelendiriliyor.

Kayyum atamaları devam edebilir mi?

DEM Partililer’in verdiği bilgiye göre Mehmet Sıddık Akış 1995 yılından bu yana DEM Parti geleneğinden gelen partilerde yöneticilik yaptı ve 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde de ön seçimden çıkarak belediye başkanlığına aday oldu. Ancak belediye başkanı seçilmesinden sonra hakkında yeni bir soruşturma başlatıldığı bilinmiyordu.

Parti kaynakları, bu yolla İçişleri Bakanlığı’nın istediği belediyeye kayyum atayabileceğine dikkat çekerek, “Zaten başka yerlerde de hazırlık yapıldığını biliyoruz” sözleriyle yeni atamaların olabileceğini dile getiriyor.

Bir parti yöneticisi muhalefetin, özellikle de CHP’nin bu konudaki tutumunun süreç için “belirleyici” olacağını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Belediye başkanlarımız zaten aktif siyasette olduğu için yargılama dosyası olan çeşitli dosyalar var. Burada dikkat çeken nokta şu: Hakkari eş başkanımıza yönelik soruşturma, birkaç gün önce başlamış.

“Dolayısıyla öngöremezsiniz, gizli soruşturma yürütülmüş, o nedenle bütün belediyelere yaygınlaştırılabilir. Amaç, Hakkari’den başlayıp, toplumsal refleksi, muhalefetin tepkisini ölçüp genelleştirmek. Eğer tepki düşük olursa, Hakkari’de olan uygulama genele yaygınlaştırılabilir.”

Hakkari neden tercih edildi?

Kayyum atamalarını, “OHAL uygulamasının Kürtler için devamı” olarak nitelendiren DEM Partililer’e göre Hakkari özellikle tercih edildi. Şırnak’ın “taşıma seçmen” nedeniyle kazanıldığını savunan DEM Partililer, iktidar bloğunun bu hattaki ikinci hedefinin de Hakkari olduğunu savunuyorlar.

31 Mart’ta AKP’nin seçimi almak için “para dağıttığı” ve “taşıma seçmen yığdığını” iddia eden DEM Parti kurmayları, yine de seçimi “büyük farkla” aldıklarını anımsatıyorlar.

AKP adayı İsmet Ölmez’e seçim sonuçlarına itiraz baskısı yapıldığını, ancak Ölmez’in bunu kabul etmediğini belirten DEM Parti kurmayları, “İktidar, Şırnak – Hakkari hattını almak için çok uğraştı, Hakkari’yi seçimde alamadı o nedenle kayyum atandı” görüşünü dile getiriyorlar.

Muhalefetten ne bekleniyor?

DEM Parti, önceki yıllardaki kayyum atama süreçlerinin tersine, toplumsal muhalefeti genişleterek, kayyum atamalarının önüne geçme hesabı yapıyor. Hakkari’ye kayyum atanmasının hemen ardından başta CHP olmak üzere muhalefet partileri ile temasın altında da bu anlayış yatıyor.

31 Mart Yerel Seçimlerinde Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan’ın “memnu (yasak) haklarının iadesi”ne yapılan itiraz gerekçe gösterilerek, mazbatasının verilmemesi üzerine AKP içinden ve muhalefetten yükselen tepkiler nedeniyle geri adım atıldığı anımsatılıyor.

DEM Parti, 31 Mart Yerel Seçimlerinde iktidara karşı “güçlü mevziler kazanan” CHP ve Yeniden Refah’ın yanı sıra diğer muhalefet partileri için kayyum atanması sonrasındaki süreci “demokrasi, adalet mücadelesi sınavı” olarak görüyor.

DEM Parti kurmayları, eğer ilk kayyum atamasına güçlü tepki gösterilmezse, bunun CHP’ye ve diğer muhalefet partilerine de uzanacağını düşünüyor. CHP’lileri İstanbul Şişhane’de kayyum atamalarına karşı yapılan eyleme de davet ettiklerini belirten DEM Parti yöneticilerine göre, güçlü muhalefet iktidara geri adım attırılabilir:

“Biz yeni kayyum atamalarına karşı, hem de Hakkari’de başkanın belediye meclisinden seçilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz. Ama muhalefete de bu süreçte çağrımız olacak. Çünkü eğer bunun önü alınmazsa, Ekrem İmamoğlu hakkında da dava var.

“Bu İzmir’e de başka yerlere de uzanır. Türkiye’de muhalefete zaten yakıştırılan siyasi suç terör. Onun için siyasi nedenlerle terör yaftası yapıştırılan belediye başkanlarına partisi ne olursa olsun sahip çıkmak gerekiyor. Onun için CHP’nin bu sınavdan başarılı çıkması, gelecekte kurguladığı, hayal ettiği Türkiye’nin gereğidir. Onun için bu CHP’nin en önemli sınıvıdır.”

CHP’den Hakkari’ye heyet

Hakkari’ye kayyum atanması Genel Başkanı Özgür Özel’in başkanlığında toplanan CHP Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK) da değerlendirildi.

Özel, kayyum kararını “Hakkari halkının iradesini yok saymak” olarak nitelendirirken, MYK’da, Hakkari’ye heyet gönderilmesi kararlaştırıldı. MYK sürerken, açıklama yapan Parti Sözcüsü Deniz Yücel, görevden alınan Sıddık Akış’ın hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmadığına dikkat çekerek şöyle konuştu:

“Kayyum atamak, masuniyet karinesini yok saymak, henüz hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmayan seçilmiş belediye başkanını doğrudan doğruya suçlu ilan etmektir. CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz, Antalya Milletvekilimiz Cavit Arı, Bursa Milletvekilimiz Kayıhan Pala bugün (4 Haziran) Hakkari’ye giderek incelemelerde bulunacak.”

‘Normalleşme, yumuşama’ süreci nasıl etkilenir?

AKP’nin ilk kez oy oranıyla ikinci sıraya gerilediği 31 Mart seçimlerinden sonra en çok merak edilen konu başlıklarından birisi kayyum atamalarının devam edip etmeyeceğiydi.

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen “olağanüstü hal” sürecinde HDP’li belediyelere yönelik başlayan kayyum uygulaması, 2019’da yapılan yerel seçimlerden sonraki “olağan” dönemde de devam etmişti.

31 Mart seçimlerinin ardından muhalefet cephesinde, CHP lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyareti ile başlayan “siyasette normalleşme, yumuşama” sürecinin en önemli göstergelerinden birisinin kayyum atamalarına son verilmesi olacağı konuşuluyordu.

Siyasette “yumuşama dönemi” beklentisi içinde olan kesimlerce Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan’a mazbatasının verilmemesi kararından toplumsal tepki üzerine geri adım atılması örnek gösterilerek, iktidarın kayyum politikalarından vazgeçebileceği beklentisi dile getiriliyordu.

DEM Parti yönetimi ise iktidarın kayyum ataması ile muhalefeti “bölme, DEM’i yalnızlaştırma, kriminalize etme” taktiği izlediği görüşünde.

İktidarın “Kürtsüz normalleşme” arayışında olduğunu savunan parti kurmayları, “Aslında seçimden sonra da iktidarda MHP politikaları galip geldi. Normalleşme dedikleri, seçimle zayıflayan iktidarın kendisine güç takviyesine dönük turlar. CHP’yi yanlarına çekme girişiminden öteye gitmez” yorumunu yapıyor.

Paylaşın

Doğuda “OHAL” Günleri: Her Türlü Protesto Yasaklandı

Iğdır, Batman, Van, Şırnak, Tunceli, Ağrı, Diyarbakır, Bitlis, Hakkari, Mardin, Siirt, Muş’ta açık hava toplantısı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması gibi etkinlikler yasaklandı. Birçok ilde yasak süresi 4 Haziran tarihinde yürürlüğe girmek üzere 7 gün olarak belirlendi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın görevden uzaklaştırılması ve yerine kayyum atanması sonrasında birçok ilde açık hava toplantısı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması gibi etkinlikler yasaklandı.

Iğdır, Batman, Van, Şırnak, Tunceli, Ağrı, Diyarbakır, Bitlis, Hakkari, Mardin, Siirt, Muş valilikleri eş zamanlı açıklamalarla yasaklama kararını internet sayfaları üzerinden vatandaşlara duyurdu. Birçok ilde yasağın süresi 4 Haziran tarihinde yürürlüğe girmek üzere 7 gün olarak belirlendi.

Hakkari: Hakkari Valiliğinden yapılan açıklamada “Hakkari ili coğrafi sınırları içerisinde 03.06.2024 saat 08:00’den itibaren geçerli 12.06.2024 tarihi de dahil saat 23:59’a kadar 10 (on) gün süre ile 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre düzenlenecek gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi şeklindeki faaliyetler 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun ilgili maddeleri doğrultusunda YASAKLANMIŞTIR” denildi.

Mardin: Mardin’de oturma eylemi, basın açıklaması ve yürüyüş gibi eylem ve etkinliklerin 7 gün süreyle yasaklandığı bildirildi. Valilikten yapılan açıklamada, milli birlik ve beraberliği zedeleyici provokatif eylemlerin önüne geçilebilmesi, milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliğinin tesisi, Cumhuriyet’in temel nitelikleri, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, olası yasa dışı eylemlerin önlenerek müessif olayların yaşanmaması amacıyla bazı tedbirlerin alındığı belirtildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Açık alanlarda yapılmak istenilen toplanma, yürüyüş, basın açıklaması, açlık grevi, oturma ve nöbet eylemi, miting, stant açma, çadır kurma, bildiri ve broşür dağıtma, afiş ve pankart asma gibi her türlü eylemin, bu eyleme katılmak amacıyla geldiği anlaşılan şahıs ve araçların diğer illerden ilimiz sınırına girişlerinin, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. ve 19. maddeleri ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesi hükümleri gereğince; Valilik ve kaymakamlık makamlarının uygun göreceği etkinlikler hariç olmak üzere, Mardin il sınırları içerisinde 4 Haziran saat 08.00’den 10 Haziran saat 23.59’ a kadar 7 gün süre ile yasaklanmıştır.”

Bitlis: Bitlis Valiliğinden yapılan açıklamada ise “Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık AKIŞ 03.06.2024 tarihinde gözaltına alınmasıyla ilgili Sosyal Medya üzerinden yapılan paylaşımda ‘tüm belediyeler önünde nöbet eylemlerine halkı ve demokratik kitle örgütlerini davet edileceği, ayrıca tüm Türkiye’de il içi örgütleri tarafından organize edilerek protesto eylemleri yapılacağı” tespit edilmiştir” ifadelerine yer verildi.

Tatvan ilçesi genelinde 7 gün süreyle açık hava toplantıları, gösteri yürüyüşleri, kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi yasaklandı.

Batman: Batman’da oturma eylemi, basın açıklaması ve yürüyüş gibi eylem ve etkinliklerin 7 gün süreyle yasaklandığı bildirildi. Valilikten yapılan açıklamada, milli birlik ve beraberliği zedeleyici provokatif eylemlerin önüne geçilebilmesi, milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliğinin tesisi, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, olası yasa dışı eylemlerin önlenerek müessif olayların yaşanmaması amacıyla bazı tedbirlerin alındığı belirtildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Hakkari Belediye Başkanının görevden uzaklaştırılarak yerine Hakkari Valisi Ali Çelik’in vekaleten görevlendirilmesi konusu veya bu konu bahane gösterilerek yapılabilecek benzer nitelikteki eylem ve etkinlikler ile ilgili olarak, açık alanlarda bahse konu olaylara ilişkin yapılmak istenilen toplanma, yürüyüş, nöbet, basın açıklaması, açlık grevi, oturma eylemi, miting, stant açma, çadır kurma, bildiri ve broşür dağıtma, afiş ve pankart asma gibi her türlü eylemin, bu konudaki eylemlere katılmak amacıyla geldiği veya ilimiz sınırlarını kullanarak diğer illere geçeceği anlaşılan şahıs ve araçların diğer illerden ilimiz sınırına girişlerinin, dış ilçelerimiz açısından ise muhtemel eylem/etkinliklere katılmak amacıyla çıkışlarının ve/veya il merkezimize girişlerinin, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. ve 19. maddeleri ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/A, B ve C maddeleri gereğince il ve ilçe mülki sınırlarımız içerisinde, 3 Haziran saat 17.00’den 9 Haziran saat 23.59’a kadar 7 gün süreyle yasaklanmasına karar verilmiştir.”

Şırnak: Şırnak Valiliği, gösteri yürüyüşleri ve açık hava toplantılarının 7 gün süreyle yasaklandığını duyurdu. Valilikten yapılan açıklamada, Valilik ve kaymakamlık makamlarının uygun göreceği etkinlikler ile kamu kurum ve kuruluşlarının düzenleyeceği programlar, resmi bayramlar ve spor müsabakaları haricinde diğer programların 4-10 Haziran’da yasaklandığı bildirildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Belirtilen amaçlar doğrultusunda yapılması muhtemel her türlü açık yer toplantıları ile gösteri yürüyüşleri, toplu olarak karşılama ve uğurlama merasimleri, kurum ve kuruluşların kendi binası dışında yapacakları basın açıklaması, oturma eylemi, miting, çadır kurma, imza kampanyası, stant açma, kitlesel cenaze merasimi, anma töreni, şenlik, konser, eğlence, oyun temsili, gösteri türündeki tüm eylem ve etkinlikler, ses yayın araçlarıyla yapılabilecek her türlü sesli ve görsel faaliyetler, dilek feneri, balon uçurmak, dron, paramotor gibi her türlü hava faaliyetleri ile ticari kimliği bulunan özel hukuk tüzel kişilerinin ticari faaliyetleri hariç olmak üzere, el ilanı, broşür dağıtılması, afiş ve pankart asılması gibi etkinlikler tüm il sınırları içerisinde 7 gün boyunca yasaklanmıştır.”

Tunceli: Tunceli Valiliğinden yapılan açıklamada “Mezkur kanun hükümleri çerçevesinde Valilik ve Kaymakamlık makamının uygun göreceği etkinlikler dışında Tunceli il sınırları içerisinde meydan, cadde, sokak, yol, park gibi umuma açık alanlarda; basın açıklaması, toplantı ve gösteri yürüyüşü, miting, açık yer toplantısı, protesto eylemi, oturma eylemi, anma, açlık grevi, stand açmak, imza kampanyası, konser, şenlik, el ilanı bildiri, broşür dağıtmak, afiş, poster açmak, meşale yakma ve taşıma, sinevizyon gösterimi gibi tüm eylem ve etkinliklerin 04 Haziran günü saat 00.01 ile 10 Haziran 2024 günü saat 23.59’a kadar 7 gün süreyle yasaklanmıştır” ifadelerinde bulunuldu.

Muş: Muş Valiliği, toplantı, basın açıklaması ve gösteri yürüyüşlerinin 7 gün süreyle yasaklandığını duyurdu. Valilikten yapılan açıklamada, Anayasa ve kanunlarda öngörülen sınırlandırma ve yasaklama şartlarını doğrudan ve açıkça oluşturduğu değerlendirilen eylem ve saldırıların önüne geçilmesinin hedeflendiği belirtildi.

Vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanmasının, terör örgütlerinin planlarının bertaraf edilmesinin, suç işlenmesinin önlenmesinin, temel hak ve özgürlüklerin devamının temini ile şiddet olaylarının engellenmesinin amaçlandığı kaydedilen açıklamada, şunlar bildirildi:

“2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17,19. ve 22. maddeleri ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesi hükümleri kapsamında, Valilik makamının uygun göreceği etkinlikler ile kamu kurum ve kuruluşlarının düzenleyeceği, resmi bayram, resmi anma günleri, resmi tören ve kutlamalar ile bu kurumların gelenek ve göreneklere göre yapacakları programlar, spor faaliyetleri ile bilimsel, ticari ve ekonomik amaçlarla yapılan etkinlik ve toplantılar hariç olmak üzere, ilimiz mülki sınırları içinde tüm toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, açık veya kapalı yer toplantısı ile protesto eylemi, miting, çadır kurma, oturma eylemi, stant açma, açlık grevi, afiş, pankart ve poster asma, bildiri dağıtma, imza masası açma, meşale yakma ve taşıma, konferans ve benzeri tüm etkinlikler, 4 Haziran saat 00.01’den 10 Haziran saat 23.59’a kadar 7 gün süreyle yasaklanmıştır.”

Van: Van’da yasak 5 gün olarak belirlendi. Van Valiliğinden yapılan açıklamada “Van ili coğrafi sınırları içerisinde 03.06.2024-07.06.2024 tarihleri arasında (5) gün süre ile 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre düzenlenecek gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi şeklindeki faaliyetler 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun ilgili maddeleri doğrultusunda yasaklanmıştır” denildi.

Diyarbakır: Diyarbakır Valiliğinden yapılan açıklamada “03.06.2024 günü Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık AKIŞ’ın İçişleri Bakanlığınca görevden uzaklaştırılarak Hakkari Valisi Ali ÇELİK’in Hakkari Belediye Başkan Vekili olarak atanması sonrası terör örgütü sempatizanları, marjinal ve radikal gruplar tarafından -sözde- protesto etmek amacıyla ilimiz genelinde yasa dışı eylem/etkinlikler gerçekleştirme çabası içinde olabilecekleri, bu eylem/etkinlikler nedeniyle kamu düzeni ve güvenliğinin tehlikeye düşebileceği ve toplumsal çatışma çıkarılmak istenebileceği değerlendirilmektedir” ifadelerine yer verildi.

“Açık alanlarda bahse konu olaylara ilişkin yapılmak istenilen (toplanma, yürüyüş, nöbet, basın açıklaması, açlık grevi, oturma eylemi, miting, stant açma, çadır kurma, bildiri/broşür dağıtma, afiş/pankart asma vb.) her türlü eylem, (…) 03.06.2024 günü saat 14.15’ten 07.06.2024 günü saat 14.14’e kadar (4) gün süreyle YASAKLANMIŞTIR” denildi.

Ağrı: Ağrı Valiliği, gösteri yürüyüşleri ve açık hava toplantılarının 7 gün süreyle yasaklandığını duyurdu. Valilikten yapılan açıklamada, genel asayişi sağlamak ve şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi amacıyla Ağrı geneli 4 Haziran saat 00.01’den başlayarak 10 Haziran saat 23.59’a kadar 7 gün süreyle 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre düzenlenecek gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantılarının 2911 Sayılı Kanunun ilgili hükümlerine istinaden yasaklandığı belirtildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Valilik ve Kaymakamlık makamlarınca uygun görülenler, dini ve milli bayramlar hariç olmak üzere basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi şeklindeki faaliyetlerinde 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesinin (a) ve (c) fıkra hükümleri gereğince belirtilen tarihler arasında yasaklanmıştır.”

Açıklamada, belirtilen tarihlerde Ağrı güzergahını kullanarak kanuna aykırı eylem ve etkinliklere katılımın önlenmesi amacıyla il ve ilçelere girişlere, buralardan da bireysel ve toplu çıkışlara izin verilmemesine karar verildiği aktarıldı.

Siirt: Siirt’te oturma eylemi, basın açıklaması ve yürüyüş gibi eylem ve etkinliklerin 7 gün süreyle yasaklandığı bildirildi. Valilikten yapılan açıklamada, milli birlik ve beraberliği zedeleyici provokatif eylemlerin önüne geçilebilmesi, milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliğinin tesisi, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, olası yasadışı eylemlerin önlenerek müessif olayların yaşanmaması amacıyla bazı tedbirlerin alındığı belirtildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Valilik ve Kaymakamlık makamlarının uygun göreceği etkinlikler ile kamu kurum ve kuruluşlarının düzenleyeceği programlar, resmi bayram, resmi anma günleri, resmi tören ve kutlamalar ile spor faaliyetleri hariç olmak üzere, açık ve kapalı alanlarda yapılabilecek her türlü toplanma, yürüyüş, basın açıklaması, kapalı yer toplantısı, açlık grevi, oturma eylemi, miting, stant açma, çadır kurma, bildiri/broşür dağıtma, afiş/pankart asma benzeri eylem ve etkinlikler, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. ve 19. maddeleri ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince 3 Haziran saat 00.01’den 09 Haziran saat 23.59’a kadar 7 gün süreyle yasaklanmıştır.”

Paylaşın