Çorum: Sıklık Tabiat Parkı

Sıklık Tabiat Parkı; Çorum İl merkezine 5 kilometre kadar uzaklıkta samsun yolu üzerinde yer alır. Çorum’un Mecitözü ilçesine 37 km, komşu ilçesi Laçin’ne 30 km uzaklıktadır.

Tabiat Parkı’nın bulunduğu alan İç Anadolu ikliminin hüküm Çorum İlinde, paralel olarak step bitki topluluklarına rastlanır. Orman varlığı daha çok kuzeyde Osmancık, Kargı ve İskilip İlçelerinde yer almaktadır. Hakim ağaç türü karaçam ve meşedir. Sahanın bulunduğu alan ve civarı 30-40 yıl önce Karaçam ile ağaçlandırılmıştır. Ayrıca az miktarda bozuk meşelikler mevcuttur.

Memeli hayvanlardan; tavşan, sincap, tilki, yaban domuzu, kurt, porsuk ve köstebek ile kızıl şahin, atmaca, karga, bülbül ve kınalı keklik, gelincik sansar  Tabiat Parkı ve yakın çevresinde yayılış gösteren belli başlı türlerdir.

Tabiat Parkı’nda çok sayıda Kameriya ve piknik masası bulunmaktadır. Ayrıca oyun grupları,  seyir terasları ve seyir kuleleri bulunmaktadır.

Sıklık Tabiat Parkı sahip olduğu doğal ve kültürel kaynak değerleri ile bilimsel amaçlı araştırmalara olanak sağlayan, insanların eğlenmelerine, dinlenmelerine ve kısa süreli tatil yapmalarına olanak veren doğal kaynak değerlerinin yanında, düzenlenmiş günübirlik kullanım alanlarıyla da gelen ziyaretçilerin rekreasyonel kullanım taleplerini karşılayacak kullanımlara sahiptir.

Tabiat Parkı; doğa yürüyüşü, bisiklete binme, eğlence parkurları gibi aktiviteler için uygun alanlar içermektedir.

Tabiat Parkı’nın bulunduğu 30 ha’lık alan ilk olarak 21.10.1992 tarihinde mesire yeri olarak ilan edilmiş olup, daha sonra 08.07.2009 tarihinde mülga T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Tabiat Parkı olarak ilan edilerek koruma altına alınmış ve sınırları büyütülerek 64 ha’ya çıkarılmıştır. Bu alanında ziyaretçilere yetersiz gelmesi sonucu Tabiat Parkı’nın sınırları 04.11.2014 tarihinde Bakan Oluru ile genişletilerek 318 ha’ya çıkartılmıştır.

Paylaşın

Çorum: Çatak Tabİat Parkı

Çatak Tabiat Parkı; Çorum İl merkezine yaklaşık 22 km. uzaklıktadır.  Çorum İli Merkez İlçe, Çatak ve Çalyayla Köyü sınırları içerisinde yer alır.

Çatak Tabiat Parkı; 387,5 ha.’lık planlama alana sahiptir. 8.6.1984 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı gereğince Tabiat Parkı olarak tescil edilmiştir.

Alanda genel olarak Karaçam hakim bulunmaktadır. Alanda Kızıl geyik, Karaca, yaban tavşanı, kurt, tilki, kirpi, fare, köstebek, gelincik, sansar, porsuk, yaban domuzu , kurbağa, yılan, tosbağa gibi hayvanlar mevcuttur.

Çatak Tabiat Parkı’nın, kaynak değerleri içerisinde en önemli başlıklardan biri ormanlar olup alanda doğal çam ormanları, doğal peyzajı, flora ve fauna yapısı sahiptir.

Çatak Tabiat Parkı’da piknik masaları ve kamelyalar mevcuttur. Ayrıca alanda 1 adet misafirhane ve 4 adet bitişik yapılı betonarme bungalow mevcuttur.

Paylaşın

Geçmişi Günümüze Taşıyan Geleneksel ‘Çorum Evleri’

19. yy. sonu ya da 20.yy.’ın ilk yarısına tarihlenen Çorum’un geleneksel Türk evleri, mimari miras içinde, korunması gereken sivil mimarlık örneklerindendir. Çorum’a yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında geleneksel Türk evleri de önemli bir yer tutmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çorum il sınırları içinde bulunan geleneksel Türk evlerini sizler için derledik.

Veli Paşa Konağı

Veli Paşa Konağı Çorum ili Merkezinde Tepecik Mahallesi Şeyh Eyüp Sokak No:13’te bulunmakta olup, Veli Paşa oğlu Şevket Bey (Eren 1875-02 Haziran 1940) tarafından 1923-1924 tarihlerinde yaptırılmıştır.

Veli Paşa konağı genel yerleşimi, iki kat ve bodrumdan oluşan iç sofalı (karnıyarık) plan tipindeki konak yapısı ile içe dönük bahçe etrafına yerleşmiş müştemilat yapılarından oluşmaktadır. Kuzey ve batısında yollarla çevrelenmiş avluya her iki sokaktan giriş, kuzeyden iki kanatlı ahşap kapı ile batısından da yine haremlik ve selamlık olduğu düşünülen iki ayrı kapı ile sağlanmaktadır.

Genel özellikleri ile yapı, Türk evinin ve Çorum’un tarihi evlerinin öne çıkan bir örneğini oluşturmaktadır. Bulunduğu çevrede tarihi dokunun devamı niteliğindedir. Veli Paşa Konağı, camisi, caddesi ve sokağı ile bir bütünlük arz eder.

Konak Çorum Belediye Başkanlığı’nca 2004 yılında aslına uygun olarak restore edilerek, tefrişatı yapılmış ve Kültür-Sanat faaliyetlerinin gerçekleştirildiği otantik bir mekan haline getirilmiştir.

Bilaller Konağı

İlimiz merkez Üçtutlar Mahallesinde yer alan ve Sivil Mimarlık örneği olarak tescilli olan Bilaller Konağı; Bina, Dikdörtgen plan üzerine ahşap karkas tekniğinde, iki katlı, çıkmalı olarak inşa edilmiştir. Kırma çatılı olup, alaturka kiremitle örtülüdür.

Mülk sahiplerince 49 yıllığına ücretsiz olarak Kültür ve Turizm Müdürlüğünce kullanılmak üzere İl Özel İdaresine tahsis edilmiştir. Bahçesi ile birlikte 900 m2 yakın kullanım alanı olan bu konağın restore edilerek kültür ve sanat faaliyetlerinin burada yapılması planlanmakta olup Bilaller Kültür Sanat Merkezi olarak OKA’ya Turizm Altyapı Desteği kapsamında sunulan proje kabul edilmiş olup restore edilmektedir.

Hanoğlu Konağı

İlimiz, Merkez, Yavruturna Mah. Kulaksız Sokak No:5-5A adresinde yer alan bina, kareye yakın planlı, kısmi bodrum kat üzerine iki katlı inşa edilmiştir. Yapının giriş cephesinde, Zemin kat pencere ve giriş kapısı kenarında taş söveler, kat hizalarında ise taş silmeler mevcuttur. Örkü sistemi kırma çatı olup, üzeri alaturka kiremit ile örtülüdür. Yapı restore edilerek, restaurant olarak işletilmektedir.

Geyikli Ev

Çorum, Merkez, Çepni Mah. Merih Sokak No:10’da yer alan tarihi ev, Kareye yakın plan üzerine ahşap karkas tekniğinde çatıkatı dahil üç katlı, çıkmalı olarak inşa edilmiştir. Çatı katı arka cephe alınlığındaki geyik motifi nedeniyle geyikli ev olarak da bilinir.

Katipler Konağı

İlimiz Karakeçili Mah. Alaybey Sokak’ta yer almakta olan konak , 1878 yılında Abdülhamit Dönemi iç sofalı (karnıyarık) plan tipinde yapılmıştır. İki katlı ve bahçeli olup korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli ve kentsel sit alanı içerisinde yer almaktadır.

1975 yılına kadar mesken olarak kullanılan konak 1995 yılında restore edilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı belgeli özel lokanta olarak aynı yıl hizmete açılmıştır. Çorum Mutfağı’na ait yöresel yemeklerin sunulduğu konakta aynı anda 87 kişiye hizmet sunulabilmektedir.

Tarihi Dulkadiroğulları Konakları (Boğazkale)

Boğazkale’de, 360 yıllık tarihi geçmişe sahip Osmanlı mimarisi niteliğindeki haremlik ve selamlıktan oluşan 2 adet konağın ihtişamıyla karşılaşırsınız. Söz konusu konaklar Dulkadiroğulları Beyliği’ne mensup Dölarslan ailesinden kalmıştır. 8000 m2 alan üzerine kurulu tarihi konaklar bahçesi ile birlikte doğal bir görünüme sahiptir.

İsmet Eker Konağı

29 Ekim 1923 yılında TBMM Başkanvekili sıfatıyla Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte Cumhuriyetin kurulmasında büyük emeği olan ve “Cumhuriyet ilan edilmiştir arkadaşlar” diyen Çorum Milletvekili İsmet Eker’e ait olan, Merkeze bağlı Bayat Köyü’nde yer alan ve Türk mimarisinin en güzel örneklerini barındıran konak, 1926’da kentin önemli yapı ustalarından Muttalip Ağa tarafından yapıldı. Konağın bir benzeri Ankara Kalesi içinde bulunuyor.

1926 yılında inşa edilen ve içerisinde konak, ahırlar, samanlık, silo, kuruluk, bahçe, hizmetkarların kaldığı bölümleri bulunan İsmet Eker Konağı kültür-sanat alanında kullanılmak üzere ücretsiz olarak İl Özel İdaresine tahsis edilmiş olup Kırsal Yaşam ve Tarım Müzesi olarak planlanmış, birinci bölümü restore edilip çevre düzenlemesi yapılmıştır. Restore edilip çevre düzenlemesi yapılan İsmet Eker Konağı’nda “Kırsal Yaşam Müzesi” açılması çalışmaları devam etmektedir.

Hacıhamza Evleri (Kargı)

Kargı ilçesine bağlı Hacıhamza’da eski Türk mimarisi örneklerinden olan günümüze kadar gelmiş eski evler mevcuttur. Bir kısmı halen kullanılmaktadır. Çoğu iki katlı olan evler, ahşap arası kerpiç örülerek yapılmış ve tatlı kireç sıvalıdır. İlçenin en büyük kasabası olan Hacıhamza’daki eski doku kentsel sit olarak ilan edilmiştir.

Çatalkara Kültürve Sanatevi̇ (İski̇li̇p)

Hughette Eyüboğlu’nun girişimi, Kaymakamlık ve Belediyenin işbirliğiyle restore edilen 120 yıllık tarihi İskilip evi, adını yörede yetişen Çatalkara üzümünden alıyor. Çorum Valiliği’nin katkılarıyla hizmete açılan sanat evinde sergi dışında çeşitli sanat dallarında atölye çalışmaları ve konferanslar düzenleniyor.

Paylaşın

Çorum’un Birer Sanat Eseri Olan ‘Türbeleri’

Çorum, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çorum’a yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında türbelerde önemli bir yer tutmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çorum il sınırları içinde bulunan türbeleri sizler için derledik.

Mecitözü Elvançelebi Zaviye Ve Türbesi

Mecitözü İlçesi Elvançelebi Beldesinde bulunan Elvançelebi Cami ve Türbesi geniş bir bahçe içinde, birbirine bitişik ve kaynaşmış üç unsurdan meydana gelmektedir.

Yapı, orta kubbe ve şadırvanı, yan eyvanları ile tipik Türk yapısı özelliklerini göstermektedir. 1555 yılında üstü ahşap ve topraktan olan cami bölümü Türk sanatında barok etkilerin görülmesi ile 1750’den sonra büyük ölçüde onarım görerek şimdiki tavan kaplaması yapılmıştır.

İnce ahşap direklere oturtulmuş, barok profilli kemerlere sahip mahfili vardır. Kemerler ve tavanlardaki kalem işleri 18. yy sonu 19. yy başlarına tarihlenmektedir. Yapının cami kısmındaki kitabeden 1282-3, türbe üzerindeki kitabeden ise 1307 tarihleri çıkarılmıştır. Günümüzde cami olarak kullanılmaktadır.

Koyunbaba Türbesi

Osmancık İlçe merkezinde bulunan ve Osmanlı padişahlarından Sultan II. Beyazıt zamanında 1469 tarihinde yaptırılan türbe, yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Peygamber efendimizin torunu Hz. Hüseyin’in 7. Oğlu Ali Rıza’nın oğlu olduğu rivayet edilmektedir. Asıl adı Seyyid Ali olan Koyun Baba, Horasan’da doğmuştur.

Kerbelayı ziyaret etmiş oradan hacca gitmiş, hacdan dönüşte Anadoluya gelmiştir.  Evliya Çelebiye göre Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir.  Daha sonra Bursa’da Abdullah adında zengin bir kişiye koyunların ikiz kuzularından bir tanesini ücret olarak almak üzere çoban durmuştur. Kuzuların sayısı 40 olunca Bursa’dan ayrılarak Osmancık’a gelerek yerleşmiştir. Zaman zaman koyun gibi melediği için “Koyunbaba” ismi ile anıldığı söylenmektedir.

Hakkında halk arasında birçok kerametleri anlatılan Koyun Baba’nın mezarı vasiyeti üzerinde İlçenin kuzeyinde bir tepe üzerine yapılmıştır. II.Beyazıt tarafından mezarına bir türbe ve yanına aşevi ile mescit yaptırılmıştır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde türbe alanında cami, yemekhane, ziyafet odası, konuk evleri olduğunu belirtmiş ise de günümüzde türbe dışındaki yapıların bugün temelleri kalmıştır. Türbenin çift kanatlı, derin oyma tekniği ile işlenmiş ahşap kapısı bugün Çorum Müzesi’nde korunmaktadır. Türbe 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

İskilipli Atıf Hoca Türbesi

Atıf Hoca, 1876 yılında İskilip’in Tophane köyünde doğmuştur. Annesi Mekke-i Mükerremeden göç etmiş Ben-i Hattap aşiretinden, Arap dedenin torunlarından Nazlı hanımdır. Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Atıf, dedesi Hasan Kethüda efendinin himayesinde yetişmiştir.

İlk tahsilini köyde yaptıktan sonra 1893’te İstanbul’a gelip medrese tahsili yapmış,1902’de icazet alarak Darü’l-fünunun ilahiyat Fakültesine girmiştir. 1903 te fakülteyi bitirip Fatih Camii’nde Ders-i Amm olarak kürsüye çıkmıştır..  31 Mart Vak’ası’ndan sonra Sinop’a sürülmüş, sonrasında Sungurlu’ya gönderilmiş, nihayet yanlışlık olduğu söylenerek serbest bırakılmıştır.

Yunanlılar İzmir’e çıktığında ilk tepkiyi, kurduğu ‘Teal-i İslam Cemiyeti’ vasıtası ile yapmıştır. Daha sonra  çeşitli entrikalarla Teal-i İslam Cemiyeti’nin adı kullanılarak Anadolu’da işgallere karşı direnişe geçen milislere karşı hazırlanarak uçaklarla atılan fetva nedeniyle ihanetle suçlandıysa da; bu fetvaya karşı Atıf Hoca, 23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920 Vakit Gazetesi‘ne bir tekzib yazısı göndererek, memleketin işgali sırasında böyle bir fetvanın yanlış olduğunu söylemiş ve bu fetvayı benimsemediğini ve imza koymadığını söylemiştir. Şapka devriminden önce Müslümanları amel ve iman bütünlüğüne davet için yazdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka Risalesi nedeni ile 26 Ocak 1926’da İstiklal Mahkemesinde yargılanmıştır.

Mahkeme Atıf Hoca’yı önce üç yıl hapse mahkum ettiyse de daha sonra idama mahkum edilmiş ve bir hafta sonra Ankara Samanpazarı meydanında asılmıştır.  Ailesi de dahil olmak üzere kimsenin haberi olmadan Atıf Hoca’nın naaşı bilinmeyen bir yere götürülmüş ve gömülmüştür.  Âtıf Hoca’nın kabri, uzun gayretler sonunda 2004 yılında bulunmuş ve İskilip’te yapılan yeni mezarına taşınmıştır.

Hüseyin Gazi Türbesi

Hüseyin Gazi yapı kompleksi içinde bugün iyi durumda bulunan türbe, avlunun güneydoğusunda yer almakta olup, türbenin kapısı avlu tarafında avluya 45 derecelik bir açı yapar şekilde tertiplenmiştir.

Türbe dikdörtgen planlı, çapraz tonoz örtülüdür. Dışardan görülen kubbe yalancı olup, sonradan yapılmış olması muhtemeldir. İnşa malzemesi olarak alt kısımlarda taş, üst kısımlara doğru az da olsa tuğla kullanılmıştır. Tuğla ve taş araları horasan harçlıdır.

Türbeye yuvarlak kemerli, taş çerçeveli üzeri işlemeli ahşap bir kapı ile giriş sağlanmaktadır. Kapı kemeri üzerinde renkli mermerden yapılmış 12 köşeli yıldız motifi ile kapı üzerinde yine mermerden 4 sıra yazı bulunan kitabe bulunmaktadır. Türbenin duvarlarının iç yüzeyleri tatlı kireç sıvalı olup, üzerinde Allah, Muhammed ve halifelerin isimleri yazılıdır.

Duvarların üst kısmında her duvarda bir adet olmak üzere toplam 4-adet pencere yer almaktadır. Pencereler içten dışa doğru daralarak dikdörtgen çerçeveli küçük birer mazgal pencereyle dışa açılmaktadır. Pencerelerin ikisi üzerinde içinde 5 köşeli yıldız motifi bulunan niş kısmı yer almaktadır.

Çapraz tonoz ile örtülü olan türbenin tonozunda iç içe dairevi çizgilerden meydana gelen koyu mavi zemin üzerine beyaz çiçek motifli bir göbek kısmı bulunmaktadır. Türbenin içinde bir adet mezar yer almakta olup, mezarın baş kısmında 12 dilimli sarıklı mermerden bir mezar taşı mevcuttur. Baş taşının ön yüzünde 8 sıra araları cetvelli eski yazı kitabe, arka tarafında ise taban üzerinde kalp şeklinde mermer bir kurna bulunmaktadır.

Demirşıh Türbesi

Sungurlu İlçesine bağlı Demirşıh Köyünün mezarlığı içinde bulunan türbe, doğu-batı yönünde dıştan dikdörtgen biçimli, kareye yakın iki odadan meydana gelmiştir. Birinci oda 25-30 yıl önce yeniden yapılmış, ikinci oda ise orijinal şeklini korumuştur, Alçak ve sivri kemerli kapı ile türbe kısmına geçilmektedir.

Mekan kubbe ile örtülüdür. Cephelerin üç tanesinde pencere, güney duvarında niş yer almaktadır. Yapı malzemesi olarak dış köşelerde sarı kesme taş, duvarlarda toplama taş ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Osmanlı Devri türbe yapılarına benzemekle beraber taşra tipindedir.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhûriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Uygarlıkların Kesişme Noktası Çorum’un Kaleleri!

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çorum, mutlaka gidip görmesi gereken kentler arasındadır. Çorum’da gezilip görülmesi gereken yerler arasında özelikler kaleler öne çıkmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çorum il sınırları içinde bulunan kaleleri sizler için derledik.

Çorum Kalesi:

Şehrin güneyinde, alçak bir tepe üzerinde, ovaya hakim bir konumda kurulmuş olan kalenin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. 17. yy. da Çorum’a gelen Evliya Çelebi kalenin Sultan Kılıç Arslan tarafından inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı olduğunu anlatır.

Kalenin asıl girişi, kuzey cephede ortada bulunan dikdörtgen şeklindeki çıkmadan içeri açılan kapı ile sağlanmaktadır. Kapıdan girildiğinde sağ ve sol taraflarda birer oda bulunmaktadır. Bu odalardan soldaki kale muhafızına ait olup, sağdaki ise zindan olarak kullanılmıştır.

Selçuklu mimari özelliği taşıyan Çorum Kalesi’ne ait ilk yazılı belgeler M. 1571 (H. 979) tarihlidir. M. 1577 (H. 985) tarihli belgeden ise kaleden “ Sultan Süleyman Hayratı” olarak söz edilmektedir. 16 yy. da Çorum’a gelen Evliya Çelebi şehrin kıble yönündeki kalenin Sultan Kılıç Arslan tarafından inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı olduğunu söyler.

1842 yılında Çorum’da W. F. Ainsworth kalenin eski malzeme ile inşa edilmiş yeni bir yapı olduğunu, yapılırken eski planın büyük olasılıkla korunduğunu gözlemlerinde aktarmıştır. Yine aynı yıl gezgin W.J. Hamilton ise kentin güneydoğusunda bir tepe üzerine inşa edilmiş kare planlı kale yapısının Sultan Süleyman tarafından inşa edildiğinin söylendiğini belirtmektedir.

Yapı malzemesi olarak düzgün kesme taş, moloz taş ve Roma-Bizans dönemlerine ait devşirme taşlar kullanılmıştır. Kale içinde küçük bir cami ile konutlar yer almaktadır.

İskilip Kalesi

İlçe merkezinde bulunan ve Osmanlı Dönemine tarihlenen kalenin üç yanı sarp kayalık olup, sadece kuzeybatıdan çıkış mümkündür. Kalenin inşa edildiği sarp kayalığın eteklerinde Roma Devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır.

İlçe Merkezinde Kızılırmak’ın kuzey kenarındaki tabii kayalığın üzerine inşa edilmiştir.  Selçuklu Dönemine tarihlenen kale içinde ikinci bir kapı daha bulunmaktadır.

Kale, İstanbul’dan Amasya’ya uzanan ticaret yolu üzerindedir. Kalenin güneyinde Roma Dönemi kaya mezarları yer almaktadır. Kalenin inşa edildiği sarp kayalığın eteklerinde Roma Devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır.

Osmancık Kandiber Kalesi

İlçe Merkezinde Kızılırmak’ın kuzey kenarındaki tabii kayalığın üzerine inşa edilmiştir. Selçuklu Dönemine tarihlenen kale içinde ikinci bir kapı daha bulunmaktadır. Kale, İstanbul’dan Amasya’ya uzanan ticaret yolu üzerindedir.

Hacıhamza Kalesi

Hacıhamza Beldesindeki İncesu Deresi’nin kuzeyinde yer alan kale ikizkenar yamuk planlıdır. Şeriye Sicil kayıtlarında III. Ahmet tarafından 1723 yılında yapıldığı anlaşılan kale, 1940’lı yıllara kadar kasaba halkını içinde barındırmıştır. Kalenin içinde, cami, medrese, han ve hamamdan oluşan külliye mevcuttur.

Kale duvarları moloz taştan yapılmış, taş aralarında harç kullanılmıştır. Kale kapılarından günümüzde kuzeydeki kapı ayakta kalmıştır.

Halk arasında Küçük Kapı olarak bilinen kapı, boyutları nedeniyle insanların geçişi amacıyla yapılmış olmalıdır. Doğu kapısı yıkılmış olup, yerine evler yapılmış bulunmaktadır. Kale, yer yer yıkılmış, üzerlerine evler yapılmış olmasına rağmen varlığını bugüne kadar koruyabilmiştir.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhuriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Hititlerin idari merkezi ‘Şapinuva’

Çorum’ un 53 km. güneydoğusunda yer alan Şapinuva (Ortaköy), Hitit İmparatorlu’nun önemli idari merkezlerinden birisidir.

Şapinuva, (Ortaköy), Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir.

Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir.

Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanısıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir.

Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır.

Devam eden kazı çalışmalarında bugüne kadar A binası ismi verilen anıtsal idari yapı ve B Binası olarak adlandırılan ticari yapı açığa çıkartılmıştır.

Paylaşın

Dini Tören Ve Sanat Merkezi ‘Alacahöyük’

Hitit öncesi dönemin önemli şehirlerinden olan Alacahöyük, Çorum’un 45 km. güneybatısında, Ankara’nın 160 km. doğusundadır. Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır.

Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir.

Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur.

Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir.

Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır.

İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla (kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir.

Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir.

4. kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhûriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Hititlerin Kutsal Mekanı ‘Yazılıkaya Tapınağı’

Hitit İmparatorluğu’nun Başkenti Hattuşa’nın en büyük ve en etkileyici kutsal mekanı olan Yazılıkaya Tapınağı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmıştır. Tapınakta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.

Tanrı ve tanrıça dizileri, İmparatorluk panteonunun baş tanrıları olan fırtına tanrısı ve güneş tanrıçası’ nın maiyetini oluşturuyordu. Bu yorum sonucunda; Yazılıkaya “Yeni yıl şenlikleri evi” olarak tanımlanabilir.

Hitit kült (dini tören) metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar “fırtına tanrısı’nın evi’nde” toplanırlardı. Bu şenlikte kentin diğer tüm tapınaklarından tanrı heykellerinin törensel bir alayla Yazılıkaya’ ya taşınmış olabileceği değerlendirilmektedir.

Yazılıkaya A Odasında kayaya işlenmiş kabartma figürlerin özel bir düzeni ve tertibi vardır. Burada sol kaya yüzeyinde ikisi dışında yalnız tanrılar, buna karşın sağ tarafta da yalnız tanrıçalar belirtilmiştir. Ana sahnede fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması tasvir edilmiştir.

Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, güneş tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir. Bu kutsal alanın bu kral tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

B Odasındaki kabartmalar ana odadaki gibi kuşaklar halinde değildir; yan duvarlara dört bağımsız figür işlenmiştir. A Odası’nın başlangıcında tanrılar geçidinde de tasvir edilen ve orak biçimli kılıç taşıyan oniki tanrı ve “Kılıç Tanrısı” Nergal, öbür dünya ile ilişki kuran yeraltı tanrıları anlamında olmalıdır.

Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın koruyucu tanrısı olan Şarruma, krala sarılmış ve ona yol gösteren bir durumda tasvir edilmiştir. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın ismi hiyeroglif yazıyla belirtilmiştir.

Çorum kısa tarihi

Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üstüste gelmiş bir târih şehridir.

Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına âit olduğu tesbit edilen kalıntılar bulunmuştur. M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pekçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur.

Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve târih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tesbit edilen Frigler de M.Ö. 676 târihine kadar Çorum’a birçok târih mîrâsı bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur.

Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Bu târihten sonra 1071 yılına kadar Çorum, Bizanslıların prensliği olarak uzun yıllar kalmış, bu arada İslâm orduları zaman zaman buralara seferler düzenlemiştir. Emevîler zamânında İstanbul’u kuşatan İslâm ordusu, geri dönerken Eshâb-ı kirâmdan Kereb-i Gâzi, Süheyb-i Rûmî ve Ubeyd-i Gâzi’nin Çorum civârında şehîd oldukları ve mübârek kabirlerinin Hıdırlık mevkiinde olduğu rivâyet edilir.

Büyük Türk sultânı Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Muhârebesiyle Anadolu kapıları Türklere açılmış, Bizans hâkimiyeti son bulmuştur. Dânişmend Ahmed Gâzi, Amasya’yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum’u almak üzere amcasının oğlu Çavlı Beyi gönderdi. Yapılan çetin muhârebeden sonra 1075’te Çorum fethedildi.

Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı İlyas Bey, buraya vâli tâyin edildi. Daha sonraları Anadolu Selçukluları, bu bölgede Dânişmendlileri yenerek hâkimiyet kurdular. 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol saldırısına uğrayan Selçuklular, Çorum ve çevresinden çekilmiş, böylece Çorum bir süre başsız kalmış, ferdî mücâdeleler olmuştur. 1308’de kurulan İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Daha sonra da Eratna Beyliğinde kalan Çorum, 1398’de Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Osmanlı topraklarına katılmış, bundan sonra bir daha Osmanlılardan çıkmamıştır. Selçuklular ve Osmanlılar tarafından birçok eserlerle îmâr edilen Çorum’da sık sık meydana gelen zelzelelerden dolayı pekçok eser tahrib olmuştur.

Osmanlı devrinde Çorum, Sivas-Rum beylerbeyliğine bağlı 8 sancaktan biriydi. Tanzimâttan sonra Ankara eyâletinin 5 sancağından biri oldu. Cumhûriyet devrinde ise il hâline getirildi.

Paylaşın

Hititlerin Başkenti ‘Hattuşa’

Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık M.Ö. 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye hükmetmişlerdir. Bu İmparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesindedir. Bölge 1988 yılında Tarihi Milli Parklar statüsüne alınmıştır. 

Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa’nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir. 1893-94’te Ernest Chantre’nin birkaç sondaj yapmasına ve ilk çivi yazılı tabletleri yayınlamasına kadar ki dönemde pek çok bilim adamı ve gezgin Hattuşa’yı ziyaret etmiştir.

Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in desteğini alan aynı müzenin konservatörü Theodor Makridi Bey, 1906 yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve II. Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952’de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.

İlk yerleşim izleri, Kalkolitik (Taş) Çağ’a kadar (M.Ö. 5000) inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise, Eski Tunç Çağı’nın sonlarına (M.Ö. 3000) doğru olmuştur. Bölgenin yerli halkı olan Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir.

M. Ö 20. yüzyıl’da Orta Dicle Bölgesi’nden gelen Assurlu tüccarlar, Hatti yerleşmesinin hemen dışında, bir Karum, (bir ticaret kolonisi) kurmuşlardır. Bu yıllarda Kaniş/Neşa’nın (Kayseri yanındaki günümüz Kültepe’si) denetimi altındaki, Assur Ticaret Kolonileri, Güneydoğu ve Orta Anadolu’ya yayılmıştır. Adının Hattuş olduğu bilinen bu yerleşimi M. Ö 1700’lerde ilk Hitit Büyük Kral’ı Kuşşara’lı Kral Anitta yıkmıştır.

Hitit yazılı kaynaklarından anlaşıldığına göre, I. Hattuşili’nin iktidara gelmesiyle (M.Ö. 1665-1640) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. Hitit İmparatorluk döneminde, yani M. Ö 14 ve 13. yüzyıllarda, şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Daha geç bir imar evresinde bu surların önüne ikinci bir duvar daha örülerek, kent daha sıkı bir savunmaya alınmıştır. Bu yeni sur üzerinde bulunan, anıtsal şehir kapılarının çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiştir.

Güney batıda, dış yüzünde aslan yontuları bulunan Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde, silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı, bunların en önemlileridir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı’nın özel bir rolü olmalıydı. Burada 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alır. Bu kapının tam altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen tek potern (tünel) vardır. 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki poternden geçilerek sur dışına çıkılmaktadır.

Şehirde ayakta kalmış, izlenebilen yapıların büyük bölümü, surlar gibi, M.Ö 13. yy.’dan kalmadır. Kraliyet yapılarının yer aldığı Büyükkale’de, direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo binaları ve büyük bir kabul salonuyla, büyük bir saraya ait kalıntılar ortaya çıkartılmıştır.

Hitit metinlerinde sık sık “Hattuşa Ülkesinin Bin Tanrısından” söz edilmektedir. Kuşkusuz bu tanrıların çoğu İmparatorluk başkenti Hattuşa’da kendilerine bir tapınım yeri edinebilmişlerdir. Başkent Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapı, tapınak olarak tanımlanmıştır. Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak, aşağı şehirdeki konutların ortasında tek tapınak olarak yükselir. İki kült odası olduğu için tapınak, imparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan fırtına tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıçasına adanmış olmalıdır.

Yukarı Şehir’de tapınaklar yanında, kraliyet saraylarının bulunduğu Büyükkale’nin önünde, resmi işlere ayrılmış, bazı anıtsal yapılar açığa çıkartılmıştır. Şehrin bu bölümünde, son Hitit Büyük Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle, taş üzerine kazınmış, kendisi ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır.

Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazıların ağırlık noktasını şehrin, hatta Hitit devletinin ekonomisine ışık tutan kazılar oluşturmuştur. İmparatorluk döneminde, M.Ö. 13.yy.’a tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, büyük boyutlarda, sayıları 11’ i bulan yeraltı siloları bulunmuştur.

Hitit İmparatorluğu’nun M. Ö 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmasıyla, Anadolu Tunç Çağları da sona erer. Bununla beraber, Hattuşa şehrinin arazisinin yerleşim tarihi devam eder. M. Ö 12. yüzyılın başlarında, Erken Demir Çağı’na tarihlenen yeni yerleşme, Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşüp büyümeye başlaması ancak, M.Ö 8. yy.’ da gerçekleşir. Yerleşim, Pers döneminde de devam etmiştir. Hellenistik, Galat, Roma ve Bizans’a ait yerleşme ve tahkimat izleri de görülmektedir.

Paylaşın