Demirtaş: PKK’nin Türkiye’ye Karşı Silah Bırakmasını İsterim

“HDP Türkiye partisi değil” eleştirilerinden seçim sürecine ve “HDP’nin PKK ile bağı var” iddialarına net olarak yanıt veren eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “PKK’nin Türkiye’ye karşı tümden silah bırakmasını isterim” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, t24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Söyleşinin bir kısmı şöyle.

t24’e yazdığınız son yazıda ‘HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız’ dediniz. Türkiye açılımından tam olarak kastınız nedir?

Öncelikle sizi ve Levent Bey’i, yeni dönemde aynı ekranda yeniden görebilmeyi umduğumu belirterek başlamak istiyorum.

HDP’nin programının da politikasının da son derece güçlü ve doğru olduğunu düşünüyorum. Sağ partilerin hiçbiri Türkiye partisi değilken HDP tam bir Türkiye partisidir. Çünkü Türkiye tek bir etnik kimlikten de tek bir inançtan da oluşmuyor. Bu açıdan HDP, temsil yönüyle Türkiye’deki her kesimi kapsıyor.

Türkiye’deki farklı kimlik ve inançları yok sayan ırkçı partiler bile kendilerini Türkiye partisi olarak tanımlıyorlar ve kimse de bunda bir sorun görmüyor. Dolayısıyla asıl Türkiye partisi olmayanlar sağ milliyetçi, ırkçı partilerdir.

Benim HDP için söylediğim, çizgisini daha görünür kılmak için çaba sarf etmesidir. Toplumun önemli bir kesimi bölünme, silah, şiddet, terör korkusu yaşıyor. İktidar da bu korkuları sürekli kaşıyarak öfkeyi HDP’ye yönlendiriyor. Dolayısıyla HDP bir günah keçisine dönüştürülmüş oluyor.

Bu cendereden çıkmak için HDP’nin daha fazla birlik ve barış mesajı vermesi, bu yönlü politikalarını somut ve görünür kılması yerinde olur. Gerekirse her gün birkaç kez, ülkeye iç barışı getireceğimizi, şiddeti kalıcı olarak sonlandıracak politikalarımızı aktarmak, bölünme diye bir gündemimiz olmadığını ikna edici şekilde anlatmak ve tüm toplumu barış, kardeşlik, duyguları etrafında buluşturmak zorundayız.

Bu açılımın parametrelerini netleştirir misiniz? Peki nasıl bir açılım?

İktidar tüm olanaklarıyla HDP’ye yönelik kirli propaganda ve algı çalışması yürütürken bizim yüzümüzü doğrudan halka dönerek niyetimizi, içten düşüncelerimizi bıkmadan ve usanmadan anlatmamız gerekir. “Biz zaten mağduruz, bizi anlamak zorundasınız” deyip yerimizde oturamayız.

Mithat Sancar’ın da son röportajında altını çizdiği gibi; HDP, PKK’nin uzantısı, sözcüsü ya da destekçisi değildir. PKK ile bir bağı yoktur. Bunu Türkiye kamuoyuna anlatabilmemiz gerekir. Demokratik siyaset yürüten bir partinin silahlı bir örgütle bağı olamaz.

Öte yandan, HDP’nin Kürt sorununa bakışı da çözüm önerileri de birçok partiden farklıdır ve en gerçekçi olandır. Bizim çözüm önerimiz askeri operasyon değil, diyalog ve müzakeredir. Diyalog ve müzakerenin yegane çözüm yolu olduğunu da topluma iyi anlatabilmek gerekir. Bu bakış açısı nedeniyle kimse HDP’yi, PKK’nin siyasi uzantısı gibi göremez.

Bu konular Türkiye toplumuna uygun bir dille ve doğru şekilde anlatılamadan siyaset alanını genişletmek mümkün olamıyor.

Tüm bunlarla birlikte, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi hepimizin kurtuluşudur. Ekonomik sorunlar başta olmak üzere bütün sorunlarımızı ve Kürt sorununu çözümünü, ancak demokrasiyi büyüterek sağlayabiliriz.

Türkiye’nin yedi bölgesine de bunları tekrar tekrar, kardeşlik duyguları içinde anlatarak halkı kucaklayan politikalar üretmeliyiz.

Bir diğer önemli ifadeniz ‘HDP’nin yaşadığı mağduriyetler, siyasi kararlar alırken duygusal davranma gerekçesi olamaz. Türkiye’de değişim istiyorsak bunu kendimizden başlatma cesaretini göstermek zorundayız. Aksi halde, haklı olmamıza rağmen yeterince inandırıcı olamayız’. Nedir değişmesi gereken?

HDP, demokrasi iddiası en güçlü olan partidir. Dolayısıyla öncelikle parti içi demokrasiyi büyütmek ve kurumsal hale getirmek temel görevimiz olmalı.

Tüm önemli kararlar, tabanda halkın öznesi olduğu bir tartışma süreci işletilerek alınmalı. HDP bunu zaman zaman yapıyor ama daha sık ve yoğun yapılmalı.

İkincisi; tüm milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclisi üyesi adayları mutlaka şeffaf ve demokratik bir ön seçimle belirlenmeli. HDP’de, ön seçimden çıkmamış hiçbir aday olmamalı. Bu noktayı, seçimler yaklaştıkça sık sık dile getireceğim.

Yine, bize yönelik saldırılar yoğun ve acımasızdır diye öfke dilini asla kullanmamalıyız, siyasi intikam duygularına kapılmamalıyız. “Bize şunu yaptılar, bunu dediler, o halde biz de sertleşeceğiz” demek yerine demokratik meşru mücadele zemininde kararlılıkla direnmeliyiz.

HDP büyük ve köklü bir partidir. Güçlü bir tabanı, büyük bir halk desteği vardır. Tüm zorlukları da aşabilecek iradeye sahiptir.

Aynı yazıda ‘Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir’ diyorsunuz. Bu cümlenizden yalnızca parmakların tetikten çekilmesi değil silahlara veda da anlaşılıyor. Çağrınızın muhataplarından biri devletse diğeri de PKK’mi? PKK artık silahlara veda demeli mi?

Evet, devlet de PKK de sorunu artık şiddet zemininin dışına çıkarmak zorundadır.

Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım.

İlki, Hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz.

Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar.

Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum. Ama deneyimlerimiz, bunun kolay olmadığını gösterdi maalesef.

‘Türkiye sınırlarının içinde ve dışında çatışma durumuna dair en etkili barış kurucu aktör Öcalan’dır’ diye bir yazınız var. İktidarın Öcalan ile görüşerek seçimlere doğru bir ‘avantaj’ yakalamaya çalışacağına dair spekülasyonlar yapılıyor. Nasıl bakıyorsunuz?

Hükümet silahların susması için Öcalan ile görüşürse doğru bir şey yapmış olur. Bu ülkenin evlatlarının canlarını kurtarmak, kimsenin karşı koyacağı bir şey olamaz.

Akan kanın durması AKP’ye oy getirir diye barışa karşı çıkmak ahlaken de siyaseten de yanlış olur. AKP’ye yarayıp yaramayacağını bilemem ama Türkiye toplumuna yarar, herkes nefes alır. Böyle bir durumda HDP seçmeni AKP’ye oy verir mi diye merak ediliyorsa bunun yanıtını ancak sandıkta görebiliriz.

HDP seçmeni tüm gelişmeleri, muhalefetin tutumunu, her şeyi iyice ölçer, biçer ve en doğru kararı verir. Ben, seçmenimize çok güveniyorum.

Sizce Türkiye’nin bugün bir numaralı sorunu Erdoğan’ın seçimde yenilgiye uğratılması mı?

Hayır, değil. Türkiye’nin bir numaralı sorunu ülkede demokrasi olmaması.

Erdoğan’ın gitmesi demokrasiyi otomatikman getirmiyor. Bizim üçüncü yol siyasetimiz tam da budur zaten. Biz AKP ve Erdoğan karşıtlığı ya da Altılı Masa taraftarlığı üzerinden siyaset yapmıyoruz. Sadece köklü, radikal demokrasiyi büyütmeye odaklanmış durumdayız.

Stratejik hedefimiz budur. Geri kalan her hamlemiz bu stratejiye uygun taktiklerdir. Taktiklerimiz değişkenlik gösterebilir ama stratejimiz değişmeyecektir.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir