ABD Ve Avrupalı ​​Müttefikleri, Rusya’dan Büyük Miktarlarda Nükleer Ürün Satın Aldı

Rusya, ABD ve Avrupa’daki firmalara yaklaşık 1,7 milyar dolarlık nükleer ürün sattı. Satışlar, Batı’nın Moskova’ya 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesi nedeniyle katı yaptırımlar getirmesi ve petrol, gaz, votka ve havyar gibi temel Rus hammaddelerinin ithalatını engellemesi sırasında gerçekleşti.

ABD Enerji Enformasyon İdaresi’ne göre, Rusya geçen yıl ABD’nin ihtiyaç duyduğu uranyumunun yaklaşık yüzde 12’sini sağladı. Avrupa, 2022’de uranyumunun yaklaşık yüzde 17’sini Rusya’dan aldığını bildirdi.

Rusya’nın ABD’ye gönderdiği nükleer ürünlerin değeri, 2021’de 689 milyon dolar ve 2020’de 610 milyon dolardan geçen yıl 871 milyon dolara ulaştı. ABD’nin Rusya’dan uranyum ürünleri ithalatı 2020’de 6,3 tondan 2022’de 12,5 tona neredeyse ikiye katlandı.

AB’nin istatistik ofisi Eurostat’a göre Avrupa, geçen yıl Rus nükleer endüstri ürünlerine yaklaşık 828 milyon dolar (yaklaşık 750 milyon Euro) harcadı.

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı müttefikleri Rusya’dan çok büyük miktarlarda nükleer yakıt ve bileşikler almaya devam ediyor. Batılı yaptırımların dışında tutulan bu ürünler sayesinde Moskova, yüz milyonlarca dolar gelir elde etmeye devam ediyor.

Fakat bu durum hem silahsızlanma uzmanları hem de bazı politikacılar tarafından ithalatın Moskova’nın nükleer silah geliştirmeye devam etmesine ve Ukrayna’daki savaşı sürdürme kapasitesine destek sağladığı gerekçesiyle eleştiriliyor.

Çoğunlukla sivil amaçlı nükleer enerji santrallerinde kullanılan bu yakıt konusunda Rusya’ya olan aşırı bağımlılık Putin’in kaynağı kesmesi halinde ABD ve Avrupalı ülkelerinde enerji açığı yaşama riskini beraberinde getiriyor.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Silahsızlanma Politikası Eğitim Merkezi Direktörü Henry Sokolski, silah üretenlere mali kaynak aktarmanın anlamsız olduğunu vurgulayarak “Silah yapan insanlara para vermek zorunda mıyız? Bu çok saçma. Nükleer eneji üreticilerine Rusya’da yakıt ithal etmeleri açık bir şekilde yasaklanmazsa oradan almaya devam ederler. Çünkü oradan almak daha ucuz, neden almasınlar ki?” ifadelerini kullandı.

1.7 milyar dolarlık nükleer ürün

Sektör uzmanlarına göre Rusya Ukrayna’nın işgali sonrasında bile ABD ve Avrupalı şirketlere 1,7 milyar dolar değerinde nükleer ürün ihraç etti.

Karbon emisyon salımı yapmaması nedeniyle fosil yakıtlara önemli bir alternatif olarak görülen nükleer enerjiye ilgi de artıyor. Dünya genelinde inşa halinde 60 reaktör bulunurken 300 tanesi daha plan aşamasında. Fakat uzmanlar enerji üretimi aşamasında temiz olmasına rağmen barındırdığı riskler ve atıkların saklanması ile ilgili sorunlara dikkat çekiyor.

Halihazırda 440 reaktörde nükleer enerjiden elektrik üreten 30 ülkenin birçoğu yakıt olarak kullanılan radyoaktif materyali Rus devletine bağlı Rosatom’dan temin ediyor. Şirketin 2022 raporuna göre Rosatom, uranyum zenginleştirme bakımından dünya lideri, uranyum üretimi ve yakın imali bakımından da üçüncü sırada.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 ülkede 33 yeni reaktör inşa eden Rosatom ve bağlı şirketleri geçen yıl nükleer enerji ile ilgili 2,2 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştirdi.

Ukraynalı yetkililer ise dünya liderlerine Rosatom’a yaptırım uygulaması çağrısında bulunuyor.

Ama böyle bir yaptırım Avrupa’da tamamen Rus yakıta bağımlı olan 5 ülkedeki 19 reaktörde soruna yol açabilecek. Öte yandan daha önce Rus nükleer yakıtı kullanan İsveç, Finlandiya, Slovakya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti bu alımları ya tamamen kesti ya da kesmeye çalışıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’da Her Yıl 238 Bin Kişi Hava Kirliliği Nedeniyle Ölüyor

Avrupa Çevre Ajansı’nın raporuna göre, Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Norveç, İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein’da her yıl  en az 238 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenler sebebiyle hayatını kaybediyor.

Raporda ayrıca, hava kirliliğinin Avrupa’da her yıl 18 yaş altı bin 200 çocuk ve gencin erken ölümüne yol açtığına dikkat çekildi.

Avrupa Çevre Ajansı, kamuoyuna bugün açıkladığı raporunda, havadaki zararlı maddelerin sadece yetişkinler için değil aynı zamanda çocuklar açısından da büyük bir çevre riski oluşturduğuna işaret ediliyor. Raporda, bunun çocuk ve gençlerin yaşam beklentisini dramatik bir şekilde düşürdüğü kaydedildi.

Ajansın raporunda, erken ölümlerin yanı sıra kötü hava kalitesinin çocuk ve gençlerin ilerleyen yaşlarında hastalıkları da beraberinde getirdiği vurgulandı. Çocukların anne karnından yetişkinliklerine kadar hava kirliliğine karşı savunması olduğu belirtilen raporda, “Son yıllarda kaydedilen ilerlemelere rağmen, özellikle Orta ve Doğu Avrupa ile İtalya’da hava kirliliği seviyesinin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği seviyenin üzerinde seyrettiği” not düşüldü.

Raporda yer alan veriler, Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Norveç, İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein’ı kapsıyor. Ajansın geçen Kasım ayında açıkladığı rapora göre 2020 yılında söz konusu ülkelerde tüm yaş gruplarından en az 238 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenler sebebiyle hayatını kaybetti.

Bilanço aslında daha büyük olabilir

İngiltere ve Ukrayna gibi birçok Avrupa ülkesi ise rapora dahil edilmedi. Uzmanlar bu nedenle Avrupa çapındaki bilançonun aslında çok daha kötü olduğunu tahmin ediyor.

Hava kirliliğinden etkilenen çocuk ve gençlerin toplam nüfustaki oranının “nispeten düşük” olduğuna işaret edilen raporda, buna rağmen çocukluktaki kronik rahatsızlıkların ileriki zamanlarda büyük bir yüke dönüşeceği tespiti yapıldı.

Avrupa Çevre Ajansı, raporunda öncelikle okullar ve anaokulları, spor tesisleri ve toplu taşıma alanlarında hava kalitesinin iyiliştirilmesini önerdi. Hava kirliliğinin erken doğumlara ve düşüklere yol açabilecek bir etkiye sahip olduğuna işaret eden Ajans, kötü havanın doğumdan sonra astım ve diğer solunum yolu hastalıkları da dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunları riskini artırdığı uyarısında bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Altı Büyük Merkez Bankasından Dolar Likiditesini Artırma Kararı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Japonya, Kanada, Avrupa, Fed ve İsviçre Merkez Bankaları, finans piyasalarına güven vermek amacıyla, ABD doları akışını artırma kararı aldı.

Haber Merkezi / Bankalar, koordine bir şekilde “likidite karşılığının artırılacağını” ortak bir açıklama ile dünya kamuoyuna duyurdu.

Devreye sokulacak sistemle bankalar, FED üzerinden borçlanabilecek. Bu sistem, 2008 finans krizi sırasında uygulanmaya başlanmıştı. Kovid 19 sürecinde de uygulamaya konulan sistemin “en azından Nisan sonuna dek” devrede olacağı belirtiliyor.

Altı büyük merkez bankası tarafından yapılan ortak açıklamada, ABD doları fonlamasını sağlamada swap hatlarının etkinliğini artırmak için halihazırda dolar işlemleri sunan merkez bankalarının 7 gün vadeli işlemlerinin sıklığını haftalıktan günlüğe çıkarma konusunda anlaştığı bildirildi.

Açıklamada, merkez bankalarının arasındaki swap hatları ağının, küresel fonlama piyasalarındaki baskıları hafifletmek için önemli bir likidite desteği işlevi gördüğü ve böylece bu tür baskıların hanehalkı ve işletmelere yönelik kredi arzının üzerindeki etkileri hafifletmeye yardımcı olduğu kaydedildi.

Büyük merkez bankalarının likiditeyi artırmaya yönelik attığı adım, İsviçre’nin en büyük bankası UBS’in kriz yaşayan Credit Suisse’i satın alacağını açıklamasının ardından geldi. Söz konusu adım, ABD ve Avrupa’da finansal sistemdeki son gelişmelere ilişkin endişelerin derinleştiği şeklinde yorumlandı.

SWAP hattı nedir?

Swap hattı, merkez bankaları arasında geçici olarak, belirli bir zaman diliminde, bir varlık ya da yükümlülüğe bağlı faiz ödemeleri ya da döviz cinsini karşılıklı olarak değiştirmek için yaptıkları anlaşmadır.

Başlangıçta merkez bankaları tarafından belirli piyasa müdahalelerini finanse etmek için kullanılan swap takas hatları; son yıllarda finansal istikrarı korumak ve piyasada oluşan panik havasının, reel ekonomiyi etkilemesini önlemek için kullanılan önemli bir araç haline gelmiştir.

Paylaşın

İklim Değişikliği: Avrupa’da En Sıcak İkinci Kış

2021-2022 kışı Avrupa’da şimdiye kadar kaydedilen en sıcak ikinci kış oldu. Rekor kıran sıcaklık ise 2019-2020 kışına ait kalmaya devam etti. Avrupa’da yaşanan durum bir istisna değil, küresel ısınma tüm dünyada sıcaklıkları artırıyor.

Sanayi öncesi ortalamaların üzerindeki insan kaynaklı ısınma 2017 yılında yaklaşık 1dereceye ulaştı. 2024 yılında kadar 1,5 dereceye ulaşma yolunda ilerliyor.

Avrupa Birliği’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından yayınlanan veriler, küresel ısınmanın geleneksel mevsimleri nasıl değiştirdiğini ortaya koydu.

Avrupa’da aralık ve şubat ayları arasında ortalama sıcaklıklar 1991-2020 ortalamasının 1,4 derece üzerinde gerçekleşti.

Mevsim normallerinin üzerinde artan sıcaklık 2021-2022 kışını Avrupa’da şimdiye kadar kaydedilen en sıcak ikinci kış mevsimi haline getirdi. Rekor kıran sıcaklık ise 2019-2020 kışına ait kalmaya devam etti.

Yılbaşı döneminde kıtanın bazı bölgeleri kış mevsimine göre sıcak hava dalgasının etkisi altında kaldı.

Anormal derecede ılıman seyreden hava sıcaklıklarının pistleri sulu kara çevirmesi nedeniyle birçok kayak merkezi geçici olarak kapanmak zorunda kaldı.

Copernicus verilerine göre, sıcaklıklar özellikle Doğu Avrupa ve Kuzey İskandinavya’da yüksek seyretti.

Birçok ülkede bölgesel sıcaklık rekorları kırıldı. Örneğin İsviçre’de, Alplerin kuzeyinde 19,4 derece ile şimdiye kadarki en yüksek kış sıcaklığı kaydedildi. Kuzey İspanya ise yaklaşık 25 derecenin tadını çıkardı.

Ancak yüksek sıcaklıklar, şubat ayına kadar devam eden kaygı verici bir yağış eksikliğiyle aynı zamana denk geldi.

Copernicus merkezinin analizine göre, “Şubat 2023’te batı ve güney Avrupa’nın çoğu ortalamanın üzerinde kurak koşullar yaşadı, bazı bölgelerde toprak neminin rekor düzeyde düştüğü görüldü.”

İtalya’da Garda Gölü’nün su seviyesi yılın bu zamanı için ortalamanın yaklaşık 65 cm altına düştü. Po nehri ile Maggiore ve Como göllerinin sularının da alışılmadık derecede düşük değerlere geriledi.

İspanya’daki zeytin ve zeytinyağı üreticileri aşırı kuraklık sebebiyle bu yıl zeytin hasadının yarı yarıya düşebileceği uyarısında bulundu.

Kış sıcak hava dalgasının sorumlusu iklim değişikliği mi?

Avrupa’da yaşanan durum bir istisna değil, çünkü küresel ısınma tüm dünyada sıcaklıkları artırıyor. Sanayi öncesi ortalamaların üzerindeki insan kaynaklı ısınma 2017’de yaklaşık 1dereceye ulaştı. 2024’e kadar 1,5 dereceye ulaşma yolunda ilerliyoruz.

Ortalama sıcaklıklar arttıkça kutuplar eriyor. Copernicus’a göre Antarktika’daki deniz buzu şubat ayı ortalamasının yüzde 34 altına düşerek kayıtların tutulmaya başlamasından bu yana en düşük seviyeye geriledi.

Uzmanlar bu durumun küresel deniz seviyesini yükseltebileceği uyarısında bulundu. Copernicus İklim Değişikliği Servisi Müdür Yardımcısı Samantha Burgess, “Deniz buzunun azalmasının Antarktika’daki buz sahanlıklarının istikrarı ve nihayetinde küresel deniz seviyesinin yükselmesi üzerinde önemli etkileri olabilir” diye açıkladı.

Copernicus temmuz ayında Antarktika’da deniz buzu alanının 1 milyon 53 bin kilometrekareye gerilediğini duyurmuş ve bu ölçümün tarihin en düşük düzeyi olduğuna dikkat çekmişti.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’da Enerji Krizi Derinleşiyor!

Yaptırımlar karşısında Rusya’nın doğal gaz akışını kesmesi Avrupa’da enerji krizini derinleştirdi. Kriz nedeniyle geçen yıl AB ülkelerinde kapatılmış olan 26 kömürlü termik santral ünitesinin yeniden aktive edilmesi ve hazırda bekletilmesi kararları alındı.

Nükleer santraller için de benzer tutum alındı. AB ülkelerinin elektrik üretiminde nükleer santraller ilk sırayı aldı.

Avrupa ülkeleri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan enerji krizi karşısında kullanımına son vermeyi planladıkları kömüre ve nükleer enerjiye yöneldi.

Özellikle doğal gaz, petrol ve kömür gibi fosil yakıtlarda büyük oranda Rusya’ya bağımlı olan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin uyguladığı çeşitli yaptırımlar karşısında Rusya’nın doğal gaz akışını kesmesi Avrupa’daki enerji krizini daha da derinleştirdi.

AB ülkelerinin elektrik üretiminde son 30 yıl boyunca düşüş eğilimi gösteren kömürün payı 2020 yılında yüzde 13 seviyelerine kadar gerilemişti. Ayrıca, Avrupa ülkeleri savaş ve enerji krizinin öncesinde kıtadaki 300’ün üzerinde kömürlü termik santralin yaklaşık yarısının kapatılması yönünde planlar hazırlamıştı.

Şimdi ise AB ülkelerinin 2022 yılında toplam elektrik üretimlerinde kömürün payı yüzde 16’ya tırmanmış durumda.

26 santral ünitesi yeniden çalıştırıldı

Kriz nedeniyle geçen yıl AB ülkelerinde kapatılmış olan 26 kömürlü termik santral ünitesinin yeniden aktive edilmesi ve hazırda bekletilmesi kararları alındı.

Bu santrallerin görece sıcak geçen kış mevsimi nedeniyle tam kapasitede çalıştırılması gerekmedi; ancak kömür santralleri acil durumlar için hazırda tutuldu.

Almanya, 14 termik santral ünitesini yeniden çalıştırırken 3 üniteyi de acil durumlarda faaliyete hazır konuma getirdi.

Fransa, İspanya ve Finlandiya da birer kömür santralini tekrar hizmete soktu. İtalya ise termik santrallerin kapatılmasını erteleme, hizmetten çıkarılan bir santralin de acil durumda tekrar açılmasına yönelik hazırlıklar yaptı.

Avusturya’da faaliyeti durdurulan kömür bir santrali yeniden kullanıma hazır hale getirildi. Yunanistan’da 7 kömür santralinin faaliyet süresi uzatıldı.

Nükleer santrallerin durumu

Nükleer santraller için de benzer tutum alındı ve Almanya, kışın olası bir enerji sıkıntısına karşı daha önce kapanması planlanan üç nükleer santralin acil durum rezervi olarak beklemede tutulmasına karar verdi.

Belçika’da ise 2025 yılında kapatılması planlanan 2 nükleer santralin faaliyet süresi 10 yıl uzatıldı.

Avrupa’nın en büyük nükleer kapasitesine sahip olan ve elektriğinin büyük kısmını 56 reaktörden sağlayan Fransa’da, 14 yeni nükleer reaktör inşa etme planını açıklandı. Ayrıca Fransa, mini modüler nükleer reaktör (SMR) teknolojilerine yatırım yapmaya karar verdi.

Hollanda’da iki yeni nükleer reaktör yatırımı planlanırken, Polonya da üç yeni nükleer santral planı üzerinde çalışmalara başladı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Ford Avrupa’da 3 Bin 800 Kişinin İşine Son Verecek

2035’te sadece elektrikli araç satmayı planladığın duyuran ABD’li otomobil üreticisi Ford Motor, küresel otomotiv sektörünün elektrikli araçlara geçiş yaptığı ortamda Avrupa’da yaklaşık 3 bin 800 kişiyi işten çıkartacak.

Ford’dan yapılan açıklamaya göre gelecek 3 yılda Almanya ve İngiltere’de sırasıyla yaklaşık 2 bin 300 ve bin 300 kişinin işine son verilecek.

Ford, mühendislik çalışmalarını ABD’de yoğunlaştırarak bölgedeki maliyetlerini azaltmayı hedefliyor. Avrupa’da ticari araç pazarında lider olan üretici, bireysel araç sınıfında ise karlılığını korumakta zorlanması nedeniyle üretim ve tedarik zincirinde agresif maliyet kesintilerine gidileceğini duyurmuştu.

Ford Tepe Yöneticisi Kim Farley de sık sık elektrikli araç üretiminde iş gücüne daha az ihtiyaç olduğunu ve rekabetçi olabilmek için maliyet kesintilerinin kaçınılmaz olduğunu dile getiriyordu.

Ford’un Elektrikli Otomobil Avrupa Birimi Yöneticisi Martin Sander konu hakkında “Ford’un gelecekte Avrupa’da sürdürülebilir kârlılığını sağlamak için geniş çaplı aksiyonlar alınması ve araç geliştirme, üretim ve satışında değişiklikleri içeren bir yol benimsenmesi gerekiyor. Bu da organizasyonel yapıyı etkileyecek” değerlendirmesini yaptı.

Ford’un Almanya’daki Köln ve Aachen tesislerinde 2 bin 300, İngiltere’de bin 300 ve Avrupa’nın geri kalanında da 200 pozisyon kapatılacak. Şirketten yapılan açıklamada bu kesintilerin gönüllü ayrılma programları ile hayata geçirmeyi planladıkları belirtildi.

Sendikalar ocak ayında yaptıkları açıklamada en kötü senaryoda üretim hatlarında 2 bin 500 pozisyonun azaltılacağını idari birimlerde de 700 kişilik kesinti olacağını duyurmuştu.

Şirketin son açıklaması en kötü senaryonun üzerine çıksa da Köln ve Aachen fabrikalarında 2032 yılı sonuna kadar zorunlu işten çıkarma yapılmayacağı garantisi verildi.

Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği verilerine göre Ford, geçen yıl Avrupa’da 516 bin 614 yeni araç satışıyla yüzde 4,6’lık pazar payı elde etti. Öte yandan elektrik teknolojisine 50 milyar dolar yatırım yapan şirket elektrikli araç alanında iddialı bir hedefle 2026 yılına kadar 600 binin üzerinde satış gerçekleştirmeyi planlıyor.

Paylaşın

Avrupa, Yıkıcı Kuraklığın Eşiğinde

Sıcaklıkların son 30 yılda küresel ortalamanın iki katından fazla arttığı Avrupa’nın bir su felaketinin eşiğinde olduğu  ve bu durumun yaban hayatını, habitatları ve tarımı şimdiden etkilediği bildirildi.

Uydu verileri, 2018 ve 2019’un yaz aylarında Orta Avrupa’da çarpıcı bir su sıkıntısının başladığını gösteriyor. O zamandan beri, yeraltı suyu seviyelerinde önemli bir artış olmaması ve seviyelerin sürekli düşük kalması, ekosisteme zarar verirken, ulaşımda ve altyapıda da ciddi aksaklıkları beraberinde getirebilir.

Bilim insanları, Avrupa’nıın yeraltı suyu rezervlerinin kuruması nedeniyle “yıkıcı bir kuraklığın eşiğinde olduğunu” söylüyor.

Avusturya’daki Graz Teknoloji Üniversitesi’nden araştırmacılar, kıtanın yeraltı su kaynaklarının durumunu incelemek için Dünya’nın yörüngesinde dönen Tom ve Jerry adlı iki uydudan gelen verileri analiz etti.

Bu iki uydu yörüngede yaklaşık 490 kilometre yükseklikte yer alıyor. Aralarında yaklaşık 200 kilometre mesafe var.

Dr. Torsten Mayer-Gürr ve meslektaşları, su kaynaklarında son yıllarda meydana gelen değişiklikleri belgelemek için uydu gravimetrisi adı verilen metodu kullandı.

Son dönemde iklim gözlemleme uydularında popüler olan bu yöntem, Dünya üzerinde kütle dağılımında meydana gelen değişimleri ölçmeye yarıyor. Uzmanlar, bunun yeraltı su kaynakları ve buz kütlelerindeki değişimleri anlamak için çok elverişli bir yöntem olduğu görüşünde.

İklimbilimciler, küresel ısınma nedeniyle yazların daha sıcak geçmesinin, 2018’den bu yana yüzey ve yeraltı sularının seviyesinde büyük bir düşüşe neden olduğunu daha önce tespit etmişti.

Dr. Mayer-Gürr ve ekibi ise son yıllarda Avrupa genelindeki sıcak hava dalgaları nedeniyle bu düşüşün telafi edilemediğini saptadı.

Ekip, Avrupa’nın bir su felaketinin eşiğinde olduğunu ve bunun yaban hayatını, habitatları ve tarımı şimdiden etkilediğini bildirdi.

Mayer-Gürr, “Birkaç yıl önce, suyun Avrupa’da bir sorun haline geleceğini asla düşünmezdim” diye konuştu:

Burada şimdiden su teminiyle ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Su seviyeleri artmazsa ne olacak?

Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne göre, kıtadaki sıcaklıklar son 30 yılda küresel ortalamanın iki katından fazla arttı.

Uydu verileri, 2018 ve 2019’un yaz aylarında Orta Avrupa’da çarpıcı bir su sıkıntısının başladığını gösteriyor.

O zamandan beri, yeraltı suyu seviyelerinde önemli bir artış olmaması ve seviyelerin sürekli düşük kalması, ekosisteme zarar verirken, ulaşımda ve altyapıda da ciddi aksaklıkları beraberinde getirebilir.

Örneğin buzullardaki şiddetli erimeye kar yağışının olmaması da eklenince Ren Nehri’ndeki su seviyeleri iyice azalabilir.

Öte yandan, İsviçre Alplerinde başlayıp, Lihtenştayn ve Fransa sınırlarından Almanya ve Hollanda topraklarından geçtikten sonra Rotterdam’da Kuzey Denizi’ne dökülen bu nehir, yük taşımacılığında da büyük rol üstleniyor.

Bunun yanı sıra yaz ayları yaklaşırken Avrupa’nın en önemli gündemlerinden biri su tasarrufu olabilir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’da Doğalgaz Fiyatları, Ukrayna Savaşı Sonrası En Düşük Seviyede

Avrupa’da doğalgaz fiyatları, Ukrayna savaşının başlamasından bu yana en düşük seviyesinde. Avrupa doğalgaz pazarının gösterge endeksi Rotterdam TTF’de, Şubat ayında teslimat için toptan gaz fiyatı megavat saat başına yüzde 4,67 daha düşerek 72,75 Euro’ya geriledi.

Uzmanlar, bu gelişmede Avrupalı ülkelerin yaptığı yoğun gaz stoklarının ve ılıman geçen kış nedeniyle gaza talebin zayıflamasının rol oynadığına işaret ediyor.

Doğal gaz fiyatlarında yükselme eğilimi 2021 yılı sonbaharından itibaren başlamış ve Rusya’dan gaz sevkiyatının azalması ve Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya saldırmasıyla fiyatlarda büyük artış yaşanmıştı. Geçen yıl 7 Mart’ta megavatsaat başına 345 euro ile rekor kıran doğal gaz fiyatları, Ağustos ayında da 342 euro olarak kaydedilmişti.

Rusya’dan sevkiyat yüzde 55 azaldı

Rus doğal gaz devi Gazprom’dan Pazartesi günü yapılan açıklamada geçen yıl AB ülkeleri ve İsviçre’ye satılan doğal gaz miktarının yüzde 55 oranında düştüğü bildirildi.

Paris merkezli Siyasi Bilimler Enstitüsünden enerji piyasaları uzmanı Thierry Bros, tahmini verilere göre Rusya’dan alınan doğal gaz miktarının 2021’deki 138 milyar metreküpten 2022’de 62 milyar metreküpe düştüğünü belirtti.

Uzmanlar, doğal gaz fiyatlarındaki düşüşte Avrupa ülkelerinin yaptığı yoğun stokların etkili olduğu görüşünde. Almanya’da depolardaki doluluk oranı yüzde 90’ı bulurken bu oran Fransa’da yüzde 84. Kış aylarının beklenmedik ölçüde ılıman geçmesi nedeniyle tüketimdeki düşüş de uzmanlara göre bir başka önemli etken.

Bros: Putin’in alacağı kararlara bağlı

Enerji uzmanları bu düşüşün, “birikmiş büyük gaz stokları ve özellikle elverişli iklim koşulları sayesinde azalan talep” sayesinde mümkün olduğunu açıklıyor. Bununla birlikte, sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) yoğun kullanımıyla Avrupa’da oluşan büyük gaz stokları sayesinde fiyat tarafında eğilim aşağı yönlü ilerledi.

AFP’ye konuşan enerji uzmanı Bros, bu tablo karşısında rehavete kapılınmaması uyarısı yaparak önümüzdeki aylardaki görünümün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in alacağı kararlara bağlı olacağını dile getirdi. Bros, Putin’in doğal gaz vanalarını kısmaya devam edebileceğini ya da Avrupa’yı bölme umuduyla Almanya ve İtalya gibi bazı ülkelere gönderdiği doğal gaz miktarını artırabileceğini kaydetti.

Avrupa’nın 2023 kışında depoları yeniden doldurabilmek için Rusya’dan en az 30 milyar metreküplük doğal gaza ihtiyacı olduğu tahminini dile getiren Bros, bu gazın gönderilmemesi durumunda fiyatlarda yeniden artışın söz konusu olabileceğini söyledi.

Fransız Enerji Yoğunluklu Şirketler Birliği Başkanı Nicolas de Warren de fiyatların yeniden yükselmesi beklentisini dile getirdi. Ocak ayı sonunda bir soğuk hava dalgası yaşanması durumunda fiyatların yeniden artacağını belirten de Warren, dünya çapında sıvılaştırılmış doğal gaza (LNG) talebin yüksek olduğuna ve Asya’nın LNG için Avrupa’dan daha yüksek fiyatlar ödediğine işaret ederek Norveç, Katar, Nijerya ve ileride Irak gibi LNG ihraç eden ülkelerle uzun vadeli anlaşmalar yapılması gerektiğini vurguladı.

Faturalara hemen yansımayacak

Gaz fiyatlarındaki bu düşüşün, özellikle fiyatların her gün yükselme ihtimali olan bu dönemde, tüketicilere uygulanan fiyatlara hızlı bir şekilde yansıması beklenmiyor. Diğer bir deyişle, toptan satış fiyatları, tüketicinin nihai faturasını hemen etkilemeyecek, hızlı bir normale dönüş yaşanmayacak. Üstelik Avrupa, Rus ithalatındaki düşüşü karşılayacak alternatif gaz kaynakları aramaya devam ediyor.

Paylaşın

Asgari Ücret Açıklandı: Türkiye Avrupa’da Kaçıncı Sırada?

Türkiye’de 2023 yılında geçerli olacak net asgari ücret 8 bin 506 lira oldu. Asgari ücretin açıklanmasıyla Avrupa sıralaması da değişti. Ancak sadece Türkiye verisi güncellendi. Eurostat diğer ülkelerin 2023 verilerini önümüzdeki haftalarda açıklayacak. Bu durumda sıralama tekrar değişecek.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 21 Aralık 2022 kuru itibariyle 2023 yılında brüt asgari ücret 505 Euro oldu. Euro bazında asgari ücret 2022’nin ikinci yarısına göre yüzde 35 yükselmiş oldu. Gelen zam ile birlikte 26 Avrupa ülkesi içinde Türkiye 24 sıradan 21. Sıraya yükseldi.

Türkiye’nin gerisinde Arnavutluk (267 Euro), Bulgaristan (363 Euro), Sırbistan (402 Euro), Letonya (500 Euro) ve Macaristan (504 Euro) yer alıyor. Macaristan ve Letonya’da asgari ücrete çok düşük zam gelmesi durumunda Türkiye’nin iki sıra geriye düşmesi bekleniyor.

Türkiye’de 2023 yılında geçerli olacak net asgari ücret 8 bin 506 lira oldu. Brüt asgari ücret ise 10 bin 8 TL. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aaçıklamasına göre net asgari ücretteki artış oranı ocak ayına göre yüzde 100, temmuz ayına göre yüzde 55 olurken, yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 74 olarak gerçekleşti. 2023 yılında brüt asgari ücret döviz bazında ise 505 euro oldu.

Asgari ücretteki artış sonrası Türkiye, listedeki sıralamada yükseldi ancak Avrupa ülkelerinde 2023 yılında asgari ücretin açıklanması sonrası Türkiye’nin yine en alt sıralara gerileyeceği öngörülüyor.

AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre 2022 yılı ikinci yarısında Türkiye’de brüt asgari ücret 374 Euro oldu. Türkiye 26 ülke arasında sondan üçüncü sıradaydı. Asgari ücretin Türkiye’den daha düşük olduğu ülkeler Bulgaristan ve Arnavutluk ülkeleriydi.

Avrupa’da asgari ücrette Türkiye kaçıncı sırada?

2023 yılında geçerli asgari ücretin açıklanmasıyla Avrupa sıralaması da değişti. Ancak sadece Türkiye verisi güncellendi. Eurostat diğer ülkelerin 2023 verilerini önümüzdeki haftalarda açıklayacak. Bu durumda sıralama tekrar değişecek.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 21 Aralık 2022 kuru itibariyle 2023 yılında brüt asgari ücret 505 Euro oldu. Euro bazında asgari ücret 2022’nin ikinci yarısına göre yüzde 35 yükselmiş oldu. Gelen zam ile birlikte 26 Avrupa ülkesi içinde Türkiye 24 sıradan 21. Sıraya yükseldi.

Türkiye’nin gerisinde Arnavutluk (267 Euro), Bulgaristan (363 Euro), Sırbistan (402 Euro), Letonya (500 Euro) ve Macaristan (504 Euro) yer alıyor. Macaristan ve Letonya’da asgari ücrete çok düşük zam gelmesi durumunda Türkiye’nin iki sıra geriye düşmesi bekleniyor.

Avrupa’da en yüksek asgari ücret hangi ülkede?

Eurostat verilerine göre Avrupa’da brüt asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2 bin 313 Euro ile Lüksemburg. Bu ülkeyi Belçika (1842 Euro), İrlanda (1775 Euro), Hollanda (1756 Euro) ve Almanya (1744 Euro) takip ediyor.

Euro bazında 1999’da bu ana en yüksek 3. seviye. 1999’dan bu yana Euro bazında brüt asgari ücret daha önce sadece iki kez 500 Euro bandını aşmıştı. 2016 yılında görülen 519 ve 514 Euro’dan sonra 2023 ilk yarısı en yüksek üçüncü seviye olarak kayıtlara geçti. Euro bazında net asgari ücret ise 2023 yılının ilk yarısında 429 Euro oldu.

Eurostat Türkiye’nin satın alma gücü verisini kaldırdı

Nominal asgari ücretin yanında satın alma gücüne göre asgari ücret de önemli bir veri. Ancak Eurostat’ın 2022 ikinci yarısında açıkladığı asgari ücretin satın alma gücü verilerinde Türkiye listede yer almadı. Türkiye’ye ait en güncel veri 2020 ikinci yarısına ait. Sebep ise Türk lirasının euro karşısında değer kaybetmesiyle satın alma gücünün düşmesi.

Türkiye brüt asgari ücret sıralamasında üstlerde yer almamasına rağmen asgari ücretin satın alma gücü listesinde daha üstte yer alıyordu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Avrupalılar Yıllık 3 Bin Euro Fakirleşti

Avrupa’da 2009 yılından itibaren uygulanmaya başlayan kemer sıkma politikalarının maliyeti ağır oldu. New Economics Foundation (NEF) ve Finance Watch tarafından yayınlanan bir rapora göre, Avrupalılar bu politikalar nedeniyle yıllık ortalama üç bin euro fakirleşti.

Rapor, kemer sıkma politikalarının daha hafif seyirde uygulanması halinde Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin kamu hizmetlerine kişi başına yılda bin euro daha fazla harcama olanağı sağlayabileceğine dikkat çekti.

“Son on yıllık kemer sıkma politikaları Avrupa ekonomilerine zarar verdi ve yaşam standardımızın iyileşmesini engelledi” diyen NEF’in makro-ekonomi program sorumlusu Frank Van Lerven, “Borç ve bütçe açığını azaltma saplantısı ne ekonomik büyümeyi arttırdı ne de borçları düşürdü. Bunun yerine kemer sıkma politikaları Avrupa ülkelerini potansiyel gücünden uzaklaştırdı” ifadelerini kullandı.

Kemer sıkma önlemlerinin Avrupa’yı Covid-19’dan ve Ukrayna’daki savaşın yol açtığı krizden kaynaklanan ekonomik şoklara karşı daha savunmasız bıraktığını da işaret eden raporda, “Kesintiler bu kadar şiddetli olmasaydı, AB hükümetlerinin elinde yeşil projeler de dahil altyapı projelerine harcayabilecekleri ek 533 milyar euro mevcut olabilirdi” tespitine yer verildi.

Bu miktarın özellikle enerji fiyatlarındaki artışların etkisini hafifletmeye yardımcı olabileceği vurgulandı.

“Rapor dengeli bakış açısı sunmuyor”

Ancak Avrupa Liberal Forumu Geçici İcra Direktörü Antonios Nestoras, raporun bulgularının dengeli bir bakış açısı sunmadığını ve diğer önemli faktörleri dikkate almadığını belirtti.

Raporu eleştiren Nestoras, kamu harcama seviyelerinin toplumda sadece bir zenginlik temeli oluşturulduğunda etkin bir şekilde yönetilebileceğini söyledi.

“Zenginlik yaratmamız gerekiyor. Vatandaşlara ve şirketlere de bu zenginliği yaratmaları için eşit bir oyun alanı sağlamalıyız” diyen Nestoras, “Çabalarımızı zenginlik yaratmaya odaklamadığımız sürece para nereden gelecek? Bu, bu rapor ve genel olarak kamu politikaları tarafından yanıtlanmayan bir soru” ifadelerini kullandı.

‘Uzun vadeli bir yaklaşım gerekli’

Avrupa Komisyonu gelecek çarşamba 2023’te Avrupa Birliği’nin mali kurallarında yapacağı değişiklikleri açıklayacak.

Bu çerçevede yürütme organının her bir üye ülkeye özel borç azaltma yolları önermesi bekleniyor. NEF’te kıdemli kampanya sorumlusu Sebastian Mang ise harcama kurallarının gelecekte gevşetilmesi gerektiğini vurguluyor.

Mang, Avrupa’nın 2024’ten sonra ihtiyacı olan şey, her yeni krize geçici yanıtlar vermek yerine, amaca uygun uzun vadeli bir yaklaşımdır. Kemer sıkma ekonomisi başarısız bir deney oldu. Gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYH) düşük büyüme, hükümetlerin vergi gelirlerinde düşüşe yol açarak devlet borçlarını arttırdı” dedi.

Kemerler sıkıldı, kamu borçları arttı

NEF ve Finance Watch’un raporu Yunanistan ve İtalya gibi daha fazla kemer sıkan ve kamu harcamalarında kesintiye giden ülkelerin aslında daha yüksek kamu borcu seviyelerine ulaştığını savunuyor.

Tedbirlerin harcanabilir gelir üzerindeki etkisi konusunda da farklılıklar tespit eden çalışma, Almanya’da maaşların finansal kriz öncesine kıyasla sadece yüzde 1 oranında düştüğünü işaret ederken, krizden en çok etkilenen ülkelerden İrlanda ve İspanya’da ortalama yüzde 27 oranında azaldığını gösterdi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın