İYİ Parti Lideri Akşener: Netanyahu 21. Yüzyılın Hitler’idir

Partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada Gazze’deki El Ehli Hastanesi’nin vurulmasına tepki gösteren İYİ Parti Lideri Akşener, “Dün gece yaşananlar, 1938 yılı Almanya’sında yaşayan Yahudilerin, bir soğuk kasım akşamı yaşadıklarının, günümüzdeki gölgesidir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Hitler canisinin, Kristal Gece Komplosu’nun, mağduru olan bir halkın lideri bugün çıkmış, yeni bir kristal gecenin, faili olmuştur. Önce çıktılar ‘Hastaneyi Hamas bombaladı, biz yapmadık.’ dediler. Kimse bu yalana inanmayınca bu sefer de, ‘İslami Cihad Örgütü’nün attığı füze, yolunu şaşırdı’ diyecek kadar alçaldılar.”

Akşener, konuşmasının devamında, “Bu saatten sonra, katil Netenyahu için, söylenecek hiçbir söz kalmamıştır. O, 21’inci yüzyılın, yeni Hitler’idir. Holokost’u yaşamış bir halkın, yüz karasıdır. Zaman farklı, zihniyet aynı zihniyettir. Ve derhal yargılanmalıdır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener, konuşmasında şunları söyledi:

“Dün akşam Gazze’den gelen haberle sarsıldık. Teröre karşı savaş iddiasıyla yola çıkan İsrail’in sivilleri bile hedef alan gaddarlığı hastaneyi bombalayacak kadar alçalmıştır. Bunun adı terörle mücadele değil düpedüz terörizmdir. Bu bizzat Netanyahu terörüdür.

Önce çıktılar hastaneyi Hamas bombaladı dediler, kimse inanmayınca füze yolunu şaşırdı diyecek kadar alçaldılar. Netanyahu 21. yüzyılın yeni Hitler’idir. Zaman farklı zihniyet aynı zihniyettir. Derhal yargılanmalıdır. Medeni değerleri savunduğunu söyleyen her ülke bu vahşete karşı tutum almalıdır.

“Küresel koşullar bozulunca kapı kapı yardım arıyor”

Ekonominin gündemi değişmiyor ama üzerimizde yarattığı yıkım her gün büyüyor ve derinleşiyor. Ekmek aslanın ağzında yatar midesinde biter demişler. Artık o aslan ağzı da midesi de boş geziyor. Çocuklarımız derinleşen yoksulluğu daha fazla hissediyor.

Okullar açıldı, kitap, giyim kuşam, servis masrafı derken aileler çıkmaza sürükleniyor. Temmuzda büyük gürültülerle ilan edilen maaş zamları eridi gitti. Milletimizin payına zamdan başka bir şey düşmüyor. Ekonominin hikayesi ağustos böceğiyle karıncanın hikayesine benziyor. İktidar, küresel ekonomi iyiyken, gerekli yatırımları yapmadı, hatta olanları da sattı sattı yedi. Şimdi küresel koşullar bozulunca kapı kapı yardım arıyor.

Ne diyorlardı? 50 milyar dolar gelecekti değil mi? Peki ne oldu? Ne gelen var ne de yatırım yapan. Neden biliyor musunuz? Çünkü iktidara ve sahip olduğu yönetim anlayışına güven yok. Ülkemizdeki hukuka, adalete, demokrasiye, güven yok. Yıllarca, beceriksiz ellere mahkûm edilen, ekonomi yönetimini, bugün devralan arkadaşların vadesine güven yok.

E hal böyle olunca da akıl veren, sırt sıvazlayan, ‘iyi yoldasınız’ diyen çok olur; ama parasını veren, yatırım yapan kimse olmaz. Seçimlerden önce, sırf iktidarları sürsün diye elde avuçta ne varsa harcadılar. Siyasi propaganda uğruna, akıl dışı politikalar uyguladılar. Sahte bir bahar havası estirmek için ucuz krediyle enflasyonu azdırdılar. Seçimler bittikten sonra da vatandaşa dönüp, ‘Zaman, kemer sıkma zamanı’ dediler. Zam üzerine zam yaptılar. Ekonomiyi soğutup, kaynak yaratmaya çalıştılar. Nitekim, hâlâ da çalışıyorlar. Değerli milletvekili arkadaşlarım, durum aslında bu kadar açık ve net.

Ama burada, büyük bir haksızlık, büyük bir adaletsizlik, büyük bir vicdansızlık var. Çünkü seçimlerden önce, servetine servet katanlar ile seçimlerden sonra bedel ödeyenler, aynı insanlar değil. AK Parti iktidarı, milletimize kaşıkla verip kepçeyle alırken, kendi zenginlerineyse kepçeyle verip kaşıkla almaya devam ediyor. Emeklimizin, asgari ücretlimizin aldığı maaş, açlık sınırının altında kaldı. Çalışan nüfusumuzun, neredeyse yarısı asgari ücretli.

Yani; çalışanlarımızın neredeyse yarısı, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edildi. Milletimiz âdeta can çekişiyor. Ama iktidar, kendi elleriyle sebep oldukları enflasyon için bile faturayı yine milletimize kesiyor. Böyle bir utanmazlık, böyle bir vicdansızlık olabilir mi? Daha dün meydanlarda, bülbül gibi şakıyıp bol keseden vaatler verirken bugün dut yemiş bülbüle döndüler.

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta emeklimize 5 bin liralık ‘ödeme’ yapılacağı söylendi. Şimdi bu arkadaşların, ‘ödeme’ dedikleri, maaş mı? Değil. İkramiye mi? Değil. Öyleyse nedir? Belli değil. Üstelik, bu UFO’ya benzeyen, ‘tanımlanamayan uçan ödeme’; ‘yalnızca bir kereye mahsus olarak’ ödenecek. Aslında söylemek istedikleri şu: ‘Biz emeklilere, önümüzdeki seçimler için para veriyoruz’ Yani, akıllarınca emekliye, ‘yerel seçim sadakası’ veriyorlar. Bu kadar basit. Üstelik de bu ‘ödemeden’ emekli olup, fiilen çalışmaya devam edenler de yararlanamayacakmış.

Şimdi ben de buradan iktidardakilere sormak istiyorum: Allah aşkına; emekli olup da çalışmaya devam edenler, acaba keyfinden mi çalışıyor? Emekli maaşıyla geçinebilseler, sizce ikinci bir işte çalışırlar mı? Böyle bir akıl tutulması olabilir mi? İşte bu akılsızca hazırlanan, adaletsiz düzenlemeden faydalanabilmek için şimdi emekli çalışanlarımız, belki de işlerinden çıkıp çalışmaya kayıt dışı olarak devam edecekler. Devletimiz de prim kaybına uğrayacak. Biz bu uygulamada, neye üzüleceğimizi şaşırdık.

Türk Devleti’nin, emeklisini kayıt dışı ekonomiye itecek kadar, akılsızca yönetildiğine mi üzülelim? İktidardakilerin, seçim uğruna, emeklilerimize sadaka verecek kadar, şirazeden çıktığına mı üzülelim? Yoksa emekli çalışanlarımızın, bu paraya muhtaç hâle gelmesine mi üzülelim? Gerçekten ibretlik. Geçen hafta, bu kürsüden iktidara yaptığım çağrıyı, bu hafta da yinelemek istiyorum: Aklınızı acilen başınıza alın.

Böyle haksızlık, böyle adaletsizlik olmaz. Emekli maaşlarını derhâl asgari ücret seviyesine çıkartın. Asgari ücreti de gerçek enflasyona göre ayarlayın. Kış artık kapıda. Milletimizin, yılbaşına kadar dayanacak gücü kalmadı. Ya enflasyonun önüne geçin ya da milletimizin, enflasyonun altında ezilmesine, behemehâl bir çare bulun. Türk milletinin hiçbir ferdi, açlık sınırın altında bir yaşam standardını hak etmiyor. Ayıptır, günahtır.

Bildiğiniz üzere ülkemizde, yerel seçimler ile genel seçimlerin dinamikleri arasında bazı farklar var. Yalnız, ben burada sadece seçim süreçlerinin teknik farkından bahsetmiyorum. AK Parti iktidarının ilkesiz siyasetinin oluşturduğu bir yaklaşım farkından bahsediyorum. Kendisine, icraatlarına, memleket için çözümlerine ve vizyonuna güvenmeyen AK Parti, bugüne kadar seçim rekabetini sürdürmenin yolunu ya rakiplerine çamur atmakta ya da çamura bizzat kendisi bulanmakta bulmuştur.

Her türlü ahlaksızlığı mübah gören, bu ilkesiz siyaset anlayışıyla genel seçimlerde bizi terörle yan yana gelmekle, teröre destek vermekle ve en nihayetinde hızlarını alamayıp teröristlikle suçlarken; yerel seçimlerde ise terörden ve teröristlerden bizzat kendilerinin medet umduğu, bir büyük çelişkiye, bir büyük iki yüzlülüğe mahkûm olmuşlardır. AK Parti’nin bitmek bilmeyen, bu kısır döngüsünün, biz zaten en başından beri farkındaydık. Bu yüzden, geçtiğimiz seçim süreci boyunca biz, terör üzerinden iftira atmalarına da şaşırmamıştık. Şimdiyse önümüzde, yerel seçimler var.

Yani bu ne demek, biliyor musunuz? Bize attıkları, ne kadar iftira varsa şimdi hepsini yapmak, kendileri için mübah demek. Yani Cumhur ittifakı için ‘2’nci geleneksel terörist başından oy dilenme festivali’ başlıyor demek. Ez cümle, artık AK Parti iktidarı için İmralı’nın yolları taştan demek. Şimdi biz, böyle söyleyince kızacaklar. Ama aslında, bunu biz söylemiyoruz. Bunu, 2019’da çevirdikleri filmin figüranı ve posta güvercini olan sözde akademisyenleri söylüyor.

Biliyorsunuz; 2019 yılında tekrarlattıkları İstanbul seçimleri öncesinde, bir oyun sahneye koyulmuştu. Bu oyunda, akademisyen olduğu iddia edilen ancak esasında, kurye olduğu anlaşılan bir kişi, terör örgütü elebaşından bir mektup getirmişti. Bu mektupta, terörist başı İstanbul seçimlerinde tarafsız kalınması çağrısını bu şahıs üzerinden yapmıştı.

Bizi, utanmadan terörle iş birliği yapmakla suçlayanlar ise o günlerde, ‘terörist başına özgürlük’ naraları atmaya başlamıştı. Hatırlayın: O mektup üzerine; ne değerlendirmeler ne yorumlar ne analizler yapılmıştı. Ne övgüler dizilmişti. Hiç beklemediğimiz siyasetçiler, terörist mektubunda ne büyük hikmetler bulmuştu. Utanmasalar, Apo’dan bir Türkiye sevdalısı bile çıkartacaklardı. Ama olmadı. Olduramadılar. Ve çevirdikleri bu kirli dümenin cevabını, sandıkta bizzat milletimizden aldılar.

Şimdi de belli ki, aynı mahiyette, yeni oyunlar peşindeler. Açıktan konuşarak, seçimi kaybettiler. O nedenle, bu sefer işi aracılarla çözmeye uğraşıyorlar. Cumhur İttifakı’nın, pek de gizli olmayan gayri resmi ortağına, şimdiden ulaşmaya çalışıyorlar. Nabız yoklamak için olsa gerek; ilk önce de 2019’daki posta güvercinlerini konuşturmuşlar. Bu arkadaş, 2019 seçimlerindeki rezaleti hatırlatarak diyor ki; ‘Ben kendimi kullandırdım. Bu kullanılmaksa benim için şereftir’. Ve ekliyor: ‘Yeni bir İmralı odaklı sürecin başlatılma ihtimali, kuvvetle muhtemeldir’

Ama dahası var. Ve ne tesadüftür ki bu açıklamanın hemen devamında, biliyorsunuz geçtiğimiz hafta sonu bir kongre yapıldı. Terör örgütünün, siyasi şubesinin yaptığı kongrede, artık milletçe alıştığımız, ‘Acaba terörün siyasi bacağına, bu dönem ne isim versek’ konulu çalışmanın haricinde; bir de İmralı için özgürlük haykırışları, Apo posterleri eşliğinde seslendirildi. Şimdi, buradan iktidara sormak istiyorum: Hayırdır muhteremler?

Neyin peşindesiniz? Yerel seçimler yaklaşınca, terörist başıyla olan aşkınızı tazelemeye mi karar verdiniz? Yoksa, ‘yeni anayasa’ adı altında kamuoyunda propagandasını yürüttüğünüz süreci, el altından İmralı’daki katille mi yürütüyorsunuz? ‘Milletin çeşitliliği’ diyerek, İmralı’ya selamlarınızı, muhabbetlerinizi mi gönderiyorsunuz? Belli ki siz unutmuşsunuz. Ama ne milletimiz ne de bizler unutmadık. Çözüm süreci diye teröristin kazdığı hendeği görmezden geldiğinizi unutmadık. Habur’u, Oslo’yu unutmadık. Maceralarınızın bedelini, 793 şehidimizle, gazilerimizle ödediğimizi unutmadık.

Bu yüzden, İYİ Parti olarak sonda söylenecek sözü, en baştan söyleyelim. Biz sizin ortaklarınıza da diğer rakiplerinize de benzemeyiz. Yaptıklarınızı unutmayız, unutturmayız. Bugün aslan kesilip, yarın kedi gibi susmayız, Okullarımıza, üniversitelerimize kadar sıçrayan terör belasını, tekrardan bu ülkenin başına saramayacaksınız. Meydanlarda konfetili gözyaşları döküp, türküler söylerken, faşist ilan ettiğiniz, vatansever öğrencilerimizi ezdiremeyeceksiniz. Varsın İmralı’ya gitmek isteyenler, koşa koşa gitsin. Varsın, terörist başıyla haşır neşir olmak isteyenler, doya doya olsun. Varsın, kuryeler mekik dokusun, kendilerini kullandırsın.

Herkes emin olsun ki; Türk Devletini, sözde çözüm sürecindeki gibi, zafiyete düşürmeye çalışan girişimlere karşı, artık İYİ Parti var. Türk Milleti’nin, kırmızı çizgisi olan Anayasa’nın ilk dört ve 66’ncı maddesine uzanan ellerin karşısında İYİ Parti var. Anayasa tartışmaları üzerinden terör örgütüne, terör örgütü yöneticilerine, iş birlikçilerine ve şakşakçılarına alan açma girişimlerine karşı dimdik duran bir İYİ Parti var. Tarihimiz, hem başkalarının hem de kendimizin hakkını ve hukukunu korumak uğruna verdiğimiz nice mücadelelerle doludur.

Çünkü adalet, Türk’ün karakteridir. Çünkü Türk Milleti’nin doğasında mağdurun yanında, haksızlığın karşısında dimdik durmak vardır. Hatta bu yüzden, milli mücadele için kurduğumuz en önemli teşkilatlarımızdan biri de Müdafaa-i Hukuk ismini taşır. Ve Türk Milleti’nin hukukunu koruma idealimiz, tarihin hiçbir döneminde değişmemiştir. Ancak, geçtiğimiz 21 yılda, bu idealimiz adım adım tahrip ediliyor. ‘Adalet mülkün temelidir’ düsturunun üzerine inşa edilen devlet geleneğimiz, gittikçe daha da yaralanıyor ve yozlaştırılıyor.

“Sayın Erdoğan yine sessizliğe bürünmüş vaziyette”

Nitekim, bu yozlaşmanın artık daha da görünür olduğu günlerden geçiyoruz. Biliyorsunuz geçen hafta, İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı’nın yazmış olduğu bir ihbar dilekçesine şahit olduk. Sayın Başsavcı, bu dilekçesinde hepimizi az çok tahmin ettiği gerçeklerin dehşet verici boyutlarını dile getirdi. Yargıdaki çürümüşlüğü anlattı. Para karşılığı alınan kararları anlattı. Uyuşturucu satıcılarının nasıl serbest kaldığını anlattı. Gaspçıların nasıl elini kolunu sallayarak gezdiğini anlattı. Bahis çetelerinin nasıl ayakta kaldığını anlattı.

Dürüst hakimlere nasıl baskı yapıldığını anlattı. Ez cümle ülkemizdeki hukuk sisteminin nasıl çöktüğünü anlattı. Konuyla ilgili soruşturma başlatılmış. HSK Teftiş Kurulu da bir müfettiş görevlendirmiş. Bakalım, sonucu hep beraber göreceğiz. Yalnız, ortada böylesine büyük bir rezalet varken, Sayın Erdoğan yine sessizliğe bürünmüş vaziyette… Çünkü, o da aslında her şeyin farkında. ‘Daha adil bir dünya mümkün’ diye kitap yazdırmayı biliyor. Ama, daha kendi yönettiği ülkede adaleti sağlayamıyor. Gittiği ülkelerde, katıldığı toplantılarda, başka milletler için adalet istemeyi biliyor.

Ama kendi ülkesinin çocuklarına adaleti getiremiyor. Meydanlardan konuşmaya gelince; ‘Adaletin olmadığı bir devlet, tıpkı temelsiz bina gibi eninde sonunda yıkılıp gitmeye mahkûmdur’ diyor. Ama, kendi yönettiği devletin yıkımına seyirci kalıyor. Çünkü, kendisi de bal gibi biliyor ki bu çürümüşlüğün sebebi, iktidarın kendisidir. Bu hukuksuzluğun sebebi, iktidarın kendisidir. Para uğruna, tüm ilkelerini çiğneyen bu kirli zihniyet, bizzat kendi eseridir. Yargıyı, milletimizi koruyan bir zırh olmaktan çıkartıp insanlarımızın tepesindeki sopa hâline getirdiler.

Şimdi de açtıkları yoldan gidenleri, ürettiği pisliklerle, milletimizi baş başa bıraktılar. Ama, şunu asla unutmayın ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, hiç kimse sahipsiz değildir. Çünkü Cumhuriyetimiz, hiçbir evladını yalnız bırakmaz. Biz hangi şart ve dönemde olursa olsun, filler çoğalsa da ebabilden umut kesmeyenleriz.

Firavun azsa da Nil’den umut kesmeyenleriz. Batılın zulmü karşısında Hakk’tan umut kesmeyenleriz. Bugün, meydanı boş bilip ortalıkta fink atan sırtlan sürüleri varsa, bizim de bu sırtlanları dağıtacak bozkurtlarımız var. Bugün, milletin karşısında dikilmiş düzenin mankurtları varsa bizim de millete özünü hatırlatacak Hayme analarımız var. Bugün, görevini kötüye kullanan ahlak yoksunları varsa bizim de görevini namus bilen, haksızlık karşısında susmayan bozkurtlarımız var.

Kimse merak etmesin. Şartlar ne olursa olsun, bu milletin hakkını-hukukunu savunacak, bu çürümüşlüğün hesabını soracak, onurlu savcılarımız, hakimlerimiz de var. Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatları; Türk milleti, tarihin her döneminde şartlar ne kadar ağır olursa olsun, kendisine boyun eğdirmeye çalışanların karşısında dimdik durmayı bilmiştir. Nice taştan surları, nice sıra dağları, nice demir kapıları parçalayıp geçmiştir. Dayatmalara razı gelmemiş, eğilmemiş, bükülmemiştir.

Çünkü imkânsızları mümkün kılmak, yapılamaz denileni başarmak, seçeneksizliklerin içerisinden yepyeni bir yol açmak, Türk milletinin karakteridir. Asırlar boyu verdiğimiz bağımsızlık mücadelemizin özü budur. ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ sözü budur. ‘Ya istiklal, ya ölüm’ parolamızın gücü budur. Zalimin zulmüne de mücrimin gücüne de boyun eğmeyişimizin sebebi, işte budur. O nedenle iki yumruk arasına sıkıştırılmak istenen Türk milleti; her zaman ve her şartta, kendisine yeni bir yol açmıştır. Ve işte o yeni yol, bugün İYİ Parti’nin ta kendisidir.

Biz, bundan tam 6 yıl önce iki kutuplu bir siyasi iklimde doğduk. İki ateş arasında doğduk. İki cephe arasında doğduk. Biz, 6 yıl önce, zifiri bir karanlıkta doğduk. Adaletin olmadığı bir ülkede doğduk. Umudun kalmadığı bir ülkede doğduk. Akılsızca yönetilen bir ülkede doğduk. Kaynakları, ahlaksızca sömürülen bir ülkede doğduk. Ve biz, 6 yıl önce; Bu karanlığa güneş olup, geceyi gündüz yapmak için doğduk. Bundan 6 yıl önce, İYİ Parti’nin kuruluşuyla Türkiye’deki tüm siyasi dengeler değişti.

Ve bazıları, bundan çok korktular. Daha yeni doğmuş bir İYİ Parti’den korktular. Ve doğduktan 6 ay sonr, İYİ Parti’yi, siyasi denklemin dışına atmak istediler. Bizi, baskın bir seçimle durdurmaya çalıştılar. Ama başaramadılar. İftiralar, dedikodular, yalanlar söylediler.

Ama milletimizi inandıramadılar. Hukuku eğdiler, büktüler. Ama bize zincir vuramadılar. Medyada sansür uyguladılar. Ama sesimizi kısamadılar. Biz doğar doğmaz, tüm güçleriyle bizi yıldırmaya çalıştılar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar yıldıramadılar. O taarruzdan sağ çıkamayacağımızı düşündüler. Sendeleyip düşeceğimizi sandılar. Çünkü o gün, korktukları neydi biliyor musunuz? İYİ Parti’nin ayakta kalmasıydı.

Ama çok yanıldılar. İşte çok şükür, bugün buradayız. Ve dimdik ayaktayız. O gün korktukları İYİ Parti’nin kök salmasıydı. İşte çok şükür, bugün on binlerce teşkilat mensubumuz ve yarım milyonu aşkın üye kardeşimizle Türkiye’nin dört bir yanına kök saldık. Biz, her daim doğru olanı yaptığımız için büyüdük. Ama gelin görün ki en çok eleştirilen parti olduk. Sokaklara çıkmaya korkanlar, geçmedik sokak bırakmayan İYİ Parti’yi eleştirdiler.

Yenilgi yenilgi küçülenleri alkışlayanlar, her geçen gün güçlenen İYİ Parti’yi eleştirdiler. Millete rağmen ve millete karşı siyaset yapanlar, milletin sesi olan İYİ Parti’yi eleştirdiler. Onsuz olmaz, şunsuz olmaz dediler; ama değişimin İYİ Parti sayesinde olduğunu unutuverdiler. Ve bugün geldiğimiz noktada, yıllardır İYİ Parti’ye iftira atanlar, haksızlık edenler, hakikatin izinden sapmamız ve yanlışa ortak olmamız için çabalıyorlar. Çünkü dün ayakta kalıp kök salmamızdan korkanlar, bugün de en çok İYİ Parti’nin tek başına bir seçenek olmasından korkuyorlar. Çünkü, 21 yıldır kendi yazdıkları senaryoya, figüranlık yapan bir muhalefete alıştılar.

Çünkü 21 yıldır kutup siyaseti üzerinden milleti kendilerine mahkûm etmeye alıştılar. Çünkü 21 yıldır arka sokaklara giremeyen, toplumdan kopuk siyasete alıştılar. Çünkü, 21 yıldır fevkalade konforlu bir kayıkçı siyasetine alıştılar. Çünkü 21 yıldır siyasi rantın, statükonun nimetlerine ve rahat koltuklarına fena alıştılar. Onun için bugün, İYİ Parti’den korkuyorlar. Çünkü hür ve bağımsız bir muhalefetten korkuyorlar. Çünkü yan gelip yatmayan, çalışkan bir muhalefetten korkuyorlar. Çünkü gün geçtikçe kalabalıklaşan, büyüyen bir muhalefetten korkuyorlar. Ve bu muhalefetin kendi alıştıkları elverişli muhalefetin, yerini almasından korkuyorlar.

“Geçtiğimiz 6 yıl, bize çok şey öğretti”

Çünkü alışık oldukları muhalefet düzenini kaybettiklerinde, iktidarı da kaybedeceklerini çok ama çok iyi biliyorlar. Evet. Geçtiğimiz 6 yılda, iktidarı devralamadık. Seçimlerden galip çıkamadık. Ama her seçimden haklı çıktık. Zaman kaybettik, ama onurumuzu kaybetmedik. Zaman kaybettik, ama direncimizi yitirmedik. Zaman kaybettik, ama inancımızı kaybetmedik. Geçtiğimiz 6 yıl, bize çok şey öğretti. Çok dersler aldık. Büyük acılar çektik.

Büyük haksızlıklar yaşadık. Büyük fedakarlıklar yaptık. Ez cümle biz, bu 6 yılda üstümüze düşen ne varsa tereddütsüz yaptık. Ve bunu da hep birlikte yaptık. İYİ Parti, hiçbir namerde muhtaç olmadan, hür ve bağımsız olarak doğdu. Ve kimsenin şüphesi olmasın ki hür ve bağımsız olarak yaşamaya devam edecek. Gerçekleri savunurken tek başımızaydık. Milletin sesine kulak verirken tek başımızaydık. Hain ilan edilirken, iftiralara maruz kalırken, medya eliyle yerden yere vurulurken, hep tek başımızaydık!

Seçimlerden sonra hesap günü geldiğinde de herkes kayboldu ama; biz yine, milletimizle baş başaydık. Bundan sonra da sadece ve sadece milletimizle baş başa olacağız. 21 Ekim Cumartesi günü Ankara’da, Atatürk Spor Salonu’nda İYİ Parti’mizin, 6’ncı yaş gününü kutlayacağız. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılının sevincini hep birlikte paylaşacağız.

Aynı zamanda hür ve müstakil siyaset anlayışımızın vizyonunu ortaya koyan, ‘Demokratik Millî Yükseliş Beyannamemizi’, milletimizin takdirine sunacağız. Bu vesileyle, sizlerin aracılığıyla milletimizin, her bir ferdini, bu güzel günde bizlerle birlikte olmaya davet ediyor; hem Cumhuriyetimizin yeni yüzyılının hem İYİ Parti’mizin yeni yaşının hem de Demokratik Milli Yükseliş Beyannamemizin milletimiz ve memleketimiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir