Avrupa Birliği’nden Donald Trump’a Hodri Meydan

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, “Avrupa, güçlü bir ekonomik bölge olarak kendi politikalarını şekillendirebilir ve gümrük politikalarına yine gümrük politikalarıyla karşılık verebilir. Bunu yapmamız gerekirse, yaparız” dedi.

Polonya Başbakanı Donald Tusk, ABD ile bir ticaret savaşı yaşanmasına karşı olduğunu söyledi. Böylesi bir yolun hatalı olacağını kaydeden Tusk, “Polonya, kesinlikle temkinli bir yaklaşım sergileyecek ülkelerden biri olacaktır” ifadelerini kullandı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, “Eğer ABD bir ticaret savaşı başlatırsa, gülen taraf Çin olur. Biz birbirimize çok bağlıyız. Bizim Amerika’ya, Amerika’nın da bize ihtiyacı var. Gümrük vergileri maliyetleri artırır, maliyetler ve müşteriler için iyi değildir” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Meksika, Kanada ve Çin’e karşı yarın uygulamaya koyacağı, yakında da Avrupa Birliği’nden (AB) ithal edilen ürünlere uygulamayı planladığı gümrük vergisi uygulamalarına ilişkin Brüksel’de bir araya gelen AB liderleri Washington ile olası bir “ticaret savaşı” karşısında alınacak tutum hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Gayriresmî AB zirvesi için Brüksel’de bulunan AB devlet ve hükümet başkanları, ABD ile ticareti olumsuz yönde etkileyecek girişimlerden kaçınılacağının altını çizerken, olası bir gerginlik durumunda ise Avrupa’nın kendi çıkarlarını koruyabilecek kapasitede olduğunu vurguladı.

Trump, Kanada ve Meksika’dan ithal edilen mallara yüzde 25, Çin’den yapılan ithalata yüzde 10 oranında ek gümrük vergisi getirilmesine karar vermişti. AB’ye de “kesinlikle” gümrük vergisi uygulanacağını belirten ABD Başkanı, İngiltere’nin ise “sınırı aştığını” ancak Londra ile Washington arasındaki bu konunun “halledilebileceğini” söylemişti.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Brüksel’de yaptığı açıklamada, “Uzlaşmanın ön koşulu, kendi gücünüzün farkında olmaktır. Avrupa harekete geçebilir” ifadelerini kullandı. Scholz, “Avrupa, güçlü bir ekonomik bölge olarak kendi politikalarını şekillendirebilir ve gümrük politikalarına yine gümrük politikalarıyla karşılık verebilir. Bunu yapmamız gerekirse, yaparız” dedi.

Polonya Başbakanı Donald Tusk da benzer bir tutum sergileyerek ABD ile bir ticaret savaşı yaşanmasına karşı olduğunu söyledi. Böylesi bir yolun hatalı olacağını kaydeden Tusk, “Polonya, kesinlikle temkinli bir yaklaşım sergileyecek ülkelerden biri olacaktır” ifadelerini kullandı. Polonya lideri AB ve ABD arasında bir gümrük vergisi uygulanmasının ve ticaret savaşının tamamen yanlış bir politika olacağının da altını çizdi.

“Avrupa gücünü göstermeli”

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Avrupa ekonomisine yönelik herhangi bir saldırının, AB’nin daha güçlü ve birlik içinde bir tavır almasını sağlayacağını dile getirdi. “ABD’nin son adımları, Avrupa’nın birlikte hareket etmesini teşvik edecektir” diyen Macron, Avrupa’nın kendi çıkarlarını korumaya kararlı olduğunu dile getirdi.

Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo ise AB’nin ABD ile doğrudan müzakerelere devam etmesi gerektiğini söyledi. Orpo ayrıca Rusya’nın, Avrupa için “gerçek bir tehdit olmaya devam ettiğini” belirterek, AB’nin hem ekonomi hem de güvenlik politikalarında dikkatli olması gerektiğini sözlerine ekledi.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas da Brüksel’de gazetecilere açıklama yaptı. Trump’ın gümrük vergilerine ilişkin kararları ve açıklamaları ile ilgili soru üzerine Kallas, “Bu sözleri dikkatle dinledik ve elbette kendi tarafımızda da hazırlık yapıyoruz. Açık olan bir şey var ki, ticaret savaşlarının kazananı olmaz. Eğer ABD bir ticaret savaşı başlatırsa, gülen taraf Çin olur. Biz birbirimize çok bağlıyız. Bizim Amerika’ya, Amerika’nın da bize ihtiyacı var. Gümrük vergileri maliyetleri artırır, maliyetler ve müşteriler için iyi değildir” diye konuştu.

Kallas ayrıca, “Avrupa’nın savunma alanında birlikte daha fazlasını yapması ve yeni girişimlerin nasıl finanse edilebileceğine bakması” gerektiğini ifade etti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

AB’den Suriye’ye Yönelik Yaptırımları Hafifletmede İlk Adım

Avrupa Birliği (AB), Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesi ve Heyet Tahrir Şam’ın yönetimi ele geçirmesi sonrası, Suriye’ye yönelik kapsamlı yaptırımları hafifletmede ilk adımı attı.

Brüksel’de bir araya gelen AB dışişleri bakanları, Suriye’ye karşı 14 yıldır uygulanan yaptırımlardan bazılarını gevşetme kararı aldı. Bakanların üzerinde anlaştığı yol haritası gereği ilk etapta enerji, havacılık ve finans alanındaki yaptırımlar gevşetilecek.

BBC Türkçe’den Güven Özalp’in aktardığına göre; AB dışişleri bakanlarının toplantısından çıkan yol haritası siyasi ilke kararı niteliğinde. AB yetkilileri teknik çalışmaların önümüzdeki haftalarda tamamlanmasını öngörüyor. Bu çalışmalar tamamlandıktan sonra yaptırımlar gevşetilecek.

AB Dişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, benimsenen yaklaşımın Suriye ekonomisine ivme kazandırabileceğine ve ülkenin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olabileceğine vurgu yaptı.

Kallas, AB’nin yaklaşımını, “Hızlı hareket etmeyi hedeflerken durumun daha da kötüleşmesi halinde rotayı tersine çevirmeye hazır olduğumuzu da biliyorsunuz. Buna paralel olarak insani yardım ve toparlanma çabalarını da artıracağız” sözleriyle özetledi.

Üzerinde anlaşılan yol haritası gereği AB adım adım ve şarta bağlı olarak ilerleyecek. Yeni Suriye yönetimi AB’nin beklentilerini karşılayan olumlu adımlar attığı sürece yaptırımları gevşetme yaklaşımı korunacak ve ilk aşamada gevşetilen yaptırımlara yenileri eklenebilecek.

Suriye, AB beklentilerini görmezden gelir ya da tersine adımlar atarsa Brüksel’in tutumu da olumsuza dönecek. Gevşetilen yaptırımların tekrar tam şekilde devreye sokulması gündeme gelecek.

AB, Suriye yönetiminin insan haklarının korunmasına önem vermesini, kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesini, yeni anayasa hazırlamasını ve mümkün olan en kısa sürede seçim düzenlemesini istiyor. Suriye, en fazla yaptırım uygulanan ülkelerden biri.

Yaptırımların gevşetilmesi Suriye’yle diplomatik ilişkileri 2011’de kesen AB’nin bu ülkeye yönelik politikasında önemli bir dönemeç niteliğinde. AB’nin gevşetme hamlesi hem Suriye ekonomisine yapacağı katkı hem de yeni yönetimin uluslararası alandaki meşruiyetinin güçlendirilmesi açısından önemli bulunuyor.

Finans sektörü AB’nin yaptırımlarla hedef aldığı sektörlerin başını çekiyor. Bu alandaki yaptırımların ana amacı Esad rejiminin savaş makinesinin desteklenmesinin önüne geçilmesiydi. AB sektöre ilişkin yaptırımları çok geniş bir yelpazeye yaydı.

Yeni yönetim ise AB’yle finansal bağları düzeltmek istiyor. AB de finansal sektörün yeniden inşaya destek olmak, altyapının ve kamu hizmetlerinin doğru şekilde işlemesini sağlamak için kritik önemde olduğu görüşünü paylaşıyor.

Suriye’nin petrol ve doğalgaz endüstrisi başta olmak üzere enerji sektörü AB yaptırımlarında önemli yer tutuyor. AB, Suriye ham petrol ve rafine petrol ürünlerinin satın alınmasını, ithalini ve taşınmasını yasaklamıştı.

Katı yaptırım politikasının da etkisiyle bir dönem günlük petrol üretimi 400 bin varil seviyesinde olan Suriye’deki mevcut üretimin yüz bin varilin altında olduğu belirtiliyor. Elektrik üretimi de yaptırımlardan yoğun şekilde etkilendi. Enerji ve elektrik altyapısı Suryelilerin günlük yaşamlarının iyileştirilmesi açısından önemli bulunuyor.

AB, ulaştırma sektörü için de sert yaptırım uyguluyor. Suriye Arap Havayolları gibi Suriyeli şirketlerin işlettiği uçuşların gerçekleştirildiği uçakların AB havalimanlarına inmesine izin verilmiyor. AB ülkelerinden Suriyeli şirketlere jet yakıtı ihraç edilemiyor.

Suriye’ye giden kargo araçları da Avrupalı yetkililer tarafından yasaklı ürün taşıyıp taşımadıklarının tespit edilmesi için kontrol ediliyor. Ulaştırma ülkenin dış bağlantılarının sağlanması açısından önemli görülüyor. AB özellikle Suriye’deki havalimanlarının tam operasyonel hale gelmesine öncelik veriyor.

AB, Suriye’ye silah ambargosunu sürdürüyor. Şu aşamada bu alana ilişkin yaptırımlara dokunulması gündemde değil. Kallas da bunu net şekilde dile getirdi. Yaptırımlarla Esad ile çevresi ve yakın çalıştığı kişi ve kuruluşlar da hedef alınıyor.

Suriye’de kişi ve kurumlara yönelik yaptırım listesi son olarak Baas rejiminin çökmesinden iki hafta önce güncellenmişti. AB’nin 25 Kasım 2024’te güncellediği listede yaptırım uygulanan birey sayısı 318, kurum sayısı ise 86’ydı. AB, bu listeye ilişkin yaptırımları sürdürecek.

AB, Suriye’ye yoğun şekilde yaptırım uygulasa da bunlar, ülkenin herhangi bir noktasına insani yardım ulaştırılmasını engellemeyecek şekilde tasarlandı. AB ve üye ülkeleri, 2011’den bu yana Suriye halkı için 35 milyar euro’nun üzerinde bir kaynağı harekete geçirdi.

AB, 2017’den bu yana her yıl düzenlediği, Suriye ve bölgenin geleceğini destekleme konulu Brüksel Konferansı’yla Suriye’yi uluslararası siyasi gündemde üst sıralarda tutmayı, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi ve sivil toplumla diyalog kurmayı amaçladı.

HTŞ, AB’nin terör listesinden çıkacak mı?

AB, Suriye’de yönetimde olan Hayat Tahrir el Şam’ı (HTŞ) şu aşamada terör örgütü olarak görmeye devam ediyor. AB, HTŞ’yi listeye alma konusunda Birleşmiş Milletler’i izledi.

BM’nin bu örgütü terör örgütü ilan ettiği karar AB mevzuatına entegre edildi. Gelinen aşamada HTŞ’yi bu statüden çıkarmak için BM’nin adım atmasnı bekleme eğilimi ağır basıyor.

AB ve üye ülkelerinden bazıları HTŞ yönetimiyle doğrudan temas kurdu. Bazı üye ülkelerin temasları bakanlar düzeyinde oldu.

Paylaşın

Türkiye İle Avrupa Birliği Arasında “Suriye” Zirvesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bugün Ankara’da görüştü. Görüşmede özellikle Suriye ile Türkiye – AB ilişkileri ele alındı.

Suriye’de Beşar Esat rejiminin devrilmesinin ardından ülkenin geleceğine ilişkin en üst seviyedeki diplomatik temaslar sürüyor. Bu kapsamda AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bugün Ankara’da görüştü.

Görüşmenin ardından ikilinin basın açıklamasında özellikle Suriye’nin yeniden imarı ve terörle mücadelede vurgusu yapıldı. Erdoğan Suriye’deki gelişmeleri detaylıca ele aldıklarını ifade ederek, şunları söyledi:

“Suriye’nin egemenliği ile toprak bütünlüğünün muhafazası başta olmak üzere, katılımcı bir idarenin tesisi noktasında hemfikir olduğumuzu gördüm. 61 yıllık zulmün, baskının, karanlığın ardından yıkılan Baas rejimi geride kelimenin tam anlamıyla büyük bir enkaz bıraktı. Yaklaşık 1 milyon insanı katledilmiş, nüfusunun yarısı yerlerinden edilmiş, 13 yıldır süren çatışmalarda bitap düşmüş bir Suriye ile karşı karşıyayız.

Suriye halkının bu ağır yükün altından tek başına kalkması mümkün değil. Suriye’nin komşularının, dost ve kardeş ülkelerin, AB ve uluslararası kuruluşların güçlü desteğiyle süratle ayağa kalkması lazım. Uluslararası toplum 13 yıl boyunca katliama uğrarken Suriye halkına maalesef yeterli desteği vermedi, veremedi. Şimdi bunu telafi etmek mümkündür. Bunun yolu da Suriye’nin inşa ve imar çabalarına destek olmaktan geçiyor.”

Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği’ni geçen haftasonu yeniden açtığını hatırlatan Erdoğan, Türkiye’nin Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğini, bu süreçte Suriye’nin terör yuvası olmaktan çıkarılması gerektiğini vurguladı.

Erdoğan, “Gerek DEAŞ, gerekse PKK ve uzantılarıyla mücadele görüşmemizde ele aldığımız hususların başında geldi. Türkiye, her iki terör örgütünü sahada bozguna uğratan tek ülkedir, yegâne NATO müttefikidir. Bu örgütlerin palazlanmasına kesinlikle müsaade etmeyeceğiz. Bölgemizin geleceğinde ne DEAŞ’a ne PKK ve türevlerine yer yoktur” diye konuştu.

Ayrıca AB’nin, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılarla ilgili yükünü hafifletmek için sağladığı desteği gönüllü geri dönüşleri kolaylaştırmak için çeşitlendirmesini beklediklerini ifade eden Erdoğan, görüşmede İsrail’in Gazze’de devam eden saldırılarını da ele aldıklarını kaydetti.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de AB’nin Esat rejimini deviren muhalif gruplara öncülük eden Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve diğer gruplarla doğrudan temasta olacağını açıkladı. Von der Leyen, “Suriye’deki varlığımızı her zaman sürdürdük ancak şimdi bir adım daha atmalı ve HTŞ ve diğer gruplarla doğrudan angajmanımızı sürdürmeliyiz” dedi.

HTŞ, 2020 yılından bu yana AB’nin terör listesinde yer alıyor ve başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, cinayetler, işkence, sivillerin rehin alınması ve zorla alıkoymalar gibi suçlamalarla anılıyor.

Von der Leyen ayrıca AB olarak Suriye’nin yeniden inşasına destek vereceklerini söyledi. “Desteğimizi yeniden inşa konusuna odaklanarak sürdürmeliyiz” diyen von der Leyen, AB’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlarının kaldırılmasına da koşullu yeşil ışık yaktı. Von der Leyen, “Yaptırımların kaldırılması konusunda bir görüşme başlatmamız gerekecek. Ancak bu, sahada barışçıl bir geçiş konusunda gerçek bir ilerleme görüldüğü takdirde mümkün olabilir” diye konuştu.

Von der Leyen’den IŞİD uyarısı

AB Komisyonu Başkanı, Suriye’de terör örgütü IŞİD’in yeniden canlanmasına karşı da uyarıda bulundu. Von der Leyen, “Türkiye’nin bölgede istikrarın sağlanmasında oynayacağı önemli bir rol var. Birlikte terörizme karşı da uyanık olmalıyız. Özellikle Suriye’nin doğusunda IŞİD’in yeniden canlanması riski vardır. Bunun olmasına izin veremeyiz. Aynı zamanda Türkiye’nin meşru güvenlik endişeleri de karşılanmalıdır. Tüm azınlıklar da dâhil olmak üzere tüm Suriyelilerin güvende olması önemlidir” dedi.

“Suriye halkı barışçıl bir geçişi hak ediyor” diyen von der Leyen, bu geçişte toprak bütünlüğünün ve devlet kurumlarının korunması, tüm çeşitliliğiyle Suriye halkının isteklerinin yansıtılması gerektiğini vurguladı. Von der Leyen, en fazla Suriyeli’ye evsahipliği yapan Türkiye’nin çabalarından övgüyle bahsederek, AB’nin bugüne kadar Türkiye’ye Suriyeliler için 10 milyar Euro yardımda bulunduğunu hatırlatarak şöyle devam etti:

“Bugün 2024 yılı için ilave 1 milyar euronun yolda olduğunu duyurmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Bu destek, diğerlerinin yanı sıra, Türkiye’deki mültecilerin sağlık ve eğitim hizmetlerini de destekleyecektir. Suriyeli mültecilerin gönüllü geri dönüşleri de dâhil olmak üzere göç ve sınır yönetimine katkıda bulunmaya devam edecektir. Sahada gelişmeler oldukça, bu 1 milyar Euro’yu Suriye’de ortaya çıkabilecek yeni ihtiyaçlara göre uyarlayabiliriz.”

Erdoğan ile AB Komisyonu Başkanı von der Leyen’in görüşmesinde Türkiye – AB ilişkileri de ele alındı. Erdoğan, AB üyeliğinin Türkiye için stratejik hedef olmaya devam ettiğini belirterek, “Üyeliğimizin ülkemize olduğu kadar birliğe de önemli katkılar yapacağı açıktır. Son gelişmeler Türkiye’nin kilit ülke konumunu daha da perçinlemiştir” dedi.

Türkiye’nin AB üyelik perspektifini güçlendirecek yeni bir vizyon ortaya konulması konusundaki beklentiyi Ursula von der Leyen’le yaptıkları görüşmede ilettiklerini dile getiren Erdoğan, “Ortak çıkarlarımızın bazı üyelerin kısır gündemlerine esir edilmemesi gerektiğini bir kez daha vurguladım. Kazan-kazan formülüyle ve karşılıklı saygı temelinde işbirliğimizi ilerletebiliriz” diye konuştu.

Türkiye ve AB ile arasında her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

“İki gün sonra yapılacak birlik zirvesinde ilişkilerdeki tüm kısıtlamaları kaldıracak, askıya alınan yüksek düzeyli diyalogları canlandıracak, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi beklentimize cevap verecek ve vize serbestisi sağlanana dek vize süreçlerini hızlandıracak kararlar alınmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle en kısa sürede Türkiye-AB Zirvesini yapmak suretiyle ilişkilerimizin olması gereken seviyeye çıkarmayı ümit ediyorum.”

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

BM, ABD Ve AB’den Suriye Açıklaması: Suriye’nin Geleceğini Suriyeliler Belirlemeli

ABD Başkanı Joe Biden, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’deki ortakları ve paydaşlarıyla birlikte çalışarak bir fırsatın değerlendirilmesine ve riskin yönetilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Haber Merkezi / Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, ulusal güvenlik ekibiyle yaptığı toplantının ardından açıklama yaptı. Biden, Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada, ABD’nin geçiş döneminde Suriye’nin komşularını destekleyeceğini ve silahlı grupların söz ve eylemlerini değerlendireceğini söyledi.

Joe Biden, ABD’nin Beşar Esad’ın nerede olduğunu resmi olarak bilmediğini, ancak Esad’ın Moskova’ya kaçtığına dair bilgilere dikkat çekti.

Suriye’nin risk ve belirsizlik döneminde olduğunu belirten Biden, “Yıllarca Esad’ın başlıca destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya oldu. Ancak son bir haftada destekleri çöktü, çünkü üçü de benim göreve geldiğim zamana göre çok daha zayıflar” dedi.

ABD güçlerinin Suriye’de IŞİD militanlarının kamplarını ve militanlarını hedef alan bir düzine hassas saldırı gerçekleştirdiğini söyleyen Biden, “Bu, uzun süredir acı çeken Suriye halkının gururlu ülkeleri için daha iyi bir gelecek inşa etmesi için tarihi bir fırsat anı” dedi.

Biden, “Hepimiz bundan sonra ne olacağı sorusuna yöneldiğimizde, ABD, Suriye’deki ortaklarımız ve paydaşlarla birlikte çalışarak onların riski yönetme fırsatını yakalamalarına yardımcı olacak” dedi.

Avrupa Birliği: Gelişmeleri takip ediyoruz

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Zalim Esad diktatörlüğü çöktü. Bölgedeki bu tarihi değişim fırsatlar sunuyor ancak riskler de mevcut.

Avrupa, ulusal birliğini koruyan ve tüm azınlıkları güvence altına alan bir Suriye devletinin yeniden inşasına destek vermeye hazırdır. Avrupa ve bölgedeki liderlerle temas halindeyiz ve gelişmeleri takip ediyoruz.”

Birleşmiş Milletler: Suriye’nin geleceğini Suriyeliler belirlemeli

Suriye’de rejiminin devrilmesinin ardından yazılı açıklama yapan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suriye’nin geleceğini Suriyelilerin belirlemesi gerektiğini vurguladı.

Guterres, “14 yıllık vahşi savaş ve diktatör rejimin sona ermesinin ardından Suriye halkı, istikrarlı ve barışçıl gelecek inşa etmek için tarihi fırsatla karşı karşıya.” değerlendirmesinde bulundu.

Düzenli siyasi geçişi sağlamak için “yapılacak çok iş” olduğuna işaret eden Guterres, “Bu hassas zamanda sükunet, şiddetten uzak durma ve ayrım gözetmeksizin tüm Suriyelilerin haklarını koruma çağrımı yineliyorum.” ifadesini kullandı.

Siyasi geçiş sürecinin kapsayıcı, kapsamlı ve tüm çeşitliliğiyle Suriye halkının meşru isteklerini karşılaması için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç olduğunu kaydeden BM Genel Sekreteri, Suriye’nin egemenliği, birliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi gerektiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, Suriye’deki 14 yıllık savaşın ardından barış için umut mesajı verdi. Pedersen, Suriye halkının acılarına derin dayanışma duyduğunu belirterek, “Yeni bir sayfa açma zamanı” dedi.

Pedersen, yerinden edilenlerin evlerine dönme, savaşın ayırdığı ailelerin yeniden birleşme ve haksız yere alıkonulanların özgürlüğüne kavuşma umutlarının arttığını da söyledi. Ayrıca, adaletin sağlanması için hapishanelerin açılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.

Pedersen, Suriye’nin geleceği için kapsayıcı geçiş düzenlemelerinin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Pederson ayrıca uluslararası toplumun desteğiyle, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü korunarak barışçı bir çözüm bulunabileceğini de ifade etti.

Son olarak, Pedersen, Suriyeliler’e diyalog, birlik ve insan haklarına saygı çağrısında bulunarak, kolektif bir çaba ile Suriye’de barış ve refah sağlanması gerektiğini söyledi.

Paylaşın

Avrupa’da Her Üç Kadından Biri Şiddete Maruz Kalıyor

Avrupa Birliği (AB) sınırları içerisinde yaşayan her üç kadından biri ya partneri ya da üçüncü bir erkek tarafından fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddete maruz bırakıldı.

Öte yandan geçtiğimiz yıl dünya genelinde 51 bin 100 kız çocuğu ve kadın akrabaları ya da erkek partnerleri tarafından öldürüldü.

“Avrupa’da yaklaşık 229 milyon kadın yaşıyor. Bu kadınların üçte biri ise tokat, yumruk, tekme veya tecavüz gibi benzer şiddet tehditlerinden en az birine maruz kaldı.”

Bu bilgileri, Avrupa Temel Haklar Ajansı Direktörü Sipra Rautio dün Brüksel’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesi ile yaptığı açıklamada verdi. Rautio, Avrupa’da kadınlara yönelik şiddetin boyutunu “gerçekten vahim” sözleriyle özetledi.

Rautio, düzenlediği basın toplantısında Avrupa Temel Haklar Ajansı’nın Avrupa istatistik kurumu EUROSTAT ve Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü ile ortaklaşa yürüttüğü Cinsiyete Dayalı Şiddet araştırmasını tanıttı.

Avrupa Birliği (AB) üyelerinde yaşayan 114 binden fazla kadından dört yıl boyunca toplanan verilerle hazırlanan araştırma, 2014 tarihli anketin de takip çalışması özelliğini taşıyor. Rautio, sunumunda 2014 yılına kıyasla AB’de kadına yönelik şiddet vakalarında bir iyileşmenin gözlemlenmediğini vurguladı.

Sonuçları dün açıklanan son araştırmaya göre AB’deki her üç kadından biri ya partneri ya da üçüncü bir erkek tarafından fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddete maruz bırakıldı.

Şiddete maruz kalan kadınların oranı Finlandiya’da yüzde 57,1 iken İsveç’te yüzde 52,5 olarak ölçüldü. Kadına yönelik şiddet Macaristan’da yüzde 49,1 ve Danimarka’da da yüzde 47,5 oranlarıyla oldukça yüksek. En düşük oranlar ise Bulgaristan’da yüzde 11,9 ve Polonya’da yüzde 16,7 olarak tespit edildi. Bu iki ülkeyi her biri yüzde 19,7 ile Çek Cumhuriyeti ve Portekiz takip etti. Almanya ise yüzde 25,6 ile AB ortalaması olan yüzde 30,7’nin biraz altında kaldı.

Ankete göre, kadınlar cinsiyete dayalı şiddete özellikle ev içinde maruz kalıyor. Neredeyse her beş kadından biri, yani araştırmaya katılan ya da şiddet gördüğünü söyleyen kadınların yüzde 19,3’ü, eşinden veya aynı evde yaşayan diğer kişilerden fiziksel veya cinsel şiddet gördüğünü bildirdi. Ancak şiddet gören her yedi kadından sadece biri maruz kaldığı şiddeti polise ihbar etti.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü Başkanı Carlien Scheele, bu verilerin toplumun kadına yönelik şiddete yaklaşımını ortaya koyduğunu ifade ediyor. “Neden bu kadar bekledin? Neden önceden bildirmedin? Bunu yapması için ne yaptın?” gibi utanç verici suçlamaların rutin hale geldiğini ifade eden Scheele, bu durumun korkunç boyutlara ulaştığını belirterek somut adımlar atılması gerektiğini söylüyor.

Ankete katılan neredeyse her üç kadından biri de işyerinde tacize uğradığını söyledi. Ayrıca 18 ila 29 yaşındaki kadınların yüzde 41,6’sı da kendilerine uygunsuz cinsel şakalar, cinsel içerikli uygunsuz resim ve videoların gösterilmesi veya uygunsuz fiziksel temaslara maruz kaldıklarını aktardı.

Burada da en yüksek rakamlar kuzey Avrupa ülkeleri olan İsveç (yüzde 55,4) ve Finlandiya’da (yüzde 53,7) görüldü. Bu ülkeleri Slovakya yüzde 53’le takip etti. En düşük rakamlar ise Letonya (yüzde 11), Bulgaristan (yüzde 12,2) ve Portekiz’e (yüzde 12,3) ait. Almanya yüzde 32 ile AB ortalamasının biraz üzerinde yer aldı.

Temel Haklar Ajansı Daire Başkanı Joanna Goodey, sunum sırasında Kuzey Avrupa’da şiddet oranlarının yüksek olmasını muhtemelen “Nordik Paradoksuna” (Kuzey Paradoksu) bağladı. Goodey’e göre bu durum tüm ülkelerde geçerli değil. İskandinav ülkelerinde cinsiyet eşitliği bilinci yüksek olduğu için kadınlara yönelik şiddet daha fazla rapor edilebiliyor ve dolayısıyla görünür hale gelebiliyor. Bu durum şiddet oranlarının diğer ülkelere göre daha yüksek görünmesine neden olabiliyor.

Avrupa Kadın Lobisi’nden Irene Rosales de değerlendirmesinde İstanbul Sözleşmesi’ne işaret ederek son 10 yılda rakamlar değişmemiş olsa da kadına yönelik şiddet konusunda önemli adımlar atıldığını söyledi. Rosales, anlaşmanın çoğu AB ülkesinde onaylanmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme şu anda 27 AB üyesi ülkenin 22’sinde yürürlükte. Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Litvanya ve Slovakya ise henüz onaylamadı. AB ise sözleşmeye 2023 yılında dahil oldu. Türkiye ise sözleşmeyi 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da düzenlenen toplantıda ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmasına karşın 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile sözleşmeden çekildi. Karar hem ulusal hem de uluslararası düzlemde eleştiriliyor.

AB bu yıl ayrıca kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele için yeni bir düzenleme daha kabul etti. Üye devletlerin yeni düzenlemeyi 14 Haziran 2027 tarihine kadar uygulamaya koymaları gerekiyor. Rosales, yeni adımın üye devletler için yeni bir hesap verebilirlik düzeyi oluşturabileceği görüşünde. Ancak bu yılın Şubat ayında AB çapında standart bir tecavüz tanımı oluşturma girişimi üye devletlerin uzlaşamaması nedeniyle başarısız oldu.

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Birleşmiş Milletler de yeni rakamlar yayınladı.

BM tahminlerine göre geçtiğimiz yıl dünya genelinde 51 bin 100 kız çocuğu ve kadın akrabaları ya da erkek partnerleri tarafından öldürüldü. Ancak BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ve BM kadın örgütü UN Women tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kadın cinayetleri tespit edilip kayıt altına alınandan çok daha fazla.

Kadın hakları uzmanı Rosales, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasıyla ilgili olarak toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşım gösterilmesinin önemine dikkat çekiyor. Kadın ve erkek arasındaki mevcut sosyal eşitsizliklerin mutlaka dikkate alınması gerektiğini ifade eden Rosales, bu yaklaşım olmadan bir kadının neler yaşadığını anlamanın imkansız olacağını söylüyor.

Uzman böylece mağdurun suçtan sorumlu tutulmasının da engellenebileceğine işaret ediyor. Carlien Scheele de mağdur kadınların yaşadıklarını ilgili birimlere bildirmesini sağlayacak tedbirlerin artırılması gerektiğini savunuyor.

Kadın hakları uzmanı Irene Rosales şiddete maruz kalan kadın sayısının gelecekte de düşmeyeceğini öngörüyor. Ancak bunun nedeni olarak kadına yönelik şiddetin artacak olmasını değil, Kuzey Avrupa’da da görüldüğü üzere bu konudaki farkındalık ve anlayışın değişecek olmasını gösteriyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Copernicus: 2024 Kayıtlardaki En Sıcak Yıl Olacak

AB’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olmaya doğru ilerlediğini ve yıllık küresel sıcaklığın ilk kez sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerinde olmasının tahmin edildiğini açıkladı.

Haber Merkezi / C3S açıklamasında, 2024’ün önceki sıcaklık rekorlarını geçeceğinin artık “neredeyse kesin” olduğunu, yılın geri kalan aylarındaki ortalama sıcaklık anomalisinin yeni bir zirveye ulaşmaması için neredeyse sıfıra düşmesi gerektiğini belirtti.

C3S verileri, 2024 yılının ilk 10 ayı için küresel ortalama sıcaklığın, 1991 – 2020 temel çizgisinin 0,71 santigrat derece üzerinde olduğunu ve bu dönemde kaydedilen en yüksek seviyeye işaret ettiğini gösterdi.

C3S’ye göre, Ekim 2024’te sanayi öncesi seviyelerin 1,65 santigrat derece üzerinde sıcaklıklar kaydedildi; bu, küresel ortalama yüzey hava sıcaklığının sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerine çıktığı 16 aylık dönemde 15’inci oldu.

2023’te sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1,48 santigrat derece üzerinde görüldüğü göz önüne alındığında C3S, 2024’teki yıllık sıcaklığın sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerinde olacağını ve muhtemelen 1,55 santigrat dereceyi aşacağını tahmin ediyor.

C3S direktör yardımcısı Samantha Burgess, bu eğilimin “küresel sıcaklık kayıtlarında yeni bir dönüm noktası” olduğunun altını çizerek, Azerbaycan’ın Bakü kentinde yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP29) öncesinde harekete geçilmesi yönünde çağrıda bulundu.

Yüksek sıcaklıklar temel olarak insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklanıyor. Bilim insanları, küresel ısınmanın COP29 öncesinde bir alarm zili görevi görmesi gerektiğini söylüyor.

Reading Üniversitesi’nde iklim bilimi profesörü olan Ed Hawkins, “2025 ve sonrasında neler olacağını izleyeceğiz” diyor. Prof. Hawkins, “Daha sıcak hava koşulları fırtınaları daha şiddetli, sıcak hava dalgalarını daha sıcak ve yağışları daha şiddetli hale getiriyor” diyor ve ekliyor:

“Küresel sıcaklıkları net sıfır emisyona ulaşarak dengelemek, bu felaketlerin maliyetlerine ekleme yapmayı durdurmanın tek yoludur.”

Paylaşın

Avrupa Birliği Genişleme Raporu: Türkiye’ye Eleştiriler

Avrupa Birliği’nin 2024 Türkiye Raporu’nda, demokrasi, temel hak ve özgürlükler ve yargı gibi alanlardaki gerilemelerin devam ettiği ifade edildi. Raporda, söz konusu gerilemelerin yanı sıra önerilere de yer verildi.

Türkiye’nin AB için kilit bir ortak ve aday ülke olduğu vurgulanan raporda, Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinin AB’nin stratejik çıkarına olduğu belirtildi.

Avrupa Birliği’nin (AB) yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’yi içeren 2024 Genişleme Paketi ve ülke raporları bugün yayınlandı. Raporlar, AB’nin dış politika ve güvenlikten sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell ve genişlemeden sorumlu komiser Oliver Varhelyi’nin Brüksel’de düzenledikleri basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre; AB, Türkiye için hazırladığı 95 sayfalık raporda, üyelik müzakerelerinin 2018’den bu yana ilerlemediğini ve AB’nin demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile temel haklar konusunda geriye gidişle ilgili kaygılarının giderilmediğini kayda geçirdi.

Raporun giriş bölümünde Türkiye’nin AB için “kilit bir ortak” ve birliğe aday ülke olduğu anımsatıldı, Doğu Akdeniz’de istikrar ve güven ortamının korunmasının AB’nin stratejik çıkarına olduğu, Türkiye ile karşılıklı yarar ve işbirliğine dayanan bir ilişkinin geliştirilmesi için önemli olacağına dikkat çekildi.

Geçmişte “İlerleme Raporu” olarak tanımlanan belgeler, aday ülkelerin AB üyelik sürecine ilişkin siyasi, ekonomik, sosyal ve diğer alanlardaki kriterlere ne kadar uyum gösterdiğini inceliyor ve tavsiyelerde bulunuyor. Raporun “demokrasi” ile ilgili başlığında, 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin seçim kampanyası sürecindeki eksikliklere rağmen genel olarak iyi yapıldığı ve sonuçlarına saygı gösterildiği kaydedildi.

Türkiye’de 2018’den bu yana uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin parlamentonun yasama ve denetleme fonksiyonlarını zayıflattığının aktarıldığı raporda, denge ve denetleme unsurlarının olmadığı belirtildi. Rapora göre kamu idaresi oldukça siyasallaştı, özellikle hükümetin muhalefet belediyeleri üzerindeki baskısı yerel demokrasiyi zayıflatmaya devam etti.

Siyasi çoğulculuk açısından da sorunların devam ettiğini aktaran raporda, yaklaşık 8 bin HDP üyesi ve yöneticisinin tutuklu olduğunu kaydetti (HDP 2023’te parti yönetimi hakkındaki kapatılma davası nedeniyle aktif siyasi çalışmaları Yeşil Sol Parti’ye devretmiş, bu parti adını gerçekleştirdiği kongre ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak değiştirmiş, yeni parti de Yargıtay tarafından kabul edilmeyen kısa ismini DEM Parti olarak değiştirmişti).

Raporda, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamaması nedeniyle TBMM’ye seçilen Can Atalay’ın serbest bırakılamadığı da kaydedildi. Geçmiş raporlarda da vurgulandığı gibi Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının giderek daha güç ortamda faaliyet gösterdiğini kaydeden raporda, bütün zorluklara rağmen sivil toplumun toplumsal hayata ilişkin konularda aktif olmaya devam ettiği belirtildi.

Rapora göre Türkiye, hukukun üstünlüğü ve temel haklar açısından AB kriterlerine uyma konusunda henüz ilk aşamada. Ciddi kaygı yaratan bu konularda ilerlemenin sağlanmadığını anlatan rapor, kabul edilen yargı reform paketlerinin temel eksikliklerin giderilmesinde etki yaratmadığına işaret etti.

“AİHM kararlarına uyulmuyor”

Yargı konusunda raporun dikkat çektiği bir başka unsur da Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymayı reddetmesi. Raporda, Türkiye’ye AİHM kararlarına uyması tavsiyesinde bulunurken özellikle Gezi davasından tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğinin altını çizildi.

AB’nin diğer tavsiyeleri arasında, Türk yargısının Avrupa standartlarında bağımsız ve tarafsız karar almasının sağlanması için uygun bir siyasal ve yasal ortam yaratılması, AYM kararlarının uygulanması, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısının değiştirilmesi de bulunuyor.

Rapor, Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele konusunda da atması gereken çok adım olduğunu ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) ile Birleşmiş Milletler’in ilgili kararlarına uyum göstermesi gerektiğini kaydediyor.

Rapor, temel haklar konusunda da ilerleme olmadığını ortaya koydu. Türk yasalarının genel olarak insan haklarına saygı gösterilmesi konusunda güvenceler içerdiğini ancak uygulama açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM içtihatlarına göre uyumlaştırılmalarının önemine dikkat çeken raporda, “terörizme destek” iddialarıyla birçok gazeteci, yazar, avukat ve insan hakları aktivistlerinin yargılandığına dikkat çekildi.

AB, Türkiye’nin öncelikle “terörle mücadele yasalarını” AB ile uyumlu hale getirmesi çağrısı yaptı. LGBT ve azınlıklara karşı ayrımcı tutum ve uygulamalara karşı etkin adımlar atılmasını isteyen AB, ifade özgürlüğü konusunda da Türkiye’de ilerleme olmadığını vurguladı.

Halen 54 gazetecinin tutuklu olduğunun kaydedildiği raporda, Türkiye’nin bu alanda ilerleme için gazetecileri, insan hakları aktivistleri ve avukatları serbest bırakması istendi.

Raporda, Güneydoğu bölgesinin 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerin devam eden etkileri nedeniyle kaygı verici bir durumda olduğunu kaydedildi. Bunun yanı sıra, PKK’nın saldırıları nedeniyle sınır bölgelerindeki güvenlik durumunun tehlikeli olduğuna dikkat çekilen raporda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de sınır ötesi operasyonlarına devam ettiğini vurguladı.

Hükümetin “terörle mücadele” hakkı olduğunu ancak bunu yaparken temel insan haklarının gözetilmesi gerektiğini belirten AB raporunda, geçen sürede Kürt sorununun çözümü için anlamlı bir girişimin gözlemlenmediği de kayda geçirildi. Raporda, Güneydoğu Anadolu bölgesinde çalışan gazeteciler, barolar ve insan hakları savunucularının “terörle mücadele yasalarının” geniş bir yorumla uygulanmasından dolayı baskı altında kalmaya devam ettikleri bildirildi.

İşleyen pazar ekonomisinin oluşturulması ile ilgili kriterler açısından Türkiye’nin ileri bir aşamada olduğu belirtilen raporda, hala yüksek olmasına rağmen enflasyonda düşüş gözlendiği, sıkı para politikası sayesinde iç talebin ve dış ticaret açığının azaldığı kaydedildi.

6 Şubat 2023’teki depremler nedeniyle bütçe açığının arttığının belirtildiği raporda, hükümetin aldığı önlemlerin iş ortamının gelişmesini sağladığını ancak şeffaflık ve öngörülebilirlik açısından kaygıların devam ettiği aktarıldı.

Ekonomi yönetimin 2023 yazından itibaren uyguladığı politika kapsamında Merkez Bankası’nın politika faizini en önemli araç kullandığını kaydeden rapor, Türk hükümetine Merkez Bankası’nın bağımsızlığını daha da kuvvetlendirecek adımlar atması tavsiyesinde bulundu.

Bölgesinde çok önemli bir aktör olmasına rağmen Türkiye’nin ortak dış ve savunma politikası kapsamında AB’ye uyumunun çok düşük oranda olduğunun belirtildiği raporda, Türkiye’nin Brüksel’in kabul ettiği Rusya yaptırımlarına katılmaması ve Hamas’ı “terör örgütü” olarak kabul etmemesi eleştirildi. Rapora göre, 2023’te yüzde 9 olan uyum oranı 2024’te yüzde 5 olarak kaydedildi.

Raporda, Orta Doğu’da Hamas’ın saldırılarıyla savaşın başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ciddi şekilde gerildiği, Türkiye’nin bu ülkeye ticaret ambargosu uygulamaya başladığı kaydedildi.

Türkiye’nin AB üyeliği hedefine bağlı kaldığını ifade etmesine karşın “360-derece stratejik bakış” olarak tarif ettiği dış politikasını uygulamaya devam ettiğini belirten raporda, Türk dış politikasının stratejik otonomi çerçevesinde kapsamlı diplomatik, ekonomik, güvenlik ve savunma ilişkilerini geliştirdiğine dikkat çekildi.

Raporda Türkiye’nin, liderliğini Çin ve Rusya’nın yaptığı BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğunu ve Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine cumhurbaşkanı seviyesinde katıldığı vurgulandı.

Raporda ayrıca Kıbrıs sorununa ve Türk-Yunan diyaloğuna da geniş yer verildi, Atina-Ankara arasındaki yumuşamanın olumlu etkileri kayda geçirildi. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs sorununda BM parametrelerini reddedip iki devletli çözüm ısrarında bulunmasının olumsuz yankılandığını kaydeden raporda, AB’nin sorunun çözümü için elinden gelen katkıyı vermeye hazır olduğunu vurgulandı.

Paylaşın

Avrupa Birliği’ne İltica Başvuruları Yüzde 17 Azaldı

Haziran ayında Avrupa Birliği (AB) ülkelerine iltica başvuruları yüzde 17 azaldı. Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa hala en fazla sığınma başvuruları yapılan ülkeler arasında.

İltica başvurularındaki yüzde 17’lik düşüş, bazı ülkelerin yeni ve daha sıkı sınır kontrollerine başvurmasıyla yaşandı.

Eurostat’a göre Avrupa Birliği’ne (AB) sığınma talebinde bulunanların sayılarında ilk kez bu yaz yüzde 17 oranında düşüş yaşandı.

10.000’den fazla başvuru ile Suriyeliler hala en büyük grup. Suriyelileri 6.340 başvuru ile Venezuelalılar ve 5.930 kişi ile Afganlar takip ediyor.

Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa hala en fazla sığınma başvuruları yapılan ülkeler arasında. Bu dört ülke AB’de yapılan tüm başvuruların yüzde 76’sını işleme koyuyor.

Rapora göre, haziran ayında AB genelinde 100.000 kişi başına düşen ilk kez iltica başvurusunda bulunanların sayısı 15,7’ydi.

AB’de sığınma talebinde bulunan 70.375 kişinin 2.000’den biraz fazlası refakatsiz çocuklardan oluşmakta.

Reşit olmayan sığınmacıların çoğunluğu Suriye (675), Afganistan (405) ve Mısır’dan (255) geliyor.

Bu çocukların çoğu Almanya, Bulgaristan, Yunanistan, Hollanda ve İspanya’ya sığınma başvurusunda bulunuyor.

Oranlardaki düşüşe rağmen göç, AB üye ülkelerinin gündemlerinin üst sıralarında yer almaya devam ediyor.

İltica başvurularındaki yüzde 17’lik düşüş, bazı ülkelerin yeni ve daha sıkı sınır kontrollerine başvurmasıyla yaşandı.

Almanya, Eylül ayında kara sınırlarını altı ay süreyle sıkılaştırma kararı aldı ve kolluk kuvvetlerine göçmenlerin kapıdan geri çevrilmesi gibi bir dizi yetki tanındı.

Ülkenin Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Danimarka ile olan sınırlarında geçici kontrol noktaları oluşturuldu.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “Yeni Ortak Avrupa İltica Sistemi ile AB’nin sınırlarının korunmasını sağlayana kadar, ulusal sınırlarımızdaki kontrolleri güçlendirmemiz gerekiyor,” dedi.

Hollanda hükümeti de AB’nin göç ve iltica kurallarından “mümkün olan en kısa sürede” çıkma talebinde bulunma niyetini açıklamıştı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’den Avrupa Birliği’ne 28 Bin İltica Başvurusu

2024 yılının ilk altı ayında 28 bin 224 Türk vatandaşı Avrupa Birliği’ne (AB) iltica başvurusu yaptı. Başvurularda ilk sırayı 16 bin 88 kişi Almanya ikinci sırayı 4 bin 382 kişi ile Fransa ve üçüncü sırayı 2 bin kişiyle Yunanistan aldı.

Bu yılın ilk altı ayında AB’ye üye 27 ülke ile Norveç ve İsviçre’yi kapsayan AB+ ülkelerine toplam 513 bin iltica başvurusu yapıldı. Avrupa İltica Ajansının bugün açıkladığı raporda, başvuru sayısının geçen yıla göre dengeli seyrettiği kaydedildi.

AB+ genelinde iltica başvuruları 2020’den itibaren yeniden yükselişe geçmiş ve 2023’ün ilk yarısında 2022’nin aynı dönemine göre yüzde 18’lik artışla 1,3 milyona ulaşmıştı. Bu yılın ilk altı ayında iltica başvuruları geçen yıla göre 6 bin azalsa da yıl sonu itibarıyla iltica başvurularının yine 1 milyonun üzerine çıkması bekleniyor.

Bu yılın ilk altı ayındaki başvurularda Suriyeliler yüzde 14’lük oranla başı çekti. Suriyelilerin başvuru sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7 artarak 71 bin oldu.

Afganlar 2023’ün ilk yarısına göre 18’lik düşüşe rağmen ikinci sıradaki yerini korudu. Afganistan vatandaşları tarafından AB+ ülkelerine toplam 45 bin başvuru yapıldı.

Latin Amerika ülkeleriyle yapılan vize muafiyet anlaşmaları, bu ülkelerden iltica başvurularında patlamaya yol açtı. Venezuela’dan 37 bin, Kolombiya’dan 29 bin ve Peru’dan 14 bin iltica başvurusu yapıldı. Venezuelalıların yüzde 90’ı ve Kolombiyalıların yüzde 80’i başvurusunu İspanya’ya yaptı.

Türkiye’den iltica başvurularında geçen yıl yaşanan patlama ise durulmuş görünüyor. Türk vatandaşları, 2023 sonbaharında başvurulardaki daha önce eşi görülmemiş yükselmeyle kısa süreliğine ikinci sıraya yükselmişti. Raporda Almanya merkezli bu artışın kısa ömürlü olduğuna, iltica başvurularının sayısında sonraki aylarda düşüş kaydedildiğine işaret edildi.

Türk vatandaşları 2024’ün ilk altı ayında toplam 28 bin 224 başvuru yaptı. Başvuruların yüzde 57’si, yani 16 bin 88 kişi Almanya’ya iltica başvurusunda bulunurken Almanya’yı 4 bin 382 kişiyle Fransa ve 2 bin kişiyle Yunanistan izledi.

Türk vatandaşlarının başvurularındaki kabul oranlarında düşüş de sürüyor. 2019’da yüzde 54 olan kabul oranı, 2024’ün ilk yarısı itibarıyla yüzde 18’e geriledi. AB+ genelinde ise ilk iltica başvurularında kabul oranı yüzde 46 oldu.

Almanya, başvurularda 2023’ün ilk yarısına göre yüzde 20’lik azalmaya rağmen AB+ genelinde en fazla iltica başvurusu yapılan ülke olmayı sürdürdü. Toplam iltica başvurularının 124 bini Almanya’ya, 88 bini İspanya’ya, 85 bini İtalya’ya yapıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti ise 4 bin 900 başvuruyla, nüfusuna oranla en yoğun göçün yaşandığı AB ülkesi konumunu sürdürdü.

Rusya’nın 2022 Şubat ayındaki saldırısıyla başlayan savaştan kaçan Ukraynalıların sayısı da 2024 Haziran sonu itibarıyla 4,5 milyon olarak kaydedildi. Ukraynalılara tanınan geçici koruma hakkı Mart 2026’ya kadar uzatılmıştı. Ukraynalıların 1,3 milyon kişiyle en çok tercih ettiği ülke Almanya olurken 1 milyon Ukraynalı Polonya, 62 bin Ukraynalı da Fransa’ya başvuru yaptı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Mayıs’ta, AB’ye İltica Başvuruları 76 Bini Aştı

Eurostat’ın yayımladığı verilerine göre, Mayıs ayında Avrupa Birliği (AB) dışından ilk kez iltica başvurusunda bulunanların sayısı 76 bin 795’e ulaştı. Mayıs 2023’te ilk kez iltica başvurusunda bulunanların sayısı 80 bin 455’ti.

Haber Merkezi / Verilere göre, Suriyeliler ilk kez başvuruda bulunanlar arasında ilk sırada yer almaya devam ederken, Suriyelileri 6 bin 170 başvuruyla Venezuelalılar, 5 bin 535 başvuruyla Afganlar takip etti.

Avrupa Birliği (AB) İstatistik Ofisi Eurostat, Avrupa Birliği’ne (AB) dışından ilk kez iltica başvurusunda bulunanlara ilişkin Mayıs 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Mayıs ayında Avrupa Birliği (AB) dışından ilk kez iltica başvurusunda bulunanların sayısı 76 bin 795’e ulaştı. Mayıs 2023’te ilk kez iltica başvurusunda bulunanların sayısı 80 bin 455’ti.

Verilere göre, Suriyeliler ilk kez başvuruda bulunanlar arasında ilk sırada yer almaya devam ederken, Suriyelileri 6 bin 170 başvuruyla Venezuelalılar, 5 bin 535 başvuruyla Afganlar takip etti.

Almanya, AB’ye ilk kez iltica başvurusunda bulunanların ilk tercihi oldu. Mayıs ayında, 18 bin 175 kişi Almanya’ya ilk kez iltica başvurusunda bulundu.

Verilerde ayrıca, çoğunluğu Suriye’den (790) ve Afganistan’dan (390) gelen 2 bin 565 refakatsiz çocuğun AB ülkelerine sığınma başvurusunda bulunduğu belirtildi. Refakatsiz çocuk başvurularında, Almanya ilk sırayı alırken, ikinci sırada Hollanda yer aldı.

Paylaşın