‘Gezi Davası’ Hükümlülerinden Osman Kavala’dan ‘Yeniden Yargılanma’ Talebi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Lideri Özel görüşmesi sonrası “Gezi davasında cezaevinde olanlar nasıl tahliye olabilir” sorusu gündeme gelirken davanın hükümlülerinden Osman Kavala, yeniden yargılanmayı talep etti.

Haber Merkezi / Osman Kavala, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Adalet herkes için gereklidir. Her yurttaşın hayatı ve hakları eşit derecede değerlidir” ifadelerini kullandı.

2019 yılında başlayan Gezi davası, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 28 Eylül 2023’te verdiği kısmi onama kararıyla son buldu. Daire, “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile “darbeye yardım” suçundan 18’er yıl hapis cezasına çarptırılan TİP Hatay milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’nun cezalarını onadı.

Böylece 5 sanık yönünden Gezi davasındaki mahkumiyetler kesinleşti. Bu süreçte Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında milletvekili olduğu için iki kez verdiği hak ihlali kararları da Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından uygulanmadı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 2 Mayıs’ta AKP Genel Merkezi’nde görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Gezi davasındaki mahkûmiyet kararları ve Can Atalay’a ilişkin uygulanmayan AYM kararını anımsattı. Bu görüşmenin ardından “Gezi davasında cezaevinde olanlar nasıl tahliye olabilir” sorusu gündeme geldi.

Yeniden yargılanması gündemde olan iş insanı Osman Kavala, yazılı açıklama yaptı. Kavala, kısa açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Bariz hak ihlalleri içeren, delillere dayanmayan mahkûmiyet kararlarının verildiği, suçsuz insanların yıllar boyu hapis kalmalarına yol açan davaların yeniden görülmesi temel hukuk ilkelerinin ve insan haklarına saygının gereğidir.

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları sadece başvuranların değil her yurttaşın adalet talep etme hakkıyla doğrudan ilgilidir. Adalet herkes için gereklidir. Her yurttaşın hayatı ve hakları eşit derecede değerlidir.”

Paylaşın

Osman Kavala: Bu Kadar Hukuktan Kopma Beklemiyordum

Altı yılı aşkın süredir hapiste tutulan iş insanı Osman Kavala, “AİHM’in 2019 yılında verdiği kararda belirttiği gibi ilk tutuklanmam delile dayanmıyordu, siyasi saiklerle yapılmış bir hak ihlaliydi” dedi ve ekledi:

“Gezi davasının beraatle sonuçlanmış olması, geç de olsa adalet mekanizmasının çalıştığını gösterdi, inancım boşa çıkmamış oldu. Beraat kararından sonra yaşananların, yargının siyasallaşması ve yasaların keyfi kullanılması sürecinde ileri bir aşamaya geçildiğini yansıttığını düşünüyorum. Bu kadar gözü kara bir şekilde hukuktan kopma beklemiyordum.”

Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’a konuşan Osman Kavala’nın röportajından bir bölüm şöyle:

Hapishane koşullarının ağırlığına haksız, hukuksuz bir biçimde içeride tutuluyor olmanın duygusu ve ülkedeki genel gidişatın karamsarlığı eklenince sorması ayıp oluyor ama, altı yıllık mahpusluk karşısında genel olarak nasılsınız?

Sanırım vücut ve ruh sağlığımda ciddi bir hasar yok. İnsan organizması koşullara adapte oluyor. Eşimden, ailemden gördüğüm destek, dostlardan, bir kısmıyla daha önce tanışmadığım duyarlı insanlardan gelen dayanışma mesajları moralimi güçlü tutmamı sağlıyor. Sadece hapiste olmam değil, ülkemin ve dünyamızın hali de mutlu olmama pek izin vermiyor. Gene de umudumu koruyorum, umudu koruyabilmenin ruh sağlığı için gerekli olduğunu düşünüyorum.

1+1 Express dergisinin 2022 Güz sayısına verdiğiniz söyleşide şöyle demiştiniz: “Sadece delilsiz değil, son derece mantıksız da olan suçlamalarla beş yıla yakın cezaevinde bulunmak insanın yaşadığı toplumla ilişkisini sorgulamasına neden oluyor. Bunun olağanüstü bir hukuksuzluk vakası olduğunu düşünüyorsunuz, bu ve benzerleri yaşanırken, insanların özellikle de sizi tanıyanların, her şey normalmiş gibi davranıyor olmalarını yadırgıyorsunuz.” Sizinle söyleşi yapacağımı söylediğim bir arkadaş, “Kavala bütün bu olanlardan sonra hepimizden nefret etmemeyi nasıl başarıyor” diye sormamı istedi. Bu soruya yanıtınız ne olur?

Size bu soruyu soran arkadaşınız belli ki her şey normalmiş gibi davranmayanlardan. Aksi takdirde, böyle bir soru sormak aklına gelmezdi. Express dergisindeki söyleşide sadece benim başıma gelene değil, başka vahim hukuksuzluklara da daha fazla tepki gösterilmesini beklediğimi belirtmiştim. Bunların birbirleriyle ilişkisinin kurulması durumunda hukuk devletinin temellerine yönelik tehdit tam manasıyla anlaşılabilir. Ancak maalesef hukuk ihlallerinin yaygınlaşması bir tür kanıksamaya, “bizde böyle” tavrının benimsenmesine yol açıyor. Bu da durumu normalleştirmeye hizmet ediyor.

“Bu kadar gözü kara şekilde hukuktan kopma beklemiyordum”

İlk başlarda adalet mekanizmasının çalışacağına dair inancınızı ifade ediyordunuz. Sizin bu yaklaşımınızı şekillendiren iyimserliğinizin kaynağı ne tür bir öngörüydü? Şu anda bu yaklaşımınıza dair ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz?

AİHM’in 2019 yılında verdiği kararda belirttiği gibi ilk tutuklanmam delile dayanmıyordu, siyasi saiklerle yapılmış bir hak ihlaliydi. Gezi davasının beraatle sonuçlanmış olması, geç de olsa adalet mekanizmasının çalıştığını gösterdi, inancım boşa çıkmamış oldu. Beraat kararından sonra yaşananların, yargının siyasallaşması ve yasaların keyfi kullanılması sürecinde ileri bir aşamaya geçildiğini yansıttığını düşünüyorum. Bu kadar gözü kara bir şekilde hukuktan kopma beklemiyordum.

Geriye dönüp baktığınızda, savunma stratejinizle ilgili ne düşünüyorsunuz? Yapılandan farklı bir yöntem izlenseydi, içeride ve uluslararası alanda daha büyük bir kamuoyu yaratılsaydı, kampanyalar düzenlenseydi, sizce sonuç farklı olmaz mıydı?

Geçenlerde Dışişleri Bakanı’nın da belirtmiş olduğu gibi, yurt dışından gelen, AİHM kararına uyulması ve benim serbest bırakılmam ile ilgili talepler, siyasi müdahaleler olarak ilan edildi, böyle bir propaganda yapıldı. Bu da yargının siyasi tercihlere uygun biçimde davranmasını meşrulaştırmaya, AİHM kararlarını değersizleştirmeye hizmet etti. İçeride daha ciddi bir kamuoyu tepkisi etkili olabilirdi. Ancak, toplumun bir kısmı iktidarın söylemlerini sorgulamıyor, bir kısmı da önceki cevabımda değindiğim gibi, bu tür sorunların vaka-i adiyeden olduğu şeklinde bir düşünceye kendilerini inandırıyor.

“Gezi protestolarının bir kumanda merkezi, beyni yoktu, ama kalbi vardı”

İktidarın Gezi olaylarıyla ilgili özel bir hesaplaşma programı olduğunu ve sizlerin de bu çerçevede cezalandırıldığını görüyoruz. Öyle ki, Anayasa Mahkemesi’nin Gezi davasından tutuklanmış olan Hatay Milletvekili Can Atalay lehine kararı Yargıtay’ın sopasıyla karşılık buldu, iktidar içinde de büyük bir çatlak oluşturdu. Sizce iktidar cephesi açısından Gezi olayları ve Gezi davası neden bu kadar net bir kırmızı çizgi?

Kırmızı çizgi uygun bir tanım mı, emin değilim. Bence iktidar Gezi davasının kendisine siyaseten fayda sağladığına inanıyor. Bu davayla sivil toplum kuruluşlarına iktidarı rahatsız edecek türden faaliyetlerde bulunmamaları yönünde güçlü bir mesaj verildi, verilmeye devam ediyor.

İddianamedeki suçlamalar ve sonunda verilen mahkûmiyet kararları Gezi’nin dış güçlerin hükümeti devirmeye yönelik kalkışma teşebbüsü olduğu şeklindeki siyasi söyleme dayanak olma işlevini görüyor. İlk başından beri hapiste bulunmam da bu kalkışmanın dış güçlerin bir komplosu olduğuna dair kurgunun kanıtı gibi sunuldu. Bu kurgu sadece Gezi olaylarıyla kısıtlı kalmadı, kitlesel protestoları ve muhalefeti dış güçlere hizmet etmekle itham eden söyleme destek olma işlevi de gördü.

Taha Akyol’un Karar gazetesindeki bir yazısında “AK Parti son on yıldaki yanlışlarını dış güçler kavramıyla ve muhalefete yönelik ‘ihanet’ suçlamasıyla örttü” tespiti çok yerinde. Bu kavramın ve suçlamanın otoriterleşmeye meşruiyet kazandırmak için de kullanıldığına işaret etmek gerekir. Gezi protestoları hızlı bir şekilde birçok şehre yayılmış, beklenilmeyen bir kitleselliğe ulaşmıştı. İnsanların protestolara katılmak için farklı motivasyonları vardı, ancak parkın korunması birleştirici ve gösterilere anlam ve meşruluk kazandıran ortak talepti.

Daha önce de söylemiştim, Gezi protestolarının bir kumanda merkezi, beyni yoktu, ama kalbi vardı, kalbi Gezi Parkı’ydı.

Röportajin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Can Atalay Kararının Gerekçesi Açıklandı: AYM Kararları Bağlayıcı

Gezi Davası’ndan cezaevinde bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay milletvekili Can Atalay’a ilişkin ikinci kararının gerekçesini açıklayan Anayasa Mahkemesi (AYM), “Herhangi bir yargısal makamın AYM kararlarının bağlayıcılığını tartışma yetkisi verilmediği” vurguladı.

Haber Merkezi/ Anayasa Mahkemesi (AYM), Can Atalay’la benzer durumda olan Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven hakkında AYM’nin vermiş olduğu kararlarına daha önce Yargıtay Ceza Kurulu’nun uyduğunun da altını çizerek bu konuda “bağlayıcılık” olduğuna işaret etti.

AYM, kararında, “Kamu gücü eylemi, işlemleri ve ihmallerinin Anayasa’ya uygunluğu kesin ve bağlayıcı olarak karara bağlama yetkisi münhasıran Anayasa Mahkemesine aittir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verdiğinde herhangi bir merciin bu kararın Anayasa’ya veya kanuna uygun olup olmadığı incelemesi ve yetersizliği yok” ifadelerine yer verdi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), hakkında iki kez hak ihlali kararı vererek tahliyesine hükmettiği Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’la ilgili son kararının gerekçesini açıkladı.

2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle AYM’ye bireysel başvuru imkanının getirdiği belirtilen kararda “Yapılan düzenlemeyle bireysel başvuruları inceleme görevi verilmek suretiyle Anayasa Mahkemesi’ne özgürlükleri koruma ve yükseltme misyonu da yüklenmektedir” ifadeleri yer aldı.

Karara AYM üyeleri İrfan Fidan, Muhterem İnce ve Muammer Topal’ın ortak ‘karşı oy’ gerekçesi yazdı. Gerekçeli kararında süreci ve ilk kararın uygulanmamasının hukuksuzluğunu anlatan AYM, Yargıtay’a da kendi kararıyla yanıt verdi.

Yüksek Mahkeme, bireysel başvurular üzerine verdiği kararların Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.2015 tarihli kararına atıf yaptı:

“Anayasa Mahkemesi’nin diğer kararları gibi, bireysel başvuruları inceleyen bölüm kararları da yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlamaktadır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi’nin emsal niteliğindeki bu kararı karşısında mevcut içtihadların yeniden gözden geçirilmesi gerekmiştir.’ şeklinde açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır.”

AYM, akşam saatlerinde de Can Atalay dosyasına ilişkin web sitesinden açıklama yapmış, “Yargıtay’ın Anayasa hükümlerini gözardı ederek verdiği kararla şekillenen süreç Anayasa’nın sözüne açıkça aykırı” demişti.

Ne olmuştu?

Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde TİP Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ı, milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesinin “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetmiş ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Can Atalay’ın tahliye edilmesi için gerekçeli kararı göndermişti.

Kararı inceleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, yetkinin kendilerinde olmadığını öne sürerek, dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne sevk etmişti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa’nın açık hükümlerine rağmen Can Atalay hakkında tahliye kararı verilmeyeceğine hükmetmiş ve Can Atalay hakkında hak ihlali kararına imza atan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması yönünde karar vermişti.

Can Atalay’ın avukatları bu durum üzerine AYM’ye ikinci bir başvuru yapmış ve Atalay’ın “bireysel başvuru” hakkının da ihlal edildiğine dikkat çekmişti.

21 Aralık’ta ikinci kez Can Atalay’ın dosyasını görüşen AYM, Can Atalay’ın seçilme hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla, ilk AYM kararının uygulanmayarak Can Atalay’ın tahliye edilmemesi sebebiyle bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine ise oybirliğiyle karar vermişti.

Paylaşın

Osman Kavala: Hukuk İlkeleri Açık Bir Şekilde Çiğnendi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesine tepki gösteren Osman Kavala, “Yargıtay Başsavcılığı’nın hazırlamış olduğu tebliğname daha vahim iftiralar içermektedir, hukuk ilkeleri daha açık bir biçimde çiğnenmiştir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Savcılığa göre, suç işlendiğine dair delil yokluğunda dahi, mahkeme, kişinin suç işleme niyeti taşıdığına kanaat getirip mahkumiyet kararı verebilir. AİHM ilke ve kararlarına da tamamen aykırı olan, ceza hukukunda niyet okuma anlayışının, Yargıtay düzeyinde ifade bulması ülkemiz için tehlikeli bir gelişmedir.”

Gezi davasının tebliğnamesini hazırlayan Yargıtay Başsavcılığı, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin 18 yıllık hapis cezaları ile Osman Kavala’nın cezasının onanmasını istemişti. 77 sayfalık tebliğnamedeki ifade ve tespitler tartışma konusu olmuştu.

2079 gündür cezaevinde tutuklu bulunan Osman Kavala, şu açıklamayı yaptı:

“Yargıtay Başsavcılığı’nın hazırlamış olduğu tebliğname daha vahim iftiralar içermektedir, hukuk ilkeleri daha açık bir biçimde çiğnenmiştir.

Savcılığa göre, suç işlendiğine dair delil yokluğunda dahi, mahkeme, kişinin suç işleme niyeti taşıdığına kanaat getirip mahkumiyet kararı verebilir. AİHM ilke ve kararlarına da tamamen aykırı olan, ceza hukukunda niyet okuma anlayışının, Yargıtay düzeyinde ifade bulması ülkemiz için tehlikeli bir gelişmedir.”

Ne olmuştu?

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi Parkı Davası ile ilgili kararını 25 Nisan 2022’de açıklamıştı. Mahkeme, Osman Kavala’ya, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti.

Taksim Dayanışması üyeleri Ayşe Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku, Yiğit Ali Ekmekçi, Ali Hakan Altınay, Şerafettin Can Atalay’ın da “Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım” suçlaması ve 18 yıl hapisle cezalandırılmalarına hükmeden mahkeme, sanıkların tutuklanmalarına karar vermişti.

Paylaşın

“Gezi” Tutuklusu Osman Kavala’dan Hapishanedeki 2000’inci Gününde Mesaj

Hapisteki 2000’inci günü dolayısıyla bir mesaj paylaşan Osman Kavala, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararına rağmen cezaevinde tutulmasının, yasaların ve yargı yetkisinin kötüye kullanımı ile gerçekleştirilen bir eziyet etme eylemi olduğunu söyledi.

Haber Merkezi / Osman Kavala, seçimlere işaret ederek “14 Mayıs’tan sonra yargıda ve tüm kamu kurumlarında hukuk ilkelerine, insan haysiyetine ve insan haklarına saygı gösteren bir anlayışın hakim hale geleceğini ümit ediyorum” dedi.

Gezi eylemleri gerekçe gösterilerek tutuklanan ve Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala, cezaevinde geçirdiği 2 bin günün dolması dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Kavala’nın mesajı şöyle:

“Hukuka, mantığa sığmayan iddialar ve suçlamalarla 2000 gündür cezaevinde tutuluyorum.

Beni suçla ilişkilendiren hiçbir somut delil olmadığı ilk Gezi davası sonunda oybirliği ile verilen beraat kararında açıkça belirtilmişti. İddianameleri okuyan herkesin rahatça göreceği bu gerçek iki AİHM kararıyla bağlayıcı hukuki hüküm niteliği kazanmasına rağmen cezaevinde tutulmam yasaların ve yargı yetkisinin kötüye kullanımı ile gerçekleştirilen bir eziyet etme eylemidir. Başkalarının hayatlarına değer vermeyen anlayışın tezahürüdür.

14 Mayıs’tan sonra yargıda ve tüm kamu kurumlarında hukuk ilkelerine, insan haysiyetine ve insan haklarına saygı gösteren bir anlayışın hakim hale geleceğini ümit ediyorum.

Suç işlediklerine dair delil ortaya konmadan cezaevine sokulan binlerce yurttaşımızın da aynı beklentiler içinde olduğuna inanıyorum.”

Ne olmuştu?

Osman Kavala, Gezi ve 15 Temmuz soruşturmaları kapsamında 18 Ekim 2017’de gözaltına alındı ve 1 Kasım 2017’de de tutuklandı. Kavala hakkındaki iddianame tutuklanmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra 19 Şubat 2019’da düzenlendi.

İddianamede, Kavala ile birlikte 16 sanık hakkında “Türkiye Cumhuriyet hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini engellemeye teşebbüs” ve “Gezi olaylarını finanse etmek” suçlamalarıyla ağırlaştırılmış müebbet talep edildi.

10 Aralık 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Osman Kavala’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu belirterek, tutukluluğun bir hak ihlali olduğuna ve Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar verdi. Ancak Ankara, AİHM kararını uygulamadı.

Kavala hakkında 9 Mart 2020’de ise “casusluk” suçlamasıyla tutuklama kararı verildi. Yargı sürecinde avukatları defalarca tutukluluğunun kaldırılmasını talep etmesine rağmen, bu talep reddedildi.

25 Nisan 2022’de karara bağlanan davada, Osman Kavala daha önce beraat etmiş olmasına rağmen, “Türkiye Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Kavala’nın, “casusluk” suçlamasından ise beraatine karar verildi.

Paylaşın

ABD, Osman Kavala’ya Verilen Cezanın Onanmasına Tepki Gösterdi

Gezi Davası’nda Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet, diğer yedi sanığın 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldığı kararın istinafta onaylanmasına  Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) tepki geldi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel yayınladığı yazılı açıklamada, “ABD, Türk mahkemesinin bugün Osman Kavala hakkındaki mahkumiyet kararını onamasından derin rahatsızlık ve hayalkırıklığı duyuyor” ifadesini kullandı.

Patel açıklamasında, “Daha önce söylediğimiz gibi, Kavala’nın haksız mahkumiyeti insan hakları ve hukukun üstünlüğüne saygıyla bağdaşmıyor. Türkiye’yi bir kez daha, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyarak Osman Kavala’yı ve keyfi olarak hapse atılan diğer tüm kişileri serbest bırakmaya çağırıyoruz” dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, “Türkiye halkının, misilleme korkusu yaşamadan insan haklarını ve temel özgürlüklerini kullanmayı hakkettiğini” belirtti.

İstinaf mahkemesi olarak görev yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi, Gezi davası sanıkları Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden hakkında İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22 Nisan’da vermiş olduğu mahkumiyet kararlarını onamıştı.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi’nin, Gezi dosyasını Ocak ayının başında Yargıtay’a göndermesi bekleniyor.

Gezi davasında verilen karar Yargıtay tarafından bozulursa, İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılama yapılacak. Eğer karar onanırsa, hüküm kesinlik kazanacak.

Mahkemenin hükümeti kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiği Osman Kavala, 1 Kasım 2017’den beri tutuklu.

Paylaşın

Kavala: Mantık Dışı Kurgu İnandırıcı Olsun Diye Hapiste Tutuluyorum

Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan ve 1800 günden uzun süredir hapiste olan Osman Kavala, “Mantık dışı kurguya inandırıcılık kazandırmak için benim cezaevinden çıkmamam gerekli görülüyor” dedi ve ekledi:

“Gezi davası Gülenci emniyet ve yargı mensuplarınca hazırlanmış olan darbe girişiminden sonra da iktidar çevrelerince benimsenen, protestoların dış güçlerce organize edilmiş bir kalkışma olduğu kurgusu ekseninde hazırlandı, bu anlatıya hukuki destek sağlamak için sahneye kondu”

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala, Halk TV Program Koordinatörü İpek Özbey, halktv.com.tr yazarı Fikret Bila ve gazeteci Barış Pehlivan’ın sorularını yanıtladı.

Kavala’nın sorulara verdiği yanıtta tutuklanma sürecine dair şunları söyledi: ”Gezi davası Gülenci emniyet ve yargı mensuplarınca hazırlanmış olan darbe girişiminden sonra da iktidar çevrelerince benimsenen, protestoların dış güçlerce organize edilmiş bir kalkışma olduğu kurgusu ekseninde hazırlandı, bu anlatıya hukuki destek sağlamak için sahneye kondu. Bu mantık dışı iddiaya dayanak olabilecek hiçbir delil, somut bilgi olmadığından Soros’un ismi kullanılarak bir kurgu oluşturuldu.

İsmi kullanılarak diyorum, zira yargı sürecinin hiçbir aşamasında Soros şüpheliler listesine eklenmedi, tanık olarak dahi ifade vermesi talep edilmedi. Açık Toplum Vakfı ile ilişkili olduğum, protestolarla katıldığım, AVM projesine açıkça karşı çıktığım için, muhtemelen iktidarı rahatsız eden başka faaliyetlerimin de göz önüne alınması sonucu, Soros’la protestocular arasındaki ilişki benim üzerimden kuruldu. Gezi parkına giderken yanımda poğaça götürmüş olmam, protestolara maddi kaynak sağlamış olduğumun somut delili olarak iddianamede yer aldı. Sanırım bu mantık dışı kurguya inandırıcılık kazandırmak için benim cezaevinden çıkmamam gerekli görülüyor.

‘Bunlar planlı yapılan hukuku dolanma eylemleri’

Cumhurbaşkanı birkaç defa cezaevinde olmamı suçluluğumun kanıtı olarak ifade etti. Malum, dış güçlerin hükümete karşı faaliyetler sürdürdüğüne dair siyasi propaganda sadece Gezi’yi itibarsızlaştırmak için değil, ekonomide kötüleşmeyi açıklamak, muhalefeti yerli ve milli olamamakla suçlamak için de kullanılıyor. Sanırım aynı zamanda ‘Biz faaliyetlerini sakıncalı bulduğumuz kişileri cezaevinde tutarız, AİHM kararları ve dışarıdan müdahaleler bunu engelleyemez‘ şeklinde bir mesaj da veriliyor.

Şunu hatırlatayım: AİHM’in 18’inci maddenin ihlal edildiğini içeren 2019 yılındaki kararından ve ilk Gezi duruşmasından beraat ettikten sonra yaşananlar, AİHM’in herhangi bir suça işaret etmediğini tespit ettiği sözde deliller kullanılarak önce casusluktan tutuklanmam, sonra da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi, 18’inci maddenin ihlali olarak değerlendirilmiş olan ilk tutuklanmamdan daha vahim hukuksuzluklar. Bunlar planlı yapılan hukuku dolanma eylemleri.”

‘İlk yapacağım annemi görmek olacak, sonra da Gezi Parkı’nda ağaçları seyrederim’

Kavala, cezaevinden çıktığında ‘ilk ne yapacağı’ sorusunaysa şu yanıtı verdi: ”Cezaevinde uzun süre kalınca kapalı bir yerde yaşamaya alışıyorsun. Çıktıktan sonra evimde, eşimle, dışarı çıkmadan birkaç yıl yaşayabilirim gibi hissediyorum! Ama, tabii, dostlarımı, çalışma arkadaşlarımı da çok özledim. İlk yapacağım, o zaman hala hayatta olacağını ümit ediyorum, annemi görmek olacak. Gezi Parkı onun evine çok yakın. Sonra oraya gidip ağaçları seyrederim herhalde.”

Paylaşın

Babacan, Karar Çıktıktan 2 Ay Sonra ‘Gezi Davası’ndan Çekildi

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, Gezi Davasında çıkan mahkumiyet kararından iki ay sonra mahkemeye dilekçe vererek şikayetçi olmadığını belirtti.

Dilekçeyi kaleme alan Babacan avukatı Hüseyin Kaderoğlu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine verdiği dilekçede müvekkilinin mağdur veya suçtan zarar gören sıfatının olmadığını söyledi. Kaderoğlu, “yargılama konusu edilen suç isnatları arasında ‘hükümete karşı suç’ olması dolayısıyla Ali Babacan’ın isminin dosyada yer aldığını tahmin ettiklerini” ekledi.

Bu durumu Ali Babacan’ın birçok kez medyada beyan ettiğini ifade eden Kaderoğlu “Müvekkilinin soruşturma ve kovuşturma aşamalarının hiçbir safhasında mahkemeye mağdur olduğunu, zarar gördüğünü, yargılanan kişilerden şikayetçi olduğunu belirtmediğini” ifade etti. Buna karşın gerekçeli kararda Ali Babacan’ın isminin olduğunu belirten Kaderoğlu, müvekkilinin isminin listeden çıkartılmasını istedi. “Dosyada müvekkilimin iradesi hilafına yer alan ‘mağdur’ sıfatının kaldırılmasını talep ederim” dedi.

Ali Babacan, Gezi döneminde 61. hükümette Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yardımcısı konumundaydı.

Davutoğlu da dilekçe vermişti

Gelecek Partisi Genel Başkanı ve Gezi döneminin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Haziran başında mahkemeye dilekçe vererek bir şikayetlerinin olmadığını söylemişti. Davutoğlu’nun avukatı Ahmet Başçı mahkemeye sundukları dilekçede “Müvekkilimiz bu dosyayla ilgili olarak bu zamana kadar herhangi bir şikayette ve beyanda bulunmamış, taraf olmamıştır” demişti.

Gezi davasında müştekiler kimlerdi

61. hükümet dahil 746 kişi dosyada müşteki olarak belirtilmişti. Müştekilerin başında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan vardı. Yine dönemin Başbakan Yardımcıları ve Bakanları Bülent Arınç, Ali Babacan, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Binali Yıldırım, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar, Ahmet Davutoğlu, Muammer Güler, Ömer Çelik, Mehmet Şimşek, Nabi Avcı, Zafer Çağlayan, Sadullah Ergin gibi isimler müştekiler arasındaydı.

Gezi Davası kararı

25 Nisan’da karar duruşması görülen Gezi Davasında İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi Osman Kavala’ya ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten’ ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye ise bu suça yardımdan 18 yıl hapis cezası verdi. Heyette bulunan üye hakim Murat Bircan’ın AKP’den Samsun milletvekili aday adayı olduğu ortaya çıktı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Osman Kavala’dan Gerekçeli Karara Tepki

Müebbet hapis cezasının gerekçeli kararına ilişkin açıklama yapan Osman Kavala, “Hukuk devletinde yargıçların yükümlülüğü, olguları tarafsız gözle inceleyerek nesnel değerlendirmelerde bulunmak, somut deliller tereddüde mahal bırakmayacak şekilde suç işlendiğini gösteriyorsa mahkumiyet kararı vermektedir” dedi.

Gezi Davasın’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen iş insanı Osman Kavala, mahkemenin gerekçeli kararına ilişkin açıklama yaptı.

“Bana verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, vicdani kanaate dayandırılarak açıklanmış” diyen Kavala, açıklamasında şöyle dedi:

“İlk iddianamede Gezi eylemlerinin yöneticisi olmakla suçlanıyordum. Karar gerekçesinde ise protestoculara akıl hocalığı yaptığım iddia edilmiş. Hangi suç sayılan eylem için akıl vermiş olduğum meçhul.

Hukuk devletinde yargıçların yükümlülüğü, olguları tarafsız gözle inceleyerek nesnel değerlendirmelerde bulunmak, somut deliller tereddüde mahal bırakmayacak şekilde suç işlendiğini gösteriyorsa mahkumiyet kararı vermektedir.

Vicdanları, yargıçların maddı çıkar, ideolojik inanç, siyasi baskı gibi faktörlerden dolayı bu ilkelerden ve gukuk normlarından sapmalarını engeller. Hukuk devletinde suç işlendiğini gösteren hiçbir somut delil olmadan bir insanın müebbet hapse mahkum edilmesinin vicdani kanaat ile gerekçelendirilmesi mümkün değildir.”

Ne olmuştu?

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Osman Kavala’yı, Gezi eylemlerini organize ederek hükümeti devirmeye çalıştığı gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay, Ali Yiğit Ekmekçi, Hakan Altınay ve Tayfun Kahraman’a ise;  18’er yıl hapse mahkum etmişti.

Gerekçeli kararını açıklayan mahkeme, eylemlerin hükümeti devirmeye çalışmaya yönelik olduğunu, bu amaçla şiddet ve cebir kullanıldığını kanıtlamak için Yargıtay’ın “28 Şubat postmodern darbe” kararını gerekçe göstermişti.

Kararda, Kavala’nın “George Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün ülkedeki temsilciliği olan Açık Toplum Vakfı üzerinden Gezi eylemlerini organize ettiği” ifadeleri yer almıştı.

Paylaşın

‘Gezi Davası’ Tutuklamalarına İtiraz Reddedildi

Gezi Davasında Osman Kavala’yla birlikte Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Tayfun Kahraman’a çıkan mahkumiyetten sonra tutuklanmalarına yapılan itiraza ret geldi.

Gezi 8’lisinin avukatları, bir üst mahkeme olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe sunarak müvekkilleri hakkındaki tutuklama kararına itiraz etti.

İtirazı değerlendiren 14. Ağır Ceza Mahkemesi, talebin oy birliğiyle reddine karar verdi. Kararda, sanıkların tutuklanmaları kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmadığı kaydedildi.

Ret kararı veren mahkemenin başkanı Akın Gürlek

Gezi 8’lisinin itirazına ret kararı veren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti başkanı daha önce çok kez verdiği kararlarla gündeme gelen Akın Gürlek.

Eylül 2018’de İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nden ataması yapıldı. Son yıllarda birçok önemli siyasi davaya baktı.

Sözcü yazarlarını örgüte yardım suçundan mahkum eden mahkemenin başkanıydı. HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı örgüt propagandasından 4 yıl 8 aya, Sırrı Süreyya Önder’i 3 yıl 6 aya mahkum etti.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlara 159 yıldan fazla cezaya hükmetti.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu sosyal medya paylaşımları nedeniyle 9 yıl 8 ay hapisle cezalandırdı. Gazeteci Can Dündar’ı kaçak ilan ederek gayrimenkullerine el koyma kararı verdi.

Cumhuriyet eski muhabiri Canan Coşkun’a ‘terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterdiği’ gerekçesiyle 2 yıl 3 ay hapis cezası verdi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı 2,5 yıl hapisle cezalandıran isim de oydu.

Enis Berberoğlu hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan bir karara imza atan da Akın Gürlek’ti.

Bu kararın sonrasında Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), “AYM kararlarına uymayan terfi edemez” şeklindeki kendi ilkesini ihlal ederek Akın Gürlek’i birinci sınıf hakim yaptı.

Gürlek hakkındaki şikayetlere de soruşturma açmadı. Aksine ‘birinci sınıf hakim olan’ Gürlek’in AYM ve Yargıtay üyesi olarak atanmasının önü açıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AYM kararına uymayan Akın Gürlek’i “Yeni Zekeriya Öz” olmakla da suçladı.

Paylaşın