“İttifakın Amacı Saray Rejimi’nden Kurtuluşa En Büyük Katkıyı Yapmaktır”

14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan TİP Lideri Baş, ““Emek ve Özgürlük İttifakı’nda şöyle bir ortak kaygımız var: Doludizgin kurtuluşa doğru gidiyoruz. Cumhur İttifakı, Türkiye’de azınlık iktidarıdır. Son kullanma tarihi geçti. Saray Rejimi’nden kurtulduğumuz gün cumhuriyetin ikinci yüzyılına adım atmış olacağız” dedi ve ekledi:

“Tartışmamız şu: Burayı nasıl en eşitlikçi, en özgürlükçü, en barışçıl, herkesin eşit yurttaş olarak hissedebildiği bir ülke haline getirebiliriz? Bizim Millet İttifakı’yla neyin gitmesi gerektiği konusunda ortaklığımız açık ama neyin gelmesi konusunda tartışmak istiyoruz. Farklı görüşlerimiz var. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın temel kuruluş amacı da budur. Türkiye’nin Saray Rejimi’nden kurtuluşunda en büyük katkıyı yapmaktır.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Halk TV’deki Lider Masası programında bu akşam gazeteciler Bengü Şap Babaeker ve İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtladı. Baş’ın açıklamasından satır başları şöyle:

“Seçimi depremle ilgili bir mücadele alanı olarak görmemiz gerekiyor. Acaba Tayyip Erdoğan söylediklerine inanıyor mu? Depremde sadece bu ülkenin yurttaşları birbirlerine yardım ettiler.

İktidar özür dilemesi gereken bir noktada. Ancak yine meseleyi seçime, siyasi tartışmaya götürüyor. O zaman Tayyip Erdoğan’a sormak lazım; neden insanlardan helallik istiyorsun?”

TİP’in diğer siyasi partilerden farkı ne? Arama-kurtarma yapmak için talimat bekleyenlerin partisi değiliz, bizde tüm üyeler inisiyatif sahibidir. Sorumluluk sahibi yurttaşların örgütlendiği bir parti TİP.

Mesela tarikatlar, ‘Hocaefendimizin selamını getirdik’ diye içeri girip ‘Siz bunları adil dağıtırsınız’ diyerek yardımlarını bize getirdiler.

Türkiye’de en önemli problemimiz hafıza. Unutmamamız lazım. İlk günlerde müdahale edilebilseydi belki de on binlerce yurttaşımız hayatta olacaktı. Kendi selasını dinleyerek öldü insanlar. Bu tarif edilemez bir şey.”

Bu seçim sürecinin sonrasında adil, tarafsız, bağımsız, evrensel hukuk normlarının geçerli olduğu mahkemelerde bu sürecin tüm sorumlularının yargılanması lazım.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nda şöyle bir ortak kaygımız var: Doludizgin kurtuluşa doğru gidiyoruz. Cumhur İttifakı, Türkiye’de azınlık iktidarıdır. Son kullanma tarihi geçti. Saray Rejimi’nden kurtulduğumuz gün cumhuriyetin ikinci yüzyılına adım atmış olacağız.

Tartışmamız şu: Burayı nasıl en eşitlikçi, en özgürlükçü, en barışçıl, herkesin eşit yurttaş olarak hissedebildiği bir ülke haline getirebiliriz? Bizim Millet İttifakı’yla neyin gitmesi gerektiği konusunda ortaklığımız açık ama neyin gelmesi konusunda tartışmak istiyoruz. Farklı görüşlerimiz var. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın temel kuruluş amacı da budur. Türkiye’nin Saray Rejimi’nden kurtuluşunda en büyük katkıyı yapmaktır.

Seçime girme yeterliliği olan Yeşil Sol Parti, Türkiye İşçi Partisi ve Emek Partisi, Emek ve Özgürlük İttifakı adı altında bu seçime katılacak. Parlamentoda Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı tarafından temsil edilmediğini hisseden milyonlarca yurttaşımızı bu mücadelenin parçası haline getirmek istiyoruz.

Türkiye’de bir kadın hareketi, iklim hareketi, emek hareketi var. Bunların temsilcilerinin parlamentoda olması lazım.

Bizim hedefimiz 50-55 ilde seçime girmektir. Buralarda da herhangi bir muhalif güce zarar verecek hiçbir yaklaşım içerisinde bulunmayacağız.

60 yıl sonra ilk defa sosyalistler baraj tehlikesi yaşamadan bir seçime giriyor. Yüzde 10 barajı Kürtler ve sosyalistler parlamentoda temsil edilemesinler diye uygulandı.  1965’te barajsız bir seçime girdik biz, 15 milletvekiliyle parlamentoya girdik. Türkiye siyasetinde yepyeni bir dönem açıldı. Bunu engellemek için baraj uyguluyorlardı.

“Sosyalistler 60 yıl sonra ilk defa baraj olmayan bir seçime girecekler”

HDP yüzde 10’u geçerek bunu işlevsizleştirdi. Şimdi o barajı yüzde 7’ye indirdiler. Bir şey daha var, ittifak barajı geçtiği zaman ittifak içindeki tüm partiler de barajı geçmiş sayılır. Bunu bütün yurttaşlarımızın birbirine anlatmalarını çok rica ediyorum. Hiçbir oy boşa gitmez. Sosyalistler 60 yıl sonra ilk defa baraj olmayan bir seçime girecekler.

Tüm yurttaşlara TİP Genel Başkanı olarak söz veriyorum. Vereceğiniz her oy en kıymetli şekilde değerlendirilecek. Eğer bir ilde TİP seçime girecekse sizin verdiğiniz oylarla vekil çıkarabileceğini bildiği için girecek.

İlk defa sosyalizmi insanlara sosyalistler anlatır hale geldi. TİP bunu başardı. Biz, sosyalizmin değerleri ışığında ülkemizin bugünkü sorunlarına bakıp bunlara ilişkin yanıtlar üretmeye çalıştığımız için insanlar teveccüh ediyorlar.

Türkiye siyasetinde şeffaflık eksik. Yurttaşlarımız bizde onu buldular. Benim söylediğim şeyin aynısını söyledi’ diyor insanlar. Aslında milyonlarca insan olarak aynı şeyleri hissediyoruz. Bakmayın iktidarın bizi bölmeye çalıştığına, sokağa çıktığımızda ekmek hepimiz için pahalı.

Türkiye’deki bu kurtuluş arayışının her şeyin üstünde olduğunu düşünüyorum. Hiç kimsenin kendisini, kendi partisini ve kendi ittifakını memleket çıkarlarının üstüne koyma lüksü yoktur.

Geçen seçimde imzayla aday olanların imzaları toplama hızına bakınca, şu anki adayların 60 milyon seçmenin olduğu bir ülkede şimdiye kadar toplamda 100 bin imzayı ancak bulmuş olması bir mesajdır. ‘Üçüncü adaya ihtiyacımız yok’ mesajıdır bu.

İktidarın toplumu bölme çabasına karşın toplumun derinliklerinde inanılmaz bir birleşme arzusu var. Türkiye’de kimin yerli-milli olduğunu belirleyecek kişi Tayyip Erdoğan değildir. Kendilerinden olan herkes yerli ve milli, olmayan terörist. Bunu değiştireceğiz.

Ben 15-16 yaşımdan beri devrimciyim. İnsanların eşit, özgür olmasını istiyorum. Bütün hayalim bu. Tüm dünyada insanların eşit ve özgür olması.

O İletişim Başkanlığı, propaganda metinleri basacak diye o paranın onda biriyle bu memleketteki 30 bin çocuğu ve ailelerini rahat yaşatamıyoruz. Bu eşitsizliklere isyan etmek beni siyasete taşıyan şeydir.

Ben Deniz Gezmiş’in yoldaşıyım. İdam sehpasında tek başına da kalsan doğru bildiğini söyleyeceksin. Galilei, ‘Dünya dönüyor’ dediğinde herkes mahkum etmeye çalıştı ancak dünya yine de dönüyordu. Halkın yararına olan bir şey önümüze geldiğinde kim yaparsa yapsın, ‘Doğrudur’ diyoruz. Halkın aleyhine bir şeyi kim yaparsa yapsın ‘Yanlıştır’ diyoruz.

içbir zaman gömlek değiştirdiğimizi söylemedik. Ben sosyalistim. Sosyalist kalmaya, mümkün olursa sosyalist olarak ölmeye hazırım. Sosyalizmin, Türkiye’nin ve dünyanın aydınlık geleceğinde bir pusula görevi göreceğini düşünüyorum.”

Türkiye İşçi Partisi, işçi sınıfını merkeze alan bir sosyalist parti. Biz, bu ülkenin yüzde 99’unun çıkarlarının savunucusuyuz aynı zamanda. Bize üye olmak, oy vermek için sosyalist, komünist, devrimci olmanız gerekmiyor; insan olmanız, emekten yana olmanız yeterli.

“Türkiye’nin birtakım kırmızı çizgilere ihtiyacı var. Bazı şeyler tartışılmamalı. Laiklik meselesinde TİP bir kırmızı çizgidir. Eşit yurttaşlardan bahsediyorsak bunun zemini laikliktir. Laikliğin olmadığı yerde biat vardır, kölelik vardır.”

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Asrın Hesaplaşması Geliyor

İzmir Newroz’unda konuşan TİP Lideri Erkan Baş, “Kardeşlerim, o yoğun acı günlerimizde bizi yalnızlığa terk ettiler. Yıllardır bölmeye, ayrıştırmaya çalıştıkları halklarımız birbirine el uzattı ve biz sadece birbirimizin elini tutarak hayatta kaldık. Şimdi hepsinin hesabını yine birlikte soracağız. ‘Asrın felaketi’ diyorlardı, asrın dayanışmasını örgütledik. Şimdi hazır olsunlar, asrın hesaplaşması geliyor!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kardeşlerim bunlar bizi, bu meydanda toplananları, bu ülkenin milyonlarca onurlu, namuslu insanını, şimdiye kadar açlıkta birleştirdiler. Bunlar bizi yoksullukta birleştirdiler, bunlar bizi zindanlarda, kanlı meydanlarda birleştirdiler. Şimdi zafer için birleşiyoruz!”

Erkan Baş, konuşmasının devamında, “Sevgili kardeşler, sadece bir avuç para babası daha zengin olsun diye, sadece iktidarlarını devam ettirmek için bir düzen kurmuşlardı. Bugün İzmir Meydanı’ndan sesleniyoruz: Bu sülale devrini bitiriyoruz. Sülale devri bitiyor! Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyoruz: İzmir eşitlik diyor, İzmir özgürlük diyor, İzmir barış diyor, İzmir yaşasın halkların kardeşliği diyor.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, İzmir’de Gündoğdu Meydanı’ndaki Newroz kutlamasına katıldı. Sabah erken saatlerden itibaren kentin çeşitli noktalarından gelen yurttaşların Newroz kutlamasında, Baş da meydanda kurulan sahneye çıkarak kalabalığa seslendi.

“Kardeşlerim, 20 yıllık bir diktatörlüğün, 20 yıllık bir karanlığın hep birlikte sonuna doğru geliyoruz. Bunun umuduyla, bunun kararlılığıyla, bunun inancıyla bugün bu alanda beraberiz” diyen Baş, Maraş merkezli depremlerin arından yaşananlara da değinerek, “Halklarımızı enkaz altında, açlıkta ve soğukta ölüme terk edenlere karşı alanlardayız. Bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaketi, Saray Rejimi’ni ortadan kaldırmak için beraberiz. Yıllardır sevdiklerimizi esir aldılar, yıllardır bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar. Bizi ayrılıkla, zindanlarla, tutsaklıkla ayırmaya, susturmaya çalışanlara sesleniyoruz: İşte buradayız, bir aradayız.!” ifadelerini kullandı.

Depremlerin ardından gerekli çalışmaları yapamayan iktidara yüklenen Baş, “Kardeşlerim, gerçekten çok ağır bir depremi hep beraber yaşadık. Ama canımızı daha fazla yakan bir şey var… Biz can derdiyle uğraşırken onlar bizi saraylarından sadece ve sadece seyrettiler. Zindan yapmakla övünenler, ihtiyacımız olduğunda bir tane çadırı bize getiremediler. Bakın bunlar 20 yıldır inşaat yapmakla övünüyorlar, yol yapmakla övünüyorlar. Biz can derdindeyken bir tane iş makinesini getirip enkazları kaldıramadılar. Bunlar, Ankara’daki Saray’da oturanlar kendi saraylarıyla övünüyorlardı, ihtiyacımız olduğunda bir tas çorba getiremediler” diye konuştu.

‘Asrın hesaplaşması geliyor’

TİP Genel Başkanı, “hesaplaşma” iddialarını bir kez daha ortaya koyarak sözlerine şöyle devam etti:

“Kardeşlerim, o yoğun acı günlerimizde bizi yalnızlığa terk ettiler. Yıllardır bölmeye, ayrıştırmaya çalıştıkları halklarımız birbirine el uzattı ve biz sadece birbirimizin elini tutarak hayatta kaldık. Şimdi hepsinin hesabını yine birlikte soracağız.

‘Asrın felaketi’ diyorlardı, asrın dayanışmasını örgütledik. Şimdi hazır olsunlar, asrın hesaplaşması geliyor!

Kardeşlerim bunlar bizi, bu meydanda toplananları, bu ülkenin milyonlarca onurlu, namuslu insanını, şimdiye kadar açlıkta birleştirdiler. Bunlar bizi yoksullukta birleştirdiler, bunlar bizi zindanlarda, kanlı meydanlarda birleştirdiler. Şimdi zafer için birleşiyoruz!

Sevgili kardeşler, sadece bir avuç para babası daha zengin olsun diye, sadece iktidarlarını devam ettirmek için bir düzen kurmuşlardı. Bugün İzmir Meydanı’ndan sesleniyoruz: Bu sülale devrini bitiriyoruz. Sülale devri bitiyor! Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyoruz: İzmir eşitlik diyor, İzmir özgürlük diyor, İzmir barış diyor, İzmir yaşasın halkların kardeşliği diyor.

Kardeşlerim bu işaret zaferin işareti; barışın, özgürlüğün, Türk ve Kürt halkının ayrılmazlığının, Deniz Gezmiş ile Deniz Poyraz’ın yan yana gelişinin işareti. Şimdi bütün Türkiye’yi zafer gününe hazırlıyoruz hep birlikte. Bu iktidar şunu yapmaya çalışıyor, diyor ki ‘HDP’yi susturacağız, Kürt halkını susturacağız’.

Buradan, İzmir Gündoğdu Meydanı’ndan Saray’a sesleniyoruz: Ey Tayyip Erdoğan! HDP asla yalnız kalmayacak, Kürt halkı asla yalnız kalmayacak. Bir kez daha söz veriyoruz, son sözümüz budur: Siz Kürt halkının iradesini kapatamazsınız ama biz sizin Sarayınızı kapatmaya geliyoruz. O Saray kapanacak!

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Yolumuz açık olsun, başarılar diliyorum kardeşlerim.”

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Seçimlerden Sonra Türkiye’de Asrın Yargılanması Yaşanmalı

Katıldığı bir televizyon programında konuşan TİP Lideri Erkan Baş, “Türkiye’de asrın felaketini yaşıyoruz biz. İktidar asrın felaketidir. Ama çok olumsuzluktan bahsettik. Bir şeyi eksik bırakmayalım: Bu süreçte bir de hepimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayan büyük bir dayanışma örgütlendi” dedi ve ekledi:

“Yurttaşlarımız deprem anı itibarıyla muazzam bir sorumlulukla harekete geçtiler ve biz bu ülkede asrın dayanışmasını örgütledik. Bakın kimse madencileri eleştiriyor mu memlekette? Herkes teşekkür ediyor değil mi? Madenci kardeşlerimiz inanılmaz çaba sarf ettiler yurttaşlarımızı kurtarmak için. Ben bu vesileyle o dayanışmayı örgütleyen tüm yurttaşlara teşekkür etmek istiyorum.”

Erkan Baş, konuşmasının devamında, “Ama şöyle bir denklem var: Asrın felaketini yaşıyoruz, asrın dayanışmasını örgütledik şimdi asrın yargılanmasını yaşayacak bu ülke. Seçimlerden sonra Türkiye’de asrın yargılanması yaşanmalı.

Bu süreçte sorumluluğu olan kim varsa tarafsız, adil, evrensel hukuk normlarının işlediği mahkemeler önünde hesap vermeleri gerekiyor. Bu da depremde yaşadığımız acılardan omuzlarımıza kalan bir sorumluluk. Bütün yurttaşlara söylüyorum: Hep birlikte asrın yargılanmasının önünü açmamız lazım. Seçimlere bu gözle bakmamız lazım.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, FOX TV ekranlarında İlker Karagöz’ün sunduğu Çalar Saat programına konuk oldu. Programda Türkiye gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baş, Karagöz’ün sorularını yanıtladı.

Açıklamalarına 6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremlerde hayatını kaybeden yurttaşlara baş sağlığı dileyerek başlayan Erkan Baş, “Meselenin doğal afet kısmı engellenebilir bir şey değil. Sonuçta binlerce yıldır insanlar bunu yaşıyor. Ama üzücü olan şey şu: Binlerce yıllık insanlık tarihinin bilimsel birikimi var. Önlemler alınabiliyor ve biz bu can kayıplarını neredeyse sıfıra indirebilme şansına sahibiz. Ortaya çıkan tablo aslında sorumluluk taşıyan insanların sorumsuz davrandığını gösteriyor” dedi.

Programın devamında enkaz altında kalan ve 150 saatin ardından kurtarılan bir yurttaşın “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok” demesine ilişkin konuşan Baş, şu ifadeleri kullandı:

“150 saat sonra canını kurtarmış bir insanın aklına gelen ilk şeyin ‘Beni özel hastaneye götürmeyin’ diyor olması ülkemizin nasıl bir karanlıkta olduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesi. Deprem olmadan önce biz şunu tartışıyorduk: Aslında tüm dünyada iki bakış var. Ya insanı merkeze alan bir hayat kuracaksınız ya parayı merkeze alan bir hayat kuracaksınız. Bunun dışında bir şey yok. Biz maalesef sadece ve sadece parayı temel alan bir anlayışla yönetiliyoruz.

Türkiye’de ekonomik sistem problemi var. Türkiye neoliberalizmin, kapitalizmin dünyadaki en tipik örneklerinden bir tanesi ve biz bunun acısını çekiyoruz. Yoksullukta, işsizlikte, enflasyonda, gündelik hayatımızda bunu hep hissediyoruz. Bir de bu mantığın daha uzun süreye yayılmış sonuçları var. Mesela eğitimin parayla alınıp satılan bir hale gelmiş olmasını hiçbir insanın kabul etmemesi gerektiğini düşünüyorum. İşte sağlık… Hayatınız söz konusu. Lanet olsun! Birileri sizin bu çaresizliğinizden para kazanmak üzerine bir sistem oluşturmuşlar. Kim bilir ablamız neler çekti o güne kadar. Kim bilir neler çekti ki o anda aklına ilk gelen şey bu oluyor.”

Erkan Baş, açıklamalarının devamında AKP iktidarının ve devlet kurumlarının deprem bölgesinde arama-kurtarma faaliyeti yürütme ve depremzedelerin ihtiyaçlarını giderme konusunda son derece eksik kaldığına dikkat çekti.

Konuşmasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarını hatırlatan TİP Genel Başkanı, şunları söyledi:

“Utanç verici! Bir aydır ne anlatıyor Süleyman Soylu? Süleyman Soylu bir aydır ‘Biz her şeyi yapıyoruz’ diyor. Oraya gönderilen yardımlara el konuluyor, orada dayanışma örgütlemek isteyen insanları bir tehdit unsuru haline getirmeye çalışıyorlar. Şimdi artık kendisi de bunu kabul etmek zorunda kalmış, ‘Buraya yardım gönderin’ diyor. İnsanlar oraya bir aydır yardım göndermek için ellerinden gelen her şeyi yaptı. Siz Kızılay’ın depolarındaki çadırları satarken insanlar çadır topluyorlardı, oralara göndermeye çalışıyorlardı. Siz gönderilen çadırlara el koyuyordunuz. ‘Devlet dışında kimsenin buraya müdahale etme hakkı yok’ diyordunuz.

99 depreminde de biz bunları yaşamıştık. ‘Nerede bu devlet?’ diye bir laf vardı. Şimdi bu insanlar ilk üç-beş gün haykırdılar. Beşinci gün artık insanlar şu hale geldi: ‘Hiç olmasa daha iyi.’ Hiç olmasa insanların gönderdiği yardımlar ulaşacak. Ama ‘mış’ gibi yapıyor. Varmış gibi yapıyor. Hem sorunları çözüyormuş gibi yapıyor hem de yardım etmek isteyen insanları engelliyor. Aradan 30 gün geçmiş, çıkıp yüzsüzce ‘Buraya yardım gönderin’ diyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Aradan bir aydan fazla zaman geçmiş hâlâ su sorunundan, çadır sorunundan bahsediyor insanlar.”

“Şimdi çıkmışlar ‘helallik’ istiyorlar!”

Programın devamında AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘helallik’ istemesine de değinen Erkan Baş, şunları kaydetti:

“Deprem değil, yanlış yönetim anlayışı öldürdü bizim yurttaşlarımızı. Biz oraya ilk anda ulaşabilseydik bugün on binlerce insan hayatta olacaktı. Ama bu organizasyonları yapması gerekenler bunu yapmadığı için insanlarımıza ulaşamadığımız için enkaz altında hayatlarını kaybettiler. Şimdi çıkmışlar ‘helallik’ istiyorlar! Neyin helalleşmesi. Her şeyi bıraktım, 20 yılı bir kenara koydum. Şu insanların çektikleri acıların hesabını sormak hepimizin görevi. Düşünsenize bu insanlar yaşadıkları ömür boyunca evlatlarını sadece bir fotoğrafla görecekler ve bunun bir sorumlusu var. Çıkmışlar hâlâ pişkin pişkin açıklamalar yapıyorlar.”

Baş, şöyle devam etti:

“Bu 20 yıllık dönem ve sonrasında yaşadığımız dönem aslında şu anlama geliyor: Kanalizasyon patladı, berbat durumdayız, pislik içerisindeyiz. Hemen temizliğe girişmemiz lazım. Ama bunu yaparken şunu asla unutmayalım: Eğer sistemi değiştirmezsek yarın tekrardan aynı şeylerle karşı karşıya kalırız. O yüzden ikisini bir arada sürdüreceğimiz çok yoğun 60 günlük bir sürece girdik. Hepimizin yurttaşlık görevi ve sorumluluğu bu.”

Türkiye’nin şirket gibi yönetildiğini ve AKP’nin yurttaştan toplanan vergilerle kâr etmek için çabaladığını söyleyen Erkan Baş, “Siz devleti şirket gibi yönetirseniz yüz yılın üzerinde bir tarihi olan Kızılay’ı şirkete çevirirsiniz. Ben ilkokuldayken öğretmenimiz resim dersinde ‘çadır çizin’ dediğinde üzerine hilal çizerdik. Çadır demek Kızılay demekti bizim dönemimizde. Başka bir şey düşünülemezdi. Böyle bir kurumdan bahsediyoruz. Kapalı zarflarda paralar toplanırdı. Önemli olan sizin onun yüreğinizden kopmuş olmasıydı. Öğretmenlerimiz bizlere bunu anlatırdı” dedi.

Kızılay’ın ‘nasıl daha fazla kâr elde ederim’ diyerek yönetildiğine dikkat çeken Baş şu ifadeleri kullandı:

“Şimdi 1950’den beri çadır üreten bir kurumdan bahsediyoruz, ben ilk anda anlayamamıştım. Sonra anladık ki Kızılay artık yardım anında yurttaşın yanına koşacak bir kurum olmaktan çıkmış. Kızılay artık para kazanması gereken Kerem Kınık gibileri üç-beş maaşla beslemesi gereken bir kurum haline dönüşmüş. Bana ne Kerem Kınık’ın kaç para kazanacağından. Gerçekten ben yurttaşın ihtiyaç anında yanında olacak bir Kızılay arıyorum. Devlet bu olmalıdır. Ama devleti şirkete çevirdiğinizde, devletin bütün mekanizmaları para kazanmaya odaklandığında bu iş bitiyor.”

“Seçimlerden sonra Türkiye’de asrın yargılanması yaşanmalı”

Programın geri kalan bölümünde Maraş’ta meydana gelen ve on binlerce yurttaşın hayatını kaybeden depremlerde sorumluluğu bulunan herkesin yargılanması gerektiğini söyleyen Baş, “Asrın felaketi AKP iktidarıdır. Biz asrın felaketini yaşıyoruz, asrın dayanışmasını örgütledik şimdi de asrın yargılanması yaşanmalı” dedi.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş şöyle konuştu:

“Türkiye’de asrın felaketini yaşıyoruz biz. İktidar asrın felaketidir. Ama çok olumsuzluktan bahsettik. Bir şeyi eksik bırakmayalım: Bu süreçte bir de hepimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayan büyük bir dayanışma örgütlendi. Yurttaşlarımız deprem anı itibarıyla muazzam bir sorumlulukla harekete geçtiler ve biz bu ülkede asrın dayanışmasını örgütledik. Bakın kimse madencileri eleştiriyor mu memlekette? Herkes teşekkür ediyor değil mi? Madenci kardeşlerimiz inanılmaz çaba sarf ettiler yurttaşlarımızı kurtarmak için. Ben bu vesileyle o dayanışmayı örgütleyen tüm yurttaşlara teşekkür etmek istiyorum.

Ama şöyle bir denklem var: Asrın felaketini yaşıyoruz, asrın dayanışmasını örgütledik şimdi asrın yargılanmasını yaşayacak bu ülke. Seçimlerden sonra Türkiye’de asrın yargılanması yaşanmalı. Bu süreçte sorumluluğu olan kim varsa tarafsız, adil, evrensel hukuk normlarının işlediği mahkemeler önünde hesap vermeleri gerekiyor. Bu da depremde yaşadığımız acılardan omuzlarımıza kalan bir sorumluluk. Bütün yurttaşlara söylüyorum: Hep birlikte asrın yargılanmasının önünü açmamız lazım. Seçimlere bu gözle bakmamız lazım.”

Erkan Baş, FOX TV ekranlarındaki programın devamında yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdi. Partisinin seçimlerde nasıl bir tutum alacağı üzerine konuşan Baş, “Millet İttifakı’nın ortak adayının tüm toplumun adayı haline gelmesi gerekir ki bu seçimi ilk turda kazanabilelim. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak buna hazırız, buna açığız” dedi.

Baş, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’deki tüm muhalif kesimin adayına dönüşmesi gerektiğini belirtirken şu ifadeleri kullandı:

“Her seçimin bazı temel soruları vardır. Yurttaş temel sorulara yanıt verir oyuna göre. Biz bundan iki-üç yıl önce çıkarttığımız sonucu o gün itibarıyla kamuoyu ile paylaşmıştık. Sanıyorum bunu söyleyen ilk birkaç partiden biriydik. ‘Bir daha böylesine bir yenilgiyi yaşamamak için ders çıkartalım’ dedik. Çıkardığımız ders şuydu: 2018 seçimlerinde muhalefet çok adayla seçime gitti. O gün ilk defa yaşandığı için hepimiz öyle düşündük.

Kendimi de katarak söylüyorum. Kimseyi suçlamıyorum. ‘İkinci tur da var’ diye düşündüğümüzde muhalefet adayları arasında bir rekabet oluşuyor. ‘Kim ikinci tura kalacak?’ diye. Biz birbirimizden oy alıp öne çıkmalıyız ki ikinci tura kalalım. Ve süreç içerisinde sahaya indiğimizde gördüğümüz tablo burada bir problem olduğu çıktı. Muhalefetin iç rekabeti nedeniyle Tayyip Erdoğan ilk turda seçimi kazandı.

Biz buradan çıkardığımız dersle çağrıyı üç yıl önce yapmıştık: Ortak bir dert etrafında toplanalım ve bu seçimi ilk turda bitirelim. Geldiğimiz aşamada 2018’de üç ayrı adayla yarışan Millet İttifakı ‘Biz tek bir isimde ortaklaştık’ dedi. Bu olumlu bir şey, iyi bir şey, güzel bir şey. Fakat Türkiye Millet İttifakı’ndan ibaret değil. Orada yan yana gelmek kıymetsiz değil, önemli krizler atlattılar, iktidarın bütün bölme girişimlerine karşı yan yana durmayı başardılar. Bunlar güzel. Bizim çok konuda görüş farklılığımız olmasına rağmen bu gelişmeyi olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Fakat yapılması gereken bir şey daha var. Nedir o adım; Millet İttifakı’nın ortak adayı tüm toplumun adayının haline gelmesi gerekir ki bu seçimi ilk turda kazanabilelim. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak buna hazırız, buna açığız. Yıllardır söylediğimiz şeyde bir adım atıldıysa biz bundan vazgeçmeyiz. Burada atılması gereken bir küçük adım daha var artık. Kemal Bey Millet İttifakı’nın ortak adayı olarak diyecek ki; ‘Ben toplumsal muhalefetin adayı olmak istiyorum.’ Karar onun kararı. Eğer kendisi bu kararı verir, bunun gerekliliklerini yerine getirirse biz buna hazır olduğumuzu zaten ifade ediyoruz.

Cumhurbaşkanı adayı olan kişinin sendikaları ziyaret etmesi gerekir, meslek odalarını ziyaret etmesi gerekir, kadın örgütlerini, gençlik örgütlerini ziyaret etmesi gerekir. Bizim Türkiye İşçi Partisi’yle ilgili hiçbir talebimiz yok. Ama Türkiye işçi sınıfıyla ilgili, emekçilerle ilgili taleplerimiz var. Kanun tekliflerimiz var bizim. Türkiye’de işçiler Anayasal haklarını kullanamıyorlar. Niye kullanamıyorlar? Sendikal örgütlenmenin önüne fiili engeller, bürokratik engeller ve devlet gücü konuluyor ve işçi en temel özgürlüğünü kullanamıyor. Bunun önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.”

AKP’nin önümüzdeki seçimlerde tarihin en ağır yenilgisini yaşayabileceğine dikkat çeken Baş, “Ben bunu iktidar cephesine baktığımda da görüyorum. Artık eskisi gibi bir özgüvenleri yok. Korku başladı, telaş başladı. ‘Acaba kaybedecek miyiz?’ sorusunu sormaya başladılar” diye konuştu.

Baş şu ifadeleri kullandı:

“İki üç yıl öncesine gittiğimizde halka çok tepeden bakan, kibirli bir tavır hakimdi orada. Şimdi yavaş yavaş telaş kendisini hissettirmeye başladı. Şöyle cümleler kurulmaya başlandı: Mesela iki büyükşehir belediye başkanının, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak adının geçmesine dair ‘Kazansalar bile yapamazlar’ diyorlar. Demek ki bunu onlar da görüyorlar.

İlk gelen anketler bu açıdan çok olumlu sonuçlar veriyor. Sadece anket üzerinden değerlendirme yapmak yetmez ama benim sokakta gördüğüm tabloyla önümüze gelen anketler arasında bir paralellik var. Bir heyecan var toplumda bunu sönümlendirmemek gerekiyor. 15 Mayıs sabahı bütün problemlerin çözüldüğü bir ülke olmaz. Bizim açımızdan mesele şu: 15 Mayıs sabahı Türkiye için yeni bir adım atacak mıyız atmayacak mıyız? Yolun sonu gözüktü, bu tarafta yola tosluyor bu memleket. Yeni bir kapıyı açabilecek miyiz açamayacak mıyız? Biz 15 Mayıs sabahı Türkiye’nin yeni bir yolculuğa başlayabileceği bir güne başlamak istiyoruz.”

“Toplumsal dönüşüme ihtiyacımız var”

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın aday çıkarıp çıkarmayacağı sorusuna yanıt veren Erkan Baş, “Biz depremden önce ortaya çıkan karışık tablo nedeniyle şöyle bir yönelime girmiştik: Yine bir Ekmeleddin İhsanoğlu vakasıyla karşılaşabiliriz.

Yine ‘kazanacak aday’ diye sunulan ve kazanması mümkün olmayan bir aday karşımıza çıkabilir. Son dakikada böyle bir krizle karşılaşmamak üzere Emek ve Özgürlük İttifakı da kendi hazırlığını yapmalı, gerekirse kendi adayını çıkartmalıdır. Aldığımız karar buydu depremden önce” dedi.

Deprem öncesinde bunun müzakerelerinin yapıldığını belirten TİP Genel Başkanı şunları söyledi:

“Emek ve Özürlük İttifakı’nın en iyi kim temsil edebilir diye tartışıyorduk. Ama deprem her şeyi olduğu gibi o süreci de yeniden değerlendirmeyi gerektirdi. Depremden sonra yurttaşın iktidardan bir an önce kurtulma düşüncesi bizi yeniden değerlendirme noktasına zaten getirdi.

Önümüzdeki günlerde Emek ve Özgürlük İttifakı olarak görüşeceğiz. Ondan sonra bir yol haritası çıkartacağız. Biz bu meseleyi kapayalım ve Türkiye’nin ikinci yüz yılı nasıl eşitlikten, özgürlükten, herkesin kendisini mutlu ve güven içerisinde hissedeceği bir ülke olacağını arayalım.

Biz öyle bir ülke yaratmalıyız ki bir daha tarikatların, cemaatlerin, ırkçı düşüncenin toplumda kutuplaştırıcı bir siyaseti temsil eden unsurların bir daha karşılık bulamaması lazım. Bunu sadece AKP’yi yenerek sağlayamazsınız. Aynı zamanda toplumsal dönüşüme ihtiyacımız var.”

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Erdoğan, Ağır Bir Yenilgi Alacak

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğini söyleyerek TİP Lideri Erkan Baş, “İddialı olabilir ama Tayyip Erdoğan, hayatının en ağır yenilgisini yaşayacak. Tahmin edemeyeceği büyüklükte yenilgi yaşayacak. Çünkü hala bir korku nedeniyle kendisini ifade edemeyen insanlar, mührü elini aldıklarında gereken yanıtı vereceklerini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

TİP Lideri Baş, açıklamalarında, “Biz eğer Millet İttifakı iktidarı olursa, muhalefet nasıl yapılır göstermek için varız. İyi şeyler mi yaptılar, destekleriz. Mesela kadınlar, bu iktidara karşı en kararlı mücadeleyi verdiler. İstanbul Sözleşmesi ortaya çıktı. 6’lı Masa’daki bazı partiler buna karşılar ya da tereddütlüler. Bizim açımızdan bu kırmızı çizgi. Bu konuda adım attıklarında arkalarında duracağız” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, HaberTürk TV’de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına katıldı. Gündeme dair sorulara yanıtlar veren Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“2,5-3 yıl önce basın toplantısı düzenlediğimizde hedefimiz yüzde 3 ve parlamentoda grup kurmak demiştik. TİP yeni fikri ortaya koyarak, dümdüz, olması gerektiği gibi ifade ettikçe ilgi arttı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, ucube sisteminin yenilmesi, ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu temel görev.

“Yalan söylemedik”

Biz bu seçimde iki oy kullanacağız. Bir tanesi Cumhurbaşkanlığı’nda bir tanesi partilere kullanacağız. TİP, İstanbul 2. bölgede 100 bin oy aldığında ittifakın üyesi olduğu için barajı geçmiş olacak. Bu insanların oy kullanmalarındaki özgürleşmeyi beraberinde getiriyor. Biz hiç yalan söylemedik.

AK Parti’de iktidar nimetleri ortaklığı var. Belli bir süre içerisinde yok olacağını düşünüyorum. Son zamanlarda yenilgileri yaşamış partilerle yan yana geliyor. Attan düşmüş gibi. TİP herhalde en erken önümüzdeki seçimlerde muhalefetin ortak paydada birleşmesini söyleyen parti.

Çok kritik hatalar yaptık. 2018’de ‘ilk turda çok aday çıksın, iş ikinci tura kalır, en fazla kim alırsa ona oy veririz’ dendi. Dışarıdan baktığımızda çok mantıklı gözüktü. Dert ikinci tura kalmak. Muhalefetteki diğer adaylardan fazla oy alırsanız kalırsınız. Muhalefet adayları birbirleriyle rekabet ettiler, Tayyip Erdoğan ilk turda aldı. Biz başından bu yana bu seçimin mümkün olduğunca muhalefetin tek adayla birleştiği dedik. Bunun dışındaki her türlü eğilim bana yanlış geliyor. Benim için geçen seçim akşamı Muharrem İnce defteri kapanmıştır. ‘O akşam benden talimat bekleyin’ deyip seçim stratejisi geliştirip o akşam kaybolursanız, size güvenmezler.

Hala Türkiye’de geçmiş siyasetin kodları orada belirleyici. Bir genç, bir Kürt, bir Alevi, bir emekçi oraya baktıklarında kendilerini görmüyorlar. Orada da siyaset daha çok Ankara kulislerine sıkışmış durumda. 6’lı Masa’da sanki siyaset masaya hapsedilmiş durumda. Bütün partiler iki kutupta da sadece seçmen gözüyle bakıyorlar. Bize oy ver, alkışla, destekle, evinde otur. Sera’nın muhteşem tespiti; Türkiye’de siyaset, yaşlı, zengin erkekler kulübü. Türkiye’de parlamentoya dönün neredeyse hepsi erkek. Türkiye en çok neyiyle övünüyor? Genç nüfusa sahibiz.

“İstanbul Sözleşmesi kırmızı çizgi”

AK Parti devleti mahvetti. Bütün mekanizmaları çöktü, parti devleti haline dönüştü. 6’lı Masa devleti rayına oturtma masası. AK Parti bir de toplumu mahvetti. Biz eğer Millet İttifakı iktidarı olursa, muhalefet nasıl yapılır göstermek için varız. İyi şeyler mi yaptılar, destekleriz. Mesela kadınlar, bu iktidara karşı en kararlı mücadeleyi verdiler. İstanbul Sözleşmesi ortaya çıktı. 6’lı Masa’daki bazı partiler buna karşılar ya da tereddütlüler. Bizim açımızdan bu kırmızı çizgi. Bu konuda adım attıklarında arkalarında duracağız.

Ne oldu da 80 yıllık cumhuriyet geldi geldi AK Parti gibi iktidara teslim oldu? Bizim yanıtımız var. Diyoruz ki, 80 yıl boyunca solu yok etme temelli politika izlediniz. Sol düşmanlığı vardı. Ülkede gerici, ırkçı fikirler devlet tarafından desteklenerek büyütüldü ve sol ezildi. Halk kendisini siyasette temsil edemedi. 1960’lı yıllarda mücadelenin çok önemli sonucu oldu.12 Mart, 12 Eylü’de faşist cunta çöktü. Sonra Özal, Çiller geldi.

En son Tayyip Erdoğan geldi. 40 yılın sonunda Tansu Çiller ‘Son komünist devleti bitirdik’ dedi. İşçilerin görece haklara sahip olduğunu ortadan kaldırıyoruz demektir bu. Şimdi yapmamız gereken en solu güçlendirmek. Sol 70’lerde mahallelerde güçsüz değildi. 12 Eylül’de bizi zindana atıp, yok edip, tarikatların, ırkçı örgütlenmelere yol açıldığı için o mahalleler teslim edildi.

“Erdoğan tarihin en ağır yenilgisini yaşayacak”

Sokakta Kürtler ve Türkler de daha fazla bir arada yaşama isteği var. Alevi Sünni meselesinde aynı şeyi görüyorum. Toplumsal cinsiyet konusu da değişti. Siyasetçiler korkak davranıyor. Ben Kemal Bey’in cesur olması gerektiğini düşünüyorum. Şişe boğazı gibi bir yerdeyiz. Buradan çıkacağız. Tayyip Erdoğan tarihin en ağır yenilgisini yaşayacak. Çünkü korkan insanlar mührü eline alınca gerekeni yapacak.

Kızılay’ın büyük skandalını arkadaşlarımız protesto etti. İstanbul il örgütü binamıza polis saldırdı. Kızılay’ı protesto ediyor arkadaşlar. Adam orada çadır satmış. Bizim arkadaşlarımız bunu kitlesel şekilde söyleyince saldırıya uğramış. Kemal Bey’le bunu konuştuk. İlk defa saldırıya uğramadık. Kemal Bey’in o yaklaşım bizi mutlu etti. Kendisine de teşekkür ettik. İlla bizim partimizi, Emek Özgürlük İttifakı’nı ziyaret etmesi önemli değil tabii.

“Bu topraklarda kardeşlik hukuku daha kuvvetlidir”

HDP’nin Türkiye açısından şans olduğunu düşünüyorum. 6,5 insanın oyunu almış. Bu insanlar 100 yıl önce de yaşıyorlardı, 100 yıl sonra da yaşayacaklar. Bu ülkede yaşayan her birimiz ‘Ben bu ülkenin eşit yurttaşıyım’ diye hissedebilmeli. İktidar o kadar çaresizlişmiş ki, HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi. Kadına dönük şiddeti engellemeyi amaçlayan bir sürü şeyi iptal etmeye çalışıyor. LGBT’yi düşmanlaştırmaya çalıştı.

Açık söyleyelim, Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması nedeniyle Cumhurbaşkanı adayı olup olmadığını tartıştırmaya çalıştı. Bunun cevabını yurttaş verecek. Ben bu topraklara güveniyorum. Bu topraklarda kardeşlik hukuku daha kuvvetlidir. Düşmanlaştırmanın zaman zaman saman alevi gibi parladığı ama nihayet birlikte yaşamanın yolunu bulduk biz. Düşmanlaştıran kaybeder, düşmanlaştıran kaybedecek.

Paylaşın

TİP Lideri Baş’tan “Kılıçdaroğlu” Açıklaması: Üzerimize Düşeni Yerine Getireceğiz

TİP Lideri Erken Baş, “Türkiye İşçi Partisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını destekleyecek mi” sorusuna “Memleketin Saray Rejimi’nden kurtulması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz, ama muhataplarımızı da görmemiz gerekiyor” şeklinde cevap verdi.

Partisinin seçim hedefleriyle ilgili değerlendirmeler bulunan Erkan Baş, “‘Biz önümüzdeki seçimlerde iktidara geliyoruz’ demedik. Biz “Hedefimiz önümüzdeki seçimlerde ana muhalefet olmak” dedik. Biz 4 milletvekiliyle yaptığımız şeyi 14 milletvekiliyle ana muhalefet gücünde yapabiliriz” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TV100 ekranlarında yayınlanan “Az Önce Konuştum” isimli programda gazeteci Candaş Tolga Işık’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Baş’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Dün arkadaşlarla konuştuk, iki buçuk yıl önce ben şunu söylemişim: Bizim önce kurtuluşa, sonra bir yeniden kuruluşa ihtiyacımız var. Kurtuluş programı ortaya koymuşuz. Demişiz ki, nasıl kurtulabiliriz? Geçen seçimde yaptığımız hataları yapmayalım, mümkünse bir ortak aday etrafında ilk turda bu işi bitirelim demişiz. Şimdi geldiğimiz aşama ne? Millet İttifakı kendi ortak adayını belirledi.

Şimdi bu aşamadan sonra biz ne yapacağız? Önümüzdeki hafta sonu, Türkiye İşçi Partisi’nin parti meclisi olarak, parti adına en yetkili karar organı, iki gün Hatay’da toplanacağız. Süreci değerlendireceğiz, bütün ayrıntılarıyla değerlendireceğiz. Ondan sonra Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenleriyle bir toplantı alacağız. Diyeceğiz ki ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bütün bileşenleri yan yana gelsin, biz ittifak olarak bir ortak tutum alalım’.

Bu arada Tayyip Erdoğan seçim kararı alacağını zaten ilan etti. Demek ki 14 Mart itibariyle Türkiye’de artık resmi olarak seçim süreci başlayacak. Biz de oturacağız değerlendireceğiz. Şu aşamada şunu söyleyebilirim, bundan 2,5 yıl önce söylediğimiz gibi, bu memleketin bu Saray Rejimi’nden kurtulması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz diyoruz. Bu tavrımız devam eder ama tabii muhataplarımızı da görmemiz gerekiyor.”

“Emek ve Özgürlük İttifakı’nı diğer ittifaklardan ayıran bir yan var”

Baş, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemediği bir senaryoda, aynı ittifakın bileşeni olarak TİP’in alacağı tutuma ilişkin Işık’ın yönelttiği soruya ise şöyle yanıt verdi:

“Destekleme ve desteklememe gerekçelerini görmemiz lazım. Neden destekliyor ya da neden desteklemiyor? Ama bence şunu yapmak gerekir: Bizim ittifakımızın hem Cumhurbaşkanlığı seçimleri de hem parlamento seçimlerinde ortak bir tutum alması lazım. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı diğer ittifaklardan ayıran bir yan var.

Biz bir seçim ittifakı değiliz, biz seçimler öncesi, seçimler ve seçimler sonrasını kapsayan uzun bir mücadele dönemi için bir program etrafında yan yana geldik. Dolayısıyla seçimde ayrı taktikler geliştirebiliriz. Farklı tavırlar alabiliriz. Mutlaka ortak tavır alacağız demem. Ama mümkün olduğunca Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortak bir tutum almasını zorlar Türkiye İşçi Partisi.

Burada da işte herkesin herkese görüşmesi lazım. Bak bu AKP dönemi Türkiye siyasetinin en büyük bozulmalarından bir tanesi. Müzakere olmadan siyaset olur mu? Görüşme olmadan siyaset olur mu? Yani hiç ortaklaşamazsınız bile, en azından birbirinizin yüzüne bakarak nerelerde ortaklaşmadığınızı masaya koymanız lazım. Bu yüzden herkesin herkese görüşmesi gerekir.

“AKP’lilere baktığım zaman onların da yenilgi hissettiğini görüyorum”

TİP kendi kararlarını kendisi alır. Ama bir ittifak olduğu için bunu önemser. İttifakı da şunun için önemsiyoruz, biz kurtuluş ve yeniden kuruluş dedik. Kurtuluş konusu biraz daha kolay. Yani ben dünden beri AKP’lilere baktığım zaman onların da yenilgi hissettiğini görüyorum, onlar da artık yavaş yavaş herhalde bavulları toplamaya başlayacaklar. Öyle hissediliyor. Ama Türkiye’nin tek problemi bu değil.

Önümüzdeki yüzyılın kapısını açıyoruz şu anda. Yani bir yüzyıllık süreci aslında gören bir sorumlulukla hareket etmek lazım. Ve biz o yüzyılda Türkiye’nin mutlaka geride kalan birikmiş sorunlarını çözme iradesiyle girmesi gerektiğine inanıyoruz. Emekçilerin siyasete katılması lazım. Yani bu ülkenin yüzde 99’su siyasete katılmıyor, izliyor. Tribünde alkışlıyoruz, oy atıyoruz ama onun dışında…

Mesela bu son krizde de en çok canımı sıkan şey o. Siyaset bir ülkenin kaderi, masaya sıkıştırılabilir mi? Masada 2 kişi birbirini sevmese ülkenin geleceği başka türlü şekilde olacak, bu olmaz. Dolayısıyla biz bunu çok önemseyeceğiz. Yani emekçilerin, yoksulların, halkın siyasette daha etkin olacağı bir modeli Türkiye’nin önüne koymamız gerekiyor. Kürt sorunu, Alevi sorunu, eşitsizlikler, kadınlara dönük baskılar, gençlere dönük baskılar… Bunların ortadan kaldırılacağı bir yeni yüzyıla ihtiyacımız var. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın buranın kurucu üyesi olduğuna inanıyorum.”

“Yargılanmaktan hesap vermekten kim korkar?”

Erkan Baş, “Hesap soracağız, hepiniz yargılanacaksınız” sözlerine de açıklık getirerek şunları kaydetti: “Evet biz hesap soracağız, çünkü Türkiye’nin geride kalan 20 yılda yaşadıklarıyla ilgili bir hesaplaşma yaşamaması durumunda, sağlıklı, halkçı bir yeniden kuruluş gerçekleştirilemez. Dolayısıyla orada, parlamentoda ve önümüzdeki dönem siyasette bir bütün olarak, bu iki ittifak dışında doğrudan bu iki ittifakın kapsayamadığı, bu iki ittifakın temsil edemediği geniş kesimlerin bir güç olarak bulunması gerekiyor.

Yargılanmaktan hesap vermekten kim korkar? Suçlular korkar. Suç işlediysen, yargılanmaktan da hesap sorulmasından da korkarsın. Burada kastettiğim şey, AKP’ye ya da MHP’ye oy vermiş yurttaşlarımız falan değil. Biraz önce söyledim ya, bizim düne kadar AKP ve MHP’ye oy veren üyelerimiz var artık. Dolayısıyla biz yurttaşla bir hesaplaşma içerisine girmeyeceğiz. İktidar bu hesaplaşma ihtiyacını görüyor ve bundan o kadar korkuyor ki, o küçücük bir azınlık var, bir suçlular güruhu, onlar kendilerinden hesap sorulmasını engellemek için, ‘Arkadaşlar bunlar hepimizi yargılayacaklar’ diye goygoy yapmaya başladılar. Suç işlemeyen kimsenin korkmasını gerektiren bir şey yok.

“Suçun hesabının sorulması gerekiyor ki bu ülke aydınlığa çıkabilsin”

Ben hesaplaşmadan şunu kastediyorum. Geride kalan 20 yılda halktan çalındı mı? Halkın alın terinden, emeğinden, vergisinden, yolsuzluklar, hırsızlıklar yapıldı mı? Bir avuç para babasına aktarıldı mı bunlar? Hortumlandı mı? Birileri aşırı zenginlikler elde ettiler mi? Bunların geri alınması lazım. Bak, çok açık söylüyorum, bunlar geri alınacak. Peki ne yapacağız geri aldığımızda biz bunları? Bugüne kadar harcanması gereken yerlere harcayacağız. Eğitime harcayacağız, sağlığa harcayacağız. Deprem meselesini yaşadık, gördük ne kadar ciddi bir sıkıntımız olduğunu, sağlıklı konutlara harcayacağız.

Yurttaşlarımıza özel olarak sesleniyorum, burada küçük bir suçlular güruhu var. Onların hesap vermesi bu memleketin geleceği açısından çok önemli. Onlar hesap verecekler ki, 20 yıl sonra, 30 yıl sonra aynı şeyleri yapmayı kimse aklından bile geçiremesin. Deprem bölgesine giden herkes Türkiye İşçi Partisi’ne hak veriyor. Gidiyorsun sokakta yürüyorsun. 3 tane bina var, 2 tanesi çökmüş. Ortadaki binanın camı bile kırılmamış ya. Şimdi o 2 tane binanın doğal afet sonucu yıkıldığını söyleyebilir miyiz? Burada suç var. Suçun hesabının sorulması gerekiyor ki bu ülke aydınlığa çıkabilsin.”

Erkan Baş’ın açıklamalarından öne çıkan diğer kısımlar ise şöyle: “Meclis taziye evine döndü ya. Ülkede orman yangını oluyor, insanlar hayatlarını kaybediyorlar, mecliste taziye diliyoruz. Bir terör saldırısı oluyor, insanlar ölüyor, mecliste taziye dileniyor. Deprem oluyor, mecliste taziye dileniyor. Maden kazası oluyor, mecliste taziye dileniyor. Bu meclis, bu siyaset denilen kurum bir taziye çadırı değil ki. Çözüm üreteceksin. Yani onu söylediğinde, ‘Şunu lanetliyorum, bunu lanetliyorum’ dediğinde çözüme hizmet ediyor mu? Sorunu ortadan kaldırıyor mu? 40 yıldır sürekli aynı şeyi yapıyoruz.

Diyorum ki bu ülkede Türkler de var, Kürtler de var, başka uluslardan insanlar da var. Biz hepimiz hep birlikte bu topraklarda eşit, kardeşçe yaşamak zorundayız. Başka çaremiz yok. Ve eşitlik nedir? Eşitlik mesela şu değildir, senin bana kardeşim gözüyle bakman, benim de sana sürekli ağabey çekmem eşitlik ilişkisi yaratmaz. Eşitlik yani et ve tırnak değil bence mesela. Çünkü tırnağını kesip atıyorsun. Yani birimiz sağ elsek öbürümüz sol el olalım. Bu kardeşlik ilişkisini kurmamız gerekiyor.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Yüzünü Sola Döndü

Sol Parti genel merkezinde Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen ile görüşen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra TİP Genel Başkanı Erkan Baş ile Meclis’te bir görüşme gerçekleştirdi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün saat 13.30’da SOL Parti’yi ziyaret etti.

Genel merkezde yapılan görüşmede CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile CHP Genel Başkan Yardımcıları Muharrem Erkek ve Oğuz Kaan Salıcı da yer aldı.

CHP heyetini SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen karşıladı. Görüşmede İşleyen’in yanı sıra SOL Parti MYK Üyeleri Mehmet Soğancı, Dilara Kurtuluş ve Göksu Cengiz yer aldı.

Öte yandan Kılıçdaroğlu ile SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, heyetlerarası görüşmenin ardından ayaküstü birebir sohbet etti.

Birgün’den Hüseyin Şimşek’in aktardığına göre, Önder İşleyen, ziyaretin ardından yaptığı açıklamada, depremler sonrasında büyük bir dayanışma seferberliği yaşandığını, görüşmede toplumun yaralarını sarmaya nasıl devam edeceklerini konuştuklarını söyledi.

Görüşmenin aynı zamanda Mersin ve İstanbul’daki protestolarda gözaltına alınan partililer için bir ‘geçmiş’ olsun ziyareti niteliği taşıdığını belirten İşleyen, “Bizim için bu dayanışma ziyareti çok anlamlıydı” ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı sorulan İşleyen, “Adaylık konusunu ele almadık. Sorumluluğumuzun farkındayız, SOL Parti üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek” ifadelerini kullandı.

Önder İşleyen, şunları söyledi: “Halkın yararına hiçbir şey yapmayıp sadece bütün halka parmak sallayan, öfkeyle küfreden, tehdit eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Önümüzdeki süreçte bu kötülük iktidarına son verme mücadelesinde SOL Parti son derece nettir, sorumluluğumuzu bugüne kadar olduğu gibi yerine getireceğiz.

Bu süreçte muhalefetin bir ortak adayının olmasını, bir ortak politikanın gelişmesini çok önemli buluyoruz. Biz bu sorumlulukla davranacağız. Eğer ülkede faşizm varsa yapılması gereken bellidir; bu iktidarı yenmektir. SOL Parti de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek.”

Kemal Kılıçdaroğlu ve Erkan Baş görüştü

Öte yandan Kılıçdaroğlu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile de Meclis’te bir görüşme gerçekleştirdi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na, genel başkan yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı ve Muharrem Erkek, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay eşlik etti.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın heyetinde ise TİP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün ile TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık yer aldı.

Basına kapalı gerçekleşen görüşme yaklaşık 40 dakika sürdü. Kılıçdaroğlu, görüşmenin ardından TBMM’deki makamına geçti.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Koordinasyon Yok Ki Koordinasyonsuzluk Olsun

Depremin vurduğu Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde gözlemlerini aktaran TİP Lideri Erkan Baş, “Gözlemlediğimiz kadarıyla henüz insanların barınma ihtiyaçları çözülememiş. Esas olarak kalanların barınma sorununun çözülmesi gerekiyor” dedi ve ekledi:

“Öncelikle çadır, mümkünse konteynerlerin gelmesi gerek. Bu noktada eksiklikler var çünkü bir koordinasyon yok. Devlet koordine değil. Tüm yardım süreci yurttaşlar ve inisiyatiflerle yürüyor.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, deprem bölgesi Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine gitti. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nda oluşturulan yardım merkezini ziyaret etti. Sivil toplu kuruluşlarının oluşturduğu Afet Koordinasyon İnisiyatifi’nden bilgi aldı.

Ziyaret sonrası Bianet’ten Hikmet Adal’a değerlendirmelerde bulunan Baş, Elbistan’daki yıkımın çok büyük olduğunu söyledi. Hayatta kalan insanların ilçeyi terk ettiklerinden bahseden Baş, “Görebildiğimiz kadarıyla kentin önemli bölümü boşalmış” dedi.

Bu saatten sonra önemli olanın hayatta kalan yurttaşların yaşamlarını sağlıklı ve iyi bir şekilde devam ettirmeleri olduğunu ifade eden Baş gözlemlerini şöyle aktardı:

Elbistan’da ikinci depremin de yarattığı büyük yıkım var. Burada herkes zorluk içerisinde. Kış koşulları nedeniyle Elbistan çok soğuk. Şu an -5 derece. Gece -20’lere kadar düştüğünü söylüyorlar. Gün ortasında bile dondurucu bir soğuk var.

Gözlemlediğimiz kadarıyla henüz insanların barınma ihtiyaçları çözülememiş. Esas olarak kalanların barınma sorununun çözülmesi gerekiyor. Öncelikle çadır, mümkünse konteynerlerin gelmesi gerek. Bu noktada eksiklikler var çünkü bir koordinasyon yok. Devlet koordine değil. Tüm yardım süreci yurttaşlar ve inisiyatiflerle yürüyor.

“Hazırlıksızlık öldürdü”

Türkiye’de deprem öncesinde hiçbir tedbir alınmadığını bahseden Erkan Baş, hükümetin politikalarını eleştirdi. “Yapılması gereken hiçbir şey yapılmadı” dedi. Baş depremle ilgili hükümete şu eleştiriyi yönetti:

Deprem öncesinde tedbir alınmamasını, deprem yaşadıktan sonra büyük bedeller, büyük acılar karşılığında ödüyoruz. Esas tartışılması, sorgulanması gereken nokta bu. Çünkü deprem olduktan sonra yapabileceklerimizin bir sınırı var. Onun için deprem öncesinde çok büyük bir hazırlık yapmanız lazım.

İnşaatlar yapılmasından zemin etütlerinin yapılması, binaların sağlam inşa edilmesi, olası bir afet durumunda müdahale planlanmasının yapılması lazım. Benim Elbistan’da gördüğüm hiçbir şey yapılmamış. Tamam büyük bir deprem, coğrafya olarak yaygın ve şiddetli ama tüm bunların hazırlığı olmalıydı.

Gittiğimiz diğer deprem bölgelerinde de durum aynı. Evet, depremi olmasını engelleyemezsiniz. Bu doğal bir afet ama depremin yarattığı yıkımı, depremin yarattığı acıyı en azından çok daha düşük düzeylerde tutabilirsiniz. Bu mümkündü. Yapılmadı. Artık el birliğiyle yaralarımızı sarmaktan başka çaremiz yok. Birbirimize daha çok sarılacağız.

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Felaketin Boyutlarını Kendisine Devlet Diyenler De Bilmiyor!

Depremlerin ardından 10 ilde yaşanan ağır yıkıma ilişkin açıklamalarda bulunan TİP Lideri Erkan Baş, “Çok zor günlerden geçiyoruz. 10 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketinden bu yana yaklaşık 40 saati geride bıraktık. Şimdiye kadar resmi verilere göre 3 bin 549 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Resmi veriler dedim, çünkü yaşadığımız felaketin boyutlarını maalesef tam olarak bilmiyoruz. İşin daha kötüsü, kendisine devlet diyenler de bilmiyor!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, Türkiye İşçi Partisi’nin bütün il ve ilçe örgütleri deprem ile dayanışma merkezlerine dönüşmüş durumda, şu ana kadar bu dayanışmanın parçası olan onbinlerce yurttaşımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tümüyle halkın dayanışması ve o dayanışmayı örgütlü, sistemli hale getiren yoldaşlarımızın katkılarıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her zaman söylediğimiz ‘dayanışma yaşatır’ bugün bir slogan olmaktan çıkmış en temel gerçeklerden birisi haline gelmiştir.”

Erkan Baş, açıklamasının devamında, “Çok zor günler yaşıyoruz, bu doğru ama halkımızın dayanışması her şeyden daha güçlü, bu gücü örgütlü biçimde harekete geçirdiğimizde yaralarımızı sarmamız mümkün. Birbirimize güveneceğiz, birbirimize güç vereceğiz, birbirimizin elinden tutup bu zor günleri mutlaka aşacağız. Buradan tüm halkımıza söz veriyoruz, elimizdeki bütün olanakları halkın bu dayanışmasını güçlendirmek, büyütmek ve etkili hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Binası’nda Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyülüğündeki depremlerin ardından 10 ilde yaşanan ağır yıkıma ilişkin açıklamalarda bulundu. Erkan Baş, basın toplantısında şunları dile getirdi:

“Çok zor günlerden geçiyoruz. 10 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketinden bu yana yaklaşık 40 saati geride bıraktık. Şimdiye kadar resmi verilere göre 3 bin 549 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Resmi veriler dedim, çünkü yaşadığımız felaketin boyutlarını maalesef tam olarak bilmiyoruz. İşin daha kötüsü, kendisine devlet diyenler de bilmiyor!

Tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, Türkiye İşçi Partisi’nin bütün il ve ilçe örgütleri deprem ile dayanışma merkezlerine dönüşmüş durumda, şu ana kadar bu dayanışmanın parçası olan onbinlerce yurttaşımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tümüyle halkın dayanışması ve o dayanışmayı örgütlü, sistemli hale getiren yoldaşlarımızın katkılarıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her zaman söylediğimiz ‘dayanışma yaşatır’ bugün bir slogan olmaktan çıkmış en temel gerçeklerden birisi haline gelmiştir.

Çok zor günler yaşıyoruz, bu doğru ama halkımızın dayanışması her şeyden daha güçlü, bu gücü örgütlü biçimde harekete geçirdiğimizde yaralarımızı sarmamız mümkün. Birbirimize güveneceğiz, birbirimize güç vereceğiz, birbirimizin elinden tutup bu zor günleri mutlaka aşacağız. Buradan tüm halkımıza söz veriyoruz, elimizdeki bütün olanakları halkın bu dayanışmasını güçlendirmek, büyütmek ve etkili hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

“Kendisine devlet diyenler, devlet adına konuşanlar halka yalan söylüyor!”

Felaketin üzerinden bir buçuk gün geçti, kar, kış, kıyamet deprem afet bölgesinde devam ediyor. sürekli kar ve yağmur yağışı bütün işleri daha zor hale getiriyor. Bu koşullar altında afet bölgesinde çalışan yöneticilerimizden, gönüllülerimizden, gazetecilerden öyle haberler alıyoruz ki yüreğimiz yanıyor. Kendisine devlet diyenler, devlet adına konuşanlar halka yalan söylüyor! Biz çektiğimiz acıları, yaşadığımız felaketi halktan saklamayacağız. Saklamayacağız çünkü herkesin her şeyi bilmesi gerekiyor. Bir kez daha bizi masallarla uyutmaları ‘depremle ilgili önlemler alacağız’ diye halktan vergi toplayıp onları bir kez daha çarçur etmelerine izin vermememiz gerekiyor.

Hatay ve Maraş başta olmak üzere pek çok ilimizde, belki de deprem anında hayatını kaybedenlerden daha fazla insanımızı enkaz altında yardım eli beklerken kaybetmiş olabiliriz. Dün sabah yola çıkıp ancak gece Hatay’a ulaşabilen ilk heyetimizde Milletvekillerimiz, MYK üyelerimiz ile beraberlerindeki deprem ve arama kurtarma uzmanları vardı. Şunu paylaşmam gerekiyor, dayanışma için giden arkadaşlarımızla bile düzenli iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Öğrendiğimiz odur ki yalnızca Hatay’da değil, tüm bölgede insanımız kara kışın, açlığın, yoksulluğun ve yıkımın insafına terk edilmiş durumda.

“Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.”

Her gün, hatta bazen günde bir kaç kez açıklama yapan, televizyonlardan hiç inmeyen Tayyip Erdoğan, binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği, çok daha fazla insanın göçük altında yaşam savaşı verdiği 24 saatte ortadan kayboldu. Nihayet 1-2 saat önce ortaya çıktı ve en iyi bildiğini yapıp bir sürü yalan yanlış ifadeyle, halkın öfkesini yatıştırmak için ne kadar iyi çalıştıklarından söz etti. Bakanı Murat Kurum çıktı, ‘AFAD dışında bir organizasyona bölgede izin vermeyeceğiz, biz duruma hakimiz’ dedi. AFAD Başkanı çıktı, ‘bizim ulaşamadığımız yer yok’ dedi. Çok açıkça ifade ediyorum: yalan söylüyorlar! Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.

Bunlar kendi milletvekillerini 36 saat enkaz altında bırakmış bir iktidar! AKP’yi azıcık tanıyan herkese soruyorum, bunlar kendi milletvekiline sahip çıkmayanlar, enkazın altında can vermeye terk edenler, bu ülkenin yurttaşlarını kurtarmazlar!

Büyük bir ihmalkarlıkla, umursamazlıkla karşı karşıyayız. Enkaz altındaki yaralılarımıza, dondurucu soğuk ve açlığa terk edilmiş halkımıza ölümü reva gören bu ihmalkarlık, bu ihanet, er ya da geç mutlaka hesap verecek!

Çok iyi biliyoruz, eğer o bölgede dün bir deprem değil de işçiler greve çıkmış olsaydı, kadınlar ’öldürülmek istemiyoruz’ diye sokaklara dökülseydi, öğrenciler ‘barınamıyoruz’ diye bağırsaydı, anında gidip müdahale ederdiniz, tüm imkanlarınızı seferber ederdiniz, kendilerince devletin gücünü göstermeye çalışırlardı. Copla, gazla, gözaltıyla, insanlarımıza, hakkını arayan emekçilere, kadınlara devletin gücünü gösterirdiniz!

Enkaz altındaki canlarımızı kurtarmak için değil de rant için ormanlarımızı, doğamızı yakıp yıkmak gerekseydi kepçeleri, dozerleri seferber ederdiniz! Şimdi belki de on bini aşkın insanımız bir depremde canıyla cebelleşiyor, depremde değilse enkazda can veriyor, devlet yok! Nerede bunların gücü, bu halkın ekmeğinden, asgari ücretinden, bebeğinin bezinden aldıkları vergiler nerede! Neredesiniz?

Halka açık açık yalan söylüyorlar. Depremin üzerinden 40 saat geçti, arkadaşlarımız, yurttaşlarımız bütün imkansızlıklara rağmen enkazlar altında binlerce insana ulaşmaya çalışıyor. Üstelik bunu Hatay başta olmak üzere pek çok yerde AFAD’dan kimse yokken, halkımızın dayanışmasıyla yapmaya çalışıyoruz. Murat Kurum AFAD’dan başka bir organizasyona müsaade etmeyecekmiş. Soruyoruz öyleyse, AFAD nerede? Hangi organizasyonun başında? AFAD’ın bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı’nın sözde bakanı Süleyman Soylu, mevzu bahis uyuşturucu satıcıları, mafyalar oldu mu ekranlardan düşmüyor ama memleket yerle bir olmuş 30 saattir kayıp! Sonra çıkıp halka masal anlatıyorlar.

“Dondurucu soğuktan yaşamını yitiren kaç yurttaşımız olduğunu bilmiyoruz!”

Eğer siz devletin tüm imkanlarını seferber etmiş, yeterli ekipman ve uzmanla anında deprem bölgesine ulaşmış olsaydınız bugün böyle bir ihtiyaç ortaya çıkmazdı. Şimdi canhıraş, halkımızın dayanışması ve çabalarıyla, gönüllü katkılarıyla sizin yapmadığınız yapmaya, sarmadığınız yaraları sarmaya çalışıyoruz. Çok açık bir soru soruyoruz: 724 bin personele sahip olan TSK’dan neden onlarca saat yardım istemediniz? Neden askeri personeli onlarca saat devreye sokmadınız da şimdi depremin üzerinden bir buçuk gün geçmişken karın, kışın ortasında deprem bölgesinde OHAL ilan ediyorsunuz? Askeri personel dün derhal yeterli sayı ve ekipmanla göreve başlasaydı bugün belki de binlerce insanımız yaralı da olsa kurtarılmış olacaktı. Biz dün gece o soğuğa dayanamayarak, dondurucu soğuktan yaşamını yitiren kaç yurttaşımız olduğunu bilmiyoruz!

Neymiş OHAL ilan etmiş! Erdoğan, ne yapmak istedin de yetkin yetmedi! Tekrar soruyorum, Ne yapmaya çalıştın da yapamadın gidip OHAL’e ihtiyaç duydun! Mesele yetki değil arkadaşlar, zaten kurdukları sistem her şeyi bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran bir sistem. Her konuda cumhurbaşkanının izniyle, cumhurbaşkanının talimatıyla, cumhurbaşkanının yetkisiyle harekete geçirilen bir devlet mekanizmasından bahsediyoruz. Hangi yetkin yok?

“Sizi de bu felaketi de halkımızın bu birliği, bu haysiyeti yenecek”

Değerli yurttaşlar, halk canının, bunlar iktidarının derdinde! Diyorlar ki, şimdi siyaset yapmanın zamanı değil, birlik olma zamanı, beraber olma zamanı! AKP, daha dün, deprem sonrası muhalefet mensubu belediye başkanlarını halktan tepkiler gelene kadar aramamış bir iktidardır! Hangi birlikten ne birliğinden bahsediyorsunuz! Ülkeyi tümüyle bölen, felaket anında bile ayrıştıran bu zihniyetle birlik olmak, beraber olmak mümkün değil. Birlik arayan halka baksın! Devletin, AFAD’ın, hiçbir şeyin yapmadığı yerde, halk o birliği kurdu, tırnaklarıyla kaza kaza yurttaşlarını kurtarmaya çalışıyor! Sizi de bu felaketi de halkımızın bu birliği, bu haysiyeti yenecek.

85 milyon insanımız kayıplarına ağlıyor, yitip giden canlarına ağlıyor, yok olan evlerine kentlerine ağlıyor ama başkaları birileri seçim hesaplarının, iktidarını korumanın peşinde. Bu halkın haysiyeti var Erdoğan! Bu haysiyete, karda kışta yurttaşını kurtarmak isteyen, yardım için yollara düşen, tırlar dolusu ihtiyaç malzemesi toplayan bu haysiyete yenileceksiniz! Eşyalarını poşetlere doldurup deprem bölgesine yardıma koşan Somalı madencilerin haysiyetine yenileceksiniz! Parti binamıza gelip üzerindeki montunu çıkarıp giden amcamızın; evindeki erzakı, kenarındaki üç kuruşu parayı dayanışma için gönderen bu ülkenin güzel insanlarının haysiyetine yenileceksiniz!

Buradan Türkiye İşçi Partisi İl ve İlçe binalarını tırlar dolusu ihtiyaç malzemesiyle dolduran, eşi benzeri olmayan bir dayanışma gösteren halkımıza binlerce kez teşekkür ediyoruz. Sevgili kardeşlerim, özellikle genç kardeşlerim son sözüm size: Ülkemizin, kardeşlerimizin üzerinden bu enkazı kaldırmak bize düşüyor. Canlarımızı enkazdan çıkarmalı, yaralarımızı sarmalı, barınma, gıda ve hijyen desteği sunmalıyız.

“Birbirimizi bulalım, dayanışmayı yaşatalım”

İşimiz çok zor. Ama inancımız tam, kararlılığımız tam. Eğer el ele verirsek, ülkemiz ve halkımız üzerindeki kara bulutları hep birlikte dağıtırız. Dünden bu yana ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine destek ve dayanışma sunmak için bize ulaşan yurttaşlarımız bu inancımızı kuvvetlendiriyor. Birbirimize inanırsak, birbirimizi ellerini bulursak bu cehennemden hep birlikte çıkarız. Şarkıda dediği gibi ‘gençliği haybeye yenmiş yorgun ve yalnız nesil, birbirini buldukça düşmedi düşmeyecek’. Birbirimizi bulalım, dayanışmayı yaşatalım.

Bizi bir araya getirecek, bizi kardeş kılacak, bizi kurtaracak haysiyetimiz var. Ona inanalım, ona tutunalım. O zaman bu yıkımı da atlatırız, ülkemizi yeniden de kurarız, bu Saray iktidarından da kurtuluruz. Varsın onlar iktardan, paradan başka bir şey düşünmesin. Biz bugün birbirimize sahip çıkacağız, yaralarımızı saracağız ve yarın bize bunları reva gören akıl dışı, bilim düşmanı, rant için, para için insanların ölümüne sebep olan iktidara son vereceğiz.

Bir kez daha tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyor, yakınlarını, sevdiklerini yitirenlere tüm Türkiye İşçi Partililer adına başsağlığı diliyorum.”

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Önümüzdeki En Acil Görev Erdoğan’ı Sandığa…

Haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan TİP Lideri Erkan Baş, seçimlere ilişkin, “Türkiye bir seçim sürecine gidiyor ve bu aşamada artık resmen de Millet İttifakı adını alan, düne kadar Altılı Masa diye andığımız alandan bir ortak mutabakat metni yayınlandı” dedi ve ekledi:

“Tüm yurttaşlarımızla ve açık yüreklilikle şunu paylaşmak isterim: TİP, önümüzdeki en acil görevi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa, bu ucube Saray Rejimi’ni de tarihin çöplüğüne gömmek olarak tarif ediyor.”

Erkan Baş, açıklamasının devamında ise, “Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim açımızdan bunun önüne geçemez. Bununla birlikte, kendisini AKP sonrası Türkiye’nin iktidarı olarak tarif eden muhataplarımızın ittifak metnine baktığımızda da TİP’in itirazlarını dile getirmeyi, hem halkın vekili olarak hem de gelecek dönemde ana muhalefet adayı bir siyasi parti olarak görevimiz sorumluluğumuz biliyoruz.

Daha önce çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Solu olmayan ülke soluksuz kalır. Bu ortak mutabakat metninin her satırına baktığımda bu cümleyi bir kez daha aklımdan geçirmek durumunda hissettim kendimi.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

Bugün EYT ile ilgili kanun teklifinin TBMM’de komisyonda görüşmeleri başladı. Uzun yıllardır emeklilik hakları için örgütlenen, yağmur, çamur, kar, kış demeden yılmaz bir mücadele örneği sergileyen EYT’liler, nihayetinde Saray Rejimi’ne diz çöktürdüler ve taleplerini kabul ettirdiler. Ancak hepimizin bildiği gibi AKP’de oyun bitmiyor. Kanun teklifi Meclis’e ilk sunulduğunda inceleyip paylaşmıştık görüşlerimizi.

Bugün TBMM’de görüşülen EYT teklifi, en iyi niyetli yorumla bile söylesek eksik bir kanun teklifidir. Kademe tartışmaları yapılıyor fakat bu kademe tartışmalarının da pek çok gerçek sorunu örttüğünü düşünüyoruz. Buradan açık ve net soruyoruz: Eylül 1999 sonrası sigortalı olan emekçilerin durumu ne olacak? Soru çok açık. Eylül 1999 sonrası sigortalı olan emekçiler ne yapacaklar?

7200 gün prim yatırmak şartıyla erkekler 60, kadınlar 58 yaşında emekli olabiliyor. Üstelik bu 2008 sonrası girişliler söz konusu olduğunda 9000 prim şartına ve 65 yaşa kadar gidiyor.

“Tartışılmak istenmeyen çok esaslı bir konu var aylık bağlanma oranları”

Burası Türkiye, burada bu şartları dayatırsanız bunun bir tek anlamı var, ‘İnsanlar mezarda emekli olsunlar’ demiş oluyorsunuz. Türkiye gibi insanların güvencesiz çalıştığı, yarınlarından haberlerinin olmadığı bir ülkede ‘25 yıl prim ödeyin, 9000 günü doldurun ondan sonra emekli olun’ diyorlar. Daha önemlisi, ister EYT’li olsun ister 2000 sonrası sigortalı. Tartışılmak istenmeyen çok esaslı bir konu var aylık bağlanma oranları.

2008’de yine bu iktidarın çıkardığı kanunla aylık bağlanma oranları kademeli olarak düştü. Hepimiz hatırlıyoruz, daha önce maaşın yüzde 70’i, 75’i gibi emekli maaşı alınırken, şimdi bu oran yüzde 35’lere düşmüş durumda.

Şimdi siz aylık bağlanma oranlarını yüzde 30’larda, 35’lerde tuttuğunuzda bu insanlara emeklilik hakkı verseniz ne olur vermeseniz ne olur? Emekliyi sadakaya muhtaç etmişler. Şimdi EYT’li emekliler, düne kadar EYT’li olanlar emekli olduklarında da 5 bin 500 liraya mahkûm edecekler.

Bizim TİP olarak, hem EYT’liler hem 2000 sonrası sigortalı olanlar için verdiğimiz bir kanun teklifi var. Bugün tekrar bunu kamuoyuyla paylaşmak, kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz.

Söylediğimiz şey aslında çok basit. Diyoruz ki, en düşük emekli ücreti asgari ücretten düşük olamaz. Devlet bir asgari ücret belirliyor, emeklisine bunun altında bir ücret veremez. Asgari ücretin altındaki maaşları kabul etmiyoruz. Aylık bağlanma oranları mutlaka yeniden yüzde 70’lere çekilmelidir.

Eylül 1999 sonrası sigortalı olanların emeklilik hakkı yaşı, kademelendirilerek düşürülmelidir. Yani 65 yaşına kadar yaşayamıyor ki insanlar bu ülkede. Emeklilik yaşı mutlaka ve mutlaka kademeli olarak düşürülmelidir.

Emekli zamları ve geçmişte hesaplanan kat sayılar belirlenirken sadece enflasyon değil o yıla ait büyüme oranları da hesaba katılmalıdır. Yani bu ülkenin zenginliğini yaratanlar, emekli olduklarında bu ülkenin büyümesinden ve refahından pay almalılar.

Birincisi, staj sigortası mağdurları diye yeni bir kategori ortaya çıkardılar. İktidar sözde bir sorunu çözmeye çalışıyor ama o sorunu çözerken, çözüyormuş gibi yaparken, sayısız yeni sorun çıkartıyor.

Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in bir açıklaması var. Diyor ki staj mağdurları mağdur değildir. Çünkü onları mağdur eden bir şey yok. Staj eğitimdir, ortada iş akdi yok. Staj sayılsın diyorlar, milletin parasını bu şekilde dağıtamayız. Gerçekten yazıklar olsun. Tek kelimeyle yazıklar olsun. Staj adı altında siz bu memleketin çocuklarını sömüreceksiniz, onları bazen ucuz hatta çoğu zaman ücretsiz emek olarak kullanacaksınız sonra da diyeceksiniz ki ‘staj sadece eğitimdir’.

Belki dünyanın başka yerlerinde staj eğitim olabilir ama bu ülkenin MEB Bakanı, ‘öğrencileri marketlerde ucuz işçi olarak çalıştıralım’ önerisi getiren bir adam. Bu ülke böyle bir ülke. Sizin iktidarınızda bu ülke bu hale geldi. Şimdi diyorsunuz ki staj iş değilmiş, staj eğitimmiş.

Açık söylüyoruz bu arkadaşlarımız, bu yurttaşlarımız, bu insanlar mağdurdur, sizin tarafınızdan mağdur edilmektedir. Çalıştıkları dönem yok sayılmaktadır ve yok sayıldıkları için de emeklilikleri engellenmektedir.

İkincisi staj sadece eğitim falan değildir. 14, 15, 16 yaşında insanlar iş yerlerinde çoğunlukla angaryaya maruz kalarak çalıştırılmaktadırlar. Üçüncüsü ortada pekâlâ iş akdi de vardır. Okulla iş yeri arasında bir akit olmadan bir staj falan yapılamaz. Her stajyer okuluyla iş yerinin akdi üzerine orada çalışıyor.

Bir de bu bakan bey kimin parasını kime vermiyor ya? Bu milletin parasını veremezmiş. O değerleri yaratan insanlar haklarını istiyorlar zaten, senden senin babanın parasını istemiyor ki.

Sanki, sermayeye, patronlara sürekli olarak teşvikler veren, vergilerini silen, bu memleketin zaten kaymağını yiyen o bir avuç azgın azınlığı her gün besleyen iktidar bunlar değil de, söz konusu olan işçinin, emekçinin hakkı olduğunda akıllarına milletin parası geliyor. Milletin parasını çarçur edip duruyorlar.

Hiç lamı cimi yok. Bu garabet durum ortadan kalkmalı. Mağdur yurttaşlarımızın, stajyer ya da çırak olarak bilfiil çalıştıkları günlerin prim günlerine sayılması gerekir. Doğrusu budur, bunun tartışılmaya falan da ihtiyacı yoktur.

“Böyle ekonomisti olan ülkenin ekonomisi de böyle olur”

Bu bakanın başında cumhurbaşkanı var, cumhurbaşkanı ‘Ben ekonomistim netice ortada’ diyor. Böyle ekonomisti olan ülkenin ekonomisi de böyle olur. Netice ortada diyor adam ya! Bu memlekette bizim gördüğümüz netice kaynamayan tencere, azalan öğünler, 3 haneli enflasyon, ödenmeyen faturalar, sürekli şişen kredi ve kredi kartı borçlar… Bizim gördüğümüz netice bunlar.

Ama muhtemelen ülke ekonomisinden değil kendi ekonomisinden bahsediyor Tayyip Erdoğan. Hani bir yüzükle gelip bugün parasının, servetinin hesabını bilmemesini, her gün zenginleşmesini, kendi evinin ekonomisini memleket ekonomisinin yerine koyduğu için ben ekonomistim netice ortada diyor.

Çok az kaldı. Vatandaş bunlara birkaç ay sonra neticeyi gösterecek. Hep beraber biz Tayyip Erdoğan’ın görmediği neticeyi göstereceğiz.

Bu haftanın bizim açımızdan son derece önemli gelişmelerinden bir tanesi AKP’nin tarikatlar, cemaatler eliyle cehenneme çevirdiği ülkede bir vahşetin, bir utanç davasının ilk duruşması görüldü. Hiranur Vakfı’nın kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını sözde evlilik adı altında yıllarca cinsel istismara uğratmasına sebep olduğu, tarikatın deyim yerindeyse devlet gözetiminde suç işlediği sürecin ilk duruşmasında şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Başından bu yana bu vahşeti sümen altı etmeye çabalıyorlardı. Kamuoyunun zorlamasıyla, gazetecilerin, yurttaşların çabasıyla bunun başaramadılar. Şimdi duruşma başlayınca can havliyle yayın yasağı getiriyorlar, kapalı duruşma kararı aldırıyorlar ayrıca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dışındaki hiçbir kurumun da müdahilliğini kabul etmiyorlar.

Hani can havliyle dedik ya, işte dört ay sonra kabusa çevirdikleri hayatlarımızdan sonsuza dek çıkacak olan bu din bezirganları ve onların yol verdikleri orta çağ artıkları şimdi işledikleri suçlar nedeniyle can havliyle son çırpınışlarını yaşasınlar bakalım.

Bu aldıkları gizlilik kararları, yayın yasakları, kapalı duruşmalar, yerleri değiştirilen savcılar belki bizim aklımıza gelmeyen pek çok tezgah hiçbir işe yaramayacak. Bunların hepsi en kısa sürede bizim tarafımızdan aşılacak ve hem Tayyip Erdoğan hem de onun suç ortağı bu tarikatlar kaçınılmaz olanı mutlaka yaşayacaklar.

“Hiranur Vakfı’ndaki istismara ilişkin net tavır koyamayan ve bu garabete çanak tutarak…”

Çok açık ifade edelim, 3-5 oy uğruna bu memleketin tüm kurumlarını, çocuklarımızın geleceğini bu yobazlara peşkeş çekenler çok iyi bilsinler: TİP bu davanın ve bu memleketi karanlığa boğan tarikatların işledikleri hiçbir suçun peşini asla bırakmayacaktır. Çünkü bu davalar kişisel ya da münferit davalar falan değil. Bu adlı adınca toplumsal bir davadır. Bu dava da AKP iktidarının 20 yılda yarattığı kötülüklerin en somut resimlerinden bir tanesidir.

Bu öyle bir resimdir ki koruma kararını ihlal eden erkeğin zorlama hapsine almasını isteyen ve bu talebi reddedildiği için bugün hayatta olamayan Canan Semiz bir yandadır, bir gazetemizin kendisi hakkında yazmasını ve konuşmasını yasaklatmak için Canan Semiz’in uygulatamadığı kanuna dayanarak karar çıkartan eski AKP’li bir vekil diğer taraftadır.

Hiranur Vakfı’ndaki istismara ilişkin net tavır koyamayan ve bu garabete çanak tutarak cesaretlendiren iktidar bir yandadır. Tecavüzcü olduğu mahkeme kararıyla sabit olan uzman çavuşu tecavüzcü dediği için yargılanan binlerce kadın, sadece geçtiğimiz ocak ayında öldürülen 31 kadın diğer yandadır.

Ama, ant olsun ki bu karanlığı, bu karanlığı yaratanları, bu karanlığın ardına gizlenerek suç işleyenleri, o ahlaksızları, o canileri ve bunları besleyen para babalarını hepsini mutlaka yargı önüne çıkartacağız ve hepsiyle hesaplaşacağız.

Türkiye bir seçim sürecine gidiyor ve bu aşamada artık resmen de Millet İttifakı adını alan, düne kadar Altılı Masa diye andığımız alandan bir ortak mutabakat metni yayınlandı.

Başlarken tüm yurttaşlarımızla ve açık yüreklilikle şunu paylaşmak isterim: TİP, önümüzdeki en acil görevi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa, bu ucube Saray Rejimi’ni de tarihin çöplüğüne gömmek olarak tarif ediyor.

Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim açımızdan bunun önüne geçemez. Bununla birlikte, kendisini AKP sonrası Türkiye’nin iktidarı olarak tarif eden muhataplarımızın ittifak metnine baktığımızda da TİP’in itirazlarını dile getirmeyi, hem halkın vekili olarak hem de gelecek dönemde ana muhalefet adayı bir siyasi parti olarak görevimiz sorumluluğumuz biliyoruz.

Daha önce çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Solu olmayan ülke soluksuz kalır. Bu ortak mutabakat metninin her satırına baktığımda bu cümleyi bir kez daha aklımdan geçirmek durumunda hissettim kendimi.

“Kölelik köleliktir”

Evet yani baktığımızda bazı somut konularda birtakım öneriler var adımlar atılacağı gözüküyor ancak uzun zamandır ağır hasta AKP döneminde de deyim yerindeyse ölüm döşeğinde yatan Türkiye ekonomisi için reçete diye önümüze koydukları şey hastalıklardan da ağır gözüküyor. AKP’nin sunduğu Türkiye’de eşitsizliği yoksulluğu artıran modern köleliği getiren sistemi değiştirmek, sosyal adaleti sağlamak yerine birazcık ehlileştirmeye çalışan bir anlayış var. Açıkça söylüyoruz. Modern kölelik ehlileşse de, uysallaşsa da kölelik köleliktir.

Biz bu köleliği kabul etmeyeceğiz. Türkiye’de öyle bir sistem kurulmuş ki kar hırsıyla her şeyi yakıp yıkıyor bu sistem. Bu hırsı sadece biraz kontrol altına alarak yetinmek mümkün değil. O hırsı, o her şeyin önüne geçen kar hırsını ortadan kaldırıp eşitliği, sosyal adaleti sağlayarak insanları zenginlikte birleştirebiliriz. Bu kar hırsı yenilmeli ve tüm yurttaşlarımızın özgürce mutlu yaşayabileceği zengin bir ülke haline Türkiye gelmelidir.

Ama maalesef insanların hakkını arayamadığı, grev yapamadığı okulda fabrikada, plazada, madenlerde patrona yöneticiye karşı aciz bırakıldığı bir ülkede bu derin yarayı sadece yara bandıyla kapatmak mümkün değildir iyileşmek hiç mümkün değildir.

Belki üzücü bir tesadüf, mutabakat metninin açıklandığı gün biraz önce sözünü ettiğim o Hiranur Vakfı davasının da görüldüğü gündü. Ama bu metni kaleme alan arkadaşlar sanki son 20 yıldır bu ülkede siyasal İslamcılığın bir baskısı, tahakkümü, dayatmacılığı altında ezildiğimizi hiç görmemişler ya da yazarken unutuvermişler. Metinde, laiklik, sekülerlik, tarikatlar, cemaatler, bunlar yok.

Çok açık ve net söylemek gerekiyor. Türkiye’de laiklik yeniden tesis edilmedikçe, maalesef bu tarikatların cemaatlerin egemenliğindeki ülkede biz daha çok böyle benzer vakalar yaşarız. Enes Kara gibi çok sayıda kardeşimizi kaybederiz. Binlerce çocuk sözde evlilik altında bu istismarların mağduru olur.

O yüzden, tek amacı orta çağ karanlığını bütün topluma dayatmak olan bu cemaatleri, tarikatları, bakanlıklara, devlete, kamuya, yurtlara, okullara, hastanelere çökme faaliyetlerinden el çektirmeden Türkiye’de gerçek bir eşitlikten, gerçek bir özgürlükten söz etmek mümkün değil.

Biz üzülüyoruz, yani bu metinde Türkiye’nin geleceğini inşa etme hedefi taşıyan bir metinde laikliğin olmaması bize göre bir yenilgidir. Muhalefetin, AKP’nin kendisine çizdiği alana sıkışmasının bir göstergesidir.

O yüzden biz TİP olarak şu sözü söylemek zorunda hissediyoruz: Kimse kalmazsa, kimse adım atmazsa bilinsin ki TİP, Türkiye’de yaşayan her yurttaşın eşit, özgür, laik, sosyal bir hukuk devletinde yaşaması için mücadeleye devam edecektir, bu yöndeki mücadelesinden bir adım geri atmayacaktır.

“İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz”

Yine bu metinde bizi en çok rahatsız eden bize değil, ülkemize haksızlık olarak gördüğümüz bir yön kadın hareketinin görülmemiş olmasıdır. Yıllarca şu iddiayla hareket ettik, hala bunu savunuyoruz: Hiçbir muhalefet partisinin, hiçbir siyasetçinin gösteremediği direngenliği, kararlılığı ve muhalefet başarısını son yıllarda Türkiye’de kadın hareketi göstermiştir. Yıllardır AKP’ye karşı ana muhalefet gibi mücadele eden bir kadın hareketimiz var. Çeşitli renkleri, çeşitli görüşleri bir araya getirmiş, hiç yılmamış geri adım atmamış, güçlü bir kadın hareketi var. Bu kadın hareketinin bir numaralı talebi İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek ama bunu açıkça ifade etmekten çekinmişler.

Bu Saray Rejimi bırakın İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayı, bir gece hukuksuzca, ahlaksızca, akılsızca dayatmayla bu sözleşmeden çıktığını ilan etti. Kadın hareketi hayatını ortaya koyan kadınların mücadelesiyle bu kavgayı sürdürüyor, bir mutabakat metni yazılacaksa birinci sayfasına büyük harflerle ‘İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz, noktasına virgülüne kadar uygulayacağız’ diye yazmak gerekirken bu yapılmamış.

Bunun sözünü tüm yurttaşlarımıza veriyoruz. Türkiye İşçi Partisi siyasette, sokakta, mecliste, nerede olursa olsun İstanbul Sözleşmesini savunacak. Kadınları dışlayan, onları hak mücadelesinin dışında gören geri anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye kadınlar olmadan, kadınların canını, haklarını güvence altına almadan, onlar özgürleşmeden ne Saray Rejimi’nden kurtulabilir ne bu zihniyetten kurtulabilir.

Bu metinde maalesef işçinin, emekçinin onların örgütü olan sendikaların da adı yok. İnsanca yaşamı canhıraş savunmanın yerini galiba sermayeyi ürkütmeme kaygısı, sermayeyle müzakere süreçleri almış. Bu yüzden Kürtlerden, Alevilerden, LGBTİ+’lardan söz edilmiyor. Toplama baktığımızda kadın yok, laiklik yok, Kürtler yok, Aleviler yok, emekçiler yok, sendikalar yok, LGBTİ+’lar yok. Türkiye’nin derin ve acil sorunları toplumsal sorunları maalesef unutulmuş.

Tüm bunların toplamında bu çerçeve Türkiye’nin neden bir üçüncü ittifaka ihtiyaç duyduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Neden Emek ve Özgürlük İttifakı’na ihtiyaç olduğunu bir kez daha ifade etmiştir. Neden TİP gibi doğrudan işçi sınıfının, yoksulların, halkın çıkarlarını savunan bir sosyalist partiye ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Günün sonunda, bize Türkiye’nin sorunlarına tespit ve çözümde soldan bir bakış açısının ne kadar önemli ve ne kadar değerli olduğunu gösteren bir metinle karşı karşıyayız. Bu vesileyle buradan ilan ediyorum. Bu sorumluluk bize aittir. Türkiye İşçi Partisi bu sorumluluğu üzerine alacaktır.

Pek çok iş yerinde pek çok fabrikadan işçi arkadaşlarımız bizimle temas ediyorlar, mücadelelerini, dertlerini, yaşadıkları sıkıntıları, haksızlıkları paylaşıyorlar.

Zaman zaman sermaye için ‘insanlık düşmanı kan emici vampirler gibi davranıyorlar’ değerlendirmesi yapıyoruz a, bunun somut bir örneğini Bursa’da Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde gördük. Barutçu Tekstil adlı bir firma var. Yalnızca sendika üyesi oldukları için, yani anayasal haklarını kullandıkları için işçi arkadaşlarımız hukuksuzca işten atılmış. İşçiler 100 günü aşmış direniyorlar, hem işlerini, ekmeklerini istiyorlar hem de anayasal haklarını istiyorlar. Geçtiğimiz pazar günü bir vahşet meydana geliyor resmen. Eylem alanının önüne bırakılan bir kamyonetin içindeki sıvı amonyak tanklarının kapakları açılıyor ve direnişteki işçilerin zehirlenmesine neden oluyor.

Haksız, hukuksuz işten çıkarıldıkları için direnen işçiler fabrika önünde ulu orta zehirleniyor ve hastaneye kaldırılıyor. Biz, bütün bu sürecin takipçisi olacağız, buradan fenalaşarak hastaneye kaldırılmış olan işçi arkadaşlarımızın hepsine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve bir söz veriyoruz:

İşçiyi zehirlemeye çalışan bu kan emicilere, yurttaşlarımızın ekmeğiyle, onuruyla, canıyla oynayan bu vahşilere bu memleketi terk etmeyeceğiz. Bu memlekette en ucuz kalem işçi canı olmaktan çıkacak ve bu resmen cinayete teşebbüsün tüm failleri de hesap verecekler.

Bir diğer direniş haberi Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nden, Omega Motor işçilerinden geldi. Omega Motor’da 450 işçi çalışıyor ve Türk-Metal Sendikası’na üye oldukları için 18 işçi kardeşim işten çıkartılıyor. Patron ve fabrika yönetimi yetkiyi, yani iş yerindeki işçilerin çoğunluğunun sendikaya üye olmasını engellemek için sendikaya üye olan işçileri işten çıkarıyor ve iş yerine yeni işçiler alıyor. Böylece iş yerindeki dengeyi değiştirmeye çalışıyor.

Yetmiyor, sendika üyesi işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı yapıyor, mobbing uyguluyor. Türkiye işçi sınıfının sendikalaşma hakkını dövüşe dövüşe kazandığını unutmuşa benziyorlar. Biz bu hakları direne direne kazandık ve sendikalı olmak tüm işçilerin hakkıdır.

Buradan açıkça söylüyorum: Kim, nerede, işçilerin sendikalaşma haklarını kullanmalarının önüne engel çıkarıyorsa bunların yaptıkları faaliyetin adı çeteciliktir. İşçinin örgütlenmesini engellemek çeteciliktir ve biz işçinin hakkını ne bu çetelere, ne de bu çetelere güç veren AKP iktidarına yedirmeyeceğiz. Türkiye işçi sınıfı, bu çetelerden de AKP iktidarından büyüktür ve güçlüdür.

Buradan, Omega Motor’daki bütün işçi kardeşlerime sevgilerimizi selamlarımızı dayanışma duygularımızı iletiyorum. TİP direnen her işçinin sonuna kadar yanında olacaktır onları bir an olsun yalnız bırakmayacaktır. Omega Motor işçisi kardeşlerimize düşen görev de şudur. Onlar da birbirlerine sahip çıksınlar. İşçi arkadaşlarına sahip çıksınlar, sendikalarına üye olsunlar, asla da teslim olmasınlar. Gerçekten ne mutlu alın teri, hakkı için mücadele edene, ne mutlu çalmadan çırpmadan haysiyetli bir yaşam sürenlere.

Biz, böyle direndiğimiz sürece böyle onurlu durduğumuz sürece mutlaka sonunda kazanan biz olacağız, direndikçe hem ekmeğimize hem onurumuza, haysiyetimize sahip çıkacağız hem de memleketimize sahip çıkacağız.

Türkiye’nin dört bir yanından özel okuldaki öğretmenlerden şikayetler geliyor, durumlarını bizimle paylaşıyorlar. Zaten artık bu maaş meselesi kamuoyunun malumu ama öyle örnekler yaşıyoruz ki insan isyan etmeden duramıyor.

Bahçeşehir Koleji diye bir okul var, öğrencilerinden en az 100 bin TL yıllık ücret alıyorlar ama öğretmenlerine asgari ücreti reva görüyorlar. Öğretmen altı gün çalışıyor, dersi olmasa bile sabah 8’den akşam 5’e kadar okulda bulunup ne kadar angarya iş varsa onları yapmak zorunda kalıyor. Mesaiye kalsa da bir mesai ücreti alamıyor, böyle bir düzen kurmuşlar istedikleri gibi devam etsin istiyorlar.

Bu nasıl bir vicdandır, bu nasıl bir eğitimcilik anlayışıdır, bu nasıl bir sistemdir, bu nasıl bir düzendir! Bir öğretmen bu şartlarda nasıl çalışabilir, kendini nasıl geliştirebilir o çocuklara nasıl verimli olabilir?

8 bin 500 liraya bir öğretmenin öğrencisine faydalı olabilmesini, kendisini geliştirebilmesini bıraktım, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de nasıl yaşayabilir? Reva gördükleri düzen bu!

Eğitim bir kar aracı haline getirildiğinde, eğitimden para kazanmaya başlanıldığında geldiğimiz yer bu. Eğitim birilerinin kendi cebini doldurma aracı haline geldiğinde böyle vicdansızlıklarla karşılaşıyoruz. Sonuç: Mutsuz öğretmenler, başarısız öğrenciler olur. Olan bu ülkenin geleceğine olur. Bu düzen, bu anlayış sürdüğü müddetçe ne öğretmen kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, ne de öğrencilerimizin geleceğe umutla bakma şansı yok.

Öğretmene insanca yaşayabileceği bir ücreti, nöbet sırasında oturacağı bir sandalyeyi bile çok gören insanların, çocuklarımıza ne verebileceğini düşünelim. Bunlar çocuklarımıza ne verebilir?

“Tüm işçi arkadaşlarımızı 12 Şubat’ta Kartal’daki buluşmamıza davet ediyorum”

Buradan tüm Türkiye işçi sınıfına, özellikle İstanbul’daki işçi kardeşlerime, metal işçilerine, inşaat işçilerine, motokurye emekçilerine, öğretmenlere, belediye emekçilerine, plaza çalışanlarına, sağlık emekçilerine, mimarlara mühendislere emeğiyle alın teriyle yaşayan herkese bir çağrı yapmak istiyorum:

13 Şubat DİSK’in ve TİP’in kuruluş yıldönümü. Aynı zamanda bu yıl şanlı Kavel Direnişi’nin 60. yıldönümü. TİP olarak biz bu tarihe atıfla 12 Şubat Pazar günü İstanbul Kartal’da büyük bir işçi buluşması düzenleyeceğiz. Tüm işçi arkadaşlarımızı 12 Şubat’ta Kartal’daki buluşmamıza davet ediyorum.

Yoğun bir mücadele döneminin içindeyiz. Seçim süreci henüz resmi olarak başlamasa da artık seçim başlangıcının verildiğini biliyoruz. Tüm örgütlerimizin var gücüyle çalışmaya başladığını da buradan yurttaşlarımıza duyurmak istiyorum hem üye gönüllü başvurularımız artıyor, partimize katılan yurttaşlarımız görev ve sorumluluk alıyorlar, bu iktidardan kurtuluş mücadelesine enerjilerini katıyorlar hem de partimizin mecliste başta emekçilerin olmak üzere mücadele eden insanların temsil edilmesi perspektifine uygun olarak da milletvekili adalık başvurularında da bizi çok sevindiren bir artış var.

Yani biz, TİP’i siyaset sahnesine döndürdüğümüz andan bugüne, sokaktan meclise, herhalde hayatın her alanına TİP gibi muhalefet yapmayı, TİP gibi mücadeleci olmayı kazandırdığımızı düşünüyoruz. Artık Türkiye’de TİP gibi muhalefet yapmak diye bir deyim vardır. Artık Türkiye’de TİP gibi mücadeleci parti diye bir tanımlama oluşmuştur. Bu bir başarı, bunun sonucunda 10 bini aşan üye ve gönüllü olarak aramıza katıldığı enerji dolduğumuz, heyecan dolduğumuz, umut dolduğumuz bir süreçteyiz. AKP’den kurtuluş ve eşit özgür bir ülkenin yeniden kuruluşu süreci için sosyalistlerin mührü vurma kararlılığını bir kez daha yinelemek istiyorum.

Daha önce pek çok kez paylaştık, hem ittifakımızın hem müttefiklerimizin ama bunun da ötesinde ülkemizin ve ülkemiz emekçilerinin, halkımızın çıkarlarını en başa yazan bir seçim stratejisi kurgulamaya çalışıyor bunu müttefiklerimizle, ittifak güçlerimizle paylaşıyoruz. En kısa sürede burada da yol alacağımızı duyurmak isterim. Biz, Türkiye siyasetini canlandıracak AKP’den kurtuluşun ve yeniden kuruluşun teminatı olacak bir ittifakın parçası olduğumuzu düşünüyoruz.

Millet İttifakı’nın mutabakat metninde bir kez daha ortaya çıktı, Türkiye İşçi Partisi ve Emek ve Özgürlük İttifakı hem AKP’den kurtuluşun hem de yeniden kuruluş sürecinin emekçilerin, kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, LGBTİ+’ların, gençlerin yani bu ülke halkının sigortası olacaktır.

Biz bu inadı, TİP gibi muhalefet yapmayı doğru bildiğini, inandığını söylemeyi, elalem ne der acaba sorusunu bir kenara iterek hiç tartışmasız laikliği, eşitliği, özgürlüğü savunmayı bu ülkenin yasalarını, anayasasını hem değiştirme iradesini sürdürmeyi hem de mevcutlarının uygulanması için bir irade oluşturmayı; yani sokaktaki iradeyi, heyecanı, umudu meclise taşımayı aynı anda da işçiye, kadına, gence düşman Saray Rejimi’ni, bu ucube sistemi tarihin çöplüğüne atmaya kararlıyız.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş’tan “Altılı Masa” Çıkışı

TİP Lideri Erkan Baş, “Millet İttifakı’nın adayı sizin kriterlerinize uygun bir aday çıkarırsa, destekler misiniz?” sorusuna yanıtında, “Ne kadar çok aday çıkarsa Erdoğan’ın ilk turda kazanması zor olur, ikinci tura kaldığında da muhalefetin en çok oy alan adayı kimse ona oy veririz” dedi.

Ancak Baş, “Millet İttifakı gelecek bizimle görüşecek hiç demedik ama şunu dedik; tek adamın yönetimine ne kadar karşıysak, sadece altı kişinin karar vermesine de karşıyım” çıkışı yaptı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, ‘HDP’den 20 vekil istedikleri’ iddiasının doğru olmadığını yineledi. Baş, “Böyle bir tartışma olmadı, TİP’in bugüne kadar tek bir vekil sayısı tartışması olmadı” dedi.

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Baş, şu ifadeleri kullandı:

“Biz TİP olarak kendi adımız, adaylarımız ve listelerimizle girdiğimizde koyduğumuz hedeflerden biri parlamentoda bir grup kurmaktı. Bu da çok anlaşılabilir bir şeydi. 4 vekil ile konuşabilmek için kavga ediyoruz sürekli, sadece söz hakkı almak için günlerce mücadele veriyoruz. O nedenle tabi böyle bir hedefimiz var. Ama bu başkalarının listelerinden girmek, başkalarının oylarıyla milletvekili olmak gibi bir beklenti değil.

Dayanışmada bir eksiklik bırakmadık bir beklenti içinde de yapmadık. Biz 1960’lı yıllarda daha kimse Kürt sorununu konuşamazken, TİP Kürt sorunu hakkında söyledikleri nedeniyle kapatılmış bir parti. Bizim açımızdan tarihsel bir boyutu var ve ahlaki bir sorumluluğu da var. Hiçbir partiden TİP’in bir vekil talebi yok. Biz halka güveniyoruz. TİP’in parlamentoda nasıl temsil edileceğine halk karar verecek. Bununla birlikte biz parlamentoda doğmadık, biz sokaktayız. O nedenle varlık, yokluk alanı değil bizim için.”

“Erdoğan’ın ilk turda kazanması zor olur”

Erkan Baş, “Millet İttifakı’nın adayı sizin kriterlerinize uygun bir aday çıkarırsa, destekler misiniz?” sorusuna yanıtında, “Ne kadar çok aday çıkarsa Erdoğan’ın ilk turda kazanması zor olur, ikinci tura kaldığında da muhalefetin en çok oy alan adayı kimse ona oy veririz” dedi. Ancak Baş, “Millet İttifakı gelecek bizimle görüşecek hiç demedik ama şunu dedik; tek adamın yönetimine ne kadar karşıysak, sadece altı kişinin karar vermesine de karşıyım” çıkışı yaptı.

“Erdoğan’a hayatının en büyük yenilgisini yaşatalım”

Baş’ın bu soruya yanıtından bir bölüm şöyle:

“İkinci tura kim kalacak rekabeti Erdoğan’ı yenmenin önüne geçti, üzülerek ifade ediyorum. Bu pratik bir sorundu ve zarar verdi. O gün çağrı yaptık muhalefete ilk turda ortak adayla bu işi bitirelim… Bu tespitimiz herhangi birisi tarafından kendilerine bir mecburiyet olarak algılanıyorsa ve zaten Erdoğan’dan insanlar bıktı ne olursa olsun bize oy verecekler diye düşünüyorlarsa buna da prim vermeyiz.

Son dakikada karşımıza bir Ekmeleddin İhsanoğlu çıktığında halkımız çaresiz kalmamalı. Söylediğimiz budur, ilk turda Erdoğan’a hayatının en büyük yenilgisini yaşatalım.

“Bizim kriterimiz açık ve net, Erdoğan’a ne kadar uzak olursa bize o kadar yakın olur”

Millet İttifakı gelecek bizimle görüşecek hiç demedik ama şunu dedik; tek adamın yönetimine ne kadar karşıysak, sadece altı kişinin karar vermesine de karşıyım. Altı genel başkan karar verecek, neden kardeşim ne özellikleri var. Aylardır yıllardır toplantı yapıyorsunuz, bir sendika kapısı çalıp işçi kardeşim ne düşünüyorsun demiyor. Mesela kadın derneklerine sizin görüşünüzü almak istiyoruz diye bir teklif gitti mi hiç? Bizim kriterimiz açık ve net, Tayyip Erdoğan’a ne kadar uzak olursa bize o kadar yakın olur.”

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın