Kılıçdaroğlu’ndan “Tezkere” Açıklaması: Ülkemizde Yabancı Asker Postalı İstemiyoruz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Meclis’te bir tezkere görüşülüyor. Terörle mücadele tezkeresi olduğu kamuoyuna sunuluyor. Biz CHP olarak, ve doğrudan doğruya terör örgütünün saldırısına uğrayan bir kişi olarak teröre her zaman karşı çıktım. Terörle mücadele kaçınılmazdır. Ne gerekiyorsa bizden ne isteniyorsa eyvallah” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir tezkere getirdiler. O tezkerede, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerektiği taktirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi’ yazıyor. ‘Ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması’ diye bitiyor cümle. Cumhuriyeti kuran bir parti nasıl olur da yabancı askerlerin Türkiye’ye gelmesine izin verir? Biz kendi ülkemizin mübarek topraklarında yabancı asker postalı istemiyoruz. Kendi topraklarına yabancı askerleri davet edip terörle mücadele ayağı altında burada onların bazı müdahalelerde bulunmalarına izin vermek vatana ihanettir. Yabancı askerler Türkiye’de neye müdahale edecekler?”

Kılıçdaroğlu konuşmasının devamında, “Bahçeli ve Erdoğan’dan yanıtlar istedim. Erdoğan’dan tık yok. Bahçeli bugün konuşmuş. ‘Türkiye’ye gayrimeşru yabancı postalların ayak basması diye bir şey yoktur. Şayet olursa verilecek bir canımız vardır’ diyor. Bizleri kandıracaklarını sanıyorlar. Türkiye’ye meşru postallar gelebilir… Ben meşru postal da istemiyorum, ben kendi ülkemde yabancı asker postalı istemiyorum” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması şöyle:

“Zor günler yaşıyoruz, bunun hepimiz bilincindeyiz, farkındayız ama A Milli Futbol Takımımız, yani Bizim Çocuklar Avrupa Kupası’na katılmaya hak kazandılar. Bizim Çocuklara inanıyorum, güveniyorum, inşallah kupayı getirecekler ve hep beraber mutlu olacağız.

Tabii değerli arkadaşlarım yakınımızda Filistin-İsrail çatışması da var, bütün dünyanın gözleri orada. Çocukların, kadınların, yaşlıların öldürülmesini hiçbir insan kabul edemez. Savaşın bir an önce sonlanması en büyük dileğimizdir, sağduyuya davet etmek bizim de görevimizdir ama İsrail’in uyguladığı politikanın en büyük eleştirilerini İsrailli aydınlardan aldığını da unutmamamız gerekiyor. Bu dünyanın haklı olarak Filistin davasına verdiği desteğin de bir anlamda ifadesidir. İsrailli aydınlardan Haaretz Gazetesi yazarı Gideon Levy aynen şunları yazıyor:

“Bütün bunların arkasında İsrail’in kibri yatıyor. İstediğimiz her şeyi yapabiliriz, yaptığımız şeylerin bedelini ise asla ödemeyiz ya da cezalandırılmayız diye düşünüyoruz. Sanki istediğimiz her şeyi yaparız da hiç rahatsız edilmeden hayatlarımıza devam ederiz diye düşünüyoruz. Filistinli insanları tutukluyor, öldürüyor, taciz ediyor, mülksüzleştiriyoruz. Aynı zamanda Filistinlilere pogrom, yani kıyım düzenlemekle meşgul İsrailli yerleşimcileri koruyoruz” diyor. Bu kadar açık, bu kadar net İsrail’i eleştiren bir İsrailli aydını görmedim ve kendisini gerçekten yürekten kutluyorum bir gerçeğin altını çizdiği ve dünyaya açıkladığı için. Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın Genel Komiser Lazzarini de “dünya insanlığını kaybetti” diyerek bu faciaya dikkati çekiyor.

Biz Filistin halkının kendi topraklarına kavuşmasını istiyoruz. Biz Mescidi Aksa başta olmak üzere bütün kutsal mekanlara saygı istiyoruz. Biz Filistin halkına yönelik insanlık dışı ablukanın kaldırılmasını istiyoruz. Biz akan kanların durdurulmasını istiyoruz ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Ortadoğu’ya barışın gelmesi için OBİT dediğimiz Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurularak Türkiye’nin bu bölgeye barış getirmesini istiyoruz. Bu politika bizim politikamız ama hükümetin, şu andaki hükümetin de bunu uygulaması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım; Amasra maden faciası dolayısıyla Bartın ve Amasra’ya gittik. 14 Ekim 2022’de 43 madencimiz hayatını kaybetmişti. Davaları takip ediyoruz. Davaları takip ederken ne kadar dikkatli davrandığımızı, ne kadar haklı olduğumuzu, insanların haklarının savunulması gerektiğini ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’nin verdiği mücadeleyi de topluma anlatmak zorundayız.

Bakın değerli arkadaşlarım; uzun uzun olayı anlatmak istemem ama bir bilirkişi raporunda yer alan cümleleri sizlerle paylaşmak isterim: Metan oranının sadece patlama günü değil, defalarca riskli seviyeye çıktığı, bunların kayıtlarının müessesede olduğu, ancak böyle durumlarda dahi zaman zaman işçilerin çalıştırılmaya devam ettirildiği yazılmaktadır. Yani göz göre göre 43 işçinin ölüme gönderildiğini ifade ediyor. Yine aynı şekilde hayatını kaybeden bir madenci ailesinin açtığı dava sonucu gelen bilirkişi raporu: “Sonuç olarak Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün kazanın meydana gelmesinde yüzde 100 kusurlu olduğu ifade edilmektedir.” Yüzde yüz kusurlu…

Diyeceksiniz ki, peki yüzde yüz kusurluysa Türkiye Taşkömürü Genel Müdürü ne oldu? Terfi ettirildi. Sadece Amasra’da hayatını kaybeden maden işçilerinin ailelerine değil, nerede maden çıkarılıyorsa, kömür çıkarılıyorsa, yüzlerce metre aşağıda insanlar alın teri döküp ekmek parası kazanıyorsa, onların tamamının da hayatının riskli olduğunu ifade etmek isterim. Ama bu davayı hepimiz yakından izliyoruz; avukat arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız izliyorlar. Aileleri ziyaret ettim, iki aileyi ziyaret ettim, onlara da aynı şeyi söyledim. Siz hak talebinde bulunuyorsunuz, hak ve adalet arıyorsunuz. Hiç endişe etmeyin, Cumhuriyet Halk Partisi kim hak istiyorsa, adalet istiyorsa onların yanında olacaktır.

Kadınlar hiç endişe etmeyin, yalnız erkekleri ikna etmekten de çekinmeyin. Yüzde 50 cinsiyet kotasını ve fermuar sistemini getireceğiz. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi büyük tarihsel dönüşümlerin her zaman öncüsü olmuştur, burada da öncüsü olmayı sürdüreceğiz.

Meclis’te bir tezkere görüşülüyor, terörle mücadele tezkeresi olduğu kamuoyuna sunuluyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve doğrudan doğruya terör örgütünün saldırısına uğrayan bir kişi olarak teröre her zaman karşı çıktım. İnsan olan herkes teröre karşı çıkar. Terör bir insanlık suçudur; her yerde, her zaman, her ortamda ifade ettim. Terörle mücadele kaçınılmazdır. Terörle mücadele için ne gerekiyorsa, bizden ne isteniyorsa eyvallah, hiç itirazımız yok. Terörle mücadele konusuna bir tezkere getirdiler, güzel.

Bakın değerli arkadaşlar, o tezkerede şunlar yazıyor: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi.” Eyvallah, hiç itirazımız yok. Terör varsa, Türkiye’yi tehdit ediyorsa, Türk Silahlı Kuvvetleri yani güvenlik güçlerimiz giderler, müdahale ederler. Uluslararası hukukun da verdiği bir avantajdır bu, uluslararası hukuk buna izin veriyor. Ama cümle şöyle bitiyor: “Ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması…” Aynı amaçlara matuf olmak üzere; yani yabancı bir silahlı kuvvet Türkiye’ye gelecek ve burada belli olaylara müdahale edecek. Buna izin verin diyorlar.

Cumhuriyeti kuran bir parti, kökleri Kuvayı Milliye’de olan bir parti nasıl olur da yabancı askerlerin Türkiye’ye gelmesine izin verir? Akıl tutulması gibi bir şey… Söyledim, bir daha söylüyorum: Ben kendi ülkemde, biz kendi ülkemizde kadınıyla erkeğiyle, vatanseveriyle, bayrağını sevenle kendi ülkemizin mübarek topraklarında yabancı asker postalı istemiyoruz. Evet, bir daha ifade edeyim: Biz kendi ülkemizde, bu mübarek topraklarda yabancı asker postalı istemiyoruz. Kendi topraklarına yabancı askerleri davet edip, terörle mücadele ayağı altında burada onların bazı müdahalelerde bulunmalarına izin vermek açık ve net söylüyorum, vatana ihanettir. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum!

Yabancı askerler Türkiye’de neye müdahale edecekler? Ya neye müdahale edecekler? Terörle mücadeleyse, terörle mücadele konusunda kahraman ordumuz var, terörle mücadele konusunda polislerimiz var, terörle mücadele konusunda uzman çavuşlarımız var, terörle mücadele konusunda korucularımız var. Bunlar 30-35 yıldır terörle mücadele ediyorlar, 30-35 yıldır… Kimisi elini bıraktı, kolunu bıraktı, gözünü bıraktı, ayaklarını bıraktı terörle mücadelede ve onlar basın toplantısı yapıyorlar. Diyorlar ki: “Yabancı askeri davet işgaldir ve biz yabancı asker istemiyoruz. Eğer bize görev verilirse ayağım yok, cepheye giderim, kolum yok, cepheye giderim, gözüm yok, cepheye giderim” diyor. Daha ne desinler ya, daha ne desinler?..

Bunu söyledim ve onlardan bazı yanıtlar da istedim, Bahçeli’den ve Erdoğan’dan. Erdoğan’dan tık yok bildiğim kadarıyla, Bahçeli bugün konuşmuş. Şöyle diyor: “Türkiye’ye gayrimeşru yabancı postalların ayak basması diye bir şey yoktur. Şayet olursa verilecek sadece bir canımız vardır.” Bakın değerli arkadaşlar, bizleri kandıracaklarını sanıyorlar. “Türkiye’ye gayri meşru yabancı postalları…” Yani meşru yabancı postallar gelebilir. Ben meşru yabancı postal da istemiyorum kardeşim. Ben kendi ülkemde yabancı asker postalı istemiyorum terörle mücadele konusunda. Meşru ne demek? Efendim ben el kaldıracağım, yabancı askerleri isteyeceğim, böylece meşruiyet kazanmış olacak. İstemiyoruz, istemiyoruz, yabancı askeri istemiyoruz… Terörle mücadeleyse gideriz. Terör bana saldırdı, size saldırmadı. Teröristler bana saldırdı, 1 askerimiz şehit oldu, size saldırmadı. Siz çocuklarınızı parayla pulla askere gönderdiniz, ben evladımı parasız pulsuz askere gönderdim.

Bir de efeleniyor: “Efendim, ABD’nin insansız hava aracımızı düşürmesinin hesabı er geç mutlaka sorulacaktır.” Sen külahıma anlat. Ya arkadaşlar, papazı teslim ettiklerinde bunlardan ses çıktı mı ya? Bakın tezkere yine şunu söylüyor: “Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak.” Yani yabancı asker buraya geldiğinde onun ne yapacağını, neler yapacağını, nasıl olacağını, yetkiyi Cumhurbaşkanına veriyorlar. Meclis hikaye, hiçbir yetkisi yok… Milli Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Gazi Meclis, Mustafa Kemal Atatürk’e Başkomutanlık yetkisini bile üç ay süreyle vermiştir… Biz bütün yetkiyi verelim, ne biliyorsanız yapın diye. E kardeşim sen papazı teslim ettin, ben sana nasıl güveneceğim? Çıktın milletin önüne: “Bu can bu bedende kaldıkça asla bu teröristi, bu papazı alamazsın” dedin. Güzel… Ne dedi Trump? “Bak beni kızdırma, senin mal varlığını araştırırım, dünyaya da duyururum.” Ne oldu? Papazı götürdün, tıpış tıpış teslim ettin. Ben şimdi sana mı güveneceğim?

Cemal Kaşıkçı cinayeti; toplum unutabilir ama bizim hafızamız unutmaz. Cemal Kaşıkçı cinayeti. İstanbul’da konsoloslukta Cemal Kaşıkçı öldürüldü. Dava açıldı, sonra bir tehdit geldi, götürdüler davayı teslim ettiler katillerine. Yani Suudi Arabistan’a götürdüler, davayı teslim ettiler. Ben şimdi sana mı güveneceğim, sana mı güveneceğim? O davanın bir itiraz şerhi vardır, bir hakimin yazdığı şerh vardır, o çok önemlidir.

Yine Kuzey Irak’ta bizim askerin başına çuval geçirdiler değil mi? Gazeteciler Erdoğan’a sordular: Amerika’ya nota verecek misiniz? “Ne notası kardeşim, müzik notasında mı söz ediyorsunuz?” Şimdi aslansın kaplansın; İHA düşürüldü, ben bunun intikamını alacağım. Elinden tutan mı var? Git intikamını alsana, elinden tutan mı var? Üstelik açıklamıyorsun, korkuyorsun, onlar açıklıyorlar biz düşürdük diye.

20 milyon dolara Mavi Marmara’daki haklı davamızı sattılar, 20 milyon dolar bağış yaptık dediler ve vatandaşlar bunu duymasın diye o 20 milyon dolarlık bağış sözleşmesini de gece saat 12’de Meclis’ten geçirdiler Meclis Televizyonunu da kapatarak. Biz bunları bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Dolayısıyla Bahçeli yok canımızı veririz falan filan değil; yabancı asker buraya geldiğinde, sen davet ettiğinde Kemal Kılıçdaroğlu olarak yabancı askerlerin önünde bütün CHP’liler olarak duracağız ve onları kovacağız. Hiç tereddüdümüz yok, beraber gideceğiz, beraber mücadele edeceğiz ve bunları göndereceğiz. Yok öyle bir şey. Bu ülke Milli Kurtuluş Savaşı’nı veren bir ülkedir. Ben Milli Kurtuluş Savaşı’nın tarihine ihanet getirmeyeceğim.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir