Filistin Kurtuluş Örgütü: Dünü Bugünü

1964 yılında kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ile bağımsız bir devlet kurma mücadelesini temsil etmektedir.

Haber Merkezi / El Fetih, Halk Cephesi (FHKC) gibi çeşitli Filistinli grupları bünyesinde barındıran FKÖ, Filistinlilerin siyasi ve askeri temsilcisi olarak tanınmıştır ve 1974’te Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Filistin halkının resmi temsilcisi olarak kabul edilmiştir.

FKÖ, Filistinlilerin İsrail işgaline karşı mücadelesini koordine etmek ve Filistin devletini kurmak amacıyla kurulmuştur. Başlangıçta silahlı mücadeleyi ön plana alan FKÖ, 1990’lardan itibaren diplomatik çabalara ağırlık vermiştir.

100’den fazla ülkede Filistin’in temsilcisi olarak tanınan FKÖ, BM’de gözlemci statüsüne sahiptir. FKÖ, 2015 yılında da Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) üye olmuştur.

1993’te İsrail ile imzalanan Oslo Anlaşmaları, FKÖ’nün İsrail’i tanımasını ve iki devletli çözüm için müzakerelere başlamasını sağlamıştır. Bu anlaşmalar, Filistin Yönetimi’nin (FÖY) kurulmasına yol açmıştır.

FKÖ, Filistin davasının uluslararası alanda savunulmasında hala önemli bir rol oynasa da, iç bölünmeler ve İsrail ile süren müzakerelerdeki tıkanıklıklar nedeniyle etkisi tartışma konusudur. Örgüt, iki devletli çözüm ve diplomatik çabaları desteklemeye devam etmektedir.

Yaser Arafat, 1969’dan 2004’teki ölümüne kadar FKÖ’nün lideriydi. Şu an ise Mahmud Abbas, FKÖ Yürütme Komitesi’nin başkanıdır.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Dikkat Çeken Eylemleri:

FKÖ, kuruluşundan itibaren Filistin davasını hem silahlı mücadele hem de diplomatik yollarla ilerletmek için çeşitli eylemler gerçekleştirmiştir. FKÖ’nün dikkat çeken eylemleri, tarihsel olarak farklı dönemlerde farklı stratejilere dayanmıştır.

Silahlı Mücadele Dönemi (1960’lar-1970’ler):

FKÖ, özellikle 1960’lar ve 1970’lerde İsrail’e karşı silahlı mücadele yürütmüştür. Bu dönemde dikkat çeken eylemler:

1965 El Fetih Saldırıları: FKÖ’nün ana bileşeni El Fetih, 1965’te İsrail’e karşı ilk gerilla saldırılarını başlatmıştır. Bu, FKÖ’nün silahlı mücadele döneminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Kara Eylül (1970): Ürdün’deki Filistin mülteci kamplarından Ürdün hükümetine karşı eylemler düzenleyen FKÖ, Ürdün ordusuyla çatışmıştır. Bu olay, FKÖ’nün Ürdün’den Lübnan’a sürülmesine yol açmıştır.

Münih Olimpiyatları Saldırısı (1972): FKÖ’nün bir kolu olan Kara Eylül örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrailli sporcuları rehin almıştır. Operasyon, 11 İsrailli sporcunun ölümüyle sonuçlanmış ve uluslararası alanda büyük yankı uyandırmıştır. FKÖ, bu eylemi resmî olarak üstlenmese de, olay örgüte bağlanmış ve büyük tartışma yaratmıştır.

Lübnan İç Savaşı (1975-1982): FKÖ, Lübnan’da üslendiği dönemde Lübnan İç Savaşı’na karışmış ve İsrail’e karşı sınır ötesi saldırılar düzenlemiştir. 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgaliyle FKÖ, Beyrut’tan Tunus’a çekilmek zorunda kalmıştır.

Diplomatik Eylemler (1980’ler-1990’lar):

FKÖ, 1980’lerden itibaren silahlı mücadeleden diplomasiye yönelmiş ve uluslararası alanda meşruiyet kazanmaya odaklanmıştır:

1988 Bağımsızlık İlanı: Yaser Arafat liderliğinde FKÖ, 15 Kasım 1988’de Filistin Devleti’ni ilan etmiştir. Bu, Filistin davasının uluslararası alanda tanınmasında önemli bir adım olmuş ve 100’den fazla ülke tarafından desteklenmiştir.

Oslo Anlaşmaları (1993): FKÖ, İsrail ile gizli görüşmeler sonucunda Oslo Anlaşmaları’nı imzalamıştır. Bu anlaşma, FKÖ’nün İsrail’i tanımasını ve iki devletli çözüm için müzakerelere başlamasını sağlamıştır. Filistin Yönetimi’nin kurulması, bu dönemin en önemli sonucu olmuştur.

BM’de Gözlemci Statüsü (1974 ve 2012): FKÖ, 1974’te Birleşmiş Milletler’de Filistin halkının temsilcisi olarak tanınmıştır. 2012’de ise Filistin, BM’de “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanmıştır. Bu, FKÖ’nün diplomatik başarısı olarak görülmüştür.

İkinci İntifada ve Sonrası (2000’ler):

İkinci İntifada (2000-2005): FKÖ’nün ana bileşeni El Fetih, İkinci İntifada’da aktif rol oynamıştır. Bu dönemde hem silahlı eylemler hem de sivil direniş dikkat çekmiştir. Ancak FKÖ, Hamas’ın yükselişiyle etkisini kısmen kaybetmiştir.

Uluslararası Diplomasi: FKÖ, 2000’lerde ve sonrasında Filistin davasını BM, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası platformlarda savunmaya devam etmiştir. Özellikle İsrail yerleşim politikalarına karşı uluslararası mahkemelerde (örneğin, Uluslararası Ceza Mahkemesi) girişimlerde bulunmuştur.

Paylaşın

Postfaşizm Ve Neofaşizmi Anlamak

Neofaşizm, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı (II. Dünya Savaşı) sonrası dönemde ortaya çıkan, klasik faşizmin ideolojik unsurlarını modern koşullar altında yeniden uyarlayan aşırı sağ akımdır.

Kurtuluş Aladağ / Temel olarak milliyetçilik, ırkçılık, otoriterlik ve yabancı/göçmen düşmanlığını ön plana çıkaran bu hareket, faşizmin “yeni” (neo-) versiyonu olarak tanımlanır.

Postfaşizm, neofaşizmden farklı olarak, faşizmin klasik unsurlarını daha inceltilmiş, modernize edilmiş ve genellikle demokratik sistemlerin içinde gizlenmiş bir şekilde yeniden üreten bir ideolojik ve siyasi akımdır.

Neofaşizm Nedir?

Neofaşizm, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı (II. Dünya Savaşı) sonrası dönemde ortaya çıkan, klasik faşizmin ideolojik unsurlarını modern koşullar altında uyarlayan bir aşırı sağ akımdır. Temel olarak milliyetçilik, ırkçılık, otoriterlik ve yabancı/göçmen düşmanlığını ön plana çıkaran bu hareket, faşizmin “yeni” (neo-) versiyonu olarak tanımlanır.

Neofaşizm, klasik faşizmden (örneğin Mussolini’nin İtalya’sı veya Hitler’in Nazizm’i) farklı olarak, açık bir totaliter rejim kurmak yerine demokrasi kisvesi altında popülist ve otoriter yapılar oluşturmayı tercih eder. Bu akım, ekonomik krizler, küreselleşme karşıtlığı ve kültürel kimlik kaygılarını besleyerek yayılır.

1950’lerden itibaren Avrupa’da (Özellikle İtalya, Fransa ve Almanya) ve diğer bölgelerde görülmeye başlayan neofaşizm, savaş sonrası faşist kalıntıların evrilmesiyle şekillenmiştir; örneğin İtalya’da MSI (İtalyan Sosyal Hareketi) gibi partiler neofaşizmin öncüleri olmuştur.

Günümüzde ABD’de Alt-Right hareketi, Avrupa’da AfD (Almanya), Ulusal Cephe (Fransa) veya Türkiye’de bazı milliyetçi gruplar neofaşizm eğilimler gösterir. Emperyalist sistemin çelişkileri ve neoliberalizmin yarattığı eşitsizlikler, bu akımın nesnel koşullarını hazırlar.

Neofaşizm, klasik faşizmle benzerlikler taşırken, moderniteye uyum sağlar.

Klasik Faşizmin (1920 – 1940’lar) Temel Özellikleri:

Açık totaliter diktatörlük, tek parti rejimi
Devlet kontrollü korporatizm
Irkçı ideolojiyi devlet şiddetiyle dayatma
Yahudiler, komünistler (açık nefret)
Orta ve alt sınıflar, işsizlik korkusu

Neofaşizmin (1950’lerden günümüze) Temel Özelikleri:

Seçimli otoriter popülizm, demokrasi kisvesi
Neoliberalizmle iç içe, millî ekonomi vurgusu
Sosyal medya ve popülist söylem (göçmen korkusu)
Göçmenler, azınlıklar, “kültürel yozlaşma”
İşçi kitleleri, küreselleşme mağdurları

Türkiye’de neofaşizm tartışmaları, özellikle 1970’ler ve 1990’lardaki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Ülkü Ocakları etrafında yoğunlaşmıştır. Bu gruplar, solcu akademisyenler ve medya tarafından neofaşist olarak nitelendirilmiştir.

12 Eylül öncesi MHP’nin paramiliter kanadı olarak görülen Ülkü Ocakları, radikal sağın simgesiydi. Günümüzde de MHP, “postfaşist” bir yapı olarak tartışılmaktadır; otarşik neoliberalizm (milli ekonomi içinde serbest piyasa) ve AB karşıtlığı vurgulanmaktadır.

2000’lerden itibaren ultra milliyetçilik popülerleşmiştir; bu medya, futbol ve devlet politikalarına da yansımıştır. Emre Arslan gibi yazarlar, MHP’yi “neofaşizmin Türkiye versiyonu” olarak tanımlamıştır.

Neofaşizm, emperyalizmin çelişkilerinden beslenir ve yok olmaz; değişerek varlığını sürdürür. Antifaşist mücadele, bu akımın krizlerdeki rolünü anlamaktan geçmektedir.

Postfaşizm Nedir?

Postfaşizm, neofaşizmden farklı olarak, faşizmin klasik unsurlarını daha inceltilmiş, modernize edilmiş ve genellikle demokratik sistemlerin içinde gizlenmiş bir şekilde yeniden üreten bir ideolojik ve siyasi akımdır.

Neofaşizm açıkça faşist semboller ve söylemler kullanırken, postfaşizm daha örtülü bir şekilde işler; demokrasi, popülizm ve kültürel muhafazakârlık kisvesi altında faşist eğilimleri normalleştirir. Bu terim, özellikle 21. yüzyılda aşırı sağın dönüşümünü ve ana akım siyasete entegrasyonunu tanımlamak için kullanılmaktadır.

Postfaşizm, klasik faşizmin otoriter, militarist ve totaliter yapısını doğrudan benimsemez; bunun yerine, modern demokrasilerin araçlarını (seçimler, medya, popülist söylemler) kullanarak otoriter bir düzen kurmayı hedefler.

Postfaşizmin Ana Özellikleri:

Popülist Söylem: “Halk” ve “seçkinler” arasında yapay bir karşıtlık yaratır. Göçmenler, azınlıklar veya “iç düşmanlar” (örneğin, “globalist elitler”) hedef alınır.

Kültürel Milliyetçilik: Açık ırkçılık yerine, kültürel homojenlik vurgusu yapılır. Örneğin, “Batı değerlerini koruma” veya “millî kimlik” söylemleriyle azınlıklara karşı ayrımcılık meşrulaştırılır.

Demokrasi Kılığı: Totaliter rejim yerine, seçimle gelen otoriter liderler veya partiler aracılığıyla güç konsolide edilir. Medya kontrolü ve yargı bağımsızlığının zayıflatılması bu süreçte yaygın araçlardır.

Esnek İdeoloji: Postfaşizm, sabit bir ideolojiye bağlı kalmaz; yerel koşullara göre şekillenir. Örneğin, Avrupa’da İslam karşıtlığı, Türkiye’de ise Kürt veya Alevi karşıtlığı öne çıkabilir.

Neoliberalizmle İlişki: Klasik faşizmin devletçi ekonomisine karşın, postfaşizm genellikle neoliberal politikalarla uyumludur; ancak millî ekonomi söylemini kullanır.

Postfaşizm ve Neofaşizm Arasındaki Farklar:

Neofaşizm:

Açık milliyetçilik, ırkçı veya paramiliter
Demokrasiyi açıkça reddedebilir
Faşist semboller ve nostalji (örneğin, bozkurt, gamalı haç)
Daha dar, radikal sağ taban
Millî ekonomi vurgusu, korporatizm

Postfaşizm:

Örtülü milliyetçilik, popülist ve “kültürel”
Demokrasiyi araçsallaştırır, seçimle güç kazanır
Modern, ana akım semboller ve söylemler
Geniş kitleler, orta sınıf ve muhafazakârlar
Neoliberalizmle uyumlu, esnek ekonomi

Türkiye’de postfaşizm, özellikle 2000’lerden itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ittifakıyla tartışılmaktadır. Bazı akademisyenler ve sol entelektüeller, bu ittifakın postfaşist eğilimler sergilediğini savunmaktadır:

Otoriter Popülizm: AKP’nin “millî irade” söylemi, muhalifleri “dış güçlerin maşası” olarak damgalama ve medya kontrolü postfaşist özellikler taşımaktadır.

Kültürel Hegemonya: Dinî ve millî değerler üzerinden toplumun homojenleştirilmeye çalışılması, Aleviler, Kürtler ve seküler kesimlere yönelik dışlayıcı söylemler.

Devlet Aygıtlarının Kullanımı: Yargı, emniyet ve eğitim gibi kurumların parti ideolojisi doğrultusunda yeniden yapılandırılması.

Milliyetçilik ve Dış Düşman: “Yeni Osmanlıcılık” veya “Batı karşıtlığı” gibi söylemler, postfaşist bir “biz ve onlar” ayrımını beslemektedir.

Örneğin, Emre Arslan gibi yazarlar, MHP’nin neofaşist köklerden postfaşist bir çizgiye evrildiğini, AKP ile ittifakının ise bu dönüşümü hızlandırdığını belirtmektedir. Ancak, bu görüşler tartışmalıdır; bazıları bu analizlerin ideolojik önyargı içerdiğini savunmaktadır.

Örneğin, Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’si (şimdi Ulusal Birlik), İtalya’daki Fratelli d’Italia veya Macaristan’da Viktor Orban’ın Fidesz partisi, postfaşist olarak nitelendirilmektedir. Bu partiler, açık faşizmden uzak durarak ana akım seçmenlere hitap etmektedirler.

ABD’de Donald Trump dönemi, “Make America Great Again” söylemiyle postfaşist eğilimler sergilemiştir; ancak doğrudan faşizmden ziyade popülist otoriterlik olarak sınıflandırılmaktadır. Hindistan’da Narendra Modi’nin BJP hükümeti, Hindu milliyetçiliği ve Müslüman karşıtı politikalarla postfaşist özellikler taşımaktadır.

Postfaşizm, açık diktatörlükten ziyade demokrasinin içinin boşaltılması yoluyla işlemektedir. Bu nedenle, klasik faşizmden daha sinsi kabul edilmektedir:

Normalleşme: Faşist söylemler, popülist politikalarla ana akıma taşınır, böylece bu söylemler toplum tarafından kabul edilir.

Polarization: Toplum, “biz” ve “onlar” olarak bölünür; bu, iç çatışmaları körüklemektedir.

Kurumsal Erozyon: Yargı, medya ve sivil toplumun bağımsızlığı zayıflatılarak otoriterlik yerleştirilmektedir.

Sonuç olarak; Postfaşizm, faşizmin modern bir uyarlaması olarak, demokrasinin araçlarını kullanarak otoriter bir düzen kurmayı hedeflemektedir. Türkiye’de bu eğilim, milliyetçilik ve dinî muhafazakârlıkla harmanlanarak kendine özgü bir biçim almaktadır.

Küresel çapta ise ekonomik krizler, kültürel kimlik kaygıları ve küreselleşme karşıtlığı, postfaşizmin yayılmasını beslemektedir. Antifaşist mücadele, bu akımın örtülü doğasını teşhis etmeyi ve demokratik kurumları güçlendirmeyi gerektirmektedir.

Paylaşın

Yaşlı Yetişkinler İçin En İyi Kan Basıncı Nedir?

Yüksek tansiyon veya hipertansiyon, kalp hastalığı, felç ve böbrek sorunları gibi ciddi durumlara yol açabilen bir sağlık sorunudur. Birçok yaşlı yetişkin için de kan basıncını yönetmek sağlıklı kalmanın önemli bir parçasıdır.

Haber Merkezi / Doktorlar, kan basıncını kontrol altında tutmak için beslenme, egzersiz ve ilaç değişiklikleri önerirler. Peki 60 yaş ve üzeri kişiler için ideal kan basıncı hedefi ne olmalıdır?

Yakın zamanda Cardiovascular Innovations and Applications dergisinde yayınlanan bir araştırma, yüksek tansiyonu olan yaşlılar için en iyi sistolik kan basıncı (SBP) seviyesini inceledi. Sistolik kan basıncı, kan basıncı ölçümündeki en üst sayıdır ve kalbiniz attığında atardamarlarınızdaki basınç miktarını gösterir.

Araştırmacılar, net bir cevap elde etmek için Bayes ağı meta-analizi adı verilen bir yöntem kullandılar. Bu yöntem, güvenilir sonuçlar elde etmek için birçok farklı çalışmadan elde edilen verileri bir araya getiriyor. Araştırmacılar, ciddi kalp rahatsızlıkları, kalp hastalığından ölümler, herhangi bir nedene bağlı ölümler, kalp krizi, kalp yetmezliği ve felç gibi sonuçlara odaklanan altı farklı çalışmayı incelediler.

Araştırmada, sistolik kan basıncının 130 mmHg’nin altında tutulmasının, kan basıncını 140 mmHg veya daha yüksekte tutmaya kıyasla ciddi kalp sorunlarının sayısını azaltmaya yardımcı olduğu bulundu. Araştırmada, daha düşük kan basıncı hedeflerine sahip kişilerde kalp krizi, felç ve ölüm vakaları da daha az görüldü. Ancak, gruplar arasındaki farklar her kategoride anlamlı olarak adlandırılacak kadar büyük değildi.

Sonuç, sistolik kan basıncını 130 mmHg’nin altında tutmanın 60 yaş ve üzeri kişiler için en iyi hedef olabileceği idi.

Kısacası, bu yeni araştırma, hipertansiyonu olan yaşlı yetişkinlerin kalplerini ve sağlıklarını korumak için sistolik kan basıncını 130 mmHg’nin altına düşürmeyi hedeflemenin en etkili yol olabileceğini öne sürüyor. Ancak sizin için en uygun planı bulmak için her zaman bir sağlık uzmanına danışın.

Paylaşın

NATO’dan Ukrayna’nın İşgal Altındaki Toprakları İçin “Baltık Modeli” Önerisi

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Donald Trump – Vladimir Putin görüşmesi öncesi, Ukrayna’nın işgal altındaki toprakları için “Baltık modeli”nin uygulanması önerisinde bulundu.

NATO Genel Sekreteri Rutte ayrıca görüşmelerde Ukrayna’nın da masada olması gerektiğini söyledi.

ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ağustos Cuma günü, ABD’nin Rusya’ya komşu eyaleti Alaska’da bir araya gelmeleri bekleniyor.

Putin’in 2015’ten bu yana ilk kez ABD toprağına ayak basacağı görüşmeden beklentilere dair Amerikan ABC News kanalına mülakat veren NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, bu toplantının savaşı bitirmek konusunda Putin’in ciddi olup olmadığını test etme imkânı verdiğini söyledi.

Rutte, olası bir anlaşmanın Ukrayna’nın askeri kapasitesine yönelik sınırlamalar veya NATO’nun Letonya, Estonya ve Finlandiya gibi ülkelerdeki varlığına dair kısıtlama içermemesi gerektiğini vurguladı.

“Şu anda Rusya’nın Ukrayna topraklarının bir kısmını kontrol ettiğini kabul etmemiz gerekiyor” diyen Rutte, işgalin fiili olarak kabul edilebileceğini ancak resmen tanınmaması gerektiğini şu sözlerle ifade etti:

“Mesele gelecekteki bir anlaşmada Rusya’nın fiilen Ukrayna topraklarının bir kısmını kontrol ettiğinin kabul edilmesi olduğunda, bunun siyasi ve hukuki bir tanıma değil, fiili bir tanıma olması gerekir.”

Rutte, bu noktada Sovyetlerin Baltık ülkelerini işgalini hatırlatarak “Hepimiz hatırlıyoruz ki; Litvanya, Estonya ve Letonya’nın 1940 ile 1991 yılları arasında Washington’da büyükelçilikleri vardı; (ABD) Sovyetler Birliği’nin o toprakları kontrol ettiğini kabul ediyordu ancak bunu hukuken asla onaylamamıştı” dedi.

Rutte ayrıca Alaska’daki görüşmelerde Ukrayna’nın da masada olması gerektiğini belirtti. Kiev ve Avrupa başkentlerinde Trump’ın, Ukrayna olmadan Rusya ile bir anlaşmaya varmasından endişe ediliyor.

Trump geçen hafta yaptığı açıklamada, bir anlaşmanın “her iki tarafın (Rusya ve Ukrayna) da yararına olacak şekilde bazı toprak takaslarını içereceğini” söylemişti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise ülkesinin bulunmadığı bir masada alınacak kararın “ölü doğmuş” ve “uygulanamaz” olacağını belirtiyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Putin, Ukrayna’da Zafer İçin Nelerden Vazgeçebilir?

Çeyrek asırdır Rusya’nın başında bulunan Vladimir Putin, bu süre içerisinde, ülkede kendine özgü bir toplumsal yapı oluşturdu: iç düzen ve istikrar ile siyasi edilgenlik ve devlete sadakat.

Kurtuluş Aladağ / Putin bu durumu, milliyetçi söylem, kontrollü baskı ve ekonomik uyum arasında ustaca bir denge kurarak sağladı.

Ancak Ukrayna savaşı, Putin’in kurduğu bu dengeyi zorluyor gibi görünüyor.

Savaş, Putin’in kişisel iktidarını koruma çabasıyla yakından bağlantılı ve savaşta başarısız olması durumunda rejiminin sorgulanabileceğini biliyor.

Bu nedenle, zaferi garantilemek için iç muhalefeti daha fazla baskı altına alabilir, medya kontrolünü sıkılaştırabilir ve hatta nükleer tehdit gibi aşırı önlemleri dahi gündeme getirebilir.

Ancak, nükleer silah kullanımı gibi adımlar, hem kendisi hem de dünya için yıkıcı sonuçlar doğuracağından, bu konuda temkinli olduğu belirtiliyor.

Putin’in Ukrayna’da zafer için feda edebilecekleri, büyük ölçüde onun stratejik vizyonuna ve kişisel hırslarına bağlı. Rus halkının refahı, ekonomik istikrar, uluslararası itibar ve hatta kendi vatandaşlarının hayatları, onun için ikincil öncelikler gibi görünüyor.

Uzmanlar, Putin’in Ukrayna’da zaferi bir “hayatta kalma meselesi” olarak gördüğünü öne sürerken, eski bir Rus diplomat olan Boris Bondarev, Putin’in savaşı kazanmak için 10 ila 20 milyon Rus askerini feda edebileceğini söylemişti.

Bu da, savaşın Putin için siyasi bir ölüm – kalım meselesine dönüştüğünü gösteriyor.

Savaşı “Rusya’ya ait olanı geri almak” olarak nitelendiren ve Kırım ile Donetsk, Luhansk, Zaporojya ve Herson gibi bölgelerin Rusya’nın olduğunu söyleyen Putin, bu bölgeleri kontrol etmek için Ukrayna’nın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü yok saymayı sürdürebilir.

2014 yılında başlayan Rusya – Ukrayna savaşı, 24 Şubat 2022’de Rusya’nın tam ölçekli işgaliyle tırmanan çatışmalarla devam ediyor. Rusya, özellikle Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinde (Donetsk ve Luhansk) istikrarlı bir ilerleme kaydediyor.

Rus güçleri 2024’te önceki yıla kıyasla altı kat daha fazla toprak ele geçirdi ve stratejik lojistik merkezlere doğru ilerliyor.

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne göre, 2022’den beri 1 milyondan fazla Rus askeri öldü veya yaralandı. Rusya, Ukrayna’ya ait 3.593 askeri altyapı tesisi, 141 uçak, 110 helikopter ve 2.576 tank imha ettiğini iddia ediyor.

Ukrayna tarafında ise 3.375 sivil, 4.150 asker öldü; 1,8 milyon kişi ülke içinde yerinden edildi, 7,6 milyondan fazla kişi mülteci oldu.

UNESCO’ya göre, Rusya 500’den fazla Ukrayna kültürel alanını yok etti veya zarar verdi.

Paylaşın

Düşük Kan Şekerinin Beş Gizli Belirtisi

Tıbbi olarak, düşük kan şekeri veya hipoglisemi, kan şekeri 70 mg/dL’nin altına düştüğünde ortaya çıkar. Bu durum, tip 1 diyabetli kişilerde en yaygın olanıdır, ancak ailesinde diyabet veya obezite öyküsü olan kişiler de bu duruma duyarlı olabilir.

Haber Merkezi / Bazı ilaçlar, yeme bozuklukları, bazı tümörler veya kilo verme ameliyatı gibi faktörler de düşük kan şekerine neden olabilir.

İşte düşük kan şekerinin 5 gizli belirtisi:

Baş dönmesi, sersemlik hissi veya konsantre olamama: Vücut yeterli glikoz almadığında, beyin ihtiyaç duyduğu enerjiyi ememez. Sonuç olarak, baş dönmesi, sersemleme hissi veya konsantre olmakta zorluk çekilir. Bu, kan şekerinin düştüğünün ve vücudun enerjisinin tükendiğinin en yaygın işaretlerinden biridir.

El titremeleri, kaygı veya ani sinirlilik: Beyin çalışmak için glikoza bağımlıdır. Beyin yeterli glikoz almazsa, vücudunu uyarmak için adrenalin hormonu salgılanır. Bu, titreme, kaygı veya hatta ani ruh hali değişimlerine neden olabilir ve sebepsiz yere öfkeli veya kaygılı hissetmeye yol açabilir.

Hızlı kalp atışı: Vücudu uyarmanın yanı sıra adrenalin aynı zamanda kalp atış hızının hızlanmasına ve kan basıncının yükselmesine neden olan “kaç ya da savaş” tepkisini de harekete geçirir. Yüksek kan basıncına sahip olan kişiler bu belirtiye karşı daha hassas olmalıdır.

Belirgin bir nedeni olmayan mide bulantısı: Garip gelebilir ama mide bulantısı, özellikle diyabet ilacı kullanan veya gecikmiş mide boşalması sorunları yaşayan kişilerde aniden ortaya çıkabilen düşük kan şekerinin bir yan etkisidir.

Yoğun ve ani açlık hissi: Vücut yeterli yakıta sahip olmadığında, aşırı aç hisseder. Bunun nedeni, beyne “Hızlı ye!” mesajını gönderen ghrelin hormonunun salınmasıdır. Bu koşullarda, kan şekerini tekrar dengeye getirmek için tatlı yiyeceklere duyulan istek de artar.

Paylaşın

Vladimir Putin: Ukrayna’nın Tamamı Bizim

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusların ve Ukraynalıların tek bir halk olduğunu ve bu bağlamda tüm Ukrayna’nın kendilerine ait olduğunu söyledi: Rus askerinin ayağı nereye basarsa, orası bizimdir.

Haber Merkezi / Petersburg’da düzenlenen uluslararası bir ekonomi forumunda konuşan Vladimir Putin, Rusya’nın kendi güvenliğini korumak için Ukrayna’da savaştığını belirtti.

Rusya Devlet Başkanı Putin, askeri güçlerin Rusya topraklarını korumak amacıyla Ukrayna’nın Sumi bölgesinde bir tampon bölge oluşturduğunu belirterek, aynı birliklerin bölgenin başkenti Sumi’nin kontrolünü ele geçirme olasılığını da dışlamadığını söyledi.

Rusya, Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna topraklarının yaklaşık beşte birini, Luhansk bölgesinin yüzde 99’undan fazlasını, Donetsk, Zaporijya ve Herson bölgelerinin yüzde 70’inden fazlasını ve Harkov, Sumi ve Dnipropetrovsk bölgelerinin bazı kısımlarını kontrol ediyor.

Kiev ve Batılı müttefikleri, Moskova’nın Ukrayna’nın dört bölgesi ve Kırım üzerindeki iddialarının yasadışı olduğunu söylerken, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Ruslar ve Ukraynalıların tek bir halk olduğu fikrini defalarca reddetti. Zelenskiy, Putin’in barış için öne sürdüğü şartların teslimiyete benzediğini de söyledi.

Rusya’nın İngiltere Büyükelçisi Andrei Kelin, daha önce yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın savaşı sona erdirmek için Moskova’nın şartlarını kabul etmesi gerektiği, aksi takdirde Rusya’nın ilerlemeye devam edeceği ve sonunda “teslim olacağı” uyarısında bulunmuştu.

Kelin, Rusya’nın saldırılarını sürdürdüğünü ve operasyonları durdurmak için bir neden görmediğini belirterek, ABD’nin desteklediği ateşkes önerilerini de açıkça reddetti.

Paylaşın

Ukrayna’ya Uyarı: Rusya “Ciddi” Karşılık Verecek

New York Times (NYT), Ukrayna’nın son saldırısının Rusya’nın stratejik kapasitesine büyük zarar verdiğini ve Moskova’nın buna “ciddi” bir yanıt hazırlığında olduğunu yazdı.

Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta tansiyonu yeniden yükseltecek bir gelişme yaşandı. Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU), Rusya’nın derinliklerindeki askeri hava üslerine insansız hava araçlarıyla (İHA) saldırılar düzenlediğini açıkladı. ABD medyasından New York Times, Washington’daki bazı üst düzey isimlere dayandırdığı haberinde, bu saldırıların Rusya’nın stratejik kapasitesine büyük zarar verdiğini ve Moskova’nın buna “ciddi” bir yanıt hazırlığında olduğunu yazdı.

ABD’li yetkililer, Ukrayna’nın saldırılarda kullandığı FPV tipi, düşük maliyetli dronların hedef aldığı Rus savaş uçaklarının toplam değerinin 100 milyon doları aştığını belirtti. Saldırıların yalnızca maddi değil, aynı zamanda sembolik önemi de bulunduğu vurgulandı. “600 dolarlık bir drone ile 100 milyon dolarlık askeri kabiliyeti ortadan kaldırmak, modern savaşın dinamiklerini yeniden yazıyor” diyen yetkililer, operasyonun etkisine dikkat çekti.

Rusya Savunma Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, saldırının Murmansk, İrkutsk, İvanovo, Ryazan ve Amur bölgelerindeki askeri hava üslerini hedef aldığı doğrulandı. Açıklamada, “Bugün Kiev rejimi, Murmansk, İrkutsk, İvanovo, Ryazan ve Amur bölgelerindeki askeri hava üslerine FPV İHA’larla terör saldırıları düzenledi” ifadesi yer aldı. Bakanlık, saldırılar sonucu bazı uçakların alev aldığını ve hasar meydana geldiğini duyurdu.

Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) ise Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, saldırıların “Pavutini” (Örümcek Ağı) adı verilen özel bir operasyonun parçası olduğunu bildirdi. SBU, saldırılar sonucu Rusya’nın stratejik seyir füzesi taşıyan savaş uçaklarının yüzde 34’ünün vurulduğunu öne sürdü.

Açıklamada, Rusya’nın stratejik havacılığına verilen zararın yaklaşık 7 milyar dolar olarak tahmin edildiği ifade edildi. Ukrayna makamları, bu operasyonun hem Rusya’nın askeri caydırıcılığına hem de Ukrayna’nın derin saldırı kabiliyetine dair güçlü bir mesaj olduğunu savundu.

New York Times’a konuşan ABD’li yetkililer, Ukrayna’nın bu operasyon hakkında Washington’a önceden bilgi vermediğini de belirtti. Bunun nedeni olarak ise “ABD’nin karşı çıkacağını bildikleri için bilgilendirme yapılmadığı” gösterildi.

Washington yönetiminin, özellikle Rusya topraklarına yönelik saldırılarda temkinli bir tutum sergilemesi dikkat çekiyor. ABD, Ukrayna’ya sağladığı silahların çoğunlukla savunma amaçlı kullanılmasını şart koşarken, doğrudan Rus topraklarındaki hedeflerin vurulmasına yönelik girişimlere karşı çıkıyor.

ABD’li yetkililer, saldırıların Rusya’yı Ukrayna’daki askeri operasyonlarını azaltmaya sevk etmeyeceğini, aksine Kremlin’in “ciddi” bir karşılık vermeye hazırlandığını belirtti. Henüz bu karşılığın ne şekilde olacağına dair somut bir istihbarat bulunmadığını aktaran yetkililer, muhtemel senaryoları şöyle sıraladı:

Sivillere yönelik insansız hava aracı saldırıları, Ukrayna’nın enerji şebekelerine yönelik füze saldırıları, orta menzilli balistik füzelerle altyapı hedeflerinin vurulması. bu olasılıklar, savaşın daha da şiddetlenebileceğine dair endişeleri artırdı.

Stratejik denge bozuluyor mu?

Askeri analistler, Ukrayna’nın gerçekleştirdiği bu tür derinlemesine saldırıların, savaşın seyrini değiştirme potansiyeline sahip olduğunu vurguluyor. Özellikle düşük maliyetli FPV İHA’larla yüksek değerli hedeflerin vurulması, yeni savaş teknolojilerinin etkisini bir kez daha gözler önüne serdi.

Ancak uzmanlar, bu tür saldırıların Rusya’yı geri adım atmaya değil, daha agresif hamlelerde bulunmaya sevk edebileceği uyarısında da bulunuyor. Ukrayna’nın saldırıları genişletmesi, Moskova’nın sivillere ve enerji altyapısına yönelik misillemelerini daha sert hale getirebilir.

Paylaşın

Ukrayna, Rusya’nın 40’tan Fazla Uçağını Vurdu

Ukrayna ve Rusya heyetlerinin İstanbul’daki buluşması öncesi Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU), Rus askeri havalimanlarında bulunan 40’tan fazla savaş uçağını silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) vurduklarını açıkladı.

Reuters’a konuşan bir SBU yetkilisi saldırıda, aralarında Rus Tu-95 ve Tu-22 bombardıman uçaklarının da olduğu 40’tan fazla düşman hava aracının hedef alındığını söyledi. AFP’ye bilgi veren bir güvenlik kaynağı da SBU’nun “düşmana ait bombardıman uçaklarını cephe hattının çok gerisinde yok etmek için kapsamlı bir operasyon başlattığını” söyledi.

Uzun menzilli füze ateşleme kapasitesine sahip Tu-95 ve Tu-22’ler Ukrayna kentlerine yönelik saldırılarda kullanılıyor. Rusya’nın Murmansk bölgesinin valisi, İHA saldırısını teyit etti. Rusya’nın kuzeyinde, Finlandiya sınırına yakın Murmansk’ta Olenya askerî hava üssü bulunuyor.

Ukrayna merkezli İngilizce yayın yapan haber siteleri, Irkutsk’taki Belaya hava üssünün de hedef alınan yerler arasında olduğunu öne sürdü. Üs, Rusya’nın orta kesimlerinde, Moğalistan sınırına yakın bir bölgede yer alıyor.

SBU’nun saldırısı, Rusya topraklarında iki köprünün çökmesine neden olan patlamaların ardından geldi. Rus yetkililer iki yolcu treninin raydan çıktığı ve en az yedi kişinin öldüğü olayları “terör eylemi” olarak nitelendirdi. Dün de Rus işgali altındaki Ukrayna topraklarından Kırım’a yakıt taşıyan bir Rus askeri treninde patlama yaşanmıştı.

Ukrayna Hava Kuvvetleri gece saatlerinde Rusya’nın 472 İHA ile savaşın başından bu yana en yoğun hava saldırısını düzenlediğini bildirdi. Kiev, Rus ordusunun yedi adet de füze fırlattığını duyurdu. Kiev’in açıklamasına göre, Rus İHA’larının 382’si ve füzelerden üçü hedeflerine ulaşamadan Ukrayna ordusunca havada önlendi.

Ukrayna ordusu, Rusya’nın cephe hattının gerisinde hedef aldığı bir üste ise savaşa katılmak üzere eğitim alan 12 Ukraynalı askerin öldüğünü, 60’tan fazlasının da yaralandığını belirtti. Bu saldırı Ukrayna ordusunda üst düzey bir istifaya da yol açtı. Geçen Kasım’dan beri Ukrayna Kara Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapan Mihaylo Drapatyi, 12 askerin öldüğü saldırının ardından istifasını açıkladı.

Rusya ve Ukrayna heyetleri İstanbul’da masaya oturacak

Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın sona erdirilmesine yönelik diplomatik girişimler de sürüyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Rusya’nın Pazartesi günü İstanbul’da yapılmasını önerdiği toplantıya katılacaklarını duyurdu. Zelenskiy, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Ukrayna heyetine, 16 Mart’taki toplantıda olduğu gibi, Savunma Bakanı Rüstem Umerov’un başkanlık edeceğini belirtti.

Rus haber ajansları da Rusya heyetinin 2 Haziran’daki görüşmelere katılmak üzere İstanbul’a doğru yola çıktığını duyurdu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

“Rusya, Savaşta Yaklaşık 1 Milyon Kayıp Verdi” İddiası

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü topyekûn savaşta neredeyse 1 milyon asker kaybettiğini öne sürdü. Ukrayna ve Rusya genellikle kayıplarını kamuoyuna açıklamıyor.

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı, Rus kuvvetlerinin son 24 saat içinde 1000 kayıp daha vermesinin ardından Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü topyekûn savaşta neredeyse 1 milyon asker kaybettiğini bildirdi.

Kiev, verdiği sayıların yaralıları da kapsayıp kapsamadığını net olarak belirtmiyor. Ancak genel kanı, bu sayıların ölüler, yaralılar, kayıplar ve esirler dahil olmak üzere tüm kayıpları içerdiği yönünde.

Ukraynalı yetkililer, Moskova’nın 24 Şubat 2022’de geniş çaplı işgalini başlatmasından bu yana Rus birliklerinin ve ekipmanlarının kayıplarını günlük olarak takip ediyor. Ukrayna ve Rusya genellikle kayıplarını kamuoyuna açıklamıyor.

Şubat ayında Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, 2022’nin başından bu yana 46 binden fazla Ukraynalı askerin savaş alanında öldürüldüğünü açıklamıştı. Zelenskiy ayrıca, yaklaşık 380 bin Ukraynalı askerin yaralandığını ve “on binlerce” askerin ya “kayıp” ya da Rusların elinde esir olduğunu belirtmişti.

Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anna Tsivilyova, geçen yılın sonunda yanlışlıkla bakanlığın kayıp askerlerin yakınlarından DNA testi için 48 bin başvuru aldığını açıkladı.

Tsivilyova 26 Kasım 2024 tarihinde Rus Duma’sında düzenlenen bir yuvarlak masa toplantısında bu konu hakkında konuşmuş ve akrabaların DNA’larının toplandığını ve bir veri tabanında saklandığını belirtmişti. Günde yaklaşık 1000 askerini kaybeden Rusya, ordusuna yabancıları da almaya çalışıyor.

26Birçok batılı kaynağın ve Kiev’in bu gelişmeyi ilk olarak rapor etmesinin ardından Pyongyang tarafından doğrulandığı üzere, 2024’ün sonundan bu yana 12 bin kadar Kuzey Koreli asker Moskova birliklerine katıldı.

Nisan ayında Kiev, kuvvetlerinin Rusya için savaşan Çin vatandaşlarını yakaladığını da açıkladı. Ukrayna askeri istihbaratına göre, en az 160 Çin vatandaşı Rusya Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapıyor. Pekin resmi olarak asker göndermeyi reddetti ve bunların gönüllü bireyler olduğunu iddia etti.

Ukrayna ordusu, Rusya’nın muhtemelen yaz aylarında yeni bir saldırıya hazırlandığını bildirdi. Çatışmalar, Ukrayna’nın birçok bölgesinde 1000 kilometreden fazla uzanan cephe hattı boyunca yoğunlaştı. Moskova güçleri Donetsk bölgesinin doğusundaki Pokrovsk ve Kostyantynivka çevresinde yoğun baskı uyguluyor.

ABD merkezli Savaş Çalışmaları Enstitüsü (Institute for the Study of War – ISW) adlı düşünce kuruluşu, Rusya’nın 2014’te Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana öncelikli hedefi olan Ukrayna’nın Donetsk bölgesinin kalan kısımlarını ele geçirmek için Moskova’nın aylardır bastırdığını belirtti.

Pokrovsk, Rusya’nın kara saldırılarının odak noktası oldu ve Moskova birlikleri buradaki saldırılarını takviye etti. Coğrafi konumu onu tartışmasız en önemli lojistik merkezlerden biri yaparken, Ukrayna’nın Rus işgaline karşı verdiği mücadelenin arka cephesine de son derece yakın kılıyor.

Kiev, Rus güçlerinin 9 Mayıs’a kadar Dnipropetrovsk bölgesine ulaşmayı ve girmeyi amaçladığını belirtti. Ancak Rus güçleri, Donetsk bölgesi ile idari sınıra yaklaşmalarına rağmen başarısız oldu.

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkan Yardımcısı Ihor Romanenko, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in aynı gün Zafer Günü geçit töreni sırasında birliklerinin ilerleyişini göstermek istediğini ifade etti.

Bu arada Ukrayna ordusu, Rusya’nın Kharkiv’e yeni saldırılar hazırlıyor olabileceği uyarısında bulundu.

Moskova, birliklerini Ukrayna’nın Kharkiv bölgesi sınırına yakın bir yerde topluyor. Ukrayna 13. Ulusal Muhafız Khartiia Tugayı Kurmay Başkanı Andrii Pomahaibus, Rusya’nın birliklerini temas hattına yaklaştırmaya çalıştığını ancak şu ana kadar saldırı gerçekleştiremediğini söyledi.

Vladimir Putin’in ‘tampon bölge’ stratejisi

Moskova’nın yaz saldırısı planları, Putin’in Ukrayna sınırı boyunca “güvenlik tampon bölgesi” oluşturma planlarını yansıtıyor gibi görünüyor.

Geçtiğimiz perşembe günü Rusya hükümetine hitaben yaptığı konuşmada Putin, “Gerekli güvenlik tampon bölgesinin oluşturulmasına karar verildi. Silahlı kuvvetlerimiz şu anda bu görevi yerine getiriyor,” dedi.

Putin’in açıklamaları, Rusya’nın Kursk bölgesindeki bölgesel yetkililerin daha güçlü sınır önlemleri talep etmelerinin ardından geldi. Putin, bölgenin Ukrayna’nın Sumy, Harkiv ve Chernihiv bölgelerine sınır olan Kursk, Belgorod ve Bryansk bölgeleri boyunca olacağını belirtti.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev, Polonya sınırındaki Volyn ve Lviv bölgelerinin nispeten küçük bir alanı dışında Ukrayna’nın neredeyse tamamını kapsayan bir tampon bölgenin Rusya’nın kontrolünde olması çağrısında bulundu.

Aynı zamanda Rusya’nın eski Devlet Başkanı olan Medvedev, Batı’nın Ukrayna’ya askeri destek sağlamaya devam etmesi halinde Moskova’nın tampon bölge olarak Ukrayna’nın tamamını ele geçireceği tehdidinde bulundu.

Bu açıklamaları analiz eden ISW, Rus güçlerinin Medvedev’in önerdiği “tampon bölgeyi” ele geçirmek için mevcut ilerleme hızlarıyla yaklaşık bir yüzyıla ihtiyaç duyacaklarını ve bunun da mevcut kayıp oranlarıyla yaklaşık 50 milyon kayıp anlamına geleceğini hesapladı.

Düşünce kuruluşu, tahminlerinin Rus kuvvetlerinin mevcut değerlendirilmiş ilerleme hızlarını koruyabileceklerini varsaydığını da ekledi.

ISW, “(Rus birlikleri) 2022’nin başlarından bu yana bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan hızlı, çok yönlü saldırı operasyonlarını yürütme kabiliyetini göstermedi ve yakın gelecekte bu kabilyetlerini önemli ölçüde geliştirmeleri de olası değil,” açıklamasını yaptı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın