Uluslararası Çalışma Örgütü: Zorla Çalıştırılanların Sayısı Artıyor

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) göre 2021 yılında, dünya genelinde 27,6 milyon kişi herhangi bir günde, madenlerde, tarımda veya ev işlerinde zorla çalıştırıldı.

Söz konusu verilere göre, her bin çalışandan 3,5 kişinin zorla çalıştırıldığı görülüyor. Zorla çalıştırılanların 6,3 milyonunu fuhuşa zorlanan kişilerden oluşturdu.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan bir rapora göre dünya genelinde zorla çalıştırmadan elde edilen yasa dışı kazançlarda hızlı bir artış söz konusu.

Örgütün salı günü Cenevre’de açıkladığı rapora göre, insanları zorla çalıştırmak suretiyle emeklerini sömürenlerin kazancı yılda 236 milyar dolar (yaklaşık 217 milyar euro) olarak tahmin ediliyor. Söz konusu meblağ 2014 yılına kıyasla yüzde 37’lik artışa işaret ediyor. Rapora temel teşkil eden verilerin 2021 yılına ait olduğu belirtildi.

Buna göre 2021 yılında, dünya genelinde 27,6 milyon kişi herhangi bir günde, madenlerde, tarımda veya ev işlerinde zorla çalıştırıldı. Söz konusu verilere göre, her bin çalışandan 3,5 kişinin zorla çalıştırıldığı görülüyor.

Zorla çalıştırılanların 6,3 milyonunu fuhuşa zorlanan kişilerden oluşturdu. ILO verilerine göre, dünya genelinde zorla çalıştırılanların sayısı 2016 ve 2021 yılları arasında 2,7 milyon artış gösterdi.

Raporda yer alan bilgilere göre insanları zorla çalıştıranlar toplam kazançlarının üçte ikisini fuhuşa zorladıkları insanlar üzerinden elde ediyor. Burada kazanç terimi, zorla çalıştırılan insanlara ödenen ücret ile aynı kişilerin uygun çalışma koşulları altında hak edecekleri ücret arasındaki farkı ifade ediyor.

İnsanları zorla çalıştırarak elde edilen kazançtaki artış bir yandan insan ticaretine maruz kalan kişi sayısının artmasından kaynaklanırken diğer yandan da sömüren kişi başına düşen kârın yükselmesi de ayrı bir faktör olarak değerlendiriliyor.

Zorla çalıştırma sonucu elde edilen yasa dışı kazançlar ise en çok Avrupa ve Orta Asya’da tespit edilirken, bunları Arap ülkeleri ile Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Asya / Pasifik ülkelerinin takip ettiği belirtildi.

ILO Genel Direktörü Gilbert Houngbo, “Zorla çalıştırma, yoksulluk ve sömürü döngüsünü devam ettirmekte ve insan onuruyla bağdaşmamaktadır” dedi. Örgüt, sömürüye açık ekonomik sektörlerin daha iyi denetlenmesi çağrısında bulunuyor.

ILO zorla çalıştırma veya zorunlu çalışmayı, “Bir ceza tehdidi altında bir kişiden talep edilen ve söz konusu kişinin rızası olmaksızın maddi veya manevi baskı altında yaptığı iş veya hizmet” olarak tanımlıyor.

Paylaşın

Uluslararası Çalışma Örgütü’nden Deprem Bölgelerinde Acil İstihdam Uyarısı

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler nedeniyle Türkiye ve Suriye’de çok sayıda kişinin işini kaybettiğini kaydetti. ILO, istihdam için acil önlemler alınması çağrısında bulundu.

ILO Genel Direktörü Gilbert F. Houngbo, deprem bölgesinde istihdamın teşvik edilmesinin önemini vurgularken, “İnsanlar ancak geçim kaynaklarını yeniden inşa ettiklerinde hayatlarını yeniden kurmaya başlayabilirler. Sosyal adalet ve insana yakışır iş ilkelerinin toparlanma ve yeniden inşa sürecine sağlam bir şekilde yerleştirilmesini sağlamak, depremde çok şey kaybedenlere borcumuzdur” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan bir raporda, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli şiddetli depremler nedeniyle Türkiye ve Suriye’de yüz binlerce insanın işini kaybettiğine işaret edilerek acilen yeni iş alanlarının yaratılması gerektiği belirtildi.

Raporda deprem nedeniyle işini kaybedenlere acilen yeni istihdam olanaklarının oluşturulmaması halinde söz konusu bölgelerde yoksulluk ve çocuk işçiliği risklerinin artacağına vurgu yapıldı.

ILO’nun Salı günü yayımladığı rapora göre Türkiye’nin depremden etkilenen bölgelerinde en az 658 bin çalışan artık geçimini sağlayamayacak duruma düşerken 150 binden fazla işyeri ise kullanılamayacak hale geldi. Örgüt tarafından yapılan tahmini hesaplamaya göre bu durum çalışanlar için ayda ortalama 230 dolarlık gelir kaybına yol açtı. Genel olarak da çalışanların net gelirlerindeki azalmanın ayda yaklaşık 150 milyon doları (139 milyon euro) bulduğu tahminine yer verildi.

12 yıl süren iç savaş nedeniyle halihazırda büyük ekonomk ve sosyal sıkıntıların yaşandığı Suriye’de ise depremler nedeniyle 170 bin kişi işini kaybetti. Söz konusu çalışanların kazançlarıyla aile ve yakın çevrelerinden yaklaşık 725 bin kişiye baktıkları belirtildi.

Depremler nedeniyle meydana gelen tahmini gelir kaybını ise aylık 5.7 milyon euro olarak hesaplayan ILO, felaketten etkilenen bölgelerdeki şirketlere hızlı bir şekilde iş imkanı sunabilmeleri için destek olmak istediklerini kaydetti.

Raporda değerlendirmelerine yer verilen ILO Genel Direktörü Gilbert F. Houngbo, deprem bölgesinde istihdamın teşvik edilmesinin önemini vurgularken, “İnsanlar ancak geçim kaynaklarını yeniden inşa ettiklerinde hayatlarını yeniden kurmaya başlayabilirler. Sosyal adalet ve insana yakışır iş ilkelerinin toparlanma ve yeniden inşa sürecine sağlam bir şekilde yerleştirilmesini sağlamak, depremde çok şey kaybedenlere borcumuzdur” ifadelerini kullandı.

6 Şubat’ta Türkiye’nin 11 ili ve Suriye’nin kuzeybatısında büyük yıkıma yol açan depremlerde yaklaşık 57 bin kişi hayatını kaybetti, milyonlarca kişi de evsiz kaldı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Çalışanların Yaklaşık Yüzde 23, İşyerinde Şiddet Mağduru

Dünya genelinde çalışan her beş kişiden biri (yaklaşık yüzde 23)  işyerinde bedensel, psikolojik veya cinsel şiddet ve tacize uğruyor. Mağdurların yalnızca yarısının deneyimlerini başka bir kişiye ve çoğunlukla da ancak tekrar tekrar benzer davranışlara uğradıktan sonra açıklıyor.

İfşadan kaçınmanın en yaygın gerekçeleri arasında,  “zaman kaybı” olarak görülmesi ve istismara uğramış insanların itibar yitimine uğrama kaygıları sayılıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bağımsız küresel yardım kuruluşu Lloyd’s Register Foundation (LRF) ve kamuoyu araştırma ve çözümleme kuruluşu Gallup’ın birlikte yürüttükleri dünya çapındaki araştırmanın sonuçlarına göre, çalışan her beş kişiden biri (yaklaşık yüzde 23)  işyerinde bedensel, psikolojik veya cinsel şiddet ve tacize uğruyor.

ILO-LRF-Gallup araştırması, LRF’nin Dünya Risk Anketi kapsamında 2021’de 121 ülke ve bölgede 15 yaş ve üzeri  yaklaşık 75 bin çalışanla yapılan anketlere dayanıyor.

ILO Pazartesi günü yayınladığı basın açıklamasıyla işyerinde şiddet ve taciz deneyimlerine odaklanan bu ilk küresel anketin, kökleri karmaşık ekonomik, sosyal ve kültürel etmenlerde yatan sorunun daha iyi anlaşılmasını ve farkındalık yaratılmasını amaçladığını söyledi.

“İş Yerinde Şiddet ve Taciz Deneyimleri: İlk Küresel anket” başlığıyla yayımlanan rapor, sorunun boyutunu değerlendiriyor ve başlarından böylesi deneyimler geçenlerin sorunu dillendirmemesinin utanç, suçluluk ya da kurumlara güven eksikliği veya bu tür kabul edilemez davranışların “normal” addedilmesinden kaynaklandığını saptıyor.

İfşadan kaçınma

İş yerinde şiddet ve tacizi ölçmenin güçlüğüne değinen rapor, dünya çapındaki mağdurların yalnızca yarısının deneyimlerini başka bir kişiye ve çoğunlukla da ancak tekrar tekrar benzer davranışlara uğradıktan sonra açıkladıklarını ortaya koydu.

İfşadan kaçınmanın en yaygın gerekçeleri arasında,  “zaman kaybı” olarak görülmesi ve istismara uğramış insanların itibar yitimine uğrama kaygıları sayılıyor. Rapor, kadınların deneyimlerini paylaşma ihtimalinin (yüzde 50,1) erkeklere göre daha yüksek (yüzde 60,7)  olduğunu saptıyor.

Küresel ölçekte, çalışan erkek ve kadınların yüzde 17,9’u çalışma hayatlarının bir anında psikolojik şiddet ve tacize uğradıklarını,  yüzde 8,5’iyse bedensel şiddet ve tacize uğradıklarını söylediler. Erkekler kadınlardan daha çok, başlarından böyle bir deneyim geçtiğini bildirdiler.

BM çalışma ajansı, anketi yanıtlayanların yüzde 6,3’ünün, “özellikle kadınların” cinsel şiddet ve tacize uğradıklarını bildirdi.

En çok risk altında olanlar

UNNews’ın haberine göre rapor şiddete en çok gençler, göçmen işçiler ve ücretli çalışan kadın ve erkeklerin uğradığını saptıyor.

Genç kadınların cinsel şiddet ve tacize maruz kalma olasılığı genç erkeklere göre iki kat daha çokken, göçmen kadınların cinsel şiddet ve tacizden şikayet olasılığı göçmen olmayanlara göre iki kat daha yüksek.

Beş mağdurda üçten çoğu, birden çok kez şiddet ve tacize uğradıklarını ve çoğunluğunun başından böyle bir deneyimin en son, son beş yıl içinde gerçekleştiğini söylediler.

ILO Yönetişim, Haklar ve Diyalogdan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Manuela Tomei, “İnsanların çalışma hayatlarında yalnızca bir kez değil, birçok kez şiddet ve tacizle karşı karşıya kaldıklarını öğrenmek acı verici” dedi.

Bekleyen zorlu görevler

Tomel, “Psikolojik şiddet ve taciz bütün ülkelerde en yaygın olan taciz biçimi, ve özellikle kadınlar cinsel şiddet ve tacize uğruyor. Rapor bize, iş dünyasında şiddet ve tacizi sona erdirmek açısından karşımızdaki görevin ürkütücülüğünü dile getiriyor.” diyor. “Umarım sahada ve ILO Sözleşmesi 190’ın onaylanması ve uygulanmasına yönelik çabaları hızlandırır.”

ILO’nun Şiddet ve Taciz Sözleşmesi, 2019 (veya 190) ve Tavsiye Kararı (No. 206), toplumsal cinsiyete dayalı taciz ve şiddet dahil, iş dünyasında şiddet ve tacizi önlemek, gidermek ve ortadan kaldırmak üzere ortak bir çerçeve sunan ilk uluslararası çalışma standardı.

Sözleşme, uluslararası hukukta ilk kez herkesin şiddet ve tacizden arınmış bir çalışma hayatına sahip olma hakkının özel olarak tanınmasını içeriyor ve sözleşmeye taraf olanların bu amaca yönelik yükümlülüklerini ana hatlarıyla belirtiyor.

Örtüyü kaldırmak 

Gallup’la birlikte çalışan araştırmacı Andrew Rzepa,”Bu son derece hassas konuya ilişkin sağlam veriler toplamak zor ama gerekli” diyor.  “Bu rapor, dünya çapında her beş çalışandan birden fazlasının başına bela olan bu yaygın sorunun üzerindeki örtüyü ilk kez kaldırıyor.

“Uzun zamandır şirketler ve kuruluşlar işyerinde şiddet ve tacizle mücadele konusunda bilgisizler veya isteksiz davranıyorlar” diye ekliyor. “Bu veri seti, bu hayati güvenlik konusunda çok gerekli ilerlemeyi izlemek açısından hepimizin yararlanabileceği bir temel sağlıyor.”

Lloyd’s Register Foundation’un Kanıt ve Öngörü Direktörü Sarah Cumbers, “iş yerinde şiddet ve taciz gibi zor ve köklü küresel güvenlik sorunlarının üstesinden gelmek açısından, özellikle elde çok az güvenilir verinin bulunduğu yerlerde, sorunun boyutunu anlamak ve en çok risk altında olanları belirlemekte nitelikli veriye sahip olmak çok önemli” diyor.

Raporun önerileri

Raporda yer alan önerilerden bazıları şöyle:

Düzenli olarak sağlam veri toplayın. Önleme ve iyileştirme yasa ve mekanizmalarını, politikalarını ve programlarına bilgi aktarmak üzere düzenli bir biçimde iş yerinde ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde şiddet ve tacize ilişkin sağlam veri toplanması çok önemli.

Mekanizmaları yaygınlaştırın ve güncelleyin. İş teftiş sistemleri ve iş sağlığı ve güvenliği politikaları ve programları da dahil olmak üzere şiddet ve tacizi etkili bir şekilde önleyecek ve yönetecek mekanizmaların mek için mekanizmaların yaygınlaştırılması ve güncellenmesi.

İşyerinde şiddet ve tacize ilişkin farkındalığı arttırın. Özellikle ayrımcılığa dayalı olanlar başta olmak üzere şiddet ve tacizi sürdürmeye yönelik algıları, damgalamaları, tutum -ve davranışları değiştirmek amacıyla, farklı dışavurumları da kapsayacak şekilde işyerinde şiddet ve taciz konusunda farkındalığın arttırılması.

Kurumların kapasitelerini geliştirin. Etkili önleme, iyileştirme ve destek sunmak, insanların adalete güvenini sağlamak ve mağdurları  desteklemek üzere her düzeyde kurum kapasitelerinin geliştirilmesi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

ILO Açıkladı: Küresel İstihdam Artışı Önemli Ölçüde Gerileyecek

Merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan ve Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Ukrayna savaşının neden olduğu ekonomik çalkantı ve sıkı para politikasının tüketim üzerindeki etkisinin de katkısıyla küresel istihdam artışının bu çeyrekte önemli ölçüde gerileyeceğini açıkladı.

ILO, 2022’nin başlarında görülen küresel çalışma saatlerindeki toparlanmanın ikinci ve üçüncü çeyreklerde tersine döndüğüne dair şimdiden işaretler olduğunu söyledi.

Açıklamada, Temmuz-Eylül arasında, Kovid pandemisi öncesi karşılaştırma düzeyi olarak kullanılan 2019’un dördüncü çeyreğine göre 40 milyon daha az tam zamanlı iş olduğu belirtildi.

ILO İş Dünyası raporunda, “Mevcut eğilimlere göre, küresel istihdam artışı 2022’nin dördüncü çeyreğinde önemli ölçüde gerileyecek” denildi.

ILO, 2022’nin ortalarında çalışılan saat düzeyindeki gerilemeyi, halk sağlığı kısıtlamalarının yeniden getirilmesine ve Çin’deki işgücü piyasası aksaklıklarının yanı sıra Ukrayna savaşına ve bunun sonucunda enerji ve gıda ihracatındaki kesintilerden kaynaklanan enflasyon baskılarına bağladı.

Raporda ayrıca, aşırı politika sıkılaştırmasının “hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde iş ve gelirlerde aşırı hasara” yol açabileceği belirtildi.

ILO, yılın son aylarında azalan iş ilanları ve artan işsizlik konusunda da uyarıda bulundu. Rapora göre, boş kontenjan artışındaki keskin düşüşlerle birlikte gelişmiş ekonomilerde işgücü piyasasının önemli ölçüde sakinleştiğine dair şimdiden işaretler var.

ILO Başkanı Gilbert Houngbo, en savunmasız kişileri ve işletmeleri desteklemeyi amaçlayan bir dizi politika çağrısında bulundu. Bunlar arasında, beklenmedik şirket karlarının istihdama veya gelir desteğine yönlendirilmesi de yer alıyor.

Houngbo, Cenevre’de düzenlediği basın toplantısında, “Sosyal paketlere duyulan ihtiyaç ve enflasyonla mücadele için, parasal sıkılaştırmanın gerçekten sosyal önlemlerle iç içe geçmesinin sağlanması gerektiği konusunda yeterince ısrar edemeyiz” dedi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Modern Kölelik: Zorla Çalıştırılan Veya Evlendirilenlerin Sayısı 50 Milyona Yükseldi

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun tahminine göre şu anda dünyada her 150 kişiden biri ya zorla çalıştırılıyor ya da zorla evlendirildi. Örgüt, bu sayının son beş yıl içinde 10 milyon artarak toplam 50 milyona ulaştığını söylüyor.

ILO kölelik konusunda olumlu ilerleme sağlanması bir yana, durumun daha da kötüleşmesini “şoke edici” diye niteliyor.

“Hiç bir şey insan haklarının bu temelden ihlalinin devam etmesini haklı kılamaz” diyen ILO genel başkanı Guy Ryder sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ne yapılması gerektiğini biliyoruz. Herkesin birlikte harekete geçmesi gerekiyor. Sendikalar, işveren örgütleri, sivil toplum ve sıradan insanlar. Hepsine düşen hayati roller var.”

BM’nin çalışma örgütü, modern köleliğin Batı dünyasının uzağındaki, yoksul ülkelerle sınırlı olmadığını, zorla çalıştırılanların yarıdan fazlasının orta ve yüksek gelirli ülkeler grubunda yaşadığını vurgulamaya özen gösteriyor.

Zorla çalıştırma ve zorla evlendirme

Modern kölelik kavramı hem zorla çalıştırılan hem de zorla evlendirilenleri kapsıyor çünkü her iki durumda da insanlar “tehdit, şiddet, kandırma, suistimal ve diğer boyun eğdirme yöntemleri kullanılarak” istemedikleri ama içinden çıkamadıkları durumlara hapsoluyorlar.

ILO raporunda, “Zorla çalıştırma tuzakları yıllar sürebilirken, zorla evlendirme çoğunlukla hayat boyu devam ediyor” ifadesi kullanılıyor.

Örgüt şu anda dünyada 27 milyon 600 bin insanın zorla çalıştırıldığını, bunların 3 milyon 300 bininin çocuk olduğunu söylüyor. Bu çocukların yarıdan fazlası ticari cinsel istismara zorlanıyor.

22 milyon kişi ise zorlandıkları evliliklere mahkum olmuş bulunuyor. Bunların üçte ikisi kadın ve bir çoğu da 15 yaşın altındayken evliliğe zorlanıyor.

ILO son yıllarda yoksulluğun, dolayısıyla köleleşme riskini artıran bir dizi krizin biraraya gelişiyle birlikte durumun daha da kötüleştiğini bildiriyor.

Örneğin Covid-19 salgını insanların gelirlerinde kesinti ya da azalmaya ve borçlarında büyük artışlara yol açtığı için, zorla çalıştırmaya uygun koşullar yaratmış olabilir.

Uluslararası Çalışma Örgütü pandeminin son yirmi yıl içinde ilk kez “aşırı küresel fakirlik” düzeyinde artışa yol açtığını söylüyor.

Savaş ve silahlı çatışmalar da benzer bir şekilde yoksulluğu ve sıkıntıları artırıyor, çocukları zorla çalıştırılması ya da silah altına alınmasının koşullarını hazırlıyor.

Diğer yandın iklim değişikliği nedeniyle evlerini, köylerini terketmek zorunda kalanlar göçe zorlanıyor ve kölelik şebekelerine düşmeleri riski hemen artıyor.

ILO raporunda sorunun çözümü için uluslararası eşgüdümlü bir çabayla kaynak oluşturulması, ve gerçek bir çözüm iradesi gösteriylesi çağrısı yapılıyor ve “Vaadler ve iyi niyet açıklamaları yeterli değil” deniyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

ILO: Dünyadaki Gençlerin Yüzde 23’ü Ne Eğitimde Ne İstihdamda

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “Gençlik için Küresel İstihdam Trendleri 2022” raporunu yayınladı. ILO’nun raporu, 2022 yılında dünya çapında iş bulamayan gençlerin sayısının 73 milyona ulaşmasının beklendiğini açıkladı.

Bu rakam, Kovid 19 pandemisinin başladığı 2020’den önceki dönem ile karşılaştırıldığında 6 milyon daha fazla genç işsiz demek. Raporda paylaşılan verilere göre, 2019-2020 döneminde işini kaybeden 15-24 yaş grubunun oranı 25 yaş ve üzeri yetişkinlerden daha fazlaydı.

Geniş çaplı kapanma önlemlerinin yürürlükte olduğu bu dönemde bazı gençler işten çıkarılırken bazı gençler ise işgücüne katılamadı.

Pandemi, genç işgücü piyasasını vurdu

Gençlerin daha ileri yaşlardaki yetişkinlere nazaran daha büyük istihdam kayıpları yaşadığını kaydeden ILO, genç kadınların iş bulma konusunda erkeklerden daha büyük zorluklar ile karşı karşıya kaldığını da belirtti.

Rapora göre, Arabistan yarımadasındaki ülkelerde 2022 yılı sonu itibariyle genç işsizlik oranının daha yüksek olması bekleniyor.

Raporda paylaşılan verileri değerlendiren ILO Politikadan Sorumlu Genel Direktör Yardımcısı Martha Newton, “COVID-19 pandemisinin tüm dünyadaki genç işgücü piyasasına zarar verdiğini biliyoruz” dedi.

ILO raporunun kamuoyu ile paylaşıldığı basın toplantısında konuşan Newton, ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranının 2020 yılında yüzde 23,3’e yükseldiğini, bu oranın 2019 ile karşılaştırıldığında 1,5 puanlık bir artış anlamına geldiğini kaydetti. ILO raporuna göre, 2020 yılına ait “ne eğitimde ne istihdamda” genç oranı, son 15 sene içinde görülen en yüksek oran.

Cinsiyet ve gelir eşitsizliği

ILO’nun paylaştığı veriler, iş bulma konusunda genç kadınların genç erkeklere göre “daha kötü durumda” olduğunu da gösterdi.

Buna göre, 2022 yılında her 10 genç kadından üçünün çalışması beklenirken genç erkekler için bu sayı her 10 kişiden dördünden fazla.

Öte yandan, “son 20 yıldır çok az kapanma belirtisi gösteren toplumsal cinsiyet eşitsizliği, 17,3 puan ile düşük ve orta gelirli ülkelerde görüldü.” Bu oran, yüksek gelirli ülkelerde 2,3 puan seviyesindeydi.

ILO’nun tahminlerine göre, “yalnızca yüksek gelirli ülkelerdeki genç işsizliği seviyeleri, bu sene sonunda 2019’daki rakamlara gerileyebilecek.”

Düşük gelirli ülkelerde ise genç işsizlik oranlarının 2019 yılındaki rakamların bir puan üzerinde seyretmesi bekleniyor.

Afrika, Asya, Amerika

Afrika kıtasında genç işsizliği oranının yüzde 12,7 olduğunu hatırlatan ILO raporu, bu oranın pek çok gencin tamamen işgücü piyasasından çekildiği gerçeğini gizlediğini kaydetti: “2020 yılında Afrika’daki her beş gençten biri ne istihdamda ne eğitimdeydi.”

ILO’nun raporuna göre, “Arap Devletleri, 2022 yılında yüzde 24,8’e ulaşması beklenen genç işsizliği oranı ile en yüksek ve en hızlı büyüyen işsizlik oranına sahip.” Dahası, bu ülkelerdeki genç kadınlar arasındaki işsizlik oranının 2022 sonu itibariyle yüzde 42,5 olması bekleniyor.

ILO, bu yüzde 42,5’lik oranın yüzde 14,5 olan dünya ortalamasının neredeyse üç katı olduğunun altını çizdi.

Rapor ayrıca, 15-24 yaş grubundaki işsizlik oranının Avrupa ve Orta Asya’da yüzde 16,4, Asya-Pasifik’te yüzde 14,9, Latin Amerika’da yüzde 20,5 ve Kuzey Amerika’da yüzde 8,3 olmasının beklendiğini ortaya koydu.

Türkiye’de işsizlik

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 10 Ağustos’ta yayımladığı verilere göre,15-24 yaş genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre değişim göstermeyerek yüzde 20,4 olmuştu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 16,3, kadınlarda ise yüzde 27,9 olarak tahmin edildi.

TÜİK’e göre, toplam işsiz sayısı, Mayıs’a oranla 136 bin kişi düşerek 3 milyon 541 bin kişi oldu. Dar tanımlı işsizlik oranı ise 0,3 puanlık azalış ile yüzde 10,3 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,5 iken kadınlarda yüzde 13,8 olarak tahmin edildi.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) göre, ise mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı Haziran 2022’de 7 milyon 607 bin kişi olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik oranı, yüzde 20,4 iken geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 28,3’tü.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

ILO’dan Çocuk İşçi Sayısında Artış Uyarısı

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü öncesi, dünyada çocuk işçiliğine dair son durumu değerlendiren Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Çocuk İşçiliği Yetkilisi Benjamin Smith, COVID-19 salgınının çocuk işçiliğinin artışını etkilediğini söyledi.

“ILO olarak COVID-19 dönemi sonrası için yaptığımız tahminler ve ülkelerden aldığımız rakamlar, salgının geçim kaynağı, istihdam ve hane halkının ekonomik durumuna yönelik etkilerinden ötürü çocuk işçiliğinin artmakta olduğunu doğruluyor.” diyen Smith, salgın öncesi döneme ait ILO’nun yaptığı araştırmalara göre dünya genelinde çalışan 160 milyon civarında çocuğun bulunduğunu kaydetti.

Smith, “Tahminlerimize göre bu yılın sonuna doğru dünyada çocuk işçi sayısı yaklaşık 9 milyon artabilir.” dedi.

Çocukların yüzde 70’i tarım sektöründe

Cenevre’de Anadolu Ajansı muhabiri Ömer Faruk Yıldız’a konuşan Smith, çocuk çalışanların genellikle kayıt dışı ekonomi dahilinde istihdam edildiğini belirterek, “İş gücünde yer alan çocukların yüzde 70’i tarım sektöründe çalışıyor ve çocuk işçilerin üçte ikisi aileleriyle beraber iş yapıyor.” ifadelerini kullandı.

Aileleriyle beraber çalışan çocukların yoksulluktan ötürü iş gücüne katılmak zorunda kaldığını söyleyen Smith, “Ebeveynlerin doğru düzgün bir işi olmadığı için çoğu zaman çocuklarını, üretkenliklerine bakmaksızın iş gücünde kullanmak durumunda kalıyorlar.” değerlendirmesini yaptı.

Benjamin Smith, ILO’nun bu yılki Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Gününde, bu sorunu çözmek için kilit unsurlardan biri olan “Evrensel Sosyal Koruma” konusuna odaklanacağını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çocuk işçiliğine dair UNICEF ile hazırladığımız rapor, ailelere nakit yardımı yapılması, işsizlik sigortası ve emekli maaşında düzenleme gibi tedbirleri içeren sosyal koruma yatırımlarının, çocukların okuluna devam etmesi ve iş gücünden uzak durmasına dair büyük katkılar sunabileceğini gösteriyor.

“Bunun yanı sıra sosyal koruma kapsamında okullara beslenme desteği yapılması da çocukların eğitime devamını teşvik edebilir. Ülkelere mesajımız, kaliteli eğitimin yanı sıra sosyal korumaya da yatırım yapmalarıdır. Bu yatırımlar tabii ki sağlık ve ekonomi alanlarındaki yatırımlarla da tamamlanmalıdır ki eğitimin önündeki engeller kaldırılsın.”

Öğrencilere nakit yardımının da çocukları eğitime devam etmeye teşvik eden önemli bir unsur olduğunu kaydeden Smith, “Temel eğitim birçok ülkede ücretsiz, fakat okul üniforması, ders kitabı veya okula ulaşım gibi masraflar, birçok çocuğun eğitimine engel teşkil edebilecek unsurlar.” ifadelerini kullandı.

Ekonomik durumu kötü olanların yanı sıra ötekileştirilmiş etnik azınlıklar, yerli topluluklar ve göçmenlerin de günümüzde çocuk işçiliğine en uygun sosyal gruplar arasında yer aldığını vurgulayan Smith, “Her ülke ulusal çocuk işçiliğiyle mücadele politikası benimser ve sosyal koruma sağlayan tedbirler alırsa, ILO olarak belirlediğimiz 2025’e kadar her türlü çocuk işçiliğini sonlandırma hedefinin gerçekleştirilmesi yolunda büyük adımlar atılmış olur.” diye konuştu.

79 milyon çocuk tehlikeli işlerde çalışıyor

ILO ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) 2020’de ortak hazırladığı rapora göre dünyadaki yaklaşık 160 milyon çocuk işçinin içinde yaşları 5 ila 17 olan ve tehlikeli işlerde çalışan 79 milyon çocuk bulunuyor.

Çalıştırılan çocukların 5-11 yaşlarındakilerin yüzde 28’i ve 12-14 yaşlarındakilerin yüzde 35’i okula gitmiyor.

Asya ve Pasifik, Latin Amerika ve Karayipler, 2008’den bu yana çocuk işçiliği konusunda istikrarlı bir ilerleme kaydederken, Afrika genelinde durum 2020’ye doğru kötüleşti.

En çok çocuk işçi Afrika’da

Çocuk işçiliği oranı Asya ve Pasifik bölgesinde yüzde 13,3’ten 5,6’ya, Latin Amerika ve Karayipler’de yüzde 10’dan 6’ya düşerken, Sahraaltı Afrika bölgesinde ise 2008-2012 döneminde düşüş olsa da 2012’de yüzde 21,4 olan oran 23,9’a yükseldi. Sahraaltı Afrika, çocuk işçilerin en yoğun olduğu bölge olarak dikkati çekiyor.

ILO, çocukların içinde bulunduğu kötü durumu vurgulamanın bir yolu olarak 2002’de ilk kez “Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nü başlattı.

“Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü” ile çocuk işçiliğine karşı dünya çapında büyüyen hareket için bir katalizör olunması ve çocuk işçiliğine karşı kampanyada hükümetler, sivil toplum, okullar, gençlik ve kadın gruplarıyla medyanın desteği amaçlanıyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

ILO: İşgücü Piyasasının Toparlanması Tersine Döndü

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) çalışma yaşamına ilişkin yeni raporuna göre, küresel krizlerin yanı sıra artan eşitsizlikler, küresel işgücü piyasasındaki toparlanmayı belirgin biçimde tersine çeviriyor.

Rapora göre, 2022’in ilk çeyreğinde dünya genelinde çalışma saatleri koronavirüs öncesi düzeyin (2019 dördüncü çeyrek) yüzde 3,8 altına düştü.

Bu 112 milyon tam zaman eşdeğeri iş açığına karşılık geliyor. Bu rakam, ILO’nun Ocak 2022’de yayınladığı rakamlardan önemli ölçüde düşüşü temsil ediyor.

Halbuki küresel işgücü piyasaları 2021’in dördüncü çeyreğinden kazanım elde ederek çıkmıştı.

Gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler arasındaki ayrışma

Rapora göre, zengin ve yoksul ekonomiler arasındaki büyük ve daha da büyüyen ayrışma var.

Yüksek gelirli ülkeler, çalışma saatlerinde toparlanma yaşarken, düşük gelirli ülkeler kriz öncesi düzeyle karşılaştırmalı olarak yüzde 3,6 ve düşük-orta gelirli ülkeler ise yüzde 5,7 gerileme yaşadı.

Bu ayrışma trendinin 2022’nin ikinci çeyreğinde daha da kötüleşmesi bekleniyor.

Raporda ILO “Gelişmekte olan bazı ülkelerde hükümetlerin, mali alan yetersizliği ve borç sürdürülebilirlik zorlukları nedeniyle eli-kolu bağlı; öte yandan, işletmeler ekonomik ve mali belirsizliklerle karşı karşıya, çalışanlar ise sosyal korumaya yeterli erişime sahip değil” değerlendirmesini yaptı.

“Küresel salgının başlangıcından iki yılı aşkın süre sonra, çalışma yaşamındaki birçok insan, işgücü piyasaları üzerindeki etkilerin altında hala eziliyor” diyen ILO şu verileri paylaştı:

  • Çalışanların çoğunluğu için emek geliri henüz toparlanmadı. 2021’de, her beş çalışandan üçü, emek gelirinin 2019 dördüncü çeyrek düzeyine toparlanamadığı ülkelerde yaşıyordu.
  • Küresel salgın sırasında, çalışılan saatlerde cinsiyete dayalı açık da arttı. 2022 birinci çeyrekte, küresel çalışılan saatlerde cinsiyete dayalı açık, zaten büyük bir açığın mevcut olduğu kriz öncesi düzeye göre (2019 dördüncü çeyrek) 0,7 yüzdelik puan daha büyüdü. En ağır etkilenenler, kayıt dışı çalışan kadınlar oldu. Gelir grupları bakımından da, cinsiyete dayalı açığın en yüksek olduğu ülkeler düşük ve orta gelirliler oldu.

  • 2021 sonu ve 2022 başlarında ileri ekonomilerdeki boş kadrolarda keskin artış, iş arayanlara göre boş kadro sayısının arttığı, dar bir işgücü piyasasına yol açtı. Ancak toplamda, birçok ülkede işsiz ve yetersiz istihdam edilen işgücünün büyüklüğü dikkate alındığında, işgücü piyasalarının genel olarak aşırı ısındığını gösteren güçlü kanıtlar yok.
  • Ukrayna krizinin daha da kötüleştirdiği üretim ve ticaret aksamaları nedeniyle, gıda ve emtia fiyatları, yoksul haneleri ve başta kayıtdışı ekonomide faaliyet gösterenler olmak üzere küçük işletmeleri çok ağır etkiliyor.

“İnsan odaklı toparlanma”

Raporda görüşlerine yer verilen ILO Genel Direktörü Guy Ryder, “Küresel işgücü piyasasının toparlanması tersine döndü. Dengesiz ve kırılgan toparlanma, birbirlerini ağırlaştıran krizlerin birleşmesiyle daha da belirsiz hale geldi. Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, çalışanlar ve aileleri üzerindeki etkiler çok yıkıcı olacak, sosyal ve siyasi depremlere yol açabilecek” dedi.

Ryder “Bugün artık, birlikte çalışmamız ve insan odaklı toparlanmayı yaratmaya odaklanmamız her zamankinden çok daha zorunlu hale geldi” diye konuştu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

ILO’dan Türkiye’ye ‘KHK İhraçları’ Uyarısı

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Uzmanlar Komitesi Raporu, Türkiye’de Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) kamudan ihraç edilen yaklaşık 126 bin kişinin hukuki durumunu bir kez daha gündeme getirdi. Raporda, işe dönüş talebi ile açılan davaların yüzde 88’inin reddedilmiş olması ile ilgili, “Yüksek sayıdaki ret davaları kaygıyla not edilmekle birlikte üzüntüyle karşılanmaktadır” denildi.

Genel istatistikler kaydedilirken sendika üyeleri ve görevlilerinin sayısı hakkında bilgi verilmemesine ilişkin de “Üzüntüyle karşılanmaktadır” ifadesi kullanıldı. KHK ile ihraç edilen ve hukuk mücadelesi veren sendika üyeleri ise DW Türkçe’den Eray Görgülü’ye yaptıkları açıklamada, “Yıllardır neden ihraç edildiğimizi bilmiyoruz, savunma hakkımız bile elimizden alındı” diyor.

Ret davalarının oranı, “kaygıyla not edilmekte”

ILO’nun 2022 yılına ilişkin Uzmanlar Komitesi Raporu kamuoyuna duyuruldu. Raporun Türkiye ile ilgili kısmında OHAL kapsamındaki ihraçlar ile iktidarın sendikal faaliyetlere bakışına yönelik eleştirilerde bulunuldu. Raporun “Olağanüstü Hal kararnameleri kapsamında kamu sektöründeki toplu işten çıkarmalar” başlıklı kısmında kamu sektöründeki sendika üyesi ve görevlilerinin işten çıkarılma gerekçelerinin dikkatle incelendiği ifade edildi.

Raporda Türkiye hükümeti tarafından sunulan bilgiye göre KHK ile işten çıkarılan 126 bin 674 kişinin OHAL İnceleme Komisyonu’na başvuru yaptığı bunlardan 14 bin 72’sinin işe iadesinin kabul edildiği, 101 bin 58’inin ise reddedildiği ifade edildi. Bu kapsamda 11 bin 544 başvurunun da henüz kararlaştırılmadığı vurgulandı.

Raporda, hükümet tarafından verilen istatistiklerde sendika üye ve görevlilerinin sayısı hakkında bilgi verilmemiş olmasına ilişkin “Komite, üzüntüyle karışlamaktadır” ifadesi kullanıldı. Ret davalarının oranına ilişkin ise “Yüksek sayıdaki (mevcut durumda neredeyse yüzde 88) ret davalarını kaygıyla not etmekle birlikte, Komite, İnceleme Komisyonu’nun sendika üyeleri ve görevlileriyle ilgili olumsuz kararlarının sayısı ve sonucuna yönelik bilgi eksikliğini de üzüntüyle karşılamaktadır” denildi.

Raporda ayrıca OHAL İnceleme Komisyonu’nun ve onun kararlarını gözden geçiren idari mahkemelerin, sendika üyeleri ile görevlilerinin işten çıkarılma gerekçelerini dikkatle incelemesi ve sendika dışı nedenlerle işten çıkarılan sendikalıların işe iade emrini vermesi gerektiği hatırlatıldı.

İhraç edilen Eğitim-Sen üyelerinin yüzde 75’i işsiz

Raporda ayrıca kamu hizmetinden ihraç edilen Eğitim-Sen üyelerinin yaklaşık yüzde 75’inin halen işsiz olduğuna yönelik iddiaya da yer verildi. Hükümet tarafından yeterince bilgi sunulmamış olması da “Komite, Hükümet tarafından bu ciddi ithama ilişkin hiçbir bilgi sunulmamasını üzüntüyle karşılamakta ve Hükümet’in bu konuyla ilgili yorumlarını sunmasını bir kez daha talep etmektedir” ifadesiyle eleştirildi.

Sendikal faaliyetlerle ilgili ayrıca KESK’e ilişkin şu tespite de yer verildi: “Komite, sunduğu gözlemlerde KESK’in, üyelerinin transfer edildiği ve yerlerinin değiştirildiğine yönelik yeni iddialarda bulunduğunu kaydetmektedir. Komite, Hükümet’in, KESK’in söz ettiği tüm transferlerin hizmet gerekleri doğrultusunda zorunlu olarak yapıldığı ve sendikalaşma özgürlüğüne halel getirmeye yönelik ayrımcılıkların ulusal mevzuata aykırı olacağı yönündeki beyanını kaydetmektedir.” Raporda, komitenin Hükümet’ten, sendikalaşma özgürlüğüne halel getirmeye yönelik ayrımcılık uygulamaları konusunda sosyal taraflarla yakın ilişkiler kurmaya yönelik atılan somut adımlarla ilgili bilgi talep ettiği de dile getirildi.

“Sendikal faaliyetler suç kapsamında değerlendirildi”

Sendikal faaliyetleri nedeniyle kamudan ihraç edilenlerden Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu üyesi Ahmet Karagö, yaklaşık 6 yıldır hukuk mücadelesi veriyor. 29 Ekim 2016 tarihinde çıkarılan KHK ile ihraç edildiğini belirten Karagöz, “Halen neden ihraç edildiğimi bilmiyorum” dedi. Sendikal faaliyetlerini sürdüren Karagöz, “Hukukta en temel hak, savunma hakkıdır. Savunma hakkı dahi tanınmadan ihraç edildik. Tabii ki ihraç edilen sadece ben değilim. Bin 602 üyemiz farklı KHK’lerle ihraç edildi” dedi.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidarın Eğitim-Sen’e yönelik yönelimleri olduğunu dile getiren Karagöz, “Örgütümüzün sendikal faaliyetleri suç kapsamında değerlendirildi. Üyelerimiz, açığa alındı, ihraç edildi, sürgün edildi. Gözaltına alındı, tutuklanan üyelerimizin de olduğunu özellikle ifade etmek isterim” diye konuştu.

“OHAL Komisyonu, bizleri oyalıyor”

15 Temmuz sonrasında Eğitim-Sen’e üye 11 bin 400 kişinin idari işlem yapılmadan önce açığa alındığını sonrasında yürüttükleri mücadele sonucunda bu kişilerin büyük bölümünün göreve iade edildiğini belirten Karagöz, “Sonrasında benim de içinde olduğum bin 602 üye ve yöneticimiz ihraç edildi” dedi. İktidarın halen ihraç sebeplerini kendileriyle paylaşmadığını belirten Karagöz, “Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen Barış İmzacısı olarak bilinenlerden Eğitim-Sen üyesi 340 arkadaşımızın tamamına ret verildi” ifadesini kullandı. Bunun dışında 480’e yakın Eğitim-Sen üyesinin dosyasının halen komisyonda beklediğine dikkat çeken Karagöz, “OHAL Komisyonu, bizleri oyalıyor” dedi. Sendikal eylem ve faaliyetlerin her ilde farklı değerlendirildiğini de vurgulayan Karagöz, şöyle devam etti: “Bazı il milli eğitim müdürleri yaptığımız eylem ve etkinlikleri sendikal faaliyet kapsamında değerlendirirken, bazı il milli eğitim müdürleri ise suç kapsamında değerlendirip hakkımızda adli ve idari soruşturmalar başlattı.”

“Çok ağır süreçlerden geçiyoruz”

Türkiye’de KHK ile ihraç edilen on binlerce kamu görevlisinden birisi de Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzalayanlardan, KESK Uluslararası İlişkiler Uzmanı Osman İşçi. ILO Uzmanlar Komitesi’nin hükümete ihlallerle ilgili sorular yönelttiğini ve yanıtlarını aldıktan sonra raporu hazırladığına dikkat çeken İşçi, “Raporda, çalışma örgütü uzmanlarının duyduğu kaygılar ve hükümetten talepleri yer alıyor” dedi. KHK ihraçları ile kamu görevlilerinin savunma hakkının elinden alındığını savunan İşçi, “KHK ile ihraç edilen birisi, sadece çalışma hakkını kaybetmiyor. Aynı zamanda seyahat hakkını, sosyal güvence hakkını kaybediyor” dedi. Türkiye’nin içinden geçtiği kutuplaşma dönemi nedeniyle aynı zamanda etiketlendiklerini belirten İşçi, “Sosyal çevreden uzaklaşma, izole olma, ailevi ilişkilerinin kopması, kurulu düzen olarak nitelendirilebilecek evliliklerin bitmesi gibi sonuçlarla karşılaşılıyor” diye konuştu. İhraçlar sonrası intihar edenlerin de olduğunu hatırlatan İşçi, “Her birimiz çok ağır süreçlerden geçiyor. Sosyal güvenceniz yoksa, geçiminizi sağlayamıyorsanız, özel sektörde de iş bulamadığınızda süreçler ağırlaşıyor” ifadesini kullandı.

“Savunma hakkımız elimizden alındı”

120 binden fazla kamu emekçisinin ihraç edilmesinin kamu hizmetlerine olumsuz yansımasının olduğunu kaydeden İşçi, “10 binlerce öğretmenin bir anda işinden olması eğitimin niteliğinde, binlerce hakim ve savcının ihraç edilmesi yargının işleyişinde olumsuz sonuçlara neden oluyor” dedi. Kendisinin de binlerce kamu görevlisi gibi bir gecede isminin KHK listesinde yer almasıyla ihraç edildiğini kaydeden İşçi, şunları söyledi: “Suçluluğu kanıtlanana kadar herkes masumdur. Bizim durumumuzda biz suçsuzluğumuzu kanıtlamaya çalışıyoruz. Savunma hakkımız elimizden alındı. Başvuru ile ilgili de mekanizma yok. OHAL İnceleme Komisyonu’na belge sunmaktan başka bir durum söz konusu değil.” İhraçların bireyleri yaşamında ayrı ayrı yaralar açtığını da belirten İşçi, “Hem anne, hem de babası aynı ihraç edilen çocuklar var. Bu çocuklar sosyal güvenceden yoksun hale geliyor. Covid döneminde sağlık hakkının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Bir kişinin ilanihaye kamu hizmetinden çıkarılması evrensel hukuka da aykırı” diye konuştu.

Paylaşın

ILO: 2022’de İşsiz Sayısı 207 Milyona Ulaşacak

Pandemi küresel işgücü piyasası üzerinde etkili olmaya devam ederken, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 2022 yılı için istihdam tahminlerini düşürerek, toparlanmanın “yavaş ve belirsiz” olduğu uyarısında bulundu. ILO, çalışılan saat açısından işgücü rakamlarının, tahmin edilenin iki katı bir açık sergileyeceği ve 2022’de küresel işsizliğin 207 milyonu aşacağını bildirdi.

Merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “2022 Dünya İstihdam ve Sosyal Görünüm Eğilimleri” (WESO Tendances) adlı raporunu yayınladı. Raporda, 2022’de işgücü piyasasının toparlanması için tahminlerini aşağı çeken kurum, 2019’un dördüncü çeyreğine kıyasla, çalışma saatlerinin 52 milyon tam zamanlı işe eşdeğer oranda azalacağını belirtti. 2021 Mayıs ayında yayınlanan “tahmin raporunda” bu açık 26 milyon tam zamanlı işe eşdeğer öngörülüyordu.

Raporda, 2021’de bir önceki yıla oranla gelişme sağlansa da, toplam çalışma saatinin pandemi öncesine oranla yüzde 2 daha düşük olduğu da tespitler arasında yer aldı. Küresel olarak, işsizliğin en az 2023 yılına kadar Kovid 19 öncesi seviyelerin üzerinde kalması bekleniyor.

Pandemi öncesi, 2019 yılında 186 milyon olan küresel işsizliğin, 2022 yılında 207 milyon civarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu durumda, 2022’de istihdama genel katılım oranının, 2019 yılından 1,2 puan düşük kalması bekleniyor.

Raporda, 2022 tahminine yönelik bu aşağı yönlü revizyonun “beklenmeyen Delta ve Omicron varyantlarının çalışma yaşamı üzerindeki etkisi ve pandeminin geleceğiyle ilgili büyük belirsizlikten” kaynaklandığı vurgulanıyor.

Ülkeler ve meslekler arası eşitsizlik

ILO raporunda, Kovid 19 krizi sürecinde farklı iş kategorileri ve ülkeler arasındaki eşitsizliklerin devam ettiği konusunda da uyarıda bulunuyor. Bu krizin, ülkeler içindeki ve ülkeler arasındaki zaten mevcut olan eşitsizlikleri daha da şiddetlendirdiği ve gelişmişlik düzeylerine bakılmaksızın neredeyse tüm ülkelerin sosyal ve mali yapısını zayıflattığı tespitinde de bulunuluyor.

Pandeminin yol açtığı hasarı onarmanın muhtemelen yıllar alacağı belirtilen raporda, “Bu durumun faaliyet açığı oranı, hane halkı geliri ve hatta sosyal ve siyasi uyum üzerinde olası uzun vadeli sonuçlarından endişe edildiği” dile getiriliyor.

ILO Genel Direktörü Guy Ryder, raporun yayınlanmasından önce düzenlenen basın toplantısında bu aşağı yönlü revizyonun “öneminin” altını çizdi. Krizin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, görünümün hala kırılgan olmaya devam ettiğini vurgulayan Ryder, endişelerini, “Zaten işgücü piyasasında potansiyel olarak kalıcı hasar görüyoruz ve yoksulluk ve eşitsizlikte endişe verici bir artışa tanık oluyoruz. Birçok işçi, örneğin uluslararası seyahat ve turizm sektöründeki uzun süreli gerilim nedeniyle, yeni iş kollarına kaymak zorunda kalıyor. Geniş kapsamlı bir işgücü piyasası toparlanması olmadan bu salgından kurtulamayacağız. Bu toparlanmanın sürdürülebilir olması için insana yakışır iş, istihdam yaratma, işçi hakları, sosyal koruma ve sosyal diyalog ilkelerine dayanması gerekir” dedi.

Kuzey Amerika ve Avrupa toparlanıyor

Rapordaki bilgilere göre iyileşme hızında önemli farklılıklar olmasına rağmen, pandeminin etkileri dünyanın tüm bölgelerinde işgücü piyasalarında hissediliyor. En cesaret verici toparlanma işaretleri Kuzey Amerika ve Avrupa’da, en olumsuz toparlanma ise Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Karayipler’de görülüyor. Ulusal düzeyde işgücü piyasası toparlanması yüksek gelirli ülkelerde en güçlüyken, düşük ve orta gelirli ekonomilerde en zayıf oranda gerçekleşiyor.

Krizin kadın istihdamı üzerindeki orantısız etkisinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesinin muhtemel olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, eğitim ve öğretim kurumlarının pandemi nedeniyle kapatılmasının, özellikle internet erişimi olmayan gençler başta olmak üzere, gençlerin tümü üzerinde “uzun vadeli kademeli etkileri olacağı” kaydediliyor.

Politika tavsiyeleri

ILO Raporu, 2022 ve 2023 için ayrıntılı işgücü piyasası tahminlerini içeriyor. Ayrıca, Kovid 19 kriziyle ilgili çeşitli ulusal destek ve toparlanma politikaları göz önüne alındığında, dünya genelindeki farklı iş kategorileri ve ekonomik sektörlerde, işgücü piyasalarının toparlanmasının bir değerlendirmesini içeriyor ve sonuçları analiz ediyor.

ILO raporunda ayrıca hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, krizden tamamen kapsayıcı ve insan merkezli bir iyileşme yaratmayı amaçlayan ana politika tavsiyeleri de veriliyor. ILO’nun tavsiyeleri, 2021 Haziran ayında örgütün 187 üye ülkesince kabul edilen ” Kovid 19 küresel salgınından kapsayıcı, sürdürülebilir, dayanıklı ve insan merkezli toparlanmaya yönelik Küresel Eylem Çağrısı’’nı temel alıyor.

(Amerika’nın Sesi / Arzu Çakır)

Paylaşın