IMF Avrupa Direktörü Kammer: Türkiye İle Bir Görüşme Yok

IMF Avrupa Dairesi Direktörü Alfred Kammer, “Biz de Türkiye’deki ekonomi ekibinin uyguladığı programı tavsiye ederdik. Hayır, Türkiye’yi desteklemeye yönelik herhangi bir IMF programı konusunda bir görüşme yok” dedi.

Alfred Kammer ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüştüğünü ve Şimşek’in, “reformların devreye sokulduğunu, bunun uzun vadeli bir program olduğunu ve kendisiyle Merkez Bankası’nın bu programı icra edeceğini” söylediğini aktardı.

Uluslararası Para Fonu (IMF) – Dünya Bankası Bahar Toplantıları kapsamında Avrupa ekonomileri konulu bir basın brifingi düzenlendi.

Brifingde IMF Avrupa Dairesi Direktörü Alfred Kammer, “Türkiye’de yeni bir IMF programına ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuda Türk yetkililerle görüşmeler yapılıyor mu?” sorusunu yanıtladı.

VOA Türkçe’den Mehmet Toroğlu‘nun aktardığına göre; Türkiye’de hayata geçirilen reform programını çok desteklediklerini ifade eden Kammer, “Biz de Türkiye’deki ekonomi ekibinin uyguladığı programı tavsiye ederdik. Hayır, Türkiye’yi desteklemeye yönelik herhangi bir IMF programı konusunda bir görüşme yok” dedi.

Kammer, “Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ekonomi politikasında yapılan değişikliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu politikanın kalıcı olacağına inanıyor musunuz?” şeklindeki bir başka soru üzerine, Türkiye’de uygulanan programın kırılganlığı daha da azaltmasının, enflasyonu zaman içerisinde kalıcı olarak düşürmesinin ve yatırımlar için uygun ortamı yaratmasının beklendiğini söyledi.

Türkiye’de 2023 yılı ortalarında ekonomi politikasında değişikliğe gidildiğine ve parasal alanda ciddi boyutta sıkılaşmayla yeni politikaların hayata geçirildiğine dikkat çeken Kammer, mali alanda da, depremden kaynaklı artan harcamaları karşılamak dahil mali konsolidasyonun başlatıldığını belirtti.

“Bu alanda bazı başarıları zaten görüyoruz” diyen Kammer, dezenflasyon tarafında başarıların tam olarak görülmesinin daha uzun zaman alacağını, ancak bu politika ortamı sayesinde Türkiye’deki kırılganlıkların azaldığını kaydetti.

Kammer, dün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüştüğünü ve Şimşek’in, “reformların devreye sokulduğunu, bunun uzun vadeli bir program olduğunu ve kendisiyle Merkez Bankası’nın bu programı icra edeceğini” söylediğini aktardı.

Alfred Kammer, “Bu programın kırılganlığı daha da azaltması, enflasyonu zaman içinde kalıcı olarak düşürmesi ve yatırımlar için uygun ortamı yaratması bekleniyor, ki böylece büyüme modelinde değişim olur ve büyüme yeniden dengelenir” diye konuştu.

Öte yandan IMF, toplantıda sunduğu Avrupa için görünüm raporunda İtalya ve Fransa’nın borçlarını kontrol altında tutmak için harcamalarını planladıklarından daha hızlı kısmaları gerektiğini belirtti. Almanya içinse büyümeyi canlandırmak için harcamaları arttırması tavsiyesinde bulundu.

IMF’nin raporunda Belçika, Fransa ve İtalya örnekleri verilerek “Nispeten yüksek borç seviyelerine sahip gelişmiş Avrupa ekonomileri, yetkililerin mevcut politikaları kapsamında öngörülenden daha önemli ve önden yüklemeli mali düzenlemeler uygulamalı.” denildi.

IMF’nin Avrupa direktörü Alfred Kammer, “piyasaya güçlü bir sinyal” göndermek ve yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve artan askeri harcamalar gibi uzun vadeli zorluklar için kaynakları serbest bırakmak amacıyla kemer sıkma politikasının öne çekilmesini tavsiye etti.

Uluslararası Para Fonu, orta ve uzun vadeli finansman baskılarının 2050 yılına kadar Avrupa’nın gelişmiş ekonomilerinin GSYH’sinin yüzde 5,5’ine ulaşacağını öngörüyor.

Paylaşın

Dünya Bankası’ndan Alınacak Krediyle İlgili Dikkat Çeken İddia: Bizimki IMF’yi Sevmiyor

Mehmet Şimşek’in Dünya Bankası’ndan alınacak 35 milyar dolar krediyle ilgili “Neden IMF değil de Dünya Bankası” sorusuna Erdoğan’ı kastederek, “Bizimkini biliyorsunuz IMF’yi sevmiyor, IMF sözünü duymak bile istemiyor, ondan hoşlanmıyor” yanıtı verdiği iddia edildi.

IMF ile olumsuz görüşlerin kaynağının Külliye’deki ekonomistler olduğunu da belirten Mehmet Şimşek’in, “Külliyedekilerin kafaları bu işlere aslında basmıyor. Hep Cumhurbaşkanını yanlış yönlendiriyorlar, hatta kandırıyorlar. Bu ekonomik tablonun nedeni de bu aslında” dediği de aktarıldı.

Gazeteci Sedat Bozkurt, bugün Kısa Dalga’da yayımlanan yazısında, 31 Mart yerel seçimleri öncesi Ankara’nın Yenimahalle ilçesinde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile esnaf arasında geçen diyalogu gündeme taşıdı.

Bozkurt, yazısında Mehmet Şimşek’in Dünya Bankası’ndan alınacak 35 milyar dolar krediyle ilgili “Neden IMF değil de Dünya Bankası” sorusuna Erdoğan’ı kastederek, “Bizimkini biliyorsunuz IMF’yi sevmiyor, IMF sözünü duymak bile istemiyor, ondan hoşlanmıyor. Bizimkilerin IMF’ye bakışı hep olumsuz o nedenle kaynak arayışında Dünya Bankası’nı tercih ediyoruz” yanıtını verdiğini iddia etti.

Mehmet Şimşek’in IMF ile olumsuz görüşlerin kaynağının Külliye’deki ekonomistler olduğunu da net bir biçimde aktardığını yazan Sedat Bozkurt, Şimşek’in “Külliyedekilerin kafaları bu işlere aslında basmıyor. Hep Cumhurbaşkanını yanlış yönlendiriyorlar, hatta kandırıyorlar. Bu ekonomik tablonun nedeni de bu aslında” dediğini belirtti.

Sedat Bozkurt’un yazısının ilgili bölümü şöyle: “Ankara Yenimahalle’de AKP için Belediye Başkanlığı seçim çalışmalarına katıldı. Toplantıda AKP’lilerin yanı sıra GİMAT üyeleri de var. Türkiye’nin en büyük gıda ve ihtiyaç maddeleri toptancıları sitesidir GİMAT. Mekânı bilmiyorum. Ama katılımcı sayısı hayli fazla. Yalanlanma ihtimalini böylece azaltalım.

Bakan Şimşek ilk olarak 6 Eylül’de duyurusu yapılan Dünya Bankası’ndan gelecek 35 milyar doları tekrar burada dillendiriyor. Arkasından da açıklama ihtiyacı duyarak, “neden IMF değil de Dünya Bankası” sorusuna Erdoğan’ı kastederek, “Bizimkini biliyorsunuz IMF’yi sevmiyor, IMF sözünü duymak bile istemiyor, ondan hoşlanmıyor. Bizimkilerin IMF’ye bakışı hep olumsuz o nedenle kaynak arayışında Dünya Bankası’nı tercih ediyoruz” yanıtını veriyor. Bu açıklamanın ardından kendisinin gülerek sorduğu soru herkesi güldürüyor: “Aranızda gazeteci yok değil mi?”

IMF ile olumsuz görüşlerin kaynağının Külliye’ deki ekonomistler olduğunu da net bir biçimde aktarıyor Şimşek, “Külliyedekilerin kafaları bu işlere aslında basmıyor. Hep Cumhurbaşkanını yanlış yönlendiriyorlar, hatta kandırıyorlar. Bu ekonomik tablonun nedeni de bu aslında” diyerek. Bu arada Şimşek’in “külliyedeki ekonomistler” için kullandığı ve onları hafife alan (kesinlikle hakaret değil) tanıma net ulaşamadığım için ben de yazamıyorum. Külliyedeki kadro ile Şimşek’in arasındaki “stresi” de bu açıklamalar net bir biçimde ortaya koyuyor.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Dünya Bankası’nın 18 Milyar Dolarlık Kredisi Nasıl Kullanılacak?

Dünya Bankası (World Bank), 2024 – 2028 döneminde Türkiye’ye ek 18 milyar dolar finansman sağlayacak. İktisatçı Mahfi Eğilmez, 18 milyar dolarlık finansmana ilişkin merak edilen soruları yanıtladı.

Mahfi Eğilmez, Dünya Bankası’ndan alınacak ek desteğin Uluslararası Para Fonu (IMF) destekleri ile arasındaki farkları açıkladı. Eğilmez’in Türkiye’nin merak ettiği sorulara yanıtları şöyle:

“Dünya Bankası’ndan (DB) alınacağı açıklanan ek 18 milyar dolarlık ek destek için pek çok soru geliyor. Soruların çoğu insanların son dönemde projelere karşı duyduğu kuşkuları yansıtırken bazıları da IMF destekleriyle olan farkları üzerine yoğunlaşıyor. Kısaca açıklamaya çalışayım.

DB, yatırım projelerine kredi verir. IMF ise genel borç verir. Yani DB mesela bir liman yapılacaksa bunu finanse eder. Bunu yaparken de kendi ihale yöntemlerinin uygulanmasını ve belirli bir yerli malı oranı dışında dünyadan alışveriş yapılmasını şart koşar. IMF ise ödemeler dengesi finansmanı için borç verdiğinden koyduğu koşulların (mesela bütçe açığının belirli bir orana düşürülmesi gibi) yerine getirilip getirilmediğine bakar.

DB kredilerinin kullanma yeri ilgili projedir, IMF borcunu istediğiniz yerde kullanabilirsiniz. Dolayısıyla DB’den para geliyor bunu istediğimiz yere harcayabiliriz gibi bir çıkarım doğru değildir.

DB, yapılan harcamaların projeyle ilgili olup olmadığını ve kendi şartnamelerine uygun olup olmadığını denetler ve kredi dilimini ondan sonra serbest bırakır. IMF ise sadece koyduğu koşulların (performans kriterleri) yerine getirilip getirilmediğine bakar ondan sonra borcun ilgili dilimini serbest bırakır.

Her iki kurumun da sağladığı desteğin maliyeti (faizi) piyasaya göre düşüktür. IMF borçlarında miktar arttıkça maliyet de artar. Buna karşılık, bir ülke zaten o artan miktarlarda borcu piyasadan ya alamaz ya da astronomik faizler ödemek zorunda kalır.

DB, kredilerinin geri ödenme süresi uzun (ortalama 10 – 15 yıl) IMF’ninki orta vadelidir (borcun son kullanılış tarihinden itibaren ortalama 3 – 5 yıl.)

DB, yalnızca kamu kesimi projelerine kredi verir, özel kesim projelerine kredi vermez. Özel kesim projelerine krediyi DB şemsiyesi altında görev yapan IFC (Uluslararası Finans Kurum) verir.”

Mehmet Şimşek açıklamıştı

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, Dünya Bankası ile yürütülen işbirliği kapsamında gelecek 5 yıllık döneme ilişkin mali işbirliği programının oluşturulduğunu açıklamıştı.

Şimşek, Dünya Bankası’nın ek 18 milyar dolarlık paketinin 6 milyar dolarının Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (IBRD), 9 milyar dolarının Uluslararası Finans Kurumu’ndan (IFC), 3 milyar dolarının ise Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı’ndan (MIGA) sağlanacağını dile getirmişti.

Paylaşın

Dünya Bankası, Türkiye’ye 18 Milyar Dolar Ek Destek Sağlayacağını Duyurdu

Dünya Bankası, 2024 – 2028 döneminde Türkiye’ye ek 18 milyar dolar finansman sağlayacağını duyururken, bankanın Türkiye Direktörü Humberto Lopez, Türkiye’nin son 20 yılda çok büyük bir ilerleme kaydettiğini söyledi.

Humberto Lopez, Türkiye’nin halkın yaşam standartlarını önemli ölçüde iyileştirdiği, modern bir altyapı geliştirdiği ve ekonomisini küresel ekonomiye ve küresel değer zincirlerine entegre ettiğini belirtti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dünya Bankası’nın ek 18 milyar dolarlık paketinin 6 milyar dolarının Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (IBRD), 9 milyar dolarının Uluslararası Finans Kurumu’ndan (IFC), 3 milyar dolarının ise Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı’ndan (MIGA) sağlanacağını dile getirmişti.

Dünya Bankası, Türkiye’ye 2024-28 döneminde 18 milyar dolarlık ek destek sağlayacağını açıkladı. Banka’dan yapılan yazılı basın açıklamasında, İcra Direktörleri Kurulu’nun Türkiye için hazırlanan ve üç kilit kalkınma stratejisi üzerinde odaklanacak yeni Ülke İşbirliği Çerçevesi’ni onayladığı belirtildi.

Bu stratejiler üretkenlik artışı, istihdam ve daha iyi kamu hizmeti ile doğal afetlere karşı dirençlilik olarak duyuruldu. 2024-28 mali yıllarını kapsayacak yeni Ülke İşbirliği Çerçevesi’yle, Türkiye’nin yüksek gelir statüsüne geçiş sürecini desteklemenin hedeflendiği kaydedilerek, şöyle denildi:

“Dolayısıyla bu çerçevenin kilit odak alanlarından birisi, şirketlerin daha yüksek katma değerli ve yüksek teknolojili faaliyetlere geçme yeteneklerini desteklemek amacıyla ülkenin özel sektörünün geliştirilmesidir.”

Çerçevenin Türkiye ile Dünya Bankası Grubu kuruluşları (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Kurumu ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı) arasındaki güçlü ve giderek büyümekte olan işbirliğini yansıttığı vurgulandı.

Dünya Bankası grubunun, üçüncü en büyük ülke programı olan 17 milyar dolar tutarındaki mevcut ülke portföyüne ilave olarak, 5 yıllık dönemde 18 milyar dolarlık bir kaynak sağlamayı öngördüğü belirtildi.

Dünya Bankası Türkiye Direktörü Humberto Lopez yeni işbirliğiyle ilgili, Türkiye’nin son 20 yılda çok büyük bir ilerleme kaydederek, halkının yaşam standartlarını önemli ölçüde iyileştirdiği, modern bir altyapı geliştirdiği ve ekonomisini küresel ekonomiye ve küresel değer zincirlerine entegre ettiğini belirtti.

Lopez, “Yeni Ülke İşbirliği Çerçevesi bu ilerlemeyi temel alarak ve Dünya Bankası’nın bileşik gücünden bir kaldıraç olarak yararlanarak, devam ettiği çarpıcı kalkınma yolculuğunda Türkiye’yi destekleyecektir. Gelecekte sağlanacak temel destek alanları arasında hükümetin enerji dönüşüm planı ve stratejik altyapısı bulunmaktadır” dedi.

Dünya Bankası destek verilecek üç alandaki desteğe ilişkin detaylara da açıklamasında yer verdi.

Yüksek ve sürdürülebilir üretkenlik artışında, iklim değişikliğine karşı dirençliliği ve gıda güvencesini güçlendirmek için iklime uyumlu tarımın teşvik edileceği; karbon emisyonlarını azaltmak ve ticaretin rekabet gücünü korumak amacıyla sanayi sektörünün daha yeşil hale getirileceği; 6 Şubat 2023 depremlerinden etkilenen bölgelerde ekonomik toparlanmasının desteklenmesi üzerinde odaklanılacağı belirtildi.

Kapsayıcı hizmetler ve işlerde, gelir eşitsizliklerini ve diğer eşitsizlikleri ortadan kaldırmak amacıyla, kadınlar, gençler ve kırılgan gruplar için işlerin iyileştirilmesine; sağlık ve eğitim hizmetlerinin erişilebilirliğindeki ve kalitesinde eşitsizliklerin azaltılmasına ve belediye altyapısının ve hizmetlerinin dirençliliğinin desteklenmesi üzerinde odaklanılacağı kaydedildi.

Doğal afetlere karşı dirençliliğin güçlendirilmesinde, Dünya Bankası Grubu’nun, Türk ekonomisinin korunmasına yardımcı olmak için afet direncine ve hazırlığına, doğal kaynak yönetimine ve temiz enerjiye geçişe öncelik vereceği bildirildi.

Ülke İşbirliği Çerçevesi’nin ayrıca üretkenliğin arttırılmasında ve kamu hizmet sunumunun iyileştirilmesinde hayati bir önem taşıyan dijitalleşmeyi hızlandırma ihtiyacını da vurgulandı.

Dünya Bankası Grubu’nun, dijital iş ekosisteminin iyileştirilmesi, depreme ve iklime dirençli kentsel planlamanın desteklenmesi, hibrit eğitim fırsatlarının yaygınlaştırılması ve finansal tabana yaymanın geliştirilmesi dahil olmak üzere dijital teknoloji kullanımını hızlandırmak için birçok alanda çalışmalar yapacağı vurgulandı.

Mehmet Şimşek açıklamıştı

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, Dünya Bankası ile yürütülen işbirliği kapsamında gelecek 5 yıllık döneme ilişkin mali işbirliği programının oluşturulduğunu açıklamıştı.

Şimşek, Dünya Bankası’nın ek 18 milyar dolarlık paketinin 6 milyar dolarının Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (IBRD), 9 milyar dolarının Uluslararası Finans Kurumu’ndan (IFC), 3 milyar dolarının ise Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı’ndan (MIGA) sağlanacağını dile getirmişti.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, Gıda Enflasyonunda Dünyada İlk 5’te

İktidar, yaşanan derin ekonomik krizden çıkmak için her gün yeni önlemler açıklarken, Türkiye, dünyada gıda fiyatlarının en çok arttığı ülkeler sıralamasında 4. sırada. Türkiye’den önce Venezuela, Lübnan ve Arjantin var.

Türkiye’den sonra ise sırasıyla Mısır, Surinam, Sierra Leone, Gana, Haiti ve İran yer alıyor.

Dünya Bankası, eylül ayı verilerine göre dünya genelinde gıda enflasyonunda ilk 10 ülkeyi yayımladı. Buna göre, listede Latin Amerika ülkesi Venezuela yüzde 318’lik yıllık gıda enflasyonuyla ilk sırada yer alırken, Lübnan yüzde 239’luk oranla ikinci sırada yer aldı. Bu iki ülke, iç siyasi krizler ve yaptırımlar nedeniyle iflas etmiş durumdalar.

Sözcü’nün aktardığına göre; Listede üçüncü sırada yüzde 150’lik gıda enflasyonu ile bir diğer Latin Amerika ülkesi Arjantin gelirken, dördüncü sırada yüzde 76’lık resmi oranla Türkiye yer aldı.

Türkiye’de ekim ayında Türk-İş, gıda enflasyonunu yüzde 84,29 olarak hesaplamıştı.

Dünya Bankası’nın listesinde Mısır yüzde 74’lük oranla beşinci olurken, bir diğer Latin Amerika ülkesi Surinam yüzde 65 ile altıncı, Afrika ülkeleri Sierra Leone ve Gana sırasıyla yüzde 63 ve 49’luk oranlarla yedinci ve sekizinci sıralarda yer aldı.

Karayipler ülkesi Haiti, yüzde 38’lik oranla listede dokuzuncu olurken, komşu İran yüzde 37’lik oranla onuncu oldu.

Dünya Bankası raporunda, dünya genelinde düşük gelirli ülkelerin yüzde 57,1’inin, alt orta gelirli ülkelerin yüzde 83’ünün, üst orta gelirli ülkelerin yüzde 59’unun, yüksek gelirli ülkelerin yüzde 64,3’ünün yüzde 5’in üzerinde gıda enflasyonuna sahip olduğu belirtildi.

Raporda, verisi takip edilen 170 ülkenin yüzde 77’sinde gıda enflasyonunun manşet enflasyonun üzerinde olduğuna işaret edildi.

Paylaşın

“Petrolün Varil Fiyatı 150 Doları Aşabilir” Uyarısı

Dünya Bankası Ekonomisti Indermit Gill “Orta Doğu’daki son çatışma, 1970’lerden bu yana emtia fiyatlarında en büyük artışa yol açan olay olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen ardından yaşandı” dedi.

Bu savaşın küresel ekonomi üzerindeki yıkıcı etkilerinin hâlâ hissedildiğini belirten Gill, hem petrol hem gaz arzının sekteye uğradığı bir dönemin on yıllardır yaşanmadığını, siyasetçilerin ihtiyatlı olması gerektiğini söyledi.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre; Dünya Bankası, Orta Doğu’daki çatışmaların yayılması durumunda petrolün varilinin 150 doları aşabileceği uyarısında bulundu.

Bu durum, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden yaklaşık 1,5 yıl sonra enerji ve gıda fiyatlarında büyük bir artışa yol açabilir. 90 dolar civarında olan petrolün varil fiyatının düşmesi bekleniyordu.

Fakat Dünya Bankası’nın yeni hazırladığı projeksiyonlardaki kötü senaryoya göre Orta Doğu’daki durum 1970’lerdekine benzer bir petrol krizine yol açabilir.

Arap petrol üreticisi ülkeler Ekim 1973’te, Yom Kippur Savaşı sırasında İsrail’e destek veren ABD ve diğer ülkelere petrol ihracatını kesmiş, bu da fiyatların yükselmesine yol açmıştı.

Dünya Bankası Ekonomisti Indermit Gill “Orta Doğu’daki son çatışma, 1970’lerden bu yana emtia fiyatlarında en büyük artışa yol açan olay olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen ardından yaşandı” dedi.

Bu savaşın küresel ekonomi üzerindeki yıkıcı etkilerinin hâlâ hissedildiğini belirten Gill, hem petrol hem gaz arzının sekteye uğradığı bir dönemin on yıllardır yaşanmadığını, siyasetçilerin ihtiyatlı olması gerektiğini söyledi.

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırının ardından başlayan çatışmalar, bölgedeki boru hatlarının etkilenebileceği endişesi nedeniyle doğalgaz fiyatlarını artırmıştı. Petrol fiyatlarında ise benzer bir yükseliş yaşanmamıştı.

Dünya Bankası’nın, Orta Doğu’da çatışmaların yayılmadığı iyimser senaryosunda ise petrolün varil fiyatının 81 dolara düşeceği belirtiliyor.

Dünya Bankası Ekonomisti Ayhan Köse de “Petrol fiyatlarının uzun süre yüksek seyretmesi kaçınılmaz olarak gıda fiyatlarını artırır” dedi ve ekledi: “Ciddi bir fiyat artışı durumunda pek çok gelişmekte olan ülkede gıda enflasyonu artar – ki bu ülkeler zaten daha yüksek bir gıda enflasyonuyla mücadele ediyor.

“2022 sonunda küresel nüfusun neredeyse yüzde 10’unu oluşturan 700 milyon kişi yetersiz besleniyordu.”

Paylaşın

Dünya Bankası’ndan Orta Doğu’daki Çatışmalar ‘Çifte Şoka’ Neden Olabilir Uyarısı

Dünya Bankası’nın Emtia Piyasaları Görünüm Raporu’nda, Orta Doğu’daki son çatışmanın emtia fiyatları üzerindeki etkisinin şimdilik sınırlı olduğu, petrol fiyatlarının çatışmanın başlangıcından bu yana yaklaşık yüzde 6 arttığı, tarımsal emtiaların, çoğu metalin ve diğer emtiaların fiyatlarının ise neredeyse yatay seyrettiği kaydedildi.

Bankanın raporunda, “Bununla birlikte tarih, çatışmanın tırmanmasının, petrol ve diğer emtia fiyatlarının artmasına yol açabilecek büyük bir riski temsil ettiğini gösteriyor; bu, bölgede ve dünya genelinde gıda güvensizliğini yoğunlaştıracak bir sonuç olacaktır.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Çatışmanın artması durumunda emtia fiyatlarına ilişkin görünümün hızla kötüleşeceğine işaret edilen raporda, çatışmanın etkilerinin arz kesintilerinin süresine ve ölçeğine bağlı olacağı, ticaret kısıtlamaları ve hava koşullarına bağlı aksamaların da fiyatların yükselmesine neden olabileceği, beklenenden zayıf küresel büyümenin de emtia fiyatları üzerinde önemli bir aşağı yönlü risk oluşturduğu aktarıldı.

Dünya Bankası, Emtia Piyasaları Görünüm Raporu’nun Ekim 2023 sayısını “Jeopolitik Risklerin Gölgesinde” başlığıyla yayımladı.

BloombergHT’nin aktardığına göre; Raporda, Orta Doğu’da yaşanan son çatışmaların, son yıllarda sıra dışı şokların etkileriyle mücadele eden emtia piyasalarında önemli bir belirsizlik yarattığı aktarıldı.

Çatışma başlamadan önce Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve OPEC dışı bazı üretici ülkelerden oluşan OPEC+ grubunun gönüllü olarak petrol arzını azaltmasının üçüncü çeyrekte enerji fiyatlarının yüzde 9 artmasına neden olduğu kaydedilen raporda, sonuç olarak Dünya Bankası’nın emtia fiyat endeksinin bu dönemde yüzde 5 arttığı ve şu anda 2015-2019 ortalamasının yüzde 45 üzerinde olduğu bildirildi.

Raporda, çatışmanın emtia fiyatları üzerindeki etkisinin şimdilik sınırlı olduğu, petrol fiyatlarının çatışmanın başlangıcından bu yana yaklaşık yüzde 6 arttığı, tarımsal emtiaların, çoğu metalin ve diğer emtiaların fiyatlarının ise neredeyse yatay seyrettiği kaydedildi.

Bankanın raporunda, “Bununla birlikte tarih, çatışmanın tırmanmasının, petrol ve diğer emtia fiyatlarının artmasına yol açabilecek büyük bir riski temsil ettiğini gösteriyor; bu, bölgede ve dünya genelinde gıda güvensizliğini yoğunlaştıracak bir sonuç olacaktır.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Çatışmanın artması durumunda emtia fiyatlarına ilişkin görünümün hızla kötüleşeceğine işaret edilen raporda, çatışmanın etkilerinin arz kesintilerinin süresine ve ölçeğine bağlı olacağı, ticaret kısıtlamaları ve hava koşullarına bağlı aksamaların da fiyatların yükselmesine neden olabileceği, beklenenden zayıf küresel büyümenin de emtia fiyatları üzerinde önemli bir aşağı yönlü risk oluşturduğu aktarıldı.

Raporda, petrol arzında “küçük bir aksama” olması durumunda küresel petrol arzının günde 500 bin ila 2 milyon varil azalmasının ve petrol fiyatlarının varil başına 93 ila 102 dolar aralığına ulaşmasının öngörüldüğü kaydedildi.

Arzda “orta düzeyde bir aksama” durumunda ise küresel petrol arzının günde 3 ila 5 milyon varil azalacağı ve petrol fiyatlarının varil başına 109 ila 121 dolara yükselmesinin beklendiği belirtilen raporda, “büyük bir aksama” senaryosunda ise küresel petrol arzının günde 6 ila 8 milyon varil azalacağı ve fiyatların varil başına 140 ila 157 dolara çıkmasının öngörüldüğü bildirildi.

Raporda, küresel ekonominin büyük bir petrol fiyatı şokuyla başa çıkma konusunda 1970’lerdekinden çok daha iyi bir konumda olduğu, buna rağmen Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın neden olduğu aksaklıkların üzerine Orta Doğu’daki son çatışmaların tırmanmasının küresel emtia piyasalarını “tehlikeli sulara” itebileceği vurgulandı.

Emtia fiyatlarına ilişkin tahminlere yer verilen raporda, genel olarak emtia fiyatlarının bu yıl yüzde 23,5 ve gelecek yıl yüzde 4,1 düşmesinin beklendiği kaydedildi. Bankanın raporunda, emtia fiyatlarının 2025 yılında istikrara kavuşmasının beklendiği aktarıldı.

Raporda, enerji fiyatlarının ise bu yıl yüzde 28,8 ve gelecek yıl yüzde 4,5 düşeceğinin tahmin edildiği belirtilerek Brent tipi ham petrolün fiyatının bu yıl varil başına ortalama 84 dolar olmasının, küresel ekonomik büyümenin yavaşlamasıyla gelecek yıl ise varil başına ortalama 81 dolara düşmesinin beklendiği bildirildi.

Arzın artmasıyla tarımsal emtia fiyatlarının ise gelecek yıl düşmesinin beklendiği belirtilen raporda, metal fiyatlarının ise talebin yavaşlaması nedeniyle 2024’te yüzde 5 düşeceği, 2025’te ise küresel sanayi faaliyetinin toparlanmasıyla yükselmesinin öngörüldüğü aktarıldı.

Raporda, politika yapıcıların tetikte olmaları gerektiği vurgulanarak başta altın olmak üzere bazı emtiaların görünüme ilişkin uyarılarda bulunduğuna işaret edildi.

Altın fiyatlarının çatışmanın başlangıcından bu yana yaklaşık yüzde 8 arttığı kaydedilen raporda, altın fiyatlarının jeopolitik kaygılarla benzersiz bir ilişkisi olduğu, çatışma ve belirsizlik dönemlerinde bu artışların sıklıkla “yatırımcı güveninin erozyona uğradığına” işaret ettiği ifade edildi.

Raporda, çatışmanın artması halinde gelişmekte olan ülkelerdeki politika yapıcıların manşet enflasyondaki olası artışı yönetmek için adımlar atmasının gerekeceği belirtildi.

Gıda güvensizliğinin artması riski göz önüne alındığında hükümetlerin gıda ve gübreye yönelik ihracat yasakları gibi ticari kısıtlamalardan kaçınması gerektiği belirtilen raporda, bu tür önlemlerin genellikle fiyat oynaklığını ve gıda güvensizliğini artırdığı aktarıldı.

Raporda, artan gıda ve petrol fiyatlarına tepki olarak fiyat kontrolleri gibi uygulamalardan da kaçınılması gerektiği vurgulanarak sosyal güvenlik ağlarının iyileştirilmesi, gıda kaynaklarının çeşitlendirilmesi, gıda üretimi ve ticaretinde verimliliğin artırılması gerektiği, uzun vadede ise tüm ülkelerin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırarak enerji güvenliklerini güçlendirebileceği ve bunun da petrol fiyatı şoklarının etkilerini hafifleteceği kaydedildi.

Dünya Bankası Baş Ekonomisti ve Kalkınma Ekonomisinden Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Indermit Gill, Orta Doğu’daki son çatışmanın emtia piyasalarının 1970’lerden bu yana yaşadığı en büyük şok olan Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın hemen ardından geldiğini belirtti.

Gill, politika yapıcıların ihtiyatlı olması gerekeceğini vurgulayarak, “Çatışma artarsa, küresel ekonomi yıllar sonra ilk kez yalnızca Ukrayna’daki savaştan değil, aynı zamanda Orta Doğu’dan da kaynaklanan çifte enerji şokuyla karşı karşıya kalacak.” ifadelerini kullandı.

Dünya Bankası Baş Ekonomist Yardımcısı ve Beklentiler Grubu Direktörü Ayhan Köse de yüksek petrol fiyatlarının devam etmesinin kaçınılmaz olarak gıda fiyatlarını da artıracağına dikkati çekti.

Son çatışmanın tırmanmasının yalnızca bölgede değil, dünya genelinde gıda güvensizliğini yoğunlaştıracağı uyarısında bulunan Köse, “Şiddetli bir petrol fiyatı şoku gerçekleşirse, bu durum birçok gelişmekte olan ülkede halihazırda yüksek olan gıda enflasyonunu yukarı çekecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın

Bakan Şimşek, Kredi İçin Haftaya Yeniden Yollarda

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın gelecek hafta Fas’ın Marakeş kentinde başlayacak yıllık toplantılarına Türkiye’yi temsilen katılacak.

Bakan Şimşek’in, burada da çeşitli ülke mevkidaşları, fon yöneticileri, yatırım bankalarının temsilcileriyle ikili görüşmeler yapması planlanıyor. Mehmet Şimşek’e bu toplantılarda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan da eşlik edecek.

BloomberHT’de yer alan habere göre; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Körfez ülkeleriyle başladığı “road show” yatırımcı görüşmelerine, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kuruluna katılmak üzere ABD’ye giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde New York’ta devam etti. Ardından finansın önemli duraklarından Londra’ya hareket eden Şimşek, 4-6 Ekim’de uluslararası yatırımcılarla yoğun temaslarda bulundu.

Ziyaret kapsamında, toplam varlık büyüklüğü 75 trilyon doları aşan uluslararası varlık yönetim şirketleri, yatırım fonları, çok uluslu bankalar ve altyapı fonları yöneticileriyle bir araya gelen Şimşek, aralarında derecelendirme kuruluşlarının da bulunduğu yaklaşık 85 ayrı kurumdan 100’ün üzerinde üst düzey yöneticiyle görüşmeler gerçekleştirdi.

Görüşmelerinde uluslararası yatırımcılara ve kredi derecelendirme kuruluşlarının temsilcilerine Türkiye’nin yeni ekonomi politikaları ve Orta Vadeli Program’daki hedef ve reform hazırlıklarını anlatan Şimşek, yatırımcıları Türkiye’deki fırsatları değerlendirmeye davet etti.

Söz konusu ziyaretlerin ardından Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının gelecek hafta Marakeş’te başlayacak yıllık toplantılarına da Türkiye’yi temsilen katılacak olan Şimşek’in, burada da çeşitli ülke mevkidaşları, fon yöneticileri, yatırım bankalarının temsilcileriyle ikili görüşmeler yapması planlanıyor. Şimşek’e bu toplantılarda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan da eşlik edecek.

Paylaşın

Bloomberg: Dünya Bankası, Türkiye’nin Kredi Limitini Artıracak

Dünya Bankası, Türkiye ekonomisinin istikrara kavuşmasına yardımcı olmak amacıyla ülkeye verdiği desteği potansiyel olarak iki katına çıkarmak için görüşmeler yürütüyor. Dünya Bankası’nın halihazırda yürürlükte olan 17 milyar dolarlık programa ek olarak, önümüzdeki üç yıl için 18 milyar dolara kadar taahhütte bulunmasını içeriyor.

Yapılacak anlaşmanın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’dan oluşan yeni ekonomi yönetimine güvenoyu anlamına geleceği düşünülüyor.

Kaynaklar, Dünya Bankası’nın 18 milyar dolarlık finansmanının üçte ikisinin doğrudan yatırımlar ve garantilerle özel sektöre aktarılmasını, geri kalan kısmının ise hükümete doğrudan borç vermede kullanılmasını bekliyor.

Konuyla ilgili doğrudan bilgi sahibi kaynaklara göre Dünya Bankası, Türkiye ekonomisinin istikrara kavuşmasına yardımcı olmak amacıyla ülkeye verdiği desteği potansiyel olarak iki katına çıkarmak için görüşmeler yürütüyor.

Bloomberg’de Kerim Karakaya ve Onur Ant imzasıyla yer alan habere göre görüşmeler, Dünya Bankası’nın halihazırda yürürlükte olan 17 milyar dolarlık programa ek olarak, önümüzdeki üç yıl için 18 milyar dolara kadar taahhütte bulunmasını içeriyor.

Söz konusu finansmanın hükümete doğrudan kredi verilmesinin yanı sıra özel sektöre yönelik desteği de kapsayacağı belirtildi. Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Dünya Bankası konuya ilişkin yorum yapmadı.

Yapılacak anlaşmanın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’dan oluşan yeni ekonomi yönetimine güvenoyu anlamına geleceği düşünülüyor.

Öte yandan Dünya Bankası ile Türkiye arasında gerçekleşebilecek anlaşma Erdoğan’ın Körfez ziyaretinden beri en yüksek finansman kaynağı olabilir.

Bloomberg’e bilgi veren kaynaklar, Dünya Bankası’nın 18 milyar dolarlık finansmanının üçte ikisinin doğrudan yatırımlar ve garantilerle özel sektöre aktarılmasını, geri kalan kısmının ise hükümete doğrudan borç vermede kullanılmasını bekliyor.

Ayrıca yeni aktarılan fonların bir kısmının 6 Şubat depremlerinden etkilenen bölgelerin yeniden inşasında kullanılması bekleniyor. Dünya Bankası ilk etapta deprem sonrası hasar maliyetinin 34 milyar dolar olarak ölçmüş, yeniden inşaat maliyetinin ise bu rakamın çok üstünde olabileceğine dikkat çekmişti.

Morgan Stanley ve Bank of America

Öte yandan, ABD merkezli yatırım bankası Morgan Stanley ve ile ABD’nin önde gelen bankalarından Bank of America, Türkiye için yıl sonu enflasyon tahminini yukarı yönlü revize etti.

Morgan Stanley ekonomistleri Hande Küçük ve Alina Slyusarchuk yayımladıkları notta “İki ay üst üste çok güçlü gelen TÜFE verileriyle karşı karşıya kalan yeni PPK enflasyon beklentilerinde daha fazla bozulmanın önüne geçmek ve kredibilitesini daha da artırmak için yukarı yönlü sürprizlere devam etmeyi tercih edebilir. Böylece TCMB’nin yüzde 30 politika faizine bizim öngördüğümüzden daha erken ulaşabileceğini görebiliriz” dedi.

Ekonomistler yıl sonu TÜFE tahminini yüzde 62’den yüzde 66’ya revize etti. Daha öncesinde enflasyonun tepe noktasını ise Mayıs 2024’te yüzde 68 olarak öngören ekonomistler bu tahminini yüzde 72’ye yükseltti.

Açıklamada “Manşet enflasyonu tahminimize göre yüzde 42’ye indirebilecek sıkılaştırma adımları ve 2024’ün ikinci yarısından itibaren olumlu baz etkisi devreye girene kadar özellikle hizmet fiyatlarındaki yapışkanlık, kurda potansiyel düzeltmeler ve yönetilen-yönlendirilen fiyatlar enflasyonda yukarı yönlü baskı yaratacak” ifadesi yer aldı.

BofA Securities ekonomisti Zümrüt İmamoğlu imzasıyla paylaşılan bir raporda Türkiye’de ağustos enflasyonunun tahminleri aşması nedeniyle daha fazla faiz artışına ihtiyaç olduğu belirtildi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) ağustos ayında sürpriz biçimde 750 baz puanlık faiz artışı yaptığı belirtilen raporda “Önceki 2 ay beklentinin altında kalan faiz artırımları sonrası bu adım olumlu bir sürpriz oldu. Ancak enflasyon beklentilerinin daha da artması nedeniyle daha fazla faiz artırımına ihtiyaç var ve asıl soru Mart ayındaki yerel seçimlerden önce bu tür bir artışın yapılıp yapılmayacağı..” değerlendirmesi yapıldı.

Enflasyonun ağustos ayında yüzde 59’a ulaştığını hatırlatan kurum, yıl sonu enflasyon beklentisini yüzde 58’den yüzde 70’e yükseltti. 2024 beklentisi de yüzde 38’den yüzde 40’a çıktı.

Öte yandan enflasyonun gelecek yıl mayıs ayında yüzde 78 ile zirve yapacağı öngörüldü. Önceki beklenti ise yüzde 65 seviyesindeydi. Kurum ayrıca TCMB’nin faiz artışlarına devam edeceği ancak yerel seçim öncesi kış aylarında duraklayacağını belirtirken, yıl sonuna ilişkin politika faizi tahminini yüzde 30’a çıkardı.

Seçimden sonra, 2024’ün 2. çeyreğinde ise politika faizinin yüzde 45’e çıkmasının beklendiği bildirildi. Raporda TCMB’nin mart ayına kadar finansal koşulları seçici olarak sıkılaştırmak için daha fazla niceliksel önlem alabileceği tahminine de yer verildi.

Paylaşın

Gıda Enflasyonu: Türkiye, Dünyada 10. Sırada

Türkiye, gıda enflasyonunda dünya genelinde 10. sırada yer aldı. İlk 10’u oluşturan diğer ülkeler Venezuela, Lübnan, Zimbabve, Arjantin, İran, Surinam, Mısır, Lao ve Sierra Leone oldu.

Türkiye’de tarımsal girdi enflasyonu nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 0,63, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 9,74, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 40,20 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 97,43 artmıştı.

Aynı dönemde tarım üretici enflasyonu bir önceki aya göre yüzde 2,14 artış, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 20,24 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 50,79 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 120,64 olmuştu.

Dünya Bankası’nın en son 20 Haziran tarihinde güncellenen “Gıda Güvenliği” raporuna göre en yüksek gıda enflasyonu yıllık bazda yüzde 471 artış ile Venezuela’da gerçekleşti.

Mayıs ayında en yüksek ikinci gıda enflasyonu yüzde 350 ile Lübnan’da görülürken, Zimbabve yüzde 117 ile üçüncü sırada yer aldı.

T24’ün aktardığına göre TÜİK verilerine göre mayıs ayında gıda fiyatlarının bir önceki yıla göre yüzde 52 arttığı Türkiye ise kendine 10. sırada yer buldu. İlk 10’u oluşturan diğer ülkeler Arjantin, İran, Surinam, Mısır, Lao ve Sierra Leone oldu.

Endeksler yükseldi

Rapora göre son 2 haftada; tarım ve tahıl endeksi yüzde 4, buğday endeksi yüzde 7, mısır endeksi yüzde 3, pirinç endeksi ise yüzde 2 yükseldi.

Yıllık bazda bakıldığında ise mısır endeksi yüzde 20, buğday endeksi yüzde 3 geriledi. Ancak, son 1 yılda pirinç endeksi yüzde 10 yükseldi.

Dünya Bankası’na göre 5 Haziran itibarıyla 20 ülke 27 gıda ürününün ihracatı yasaklayan kararlar alırken, 10 ülke ise 14 ürünün ihracatını kısıtlayan kararları uygulamaya koydu.

Paylaşın