Yoksulluk Sınırı 97 Bin Lirayı Aştı

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 2 bin 828 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 97 bin 159 liraya çıktı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) tarafından Kasım 2025 dönemi için yayımlanan açlık ve yoksulluk sınırı verileri, çalışanların geçim koşullarındaki bozulmanın katlanarak devam ettiğini ortaya koydu.

Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 100 bin TL’lik kritik eşiğe yaklaşırken, bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise mevcut asgari ücretin 1,7 katına çıktı.

TÜRK-İŞ’in araştırmasına göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin yalnızca sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması (Açlık Sınırı) 29 bin 828 TL olarak hesaplandı.

Giyim, kira, ısınma, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi zorunlu harcamalar bu rakama eklendiğinde ise dört kişilik ailenin aylık toplam gelirinin (Yoksulluk Sınırı) 97 bin 159 TL’ye yükseldiği belirlendi.

Rapordaki en dikkat çekici bulgu, bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ile mevcut asgari ücret arasındaki fark oldu:

Bekar Çalışanın Aylık Maliyeti: 38 bin 752 TL
Mevcut Asgari Ücret: 22 bin 104,67 TL
Fark: 16 bin 648 TL

Bu fark, tek bir kişinin insanca yaşama maliyetinin, mevcut asgari ücreti 16 bin 648 TL ile aştığını, dolayısıyla asgari ücretle çalışanların yoksullukla mücadele ettiğini gözler önüne serdi.

TÜRK-İŞ’in mutfak enflasyonu hesaplamalarına göre;

Aylık Artış: Kasım ayında gıda harcamalarındaki artış yüzde 4,98 oldu.
Yıllık Artış: Yıllık gıda enflasyonu yüzde 45,07’ye tırmandı.

Konfederasyon, ücretlerde yalnızca enflasyon kadar bir artış yapılmasının, zaten olumsuz olan geçim koşullarını değiştirmeyeceği ve yoksulluğun kalıcı hale gelmesine yol açacağı uyarısında bulundu.

TÜRK-İŞ, dar ve sabit gelirli kesimlerin enflasyonun nedeni değil mağduru olduğunu vurgulayarak, ekonomik ve sosyal politikaların gecikmeksizin bu kesimi koruyacak şekilde uygulanması çağrısını yineledi.

Paylaşın

Yoksulluğu Sona Erdirmek, Onu Yönetmekten Daha Ucuz; Öyleyse Neden Yapılmıyor?

Eksik olan para değil, öncelik, insanlık yoksulluğu bitirecek kadar zengin. Eksik olan şey, zenginlik değil; niyetin, cesaretin ve dayanışmanın eşit dağılmaması.

Kurtuluş Aladağ / Dünyanın bir köşesinde yıldızlar altında parlayan gökdelenler yükselirken, diğer köşesinde insanlar karanlıkta ısınacak bir ateş arıyor.

Bu iki uç arasındaki mesafenin adı yoksulluk ve bu uçurumun derinliğine rağmen, onu doldurmak için gereken kaynak aslında düşünüldüğü kadar büyük değil.

Hatta şaşırtıcı ama gerçek: Yoksulluğu sona erdirmek, onu sürdürmekten daha az maliyetli.

Bu gerçek bilindiği halde neden hala milyarlarca insanın açlık, barınaksızlık ve çaresizlik içinde yaşamasına seyirci kalınıyor?

Görünmeyen fatura

Yoksulluğun maliyeti, resmi bütçelerde yer alan kalemlerden çok daha fazlasıdır.

Bir çocuğun okula gidememesinin gelecekte ekonomiye kaybettirdiği üretkenlik; bir ailenin yeterince beslenememesinin yol açtığı sağlık sorunları; mahallelerde artan güvenlik masrafları…

Tüm bunlar, toplumların sırtında giderek ağırlaşan bir yük.

Oysa bu yüklerin çoğu, yoksulluğu doğrudan azaltacak akılcı yatırımlarla ortadan kaldırılabilir.

Çözüm sanılandan daha basit

Araştırmalar gösteriyor ki:

Erken çocukluk eğitimi için yapılan her birim yatırım devasa sosyal fayda üretiyor.

Temel hizmetlerin (sağlık, eğitim, barınma) evrenselleştirilmesi, uzun vadede devlet bütçesini rahatlatıyor.

Ve ekonomi şöyle fısıldıyor:

“Yoksulluğu bitir, yükün hafiflesin.”

Neden yapılmıyor?

Siyasetçiler, sonucu yıllar sonra alınacak politikalara yatırım yapmakta isteksizdir. Oysa yoksulluğun çözümü sabır ister.

Bazı toplumlarda hala “yoksullar kendi hatası yüzünden yoksuldur” inancı baskındır. Bu yanlış algı, etkili politikalar için gerekli toplumsal desteği zayıflatır.

Ucuz iş gücüne dayanan sektörler, ekonomik düzenin değişmesinden endişe duyar. Yoksulluğun ortadan kalkması, bazıları için karın azalması anlamına gelebilir.

Yoksulluğun kendisi bütüncül bir sorunken, mücadele çoğu zaman parçalara ayrılmış kurumlara bırakılır. Bu da etkinliği azaltır.

Kısacası, yoksulluğu bitirmeyi engelleyen şey bilgisizlik değil, düzensiz öncelikler ve kollektif isteksizlik.

Çare ne?

Çare aslında karmaşık değil:

Her çocuğa eşit eğitim fırsatı,

Sağlık ve barınmada evrensel erişim,

Adil vergi politikaları,

Yenilikçi sosyal yardımlar,

Ve en önemlisi: İnsan onurunu merkeze alan bir bakış açısı…

Bunlar gerçekleştiğinde yoksulluk, tarihin karanlık bir sayfasına dönüşebilir.

Eksik olan para değil, öncelik

Gerçek şu ki, insanlık yoksulluğu bitirecek kadar zengin. Eksik olan şey, zenginlik değil; niyetin, cesaretin ve dayanışmanın eşit dağılmaması.

Yoksulluğu sona erdirmek daha ucuz, daha mantıklı ve daha insani. Ama bunu yapabilmek için önce şu soruya dürüstçe cevap verebilmeliyiz:

Gerçekten istiyor muyuz?

Paylaşın

TÜİK’e Göre İşsizlik Oranı Yüzde 29,6

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı ekim ayında bir önceki aya göre 1,1 puan artarak yüzde 29,6’ya yükseldi.

Haber Merkezi / 15 – 24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,6 puan artarak yüzde 15,6 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “İşgücü İstatistikleri, Ekim 2025” verilerini açıkladı.

Buna göre; Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı ekim ayında bir önceki aya göre 27 bin kişi azalarak 3 milyon 33 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puan azalarak yüzde 8,5 seviyesine indi. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,0 iken kadınlarda yüzde 11,3 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı ekim ayında bir önceki aya göre 185 bin kişi artarak 32 milyon 772 bin kişi, istihdam oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 49,2 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,5 iken kadınlarda yüzde 32,4 oldu.

İşgücü, ekim ayında bir önceki aya göre 157 bin kişi artarak 35 milyon 804 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 53,8 oldu. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,5 iken kadınlarda yüzde 36,5 oldu.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,6 puan artarak yüzde 15,6 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 12,9, kadınlarda ise yüzde 20,6 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2025 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre 0,7 saat azalarak 42,2 saat olarak gerçekleşti.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı ekim ayında bir önceki aya göre 1,1 puan artarak yüzde 29,6 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 20,0 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 19,5 olarak tahmin edildi.

Paylaşın

Her 10 Dakikada Bir Kadın Veya Kız Çocuğu Öldürülüyor

Birleşmiş Milletler’in raporuna göre; Dünya genelinde her 10 dakikada bir kadın veya kız çocuğu, partneri, kocası ya da bir aile üyesi olan, tanıdığı biri tarafından öldürülüyor.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ve BM Kadın Birimi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla dikkat çeken bir rapor yayınladı.

Rapora göre, dünyanın bir yerinde her 10 dakikada bir kadın veya kız çocuğu, partneri, kocası ya da bir aile üyesi olan, tanıdığı biri tarafından öldürülüyor.

Raporda, her gün 137 kadının hayatını kaybettiği ve dünyanın bütün kısımlarının şiddetten etkilendiği belirtiliyor.

Raporda, 2024 yılında yaklaşık 50 bin kadın ve kız çocuğunun partnerleri veya aile üyeleri tarafından öldürüldüğü kaydediliyor.

Bunlar, dünya çapında kadın ve kız çocuklarına yönelik tahammüden cinayetlerin yüzde 60’ını oluşturuyor.

Raporda, endişe verici bir gerçeğe de dikkat çekiliyor: Kadınlar için en ölümcül yer hâlâ ev.

Kadın cinayetlerinin ev dışında da işlendiği, ancak bunlara ilişkin veri miktarının sınırlı olduğu belirtiliyor.

BM Kadın Birimi Politika Bölümü Direktörü Sarah Hendriks, “Kadın cinayetleri tek başına gerçekleşmiyor. Genellikle davranışları kontrol etme, tehdit ve taciz gibi çevrimiçi ortamlarda da devam eden bir şiddet döngüsünün parçası oluyorlar” diyor.

100 bin kadın ve kız çocuğuna üç kurbanın düştüğü Afrika’da partner veya aile üyeleri tarafından işlenen kadın cinayetlerinin en yüksek oranda. Bunu Amerika (1,5), Okyanusya (1,4), Asya (0,7) ve Avrupa (0,5) izliyor.

UNODC’nin geçici icra direktörü John Brandolino “Ev, dünya genelinde çok sayıda kadın ve kız çocuğu için tehlikeli ve bazen ölümcül bir yer olmaya devam ediyor” diyor.

Raporda, Avrupa ve Amerika’da 2024 yılında en çok kadın cinayetinin aile üyeleri yerine, partnerler tarafından işlendiği belirtiliyor. Bu oran Avrupa’da % 64, Amerika’da ise % 69.

Arnavutluk’ta kadın cinayeti mağdurlarının yüzde 90’ı daha önce failler tarafından şiddete maruz kalmış, bazıları ise faillerin cezaevinden çıkmasından sadece birkaç gün sonra, koruma kararı gibi koruyucu tedbirlere rağmen öldürüldü.

Birçok vakada ateşli silah, keskin veya künt aletler veya fiziksel güç kullanıldı.

Raporda, cinayetlerin başlıca nedenleri olarak kıskançlık, ayrılığı reddetme, polise ihbar etme nedeniyle misilleme yapma veya ayrılıktan sonra yeni ilişkileri kabul etmeme gösteriliyor.

Bu ülkede kadın cinayetlerinden annelerini kaybeden 35 çocuk da etkilendi.

Sağlık Bakanlığı’nın raporunda yer alan rakamlara göre, Lesotho’da da partner şiddeti oranları yüksek. 15-49 yaş aralığındaki kadınların % 44’ü partneri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor.

Ancak güvenilir veriler hâlâ kısıtlı. Raporda, kadın cinayetlerinin çoğunun yakın partnerler veya aile üyeleri arasında gerçekleştiği, aile içi şiddet, alkol kullanımı ve çatışmanın yaygın tetikleyiciler olduğu belirtiliyor.

Raporda, ateşli silahların ve teknolojinin kadın cinayetlerine olanak sağlayan unsurlar olarak ortaya çıktığı belirtiliyor;

“Bu alanda eldeki veriler, partner şiddeti faillerinin ateşli silah bulundurmasının, cinayet olasılığını önemli ölçüde artırdığını ve özel alanda işlenen cinayetlerde birden fazla kurban olma riskini % 70 oranında artırdığını gösteriyor.”

Teknolojinin aynı zamanda bir kontrol silahı olarak görüldüğü belirtiliyor.

Raporda, çevrimiçi taciz, doxing (bir kişinin izni olmadan internette özel, tanımlayıcı bilgileri yayınlama eylemi) ve görüntülü, teknoloji destekli şiddet gibi ortaya çıkan tehditlere karşı uyarıda bulunuluyor.

“Birleşik Krallık’ta 2011-2014 yılları arasında yayınlanan 41 aile içi cinayet incelemesinin analizi, vakaların % 58,5’inde mağdurun öldürülmesinden önce zorlayıcı kontrol ve gözetim uygulamak için teknolojinin kullanıldığını gösteriyor.”

Çevrimiçi zorlayıcı kontrol, gözetim ve takip gibi şiddetin, fiziksel şiddet de dahil olmak üzere çeşitli yollarla çevrimdışı alanda nasıl ortaya çıkabileceğini gösteren ve giderek artan kanıtlar bulunuyor.

Raporda, gazeteciler, eylemciler ve politikacılar gibi kamuoyunda görünürlüğü olan kadınların teknoloji kaynaklı şiddete maruz kalma riskinin daha yüksek olduğu belirtiliyor.

Hedefli politikalar da dahil olmak üzere “zamanında ve uygun müdahale” ile kadın cinayetlerinin önlenebileceği sonucuna varılıyor.

Risk faktörleri arasında ateşli silahlara erişim, takip, ilişki bozulmaları ve madde bağımlılığı yer alıyor.

Raporda, bu tür cinayetlerin gerçekleşmeden önce durdurulması için daha güçlü yasalar, koruma emirlerinin uygulanması ve daha iyi veri toplanması çağrısında bulunuluyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Her Dört Çalışandan Biri Sigortasız

Türkiye’de toplam istihdam 33.09 milyon kişi olurken, bu çalışanlardan 8.91 milyonu herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı değil. Başka bir ifadeyle Türkiye’de ortalama her dört çalışandan biri sigortasız.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2025 yılı üçüncü çeyrek verileri, çalışma hayatındaki “kayıt dışı” gerçeğini ve bunun ekonomiye faturasını bir kez daha gözler önüne serdi. Çalışma çağındaki 66,5 milyon kişinin yarısının bile istihdamda olmadığı Türkiye’de, çalışanların önemli bir bölümü sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında kalıyor.

Dünya Gazetesi’nden Naki Bakır’ın aktardığına göre, toplam 33 milyon 69 bin kişilik istihdam ordusunun 8 milyon 910 bini kayıt dışı, yani sigortasız çalışıyor. Bu rakam, toplam istihdamın yüzde 26,9’una denk geliyor.

Kayıt dışılıkta cinsiyet ve sektör dağılımı ise dikkat çekici:

Erkeklerde yüzde 23,9 olan kayıt dışı çalışma oranı, kadınlarda yüzde 33,1’e yükseliyor.
Tarım dışı sektörlerde kayıt dışılık yüzde 16,9 seviyesindeyken, tarım sektöründe bu oran yüzde 83,3’e fırlıyor.
“Ücretsiz aile işçisi” olarak tanımlanan grupta kayıt dışılık oranı yüzde 88,1 ile zirve yapıyor.

Kayıt dışı istihdamın SGK bütçesi üzerindeki etkisi hesaplandığında ortaya çıkan tablo ise çarpıcı.

Mevcut asgari ücret (Brüt 26.005 TL) baz alındığında, bir çalışan için SGK’ya ödenmesi gereken aylık toplam prim (işçi ve işveren payları dahil) 8 bin 516 TL seviyesinde. Bu, çalışan başına yıllık 102 bin 201 TL’lik bir prim geliri anlamına geliyor.

Eğer 8,9 milyon kayıt dışı çalışan sisteme asgari ücret üzerinden dahil edilebilseydi:

Aylık İlave Gelir: 75,9 milyar TL,
Yıllık İlave Gelir: 910,6 milyar TL olacaktı.

Bu rakam, SGK’nın 2025 yılı için hedeflediği 3 trilyon 752 milyar liralık toplam prim gelir hedefinin dörtte birine tekabül ediyor.

SGK’nın 2025 yılı bütçe hedeflerinde 322,8 milyar TL açık öngörülmüştü. Yılın ilk sekiz ayında açık 74,1 milyar TL olarak gerçekleşti. Kayıt dışı istihdamın oluşturduğu yıllık 911 milyar TL’lik teorik gelir kaybı, kurumun finansman açığını fazlasıyla kapatabilecek bir potansiyeli barındırıyor.

Uzmanlar, özellikle 3,2 milyon kişiyle en büyük grubu oluşturan ücretli ve yevmiyelilerin kayıt altına alınmasının bile kuruma yıllık 322 milyar TL kazandıracağını, bunun da sistemin sürdürülebilirliği için hayati önem taşıdığını vurguluyor.

Paylaşın

Türkiye’de Son On Ayda 235 Kadın Öldürüldü

Ekim ayında 19 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 22 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. 2025 yılının ilk on ayında ise 235 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 247 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.

Haber Merkezi / Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) Ekim ayı raporu, kadına yönelik şiddetin korkunç boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi.

Rapora göre, ekim ayında 19 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 22 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu.

Öldürülen 19 kadından 7’si boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 1’i kızının kına merasimi eksiklikleri bahanesiyle öldürüldü. 11 kadının ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi.

Öldürülen 19 kadının 7’si evli olduğu erkek, 6’sı eskiden evli olduğu erkek, 2’si tanıdığı biri, 1’i eskiden birlikte olduğu erkek, 1’i birlikte olduğu erkek, 1’i akrabası, 1’i ısrarlı takip faili tarafından öldürülmüştür. Bu ay kadınların yüzde 37’si evli olduğu erkek tarafından öldürüldü.

Kadınların 8’i evinde, 6’sı sokakta, 1’i su ve kenarında, 1’i işyerinde, 1’i kamusal alanda öldürülmüştür. 2 kadının öldürüldüğü yer tespit edilememiştir. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 42’si  evlerinde öldürüldü.

Bu ay öldürülen kadınların 13’ü ateşli silahlarla, 5’i kesici aletle, 1’i boğularak öldürüldü. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 68’i ateşli silah ile öldürüldü.

Ekim ayında öldürülen 19 kadının yaşam mücadelesi hikayeleri:

İzmir’de yaşayan 45 yaşındaki 2 çocuk annesi Serpil Güral, boşanma aşamasında olduğu A.G. tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Serpil’in fail hakkında 22 Eylül’de 1 ay süreyle uzaklaştırma kararı aldığı öğrenildi.

Yalova’da 39 yaşındaki Belgin Aslanoğlu, evli olduğu Özgür Aslanoğlu tarafından sokak ortasında göğsünden ve başından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail hala yakalanamadı.

Denizli’de 42 yaşındaki Keziban Pars Acar, 6 ay önce evlendiği Tunay Acar tarafından tüfekle vurularak öldürüldü. Fail daha sonra aynı silahla intihar etti.

Çankırı’da 2 çocuk annesi, temizlik görevlisi 40 yaşındaki İlknur Kertlez, eskiden evli olduğu Selami Yılmaz tarafından bıçaklanarak öldürüldü. İntihar girişiminde bulunan fail 2 gün sonra taburcu edilerek gözaltına alındı.

Kahramanmaraş’ta Hakan Yılmaz, 7 yıl önce boşandığı 37 yaşındaki Fatma Görkem  ateşli silahla öldürdükten sonra Fatma’nın annesi 63 yaşındaki Gülistan Görkem’i öldürdü ve üvey kızı 19 yaşındaki Eda Nur Göksu’yu da yaraladı. Fail intihar etti.

Kayseri’de 39 yaşındaki 3 çocuk annesi, üniversite öğrencisi Meliha Keskin 5 yıl önce boşandığı Ferhat Karakaya tarafından üniversite önünde pompalı tüfekle vurularak öldürüldü.

İstanbul’da 42 yaşındaki Nilay Kotan, eskiden birlikte olduğu Ali K. tarafından ayrılmak istediği bahanesiyle sokak ortasında 15 kurşunla vurularak öldürüldü. Nilay’ın öldürüldüğü gün mahallesi Çağlayan’daki duruşma nedeniyle polis ablukasındaydı.

Bolu’da 3 çocuk annesi 29 yaşındaki Hilal Baltaş, evli olduğu Engin Baltaş tarafından av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Failin daha sonra cinayeti sosyal medya üzerinden duyurduğu öğrenildi.

Adana’da 34 yaşındaki Ebru Kaya, eskiden birlikte olduğu Tuğrul Kılıç tarafından ayrılmak istediği bahanesiyle ateşli silahla öldürüldü.

Kocaeli’de 46 yaşındaki Binnur Gökmen, evli olduğu Ramazan Gökmen tarafından kızının kına merasimi eksiklikleri bahanesiyle bıçaklayarak öldürüldü. Fail intihar girişiminde bulundu.

Çanakkale’de Şerife Akyıldız, eskiden evli olduğu Ferdi Akyıldız tarafından işyerinde ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail yakalandı.

İzmir’de 69 yaşındaki yatağa bağımlı İzade Teker, evli olduğu R.T. tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail tutuklandı.

İstanbul’da 38 yaşındaki Aysel Karakoç, eskiden birlikte olduğu Fethi Şancı tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

İzmir’de 25 yaşındaki bir çocuk annesi Gülben Duru, eskiden evli olduğu Asil ÇAmur tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Gülben çocuğunun okulu yanındaki polis bekleme noktasına iki kere başvurmuştu. Fail tutuklandı.

İstanbul’da üç çocuk annesi 29 yaşındaki Suzan Elik, boşanma aşamasında olduğu Yunus Elik tarafından ateşli silahla vuruldu. Suzan hastanede yaşam mücadelesini kaybetti.  Suzan Elik’in fail hakkında uzaklaştırma kararı vardı. Fail hala yakalanamadı.

Zonguldak’ta Gönül Karakök, eskiden evli olduğu erkeğin babası Hüseyin Derin tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail tutuklandı.

Ankara’da 35 yaşındaki bir çocuk annesi Muradiye Gökmen, ısrarlı takibine maruz kaldığı A.Ş.A. tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Failin çok sayıda suç kaydı olduğu, Muradiye’yi ısrarla takip ettiği ortaya çıktı. Fail tutuklandı

Zonguldak’ta 17 yaşındaki. Hasret Akkuzu, aile tarafından tanınan Deniz Boyacı tarafından boğularak su kuyusuna atıldı. Failin çok sayıda suç kaydı bulunuyor. Fail tutuklandı.

Paylaşın

Sahtekarlık Sendromu

Sahtekarlık Sendromu (Imposter Syndrome), bireylerin kendi başarılarını ve yeteneklerini küçümsemelerine, bunları şans, tesadüf veya dış etkenlere bağlamalarına yol açan bir psikolojik fenomendir.

Haber Merkezi / Bu durum, kişinin “gerçekte yetersiz olduğu” ve bir gün bu “sahtekarlığın” ortaya çıkacağı korkusuyla karakterizedir. Özellikle yüksek başarı gösteren bireylerde yaygındır ve özgüven eksikliği, anksiyete ile ilişkilendirilir.

Psikiyatrik bir bozukluk olarak DSM-5’te tanımlanmasa da, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir deneyimdir.

Bu kavram, 1978 yılında ABD’li psikologlar Pauline Rose Clance ve Suzanne Imes tarafından ilk kez tanımlanmıştır. Başlangıçta başarılı kadınlarda gözlemlenmiş olsa da, sonraki araştırmalar erkek ve kadınlarda eşit oranda görüldüğünü ortaya koymuştur.

Sendrom, bireyin içsel inanç sisteminden kaynaklanır ve genellikle aile, eğitim veya iş ortamındaki baskılardan tetiklenir.

Sahtekarlık Sendromunun Belirtileri Nelerdir?

Başarıları küçümseme: Elde edilen başarılar “şans eseri” veya “kolay oldu” diye içselleştirilmez.
Sürekli şüphe: “Yeterince iyi değilim” düşüncesi hâkimdir; yetenekler hafife alınır.
Keşfedilme korkusu: Bir gün “gerçek yetersizliğin” fark edileceği endişesi yaşanır.
Mükemmeliyetçilik: Küçük hatalar büyütülür, başarısızlık korkusu yoğundur.
Başkalarının onayına bağımlılık: Sürekli geri bildirim aranır, eleştiri aşırı etkiler.

Bu belirtiler, özellikle akademik, profesyonel veya yaratıcı alanlarda yoğunlaşır ve stres, tükenmişlik sendromu gibi sorunlara yol açabilir.

Sahtekarlık Sendromunun Nedenleri:

Sendromun kökeni genellikle şu faktörlere dayanır:

Aile ve yetiştirilme tarzı: Mükemmeliyetçi, rekabetçi veya aşırı korumacı ebeveynler, çocuğun başarılarını içselleştirmesini zorlaştırır.
Toplumsal baskılar: Cinsiyet rolleri, azınlık grupları veya rekabetçi ortamlar (örneğin, yüksek performanslı iş yerleri) tetikleyici olur.
Kişilik özellikleri: Mükemmeliyetçi, çalışkan veya aşırı sorumlu bireyler daha yatkındır.
Deneyimler: Hızlı kariyer yükselişi veya ilk büyük başarılar, “hak etmeme” duygusunu artırır.

Sahtekarlık Sendromunun Türleri:

Sahtekarlık Sendromu, Pauline Clance’ın sınıflandırmasına göre 5 türe ayrılır:

Mükemmeliyetçi: Küçük hatalara odaklanır, başarıyı “yeterince iyi değil” diye görür.
Uzman: Bilgi eksikliğinden korkar, “her şeyi bilmeliyim” diye baskı yapar.
Yetenek İnananı: Görevleri pratik yapmadan üstlenmekten çekinir, yeteneğini kanıtlayamaz.
Bağımsız Süperadam/Süperkadın: Yalnız başarı arar, yardım istemeyi zayıflık görür.
Doğal Yetenek: Erken başarılar “çaba sarf etmeden” geldiği için şüphe yaratır.

Sahtekarlık Sendromu ile Nasıl Başa Çıkılır?

Bu sendromu yönetmek için şu stratejiler etkili olabilir:

Farkındalık geliştirme: Duyguları yazma ve başarıların kanıtlarla listelenmesi.
Gelişim odaklı düşünme: Yeteneklerin geliştirilebilir olduğunu kabul etme (büyüme zihniyeti).
Destek alma: Güvenilir kişilerle paylaşma veya profesyonel yardım (terapi, bilişsel davranışçı terapi) alma.
Başarıların kutlanması: Küçük zaferlerin takdir edilmesi, mükemmeliyetçiliğin bırakılması.
Ortaklık bilinci: Ünlü isimler (örneğin, Maya Angelou, Albert Einstein) bile bu duyguyu yaşamıştır.

Paylaşın

Eurofighter’ların Türkiye’ye Maliyeti 5,4 Milyar Sterlin

Türkiye’nin İngiltere’den 20 Eurofighter savaş uçağı almasına yönelik anlaşmanın bedelinin 5,4 milyar sterlin olduğu bildirildi. Katar ve Umman’dan alınacak Eurofighter’larla ilgili çalışmaların da devam ettiği duyuruldu.

Millî Savunma Bakanlığı (MSB), İngiltere’yle hafta başında imzalanan Eurofighter anlaşmasının bedeline ilişkin açıklamada bulundu.

“Hava Kuvvetleri Komutanlığının harekat ihtiyacının karşılanması maksadıyla imzalanan anlaşmanın tedarik içeriğinde 20 adet yeni üretim Eurofighter Typhoon uçağı, uçaklara ait görev ekipmanları ve muhtelif çeşit ve miktarda mühimmatlar bulunduğu” belirtilen açıklamada, proje bedeli “yaklaşık 5,4 milyar sterlin” olarak ifade edildi.

Bakanlığın açıklamasında Katar ve Umman’dan alınacak Eurofighter Typhoon’larla ilgili çalışmaların da devam ettiği belirtildi. Türkiye’nin bu iki ülkeden 12’şer ikinci el Eurofighter Typhoon uçağı alması bekleniyor.

Londra, Türkiye’yle imzalanan anlaşmanın bedelinin 8 milyar sterlini bulduğunu açıklamıştı. İngiltere Başbakanı Keir Starmer’in ofisinden yapılan açıklamada anlaşma sayesinde İngiltere’de on binlerce kişinin istihdamının uzun yıllar güvence altına alındığı belirtilerek “Bu, bir nesildir yapılan en büyük savaş uçağı ihracat anlaşması oldu” denilmişti.

MSB’nin açıklamasında Suriye’deki güncel duruma da yer verildi. Bakanlık, Suriye ordusundan bazı birliklerin Türkiye’de askerî eğitim aldığını duyurdu.

Şam’ın “tüm kurum ve birimleri ile yeniden yapılanmaya, ülkede istikrar ve güvenliğin tesisine yönelik gayretli çalışmalarına devam ettiği” belirtilen açıklamada, “13 Ağustos 2025 tarihinde ‘Ortak Eğitim ve Danışmanlık Mutabakat Muhtırası’ imzalanması sonrası Suriye hükümetinin talepleri doğrultusunda, savunma ve güvenlik kapasitesini artırmaya yönelik eğitim, ziyaret, danışmanlık ve teknik destek faaliyetleri sürdürülmektedir” denildi.

Bu kapsamda, Suriye ordusunun bir kısım birliklerinin ordunun kapasite geliştirme ihtiyacını karşılamak amacıyla “Türk Silahlı Kuvvetlerine ait kışla ve eğitim alanlarından faydalanarak Türkiye’de askerî eğitimler icra ettiği” kaydedildi.

Bakanlığın açıklamasında, “Bununla birlikte, ‘terör örgütü SDG’nin Suriye Geçici Hükümetine entegrasyonu’ ile ilgili hususlar Bakanlığımız tarafından dikkatle ve hassasiyetle takip edilmektedir” ifadelerine yer verildi. PKK’nın silah bırakma ve fesih sürecinin de Türk devletinin “ilgili kurumları tarafından büyük bir dikkatle yönetilmekte ve takip edilmekte” olduğu aktarıldı.

Paylaşın

Kış Hastalıklarını Önlemek İçin Etkili Stratejiler

Kış aylarında, genellikle virüsler yoluyla bulaşan ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi faktörlerden kaynaklanan soğuk algınlığı, grip, bronşit ve diğer solunum yolu enfeksiyonları sık görülür.

Haber Merkezi / Aşağıda sıralanan stratejileri düzenli uyguladığınızda kış hastalıkları riskini yüzde 50’ye varan oranda azaltabilirsiniz.

En Güçlü Koruma:

Grip aşısı yaptırın: Her yıl sonbaharda grip aşısı olun. DSÖ’ye göre, aşı grip riskini %40-60 oranında azaltır ve ağır seyri önler.
Diğer aşılar: 65 yaş üstü, kronik hastalığı olanlar veya çocuklar için pnömokok ve COVID-19 aşılarını ihmal etmeyin. Aşılar, toplu bağışıklık sağlayarak yayılmayı engeller.

Hijyen Kurallarına Uyum:

Ellerinizi sık yıkayın: Sabun ve suyla en az 20 saniye yıkayın. Alkol bazlı dezenfektanlar da etkili (en az %60 alkol içermeli).
Yüzünüze dokunmayın: Göz, burun ve ağza dokunmak virüs girişini kolaylaştırır.
Öksürük/hapşırık etiği: Dirseğinizle veya mendille ağzınızı kapatın, mendili hemen atın.

Bağışıklık Sistemini Güçlendirme:

Dengeli beslenme: C vitamini (portakal, kivi, brokoli), D vitamini (güneş ışığı, somon, yumurta), çinko (et, kuruyemiş) ve probiyotikler (yoğurt, kefir) tüketin. Harvard Tıp Fakültesi çalışmaları, yetersiz beslenmenin enfeksiyon riskini artırdığını gösterir.
Yeterli uyku: Günde 7-9 saat uyuyun. Uyku eksikliği bağışıklık hücrelerini %70’e varan oranda azaltır (CDC verileri).
Egzersiz: Haftada 150 dakika orta yoğunlukta yürüyüş veya spor yapın. Düzenli hareket, bağışıklık hücrelerini aktive eder.

Çevresel Önlemler:

Kapalı alanları havalandırın: Pencereleri açarak hava sirkülasyonu sağlayın; virüsler nemli ve havasız ortamlarda uzun süre yaşar.
Nem seviyesini koruyun: Ortam nemini %40-60 arasında tutun (nemlendirici cihazlarla). Kuru hava mukozaları tahriş eder ve virüs girişini kolaylaştırır.
Kalabalıklardan uzak durun: Toplu taşıma veya kapalı etkinliklerde maske takın, özellikle salgın dönemlerinde.

Yaşam Tarzı Değişiklikleri:

Sigara ve alkolden kaçının: Sigara solunum yollarını zayıflatır; pasif içicilik bile riski artırır.
Stresi yönetin: Meditasyon veya yoga gibi yöntemler kortizol seviyesini düşürür, bağışıklığı destekler.
Bol su için: Günde 2-3 litre su, mukozaları nemli tutar ve toksin atımını hızlandırır.

Ek İpuçları ve Uyarılar:

Semptomlarda doktora gidin: Ateş, öksürük veya nefes darlığı olursa hemen tıbbi yardım alın; erken müdahale komplikasyonları önler.
Çocuklar ve yaşlılar için ekstra dikkat: Bu gruplar daha hassastır; ellerini yıkamayı oyunlaştırarak öğretin.
Takviyeler: Doktor onayı olmadan yüksek doz vitamin almayın; aşırı kullanım zarar verebilir.

Paylaşın

Dil, Dünya Görüşünü Nasıl Şekillendirir?

İnsanın gelişiminde temel bir rol oynayan dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda dünyayı algılama, anlamlandırma ve ifade etme biçiminin temel bir bileşenidir. 

Haber Merkezi / Farklı diller, farklı dünya görüşlerini destekler ve bu da kültürel çeşitliliğin zenginliğini ortaya koymaktadır.

Dil, dünya görüşünü derinden şekillendirir, çünkü düşünme biçimini, algıları ve gerçekliği anlamlandırma sürecini doğrudan etkilemektedir.

Kavramsal Çerçeve ve Sapir – Whorf Hipotezi: Dil, düşünceleri organize eden bir çerçeve sunmaktadır. Sapir – Whorf Hipotezi’ne göre, konuşulan dilin yapısı ve kelime dağarcığı, dünyanın nasıl algıladığını ve düşündüğünü etkilemektedir.

Örneğin, bazı dillerde renkler için daha az kelime bulunması, o toplumun renkleri ayırt etme biçimini etkileyebilir. İngilizcede “blue” ve “green” için ayrı kelimeler varken, bazı dillerde bu iki renk tek bir kelimeyle ifade edilebilir, bu da konuşanların renk algısını farklılaştırabilir.

Kültürel Değerlerin Aktarımı: Dil, bir kültürün değerlerini, inançlarını ve dünya görüşünü yansıtmaktadır.

Örneğin, Türkçe’de “misafirperverlik” gibi kavramlar, Türk kültürünün konukseverliğe verdiği önemi vurgulamaktadır. Aynı şekilde, Inuit dillerinde kar için çok sayıda kelime olması, onların çevresel gerçekliklerini ve karla olan ilişkilerini yansıtmaktadır.

Duygusal ve Sosyal Bağlam: Dil, duyguları ifade etme ve sosyal ilişkileri düzenleme biçimini etkilemektedir.

Örneğin, bazı dillerde saygı veya statü farklarını ifade eden özel dilbilgisi yapıları (Japonca’daki “keigo” gibi) bulunmaktadır. Bu, konuşanların sosyal hiyerarşiye ve nezaket kurallarına daha fazla dikkat etmesini sağlamaaktadır.

Zaman ve Mekan Algısı: Diller, zaman ve mekanı farklı şekilde kodlamaktadır.

Örneğin, bazı Aborjin dillerinde yönler (kuzey, güney vb.) mutlak coğrafi terimlerle ifade edilmektedir, bu da konuşanların sürekli olarak yön bilgisiyle düşünmesini gerektirmektedir. Türkçe’de ise zaman ifadeleri (“dün”, “yarın”) göreceli bir zaman algısını desteklemektedir.

Dil ve Kimlik: Dil, bireylerin ve toplulukların kimliklerini şekillendirmektedir. Ana dil, ait olunan kültürel ve sosyal grubu güçlendirmektedir.

Örneğin, bir dilde kullanılan atasözleri veya deyimlerin taşıdığı anlamlar, o topluluğun tarihsel ve kültürel birikimini yansıtmaktadır.

Sınırlamalar ve Yaratıcılık: Dil, bazen düşünceyi sınırlayabilir ama aynı zamanda yaratıcılığı da teşvik etmektedir. Yeni kelimeler, metaforlar veya ifadeler aracılığıyla dil, dünya görüşünü genişletmektedir.

Örneğin, teknolojinin gelişmesiyle “selfie” veya “emoji” gibi kelimeler ortaya çıkarak modern yaşamın yeni gerçekliklerini ifade etmiştir.

Paylaşın