HDP: Maraş Depremi AKP İktidarının Yarattığı Yalan Perdesini Yırtmıştır

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Hukukun askıya alındığı, demokrasiye savaş açıldığı, kolluk kuvvetlerinin şiddet kustuğu, rantın bir politika haline geldiği, hırsızlık, yolsuzluk, mafya-bürokrasi ilişkilerinin ayyuka çıktığı bir Türkiye’nin gölgesinde depremi yaşadık” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Aslında adı konulmamış depremler içindeydik zaten. Maraş depremi AKP iktidarının yarattığı yalan perdesini yırtmıştır. Ortaya torpilin, liyakatsizliğin, denetim yetkileri elinden alınmış kurumların, kayyım zihniyetinin çürümüşlüğü yayılmıştır. Her şey çok daha net ortaya çıkmıştır.”

Günay, açıklamasının devamında, “Unutmayalım; bu iktidar 6 Şubat günü yaşanan deprem öncesinde defalarca uyarıldı. Doğa defalarca uyardı, sel felaketleri, orman yangınları, çığ felaketleri yaşandı. Dere yatağına yapılan evler, imar afları ile ruhsat verilen binalar, çürümüş bir halde hangarlarda bekleyen yangın söndürme uçakları, çığ felaketine kurtarma amacıyla gidip çığ altında kalan kurtarma ekipleri Türkiye’nin hiçbir felakete hazır olmadığını göstermişti. Fakat tek bir ders alınmadı, tek bir şey öğrenilmedi, tek bir önlem alınmadı! Tek bir istifa olmadı. Sözler verildi, yalanlar söylendi, zaman istendi. Yaralar hala sarılmadı.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay, şunları söyledi:

“Bugün 2 Mart. 2 Mart 1994 DEP’li milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı darbenin yıl dönümü. 1994’ten bu yana ne değişti? Aslında hiçbir şey değişmedi. AKP iktidarı hala darbeler yapmakta, demokratik siyasete yönelik zor, baskı ve darbelerini devam ettirmekte.

Elbette iktidarların baskı, zoru ve darbeci mantıkları değişmedi, ama bizim de buna karşı direniş hattımız büyüdü, sınırları aşarak daha büyük bir noktaya geldi. Bugün hala iktidarın bütün darbeci politikalarına karşı direnmeye devam eden demokratik siyaset geleneğini yarattı DEP’liler. Bu demokratik siyaset geleneği bu darbeci iktidara mutlaka kaybettirecektir.

Darbeci iktidar hala iş başında. Hala sokaklarda demokratik siyaset ile kendini ifade etmeye çalışan, sokağa çıkıp halkın sesini yükseltmeye çalışan siyasi partilere karşı baskı, gözaltı, şiddet ve işkencesini devam ettirmeye çalışıyor.

Son bir kaç günde başta partimiz olmak üzere TİP ve Sol Parti gibi sahaya çıkan, iktidarın politikalarına karşı sesini yükseltmek isteyenlere karşı gözaltı operasyonları gerçekleşti. İşkencenin sokağa taşma halini bir kez daha gördük. Bir kere daha söyleyelim, biz her koşulda demokratik siyasetin gelişmesi için mücadele edeceğiz, bu topraklarda demokrasi mutlaka kazanacak, darbeci iktidarlar mutlaka kaybedecek.

“Maraş Depremi AKP iktidarının yarattığı yalan perdesini yırtmıştır”

6 Şubat’ta Maraş Pazarcık merkezli meydana gelen ve 10 ili derinden etkileyen depremde yaşamını yitirenleri buradan bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Yakınlarına başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Gaziantep’te bir yurttaş AKP Genel Başkanı’na şu soruyu sordu depremden hemen sonra: “Burası bir sanayi şehri, depreme neden hazırlıksız yakalandık?” Bu soru cevaplanmadı. Üstüne üstlük sansürlendi ve sorunun sahibi oradan uzaklaştırıldı, görmezden gelindi. Türkiye’nin 20 yıllık AKP iktidarının özeti o soru sorulduktan sonraki 5 saniyenin içerisine sıkışmış durumdadır.

Hukukun askıya alındığı, demokrasiye savaş açıldığı, kolluk kuvvetlerinin şiddet kustuğu, rantın bir politika haline geldiği, hırsızlık, yolsuzluk, mafya-bürokrasi ilişkilerinin ayyuka çıktığı bir Türkiye’nin gölgesinde depremi yaşadık. Aslında adı konulmamış depremler içindeydik zaten. Maraş depremi AKP iktidarının yarattığı yalan perdesini yırtmıştır. Ortaya torpilin, liyakatsizliğin, denetim yetkileri elinden alınmış kurumların, kayyım zihniyetinin çürümüşlüğü yayılmıştır. Her şey çok daha net ortaya çıkmıştır.

Unutmayalım; bu iktidar 6 Şubat günü yaşanan deprem öncesinde defalarca uyarıldı. Doğa defalarca uyardı, sel felaketleri, orman yangınları, çığ felaketleri yaşandı. Dere yatağına yapılan evler, imar afları ile ruhsat verilen binalar, çürümüş bir halde hangarlarda bekleyen yangın söndürme uçakları, çığ felaketine kurtarma amacıyla gidip çığ altında kalan kurtarma ekipleri Türkiye’nin hiçbir felakete hazır olmadığını göstermişti. Fakat tek bir ders alınmadı, tek bir şey öğrenilmedi, tek bir önlem alınmadı! Tek bir istifa olmadı. Sözler verildi, yalanlar söylendi, zaman istendi. Yaralar hala sarılmadı.

99 Marmara Depremi büyük bir uyarıydı, yine 2003 Bingöl, 2011 Van, 2020 Elazığ, 2021 İzmir depremleri birer uyarıydı. Her bir depremde eksik, yanlış, hukuksuz ne yapılmışsa bugün daha fazlasının devam ettiğini gördük. İmar afları çıkarıldı, yönetmelikler değiştirildi. Denetimler azaltıldı. Her felaketten sonra AKP iktidarı ölümü kutsadı, yaşamı kuralsızlıklara mahkûm etti. 20 yıllık AKP iktidarı felaketten ders almanın değil, felaketten siyasi ve ticari fırsat çıkarmanın kendileri için önemli olduğunu göstermiştir.

Yani daha büyük bir cinayetin ortamı adım adım hazırlandı. On binlerce yurttaş hayatını kaybetti. Türkiye bu deprem felaketine AKP’nin öngörüsüz, tedbirsiz, ihmalkar, plansız, hukuksuz, sansür tehditleri, rant ve talan politikaları altında yakalanmıştır. Maalesef deprem sürecinde de aynı hukuksuzluk, kuralsızlık, vicdansızlık devam etmiştir.

Türkiye tarihinin en büyük deprem felaketinin acısını bizler yüreğimizde yaşamaya devam ediyoruz. Acımız çok büyük, öfkemiz de çok büyük. Deprem sonrası yaşanan insani krizi yönetemeyen ama bir o kadar da küstah ve edepsiz bir dille halka saldıran bu iktidar, halkın sırtında bir kambura dönüşmüş durumdadır. AKP Genel Başkanı Erdoğan ve hükümeti helallik isteyeceğine bir an önce istifa etmesi gerekirken, koruma ordusuyla pişkince deprem bölgesine gidiyor, çocuklara para dağıtıyor, tehdit üstüne tehdit yağdırıp, sıcak ve konforlu Saray’ına geri dönüyor.

Evet, İlk günden itibaren deprem sahasında olan biri olarak bunları çok net olarak söyleyebilirim. Devlet yoktu. Hükümet yoktu. AFAD yoktu, Kızılay yoktu. Kızılay belki de sattığı çadırların parasını saymak ile meşguldü. Ama halk vardı, dayanışma vardı. Ele ele verme, omuz omuza durma vardı. Ve bizler, gönüllülerle beraber hep oradaydık.

Depremin ilk gününden itibaren Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri olarak da her yerdeydik. Engellemelere rağmen her köye gittik, her bir yurttaşa dayanışma elimizi uzattık. HDP olarak, depremin olduğu ilk andan itibaren merkezi düzeyde ve yerellerde kurduğumuz koordinasyon merkezlerimiz ile birlikte 24 saat aralıksız çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz.

Bize ulaşıp ses vermek isteyen yurttaşlarımızın sesi olmaya çalıştık, tüm enerjimizle buna devam ediyoruz. Deprem bölgelerinde kim nerede bir yardıma ihtiyaç duyuyorsa, onlara ulaşmaya çalışıyoruz. Elbistan, Pazarcık, Adıyaman, Malatya ve Hatay’da kurduğumuz 5 konteynırda il ve ilçe örgütlerimiz aktif bir şekilde çalışıyor. Barınma ve sağlık sorunlarını, hukuki sorunları çözmeye çalışıyor.

Şimdiye kadar deprem bölgelerine bini aşkın TIR, kamyon ve kamyonet yardım malzemesi yolladık. 1500’e yakın ailenin barınmasını sağladık. Afet bölgelerinde çadır ve konteynırlarda konaklama sağlamaya yönelik çalışmalarımız sürüyor. Şimdiye kadar yerel koordinasyonlarımız ve Genel Merkez Kriz Masamız aracılığı ile 896 adet büyük çadır, 353 konteyner, 14 adet aşevi ve mobil mutfak, 3 bin 122 adet (elektrikli, katalitik ve odun) soba, 1827 ton odun ve kömür, 186 adet jeneratör deprem bölgelerine ulaştırıldı.

Şu an sahada 6 bine yakın gönüllümüzle 24 saat çalışıyoruz. Deprem bölgesindeki tüm muhtarlarımızı aradık, dertlerini dinledik, ihtiyaçlarını temin etmeye çalıştık. “Aileleri Buluşturuyoruz” kampanyasıyla deprem sonrası maddi zorluk çekecek olan ailelerle dayanışmak isteyen yurttaşları bir araya getirmeyi amaçladık. Bu kampanyamız halkın dayanışma coşkusuyla, halkın dayanışma ruhuyla da sürüyor. Gençlik Meclisimiz “Yaşam Zinciri” kampanyasıyla tüm alanlarda depremzedelerle dayanışmaya devam ediyor. Kadın Meclisimiz de 8 Mart haftasında mor TIR’larla “Yalnız değil, birlikteyiz!” diyerek yollara çıkmaya hazırlanıyor.

Değerli basın emekçileri, dayanışma büyürken, tam da bu dayanışmanın karşısına bir felaket iktidarı var. Herkes iyice anladı ki bu iktidar toplumdan yana değil, zorda kalanlardan yana değil, acıları paylaşma ve dayanışmadan yana değil. Toplumun birbiriyle dayanışmasına, yardımlaşmasına, omuz vermesine engel. Bir avuç insanın bekası için herkesi gözden çıkarmaya ve her şeyini yitirmiş insanlara fırça atmaya, hakaret etmeye var.

Depremin yarattığı yıkım, insanların yaşadığı tarifsiz acı ortadayken, kimin aklına gelir köylere yardım götüren bir köy evine kayyım atamak! İşte bu iktidarın aklına geliyor. Çalışan gönüllüleri engellemek, insanlar üşürken sobaları bekletmek, enkaz altında iken arama kurtarma ekiplerini bekletmek kimin aklına gelir? Bir zulüm makinesine dönüşmüş iktidarın aklına geliyor işte. Saf kötülük ve katıksız faşizmdir bu.

Felaket zamanında haklı çıkmak sevineceğimiz bir konu değil, ama hatırlatmakta fayda var. Biz hep yerinden yönetim dedik. Yerelin gücüne inanılması ve inisiyatif verilmesi gerekir dedik. Yerel, her zaman tüm afetlere en doğru yöntem ve en hızlı şekilde müdahale edecek birimdir. Küçücük bir aşevi bile bir şehrin beslenme ihtiyacını karşılayacak yerdedir.

Açıkça ifade edelim: HDP belediyelerine kayyım atanmasaydı, depreme müdahale etmemiz çok daha kolay olacaktı. Kayyım sadece bir belediye gaspı değil; kayyım aynı zamanda dayanışmaya ve örgütlenmeye karşı bir saldırıdır. Türkiye’de kayyım rejimi ile bitirilmeye çalışılan yerinden yönetim anlayışının önemi bir kez daha görüldü. Yerelin gücüne güvenmenin ve inanmanın ölüm kalım meselesi olduğunu herkesin artık görmesi lazım. Toplumu savunmak istiyorsak yerelden başlayacağız.

“Bu iktidar yaşama düşmandır”

Biz HDP olarak, Saray’dan emir gelmediği için bir vinç, bir kürek bile kıpırdatmayan bir sistem, bir valilik veya bir belediye anlayışı, bir kayyım rejimi istemiyoruz. Merkezin soğuk, bürokratik, insan dışı davranışlarını reddediyoruz. Tek adam rejimi, tekçi sistem asrın ihmalini doğurmuştur. Biz topluma dayalı bir belediyecilik diyoruz. Biz kendi mahallesinde, kendi şehrinde kendisine hızlıca koşabilecek, örgütlenmeler istiyoruz. Bu yaşamla ilgili bir meseledir. Bu iktidar yaşama düşmandır. Çünkü depremle ilgilenmediği gibi, deprem boyunca da savaş siyasetini sürdürdü.

Bu zorlu süreçte depremzedelerin “devlet nerede?” ve “asker nerede?” soruları enkaz başlarında yankılanıyordu. Biz söyleyelim nerede olduklarını: İktidarın savaş politikalarına göre bomba atmakla, sınır dışında savaş siyasetini sürdürmekle meşgullerdi. Savunma Bakanı Hulusi Akar depremin ilk günlerinde çok sınırlı sayıda TSK personelinin bulunduğunu itiraf etmişti.

Savunma Bakanı’nın son mazereti ise aslında bir itiraftır. Askerin hayat kurtarmak yerine savaşa ve işgale odaklanmasını isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Asker, depremden hemen sonraki gün depremzedeleri enkazdan kurtarmak yerine, Suriye’de ve Irak’ta sınır ötesi operasyonlarına devam etmekteydi, bombardımanlarını sürdürmekteydi.

Suriyeli Kürtler ve Şengal’deki Êzidî’ler depremzedelerle dayanışma duygularını paylaşırken, buna karşılık olarak Saray SİHA’ları ile bombardımanı sürdürdü. Saray’ın böylesi bir dönemde bile operasyonlara öncelik vermesi her açıdan sorgulanmaya muhtaçtır. Savaş da bir felakettir. İnsani, ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın temelidir.

Savaş döneminde her türlü yolsuzluk, usulsüzlük ve yasadışı girişimler bayrakla, vatan-millet edebiyatıyla perdelenmektedir. Ve ne yazık ki, önceki örneklerden de tecrübe edildiği üzere herhangi bir afet karşısında bu hükümetin hayat kurtarma becerisi kalmamıştır. Ancak konu savaş olduğunda bir gece ansızın Atina’da, Şam’da veya Erivan’da olunabileceği tehditleri kolayca sıralanabilmektedir. Halbuki, depremden 48 saat sonra hiçbir devlet yetkilisi Antakya’ya veya Adıyaman’a ulaşamadı. Tüm bunları bizler HDP olarak not ediyoruz.

“AKP-MHP ittifakına verilen en doğru cevaptır”

Bu toz duman arasında, halklar devletten hiçbir şey beklemeden kendi kendini örgütlemeyi başarmıştır. Hem deprem alanındaki gönüllüler hem de ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine malzeme yetiştirmeye çalışanlar, bir kez daha bizim bu topraklara, üzerinde yaşayan halklara olan inancımızı pekiştirmiş, umudumuzu tazelemiştir. Halkın bu iradesi ve kendi kendini örgütleme gücü AKP-MHP ittifakına verilen en doğru cevaptır. Evleri yıkılan halka harçlık dağıtan, depremzedeleri azarlayan bu iktidara düşen tek şey kaldı, o da pılını pırtını toplayıp gitmek, acilen tüm görevlerinden istifa etmek.

Bizler bu toplu cinayetin hesabını sormadan kaçmalarına asla izin vermeyeceğiz. Kaçamazlar, bu insanlık suçundan asla kurtulamazlar. Oraya AFAD ekiplerini zamanında göndermeyenlerden, insanlar enkaz altındayken internet erişimini kesenlerden, halklarımız “çadır ” diye bas bas bağırırken çadır satanlardan tek tek hesap soracağız, kimsenin bundan şüphesi olmasın. Sonuçları çok ağır olsa da bu depremden öğrendiğimiz en önemli şey, AKP – MHP ittifakından kurtulmadan halkların nefes almasının mümkün olmadığıdır.

Bu ülkenin kendi temelleri üzerinde yeniden inşa edilebilmesi için önce başındaki bu beladan kurtulması gerekli. Bütün bu yıkıntı ve umutsuzluğu dağıtacağız, bizi bu karanlıktan çıkaracak güç, halkların dostça, yoldaşça, yan yana ve can cana dayanışmasıdır! Gücümüze inanalım. HDP olarak çözüm ve inşa gücümüz, irademiz nettir. Yasımızı öfkeye, öfkemizi mücadeleye, mücadelemizi örgütlülüğe, örgütlülüğümüzü ise yeni yaşamı inşaya dönüştürelim.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir