CHP Lideri Özer: Kendinden Ümidi Kesmiş Bir İktidarla Karşı Karşıyayız

TBMM Genel Kurulu’nda bütçe üzerinden konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet’in ilk yüzyılının ilk 25 yılında ve neredeyse son çeyreğinde neredeyse bütün bütçeleri yaptı. Ve parti bu bütçeleri yaparken özellikle şu hedefi ortaya koyuyordu” dedi ve ekledi:

“Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyanın en güçlü 10 ekonomisi içine sokacağız. Üzülerek söylüyorum ki bu bütçe milli ekonomiyi güçlendiren bütçeleri örnek almak yerine son 20 yıldaki yoksullaştıran, işsizleştiren, emeği ucuz iş gücü haline getiren, gelir adaletsizliğini büyüten, enflasyonla mücadele yeterliliği göstermeyen bütçelerin bir tekrarı. Elbette burada kürsüye 14 gün boyunca çıkacak ve bu bütçeyi destekleyecek hatipler olacak.

O hatiplerin önemli argümanlarından bir tanesi de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında 21 senede 540 milyar dolar kamu yatırımı yapılmış olması olacak. Matematiksel büyüklüğe baktığınızda çağrıştırdığı ile gerçekten önerilecek bir durum. Türkiye’de 7 bölgeye dağılmış 10 binlerce fabrikanın, büyük atölyelerin, istihdam ve katma değer yaratan, çağ yaratan yatırımların olduğu, ulaşım altyapısının çözüldüğü, hiçbir vatandaşın açlık sırında yaşamadığı, her türlü afete dirençli ketler haline geldiği bir ülke beklenir.”

Özgür Özel konuşmasının devamında, “Dünyanın 20 yıl gerisinde teknoloji hamlelerle övünmek yerine yüksek katma değerli, inovasyona dayanan örneğin yerli ve milli çipimizi üretip ihraç edebildiğimiz, tüm ihtiyacımızı kazandığımız bir sürece katkı sağlasaydık keşke. Ama bunların hiçbirisinin ortada olmadığını ve bu bütçenin de böyle bir vizyon taşımadığını hep birlikte görüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi geldiğinde hızla ortaya koyduğu 10 ekonomi içine girmek… Ne zaman? 2023’te. Bütçe konuşuyoruz, 2023’deyiz.

Hedef ilk 10 ekonomi içine girmekken bu ülkenin ilk 20 ekonomi içinde tutunmaya çalıştığı bir süreci yaşıyoruz. Türkiye’nin 78. sırada olan kişi başına milli geliri ilk 50’ye taşımayı hedeflerken bugün 78. sıraya gerilediğimizi, burada acımasızca eleştirdikleri ve Türkiye’nin en kötü ekonomi diye ifade ettikleri üçlü koalisyon kişi başı milli gelirde seviyeyi 74’te bırakmışken bu arkadaşlar 78. sıraya gerilettikleri ülkede bugün bütçe sunumu yaptılar. Burada görülen bir gerçek var. 10 yıl önce konan 2023 hedefleri bugün 2053’e hatta belki 2071 yılına referans gösterilecek kadar kendinden de ümidi kesmiş bir iktidarla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen bütçe üzerinde konuştu. Özel’in konuşması şöyle: “Bütçe görüşmeleri hem bu meclis açısından hem hangi mecliste görüşülüyor olursa olsun son derece önemli. Teknik tarafı olan ama bir yandan da bir ritüeli olan bir yandan rakamların konuşulduğu, ekonomik göstergelerin tartışıldığı ama diğer yandan ülkenin politikasının tamamının değerlendirildiği, tarımdan savunma sanayisine, milli eğitim politikalarından çevre politikalarına kadar tüm bir siyasetin hep birlikte tartışıldığı çok önemli müzakerelerdir.

Bütçe konuşmaları elbette o günün hararetini barındırırlar ama tutanakta yerlerini alıp da yıllar ve on yıllar sonra da incelenecek metinler oldukları için geleceğe de söz söylüyor olmaları gerekir. Bu anlamda da cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk bütçesini yapıyor ve bu bütçe üzerinde konuşuyor, tam 14 gün için bütçe üzerinde müzakere yapacak olmak bambaşka bir sorumluluk.

Buradan 2024 yılı bütçesini görüşeceğiz ve 2022 yılının kesin hesabını tartışacağız. Parlamentoda 335 arkadaşımız ilk kez bütçe yapmanın heyecanını yaşıyorlar. Daha önce 265 arkadaşımızla 5 kez birlikte bütçeleri tartışmıştık. Parlamento ile bütçe, bütçe hakkı ve egemenliği kullanılmasıyla bütçe hakkının kullanımı arasında varoluşsal bir ilişki var. birbirinden ayrılmaz iki haktan bahsediyoruz. Bütçe hakkı yani gelirleri, kamu harcamalarını ve giderleri belirleme açısından son derece önemli ve kıymetli bir hak. Giderleri belirleyecek, onaylayacak ve denetleyecek, gelirlere karar vereceğiz. Bütçe hakkı dediğimiz, devletin vergileri toplayan sağ eli ile hizmeti yapan sol elinin dengesinin kurulması. hep beraber iki hafta boyunca bu dengeyi konuşacak ve tartışacağız.

1689 Haklar Beyannamesi’nde artık bütçelerin bir yıllığına yapılması, toplanacak paraların ve yapılacak hizmetlerin yazılı olarak verilmesi ve bu konuda vergi vereceklerin ve hizmeti alacakların rızasının açıkça alınması yani bugün yaptığımız bütçeye benzer bütçelerin yapılması söz konusu oldu. Bunun en önemli kazanımlardan biri olduğu konusunda anayasacıların hiçbir şüphesi yok.

Bunlar yaşanırken bu topraklarda Avrupa ve dünyadan çok gecikmeli olarak 1808 yılında Sened-i İttifak padişah ile ayanlar arasında padişahın yetkilerinin kısıtlanmasına doğru bir adım atılabileceğinin beyanı demokrasi tarihimiz açısında hemen sonuç doğurmayacak olsa da ilk adım anayasalaşma süreci, anayasa sahibi olma süreci için kritik bir ilk adım gerçekleştirildi. Ardından 1876 Meclis-i Mebusan ile birlikte bütçe hakkı elde edildi ama 3 ay sonra kapanan Meclis 33 yıl boyunca kapalı kalacağı için bütçe hakkı, gensoru, güven oyu hakkı ancak 2. Meşrutiyet ile birlikte 1908 yılına kadar beklenerek kullanılabilir hale geldi. Ancak hiç şüphe yok Sened-i İttifak’ın önemi hakkında hiç şüphe yok. Bizim gibiler Sened-i İttifaktan övünerek bahsediyor.

2009 yılıydı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sayın Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan çıktı ve dedi ki bu millet 200 yıldır istikamette yatıyor. 200 yıl geriye gidince karşımıza Sened-i İttifak geldi. Tek adamın yetkilerinin ilk kez tartışılması… Tek adam rejiminden demokrasiye geçiş konusunda Erdoğan’ın bir itiraz yaptığını burada kayda geçirmek isterim.

Benzer bir yaklaşım da TBMM Genel Başkanımız sıcak tartışmaların içine girmemesi gerekiyor olsa da kendisinin partinin genel başkan vekilliğini yaptığı sırada sahiplendiği bir tanımlamayı da hatırlatarak sözlerimi biraz daha açmak isterim. Numan Kurtulmuş şöyle der; “Genç Türkler’den başlayıp bugünkü CHP’ye kadar gelen bir siyasi akım ve onun karşısında her aşamada 150 yıldır onlarla karşı karşıya gelmiş ikinci bir siyasi akım var.

Türkiye’de iki ana yol var. Biri Genç Türkler’den CHP’ye giden biri de bizi yolumuzdur” der. Bunu bir kez, iki kez değil. Görevi icabı Anadolu’nun dört bir tarafından tekrarladı. Biz bu karşıtlıklar üzerinden bir siyaset örmeye bugün için pratik bir fayda yüklemesek de Numan Bey’in rotaya koyduğu bu iki yolun nereden başlayıp nelerle karşılaşıp nereye vardığını da hatırlamak gerekiyor.

Örneğin biz Anayasa’yı ve Meclis’i savunan yoluz. Diğer yol Meclis’i 33 yıl kapalı tutan yoldur. Biz 2. Meşrutiyet için canını ortaya koyan yoluz. Diğer yol Damat Ferit hükümetini ortaya koyan yoldur. Biz Sevr’i yırtıp atıp Lozan’ı imzalayan yoluz diğer yol Sevr’i imzalayanların yoludur. Biri İstanbul fetvasıyla Mustafa Kemal ve arkadaşlarına idam isteyenlerin yoludur. Diğeri Ankara fetvasıyla milli mücadeleyi sahiplenenlerin yoludur. Biri milli mücadele aleyhinde bildiri yayınlayıp İngiliz uçaklarından attıran İskilipli Atıf’ın yoludur.

“Bizim yolumuz 6. filoyu denize dökenlerin yoludur”

Diğeri Ankara Müftüsü, milli mücadeleye destek olan Rıfat Börekçi’nin yoludur. Biri altıncı filo gelince ona karşı direnen solcu öğrencilerin karşısına dikilenlerin yoludur. Bizim yolumuz 6. filoyu denize dökenlerin yoludur. Bizim yolumuz meşrutiyetler ilan eder, meclis kurar, tek adamın yetkilerini meclise verir. Diğer yol 16 Nisan rejime kasteden Anayasa değişikliği ile bu Meclis’in elinden gensoruyu, güven oyunu alır, Meclis’in yetkilerini saraya devreden yoldur.

Bugün bu tartışmanın Türk demokrasi tarihi açısından 200 yıllık, dünya demokrasi tarihi açısında 800 yıllık kazanımlardan dramatik bir geri gidişe itiraz olduğunu tespit etmek isterim. Tutanaklar önünde bu itirazı kayda geçirmek isterim ve hatırlatmak isterim ki cumhuriyetin ilk çeyreğinde cumhuriyetin ilk bütçelerini CHP yaptı. CHP’nin cumhuriyetin kurucu kadroları devleti gerçek anlamda güçlendirmenin en temel yolunun güçlü ve milli bir ekonomi yaratmak, toplumun refahını yükseltmek olduğunu gayet iyi biliyorlardı. 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni toplayarak başladılar. Toplumun tüm paydaşlarını kongreye dahil ettiler.

Alınan kararlar ışığında ülkede sermayenin çok kıt olmasına rağmen önce ulaşım altyapısını oluşturdular. Temel ihtiyaçların üretimi için fabrikalar, bankalar, ekonomik teşekküller kurdular. İşte bu öngörülü ve kararlı akım dünya ekonomik krizine anında ve doğru tepki verecek erken cumhuriyetin kazanımlarını korumayı başarıyordu. Hepimizin gururla söylediği demir ağlarla örülen memleket, okuma yazma seferberliği ile her genç yaştan yaratılan nüfus, üretime dayalı bir ekonomi ile ülkemizi hızla kalkındırdı. Türkiye Ekonomisi 15 yılda tam yüzde 196 büyüdü.

Türkiye ekonomi kurucu kadroların feraseti ve öngörüsüyle ülkemiz ikinci Dünya Savaşı’nın dışında kalmayı, bir büyük yıkımdan ve belki toprak kayıplarından ama bir yanda oluşan milli bakiyenin de ortadan kalmasından genç cumhuriyeti koruyordu. Savaş oldu ve savaşın taraflarından askeri olarak kazananlar oldu ama ekonomik yıkım büyüktü. Bu yıkım sırasında birileri hızla kalkınmaya, yaraları sarmaya, sanayileşmeye ve bilime, akılcı kalkınma programlarına sarılırken maalesef o dönemden itibaren artık Türkiye devrimcilik ülkesinin de ruhuyla büyük bir seferberlikle hem iktisadi hem insani hem siyasi hem sosyal alandaki CHP’nin yaptığı devrimlerden ve yaptığı bütçelerden mahrum kalacaktı.

Cumhuriyetin ilk yüzyılının ilk çeyreğindeki bu büyük atılımdan sonra CHP tek başına bütçe yapmak, milli ekonomi yaratmak, bu değerleri savunmak, bu anlayışla yol yürüme imkanından mahrum kalacaktı. Cumhuriyetin ilk yüzyılının neredeyse son çeyreğinde Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidardaydı ve parti bu dönemde tek başına iktidarın imkanları ile Türkiye’nin on büyük… Arkadaşlar rica ederim. Bu metinden ve içerikten rahatsız olan Varank’ın bu tavrı takınmasını eski hallerinden hatırlamıyor musunuz?

Adalet ve Kalkınma Partisi cumhuriyetin ilk yüzyılının ilk 25 yılında ve neredeyse son çeyreğinde neredeyse bütün bütçeleri yaptı. Ve parti bu bütçeleri yaparken özellikle şu hedefi ortaya koyuyordu: “Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyanın en güçlü 10 ekonomisi içine sokacağız.” Üzülerek söylüyorum ki bu bütçe milli ekonomiyi güçlendiren bütçeleri örnek almak yerine son 20 yıldaki yoksullaştıran, işsizleştiren, emeği ucuz iş gücü haline getiren, gelir adaletsizliğini büyüten, enflasyonla mücadele yeterliliği göstermeyen bütçelerin bir tekrarı.

Elbette burada kürsüye 14 gün boyunca çıkacak ve bu bütçeyi destekleyecek hatipler olacak. O hatiplerin önemli argümanlarından bir tanesi de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında 21 senede 540 milyar dolar kamu yatırımı yapılmış olması olacak. Matematiksel büyüklüğe baktığınızda gerçekten önerilecek bir durum. Türkiye’de 7 bölgeye dağılmış 10 binlerce fabrikanın, büyük atölyelerin, istihdam ve katma değer yaratan, çağ yaratan yatırımların olduğu, ulaşım altyapısının çözüldüğü, hiçbir vatandaşın açlık sırında yaşamadığı, her türlü afete dirençli ketler haline geldiği bir ülke beklenir.

Dünyanın 20 yıl gerisinde teknoloji hamlelerle övünmek yerine yüksek katma değerli, inovasyona dayanan örneğin yerli ve milli çipimizi üretip ihraç edebildiğimiz, tüm ihtiyacımızı kazandığımız bir sürece katkı sağlasaydık keşke. Ama bunların hiçbirisinin ortada olmadığını ve bu bütçenin de böyle bir vizyon taşımadığını hep birlikte görüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi geldiğinde hızla ortaya koyduğu 10 ekonomi içine girmek… Ne zaman? 2023’te. Bütçe konuşuyoruz, 2023’deyiz. Hedef ilk 10 ekonomi içine girmekken bu ülkenin ilk 20 ekonomi içinde tutunmaya çalıştığı bir süreci yaşıyoruz.

“Kendinden de ümidi kesmiş bir iktidarla karşı karşıyayız”

Türkiye’nin 74. sırada olan kişi başına milli gelirini ilk 50’ye taşımayı hedeflerken bugün 78. sıraya gerilediğimizi, burada acımasızca eleştirdikleri ve Türkiye’nin en kötü ekonomi diye ifade ettikleri üçlü koalisyon kişi başı milli gelirde seviyeyi 74’te bırakmışken bu arkadaşlar 78. sıraya gerilettikleri ülkede bugün bütçe sunumu yaptılar. Burada görülen bir gerçek var. 10 yıl önce konan 2023 hedefleri bugün 2053’e hatta belki 2071 yılına referans gösterilecek kadar kendinden de ümidi kesmiş bir iktidarla karşı karşıyayız.

Pandemiyi yaşadık. Bütün dünya pandemi ile büyük bir sağlık tehdidi ile yüzleşti. Bundan sonra da böyle tehditlerin olacağı hatta bu yüzyılın pandemiler yüzyılı olacağını dünyadaki çok sayıda bilim insanının ortaklaştığı bir kabul. Hükümet buna karşı biyoteknoloji ve medikal teknolojiye selektif yatırımlar yapması gerekirdi, yapmadı. Rusya-Ukrayna savaşı dünyayı büyük bir enerji ve gıda kriziyle karşı karşıya bıraktı. Enerji ve gıda güvenliğine yönelik stratejik yatırımların yapılması beklenirdi, yapılmadı.

10 binlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği bir deprem yaşadık. Bundan ders almak; hızlı, kararlı, bilimsel adımlar atmak gerekirdi. Seçime endeksli bir yüzyıl vardı. Hatay raporunun ortaya koyduğu rakamda depremden etkilenen 10 ilde her 10 kişiden 9’unun barınma sorunuyla karşı karşıya olacağı vardı. Bir yıl içinde evlerine ulaşmak isteyenler bize oy versin diyenlerin oy aldıkları kişilerden 10 kişiden 9’una devlet sözünü yerde bırakarak hepimizi mahcup ettiklerinin de altını çizmek isterim.

Dirençli kentler için doğru adımlar atılmadı. Sosyal devleti savunan, yaşam hakkını her alanında sahiplenen bir siyasi parti olarak gıda, sağlık, barınma, enerji krizine çözüm üreten bir bütçeyi görmek, incelemek istedik ama böyle bir bütçe Meclis’e sunulmadı.

2024 bütçesi cumhuriyetin 2. yüzyılının ilk bütçesi olmasının öneminin yanından 6 Şubat yıkımından sonra ilk kez yapılan yıllık bir bütçe olmanın sorumluluğunu da taşımaktadır. Bu bütçe cumhuriyetin ilk yüzyılının ilk çeyreğindeki gibi bir bütçe olsa bizi kıskanan Almanya’nın durumuna benzer bir durumda oluruz…..”

CHP Lideri Özgür Özel’in konuşması sırasında sık sık sesini yükselten eski bakan ve AKP Milletvekili Mustafa Varank’a CHP’liler tepki gösterdi. Özel’in “Arkadaşlar rica ederim. Bu metinden ve içerikten rahatsız olan Varank’ın bu tavrı takınmasını eski hallerinden hatırlamıyor musunuz?” diyen Özgür Özel’e Mustafa Varank, “Ben hep aynıydım ama sen çok değiştin. Hançercileri biliyoruz. Gayet saygılıyım” dedi.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir