Neokolonyalizm: Yeni Sömürgecilik

Neokolonyalizm (veya yeni sömürgecilik), sömürgeci güçlerin, doğrudan askeri veya siyasi kontrol yerine ekonomik, kültürel ve küresel mekanizmalar aracılığıyla sömürgeleri üzerinde dolaylı egemenlik kurmasını ifade eder.

Haber Merkezi / Kavram, bağımsızlık kazanan ülkelerin görünürde özgür olsalar da, Batılı güçlerin (özellikle Avrupa ve ABD) etkisi altında kalmaya devam etmesini tanımlar. Temel olarak, kapitalizm, küreselleşme, kültürel emperyalizm ve koşullu yardımlar gibi araçlarla gelişmekte olan ülkelerin sömürülmesini kapsar.

Kavram ilk olarak, 1956’da Fransız filozof Jean-Paul Sartre tarafından “Kolonyalizm ve Neokolonyalizm” (Colonialism and Neocolonialism) eserinde ortaya atılmıştır. Sartre, Cezayir Savaşı bağlamında, sömürgeciliğin fiziksel kontrolünden vazgeçerek ekonomik bağımlılıkla devam ettiğini savunmuştur.

Kavram, 1960’larda Gana’nın ilk başkanı Kwame Nkrumah tarafından popülerleştirilmiştir. Nkrumah, 1965’te yayınladığı Neo-Colonialism: The Last Stage of Imperialism (Neo-Kolonyalizm: Emperyalizmin Son Aşaması) kitabında, Afrika ülkelerinin IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden nasıl manipüle edildiğini eleştirmiştir. Bu kitap, Afrika Birliği Örgütü’nün (OAU) 1963 manifestosunda da yer almıştır.

Neokolonyalizm kavramı, II. Dünya Savaşı sonrası dekolonizasyon sürecinde (özellikle Afrika ve Asya’da) kullanılmıştır. Noam Chomsky, 1979 yılında yayınlanan Washington Connection and the Fate of Latin America eserinde ABD’nin Latin Amerika’daki neokolonyal pratiklerini incelemiştir.

Neokolonyalizm, doğrudan işgalin yerini alan dolaylı yöntemlerle işler:

Ekonomik Bağımlılık: Düşük fiyatlı hammadde ihracatı, yüksek teknolojili ithalatı. Örneğin, Afrika ülkelerinin kakao veya petrol gibi hammaddeleri ucuza satması, karşılığında pahalı makineler alması.

Kültürel Emperyalizm: Batı medyasının, eğitim ve dil aracılığıyla kültürel üstünlük dayatması. Örneğin, Hollywood filmleri veya İngilizce eğitiminin, yerel kültürleri erozyona uğratması.

Küreselleşme ve Ticaret: Serbest ticaret anlaşmalarıyla yerel sanayilerin yok edilmesi. Örneğin, NAFTA gibi anlaşmaların Meksika tarımının ABD’ye bağımlı hale getirilmesi.

Askeri ve Siyasi Müdahale: Darbeler, vekil savaşlar veya “yardım” adı altında üslerin kurulması. Örneğin, Soğuk Savaş döneminde CIA destekli darbeler.

Kitle Turizmi: Turizm, yerel ekonomiyi yabancı sermayeye bağımlı kılarak kültürel yozlaşmaya yol açar. Örneğin, Türkiye’de Akdeniz turizminin, yerel toplulukları dışlayarak Batılı turistlere hizmet odaklı bir ekonomi yaratması.

Afrika’da, Nkrumah’ın uyarısını doğrulayan şekilde, Fransız şirketleri (örneğin TotalEnergies) Nijerya veya Kamerun’da petrol kaynaklarını kontrol etmektedir. Fransa’nın “Françafrique” politikası, neokolonyalizmin klasik bir örneğidir.

Latin Amerika’da, ABD’nin “Monroe Doktrini” mirası, Venezuela veya Bolivya’da ekonomik yaptırımlarla kendini göstermektedir.

Türkiye ve Orta Doğu’da kitle turizmi, neokolonyal bir araç olarak görülürken; yabancı otel zincirleri yerel istihdamı düşük ücretlerle sömürür ve kültürel normları değiştirir.

Neokolonyalizm, postkolonyalizm teorisiyle (sömürge sonrası kültürel miras) yakından ilişkilidir, ancak daha çok maddi sömürüye odaklanır.

Neokolonyalizm, özellikle gelişmekte olan ülkelerin bağımsızlık mücadelelerinde hâlâ canlı bir tartışma konusu olurken, eleştirenler, bu sistemin emperyalizmin “son aşaması”, savunanlar (nadiren) ise küresel entegrasyonun faydalı olduğunu ileri sürerler.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir