Mehmet Güler Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Eylül 1944 yılında Sivas’ta dünyaya gelen Mehmet Güler, Pamukpınar İlköğretmen Okulu’nu, Necati Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. İlk kitabını 1975’te çıkardı. Gazetelerde, sanat ve edebiyat dergilerinde pek çok öykü, deneme, şiir yayımladı. Birçok öyküsü, şiiri ilkokul ve ortaokulların Türkçe kitaplarında yer aldı. Bazı öyküleri yabancı dillere çevrildi, radyolarda okundu, canlandırıldı.

Haber Merkezi / Yazarın Sabahattin Ali Öykü Yarışması İkincilik Ödülü (1974), Orhan Kemal Öykü Yarışması mansiyonu (1975), Antalya Film Festivali Öykü Başarı Ödülü (1975), Başkent Belediyesi Öykü Ödülü ikinciliği (1979), Zonguldak 100. Yıl Vakfı Öykü Ödülü ikinciliği (1981), Zonguldak 100. Yıl Vakfı Öykü Birincilik Ödülü (1986), Enver Naci Gökşen Çocuk Edebiyatı Ödülü birinciliği (1988), İstanbul Belediyesi Öykü Ödülü mansiyonu (1988), Nesin Vakfı Çocuk Edebiyatı Ödülü birinciliği (1988), Güneş Dergisi Öykü Ödülü birinciliği (1998), Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü ikinciliği (1990), Ferit Oğuz Bayır Roman Ödülü birinciliği (1991), Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliği (1991), Çankaya Belediyesi Çocuk Edebiyatı Ödülü birinciliği (1992), Uludağ Üniversitesi Öykü Ödülü birinciliği (1996), Haldun Taner Öykü Ödülü ikinciliği (1997), Sabahattin Ali Öykü Ödülü birinciliği (1998), Tudem Gençlik Edebiyatı Roman Ödülü ikinciliği (2006) bulunmaktadır. 2014’te Yalova Belediyesi ve valiliği tarafından yaşadığı sokağa adı verilmiştir.

Mehmet Güler ilk olarak 1970 yılında Yeni a dergisinde yayımlanan bir öyküsüyle edebiyat dünyasına, “Dünya Çocuk Yılı” ilan edilen 1979’da kaleme aldığı Okul Bir Türküdür adlı roman ile de çocuk edebiyatına adım atmıştır. Yazarın öykülerinde çocukların hayal dünyalarının uçsuz bucaksız olduğu görülmektedir. Gökyüzüne Kaçan Uçurtma’da kahraman, bir uçurtma olduğunu hayal eder; Ay Dedenin Öpücüğü (1990)’nde kahraman, gece Ay Dede’nin kendisini alarak uzaydaki çocuk şenliğine götürdüğünü, Bulut Kız Şimşek Oğlan (2011)’da tatile gidemeyen Eylül’ün ise yaptığı baloncuklardan çıkan su damlasının oluşturduğu bulut ile gökyüzünde gezintiye çıktığını hayal ettiği anlatılır. Eserlerinin büyük çoğunluğunda yazarın “ilkyaz” olarak ifade ettiği bahar mevsimi önemli bir yer tutar. Öykülerinde yaptığı betimlemelerle okuyucular, adeta ilkyazda doğanın canlanmasına zihinlerinde yaşayarak şahit olurlar. Hayvanlar ve bitkilerin özellikleri, önemleri ve çevre temizliği eserlerinde sık sık vurgulanır.

Güler, eserlerinde mutlu ve şanslı çocuklara yer vermiştir ancak bununla birlikte onun çocuk kahramanlarının büyük çoğunluğu işçilik yapan fakir, yetim ve ezilmiş çocuklardır. Yazarın Kese Kağıdı Ustaları (1992) isimli eserinde iyi vaatlerle kandırılan ve şehre çalışmaya gelen dört çocuğun öyküsü yürek burkan dokunaklı bir öyküdür. Şehre geldiklerinde patronları çocuklara hiçbir hak sağlamadan onları boğaz tokluğuna çalıştırır. Bir yandan hayal kırıklığına uğrayan bir yandan da gurbet hüznünü yaşayan çocukları içinde bulundukları şartlar kısa sürede olgunlaştırır. Bir başka çalışan çocuk “Pazar Yerindeki Çocuk” öyküsünde babası sakatlandığı için hamallık yapan ve daha o yaşında arabesk müzik dinleyerek arabasına “Batsın bu dünya!” yazan çocuktur.

Avcı’ya göre emekli bir öğretmen olarak gözlemlerini aktaran yazar, çocuk işçiler sorununa daha çok eğitim açısından yaklaşır. “Gecenin İçindeki Pırıltılar” öyküsünde, geceden karanlıktan korkan çocuk gün ışımadan kalkıp okula yürüyerek gitmek zorundadır. Babası o küçükken Almanya’ya gitmiş geri dönmemiştir. Hayal meyal hatırlar babasını, kendisine bir şeyler getirmesini değil çıkıp gelmesini ister. Babasızlığını, yoksulluğunu düşünen çocuk karanlıktan korkmaz artık. “Kalem” öyküsünde ise derslerinde başarılı olamadığı için okuldan alınan ve bir zanaat öğrensin diye tamirhaneye verilen çocuk, kalemi kitapları sevmez ama araba boyarken resim derslerini anımsar, mutlu olur. Arkadaşlarıyla karşılaştığında utanır. Bir gün yolda bir kalem bulur, düşüren öğrencinin belki sınavı vardır diye kalemi ona verebilmek için her şeye rağmen okula gider. Yolda anılarına dalar. Onu okuldan soğutanların gecekondulu bir öğrenci olduğu için sınıf ayrımı yapan öğretmeni ve arkadaşları olduğunu hatırlar. Yazar bu öyküler aracılığıyla hayatın zorluklarını gözler önüne sererek hem zor durumda olan başkalarını anlamaları için empati kurmalarını sağlar hem de çocukları gerçek hayata hazırlar.

Yazarın dokunaklı hikâyeleri olan çocukların dışında öyküsünü anlattığı diğer çocuklar genelde oyunda bile olsa şiddeti sevmeyen ve asla onaylamayan çocuklardır. Ayrıca bu çocukların çoğu duygusal, sorumluluk sahibi, başarılı, estetik duygusu güçlü, sanatın bir dalıyla ilgilenen ve kendini sanatla ifade eden özel çocuklardır. “Elif’in Kağnısı”ndaki Elif, “Barışın Güvercini”ndeki Barış, “Kara Tahta”daki Duygu, “Kırmızı Pelerinli Kurtçuk” bunlara örnek olarak verilebilir.

Eserler aile ilişkileri bakımından ele alındığında genelde çalışan ve doğadan uzaklaşan şehirde kendini yalnız hisseden çocuklara rastlanır. Bu çocukların ailede birlikte olmaktan en çok keyif aldıkları bireyler ise dedelerdir. Dedeler torunları ile doğada birlikte olmaktan oynamaktan büyük zevk almakta hatta onlarla çocuklaşmaktadırlar. Ninemin Yemekleri Dedemin Oyuncakları (2015) eseri ailesinin yaz tatili için köye gönderdiği Doğan’ın dedesi ve ninesi ile geçirdiği günleri anlatmaktadır. Oyuncağı bozulan torununun oyuncaksız duramayacağını düşünen dedesi Doğan’a bir oyuncak yapmaya karar verir. Bundan sonra Doğan’ın günleri kendisine oyuncak yapan dedesine yardım etmekle geçer. Yemek vakitlerinde ise ninesi hormonsuz besinlerle birbirinden güzel yemekler ve tatlılar yapar. Türk kültürünü yansıtan her yemeğin ve tatlının adı Doğan’a ilginç gelir. Uçurtmam Bulutlardan Yüce (1993), Balonlar Gökyüzünün Olsun (1992) eserlerinde de benzer dede-torun ilişkisi görülmektedir.

Yazarın Uzaylı Uzi (2014), Ruandalı Dinozor (2018), Düşçelen (2018) gibi son dönemde yazdığı eserlerine bakıldığında çağın gelişmelerine paralel olarak kendisinin bilimi ve teknolojiyi ne kadar önemsediği ve doğaya zarar vermeden teknolojinin insanlığın yararı için nasıl kullanılması gerektiğini, bilimsel düşünmenin ve bilimin önemini çocuklara anlatabilmek için özen gösterdiği görülmektedir. Efsane Dolu Anadolu (2017) isimli eseri binlerce yıllık geçmişi olan medeniyetler beşiği Türkiye’nin yedi bölgesinde söylenen efsanelerden seçki sunmaktadır. Efsaneleri kendine has üslubu ile anlatan Güler, şehirlerin ve beldelerin tarihî ve kültürel özelliklerinden ve destanlara konu olan olayların öneminden bahsetmektedir. Ayrıca bölümlerin sonunda açıkladığı kelimeler ile okuyucularının kelime hazinesine katkı sağlamaktadır. Güler’in “Uçurtmam Bulutlardan Yüce” adlı öyküsü oyunlaştırılarak, TRT 2’de gösterime girmiştir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir