Dünya’nın Aşırı Sıcak Kalmasının Gizli Nedeni Bulundu

Yeni bir araştırma, Dünya’nın en büyük yok oluş olayı (yaklaşık 252 milyon yıl önce) sırasında tropikal ormanların çökmesinin, gezegenin milyonlarca yıl boyunca aşırı sıcak kalmasının başlıca nedeni olduğunu ortaya koydu.

Haber Merkezi / Tropikal ormanlar, karbondioksiti atmosferden çekip bitkilerde ve toprakta depolama süreci olan karbon sekestrasyonunda önemli bir rol oynar. Bu ormanlar, “Permiyen-Triyas Kitlesel Yok Oluşu” sırasında yok olduğunda, Dünya soğumak için kullandığı temel araçlardan birini kaybetti.

Yok oluş sırasında, karbonu emecek ormanlar olmadığı için gezegen, yaklaşık 5 milyon yıl boyunca süper sera durumunda kaldı; bu durum, yok oluşu tetikleyen volkanik patlamaların sona ermesinden sonra bile devam etti.

Leeds Üniversitesi’nden araştırmanın baş yazarı Dr. Zhen Xu, Permiyen-Triyas yok oluş olayını izleyen aşırı küresel ısınmanın bilim insanlarını yıllardır şaşırttığını belirterek, “Bu olayı öne çıkaran şey, Dünya tarihinde başka hiçbir yüksek sıcaklık döneminde görülmemiş bir şey olan tropikal ormanların tamamen çökmesiydi” diyor.

Araştırma, Leeds Üniversitesi ve Çin Jeoloji Bilimleri Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından yapıldı.

Permiyen-Triyas Kitlesel Yok Oluşu, yaklaşık 252 milyon yıl önce, Permiyen ve Triyas dönemleri arasında gerçekleşen, Dünya tarihindeki en büyük kitlesel yok oluş olayıdır. Deniz türlerinin yüzde 90-95’i ve karasal türlerin yüzde 70’e yakını yok oldu.

Başlıca nedenleri arasında volkanik aktiviteler (Sibirya Trapları), metan salınımı, okyanus anoksisi, iklim değişikliği ve karbon döngüsündeki bozulmalar yer alır. Bu olay, dinozorların ve modern ekosistemlerin evrimine zemin hazırladı.

Paylaşın

Taliban, Kadınları Yaşamdan Siliyor

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, Taliban’ın kadınları ve kız çocuklarını kamusal yaşamdan dışlamasını sert bir dille kınayarak, durumun ciddi bir insan hakları krizini temsil ettiğini söyledi.

Haber Merkezi / Cenevre’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin 59. oturumunda konuşan Türk, Taliban’ın Ağustos 2021’de iktidarı yeniden ele geçirmesinden bu yana kız çocuklarının altıncı sınıftan sonra okula gitmesini yasaklamakla kalmayıp, aynı zamanda kadınların seslerini susturduğunu, eğitimden, istihdamdan, siyasi katılımdan ve birçok kamusal alana erişimden mahrum bıraktığını ifade etti.

Taliban’ın küresel etkileri olan insan hakları acil durumu oluşturduğu uyarısında bulunan Volker Türk, “Afganistan’da yaşananlar sadece Afgan halkı için bir trajedi değil, aynı zamanda uluslararası toplumun insan haklarının evrenselliğine olan bağlılığının da bir sınavıdır” dedi.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür. İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

2024 Göçmenler İçin En Ölümcül Yıl Oldu

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü (IOM), geçen yıl yaklaşık 9 bin kişinin sınırları geçmeye çalışırken hayatını kaybettiğini duyurdu. 2024 yılında en az 8 bin 938 göçmen hayatını kaybetmişti.

Haber Merkezi / Asya, 2 bin 788 göçmen ölümüyle en çok ölüm bildirilen bölge olurken, onu 2 bin 452 ile Akdeniz ve 2 bin 242 ile Afrika izledi. Uluslararası Göç Örgütü ayrıca Karayipler’de “341 can kaybı”, Avrupa’da 233 ve Kolombiya ile Panama arasındaki Darien geçişinde 174 can kaybı olduğunu duyurdu.

IOM, toplam göçmen ölümlerinin en az yüzde 10’unun şiddet sonucu gerçekleştiğini, bu kategoriye silahlı saldırı, bıçaklama ve dayak gibi olayların yanı sıra devletin izin verdiği göçmen cinayetlerinin de dahil olduğunu belirtti.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ugochi Daniels yaptığı açıklamada, “Dünyanın birçok bölgesinde ölümlerdeki artış, daha fazla trajik can kaybını önleyebilecek uluslararası, bütüncül bir müdahaleye neden ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor” dedi.

Ugochi Daniels, bu tür şiddet içeren ölümlerin en çok yaşandığı ülkelerin İran, Myanmar, Bangladeş ve Meksika olduğunu söyledi ancak her bir vakada cinayetlerden kimin sorumlu olduğunu belirtmedi. Daniels, sahil güvenlik güçleri tarafından denizde zorla geri itilen göçmenlerin boğulma vakalarının şiddet içeren ölümlere ilişkin verilerde yer almadığını da sözlerine ekledi.

Birçok göçmen, deniz yoluyla göç ederken boğuluyor, hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor ya da ölümcül şiddet vakalarına kurban gidiyor.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: İsrail, Filistinlilere Karşı “Soykırım Eylemleri” Gerçekleştirdi

İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kurucu anlaşması olan Roma Statüsü ve Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi’ndeki “soykırımcı eylemler” kategorilerden biri olan “doğumları engellemeye yönelik önlemlere” başvurduğu belirtildi.

İsrail’in Cenevre’deki BM Daimi Misyonu, “temelsiz”, “ön yargılı” ve “güvenilirlikten yoksun” olduğunu iddia ettiği bu suçlamaları “kategorik olarak reddettiklerini” bildirdi. Misyonun açıklamasında, “İsrail ordusunun bu tip suistimalleri katiyen yasaklayan somut yönetmelik ve politikaları bulunmaktadır” denildi.

Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları, İsrail’in Gazze’deki çatışmalar sırasında kadınlara yönelik sağlık tesislerini sistematik olarak tahrip ederek, Filistinlilere karşı “soykırım eylemleri” gerçekleştirdiği ve cinsel şiddeti bir savaş stratejisi olarak kullandığı kararına vardı.

BM’nin İşgal Altındaki Filistin Toprakları, Doğu Kudüs ve İsrail’e İlişkin Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’ndan gelen raporda, İsrail güvenlik güçlerinin Ekim 2023’ten bu yana Filistinlileri cezalandırmak için zorla halk içinde soyma ve cinsel saldırı eylemlerini kullandığı ifade edildi.

Komisyonun açıklamasında, “İsrailli yetkililer, Roma Statüsü ve Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan soykırım eylemlerinin kategorilerinden biri olan doğumları engellemeyi amaçlayan tedbirleri de uygulayarak, Gazze’deki Filistinlilerin bir grup olarak üreme kapasitelerini kısmen yok etti,” ifadeleri yer aldı.

Komisyon, bu eylemlerin, tıbbi malzemelere erişimin kısıtlanması nedeniyle anne ölümlerindeki artışa ek olarak, imha etme yoluyla insanlığa karşı suç teşkil ettiğini dile getirdi.

İsrail’den tepki: Temelsiz ve ön yargılı

İsrail’in Cenevre’deki BM Daimi Misyonu, “temelsiz”, “ön yargılı” ve “güvenilirlikten yoksun” olduğunu iddia ettiği bu suçlamaları “kategorik olarak reddettiklerini” bildirdi. Misyonun açıklamasında, “İsrail ordusunun bu tip suistimalleri katiyen yasaklayan somut yönetmelik ve politikaları bulunmaktadır” denildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise raporun bulgularını reddederek, bunların taraflı ve antisemitik olduğunu savundu. Netanyahu, “Birleşmiş Milletler, Hamas terör örgütünün işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarına odaklanmak yerine, bir kez daha İsrail devletine asılsız suçlamalarla saldırmayı tercih ediyor,” dedi.

Komisyon, Haziran 2024’te yayımladığı bir önceki raporunda, Hamas dahil Filistinli silahlı grupları 7 Ekim 2023’teki baskında işkence ve aşağılayıcı muamele gibi ciddi hak ihlalleri gerçekleştirmekle suçlamıştı.

Uluslararası Adalet Divanı Ocak 2024’te aldığı kararda, BM Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olan İsrail’in Gazze’deki soykırım eylemlerini engellemek için önlem almasının zorunlu olduğuna hükmetmişti.

İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne ise taraf değil. Roma Statüsü, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili olarak bireylere yönelik dava açılabilmesi için UCM’ye yetki veriyor.

Güney Afrika, Gazze’deki eylemlerinden ötürü Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine soykırım davası açmıştı.

Hamas’ın 7 Ekim saldırısının ardından İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda, bu bölgedeki sağlık yetkililerinin verdiği bilgilere göre şu ana kadar 48 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Hamas’ın İsrail’de düzenlediği baskında yaklaşık bin 200 kişi ölürken 251 kişi de rehin alınmıştı.

Paylaşın

Suriye Ekonomisinin Toparlanması 50 Yıldan Fazla Sürebilir

Birleşmiş Milletler (BM), Suriye ekonomisinin savaş öncesi seviyeye dönmesinin 55 yıl süreceğini açıkladı. Açıklamada, 2011 yılında başlayan çatışmaların uzun vadeli ekonomik yıkımlarına dikkat çekildi.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), “Suriye’deki Çatışmanın Etkileri: Yıkılmış Ekonomi, Yaygın Yoksulluk ve Sosyal ve Ekonomik İyileşmeye Giden Zorlu Yol” başlıklı raporunu yayınladı.

Raporda, Suriye’nin 2018 – 2024 yılları arasında yıllık ekonomik büyüme oranının yaklaşık yüzde 1,3 olduğu belirtilirken, “GSYİH’sinin 2010 seviyelerine ancak 2080 yılında, yani yaklaşık 55 yıl sonra döneceği” ifade edildi.

Raporda, Suriyelilerin onda dokuzunun yoksulluk içinde yaşadığı tahmin edilirken, ülkenin gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) 2011 öncesine göre yarıdan bile az olduğu, bunun da yaklaşık 800 milyar dolarlık bir kayıp anlamına geldiği belirtiliyor.

UNDP Yardımcı Yöneticisi ve UNDP Arap Ülkeleri Bölge Bürosu Müdürü Abdallah Al-Dardari, Suriye’nin “dış yardıma olan bağımlılığını azaltmasını” sağlayacak tek şeyin reformlar ve altyapının yeniden inşasını içeren “kapsamlı bir strateji” olabileceğini söyledi.

İşsizliğin üç katına çıktığı ve Suriyelilerin dörtte birinin işsiz olduğu vurgulanan raporda, yaptırımlar da dahil olmak üzere uluslararası izolasyonun, kötü olan ekonomiyi daha da kötüleştirdiği belirtildi.

Suriye, 40 yıldır uluslararası yaptırımlar altında bulunuyor ve bu yaptırımlar savaşın başlamasıyla birlikte önemli ölçüde arttı.

Raporda, nüfusun yüzde 75’inin sağlık, eğitim, istihdam, gıda güvenliği, su, enerji ve barınma gibi konularda insani yardıma ihtiyaç duyduğu belirtildi.

Raporda ayrıca, ülkenin enerji üretiminin yüzde 80 düştüğü, santrallerin yüzde 70’inin hasar gördüğü, bunun da ulusal elektrik şebekesinin kapasitesinde yüzde 75’lik bir azalmaya yol açtığı belirtildi.

Paylaşın

Suriyelilerin Yaklaşık Yüzde 30’u Ülkelerine Dönmek İstiyor

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, Ortadoğu ülkelerinde yaşayan milyonlarca Suriyeli mültecinin yaklaşık yüzde 30’unun gelecek yıl ülkelerine dönmeyi planladığını söyledi. Grandi, geçen yıl bu oranın yüzde 0’a yakın olduğunu belirtti.

Haber Merkezi / Suriye’nin başkenti Şam’da gazetecilere konuşan Filippo Grandi, ayrıca Beşar Esad’ın düşüşünden bu yana yaklaşık 200 bin Suriye mültecinin geri döndüğünü ve Hizbullah-İsrail çatışması sırasında Lübnan’dan Suriye’ye kaçan 300 bin kişinin daha olduğunu söyledi.

BM Mülteci Ajansı’nın (UNHCR) son verilerine göre; Türkiye, toplam 3.112.683 en fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan ülke olurken, Lübnan ise 774.697 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Almanya, Avrupa’da 716.728 Suriyeli mülteciye ev sahipliği ile başı çekiyor.

Bu mültecilerin dönüşü, yeni Suriye hükümetinin temel hedeflerinden biri olmaya devam ediyor. Grandi, iç savaş sırasında büyük şehirlerin büyük bir bölümünün yıkıldığını, kamu hizmetlerinin çöktüğünü ve Suriyelilerin büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde yaşadığını kabul etti. Batı’nın hala Suriye’ye yaptırım uyguladığını belirten Grandi, “Durum vahim ve bazı yaptırımların kaldırılması insanların geri döndüğü bölgelerdeki koşulların iyileştirilmesine yardımcı olabilir” dedi.

Geri dönen Suriyelilerin birçoğunun taşınma maliyetlerini karşılamak için eşyalarını sattığını vurgulayan Grandi, BM kuruluşlarının taşınma ve gıda için bir miktar mali yardım sunduğunu ve ayrıca yıkılan evlerin en azından bir kısmının yeniden inşasına yardımcı olduğunu söyledi. Grandi, “Geri dönen ve geri dönmek isteyen Suriyelilerin daha fazla desteğe ihtiyaç var, yaptırımların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum” diye ekledi.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi, ABD yönetiminin dış yardım programlarını önemli ölçüde azaltma yönündeki son kararına doğrudan yorum yapmadı.

Paylaşın

BM’den Suriyeliler “Geri Dönüşe” Zorlanmamalı Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Jamous Imseis, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ülkelere, sığınmacıları alelacele geri göndermekten kaçınmaları çağrısında bulundu.

Jamous Imseis, “Hiç kimse Suriye’ye zorla gönderilmemelidir ve Suriyelilerin iltica süreçlerine erişim hakkı korunmalıdır” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM), Beşar Esad rejiminin devrilmesi sonrasında 2025’in ilk yarısında, iç savaş nedeniyle ülkesini terk eden yaklaşık bir milyon Suriyelinin ülkesine dönmesini bekliyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Rema Jamous Imseis, “Suriye’deki son gelişmeler, Dünya gezegeninde gördüğümüz en büyük yerinden edilme krizinin nihayet çözüme kavuşması yönünde muazzam bir umut yarattı. Önümüzdeki yıl Ocak ayı ile Haziran arasında yaklaşık bir milyon Suriyelinin geri dönebileceğini tahmin ediyoruz” dedi.

Imseis, diğer yandan rejim değişikliğinin insanî krizin hemen sona erdiği anlamına gelmediğine de vurgu yaptı. Suriye’nin çok büyük zorluklarla karşı karşıya olduğuna işaret eden BM yetkilisi, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ülkelere, sığınmacıları alelacele geri göndermekten kaçınmaları çağrısında bulundu. Imseis, “Hiç kimse Suriye’ye zorla gönderilmemelidir ve Suriyelilerin iltica süreçlerine erişim hakkı korunmalıdır” dedi.

Esad’ın 8 Aralık’ta devrilmesinin hemen ardından aralarında Almanya ve Avusturya’nın da bulunduğu bazı AB ülkeleri, Suriyelilerin iltica başvurusu değerlendirme süreçlerinin askıya alındığını açıklamış, aşırı sağcı partiler, Suriyelilerin sınır dışı edilmesi için hükümetlere baskı yapmaya başlamıştı.

Jamous Imseis, iltica süreçlerini askıya alan ülkelere seslenerek “Lütfen ülke topraklarına giriş ve iltica başvuru hakkına saygı duymayı sürdürün. Yerinden edilmiş insanlar 14 yıl sonra öyle kolayca bir gecede bavullarını toplayıp savaştan harap olmuş bir ülkeye geri dönemez. Suriye’nin geri dönecek kadar güvenli olup olmadığını değerlendirmek için Suriyelilere ve bize zaman tanıyın. Şu an bunun için çok erken” ifadelerini kullandı.

Esad rejiminin devrilmesi sonrasında pek çok kişi Suriye’ye geri dönerken ülkede son üç haftada, çoğu kadın ve çocuk bir milyonu aşkın kişinin evini terk etmek zorunda kaldığına dikkat çeken Imseis, “8 Aralık öncesinde var olan risk grupları, artık aynı derecede korumaya ihtiyaç duymasa da ya da haklarına yönelik ihlaller konusunda aynı tehdit ya da korkuya sahip olmasa da rejim değişikliği sonrasındaki süreçte başka kırılgan gruplar ortaya çıkmıştır” dedi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

BM, ABD Ve AB’den Suriye Açıklaması: Suriye’nin Geleceğini Suriyeliler Belirlemeli

ABD Başkanı Joe Biden, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’deki ortakları ve paydaşlarıyla birlikte çalışarak bir fırsatın değerlendirilmesine ve riskin yönetilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Haber Merkezi / Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, ulusal güvenlik ekibiyle yaptığı toplantının ardından açıklama yaptı. Biden, Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada, ABD’nin geçiş döneminde Suriye’nin komşularını destekleyeceğini ve silahlı grupların söz ve eylemlerini değerlendireceğini söyledi.

Joe Biden, ABD’nin Beşar Esad’ın nerede olduğunu resmi olarak bilmediğini, ancak Esad’ın Moskova’ya kaçtığına dair bilgilere dikkat çekti.

Suriye’nin risk ve belirsizlik döneminde olduğunu belirten Biden, “Yıllarca Esad’ın başlıca destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya oldu. Ancak son bir haftada destekleri çöktü, çünkü üçü de benim göreve geldiğim zamana göre çok daha zayıflar” dedi.

ABD güçlerinin Suriye’de IŞİD militanlarının kamplarını ve militanlarını hedef alan bir düzine hassas saldırı gerçekleştirdiğini söyleyen Biden, “Bu, uzun süredir acı çeken Suriye halkının gururlu ülkeleri için daha iyi bir gelecek inşa etmesi için tarihi bir fırsat anı” dedi.

Biden, “Hepimiz bundan sonra ne olacağı sorusuna yöneldiğimizde, ABD, Suriye’deki ortaklarımız ve paydaşlarla birlikte çalışarak onların riski yönetme fırsatını yakalamalarına yardımcı olacak” dedi.

Avrupa Birliği: Gelişmeleri takip ediyoruz

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Zalim Esad diktatörlüğü çöktü. Bölgedeki bu tarihi değişim fırsatlar sunuyor ancak riskler de mevcut.

Avrupa, ulusal birliğini koruyan ve tüm azınlıkları güvence altına alan bir Suriye devletinin yeniden inşasına destek vermeye hazırdır. Avrupa ve bölgedeki liderlerle temas halindeyiz ve gelişmeleri takip ediyoruz.”

Birleşmiş Milletler: Suriye’nin geleceğini Suriyeliler belirlemeli

Suriye’de rejiminin devrilmesinin ardından yazılı açıklama yapan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suriye’nin geleceğini Suriyelilerin belirlemesi gerektiğini vurguladı.

Guterres, “14 yıllık vahşi savaş ve diktatör rejimin sona ermesinin ardından Suriye halkı, istikrarlı ve barışçıl gelecek inşa etmek için tarihi fırsatla karşı karşıya.” değerlendirmesinde bulundu.

Düzenli siyasi geçişi sağlamak için “yapılacak çok iş” olduğuna işaret eden Guterres, “Bu hassas zamanda sükunet, şiddetten uzak durma ve ayrım gözetmeksizin tüm Suriyelilerin haklarını koruma çağrımı yineliyorum.” ifadesini kullandı.

Siyasi geçiş sürecinin kapsayıcı, kapsamlı ve tüm çeşitliliğiyle Suriye halkının meşru isteklerini karşılaması için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç olduğunu kaydeden BM Genel Sekreteri, Suriye’nin egemenliği, birliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi gerektiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, Suriye’deki 14 yıllık savaşın ardından barış için umut mesajı verdi. Pedersen, Suriye halkının acılarına derin dayanışma duyduğunu belirterek, “Yeni bir sayfa açma zamanı” dedi.

Pedersen, yerinden edilenlerin evlerine dönme, savaşın ayırdığı ailelerin yeniden birleşme ve haksız yere alıkonulanların özgürlüğüne kavuşma umutlarının arttığını da söyledi. Ayrıca, adaletin sağlanması için hapishanelerin açılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.

Pedersen, Suriye’nin geleceği için kapsayıcı geçiş düzenlemelerinin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Pederson ayrıca uluslararası toplumun desteğiyle, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü korunarak barışçı bir çözüm bulunabileceğini de ifade etti.

Son olarak, Pedersen, Suriyeliler’e diyalog, birlik ve insan haklarına saygı çağrısında bulunarak, kolektif bir çaba ile Suriye’de barış ve refah sağlanması gerektiğini söyledi.

Paylaşın

İklim Krizi: BM’den G20 Ülkelerine “Örnek Liderlik” Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, G20 ülkelerine “örnek liderlik” çağrısında bulundu ve “çalkantılı dönem” olarak tanımladığı günümüz dünyasında ulusların ortak zorlukların üstesinden gelmek için birlikte çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Guterres, Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Sudan’da barış için harekete geçmeleri çağrısında bulundu. Guterres, “Gazze’de barışın sağlanması, tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması ve iki devletli çözüme doğru geri döndürülemez bir sürecin başlatılmasına” vurgu yaptı.

Dünya liderlerinin, ekonomik işbirliklerini ve politikaları ele alacakları G20 Liderler Zirvesi öncesinde Pazar günü Brezilya’nın Rio de Janeiro kentine ayak bastı.

Süreç içerisinde dünyanın en büyük ekonomilerinden bazılarının yöneticileriyle görüşmesi beklenen Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, G20’nin katılımcısı olan tüm ülke liderlerini karşıladı.

Rio’daki zirve öncesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, G20 ülkelerine “örnek liderlik” çağrısında bulundu ve “çalkantılı dönem” olarak tanımladığı günümüz dünyasında ulusların ortak zorlukların üstesinden gelmek için birlikte çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

António Guterres, “G20’nin liderleri örnek liderlik etmeli. G20 ülkeleri tanımları gereği muazzam bir ekonomik güce sahip. Ellerinde muazzam bir diplomatik güç var. Bunu temel küresel sorunların üstesinden gelmek için kullanmalılar” dedi.

G20 Liderler Zirvesi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de iklim görüşmelerinin ikinci haftasına girilirken, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29) Dünya Liderleri İklim Zirvesi ile aynı zamana denk geliyor. Bakü’deki yavaş ilerleme, hayal kırıklığı olarak yorumlanıyor.

BM Genel Sekreteri iklim kriziyle mücadelede “başarısızlığın bir seçenek olmadığını” söyledi ve savunmasız ülkelerin en ağır şekilde etkilenen ülkeler olmasına atıfta bulundu.

António Guterres, günümüzün küresel ekonomisini ve bu ulusların ihtiyaçlarını daha iyi yansıtacak reformlar yapılması çağrısında bulunarak, “Bu uluslar, modası geçmiş, etkisiz ve adil olmayan bir uluslararası mali mimariden ihtiyaç duydukları desteği alamıyorlar” dedi.

Brezilya Devlet Başkanı Da Silva’nın, uluslararası zirvelere pek ilgi göstermeyen ve dış politikasını çoğunlukla ideolojik temellere dayandıran aşırı sağcı eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’ya karşı 2022 seçimlerinde kazandığı zafer, uluslararası toplumda sol görüşlü lidere yönelik umutları artırdı.

Brezilya dönem başkanlığında ele alınması gereken üç öncelik ortaya konuldu: Açlıkla mücadele, yenilenebilir enerjiye geçiş ve uluslararası kurumların reformu. Ancak bu yılki zirvenin Ukrayna ile Rusya arasındaki ve Ortadoğu’daki iki büyük savaşın yanı sıra Donald Trump’ın son ABD seçim zaferinin gölgesinde kalması bekleniyor.

Guterres, Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Sudan’da barış için harekete geçmeleri çağrısında bulundu. “Gazze’de barışın sağlanması, tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması ve iki devletli çözüme doğru geri döndürülemez bir sürecin başlatılmasına” vurgu yaptı.

“Lübnan’da barış, Güvenlik Konseyi kararlarının tam olarak uygulanması yönünde anlamlı adımlarla yapılmalı. Ukrayna barışında, BM Şartı’na, BM kararlarına ve uluslararası hukuka uyulmalı. Sudan’da, savaşan taraflara sivillere yönelik korkunç şiddeti ve çaresiz insani krizi sona erdirmeleri için baskı yapılmalı,” diye devam etti.

Brezilya hükümetinin açıklamasına göre, G7 üyeleri ve gelişmekte olan ekonomilerin yer aldığı G20’ye 56 heyet daha katılacak ve zirve sonunda üye ülkelerin destekleriyle hazırlanmış ortak bir bildiri yayınlanacak. Görüşmeler öncesinde düzenlenen bir protestoda “Amazonia de Pe” hareketinden aktivistler Amazon yağmur ormanlarına dikkat çekerek “Dünya liderleri Amazon’u izliyor” yazılı bir pankart açtılar.

Amazon, dünyadaki karbondioksitin büyük bir kısmının depolanmasında önemli bir rol oynuyor. Ancak artan sıcaklıklar ve ormansızlaşma politikaları nedeniyle tehlikeli bir noktaya yaklaşıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, G20 zirvesi öncesinde Amazon’u gezdi ve yerli liderlerle bir araya gelerek yağmur ormanlarını ziyaret eden ilk Amerikan başkanı oldu. Bu ziyaret, seçilmiş başkan Donald Trump’ın ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele taahhüdünü kırmaya kararlı göründüğü bir zamanda geldi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dünya Meteoroloji Örgütü’nden “Sıcaklık Artışı Hızlanacak” Uyarısı

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun bir kez daha rekor seviyeleri ulaştığını hatırlatarak, “Bu, karar vericiler arasında alarm zillerinin çalmasına neden olmalı” dedi ve ekledi:

“Küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında sınırlama ve sıcaklık artışını sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 santigrat derece sınırlama yönündeki Paris Anlaşması hedefine ulaşmaktan açıkça uzaklaşıyoruz. Bunlar sadece istatistiklerden ibaret değil.”

Dünya küresel ısınmanın etkilerini yaşarken bir kötü haber de Birleşmiş Milletler’e (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü’nden (WMO) geldi.

WMO tarafından hazırlanan raporda, dünya genelinde sera gazının rekor seviyeye ulaştığı belirtilirken gelecek yıllarda sıcaklıkların daha da artacağı vurgusu yapıldı. Uzmanlar ‘alarm zillerinin’ çalması gerektiğini söylerken, insanlar için endişe verici gelişmeler olduğunu belirtti.

Sputnik’in aktardığı raporda, karbondioksit oranının, hiç olmadığı kadar hızlı şekilde atmosferde biriktiği kaydedilen raporda, “Karbondioksit konsantrasyonları sadece 20 yılda yüzde 11,4 arttı” ifadesi kullanıldı.

Raporda, 2023’te atmosferdeki karbondioksit artışının 2022’dekinden daha yüksek olduğu da vurgulandı. Karbondioksit emisyonlarının önemli kısmının atmosferde kaldığı belirtilen raporda, bunun dörtte birinden fazlasının okyanus ve yaklaşık yüzde 30’unun ise kara ekosistemleri tarafından emildiği ancak bu oranların doğa olaylarına bağlı olarak her yıl değiştiği kaydedildi.

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun bir kez daha rekor seviyeleri ulaştığını hatırlatarak, “Bu, karar vericiler arasında alarm zillerinin çalmasına neden olmalı. Küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında sınırlama ve sıcaklık artışını sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 santigrat derece sınırlama yönündeki Paris Anlaşması hedefine ulaşmaktan açıkça uzaklaşıyoruz. Bunlar sadece istatistiklerden ibaret değil.” ifadelerini kullandı.

Saulo, her bir derecelik sıcaklık artışının insan hayatı ve gezegene olumsuz etkisi olduğunun altını çizdi.

WMO Genel Sekreter Yardımcısı Ko Barrett ise rapordaki verilerin, potansiyel bir kısır döngüyle karşı karşıya olunduğu konusunda uyarıda bulunduğunu kaydederek şunları söyledi:

“Doğal iklim değişkenliği karbon döngüsünde büyük rol oynuyor. Ancak yakın gelecekte iklim değişikliğinin kendisi, ekosistemlerin daha büyük sera gazı kaynakları haline gelmesine neden olabilir. Orman yangınları atmosfere daha fazla karbon emisyonu salabilirken, daha sıcak okyanus daha az karbondioksit emebilir. Bu nedenle atmosferde küresel ısınmayı hızlandıracak daha fazla karbondioksit kalabilir. Bu iklim geri bildirimleri, insanlar için kritik endişelerden biri.”

Paylaşın