TİP Lideri Erkan Baş: Türkiye Mutlaka Laik Bir Ülke Olacak

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, asıl tehlikenin gerici zihniyet olduğunu vurgularken, tarikat ve cemaatlerin devlet kademelerini ele geçirmelerine dikkat çekti. Laikliğin öneminin altını çizen Baş, “Türkiye mutlaka laik bir ülke olacak” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin TBMM’deki haftalık basın toplantısı gündeme dair açıklamalarda bulundu. Erkan Baş, şunları söyledi:

“Tek adamın gece yarısı hezeyanıyla çıktığını sandığı İstanbul Sözleşmesi için direnen tüm kadınları selamlıyorum. Kadın yoldaşlarımız, Orta Çağ zihniyetiyle tuttukları yerlerden rol biçen erkeklere tarih dersi vermeye devam ediyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin iptaline yönelik duruşmanın görüşülmesi için bugün kadınlar Danıştay’da direniyor. 15 kişi ve kurumun davası görülüyor bugün ve TİP’li Kadınlar’ın da duruşması var. Kadınlar hayatları pahasına direniyorlar, hayatları için direniyorlar. Hepsini yürekten selamlıyoruz.

Bugün Partimiz adına duruşmaya katılan Parti Sözcümüz Sera Kadıgil’in bir vurgusuyla devam etmek istiyorum; “Karun kadar zenginleşen Tayyip Erdoğan, hala siyasal İslamcı olduğunu bir grup yobaza ispatlamak için bu sözleşmeden çıkmak istiyor”

“Türkiye mutlaka laik bir ülke olacak”

Bize göre mesele budur. İktidarın kadın düşmanı karakterini tamamlayan bu gerici yaklaşıma karşı tüm TİP üyeleri adına net bir yanıt vermek istiyoruz: Buna izin vermeyeceğiz. İzin vermeyeceğiz ve Türkiye mutlaka laik bir ülke olacak.

Laiklik ekmek kadar, su kadar önemli. Her şeyi kendine bağlayan ve kendisini her şey sanan Saray’daki zat ve şürekâsı, dindar ve kindar nesil yetiştirme aşkıyla, gençlerimizin yaşamalarına kast ediyor.

Akdeniz Üniversitesinde bağlı yurtlarda 40 günde 3 intihar vakası bir öğrencinin de evinde intihar etmiş olması, ancak ve ancak şimdilerde susturmaya çalıştıkları sosyal medyanın yarattığı kamuoyuyla Türkiye gündemine girmeyi başardı.

Akdeniz Üniversitesi kampüsündeki Bezm-i Alem Valide Sultan Kredi Yurtlar Kurumu Yurdu’nda 11 Mayıs, 23 Mayıs, 10 Haziran’da üç gencimiz canına kıyıyor.  Aynı yurtta yine kamuoyundan saklanan ve resmi verilere geçmemiş on intihar vakasının daha yaşandığı iddia ediliyor.

İddialar oldukça vahim; ilk intiharın üzerinden 40 gün geçmesine rağmen neden ta ki sosyal medyada olaylar ifşa olana kadar herhangi bir açıklama yapmadınız? Neden gizlediniz?

Güvenlik kameralarının çalışmadığı, yaşanan hırsızlık olaylarının ardından öğrencilerin talep etmesine rağmen kamera takılmadığı ve hatta Ankara’dan öğrencilerle etkinlik buluşması adı altında gelen genel müdür yardımcısından kamera isteyen öğrenciye “Bakanlığın kamera alacak parası yok” diye cevap verdiği iddia edilmektedir.

Biz buradan soralım Gençlik ve Spor Bakanı’na, kamera alacak paranız yok mu? Hani biz biliyoruz da devleti soyup soğana çevirdiğinizi o öğrenciye söylediğiniz açıklıkla kamuoyu önünde de itiraf edin istiyoruz.

İddialar oldukça vahim bakın sadece birini okuyacağım. Şöyle:

“İntiharların yaşandığı yurtta kaldım. Orası çok korkunç bir yer ve kaçmak zorunda kaldım.Orası Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı gibi görünüyor ama kesinlikle yalan. Dinci cemaatçiler KYK içinde çalışıyorlar. Güvenlikçilerden aşçılara kadar temizlikçiler dahi Menzilci. Zorla namaz kıldırma Kuran okutma gibi… Geçen bir sohbette ‘İntihar etmek günahtır ama daha büyük günah bize karşı çıkmaktır.  Bize teslim olun, ruhunuzu bize verin ve tüm günahlarınıza kefaret verelim’ diyorlar”

Kim bu adamlar hangi hak ve yetkiyle öğrenciler üzerinde bu denli baskı kuruyorlar? Bu adamların mesleki formasyonu ne? Bu adamlara ilişkin tek bir soruşturma açıldı mı? Hiçbir yetkili olan bitenin hesabını verecek mi?

Dediğimiz gibi iddialar vahim liste uzun…

16 Nisan tarihinde Zonguldak’ta KYK Abdullah Sabri Efendi Erkek Yurdu’nda bir öğrencinin daha intihar etmiş, neden?

27 Nisan tarihinde ise Malatya’da İnönü Üniversitesi öğrencisi kadın öğrenci, kaldığı yurtta 7. kattan düşerek hayatını kaybetmiş, neden?

Konya’da bir KYK yurdunda geçen aylarda intihar ettiği iddia edilen kişi kim?

Harran Üniversitesinde erkek yurdundan atlayarak canına kıyan öğrencinin soruşturması ne oldu?

Buradan Saray noterlerine sesleniyorum; derhal TBMM çatısı altında bir araştırma komisyonu kurulmalı ve yurtlarda neler olduğu, öğrencilerin neler yaşadığı araştırılmalı.

Parmaklarınızı bu kez Saray’dan gelen bir talimat için değil gençler için kaldırın?

“Asıl tehlike, asıl tehdit bu gerici zihniyettir”

Orta Çağ’dan sesler korosunda bu hafta diyelim… 2000li yılların başında 3 bin olan 2018’de 16 bini aşan tüm AKP döneminde yüzde 400 artan Kuran kurslarıyla inançlı insanlar üzerinden neleri istismar ettiklerini biliyoruz.

Şimdi de Ankara adliyesinde yok ettikleri hukuka “El fatiha” okumak için sanırım kuran kursu açacaklarmış.

İzmir’de bir okul… Kraldan çok kralcı bir müdür anladığımız kadarıyla… Bornova İmam Hatip Ortaokulunda ayırmış kızlarla erkeklerin sınıflarını. Bu da yetmemiş koridorları katları ayırmış!

Besbelli şöyle düşünmüş olmalı; “Tepedekiler şeriat düzenine doğru gidiyor! Mutlak bu erken hamlemi ödüllendirir Saray’daki zat- ı muhterem”

Bu karanlık örnekleri hiç uzatmayalım sadece şunu vurgulamak istiyorum: Bu karanlık saldırıyı, bu sömürüyü katmerleyen adımları iliklerimize, kemiklerimize kadar hissediyoruz! Erdoğan düşman arıyor ya; sağda solda düşman aramayın, asıl tehlike, asıl tehdit bu gerici zihniyettir. Devletin her kademesine sızan tarikatlar, cemaatlerdir. Türkiye’yi molla kafasıyla yönetmek isteyenlerdir.

Özellikle genç arkadaşlarıma sesleniyorum:

Bütün bu cemaatler tarikatlar, menziller, ocular, bucular…

Orta Çağ zihniyetinin yeniden vücut bulmuş halleri bu mollalar… Bütün bu cemaatler tarikatlar, menziller, hiçbiri bu ülkeyi artık suistimal edemeyecek. Gençlerimizi, toplumumuzu zehirlemeyecekler. El attıkları, ceplendikleri bütün kamusal alanları geri alacağız. Her istismarın hesabını soracağız. Hepsi gidecekler, çıktıkları Orta Çağ karanlığına gömülecekler, umudunuzu inadınızı yitirmeyin çok az kaldı Türkiye mutlaka laik bir ülke olacak!

“Erdoğan yüreğin yetiyorsa mal varlığını açıkla!”

AKP kendisini dindar halkın savunucusu gibi göstermeye çalışıyor. İnsanları açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkum ederken dini siyasete alet ederek konumunu korumaya çalışıyor. Oysa çok basit bir gerçek var, AKP sadece parası olanlar için çalışıyor. Dini, dili hiçbir şey önemli değil eğer zenginse.

Buradan tüm yurttaşlara çağrı yapıyorum; şöyle bir etrafınıza bakın, Türkiye’de artık sadece bir avuç yandaş zengin ve milyonlarca yoksul insandan ibaret bir ülke haline geldi. Biz yoksullaşıyoruz, Saraydakiler ve Sarayın etrafına kümelenen zenginler, her geçen gün daha zengin oluyor. Her gün bunun üzerini örtmek için 40 takla atıyorlar.

Yurttaşlarımıza sesleniyorum: Ne anlatırlarsa anlatsınlar tek bir soru sorun. Ey Tayyip Erdoğan yüreğin yetiyorsa mal varlığını açıkla! Eşinin, dostunun, akrabanın mal varlıklarını açıkla

Bu paraları nasıl kazandığınızı açıklayın. İnsanları yoksullaştırarak, evine ekmek-su alamayacak hale getirerek, çocuğuna bez alamayacak, süt alamayacak hale getirdiğiniz halktan çaldıklarınızla kaç para servet yaptınız, açıklayın!

Türkiye tarihinin en ciddi bir alım gücü krizinden geçiyor. Bunu yalnızca bir yüksek enflasyon olarak tanımlayamayız. Bu ülkenin yüzde 99’u, planlı politikalarla, bilerek isteyerek her gün fakirleştiriliyor. Emekçiler, emekliler, öğretmenler, doktorlar, mühendisler, emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm yurttaşlarımız yoksullaşıyor!

O yüzden hiç beklemeden, hemen bugün asgari ücret, enflasyon + büyüme oranı düzeyinde artırılmalıdır. Bu oran ayrıca 3 ayda bir düzenli olarak artırılmalıdır. İktidar memleketi krize sokuyor, sonra bu krizin faturasını, yoksullara emekçilere ödetiyor, buna izin vermeyeceğiz. Madem kriz var, patronlar-zenginler biraz az kazansın. Saray’dakiler biraz az yesin.

“Emekliler hayatta kalma mücadelesi veriyor”

Bakan beyin de itiraf ettiği gibi olan hep dar gelirliye oluyor. Saray’ın kötülük dolu politikalarının sonucunda, zengin zenginleşmeye devam ederken yoksul artık yaşayamaz duruma gelmiştir. Saray Rejimi’nin uyguladığı politikalardan en fazla zarar gören kesimlerden biri de emeklilerimizdir. Yıllarca çalışmış, ücretinin önemli bir kısmına emeklilik için el konulmuş milyonlarca yurttaş, bugünlerde açlık sınırının altındaki aylıklarıyla hayatta kalma mücadelesi veriyor.

En az 4.5 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiş durumda. Her yıl sözüm ona yapılan zamlar, 1-2 ay içerisinde enflasyon karşısında erimekte, her ay alım gücü daha da düşmektedir.

Yapılması gereken bellidir:

– Tüm emekli aylıkları enflasyon artı büyüme oranında derhal artırılmalıdır.

– En düşük emekli maaşı yeniden düzenlenecek asgari ücrete denk hale getirilmeli.

– Buna ek olarak 2000 sonrası emekli olan yurttaşlarımızın da intibak hakkı tanınmalıdır.

Buradan TİP adına, emeklilerimiz ve EYT’lilerimizin hakları için verdikleri mücadelede yanlarında olacağımızı bir kez daha ifade etmek isterim. Ayrıca, birlikte tartışmak, karar almak ve mücadele etmek için, 18 Haziran saat 16.00 da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleştireceğimiz foruma tüm emeklilerimizi ve EYT’lilerimizi davet ediyorum.

Bugün sizlere binlerce şubesi olan ve her gün yeni şubeleri açılan market zinciri patronlarının, sömürünün suyunu nasıl çıkardıklarını anlatacağım.

Bu marketlerde çalışan arkadaşlarımız yol yemek dahil, yoksulluk sınırının dörtte birine denk gelen bir ücrete çalışıyorlar.

Her sabah fiyat etiketlerini değiştirdikçe maaşlarının nasıl eridiğini hissediyorlar. Ama bu marketlerdeki işçilerin “su” sorununu öğrendiğimizde itiraf edelim biz bile şaşırdık.

Bu marketlerin çoğunda işçiye su yok, veren marketlerde de aylık 5 litre gibi utanç verici kotalarla veriyorlar suyu.

Depolarında tonlarca su olan markette çalışanlar, rahat rahat su bile içemiyor!

Su almak istiyorlarsa barkodunu okutup parasını ödeyerek alıyorlar. Ben hayatımda böyle bir arsızlık, böyle bir sömürü mekanizması görmedim.

Ama bakanı böyle olunca, patronu da böyle oluyor.

Buradan bu marketlerde çalışan işçi arkadaşlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum. Haklarınızı almanızın, insanca koşullarda yaşamanızın yolu birlikte mücadeleden geçiyor. Sosyal-İş Sendikası, işçilerin su hakkı için mücadeleyi büyütüyor. Tüm emekçileri bu mücadeleye ortak olmaya, insanca bir yaşam için mücadeleye davet ediyoruz.

Malumunuz aylardır bir konut krizi içerisindeyiz. 20 yılın sonunda yurttaşlarımız, bir ev sahibi olmayı geçiyorum, bir ev kirası dahi ödeyemez hale getirilmiştir.

Buraya bir günde gelmedik. Bugün yaşadıklarımız 20 yıllık AKP iktidarının sonucudur. Yani 20 yıllık bankalar, emlak baronlarını müteahhitlerin, halkın cebine göz dikenlerin iktidarının sonucudur…

Bugün bu çeteler, malumunuz üzere, İstanbul Okmeydanı’ndaki Fetihtepe Mahallesindeki ranta avuçlarını ovuşturuyorlar.

Sözde kentsel dönüşüm amacıyla oradaki yurttaşları, evlerini terk etmeye zorluyor; evlerin suyunu, elektriğini, doğal gazını kesmeye çalışıyorlar.

Buradan güzel bir emekçi dayanışması örneği gösteren BEDAŞ işçilerini sevgiyle selamlıyorum.

Bugünkü kira krizi ortamında, tıpkı bu ülkenin yüzde 99’u gibi, Fetihtepe mahalleli yurttaşlarımız da çaresiz, evsiz, barksız bırakılmak isteniyor. Saraylılar, bu ülkenin emekçilerini, öğretmenlerini, mühendislerini, doktorlarını, kent merkezlerinden sürmek istiyor.

Mahallelerimiz, doğup büyüdüğümüz evlerimiz, koşup oynadığımız sokaklarımız elimizden alınmak isteniyor. Ama biz de AKP’yi önce evlerimizden, sokaklarımızdan; sonra tüm memleketten defedeceğimize söz veriyoruz.

“Seçim operasyonu”

21 Kürt gazeteci geçtiğimiz günlerde gözaltına alındı, günlerdir gözaltındadır.

Peki bu gazeteciler neden gözaltında? Dosya üzerinde “kısıtlama” kararı olduğu için tam olarak neyle suçlandıklarını, suçlamaların hangi delillere dayandırıldığını bilmiyoruz.

İktidarın bildiğimiz mizanseni tekrarlanıyor. “Bölücülük ve terörizm” suçlaması yapılarak Kürt basın yayın organları kriminalize edilmeye, etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Hepimiz bu iktidarı tanıyoruz artık!

Anayasa ve uluslararası birçok sözleşme ile güvence altına alınan basın özgürlüğünün açık ihlali niteliğindeki bu kapsamlı operasyon aslında bir seçim operasyonudur. Tüm muhaliflere gözdağı vermek, korku iklimi oluşturmak, muhalif seslerin olmadığı bir seçim ortamı yaratmak istiyor bu iktidar. Bu operasyonları halkın haber alma özgürlüğüne dönük bir saldırı olarak değerlendiriyoruz.

Buradan tüm muhalif güçleri, iktidarın ‘böl-parçala-yönetmeye devam et’ anlayışı karşısında dayanışma içerisinde olmaya, birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.

Sözlerime 9 yıl önce bugün yitirdiğimiz, Gezi’de katledilen Ethem Sarısülük’ü anarak bitirmek istiyorum. Ethem; inadımızda, direncimizde, bu iktidarı yıkma kararlılığımızda, eşit ve özgür bir memleket mücadelemizde, sıkılı bileklerimizde yaşıyor, yaşayacak.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir