AB Konseyi: Türkiye İle Müzakereler Donmuş Olarak Kalacak

Avrupa Birliği (AB) Konseyi, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin dondurulmuş olarak kalmasına karar verdi. Kararda, müzakerelerde yeni bir fasıl açılması ya da mevcut bir faslın kapatılmasının da söz konusu olmadığı belirtildi.

Yıl sonundaki Avrupa Birliği (AB) liderler zirvesine hazırlık toplantısında Türkiye ile ilerleme sağlanamayan tam üyelik müzakerelerinin dondurulmuş olarak kalmasına karar verildi. AB Genel İşler Konseyi’nde alınan kararda, “AB Konseyi, Türkiye’nin AB’den giderek daha fazla uzaklaştığını üzülerek not ediyor” ifadelerine yer verildi.

Kararda, müzakerelerde yeni bir fasıl açılması ya da mevcut bir faslın kapatılmasının da söz konusu olmadığı belirtildi.

Türkiye’nin dış politikası da eleştirildi

Türkiye’nin dış politikada AB çizgisinden giderek uzaklaştığı ve AB’nin öncelikleriyle bu konuda çatıştığı vurgulanan kararda, Libya örneği verildi. Türkiye’den Libya’daki hükümet güçlerine yasa dışı silah sevkiyatı yapıldığına dikkat çekildi. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını ihlal etmesinin kınandığı kararda Türkiye’deki insan hakları ihlalleri de eleştirildi.

İnsan hakları, demokrasi ve temel hakların yanı sıra düşünce özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki gerilemelerin “derin endişe” yarattığı kaydedildi. Sivil toplum kuruluşlarının toplumun giderek zorlaşan bir ortamda baskı altında çalışmaya devam ettiği belirtildi.

AB ve Türkiye arasındaki müzakereler

Türkiye ile AB arasında 2005 yılında başlatılan üyelik görüşmeleri, son yıllarda yaşanan siyasi ve diplomatik krizler nedeniyle durma noktasına gelmiş durumda. Türkiye ve AB arasında yürütülen katılım müzakereleri teorik olarak 35 fasıl üzerinde yürütülüyor ve geçen 16 yılda katılım müzakerelerinde 16 fasıl müzakereye açılırken bunlardan sadece bir tanesi geçici olarak kapatıldı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

CHP, TBMM İklim Araştırma Komisyonu Raporuna Şerh Koydu

Çalışmalarını tamamlayan TBMM İklim Araştırma Komisyonu, raporunu önümüzdeki günlerde Meclis Başkanlığı’na sunacak. CHP’li komisyon üyeleri Murat Bakan, Jale Nur Süllü, Ahmet Vehbi Bakıroğlu ve Vecdi Gündoğdu, komisyon raporu muhalefet şerhi koydu. Ayrıca, muhalefet şerhine dayanılarak hazırlanan rapor da önümüzdeki günlerde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sunulacak.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; CHP’nin muhalefet şerhinde komisyon çalışmalarına ilişkin eleştiriler, iklim ve çevre sorunlarına ilişkin tespitlerin ile iklim kriziyle mücadeleye ilişkin çözüm önerileri yer aldı.

’37 uzmanın 29’u Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan’

CHP’li üyeler, iklim aktivistleri, gönüllü çevrecilerin dinlenmesi taleplerinin dikkate alınmadığı, başta Ankara, İstanbul, İzmir Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere yerel yönetimlerin, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği dahil meslek örgütlerinin de görüşlerinin alınmamasını eleştirdi.

Komisyon çalışmalarına ve rapor yazımına katkıda bulunmak üzere görevlendirilen uzman dağılımına dikkat çekilen muhalefet şerhinde, şu görüşlere yer verildi:

“Komisyon çalışmalarına ve rapor yazımına katkıda bulunmak üzere görevlendirilen 37 uzmanın 29’unun Tarım ve Orman Bakanlığı, 1’inin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 1’inin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 2’sinin -Cumhuriyet Halk Partisi grubunun ısrarıyla- Millî Eğitim Bakanlığı uzmanlarından oluşması, raporda Tarım ve Orman Bakanlığı görüş ve önerilerinin ağırlıklı olması sonucunu yaratmıştır. “

‘Belçika kadar tarım alanı kaybedildi’

Muhalefet şerhinde, iktidarın çevreyi koruma ve iklim kriziyle mücadelede en arka saflarda yer aldığı bunun en önemli nedenlerinden birisinin 19 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının “ekolojik yıkım politikalarından kaynaklandığı” savunuldu:

“Türkiye’nin dört bir yanında mega projeler, madenler, termik santraller, hidroelektrik santraller (HES) ve jeotermal enerji santraller (JES) geri dönülemez bir ekolojik yıkıma yol açmıştır.”

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 hektar olan tarım arazilerinin 2020’de 3 milyon 484 hektar azalarak, Belçika büyüklüğünde bir alanın kaybedildiği vurgulandı:

“Orman Kanunu’nda, 1956’dan 2003 yılına kadar 15 kez, 2003’ten 2021’e kadar 29 kez değişikliğe gidilmiştir. Orman alanları hızla parçalanarak küçük alanlara dönüşmüş, ormanlar odun üretim merkezi olarak görülmeye başlanmıştır. İstanbul Havalimanı için en az 13 milyon ağacın kesildiği ve kesilen ağaçların yaklaşık 6 bin 500 hektarlık bir alan olduğu açıklanmıştır. Bu alanda yaşayan tüm yaban hayat canlıları, ağaçlar, hayvanlar, bitki türleri evlerinden yerlerinden olmuş ya da yaşamını kaybetmiştir.”

Kanal İstanbul eleştirisi: Karadeniz ve Ege’nin ekolojisi değişecek

Muhalefet şerhinde, Kanal İstanbul projesinin yaratacağı ekolojik krize de dikkat çekildi. Proje ile bölgedeki 134 milyon metrekare tarım alanının yok edileceği ve bu alanın 83 milyon metrekaresinin yapılaşmaya açılmasının planlandığı ifade edildi:

“İstanbul’un su kaynağı, Sazlıdere Barajı’nı ve Terkos Gölü’nün su toplama havzasının da yok olmasına neden olacak projeden etkilenecek toplam orman arazisi büyüklüğünün 13 bin 400 hektar olduğu ve 394 bin ağaç kesileceği öngörülmektedir. Uzmanlar, projeyle sadece Marmara’nın değil bu denize komşu olan Karadeniz ve Ege Denizi’nin de ekolojisinin tamamen değişeceğini, projenin başlamasıyla bölgenin on yıllar boyunca bir hafriyat ve inşaat sahası olacağını ve bunun daha fazla fosil yakıt ve sera gazı salımı anlamına geleceği uyarısında bulunmaktadır.”

Kazdağları’nın yüzde 79’u, Ordu’nun yüzde 74’ü maden ruhsatlı

Madencilik faaliyetlerinin doğa, tarım, su varlıkları ve kültürel mirası yok etme tehdidiyle karşı karşıya bıraktığı vurgulanarak, Kazdağları’nın yüzde 79’u, Ordu ilinin yüzde 79’u, Muğla’nın ise yüzde 59’unun madenlere ruhsatlandığına dikkat çekildi:

“Kârı şirketlere, dönüşü olmayan zararı ise ülkemizin bugününe ve geleceğine yükleyen anlayış sonucu, ülkemizin dört bir yanında su kaynaklarını, ormanları, tarım arazilerini, meraları, zeytinlikleri ve hatta binlerce yıllık arkeolojik mirası hiçe sayılarak sürdürülen vahşi madencilik, çevre felaketlerine ve geri dönüşü olmayan ekolojik yıkıma neden olmuştur.”

‘Göllerin yüzde 60’ı kurudu’

Kuraklık ve su kıtlığına ilişkin saptamalara da yer verilen muhalefet şerhinde Türkiye’nin kişi başına kullanılabilir su miktarı açısından su sıkıntısı çeken ülkeler arasında yer aldığı belirtildi.

Kuruyan göllere dikkat çekilen muhalefet şerhine göre, Marmara Denizi büyüklüğünde 300’e yakın göle sahip olan Türkiye’deki göllerin yüzde 60’ının kuruduğu, küçüldüğü veya kirlilik nedeniyle göl olma özelliğini kaybetti.

Beyşehir Gölü’nün derinliği 26 metreden 6 metreye, Eğirdir Gölü’nün derinliği de 14 metreden 5 metreye düştü.

Ayrıca göçmen kuşların konaklama alanı olan birçok gölün de yok olduğu veya yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı.

Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün Su Riski Atlası’nda Türkiye’nin 32. sırayla, ikinci en yüksek riskli kategoride “yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler” arasında yer aldığı anımsatılarak, aynı rapora göre Türkiye’nin Türkiye’de su stresi seviyesinin 2040’ta yüzde 80’lere kadar ulaşacağını ifade edildi.

Erdoğan’a Glasgow eleştirisi

CHP’li üyeler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Glasgow’da yapılan COP 26 İklim Değişikliği Konferansı’na katılmamasını da eleştirdi.

Bu çerçevede Erdoğan’ın, konferansın sürdüğü 9 Kasım’da Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu hizmet binası ve enerji santralleri açılış törenine katıldığı ve burada “Ağaç bahanesiyle vizyon projelerimize kastedenlere nasıl fırsat vermediysek çevre diyerek enerji hamlemizi dinamitlemeye çalışanlara meydanı boş bırakmayız” sözleriyle önceliğini enerji politikalarına verdiği ifade edildi.

Türkiye Avrupa’nın çöp sömürgesi haline geldi’

Plastik atıkların yarattığı kirliliğe ilişkin değerlendirmelere de yer verilerek, Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük plastik atık alıcısı ülkesi haline geldiği belirtilerek, “Bu iktidar döneminde Avrupa’dan gelen plastik atık miktarı -özellikle son 15 yılda- 173 kat artmıştır. Türkiye, deyim yerindeyse Avrupa’nın çöp sömürgesi haline gelmiştir” denildi.

Almanya’dan ithal edilen 141 konteyner çöpün Türkiye limanlarında beklediğine dikkat çekilerek, en büyük kirleticilerden birisi olan plastik çöp ithalatının yasaklanması önerisine yer verdi.

‘Kömür çıkılmalı, adil dönüşüm sağlanmalı’

CHP’nin muhalefet şerhinde, iklim krizi ile mücadele konusunda yer alan bazı önerileri ise şöyle:

  • İklim Yasası hızlı bir şekilde hayata geçmeli ve mevzuatın AB’nin iklim kriziyle mücadelede aldığı standartları da içeren kapsamlı şekilde düzenlenmeli.
  • Türkiye 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefini 2050’ye güncellemeli açık, net ve gerçekçi bir şekilde 2030 ve sonrası ara hedeflerini beşer yıllık dilimlerde ortaya koymalı.
  • Türkiye, ivedilikle kömürden çıkış yol haritasını belirleyip, açıklamalı ve bunun için eyleme geçmeli, fosil yakıtlara dayalı termik santrallerden vazgeçmeli, biyo kütle gibi yakma teknolojisine dayalı santraller ile ilgili yasal düzenlemeleri hayata geçirmelidir. Mevcut santrallerin “adil dönüşüm” ile 2035 yılına kadar kapatılacağını taahhüt etmeli.
  • Su Yasası, Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası, İklim Yasası TBMM’de tam mutabakat ile gecikmeden çıkarılmalı.
  • Madencilik, taş ocakları, yanlış arazi kullanımı ile yapılacak her tür projenin hem ormanları hem su kaynaklarına zarar vermesini önleyecek yasal mevzuat değişiklikleri yapılmalıdır. Sayıştay raporlarında da yer aldığı üzere, Bakanlıkların denetimsizliği kaynaklı doğa talanı önüne geçilmeli.
  • Mevcut binaların karbon emisyonunu azaltacak tedbirler alınmalı 2030 yılından itibaren yapılacak tüm yeni binalar karbon nötr olmalı.
  • Şehirlerin imar planlarına bakanlığın müdahale etmesini önleyecek yasal mevzuatta düzenleme yapılmalı.
Paylaşın

CHP Lideri’nden ‘Cumhurbaşkanlığı Adaylığı’ Açıklaması: İttifak Kabul Ederse…

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Haber Global’de Candaş Tolga Işık’ın programına katıldı. Programda “Cumhurbaşkanı adayı olmayı ister misiniz?” sorusunu yanıtlayan Kılıçdaroğlu, “İttifak kabul ederse bir sorun yok. Bir ittifakımız var. İttifakın liderleri bu konuda hiç bir araya gelmedi ve bu konuyu hiç konuşmadık. Benim ittifak adına konuşma diye bir yetkim yok. İttifak kabul ederse adaylık konusunda, bundan onur duyarım” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, TÜİK’in kendisine randevu verilmemesine tepki göstererek kapıların saraydan talimat ile kapatıldığını söyledi. “Artık, vatandaşın canına tak etti. TÜİK enflasyonu düşük gösterince emeklinin, memurun, işçinin maaşına da az zam yapılacak. Rakamları düşük gösterin diye talimat veriyorlar. Siz siyasetçi olsanız buna göz yumabilir misiniz? TÜİK’e gittik. Milletvekili arkadaşlarım vardı. Ben geleceğim diye kapıyı kapatmışlar. Demir kapı vardı ve ‘Biz kapıyı açamayız’ dediler,” diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“İlk kez seçimle gelen milletvekiline resmi devlet dairesi kapatılmıştır. Dünya kamuoyu buna şahit oldu. Normalde randevusuz gidilebiliyor. Ama ben gittiğim için kapıyı kapattılar. Bakan olarak kendilerine unvan verilen insanlar, bir kişinin verdiği talimatları yerine getirmek için getirilen insanlar. Bildiğimiz devlet memurları. Marmaris’te yangın çıkmış, demeç veriyorsunuz, ‘Sayın cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangınları söndürmeye başladık!” Talimatla yangın mı söndürülür? Şimdi ortada bakan yok. Atamayla gelen kişiler bütçeyi sunuyorlar.

Yeni sistem kıl payı kazanıldı. Meclis daha güçlü olacak dediler. Halkı kendi medyalarıyla kandırdılar. Bütün bunlara rağmen geldiler. Halk şimdi bu sistemin ülkenin başına felaket getirdiğini görüyor. Türkiye bu kadar derin bir ekonomik buhran yaşamamıştı. İlk kez 84 milyon insan bir avuç insan için çalışıyor. Demokrasi tarihimizde Türk lirasının bu kadar pul edildiği bir dönemi yaşamadık.

Merkez Bankası görevlerinden uzaklaştı, müdahale edildi, başkanlar sık sık değiştirildi, itibarının yerle bir edildiğini gördüm. Naci Ağbal’ın neden görevden alındığını açıklaması lazım.

Merkez Bankası

“TCMB’ye itibar kazandırmak benim görevimdir. Fiyat istikrarı ve Türk lirasından sorumludur. Merkez Bankası’na talimat verebilirsiniz. Ama nasıl ineceğine kendi araçlarıyla müdahale ederler. 128 milyar doları iradesi dışında başkası satsın diyorsunuz.

TÜİK’E neden gittim? Çünkü emekli, memur ve çalışanın alacağı maaşlar enflasyon üzerinden belirleniyor.

Enflasyon yüzde 50 – 60’ı bulmuş. “Enflasyonu nasıl hesapladınız?,” diye soracaktık. Sizde vicdan yok mu? Bunlarla emekli aylığı, asgari ücreti bağlayacaklar. Verdiğiniz rakam doğru değil. Soramadık. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. İnsan hata yapabilir, hatasından erdemle döner, bunu anlayabilirim. Ama bile bile işçinin, emeklinin, memurun hakkıyla uğraşırsanız ben ona isyan ederim.

Merkez Bankasının bağımsız olması gerektiğini söyledim. Sayın başkan karşıladı. Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıdır. Önemlidir. Fiyat istikrarından sorumludur. Sıcak siyaset müdahale etmemelidir. Müdahale durumunda güven kaybolur. Görevimiz itibarını sağlamaktır. Merkez Bankasının başında liyakatlı kişilerin olması gerekir. Merkez Bankasının M’sini dahi bilmeyen bir insanı başına getiriyorsunuz. İşi en iyi yapana teslim edeceksiniz. Kapısından içeri girmemiş insanı başkan yapıyorsunuz. İradesi var mı? İrade sıfır. Dünyada hangi devlet bir kişinin iki dudağından çıkacak söze teslim edilmiştir.

Hazine ve Maliye Bakanlarının bütçe çıkarken ağırlığını görürdük. Şimdi neredeler? Yok ki öyle bir bakanlık fiilen. Bütçeyi kamu hesaplarını kendisi yapmıyor. Bakan oturuyor orada, konuşmuyor. Yöneten kişi Merkez Bankasını bilmiyor. Kasada 128 milyar dolar para var. Bunu çıkarıp bir protokolle damadınıza veriyorsunuz. Paranın nereye gittiğini bilmiyoruz. Fakir fukaranın ahı yerde mi kalacak? Ben bunların hakkını savunmayacak mıyım? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenden hesap sormamız lazım.

Başa gelince ilk adımım Ekonomik Sosyal Konseyi toplarım. Bülent Ecevit kurdu. Anayasal kurum haline geldi. En son 2009’da toplandı. Ekonomik toplumsal tarafların liderleri üyeleridir. Onlara, ‘Buyurun sorunlarınızı anlatın’ derdim.

Eskiden 3 ayda bir toplanırdı. Kanun kalktı. Anayasada var ama fiilen yok. Erdoğan Fiyat İstikrar Komitesi kurdu. Merkez Bankasının görevini başka bir kuruma teslim edebilir misiniz? Fiyatı indirecek ve fiyatları koruma altına alacak olan kim? Üreticiyi, stokçuyu suçlayacaklar. Ekonomik Sosyal Konsey’de önce bir anlaşacağız. Faiz yükseltilmeli mi, düşürülmeli mi? Merkez Bankasına görev verirsiniz ve o gerekeni yapar.

En son Erdoğan, ‘Nas var’ dedi. Siz ekonominin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz demektir. Siyasi partiler devlet değildir. Rüşvet alan hırsızlık yolsuzluk yapanları devletin içinden temizleyeceğiz. Bu devlet sıradan bir devlet değildir. Bizi dünyada da rezil ettiler. Rüşvet alan birisi arabasında Türk bayrağı taşıyor ve siz onu bizi temsil etmesi için yurt dışına gönderiyorsunuz. Ne diyecekler? Bu anlayış devleti çürütür. En kolay şey devleti yürütmektir. Herkesin görevi tanımlanmıştır.

“TL alıp dolara yatıranlar ahlaksızdır” demişler. 128 milyar doları satarken ahlak mı vardı? Devlet içinde öyle bir noktaya geldik ki. Seçime kadar ne götürsek kardır. O noktaya geldik şu anda. Onların bürokratları, yöneticileri de öyle diyor. Tam bir soygun düzeni var şu anda.

Asgari Ücret

2021 başında net 2 bin 825 liraydı asgari ücret. O büyük kalkınma hamleleri onların olsun. İşçiye bugün 384 doları teslim edin. Şimdi bu parayı verirlerse bu yılın kayıpları önemli ölçüde telafi edilecek. 5 bin 376 TL işçiye vermek zorundalar. Aksi takdirde iktidarın eli işçinin cebinde. Sanayicinin korunması lazım. Asgari ücretin gelir vergisinden muaf olması lazım. Bu piyasanın canlanması için de çok önemli. Yoksa insanları açlığa mahkum edeceksiniz. 31 Aralık’ta dolar kuru neyse 384 dolar ile çarpıp tam karşılığını vereceksiniz.

Yasalar var. Eskiden devletin üç dört temel kurumu vardı. Devletin akademisi olarak tanımladığımız kurumlar vardı. Bunlar kapatıldı. Rüşvet alıyor, yolsuzluk yapıyorsanız yukarıya tırmanabiliyorsunuz. Bakan kendi bakanlığına şirketinden mal alabiliyor. Bir sefer işi en iyi yapan insanı getireceksiniz. Partisine bakmayacaksınız.

SGK batsa öyle bir kurum olmaz değil mi? Açık veriyordu SGK. İşin garibi şimdi daha çok açık veriyor. “Açıkça senin istediğin televizyonda tartışalım, SGK’yı kim batırdı?” dedim. Gelir mi, gelemez. Boğazdan aşağı haram lokma inmişse konuşmayacaksınız. Normalde daha prim yatırılırsa daha yüksek maaş almanız lazım değil mi? Öyle bir düzenleme yaptılar ki ne kadar çok yatırırsan o kadar az maaş alıyorsun. O yüzden EYT’li sayısı artıyor. EYT’lilerin hakkını verdirmek zorundayız. Ona rağmen olağanüstü büyük açıklar var. Çıkıp söylüyor mu? Neden açık olduğunu söylesin. Dünyanın her yerinde SGK açık verir. Çünkü tek gelir kaynağı primdir.

Fakirliğimizi satıyoruz. İhracat olsun ama hak ettiğimiz parayı alıyor muyuz? Fakirliğinizi ihraç ederseniz, Türkiye’yi batının egemen güçlerine teslim ederseniz bu iş yürümez. İhracatımız zaten var. Katma değeri yüksek ürün ihraç ediyor musunuz? O zaman dünyada söz sahibi olursunuz. Tekstil sattık güzele ama bu Türkiye’yi büyütmez. Üniversiteler bilgi üretmeli. İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı Türk üniversitelerini geçti. Üniversiteleri de perişan ettiler.

Vumhurbaşkanlığı adaylığı

İttifak kabul ederse bundan (cumhurbaşkanı adayı olmaktan) onur duyarım. Bu konu hiç konuşulmadı. Bireysel olarak karar vermek doğru değil.

İttifakın kendi içindeki özel görüşmeleri kamuoyu ile paylaşmak kolay değil. Akşener, başbakanlığa yakışır. Deneyimi vardır. Bakanlık da yapmıştır. Yetkilerin bir kişide toplanması asla ve asla doğru değildir. Evde eşimizle, çocuklarımızla bir karar alırken konuşuruz. Köyde muhtar ve ihtiyar meclisi var. biz koskoca devleti bir kişiye teslim ettik. Temel ve köklü bir krizimiz var aslında. Devletin bütün kurumlarda ciddi çürümeler. Parlamenter sistemin güçlenmesi lazım. Şu anda milletvekilleri ne yapıyor? Bir soru önergesi veriyorsunuz, Bakan soru sordunuz diye sizi mahkemeye veriyor veya hiç cevap vermiyor. Meclis Başkanı da yukarıdan talimat gelmeden konuşmam diyor. Hangi milli iradeden bahsediyoruz? İradesi ipotek altında vesayet altında olan bir parlamento. Bütün yetkileri olduğu gibi devrettik. Biz geldiğimizde bu yetkileri devredeceğiz. Demokratik yetkilere saygınız varsa parlamentoya yetkileri teslim edersiniz.

Paylaşın

BM: Taliban, En Az 72 Kişiyi Yargısız İnfaz Etti

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiser Yardımcısı Nada el-Nashif, “Ayrıca, 15 Ağustos’tan sonra Taliban tarafından ilan edilen genel affa rağmen, ülke genelinde yargısız infazların devam ettiğine dair raporlar bizi endişelendiriyor. Ağustos ve kasım arasında, eski Afgan ulusal güvenlik güçleri ve eski hükümetle bağlantılı 100’den fazla kişinin öldürüldüğüne dair güvenilir iddialar aldık ve bu cinayetlerin en az 72’si Taliban’a atfedildi. Bazı durumlarda, cesetler herkese açık olarak sergilendi. Bu, elbette, halkın ciddi bir kesiminde korkuyu şiddetlendirdi.” dedi.

Öte yandan en az 8 Afgan aktivist ile 2 gazeteci ve 50’den fazla IŞID militanının da Taliban tarafından öldürüldüğüne ilişkin bilgiye ulaşıldığı belirtiliyor. Taliban’ın ayrıca çok sayıda çocuğu ailelerinden alarak orduya yerleştirdiği de gelen bilgiler arasında.

İnsan Hakları İzleme Örgütü de Aralık ayı başlarında, belgelediği düzinelerce infaza dikkat çekmişti. Örgüt kurbanlar arasında Afgan Ulusal Güvenlik Güçlerinin eski üyeleri, diğer askeri personel, polis ve istihbarat çalışanlarının bulunduğunu belirtmişti. Taliban hükümetinin içişleri bakanlığı ise bu iddiaları reddetmişti. Bir bakanlık sözcüsü, rapor ve iddiaların kanıtlara dayanmadığını ileri sürmüştü.

BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisinin raporuna göre, Afganistan insani yardıma ihtiyaç duyan ilk 5 ülke arasında geliyor. BM, Afganistan’da kış aylarında nüfusun yarısından fazlasına tekabül eden 22,8 milyon kişinin ciddi anlamda gıda sıkıntısı yaşayabileceğini öngörüyor.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiser Yardımcısı Nada el-Nashif, BM İnsan Hakları Konseyi’nde, Afganistan’daki duruma ilişkin üye ülkeleri bilgilendirdi.

“Afganistan halkı bugün en temel insan haklarını tehdit eden derin bir insani krizle karşı karşıya.” diyen Nashif, ekonomik hayatın, bankacılık sisteminin çöküşü ve şiddetli bir likidite krizi ile büyük ölçüde felç olduğunu vurguladı. Nashif, kışın gelmesiyle Afgan halkının şiddetli yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. Sağlık ve kamu hizmetlerinin gittikçe kötüleştiğini belirten Nashif, bazı ailelerin çocuklarını dahi sattıklarına dair raporlar olduğunu belirtti.

Nashif, “Ayrıca, 15 Ağustos’tan sonra Taliban tarafından ilan edilen genel affa rağmen, ülke genelinde yargısız infazların devam ettiğine dair raporlar bizi endişelendiriyor. Ağustos ve kasım arasında, eski Afgan ulusal güvenlik güçleri ve eski hükümetle bağlantılı 100’den fazla kişinin öldürüldüğüne dair güvenilir iddialar aldık ve bu cinayetlerin en az 72’si Taliban’a atfedildi. Bazı durumlarda, cesetler herkese açık olarak sergilendi. Bu, elbette, halkın ciddi bir kesiminde korkuyu şiddetlendirdi.” dedi.

Nangahar vilayetinde IŞİD-Horasan üyelerini hedef alan saldırıda da en az 50 kişinin yargısız infaza maruz kaldığını aktaran Nashif, asılan ve kafası kesilerek acımasızca öldürülen kişilerin cesetlerinin halka teşhir edildiğine dair raporlar olduğunu belirtti.

“Okula gitmeyen 4,2 milyon Afgan çocuğun yüzde 60’ı kızlar”

Afgan çocukların Taliban’ın yanı sıra IŞİD tarafından da “askere alındığına” dair raporlardan derin endişe duyduklarını aktaran Nashif, ayrıca patlamamış mühimmat tarafından hayatını kaybeden ve yaralanan sivillerin neredeyse tamamını çocukların oluşturmaya devam ettiğini söyledi. Nashif, UNICEF’e göre halihazırda okula gitmeyen 4,2 milyon Afgan çocuğun yüzde 60’ını kızların oluşturduğunu ifade etti.

Paylaşın

Libya’da Görevli 56 Asker TSK’dan İhraç Edildi

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı Libya Görev Grubu Komutanlığı’nda görevlendirilen 56 uzman çavuş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na (CİMER) toplu şikâyet dilekçesi verdi. Komutanlarının kendilerine psikolojik ve fiziksel mobbing yaptığını ileri süren askerler, Libyalı askerlerin çöplerini dahi kendilerinin topladığını iddia etti. Bunun üzerine haklarında disiplin soruşturması başlatılan askerlerin görevlerine son verildi. Türkiye’ye dönen askerler, daha sonra TSK’dan atıldı. Ayrıca haklarında adli soruşturma da başlatıldı.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre, CİMER’e yapılan şikâyet dilekçelerinde askerler yaşadıklarını anlattı. İddiaya göre, Yarbay rütbesindeki bir komutan, içtima sırasında askerlere, “Siz aldığınız parayı hak etmiyorsunuz, bu TSK ne generaller yedi, siz hiçbir şeysiniz. Beni istediğiniz yere şikâyet edebilirsiniz, 9 sene Hukuk Şube’de çalıştım. Sizi meslekten atmam 5 dakika. Dışarıda sizin yerinizde olmak isteyen binlerce kişi var” diyerek meslekten atmakla tehdit etti. Üsteğmen rütbesindeki bölük komutanı ise, “Size burayı dar etmezsem bu rütbeyi sökerim, size burada kan kusturacağım, sizi sahilde carettalar gibi süründüreceğim” dedi.

“Bu durum temsil ettiğimiz TSK’yı ayaklar altına almaktır”

Hastayken bile kendilerine spor yaptırıldığını belirten uzman çavuşlar, komutanlarının kendilerine Libyalı askerlerin çöplerini toplattığını da öne sürdü. Şikâyet dilekçesinde, Libyalı askerlerin kendilerine bu sırada küçümseyici ve alaycı gözlerle baktığını belirten askerler, “Bu durum temsil ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ayaklar altına almaktır” dedi. Yaşadıkları nedeniyle meslekten soğuduklarını ifade eden askerler, “Severek başladığım ve devam ettiğim, ölürsek şehit, kalırsak gazi anlayışıyla hiçbir zaman yılmayıp görevimin gerektirdiği şekilde mesleğimi sürdürmüş bulunmaktayım. Burada gördüğüm fiziksel ve psikolojik baskılar beni mesleğimden soğutmaktadır” görüşünü kaydetti.

Askerlerin şikâyet dilekçeleri, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na iletildi. Komutanları hakkında soruşturma açılmasını bekleyen askerler, tersi bir durumla karşılaştı. Askerlerin Libya’da görevlendirilmeleri emri sonlandırıldı, 56 uzman çavuş Türkiye’ye gönderildi. Haklarında idari soruşturma başlatılan askerlerin tümünün sözleşmeleri 9 Aralık’ta feshedildi.

İdari tahkikat raporunda, askerler “koordineli ve işbirliği içerisinde aynı metni kullanarak, CİMER’e şikayette bulunmak, amirlerini sindirmeye yönelik tutum ve davranışlar sergilemek, birlik içinde disiplini bozmak ve askeri atmosferin oluşmasını engellemekle” suçlandılar. Raporda, askerlerin kusurlu oldukları belirtilerek, tazminatlarının da ödenmeyeceği vurgulandı.

Adli soruşturma da başlatıldı

Öte yandan askerler hakkında Milli Savunma Bakanlığı’nın izni üzerine Askeri Ceza Kanunu’na muhalefet etmekten adli soruşturma da açıldı. Birlikte şikâyette bulunmakla suçlanan askerler üç yıla kadar hapis istemiyle soruşturulacak.

37 askerin davasını üstlenen Avukat Murat Altay, sözleşmelerin feshedilmesi kararına karşı dava açtıklarını ifade etti. Mahkemeden adil bir karar beklediklerini belirten Altay, “Bu hukuksuzluğa son vermek maksadıyla arkadaşlarımıza verilmiş olan soruşturma izinlerine bölge idare mahkemesinde itiraz ettik. 37 arkadaşımızın sözleşmesi fesih davaları da geçen hafta tamamlandı. Uzman çavuş arkadaşlarımız için Edirne ve Hatay İdare Mahkemelerinde davalar açtık. Umarım en kısa sürede bu hukuksuzluk son bularak, adalet tecelli eder” dedi.

Askeri ceza hukuku doktoru olan Avukat Mehmet Erkan Akkuş, sözleşmelerin feshedilmesi kararıyla “Komutan her zaman haklıdır” mesajı verilmek istendiğini söyledi. Akkuş, şunları kaydetti:

“Burada sorun, 56 tane uzman çavuş arkadaşımızın aynı anda CİMER’e başvuru yapması değil. Burada sorun 56 tane uzman çavuş arkadaşımızın CİMER’e başvuru yapmak zorunda bırakılmasıdır. Amirler ve üstler hakkında usulüne uygun soruşturulmuş olsa, usulüne uygun işleme konulmuş olsa, hukuk devleti prensibi gereği adil yargılanmış olsalardı, bu çocuklar da CİMER’e başvuru yapmak zorunda bırakılmayacaktı. Mesleki kaderi bir amirin imzasına bırakılan uzman çavuş arkadaşlarımızın yeri geldiğinde ölüme gönderiliyor olmasındaki vicdanı adaletsizliği de kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.”

Paylaşın

Akşener’den Dikkat Çeken Paylaşım: Ekonomi Cahili Zihniyete Son Vereceğiz

Döviz kuruyla ilgili sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Akşener, paylaşımına, “Kur krizine davetiye çıkarıp Türk Lirası’nı pul eden ekonomi cahili zihniyete son vereceğiz” notunu düştü.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, sosyal medya hesabından döviz kuruyla ilgili paylaşımda bulundu. Paylaştığı görselde Akşener, “Kur krizine davetiye çıkarıp Türk Lirası’nı pul eden ekonomi cahili zihniyete son vereceğiz. Projelerimiz ve kadrolarımızla hazırız, biz çözeriz” ifadelerine yer verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, gün içerisinde katıldığı Uygur İnsan Hakları toplantısının ardından basın mensuplarına dikkat çeken açıklamalarda bulunmuştu.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin Habertürk yazarı Sevilay Yılman’a yaptığı açıklamaları değerlendiren Akşener, “Sayın Nebati’nin açıklamalarını okudum. Çin modeli denildiğinde Sayın Erdoğan’ın bunu nasıl tanımlayacağı problem olur. Bu konuda lideriyle konuşmasında fayda var. Sayın Erdoğan faizle ilgili Nas dedi, bu dini bir tarif. Dini tariften Çinli tarife geçtik. Asıl vahim olan ekonominin başına getirilen bu arkadaşın inşallah, maşallah üzerinde yorum var. Ekonomi temennilerle yönetilemez. Temenni ederek ekonomiyi canlandıramaz. Ben bu konuşmaları büyük bir ciddiyetsizlik olarak görüyorum. Hükümeti acilen ciddiyete davet ediyorum. Türkiye devlet krizi yaşıyor” ifadelerini kullanmıştı.

“Herkesi ciddiyete davet ediyorum”

Ekonomik nedenlerden dolayı olağanüstü hal (OHAL) ilan edilebileceği yönündeki haberlere de değinen İYİ Parti lideri, “Bugün itibariyle dış güçleri kenara koymuşlar. İki görüş geldi. Birincisi Japon bankasının raporu, ikincisi İzzet Özgenç hocanın yorumu. OHAL ilan edilebilir diye bir kavram var. Dış güçleri bırakıp, iç güçlere gelmişiz. Sermaye kontrolünden başlayarak vatandaşın dolar hesaplarına kadar bazı adımların atılabileceği endişesini yaratır ki bu Türkiye’nin iflas etmesine neden olur. Herkesi ciddiyete davet ediyorum” demişti.

Paylaşın

Babacan: Türkiye, Komşu Ülkelerin ‘Her Şey 1 Lira’ Mağazasına Döndü

Ankara’da partisinin 8’inci İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan DEVA Lideri Babacan, “Ülkemiz, sınır komşularımızın ucuz pazar yeri oldu. Paramızın, karşısında değer kaybetmediği para birimi neredeyse kalmadı… Koskoca Türkiye, komşu ülkelerin ‘Her şey bir lira’ mağazasına döndü neredeyse.” dedi.

Haber Merkezi / Ali Babacan, “Emeğin sömürüldüğü, alın terinin değersizleştiği bir ülke olduk. Gün gelir tüm bu yanlışların denetimi yapılır. Hiç kimse ilelebet bu iktidar devam edecek deyip bir vurdumduymazlık, pervasızlık yapmasın.” ifadelerini kullandı.

Babacan, stokçuluk yapanlara verilecek cezaların artırılması kararını ilişkin, “Vatandaşa dönüp, ‘Fiyat artışlarının sebebi işte şunlardır, stokçulardır’ diyerek başka failler uyduramazsınız. Bu dürüst bir yönetim anlayışı değil. Buradan iktidara sesleniyorum, bu eser sizin eseriniz, fail de sizin yönetiminiz. Haksız yere cezalar yağdırmayın insanlara” değerlendirmesinde bulundu.

İktidara gelmeleri halinde, Türkiye’yi hızla refaha ve huzura kavuşturacaklarını iddia eden Babacan, “Kimseyi ezdirmeyeceğiz. Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeyle topyekun zenginleşeceğiz. Gençlerin kaçmak değil, yaşamak istediği bir Türkiye için çalışacağız. Çünkü biz, kadınlarla, gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla eşitlik için, adalet için yola çıktık. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ankara’da partisinin 8’inci İl Başkanları Toplantısı’nda konuştu. Vatandaşlara e-devlet üzerinden parti üyeliği sorgulama çağrısı yapan Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Binlerce vatandaşımız, rızasına aykırı olarak iktidar partisine üye yapılmış. Niğde’de üye olmak üzere gelenlerin yarısı şaşkınlıkla iktidar partisine üye olduğunu öğrendi. Hakkari’de partimize üye olmak üzere gelen 130 arkadaşımızdan 40’ı habersizce iktidar partisine üye yapıldığını fark etti.  Karaman İl Başkanı’mız, her ilçenin üçte birinde benzer bir durum olduğunu tespit etti.İstanbul’un Arnavutköy ilçesinde partimize üye olmaya gelip de iktidar partisi üyeliğiyle karşılaşan kişilerin oranı yüzde 40. Viranşehir’de 1775 üyelik başvurusundan tam 760 kişi partimize geldiğinde şaşkınlıkla bir başka partinin üyesi olduğunu öğrendi. Habersizce iktidar partisine üye yapılmış olabilirsiniz. Rızanız dışında üyelik var ise ve gönlünüz razı değilse üyeliğinizi sona erdirin. Kimse zorla, habersizce, çaktırmadan bir partiye üye yapılamaz, bu suçtur. Bir siyasi parti rıza olmadan kimseyi üye kaydedemez. Gün gelir tüm bu yanlışların denetimi yapılır. Hiç kimse ilelebet bu iktidar devam edecek deyip bir vurdumduymazlık, pervasızlık yapmasın.

“Türkiye, komşu ülkelerin ‘her şey 1 lira’ mağazasına döndü”

Ülkemiz, sınır komşularımızın ucuz pazar yeri oldu. Paramızın, karşısında değer kaybetmediği para birimi neredeyse kalmadı. Bir tek senelerdir topraklarında iç savaş süren Suriye dışındaki tüm komşularımızın karşısında paramız eridi. Azerbaycan, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan için adeta bedava bir ülkeye döndük. Elbette ülkemizin komşularının rahatça geldiği bir ülke olmak isteriz. Ticaretimizle, sanayimizle, kültürümüzle, turizmimizle bir cazibe merkezi olmak isteriz. Ama bu öyle bir şey değil. Koskoca Türkiye, komşu ülkelerin ‘Her şey bir lira’ mağazasına döndü neredeyse.

‘Türk lirasını gidip dövize çevirmek ahlaksızlık’ diyorlar. Bu seviyeye iniyorlar. Kimse, kendi kötü yönetiminin bedeli altında ezilen bu ülkenin haysiyetli vatandaşlarına hakaret etmeye kalkmasın.Dün yine ‘Stokçuluk cezasını arttırıyoruz’ diye faturayı yine başkalarına kestiler. Piyasadaki sorunların faturasını üretene, tacire, esnafa kesemezsiniz. Bu cezalarla vatandaşa dönüp, ‘Fiyat artışların sebebi şu kişiler’ diyerek başka failler uyduramazsınız. Stokçu dediğiniz insanlar bugün sattığını yarın alamayan esnaf.  İktidardakilere sesleniyorum: Bu eser, sizin eseriniz. Fail sizin yönetiminiz. Hiç sağı solu işaret etmeyin. Haksız yere cezalar yağdırmayın. Fail Beştepe’de.

“Bu ülke bu değersizliği hak etmiyor”

Hani pazarlarda kullanılan bir tabir vardır, ‘Batan geminin malları bunlar’ diye. Türkiye’ye alışverişe gelenler, ‘Batan Türkiye’nin malları bunlar’ diye diye kapış kapış alışveriş yapıyorlar. Emeğin sömürüldüğü, alın terinin değersizleştiği bir ülke olduk. Yabancılar için ucuz ürünlerin cennetine döndük. Kur arttığında tüm ham madde fiyatları artıyor. Artmayan ne var? İş gücü. Yeni model diye ortaya koydukları bu ülkenin işçisinin, çalışanın alın terini daha ucuza yurt dışına pazarlamaktan başka bir şey değil. Bu ülke 7’den 77’ye, hiçbir ferdiyle bu değersizliği hak etmiyor. Meşhur bir lafları vardı ‘değerli yalnızlık’ diye. Değer meğer kalmadı sadece yalnızlık kaldı. Dünyadan kopmuş, dünyada itibarsızlaşmış, güveni yitirmiş bir ülke görüntüsü var.’’

Konuşması sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 yılından bu yana dolar kuruyla ilgili sözlerini izleten Babacan şunları söyledi:

“Kaç yıldır aynı şeyleri söyleyip duruyor. Ancak Erdoğan’ı dinleyen de yaya kalıyor. ‘Bozdurun’ diyor ya hani… Elinde üç kuruşu olan, yarına yok olmasın diye, sırf parasının değerini korumak için mecbur kalıyor. Bankalarımızda tarihin en yüksek yabancı para mevduatına sahip olduğumuz bir dönemindeyiz. Vatandaşlarımız Türk lirasına güvenini ilk kez bu denli yitirdi. Bakıyoruz şu an iktidara sanki başka bir ülkede yaşıyorlar. Tarif ettikleri ülke başka bir ülke. Çevresindekiler halkın durumunu anlamıyor diyorlar. Tek imzayla her şeyi yaparım diyen çevresini yönetemiyor mu?

“Ekonomide güven nasıl kazanılır anlattık yine anlatacağız”

Güven nasıl kazanılır bilmiyorlar. Zamanında güveni nasıl inşa ettiğimizi anlattık yine anlatıyoruz. Defalarca da anlatmamız gerekiyor, belki anlarlar. Yine anlatıyoruz. Bir, konuşunca doğruyu söyleyeceksin; iki, söz verince tutacaksın; üç, emanete hıyanet etmeyeceksin; dört, her daim adalet ve hukukla hareket edeceksin; beş, dürüst ve ehil kadrolarla çalışacaksın; altı, istişareyi asla bırakmayacaksın; yedi, şeffaf olacaksın; sekiz, planlı programlı olacaksın. Siz her türlü haksızlığı hukuksuzluğu yapın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına saygı duymayın, imza attığınız sözleşmelere sadık kalmayın sonra güveni oluşturmaya çalışın. Beyhude ama biz anlatmaya devam edeceğiz’.

Kasa önünde parası çıkışmadığı için aldıklarını iade eden vatandaşlarımızı, pazarda taneyle meyve alan, sebzeleri yarım yarım alan emeklilerimizi her gün görüyoruz. Ama iktidarın büyük ortağına bakıyoruz. Genel başkanları da Beştepe’dekiler de şaşkınlık veren bir kopukluk halindeler. Hayret ediyorum, bir zamanların en güçlü halk hareketlerinden birinin başında olan bir insan, nasıl olur da bu aymazlık içinde olabilir? Çevreyi, merkeze taşımayı başaran bir ekibin başındaki kişi, nasıl olur da çevreden tamamen kopmuş olabilir?

Biz bu demokratik gerilemeyi durduracağız. Bu baskı günlerini sona erdireceğiz. Bu karabasandan, bu kabustan hızla refaha geçeceğiz. Kararlı adımlarla, emaneti teslim almaya geliyoruz. Nasıl ki kötü bir rüyadan, kabustan uyandığımızda bir bardak su içip ‘oh’ diyerek rahatlıyorsak, işte DEVA iktidarı o huzur dolu nefes olacak.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Yeni Vaka Sayısı 20 Binin Üzerinde

Kovid 19’da son 24 saatte 21 bin 477 yeni vaka tespit edilirken, 181 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Aşıların belirtilen sürelere göre yapılmasının daha iyi sonuç verdiği unutulmamalı. Alması tümüyle size bağlı tedbirleri almalısınız.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 358 bin 117 test yapılırken, 21 bin 477 yeni vaka tespit edildi. 181 kişi hayatını kaybederken, 24 bin 042 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan aşı çağrısı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; “Kış şartlarında hastalığın bulaşması kolaylaşacak. Havalandırması sınırlı, kapalı ve kalabalık ortamlardan mümkün ölçüde uzak durulmalıdır. Aşıların belirtilen sürelere göre yapılmasının daha iyi sonuç verdiği unutulmamalı. Alması tümüyle size bağlı tedbirleri almalısınız”

Aşılamada son durum

18 yaş ve üzeri nüfusun aşılanması verilerinde 1’inci doz Türkiye ortalaması yüzde 91,14, 2’nci doz ortalaması yüzde 82,17 olarak ölçüldü. Ayrıca, 1’inci dozda 56 milyon 569 bin 332, 2’nci dozda 51 milyon 3 bin 175 ve 3’üncü dozda 12 milyon 733 bin 491 olmak üzere toplam 121 milyon 935 bin 289 aşı uygulandı.

En az 2 doz aşı olan kişi sayısının en yüksek olduğu iller; Ordu, Osmaniye, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Bartın olurken, 2 doz aşı yapılan kişi sayısının en az olduğu iller ise Şanlıurfa, Batman, Siirt, Diyarbakır, Muş, Bingöl, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Bayburt oldu.

Paylaşın

Afganistan Merkez Bankası Paradaki Değer Kaybına Karşı Harekete Geçti

Taliban yönetimi altındaki Afganistan’da para birimi her geçen gün daha fazla değer kaybetmeye devam diyor. Derinleşen ekonomik kriz ve yükselen enflasyon nedeniyle birkaç saat içinde dolar karşısında ülkenin para birimi ‘Afgani’ değerinin neredeyse yüzde 12’sini kaybetti.

Euronews’te yer alan habere göre; Ağustos ayındaki Taliban zaferinin ardından dış yardımın aniden kesilmesi, Afganistan’ın kırılgan ekonomisini çöküşün eşiğine getirdi. Gıda, yakıt ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları hızla yükselirken halkın çoğunluğu için aşırı pahalı hale geldi.

Afganistan Merkez Bankası yaşanan sert düşüşten bir gün sonra yapılan açıklamada istikrarı sağlama çalışmalarının yürütüldüğünü duyurdu. Merkez Bankası, Afgani’deki düşüşü durdurmak için döviz bayileri, ticari bankaların temsilcileri ve iş sektörü ile bir dizi toplantı yapıldığını belirten bir açıklama yaptı.

Kriz özellikle son günlerde keskin şekilde hızlandı. Kabil’in düşüşünden önce dolar karşısında 77 olan Afgani bir hafta önce 97’den işlem görürken pazartesi sabahı 112’den ve öğleden sonra da 125’den işlem gördü.

Salı günü hafifçe toparlanan Afgani merkez bankası hareketini takiben 118-120 bandına oturdu. Bununla birlikte, işsizliğin yaygın olduğu ve çalışan birçok kişinin bile aylardır maaşını alamadığı aktarılıyor.

Toptancılar, un, şeker ve pirinç fiyatlarının bir haftada yüzde 20 ile 40 arasında arttığını belirtiyor. Afganistan’a gönderilen dolarlardan artık mahrum kalan ve ABD yaptırımlarından ötürü dünya finans sisteminden kopan bankacılık sistemi büyük ölçüde işlevselliğini kaybetmiş durumda. Merkez bankası rezervlerinde olan yaklaşık 9 milyar dolar ise hala ülke dışında bloke vaziyette duruyor.

ABD halkı cezalandırmamak adına kolaylık sağlamak istedi ancak yeterli olmadı

Geçtiğimiz hafta, ABD Hazine Bakanlığı, Afganistan’a kişisel havale göndermeye izin veren ve gönderenleri ve kullandıkları finansal kurumları ABD yaptırımlarından koruyan bir düzenlemeyi hayata geçirmiş bu şekilde ülke dışında akrabaları olanlara bir miktar umut vermişti.

Ancak, başka hiçbir ülke tarafından resmi olarak tanınmayan Taliban hükümetine fon sağlama konusundaki uluslararası isteksizlik, nakdin ülkeye getirilme çabalarını sekteye uğratıyor.

Ana ihracatı -yasadışı uyuşturucu dışında- kuru meyve ve el yapımı halılar olan bir ekonominin yapısal reformlar olmadan bu krizden çıkmasına neredeyse imkansız gözüyle bakılıyor. Yeni hükümetin net bir ekonomik planının olmaması da bu noktada halkı karamsarlığa itiyor.

Paylaşın

AİHM, Nazlı Ilıcak’ın İfade Hürriyetinin İhlal Edildiğine Hükmetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın ifade hürriyetinin ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi haksız buldu. Bire karşı 5 oyla alınan kararda Türkiye 16 bin euro para cezasına çarptırıldı.

Haber Merkezi / Gazeteci Ilıcak’ın 2017 yılında yaptığı başvuruyu bugün karara bağlayan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvenlik ve özgürlük hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrası ile ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. maddenin Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Gerekçeli kararda, “Ilıcak’ın terör örgütüne üye olma veya hükümeti devirmeye teşebbüs etme suçlarını işlemesinden şüphelenmek için hiç bir makul neden bulunmadığı” yorumu yapıldı.

Ilıcak’a yönelik suçlamalara eleştiri getirilen gerekçeli kararda, bu suçlamaların gazetecinin kaleme aldığı kamu yararına ve bilinen gerçekler ve olaylarla ilgili olduğu belirtilerek, gazetecinin hiç bir şekilde şiddeti övmediği ve desteklemediği ifade edildi.

Kararda uzun duruşma öncesi tutukluluk süresiyle gazetecinin yazma hakkı elinden alınarak, ifade ve düşünce özgürlüğünün de ihlal edildiği kaydedildi.

Nazlı Ilcak davasının geçmişi

Nazlı Ilıcak darbe girişiminin hemen ertesinde, 26 Temmuz 2016 tarihinde, “hükümeti devirmek, terör örgütü üyesi olmak ve terör örgütü propagandası” şüphesi temelinde Bodrum’da gözaltına alınmıştı. İstanbul’da çıkarıldığı mahkeme tarafından 22 Eylül 2016 tarihinde hakkında tutukluluk kararı verilen Ilıcak’ın bu kararlara mahkemeler önünde yaptığı itirazlar reddedilmişti.

Ilıcak, İstanbul Savcılığının 11 Nisan 2017 tarihli iddianamesinde, “FETÖ/PDY medya yapılanması”nın kolu olarak gösterilen Can Erzincan TV kanalında program yönetmek ve Twitter hesabından bu örgütlerin darbe girişimiyle ilgisi olmadığı mesajları yaymakla” suçlanmıştı.

Bu iddianame temelinde 16 Şubat 2018 tarihinde müebbet hapis cezasına mahkum edilen Ilıcak hakkındaki karar 5 Temmuz 2019 tarihinde Yargıtay tarafından bozulmuş, dava İstanbul 26’ıncı Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. Ilıcak bu mahkeme tarafından, “örgüte üye olmamakla birlikte bilerek yardım” suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Ancak Yargıtay 14 Nisan 2019’da bu kararı da bozdu. Ilıcak’ın sürekli uzatılan geçici tutukluluğuna, tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak adli kontrol şartıyla 4 Kasım 2019 tarihinde son verildi. Hakkındaki yargı süreci ise hâlen devam ediyor.

Ilıcak bu süreçte “emniyet ve ifade özgürlüklerinin ihlali” temelinde 14 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda da bulunmuş, ancak başvurusu  AYM tarafından geri çevrilmişti.

Paylaşın