Türkiye, Asgari Ücret Sıralamasında Avrupa’da Sondan İkinci

İktidar, ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da, açıklanan veriler, gerçeğin öyle olmadığını gözler önüne seriyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerinde yer alan 27 Avrupa ülkesi arasında Türkiye, Arnavutluk’un ardından en düşük asgari ücreti veren ikinci ülke oldu. 

Öte yandan Türkiye’deki asgari ücret yalnızca AB üyesi ülkelerin gerisinde kalmadı, Sırbistan ve Karadağ gibi ülkeler de Türkiye’yi geride bıraktı.

Kocaeli Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde endüstri ilişkileri, emek tarihi ve çalışma hukuku üzerine çalışmalar yürüten Prof. Dr. Aziz Çelik, Türkiye’deki asgari ücreti değerlendirdi, AB ülkeleri ile durumu kıyasladı.

Prof. Dr. Aziz Çelik Avrupa Birliği’ne (AB) giren gelir düzeyi düşük ülkelerin ortak pazar ve emeğin serbest dolaşımının bir parçası haline gelmesiyle, bu ülkelerde asgari ücretin artmaya başladığını söylüyor.

BBC Türkçe’den Onur Erem’in haberine göre, Avrupa Birliği’ne (AB) giren gelir düzeyi düşük ülkelerin ortak pazar ve emeğin serbest dolaşımının bir parçası haline gelmesiyle, bu ülkelerde asgari ücretin artmaya başladığını söyledi. Öte yandan Türkiye’deki asgari ücret yalnızca AB üyesi ülkelerin gerisinde kalmadı, Sırbistan ve Karadağ gibi ülkeler de Türkiye’yi geride bıraktı.

Öyle ki, Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerinde yer alan 27 Avrupa ülkesi arasında Türkiye, Arnavutluk’un ardından en düşük asgari ücreti veren ikinci ülke oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü’nden Prof. Dr. Yalçın Karatepe, bunda Türk Lirası’nın büyük değer kaybının da etkili olduğunu söyledi.

Prof. Çelik asgari ücretin en az, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının yarısı kadar olması gerektiğini, böylece iki ebeveynin çalıştığı iki çocuklu bir ailenin yoksulluk sınırı üstünde kalabileceğini söyledi.

Türk-İş’e göre ekim ayında dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 24 bin 186 TL oldu. Bunun yarısı 12 bin 93 TL yapıyor. Asgari ücretin bu seviyeye gelmesi için 2.19 katına çıkarılması, başka bir deyişle yüzde 119 zam yapılması gerekiyor.

Asgari ücrette artışın enflasyonu daha da yukarı çekeceğine dair kaygılar da var. Prof. Dr. Yalçın Karatepe “Asgari ücreti artırarak insanları doğal gaz faturalarını ödeyebilir hale getirmeniz enflasyonu artırabilir mi” dedi.

Prof. Aziz Çelik, Türkiye’de işgücünün yarısından fazlasının asgari ücretle çalıştığına ve böylece işçi sınıfının bir ‘asgari ücretliler topluluğuna’ dönüştüğüne de dikkat çekti.

Çelik, “Avrupa ülkelerinde temel ücret belirleyicisi toplu pazarlıklarken Türkiye’de asgari ücret temel ücret belirleyicisi. Bu çok ciddi bir problem. Ben bunu ‘asgari ücret tuzağı’ olarak adlandırıyorum. Asgari ücret bir ortalama ücrete dönüştü” dedi.

Paylaşın

Rusya-Ukrayna Savaşı; Avrupa’da Siyasi Dengeleri Nasıl Değiştirdi?

Ukrayna’daki savaş ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlar Avrupa genelinde petrol, gaz ve elektrik fiyatlarında şok etkisi yarattı. Rusya ve Ukrayna savaşına yönelik görüş ayrılıklarının son dönemde Avrupa Birliği (AB) içindeki siyasi dengeleri de önemli ölçüde sarstığı görülüyor.

Fransa ve Almanya, AB’nin temel motoru olarak görülse bile görüş ayrılıkları son krizle birlikte her zamankinden fazla hissediliyor.

Paris ve Berlin arasında savunma ve enerji politikalarında oluşan çatlak nedeniyle ekim ayı sonunda yapılması planlanan zirve ocak ayına ertelendi.

Robert Schuman Vakfı Başkanı Dominique Giuliani, mevcut durumun “AB içinde dengenin bozulması için elverişli bir ortam yarattığı” görüşünde.

Avrupa projesinin tarihi merkezi olarak bilinen Batı Avrupa, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Doğu Avrupa’dan, özellikle de Ukrayna’nın AB içindeki en güçlü destekçisi olarak görülen Polonya ve Baltık ülkelerinden son dönemde ciddi eleştiriler alıyor.

Avrupa’nın doğusunun batısına yönelik eleştirilerine dikkat çeken Giuliani, “Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya’nın temsil ettiği tehlikeye karşı ortaklarını yıllarca uyardıktan sonra, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından seslerini daha çok çıkarmaya başladı. Bu ülkelerin endişeleri Batı Avrupa, özellikle de Almanlar ve Fransızlar tarafından her zaman yanlış anlaşıldı.” diyerek doğu ve batı Avrupa arasında yaşanan görüş ayrılığına dikkat çekti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un pazar günkü açıklamasında “Rusya’da iktidarın gücü, Sovyet imparatorluğunun ortadan kaldırılmasından doğan kızgınlık ve aşağılanmadan besleniyor.” şeklindeki açıklaması ise yaşlı kıtada yine farklı tepkilere yol açtı.

İsmini açıklamak istemeyen ancak Polonya ve Baltık ülkelerine tepkisini gizlemeyen bir Fransız diplomat, AFP’ye yaptığı açıklamada “Herkese karşı haklı olduklarına inanan Polonya ve Baltık ülkelerinin kendilerince konuya bir şekilde kibirli bir yaklaşımı var. Ancak şu anda bu ülkelerin ahlaki bir otorite olduğunu söylemek de doğru değil. Ahlaki otorite liderlik değil haklı olmak anlamına geliyor.” diyerek ülkesini görüşlerini dile getirdi.

AFP’ye göre, AB’nin motoru olarak görülen Almanya ve Fransa arasındaki başta silah ve enerji politikaları gibi konularda ortaya çıkan görüş ayrılıkları da Brüksel’de ciddi sorun olarak ortaya çıkıyor.

Bu sıkıntılar yüzünden çarşamba günü iki ülke arasında yapılması beklenen ortak bakanlar kurulu toplantısı ocak ayına ertelenmek zorunda kaldı.

Almanya, Fransa ve Polonyalı parlamenterler arasında cumartesi günü öngörülen toplantı ise iptal edildi.

Fransa’nın daha önce Çin, Rusya ve İngiltere’de görev yapmış emekli büyükelçisi Sylvie Bermann, Berlin ve Paris arasında son dönemde yaşanan sıkıntıları kabul ederek, “İki ülke arasında açıkçası bir kriz dönemi yaşanıyor ve Fransa ile Almanya arasında ilişkiler her zamankinden daha gergin görünüyor” diyerek endişesini dile getirdi.

“Fransa yeni ortak arayışına girebilir”

Robert Schuman Vakfı Başkanı Dominique Giuliani’ya göre, koşullara göre tavır alma konusunda becerikli görülen Fransa, yeni ortaklar bulma konusunda vakit kaybetmeden harekete geçebilir.

Giuliani, “Fransa, her zaman koşullara çok hızlı uyum sağlamayı bilen bir Avrupa vizyonuna sahip. Emmanuel Macron etkili önlemler önererek, Fransa için konulara bağlı olarak geçici koalisyonlar oluşturabilir.” diyerek görüşlerini dile getirdi.

İtaya seçimleri AB’de dengeleri değiştirdi mi?

AB ülkelerinden birinde bakanlık yapan ancak isminin açıklanmasını istemeyen yetkili ise, geçmişte dönemde İtalya ve Fransa arasındaki kurulun işbirliği köprüsünün çökmesin önemli olduğuna değinerek, “AB, şu anda en azından Fransız-İtalyan ekseninin başarısızlığı nedeniyle net bir ağırlık merkezinden yoksun. Bugün İtalya’da, muhtemelen Fransa ile işbirliği yapmak istemeyen bir aşırı sağ hükümet var.” diyerek görüşlerini dile getirdi.

Almanya neden eski gücünde değil?

Yine aynı bakan, Almanya’da iktidarın yaşadığı zorluklar yüzünden daha çok kendi iç sorunlarına konsantre olmak zorunda kaldığını belirterek, Başbakan Olaf Scholz’un söylendiği gibi zayıf olmadığı, daha kendi gücünü göstermeye vakit bulamadığı değerlendirmesinde bulundu.

AB yetkililerine göre, giderek AB içinde güç kazanan Polonya ise hala Fransa, Almanya ve İtalya’nın yerini almaktan oldukça uzak durumda.

Ukrayna’daki savaş ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlar petrol, gaz ve elektrik fiyatlarında şok etkisi yarattı.

Bununla birlikte yaşlı kıtanın ekonomisi tamamen hidrokarbon ithalatına bağımlı olması nedeniyle Rusya’nın Avrupa yaptırımlarına tepki olarak uyguladığı teslimat kesintilerinden başka büyük zarar görmedi.

Özellikle Ukrayna’daki savaştan önce Rus gaz dağıtımına yüzde 55’ten fazla bağımlı olan Almanya, bu konuda en fazla mağdur olan ülke oldu.

Ancak, enerji kaynakları politikası açısından AB içinde ülkelerin farklı eğilimler göstermesi yüzünden birlik Rusya’nın sevkiyatı kesme tehdidinin ardından bu konuda hızlı ve etkili ortak kararlar alamadı.

AB ülkelerinde dayanışma zayıflıyor mu?

AB liderleri, perşembe gününden cuma gününe kadar Brüksel’de zorlu müzakerelerin ardından petrol fiyatlarındaki yükselişi durdurmaya yönelik önlemleri uygulamaya koymayı amaçlayan bir “yol haritası” üzerinde anlaştı.

Ancak karar verilmesi gereken hala birçok nokta var ve önümüzdeki haftalarda müzakerelerin oldukça zorlu geçmesine ise kesin gözüyle bakılıyor.

Estonya’da Tartu Üniversitesi’nde siyasal bilimler dersi veren Profesör Stefano Braghiroli, “AB, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başlangıcında ender bir birlik sergiledi. Ancak şu anda Avrupa’da gittikçe daha fazla gördüğümüz şey yorgunluk ve uzlaşı şansının kademeli aşınması. 27 ülke artık ortak tavır yerine daha fazla oranda kendisi için düşünmeye başladı.” diyerek birlik içindeki son durumu özetledi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Avrupa Polis Teşkilatı Europol: Avrupa’yı Kokain Dalgası Vuruyor

Avrupa Polis Teşkilatı Europol İletişim Direktörü Ja Op Gen Ooorth, son dört yılda Batı Avrupa’da her yıl rekor miktarda kokain ele geçirildiğini belirterek, “2021’de en az 240 ton kokaine el konuldu. Yani piyasada çok fazla kokain var” dedi.

Birleşmiş Milletler, koka ekimi ve üretimindeki artışı temel olarak “bölgesel kırılganlık”, “artan küresel talep” ve bu ticaretten kazanç sağlayan “silahlı aktörlerin varlığına” bağlıyor.

Europol İletişim Direktörü Ja Op Gen Ooorth Hollanda’nın Amsterdam şehrinde düzenlediği basın toplantısında çeşitli organize suç şebekelerinin düşünülenden daha iyi bir şekilde organize olduğunu ve şiddete gözle görülür şekilde daha fazla başvurduğunu belirtti.

“Son dört yılda Batı Avrupa’da her yıl rekor miktarda kokain ele geçirildi” diyen İletişim Şefi, “2021’de en az 240 ton kokaine el konuldu. Yani piyasada çok fazla kokain var” açıklamasında bulundu.

Kokain kaçakçılığının Avrupa’da yılda 5,7 milyar euro gelir yarattığını belirten Europol, mayıs ayında yayınladığı raporunda kokain ve metamfetamin kaçakçılığının kıta genelinde “şiddeti körüklediğini ve pazarın hızla büyüdüğünü” belirtmişti.

Europol ile İspanyol güvenlik güçlerinin ortak çalışması sonrası ülkede büyük bir uyuşturucu şebekesine darbe vurulmuştu. Çoğunlukla Suriye’den geldiği belirtilen kişiler tarafından yönetilen örgütün kokain ve esrar satışı sayesinde yılda yaklaşık 300 milyon euro kara para akladığı tahmin ediliyor.

Kokainin menşei Güney Amerika

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin son raporuna göre dünyanın en büyük kokain üreticisi, konumundaki Kolombiya’da 2021’de 204 bin hektar koka tarlası tespit edildi. Bu alanın 2020’ye kıyasla yüzde 43 oranında arttığı raporun vurguladığı konuların başında geliyor. Kolombiya’nın ardından Peru ve Bolivya’da da kokain üretiminin hızla arttığının altı çiziliyor.

Koka tarlalarının artması aynı zamanda kokain üretiminin de artması anlamına geliyor. Dünyanın en büyük kokain tüketicisi olan Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya taşınan kokain miktarı bin 10 tondan bin 400 tona yükseldi.

Birleşmiş Milletler, koka ekimi ve üretimindeki artışı temel olarak “bölgesel kırılganlık”, “artan küresel talep” ve bu ticaretten kazanç sağlayan “silahlı aktörlerin varlığına” bağlıyor.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’da ‘Maymun Çiçeği’ Vaka Sayısı 24 Bini Geçti

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC), 2022 yılında Avrupa kıtasında rapor edilen maymun çiçeği vakalarıyla ilgili güncel verileri paylaştı. 28 Eylül tarihli güncellenmiş rapora göre, kıtadaki vaka sayısı 24 bin 622 olarak kayıtlara geçti.

Bugüne kadar Avrupa bölgesindeki 44 ülkede maymun çiçeği vakalarına rastlandığını ortaya koyan rapor, söz konusu vakaların çoğunun 31-40 yaşları arasındaki kişilerde (9 bin 643 vaka – yüzde 39) ve erkeklerde (24 bin 416 vaka – yüzde 98) görüldüğünü gösterdi.

Buna göre, “cinsel yönelimi bilinen 10 bin 610 erkek hastadan yüzde 96’sı kendisini “erkeklerle cinsel ilişkiye giren erkek” olarak tanımlayan kişilerdi. HIV durumu bilinen vakaların yüzde 38’i ise HIV pozitifti.

Hastalarda en sık görülen hastalık belirtileriyle ilgili de bilgi paylaşan DSÖ-ECDC raporu, vakalardan yüzde 96’sında (14 bin 504 kişi) cilt döküntüsü görüldüğünü, yüzde 68’inde ise (10 bin 299) yüksek ateş, yorgunluk, kas ağrısı, titreme veya baş ağrısına rastlandığını” gösterdi.

Avrupa’da 2022 yılında kayıtlara geçen maymun çiçeği vakalarından yüzde 6’sının (710 vaka) tedavisine hastanede devam edildi. Bu kişilerden 232’si ise “klinik bakıma” ihtiyaç duydu. Yoğun bakıma alınan ve maymun çiçeği sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise beş olarak açıklandı.

Ülke bazında vaka sayısı bilgilerini de paylaşan DSÖ ve ECDC, bugüne kadar en fazla vakanın İspanya’da kayıtlara geçtiğini açıkladı.

7 bin 149 maymun çiçeğinin rapor edildiği İspanya’yı ise vaka sayısının 3 binin üzerinde olduğu Fransa, İngiltere ile Almanya izledi.

Yunanistan’da 8 yeni vaka

Öte yandan, Yunanistan’ın Ekathimerini haber sitesinin aktardığına göre, Halk Sağlığı Ulusal Örgütü, yayınladığı haftalık brifingde ülkede son bir hafta içinde sekiz yeni maymun çiçeği vakasına rastlandığını, böylelikle bu yıl kayıtlara geçen vaka sayısının 80 olduğunu duyurdu.

Laboratuvarda yapılan testler sonucu doğrulanan vakalara ilişkin bilgi paylaşan kurum, tüm vakaların yaş ortalaması 36 olan erkekler olduğunu, yaşlarının 19 ile 61 arasında değiştiğini kaydetti. Vakaların yüzde 25’i (20 vaka) virüsün kuluçka döneminde yurtdışına seyahat etmişti.

Kurumun paylaştığı bilgilere göre, bugüne kadar Yunanistan’da doğrulanan vakalar ya tamamen iyileşti ya da “genellikle iyi durumda iyileşme sürecinde.”

Maymun çiçeği hakkında

Endemik bir virüsün neden olduğu nadir hastalıklardan maymun çiçeği, Kongo ve Batı Afrika türü olmak üzere 2’ye ayrılıyor.

Genellikle hayvandan insana ve nadiren insandan insana yakın temasla bulaşan virüs, vücutta yüksek ateş ve kaşıntılı kabarcıklara yol açabiliyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi verilerine göre, 15 Eylül itibarıyla dünya genelinde 60 bin 799 maymun çiçeği vakası tespit edilirken virüs nedeniyle 20 kişi hayatını kaybetti.

Nasıl bulaşıyor?

Türk Tabipler Birliği (TTB) maymun çiçeğinin nasıl bulaştığı ile ilgili Temmuz 2022’de yaptığı açıklamada şu bilgileri paylaşmıştı:

“Maymun çiçeği hastalığı, maymun çiçeği virüsünün yol açtığı, hayvandan insana ve insandan insana bulaşabilen bir hastalıktır. İnsandan insana bulaş mekanizması olarak; enfeksiyöz yaralar, kabuklar ve vücut sıvıları ile yakın temas, enfeksiyöz materyal ile kontamine olmuş çarşaf gibi eşyalarla temas, uzun süre yüz yüze temas (solunum salgıları ile temas veya damlacıklara maruz kalmak) ve gebeden fetusa geçiş düşünülmektedir. Hastalığın başlangıcından, yaraların kabuklanıp tamamen epitelizasyonu gerçekleşene kadar kişiler bulaşıcı kabul edilmektedir.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Suriye Açıklarında Batan Göçmen Teknesinde Can Kaybı 94’e Çıktı

Lübnan’dan Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan düzensiz göçmenlerin bulunduğu tekne Suriye açıklarında batmıştı. Batan teknede hayatını kaybedenlerin sayısının 94’e yükseldi. Ölenler arasında çocuklar da yer alıyor.

Haber Merkezi / 5’i Lübnanlı, 2’si Filistinli ve 12’si Suriyeli olmak üzere toplam 19 kişinin Tartus’taki hastanede tedavisi sürüyor.

Suriye resmi SANA haber ajansına göre, kurtarılan en az 14 kişi Suriye’deki hastanelerde iyileşirken, altı kişi taburcu edildi ve ikisi yoğun bakımda kaldı.

Birleşmiş Milletler (BM),  gemidekilerin çoğunlukla Lübnanlılar, Suriyeliler ve Filistinliler olduğunu ve aralarında çocukların ve yaşlıların da bulunduğunu söyledi.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Suriye Açıklarında Göçmenleri Taşıyan Tekne Battı: 71 Ölü

Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan Lübnanlı düzensiz göçmenlerin bulunduğu teknenin Suriye’nin Tartus kenti karşısındaki Ervad Adası yakınlarında batması sonucu en az 71 kişi hayatını kaybetti.

Çeşitli kaynaklar 20 kişinin ise kurtarıldığını aktardı. Suriye Sağlık Bakanlığı, kurtarılan 20 kişinin tedavilerinin Suriye’nin Tartus kentindeki hastanede sürdüğünü bildirdi.

Yetkililer, kurtulan göçmenlerin anlattıklarına dayanarak göçmen botunda 120 ile 150 arasında kişinin yolculuk yaptığını; botun Lübnan’ın liman kenti Trablus yakınlarındaki Minyeh’den yola çıktığını söyledi.

Suriye’nin Akdeniz kıyısında yer alan Tartus şehri, Trablus’un yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Suriye Açıklarında Göçmen Faciası: 34 Ölü

Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan düzensiz göçmenlerin bulunduğu bir botun Suriye açıklarında batması sonucu en az 34 kişi öldü. Çeşitli kaynaklar 20 kişinin ise kurtarıldığını aktardı.

Suriye Sağlık Bakanlığı, kurtarılan 20 kişinin tedavilerinin Suriye’nin Tartus kentindeki hastanede sürdüğünü bildirdi.

Yetkililer, kurtulan göçmenlerin anlattıklarına dayanarak göçmen botunda 120 ile 150 arasında kişinin yolculuk yaptığını; botun Lübnan’ın liman kenti Trablus yakınlarındaki Minyeh’den yola çıktığını söyledi.

Suriye’nin Akdeniz kıyısında yer alan Tartus şehri, Trablus’un yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Avrupa’nın 5 Büyük Ligi 10 Yılda Transfere 47 Milyar Euro Harcadı

Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi (CIES), Avrupa’da transfer piyasasının son 10 yılını mercek altına aldı. Yayınlanan son raporda Avrupa’nın 5 büyük ligi olarak kabul edilen Premier Lig, La Liga, Bundesliga, Serie A ve Ligue 1 kulüplerinin 2013-2022 arasındaki transfer harcamaları analiz edildi.

Independent Türkçe’den Mehmet Altunkulaç’ın haberine göre Avrupa’nın 5 büyük ligi, 10 yıllık süreçte transfer harcamalarına 47 milyar euro ayırdı. 2013’te 2,74, 2014’te 2,91, milyar harcayan takımlar, 2015’te ilk kez 3 milyar barajını aşarak 3,85 milyar euroya ulaştı.

2016’da 4,24, 2017’de 6,08 milyar transfer bütçesi tüketen söz konusu kulüpler, 2018’de önceki yıla göre düşüş kaydederek 5,82 milyara indi.

2019’da ise 10 yılın rekorunu kırılırken pandemi sonrası yaşanan keskin düşüş de dikkat çekiyor.

2020’de 4,83, 2021’de 3,84 milyar harcama yapan takımlar, pandemi sonrası toparlanmayla birlikte bu yıl 6,19 milyar euro ile en yüksek ikinci harcama yapılan dönem olarak kayıtlara geçti.

Premier Lig, tüm zamanların rekorunu kırdı

2022’de 6,19 milyar euroyla 10 yılın ikinci rekorunu kıran ligler arasında en yüksek harcama yapılan organizasyon Premier Lig oldu.

Bu yılın yaz ve kış transfer dönemlerinde 3 milyar 10 bin euro harcama yapan Premier Lig kulüpleri, 5 büyük lig arasında yüzde 48,5’lik pay alarak neredeyse diğer 4 ligi katlayarak tüm zamanların rekorunu kırdı.

Premier Lig’deki en yüksek ikinci rakam 2018’de 2 milyar 130 milyon euro olarak gerçekleşmişti.

2022’de Serie A, 1 milyar 30 milyon euro ile Premier Lig’i izledi. Ligue 1 ekipleri 770, La Liga ekipleri 720 milyon euro transfer ödemesi yaparken Bundesliga’da bu rakam 670 milyon euro olarak gerçekleşti.

14 kulüp 1 milyar barajını geçti, en yüksek harcama Chelsea’den 

2013-2022 arasındaki 10 yılda transfer için en çok bütçe ayıran ekiplerde raporda yer aldı.

Söz konusu liglerde mücadele eden ekiplerden 14’ü 1 milyar euro barajını geçti. 14 takımın 7’si Premier Lig ekiplerinden oluşurken, La Liga’dan 3, Serie A ve Ligue 1’den de 2’şer kulüp listeye girmeyi başardı.

Son 10 yılda transfere en yüksek harcamayı yapan kulüp Premier Lig temsilcisi Chelsea (1,815 milyar) oldu. Bu alanda Chelsea’yi İspanyol devi Barcelona (1,811 milyar) izledi.

Kürsünün üçüncü basamağını Manchester City (1,806 milyar) elde ederken, transfere 1 milyar 754 milyon euro ayıran Manchester United dördüncü sıraya yerleşti.

Beşinci sıradaki Juventus’un 10 yıldaki transfer harcaması 1 milyar 580 milyon euro.

Süper Lig, 367 milyonluk gelirle 14. sırada

Premier Lig, La Liga, Serie A, Ligue 1 ve Bundesliga ekiplerinin transfer harcamalarından en çok yararlanan ülkeler de raporda yer aldı.

10 yıllık süreçte 5 büyük ligden 2 milyar 410 milyon euro gelir sağlayan Portekiz, en yüksek kazanç sağlayan ülke oldu.

İngiltere Championship takımları, 2,165 milyarla Portekiz Primeira Liga ekiplerini takip etti. Listenin üçüncü sırasında 1 milyar 716 milyon euro gelirle Hollanda Eredivise takımları yer aldı.

1 milyar euro transfer geliri barajını aşan diğer ülkeler ise Brezilya (1,186 milyar) ve Belçika (1,1 milyar) oldu. Süper Lig kulüpleri, 10 yıllık süreçte Avrupa’nın 5 büyük liginden 367 milyon euro transfer geliri sağladı.

Paylaşın

Avrupa’nın Daralması Türkiye’deki Şirketleri Vurdu!

Rusya – Ukrayna savaşıyla birlikte, dünya ekonomisinde planlar yeniden yapılmaya başlandı. Türkiye’nin AB’ye en önemli çıkış kapısı olan Kapıkule’de, yakın bir döneme kadar 40 km’ye kadar çıkan TIR kuyruğu eridi. Sadece mevcut kuyruk erimedi, kapıdan çıkış yapan günlük araç sayısı da azaldı.

Avrupa ekonomisinde yaşanan daralmanın yanı sıra Türk TIR sürücülerinin Schengen vizesi almak konusunda yaşadığı zorluklar, sınırdaki yoğunluğun azalmasının iki ana nedeni olarak gösteriliyor.

Dünya Gazetesi’nden Aysel Yücel’in haberine göre Avrupa’ya yapılan ihracat taşımalarında karayolunun payı yüzde 50’yi geçiyor. Değer bazında ise bu oranın yüzde 70’in üzerinde olduğu belirtiliyor. Türkiye’den Avrupa’ya yıllık yaklaşık 500 bin TIR seferi yapılıyor. İki ay önce günlük ortalama 9 bin 300 TIR Kapıkule’den AB’ye çıkış yapıyordu.

Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Kapıkule temsilcisinin verdiği bilgiye göre; özellikle son haftalarda bu sayı 8 bin 500’lere kadar inmiş durumda. Sınır geçişlerinde yoğunluk nedeniyle oluşan kilometrelerce kuyruk, AB’ye çıkışlarda 5 güne varan beklemelere neden oluyordu. Şimdi ise 10 saatte Bulgaristan tarafına geçildiği belirtiliyor. Diğer Batı sınır kapılarında da benzer durum yaşanıyor.

“Lojistiğe de ciddi darbe vurur”

Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) Başkanı Ayşem Ulusoy, uluslararası karayolu trafiğinde hem ihracat hem de ithalat tarafında bir yavaşlama olduğuna dikkat çekerek, “Ancak asıl büyük endişemiz, Avrupa’daki enerji krizinin daha da derinleşmesi. Kriz sanayiye yayılır ve domino etkisi yaratırsa bu durum lojistiğe de ciddi darbe vurur” dedi. Diğer lojistik firmalarının yöneticileri de piyasada bir daralma olduğunu, mevcut müşterilerinin iş hacimlerinin azaldığını söyledi.

“Durgunluğun ayak sesleri”

Temmuz ve ağustos ayları yaz sezonu olması ve AB’de birçok fabrikanın kapanması nedeniyle genellikle uluslararası taşımacılığın nispeten zayıf olduğu bir dönemdir. Ancak otomotiv, çelik gibi bazı sektörlerde ağustos ihracatı geçen yılın da altında kaldı. Bu durum resesyonun ayak sesleri olarak yorumlandı. Ancak birçok ihracatçı sektör yetkilisi ve lojistik yöneticisi AB’deki daralmanın ve beklenen resesyonun etkilerinin eylül ayında daha net görüleceğini söylüyordu.

Uluslararası lojistik şirketi Rif Line’ın Türkiye Genel Müdürü Mehmet Serkan Erdem, korkulanın olduğunu ve eylül ayının ilk haftasının durgunluğun sinyallerini verdiğini dile getirdi. Serkan Erdem, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Temmuz ve ağustos ihracatta, dolayısıyla taşımacılıkta zaman sessiz sakin geçer. Son 15 günden bu yana bütün piyasa endişeyle eylül ayını bekliyordu. Yurt dışı ortaklarım, müşterilerimiz eylül ayında tatil sakinliğinin biteceğini umuyorduk. Maalesef üzülerek söylüyorum ki, beklenen eylül dönüşü olmadı. Yurt dışındaki alıcı firmalarla da görüşüyorum. Hepsi aynı endişeyi taşıyor. Gördüğümüz kadarıyla bu durgunluğun ayak sesleri.”

“TIR şoförlerine yönelik de vize sorunu başladı”

AB’nin azalan siparişleri nedeniyle Türkiye’nin ihracat taşımalarında azalma yaşanırken, diğer yandan mevcut yükü göndermek de vize engelleri nedeniyle çileye dönüşmüş durumda. Şoförleri vize alamadığı için 50 TIR’ı yüküyle birlikte depoda bekleten firma var!

Türkiye vatandaşları Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte hem turistik hem de iş seyahati amaçlı Schengen vizesi almakta büyük zorluk yaşıyordu. Benzer şekilde Türk TIR şoförlerine yönelik de vize sorunu başladı. Şoförlere en erken 40 gün sonraya randevu veriliyor. Randevu alınsa da sonuç için eskisine göre çok daha fazla bekleniyor. Diğer yandan başvuru sürecini tamamlayan birçok sürücünün de ret aldığı belirtiliyor.

“AB bize daha fazla engel çıkarıyor”

UND Başkan Yardımcısı Fatih Şener, son dönemde Türk TIR şoförlerine Schengen vizesi konusunda çıkarılan zorlukların, hem Türkiye’nin hem de AB’nin ticaretine büyük sekte vurduğunu söyledi. Fatih Şener, ticaretin siyasete alet edilmemesi gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi:

“Türkiye’den AB’ye taşınan ihraç yüklerinin büyük çoğunluğu Türkiye’de üretim yapan Avrupalı şirketlere ait. Dolayısıyla AB, vize engeli ile kendi ayağına sıkıyor. Pilotlar ve gemi adamlarının vize derdi yok. Biz Türk nakliyeciler olarak TIR şoförlerini de vizeden muaf tutmaya çalışırken AB bize daha fazla engel çıkarıyor.”

Paylaşın

Avrupa’da Resesyon Kapıda; Türkiye Nasıl Etkilenecek?

Avrupa’da enerji krizi büyürken resesyon endişeleri artıyor. Rusya’nın cuma günü onarım yapma gereğini öne sürerek Kuzey Akım 1 boru hattı üzerinden Avrupa’ya gaz sevkiyatını durdurduğunu açıklaması krizi daha da tırmandırdı.

Ukrayna’yı işgal ettiğinden beri Bulgaristan, Danimarka, Finlandiya, Hollanda ve Polonya’ya gaz arzını tamamen kesen ve diğer boru hatlarından gaz akışını azaltan Rusya’nın son adımı, Avrupa’nın enerji kaynaklarının güvenilirliği konusundaki tedirginliği daha da artırdı.

Kuzey Akım 1 boru hattının kapatılması, Rus doğal gaz sevkiyatını daha da azaltacak ve bu kış arz ve talebi dengelemeyi daha da zorlaştıracak. Bölge, gaz kıtlığı ve ciddi bir ekonomik durgunluğa bir adım daha yakın.

Avrupa’da üretim yavaşlayacak

Enerji kriziyle ilgili gelişmeleri DW Türkçe’ye değerlendiren Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan, “Bunun tabii Avrupa’da hem tüketici bakımından enerji faturalarında hane halklarını etkileyen hem de üretimde kullanılan enerji girdisinin maliyeti ve yokluğu bakımından sanayi kesimini, reel kesimi etkileyen sonuçları olacak. Yani bir üretim yavaşlaması söz konusu olacak” diyor.

Rus gazı geçen yıl Avrupa Birliği’nin (AB) yakıt ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını karşılamıştı.

Avrupa’da üretimin yoğun şekilde boru hatlarıyla gelen doğal gaza bağımlı olduğuna işaret eden Erkan, bu nedenle enerji girdisi eksikliğinin üretimin her aşamasını etkileyeceğini vurguluyor.

Kriz enflasyonu tetikliyor

Enerji krizi Avrupa’da enflasyonu da tetikliyor. Avrupa İstatistik Ofisi’ne (Eurostat) göre Euro Bölgesi’nde, Temmuz’da yıllık enflasyon enerji fiyatlarındaki yükselişin etkisiyle yüzde 8,9’a çıkarak rekor seviyeyi gördü. AB’de de Haziran ayında yüzde 9,6 olan yıllık enflasyon, Temmuz’da yüzde 9,8 oldu.

Kısa vadede Avrupa açısından resesyon tehlikesinin hiç olmadığı kadar var olduğunu vurgulayan Erkan, “Enflasyon zaten hiç iyi bir konumda değil ve son yılların en yüksek seviyelerinden de yukarıya doğru gidebilecek görünüyor. Bu ortamda, Avrupa Merkez Bankası’nın enflasyonla başa çıkabilmek için faiz artırımına gitmesi de ek yavaşlama unsuru olarak gündemde” diyor.

Peki bu durum Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

Türkiye’nin ihracatında ilk sırada

Avrupa Birliği, Türkiye’nin toplam ihracatında ilk sırada yer alıyor. Bölge, 2021’de 93 milyar dolar ile Türkiye ihracatından yüzde 41,3 oranında pay aldı.

Ticaret Bakanlığı’na göre Ağustos ayında Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 51 artışla 7 milyar 772 milyon dolar oldu. Bu rakam toplam ihracatın yüzde 41,1’ini oluşturdu.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, Avrupa’daki talep yavaşlamasının Türkiye için kötü haber olduğunu vurguluyor. Sağman’a göre tekstil ve otomotiv başta olmak üzere Türkiye’nin ihracat yaptığı önemli sektörler resesyondan olumsuz etkilenecek.

Enver Erkan ise “Resesyondan en çok etkilenmesi beklenen Avrupa, Türkiye’nin ihracatında da aslan payına sahip olan bölge. Dolayısıyla biz duruma şu an Euro Bölgesi’ndeki yok olmakta olan talepten başlamak durumundayız” diyor ve ekliyor:

“Talep olmadığı zaman zaten sizin ihracatçınızın da hareket alanı kısıtlandığından dolayı kur seviyelerinden, faiz seviyelerinden tamamen bağımsız olarak talep yokluğundan bir ihracat potansiyeli kısıtlaması yaşanır.”

Euronun değer kaybı da olumsuz

İhracatını euro, bu ihracat için gerekli olan ithalatı ise dolar üzerinden yapan Türkiye, talep daralmasının yanı sıra euro/dolar paritesindeki düşüşten de etkilenecek.

Avrupa’ya yapılan ihracatın Türkiye’nin toplam ihracatının neredeyse yarısını oluşturduğunu dile getiren Murat Sağman, buradan elde edilen gelirin euro bazlı olduğunu belirtiyor. Ancak bu ihracatı yapmak için gerekli olan üretimin yüzde 70 oranında hammadde ithalatıyla karşılandığını belirten Sağman, bu ithalatın da dolar üzerinden olduğunu ifade ediyor. Sağman, bu nedenle Türkiye ihracatının hem hacim olarak hem de kârlılık bakımından Avrupa’daki resesyondan etkileneceğini, hatta bu etkilerin görülmeye başladığını vurguluyor.

Erkan: İhracat daha düşük performans gösterecek

Değerini kaybeden TL’ye ve düşük tutulan faizlere rağmen Türkiye’nin yüksek maliyetler nedeniyle fiyat indiremez duruma geldiğini ve rekabet avantajını da yitirdiğini vurgulayan Enver Erkan da ihracatın zaten yavaşladığına dikkat çekiyor.

Avrupa’nın yeni bir ekonomik faza girdiği düşünülürse euro/dolar paritesindeki değer kaybının süreceğini bunun da Türkiye ihracatının aleyhine olacağını vurgulayan Erkan, “İhracat daha düşük performans gösterecek, zaten düşük performans gösteriyordu. Yüzde 10-15’ler bandında ihracat artıyordu ama yavaş artıyordu, ithalat yüzde 40’larda artıyor” diyor. Erkan, “Bu durum tabii Türkiye açısından dış ticaret açığı, cari açık, bunların daha fazla genişlemesi demek ve daha fazla tabii ki döviz finansman ihtiyacı demek” diye konuşuyor.

Euro/dolar paritesi Ağustos ayı içerisinde 1’in altına kadar geriledi. Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne göre paritede yaşanan düşüşün ihracata etkisi bu ay negatif yönlü 1,4 milyar dolar oldu. Bu etki, yılın sekiz ayında ise 8 milyar doları aştı.

Düşen talep büyümeyi etkileyecek

Avrupa’daki gelişmelerin ihracat üzerinden Türkiye’de büyümeyi de olumsuz etkilemesi bekleniyor.

Türkiye yılın ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 büyürken, ihracat büyümeye 3,87 puan katkı sağlamıştı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne göre ise yılın sekiz ayında Avrupa Birliği ülkelerine 12,6 milyar dolarlık otomotiv, 9,3 milyar dolarlık kimyevi maddeler ve mamulleri, 8,8 milyar dolarlık hazır giyim ve konfeksiyon, 5,5 milyar dolarlık demir ve demir dışı metaller, 5,4 milyar dolarlık çelik, 4,3 milyar dolar elektrik ve elektronik, 2,9 milyar dolarlık tekstil ve hammaddeleri, 2,2 milyar dolarlık makine ve aksamları ihracatı yapıldı.

Yılın sekiz ayında en fazla ihracat 12,6 milyar dolarla Almanya’ya gerçekleşti.

Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, Avrupa’daki resesyondan dolayı üçüncü çeyrekte büyümenin yüzde 3-4’e gerileyeceğini öngörürken dördünce çeyrekte ise daha fazla risk olduğunu belirtiyor.

Türkiye’nin yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,5, ikinci çeyrekte ise yüzde 7,6 büyüdüğünü hatırlatan Sağman, son çeyrekte sıfır büyüme olsa dahi Türkiye’nin yıl sonunda 4-5’lik büyümeyi yakalayabileceğine işaret ediyor.

“Amerika-Çin gerilimi fırsat yaratabilir”

Avrupa Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Müfit Tarhan ise Almanya ile Türkiye’nin sıkı ticari iş birlikleri olduğuna dikkat çekiyor.

İki ülke arasında özellikle gıda, tekstil, otomotiv, yapı kimyasalları konularında çok yakın iş birlikleri olduğunu ifade eden Tarhan, “Hatta bunların içerisinde sadece Almanya’ya yönelik üretim yapan Türk şirketleri mevcut. Bunlar tabii bu resesyondan kaçınılmaz bir şekilde etkilenecekler” diye devam ediyor.

Ancak Tarhan’a göre Türkiye’nin bir şansı daha var. Tarhan, “Amerika ile Çin arasındaki siyasi-ekonomik gerilim Türkiye’ye yeni bir şans yaratabilir. Yakınlığı, lojistik konumu itibariyle. Buradan belki o krizi bizim bir fırsata çevirme şansımız olabilir diye düşünüyorum” yorumunda bulunuyor.

Paylaşın